
3. BÖLÜM
🎭
Şarkı: Hande yener, Serdar Ortaç (iki deli)
Keyifli okumalarrr...
Yıldızı yakmayı ve yorum yapmayı unutmayalım🧡
2004
Yaz aylarının başlarındaydı, dört yaşındaki Hazanın keyfi yerinde bir şekilde evin süslü havuzuna küçük rengarenk toplarını teker teker atıp babasından öğrendiği renkleri tekrarlıyordu...
Hazan bir top daha atıp "tırmızı" diyip kocaman gülümsemişti ve hazan topları aynı düzende atmaya devam ederkem Seyfi de kızını ve torununu görmeye gelmişti tam eve giriyorken Hazan bir top daha süs havuzuna atıp "bu da yeliş" diyip poposunu salladı ve kendini alkışlayarak kahkaha atığında Seyfi torununun yanına gelip Hazana takılarak "aptal torun, o sarıydı" dediği an Hazan şaşkınlıkla havuza baktı, emvela zihninden geçen düşünceler hiç de sahici değildi
"haluz sen dedişimi mi yedin?" Hala kelimeleri tam olarak söylememeye özen gösteriyordu Hazan. Seyfi torunun sözlerine gür bir kahkaha atıp "arkana bak aptal torun" diyerek küçük omzuna dokundu, Hazan terredütle arkasını döndüp dedesini gördüğü an ise derin bir oh çekti "çok korktum dediş haluz seni yuttu diye" dedikten sonra şen bir şekilde "canım dediş" diyip Seyfinin bacağına sarılmıştı. Hazan dedesiyle hem arkadaş hemde sırdaşlardı derin bir bağ vardı aralarında.
Bir araya geldiklerinde Seyfi ona koca koca laflar söyler Hazanda boyuna posuna bakmadan ona karşılık verir, Canan kızının karşılk vermesini terbiyesizlik olarak gördüğü zamanlarda ise Seyfi Canana terbiyesizlik olmadığını onların aralarındaki bir sevgi dili olduğunu anlatıp Cananın bir daha Hazanı bu konuda ikaz ettmemsini tembihlemişti...
onlar hem dede ve torun hemde en yakın arkadaş ve çok iyi ortaklardı, şu an aralarındaki bağın sıradan bir sevgi bağı olduğunu sanıyordu Seyfi ancak yıllar geçtikçe ikiside bu bağın sadece sıradan bir dede torun sevgi bağının olmadığının daha derin bir bağ olduğunu ikiside farkına varacaklardı...
"napıyosun sen burada bakalım?" Diyip Hazanı kucağına almıştı Seyfi, Hazan ise hevesle "babişimin öğletiği rentleri oynuyolum" diyerek yerdeki küçük renkli topları işaret etmişti. Seyfi Hazanı yere indirip "o salak baban nerden bilsin renkleri, gel ben sana öğreteyim torum" diyip yere indirdi Hazanı. yıllardır damadına kinliydi.
Halil kızıyla evlenmeyecekti...
aslında hiç bir zaman kızı evlenmeyecekti ancak ne zaman Hazana baksa Canan ve Halilin evliliğinden doğan dünya harikası bir kız çocuğu görüyordu ve de torunu dış görünüşündeki özeliklerini kendisinden almıştı. Hazanın Seyfi gibi yeşil gözleri, uzun kirpikleri ve turuncuya çalan saçları vardı. Canan bile kızının babsına bu kadar benzemesini beklemiyordu , çünkü Canan kızı olmasına rağmen babasına değilde her şeyini annesinden almıştı...
"annişim dediki salak ayipmış, sen ayip telime söyledin dediş" ciddiyetle söyleyen Hazana bakan Seyfi göz devirip "dedeler için geçerli değil bu" dedi aslında aklından o salak annen hiç bir şey bilmiyor geçirmişti içinden lakin torunun anne figürünü bozmak istememişti, bir piskolog öyle yapardı diyede geçirmemyide ihmal etmrmişti tabi. Hazan şaşkınlıkla dedesine bakıp "dedişler için ayip değilmi?" Diye sorduğunda Seyfi ona evet anlamında baş salayıp "değil" diye cevapladı, Hazan kocaman gözlerle dedesine bakarak "dediş ben ne zaman dede olucam?" Diyişiyle Seyfi sert bir küfür homurdanmıştı, şimdi dört yaşındaki kıza sen dede olamazsını nasıl anlatacaktı?
