11. Bölüm

11. Bölüm

Rahab
orion

11. BÖLÜM

 

🎭

 

ŞARKI: Ediz (duvar)

Keyifli okumalarrrr.....

🌺💝💖

 

"Ama yeter artık, senin yüzünden kaza edecez "

 

arabaya bindiğimizden beri susmuyordu yahu bu adam.

 

"Aptal torun kaç kez dedim sana ,ben kulanayım diye. Senin yüzünden bir çiçek bile alamadık" kısa bir anlığına bakışlarımı ona çevirip pes artık şeklinde baktım

 

"kucağındakiler ne acaba?"

 

Beyaz laleler almıştı büyükanneme ve bundan hala hoşnut değildi.

 

"O kadar salaksın ki bu lalelerin taze olmadığını anlayamıyorsun torun"

 

Allah aşkına ben nasıl anlaya bilirdim ki lalarin taze olup olmadığını. Allah da bana sabır versindi.

 

"Oradan bakılınca çiçekçi gibi mi görünüyorum acaba?" Diyip göz devirdim. "Hayır. Buradan bakılınca dünyanın en salak insanı gibi görünüyorsun" yalının garajına park ettiğim arabadan dedeme cevap vermeden hemen çıktığımda.

 

 

Dedem arabadan inmiş ve arkamdan "senin yüzünden Ayselcime taze laleler alamadım torun" diye yakındığında, ona dönüp "bence Ayselcin bunu asla fark etmeyecek dedişim" dediklerimle bana öyle bir bakmıştı ki sanki her an üstüme atılıp eşek sudan gelene kadar dövecek gibiydi o bakışlar.

 

 

"Torun" diye gürlediğinde gördüğümü doğru anladığımdan, arkamı dönüp koşar adımla içeriye geçtiğim zaman beni karşılayan Melek abla olmuştu.

 

"Selam,

merhaba,

görüşürüz Melek abla" diyip büyük annemin yanına koştum.

 

Onun eteklerinin altına saklanmak hep güvenliydi. Çocukluğumdan beri. "Büyükanne. Nerdesin sultanım. Nerdesin?" Diye diye merdivenlerden koşar adım çıkıp yemek masasının yanında dikilip hazırlıklara yardım eden büyükanneme sıkıca sarıldım.

 

 

"Hazan. Yavrum hoşgeldin" dedikten sonra iki yanağımdan öptüğü vakit ben beline sıkıca sarılıp, küçük bir çocuk nazıyla "sultanım" dedim nazlı bir sesle,nefes alıp ardından "dedem sana sevdiğin çiçekleri aldı ama tazeliğinden emin olmadığı için bana sataşıyor. Belki beni öldürür " gözlerinin içine yavru köpek gibi bakarak "beni ondan sakla olurmu sultanım, o bana hep hakaret ediyor. Piskolojimi boza boza, piskoloji namına bir şey bırakmadı. Üstelik bu defa hayati bir tehlike yaşıyorum"

 

 

büyükanneme daha fazla sırnaştığımda. Dedem çoktan salona gelmiş yok artık diye bana bakıyordu. "Sen o yalancıya inanma Ayselcim. Bana neler çektirdiğini anlatsam, benim ne kadar haklı olduğumu göreceksin"

 

 

"Sen inanama dedeme sultanım" büyük annemin üstüne yapışmıştım adeta. Neyseki rahatsız olan yoktu.

 

 

"Asıl sana inanmasın Ayselcim" bakışlarını benden çeken dedem, Ayselciğine çevirip "hem ben senin kocanım, bana inanaman gerekiyor" derkenki çapkınlığına kahkaha atardım normalde ama göze batmamalıydım.

 

Çünkü laleler taze değilmiş.

 

 

"Bende torununum sultanım" derkenki ses tonum büyükannemi güldürmüştü. "İlâhi Seyfi, bir çiçek için böyle yapılırmı" diyip kolarımın arasından ayrılıp kocasına doğru yürüdü. Aldatıyordu beni, kocasıyla hemde. Neyse bu defalık göz ardı edebilirdim.

 

 

"Önemli olan düşünmen. Her zaman olduğu gibi" diyip dedemin elindeki çiçekli demetini alıp burnuna yaklaştırdı. Dedem büyükannemin belinden tutup "bu sefer, senin sevdiğin çiçekçiddn almadım Ayselcim" dedi ona yakışmayan buruk bir ciddiyetle. Aysel sultan bir elini dedemin kısa saklarına gezdirip "o çiçekçiyi sevmemin nedenini biliyorsun Seyfi. Yoksa çiçek aynı çiçek. Aynı lalaer, aynı koku, aynı renkler. Ve bana her gece getiren sevdiğim adam. Bir ömür yol arkadaşım" kadife sesiyle demişti. Büyükanneme alık oldum galiba. Kız bu nasıl konuşma öyle.