Üstelik geçen ay Hazanın Seyfiye "annişimin karnında nasıl kaldım?, annişimin karnını balon gibi patlatıllamı?" Soruların unutamamıştı bile. Seyfi Hazana cevap vermek için Bir süre düşündü bunu nasıl anlatacağım diye fakat herhangi bir anlatma sitili bulamadığından Hazanın sorusunu geçiştirmek için yerden mavi bir top alıp Hazana "bu hangi renk bakalım?" Diye sorduğunda Hazan pembe eteğini tutup yavaşca çimlere oturdu ve bilmiş bir edayla "mavi o dediş" demesiyle Seyfinin dudaklarına torunun bilmesiyle tebesüm yerleşmişti ama öğrertenin damadı olduğu aklına gelince başını sağa sola salayıp sert bir dillde "yanlış bu turuncu" dedi Hazan ise doğru bildiğinden emindi oysa,
Seyfi yerden yeşil bir top daha alıp " peki bu hangi renk?" Diye sorunca Hazan tekraradan kırılmaya ramak kalan özgüveniyle ve bilge tutumuyla "yeliş" dedi Hazanca Seyfi ise tekrar tebesüm etmişti ancak torununa "bunuda yanlış bildin torun" dediğinde Hazan dayanamayıp iki elinden destek alarak ayağa kalktı ve dedesine yaklaşarak boyundan büyük sinirle "sen yanlış bilyorsun biteresinde. Ben hepsiyi doğru öğlenmiştim, sen bilmiyosun dediş" dedikten sonra eğilip kırmızı bir top aldı ve dedesine bir öğretmen edasıyla "bat bu tırmızı" diyip havuza atı daha sonra tekrar yerden sarı bir top daha alıp Seyfinin gözüne sokar gibi göstererek her bir kelimeyi bastırarak "buda sari " dedi ve ardından sarı topuda havuza attı.
Ancak Hazanın küçük sinirleri bozulmuştu ...
"babişim bana hepsiyi çot düzel öğreti. Ben büyün renleri biliyolum dediş" diyerek dudak büzmüştü. Seyfi torunun dudak büzmesine dayanamayıp "tamam tamam büzme dudaklarını ben seni denemiştim sadece" diyip Hazanın elinden tutu . Hazan yerine gelen moralle "doğlu bilmişdim dimi dediş?" Diyip kocaman gülümsediğinde Seyfi de tıpkı Hazan gibi gülümseyerek "evet torun hepsini doğru bildin" dedi.
Hazan elini , turuncuya çalan buklelerinden savurup "zaten ben hel şeyi bililim" diyerek ukala bir tutum sergilemişti. Buna kocaman gülen Seyfi Hazanı kucağına aldığında başını üstünde sanki bir ampul parlamış gibi Hazana baktı, ardından şu sözleri söyledi "Hazan, senle bir oyun oynayalım mı?" Hazan her zamanki oyun arkadaşı olan dedsinin teklifini hiç düşünmeden "oynayalimm" diye haykırdı,
Hazanın ne kadar geniş bir ailesi olmasına rağmen, kocaman malikanede kuzenlerinden ayrı bir çocuktu çünkü kuzenleriyle ayrı şehirlerde yaşıyor ve sadece yılda bellirli vakitlerde birbirlerini görüyorlardı ve bu kuzenleri ise sadece baba tarafındandı ve de üstelik bir çok kuzeni olmasına rağmen sadece bir kaçını seviyordu çünkü bir çok kuzeni tarafından itilip kakılıyordu, bazı kuzenleri onu oyuna bile almadığı zamanlar bile oluyordu...
anne tarafından kuzenleri ise sadece iki taneydi lakin onları ilk kez iki gün önce görmüştü, o da sadece bir kaç saati ve o bir kaç saate onlara karşı ne hissetiğini anlayammıştı...
"tamam o zaman şimdi oyunu ben kazanırsam sen benim istediğimi yapacaksın, sen kazanırsan ben senin istediğini yapacağım tamam mı Hazan?" Hazan anlaşmayı tuhaf bulsada Seyfinin bu şartına balkılama atlar gibi "timama" diyerek kabul etmişti...çünkü oyun oyundu ilaki her oyunda eğlenecek bir kısım vardı Hazan için...
🎭
"Sana dediğimi söylesen yeterli torun" dedi bıkkınlıkla Seyfi, aynı bıkkınlık Hazanda da vardı çünkü bir türlü Seyfinin tekrar etmesi gereken cümleyi Seyfnin istediği gibi söyleyemiyordu..
"dediş çot zol anlamıyolsun beni" dedi sitemle Hazan. Seyfi ise torunun önünde diz çökmüş bir şekilde durup adeda yalvarıyordu artık "gerizekalı olmayı kes Hazan, zor falan değil" dedi Hazan ise ağlamak üzerydi artık "ben ağlamak istiyolum dediş" diyip tam ağlamaya hazırlanıyorken Seyfi "ağlarsan bir daha sana elma şekeri almam Hazan" dedi ,çünkü Hazan ağlamak isriyorum dedikten sonra karşındaki insan susarsa veya ona Seyfinin yaptığı gibi yapmassa salya sümük ağlayan bir çocuktu...
"ancak sen beni sevmilyolsun dediş" dedi elma şekeri almam diyen dedisine. Seyfi ise aynı kararlılıkla "seni çok seviyorum ama ağlarsan almam" onların aralarında normal olan tek diyalog buydu... Hazan tüm ağlama isteğini geri itip "ağlamiyacam bana elma şeteri alabilisin altık dediş" dedi Seyfi derin bir oh çekip "sana iki tane elma şekeri almamı istermisin torun?" Diye sordu bu sefer Hazan iki elma şekerinin heycanıyla seri bir şekilde başını evet anlamında aşağı yukarıya saladığında Seyfi keyiflenmişti
"terkrar et o zamam. Anne, babam bir kadınla otele gitti" dediğinde Hazan çocuk aklıyla tutuğu kadarıyla tekrar etti "anne, babişim bil otele ditti " Seyfi torunun önemli kelimeyi söylememisyle bıkkınlık geçirip bir kez daha "anne, babam bir kadınla otele gitti" bütün kelimeleri tane tane söylemişti Seyfi ancak artık bu cümleden sıkılan Hazan oflayarak dedesinin söylediklerini bir kez daha tekrar eti. "Annişim, babişim bir kızla otele ditti" bu sefer doğru söyleyen Hazanın anlından öpen Seyfinin keyfine diyeceği yoktu, Canana bunu söyleyen Hazandan sonra Seyfide kızına ben de duydum diyerekten bu sefer Halil ve Cananın boşanmasını umuyordu. Yalnız hesaba katmadığı bir şey vardı...
Hazan dedesinin direktifiyle önce Hazan bahçe kapısından eve girdiğinde koltuktan ofuran büyük annesini görünce heycanla yanına koştu ve ona kocaman sarıldı Aysel , Hazanın yanalklrından öpüp "oy benim güzeler güzeli Hazanım, sen nerdeydin öyle?" Diye kucağına oturdunda Hazan keyifle "uy ben bahteçeydim büyütannem, ninem , annişimin annişi" diye hep yaptığı gibi yaptığında büyükannesiyle sohberinden sonra masadaki elmalara gözü değiyince dedesiyle yaptığı anlaşma aklına geldiğinden büyükannsinin kucağından inip önce annesinin, daha sonra babasının önünde durdu daha sonra kanepede oturan anne ve babasının ortalarında oturup dedesinin tekrarlatığı cümleyi hatırlamaya çalışarak annesine dönüp tıpkı dedesinin ondan istediği gibi yüksek sesle
"anniş" bir saniye düşündükten sonra "babiş" dedi ancaka ne diyeceğini unutan Hazan anne ve babasının bir ağızdan "efendim" demesiyle dilinden dökülen kelimeşerin ne anlama geldiğini bilmeden söylemişti "anniş, babiş dedişim bil kızla otele ditmiş"demesiyle Seyfi aynı zaman da salona girmişti ve girdiği gibi Ayselin sert bakışıyla karşılamıştı ...