 

 

"O çocuğun eğitim masraflarını üstlenmek için ailesiyle konuştum lakin kabul etmiyorlar" dedi bir kez daha sesindeki cılızlığı hissetmiştim. "Gurur, Seyfi, gurur bir insanın sahip olduğu en değerli mücevheridir. Boyun eğmezler o, insanlar" ardından başını pek sevdiği eşinin omuzuna yasladı. "Hem benim yöntemlerim kısıtlı değil" dedi cilveyle.

 

 

 

Dedem bir eliyle büyükannemin saçlarını sevip "senin bu bitmek tükenmek bilmeyen insan sevgisine hayranım Aysel." Dedem hala Aysel sultana ilk günkü gibi aşık bakarken ben daha fazla merakımı basıtıramadığımdan "siz neyden bahsediyorsunuz" diye ortaya konuştum. Çiçekten, çocuğa, çocuktan yardıma bilmen aralarındaki elektirikten bahsederken benin Fransız kalmam hiç adil değildi.

 

 

"Yemeğe geçelimde sana anlatalım yavrum" diyen büyükannemin sözünü dinleyip yemek masasına oturduğumuzda Aysel sultan ve dedem ile yemek eşliğinde çocuğun akıl almaz derecede matematiksel zekası varmış fakat ailesinin maddi durumu el vermediği için gelişemiyormuş.

 

 

 

Dedem ve büyükannem eğitim masraflarını üstlenmek istediğini belirtiği zaman ise çocuğun babası güzel bir dille red ettmiş onları. Büyükannemin de dediği gibi gururlu insanların ellerinde hiç bir şey yokken de varlıklılardır. Ama neyseki çocuk üstün zekaları olan çocukların bir arada olduğu eğitim yuvasında okumasada, ailesinün maddi gücü yettiği bir okulda okuyordu.

 

 

 

En azından okuyordu bu iyi bir şeydi. Hemde çok iyi. Çünkü hala bile maddi sıkıntılardan veya ailevi sorunlarla alakalı bir çok nedenle ülkede eğitim görmeyen çocuklar vardı. Eğitim bir ülkenin kalkınması için gerekli olan en önemli ertmendi, her zaman.

 

 

 

Bir ülkede ne kadar aydın insan varsa, orada huzur ve rafah vardır. Tabi eğitim görmemiş, okuma ve yazması olmayan insanlarda açık görüşlü olabiliyor. İnsanların tamamını böylece ayırmak yanlış olur. Açık görüşlülük bazen en yüce makamlarda olan kişişerde bulunmaya biliyordu.

 

 

 

"Ee torun seninde bir fikrin varmı?" Diyen dedeme ağızmdaki lokmamla gülümseyerek "aslında büyükannemin seçtiği yol doğru. Yani bence" lokmam ağzımdayken konuşmak doğru değildi, neyseki kelimelerim anlaşılacak şekilde çıkmıştı. "Ama eksik" diyi verdim. Büyükannem merakla bana bakarak "nasıl yavrum?" Çözüm aramaya istekli bir tutumla söylemişti. İkisi bana bakarken "siz her gün ordan çiçek alıp onlara belli bir kazanç sağlıyorsunuz tamam ama. Sizle de olmaz" dedem tüm çalışanların sırayla çiçekleri aldığını anlatmıştı. Ama eksikti. Zaten zamanla adam bunu fark edecektir büyük ihtimale.

 

 

 

"Siz adamın tüm çiçeklerini aldığınız zaman adama zaten tahmin edeceği bir miktar kazandırıyorsunuz" eğer daha fazla kazandırmak istiyorlarsa benim biraz sonra önereceğim yöntemi denemeleri lazımdı. İki çift meraklı gözlerle bakarken oturduğum sandalyeye yaslanıp kolarımı kucağımda bağlayarak

 

 

"yüklü bir miktarada sipariş verilmeli ve sizin fiyat vermeniz gerekiyor"

 

"Bu daha dikkat çekici olmazmı, bir de fiyatı ben belirleyeceğim zaman düşük bir mevla sunmalıyım"

 

diyen dedem gülümsedim. Birde piskolog olacaktı. Hiç bir şeyi açıklamadan anlamıyordu. Şu anlık bunları ona söylemeyecektim.

 

 

"Normalde öyle olur ama siz normal değilsiniz" dedem tek kaşını kaldırıp bir şeyler demeye niyetlenirken, hızlıca lafa girdim "her ay ,çiçekçiden çiçek sipariş vereceksiniz, sanki organize işe ilgili bir iş yapıyormuşçasına, tabi daha sonra adamla anlaşma yapmanız lazım" soluksuz kalmıştım. "Nasıl yani Hazan" büyükannem sormuştu bir öğretmene yakışır şekilde. "Tam olarak böyle sultanım, siz adamla bir sözleşme yapacaksınız yani o her ay size bellirli miktarda çiçek gönderecek ve sizde ona maaş bağlayacaksınız. Anlaşma gibi düşünün." Dedem anlatmak istediklerimi anladığından "iş anlaşması olduğu zaman da maaşı ben belirleyecem ve o arka planda da ayrı çiçek satmaya devam edecek. Böylece kazandığı gelirin iki katı olacak"

 

 

 

beni tamamladığından işaret parmağımla dedemi gösterip "bak Sultanım, piskologişte nasılda anladı" dediğim zaman dedem gözdevirip büyükannemin masada duran elini tutu. "Senin fikrinin gelişmiş hâli Ayselcim" büyükannemin elüni öpmüştü dedem. "Haklısın Seyfi" dedikten sonra bana gururla bakıp "aferin yavrum" dedi.

 

 

 

Dedem ise haylaz bir gülüşle, ardından aklıma gelen bir firkirle ikisinin gözlerinin içüne baktım. "Bu çocuğun okulunu öğrenip burs verecekler diye, dediğiniz okula kayıt da edebilirsiniz" dedikten sonra önümde duran bardaktan bir yudum su içtim. "benimle dolaştığı ne ladar da belli" göğüsünü kabartarak "neticede yanındaki neyse zamanla ona benzersin" dedi. Her şeyde de bir pay bulurdu bu adam kendine.

 

 

 

Dedeme yaptığı şovdan ötürü gülümsedikten sonra "müssadenizle ben bir anne ve babamı arıyım, haber vermedim buraya geldiğimi, şimdi merak ederler" büyükannem tabi anlamında el işareti yaparken dedem huysuzca "sanan da kimin evindesin de haber veriyim diyorsun torun"

 

huysuzluğunu yerim. Çok tatlı bu adam çok.

 

 

"Merak ederler dedişim ama" diyip yerimden kalktım ve boynuna sarılırken yanağına ıslak bir öpücük kondurdum. "Hem bu gece burada kalacam bilseler iyi olmazmı?" Büyük annem eliyle yanağını işaret ettiğinde onu da ıslak bir şekilde öptüm. "Eh biraz iyi olur." Gözlerimin içine bakıp "her zaman kalsan daha iyi olurdu ama" sitemine dudak kıvırmakla kaldım.

 

 

Ben aslında kendi evime çıkmak istiyorum.

 

 

Ne kadar piskllojik sorunlarım buna el vermesede şu anlık. Bir evim olsun ve ayaklarımın üzerinde durmak istiyorum. En basitinden bir markete gidip mutfağımın eksiklerini almak, kendi yemeğimi kendim pişirmek gibi en basit olan şeyleri yapmak istiyordum. Şimdi bile kendi evime çıkmak istiyordum.

 

 

 

Belkide bir adım atmanın zamanı gelmiştir şimdilerde ama ben atmaya üşeniyorumdur. Ve ben biliyorum ki o adımım çok yakında olacaktı. Bahçeye indiğimde karın yağdığını gördüm. Hala bile kar yağarken ki, çocukça bir sevinç doluyordu içimi. Soğuk havaları sevmezdim, çok üşürdüm, hasta olurdum lakin kar. Kar'ı çok severdim. Bembeyaz, saf ve masum ve de soğuk. Çok güzeldi. Kar lapa lapa yağarken göğe bakarken babamı arayıp bu gece dedemlerde kalcağımı haber edip telefonu kapatmıştım.

 

 

Umarım çok yağardı da sabahına karla oynasam.

 

 

"Sabah yeri tutunca karları toplamaya kalkışmazsın umarım" derin bir erkek sesinin bu cümleyi kurmasıyla sesin geldiği yere baktım.

 

Muradtıı.

 

Dedemlere komşumuydu. Bana doğru yaklaştı ve aramızda sadece demir parmaklılar görünümlü sınır gibi çizilen şeyin arkasında durarak. "Güzel yağıyor Hazan" dedi özlemle. En son onu ne zaman gördüğümü hatırlamıyordum, birde bu derece yakınımdayken böyle detaylı.

 

Çocukluk arkadaşım çok yakışıklı olmuştu. Taş gibi bir adama dönüşmüştü. Heybetini gören tekrar bakardı.

 

 

"Çocuktum Murad" dedim ona küçükkenki söylediğim kelimeyi söylemeden demişti. hem münasib olmazdı. Doprusu dilimin ucuna gelmişti. O kelimeyi bir anlamla söylerdim ben, çünkü o bende öyle istemişti. Şimdi ise aramızda sanki bir köprü varmış gibiydi. Uzaktık. Murad varla yok arası tebesüm edip

 

"şimdi toplamazmısın?" Diye sordu.