Seyfi için tam boktan bir durumdu kendi kazdığı kuyuya kendi düşmüştü..
"hayin torun, ben sana böyle mi söyle dedim" diyip Hazana çemkirmişti Seyfi . Hazan ise rahat bir şekilde "sen öğlettin ya, ver şimdi iki elma şetelelimi" diyip alacaklı gibi istemişti olayı anlayan Canan, Aysel ve Halil ise kahkaha atıyordu .
"Ne demişler baba' el için kuyu kazan evvela kendi düşer' " dediğinden Seyfinin gazabını bi hâyli üzerine aldığını Seyfinin gözlerinde gören Halil "biri demişti de şimdi aklıma geldi diyim dedim, yanlış anlama baba, benim aklım bir gidip geliyor unutmayayim diye sesli demiş bulundum" dedi ancak Seyfi "ben senin o gelip giden aklına oyniyacam damat sen hiç merak etme" diye açık bir tehdit sunmuştu Canan ise her zamanki meşhur cümlesini söylemişti "baba kocamı rahat bırak" Seyfi kızının artık alışık olduğu bu sözlerine karşın "sen sus salak, senin konuşmaya hakkın bile yok" diyip Ayselin yanı başındaki kolutağa oturup en naif sesle "sen olanlara bakma Ayselcim" diyip kendince eşine affetirmeye çalışıyordu kendini.
"Seyfi, ben daha kaç kez diyecem çocukları rahat bırak diye, az biraz söz dinle " dediğinde Seyfi küçük çocuk gibi omuzunu kaldırıp indirdi , bu tepkisini gören Aysel gülümsemekle kalırken Hazan ise dedsine bakıp "dediş elma şetellerimi ne zaman veleceksin" diye rahat rahat sorunca Seyfi sinirle "yok sana elma şekeri" diyip huysuzca kolarını bağladığında bam telline basılan Hazan yerinden kalkıp alacaklı gibi dedsinin önüne geçti ve iki elini belinde tutup çatık kaşlarla "vel elma şetellerimi dediş" diyip dedişim ş'sini uzatmıştı , Seyfi ise tıpkı onun gibi çocuklaşarak "o kadar beceriksizsin ki sana defalarca tekrarlatığım bir cümleyi doğru söylemeyi beceremedin" dedi .
Aysel , Seyfinin bu sözlerinden dolayı Seyfinin koluna elinin tersiyle vurup "bir de piskolog olacak, laflara bak" dedikten sonra koluna bir kez daha vurduğunda Hazan acımasız bir hâle bürünüp "daha fazla vul büyütannişim. Beni dandıltı, dolandıldı beni , kalpimi kıldı, palampalça etti dedişim beni" Hazanın son söylediklerine dayanamayan Seyfi şöförüne seslenip "Fuat getir senden istediklerimi" diyip Hazanın elini tutmak istediğinde Hazan elini çekip kolarını göğüsnde bağlayarak "küsüm ben senle, konuşmıycam bil daha" diyip ona arksını tam dönecekken Fuatın elinde elma şekerleinden oluşan küçük bir gül demetine benzer bir şey tutuğunda
dedesine hızla dönüp "ben aslinda küs değilim dediş biliyormusun, sadece üzlmüştüm" üzüldüğünü demeyi de ihmal etmemiştii çünkü dedesi ona duygularını belli etmesini öğretmişti. Ne hissetiğini bilmeli ve üzüldüğünde karşısındaki kişiye bunu açıkça dile getirmeliydi, sevgi gibi üzüntüde dışa vurmayı dedesinden öğrenmişti Hazan..