 

Azsa bizim karlar niye toplamıyım yahu.

 

"Hayır tabiki" dedim

 

gerçeği niye söyleyipte rezil olmak istemiyordum. "Toplarsın" dedi düz bir sesle. Ona başımı salayıp "yok ya" dedikten sonra kömür karası gözlerine baktım "hem tek başıma nasıl toplayacam, çok zor olur" Murad içimi ısıtacak şekilde küçük bir gülümsemeyle "hala aynı Hazansın" dedikten sonra dudaklarındaki kıvrım yok olup tepkisizce gözlerime baktı "nişanlın da sana yardım eder ne de olsa" sözlerinden sonra bir adım geri atmıştı. Sınır çizmiş gibiydi.

 

Bu sözleride nedemkti şimdi.

 

 

"Benim nişanlım yok ki" dedim safça.

 

 

Yoktu, yani en azından benim bildiğime göre, varsada haberim yok. Murad bakışlarını iki yanımda duran ellerime indirdikten sonra "nasıl yani. Ama Seyfi dede senin nişanlı olduğunu, nişanlının çok kıskanç olduğundan hatta karşı cinsten biryle selamlaşmak bile istemediğini söylemişti Hazan" ne demişti ne. Dedem ne haltlar yiyordu öyle. Ne nişanlısı, ne kıskançlığı. "Öyle bir şey yok" diye bildim dumur olmuştum adeta.

 

 

Hala aklım almıyor dedem neden bana iftira atmıştı ki. Gününü görecekti. "Babanda onaylamıştı Hazan" Muradında şaşkınlığı yüzünden okunuyordu. "Nasıl babamda mı bana iftira attı Murad?" Şaşkınlıktan ağızım bir karıl açık kalmıştı. "Onların söyledikleri bunlardı. Hatta bu yüzden pek insan içine bile çıkmıyormuösun" duyduklarımla gözlerim açılınca açılıyordu. Arkamdan ne dolablar dönüyordu da haberim yoktu.

 

 

"İnsan içine çıkamamın nedeni piskolojik sorunlarım Murad, ne nişanlısı?" İdrak etmek zordu benim için. Nişanlıymışım. Murad mekanik olarak kaşlaeını çatmıl ve yüzümün her bir zerresine bakıyırken, ben bıkkınlıkla "peki ben ne zamndandır nişanlıymışım. Bari onu öğreneyim" dedim hiç bir şeyden haberim yoktu resmen. "Beş yıl oldu Hazan" düz sesine rağmen afaladığını hissede biliyordum. "Hatta ben sırf bu yüzden buraya taşındım, senle konuşmaya bile çekiniyordum sırf nişanlın sana sorun çıkarmasın diye" sinirle Murada "nişanlın demeyi kesermisin artik" diye cırladım ancak benim bu çıkışımla Muradın tepkilerinden hoşnut olduğunu gösteren mimikler bariz ortadaydı.

 

 

"Her şey gün yüzüne çıktı desene" dedi ardından geri attığı adımını keyifle öne attıp "bak ne diyecem?" Bir adım da yaklaştı. Ona ne anlamında baş salladım. Daha fazlasının olduğuna korkuyordum. Dedem ve babam birlik olup bana iftira atmıştı resmen. Benim ise ruhum duymamıştı.

 

 

Evde oturup dışarıya çıkmazsam. İnsanlardan kaçarsam tabi ruhum duymazdı.

 

 

 

"Yarın bakarsın sizin karlar az olur, o zaman senle beraber kar toplarım" göz kırpıp gülmsedikten sonra arkasını döndü. "Ben çocuk değilim ne kar toplaması." Diye arkasından bağırdığımda o da bana karşılık olarak "sabah görüşürüz Hazan. Artık içeri gir" dedikten sonra dedemin yanıdaki yalısından içeri giderken ağızım bir karış açık kalmıştı.

 

 

Şok üstüne şok yaşıyordum. En önemlisiyde bu kömür karası demek bu yüzden benimle konuşmuyordu.

 

Şerefsiz adam.

Kömür karası değilmi sonuçta.

 

Yarın kar topu oynarsam içine taş sıkıştırıp kafasına atacaktım. Pislik adam. Bir de çocukluk arkadaşım olacaktı. Kömür karası işte ne olacak.

 

Yıldızı yakmayı ve yırum yaomayı unutmayın ballarım, biligorsunuz ki görüşleriniz benim için çok önemli. Sizi seviyorum görüşmek üzeree🥰💖💝🌺😘

 

Bölüm : 05.03.2025 00:39 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...