Hazanın bu Haline gülen ev ahalisi Seyfi ve Hazana asla karışmadan Seyfinin bir demet elma şekerinin Hazana vermesini izlemiştiler tabi Cananın "Hazan, sadece bir tane yiyebilirsin" demesine de ne Seyfi ne de Hazan aldırış etmeden merdivenlerden tırmanıp Hazanın odasına geçmiştiler...
🎭
Günümüz
En kötü dede yaraşması diye bir yarışma olsaydı, benim ihtiyar açık ara kazanırdı...
bana verdiği ödev hakmıydı, revamıydı şimdi bana? Ben neden kalabalık bir ortamda yürüyup, tanımadığım insanlarla konuşayım şimdi? Bu adam benim kalp krizi geçirmemi istiyor herhalde... telefonumu alıp galerimden çizdiğim resmilerden bir tanesini seçip üstüne beyaz, belirgin yazı sitiliyle
'Yaşadığım ama aşamadığım bir çok şey var'
bu sözleri yazıp paylaştığımda tekrar ve tekrar beğeni ve yorum yağmurlarına dolanmıştı hesabım, fakat hiç bir yoruma cevap vermiyor isteklerime düşen mesajlara bakmıyordum, en azından görmesem ayıpta olmazdı dimi? Neyse bu iyi bir teseli benim için...
şimdi ise hayin dedemin boğaz sesizliğinden uzaklaşıp şehrin kalabalık bir semtinde yürüyordum, keşke arabamdan hiç inmeseydim. Resmen sanki herkes bana bakıyor gibi hissediyorum ve kahretsin ki şimdiden nefesimi tutmaya başlamıştım, umarım oksijensizlikten ölmezdim.
Gerçektende iğrenç bir hayat...
başımı önüme eğip, hızlı adımlarla yürüyordum ki, bir kadın çarpmıştı bana, ya da ben çarpmıştım bilmiyorum ama çarpışmıştık sonuçta ve bu çarpışmanın etkisiyle yere düşmüştüm. Ürkek gözlerle kadına baktığım zaman o da benim gibi yere kapaklanmıştı.
Umarım bir şeyi yoktur.
Her zamanki ses tonumla "iyimisiniz?" Diye sordum ancak kadın beni duymamıştı. Bir kez daha sorduğumda ise , bana yaklaşarak "efendim" demişti, ama ben ne yapabilirdim ki? Kadına bir kez daha "iyimisiniz?" Diye sormamla küçük bir tebesüm belirdi dudaklarına "iyiyim, ya siz iyimisiniz?" Diye Sorduğunda bende tebesüm edip "iyiyim" demekle kalmıştım. Karşılk olarak tebesüm etmey devam ettiğine göre bu defa tek seferde beni duymuş olmalıydı, ayağa kalkıp sarı saçlarının bir tutamını kulağının arkasına koydu ve bana elini uzatı, bir kaç saniye eline baktığımda çekingen bir şekilde elini tutup ayağa kalktım.
"Teşekür ederim" demeyide aksatmamaıştım. Galiba beceriyordum ödevlerden biri tamamdı ikincisini de yarı yapmış sayılırdım.. adını bilmediğim kadın "rica ederim" diyip ardından tanışmak amacıyla elini uzatarak "ben Gamze" ismini söylemişti ben de yabani gibi durmamk adına uzatığı elini sıkarak "Hazan" dedim adımı söylerken sanki sesim biraz duyulur çıkmıştı, yani bence çıkmıştı yoksa Gamzenin bana "memnun oldum" demesi saçma olurdu... galiba ses düzeyimide ayarlıyordum bu ödevle.
Ben ona gülümseyip yanından gitme eğilimli düşüncelerime dalanırken Gamze sevecen bir sesle "bir kahve içelim mi Hazan?" Hoppa fırsat ayağıma geldi yalnız küçük bir sorunumuz vardı caffe olamazdı, benim insanlarla bir takım problemim vardı çünkü...
o yüzden mahçuplukla "olur ama caffede oturmasak mı, hava güzel bir parka gidip oturuz" yalanını sevsinler Hazan, havanın neresi güzel, bugün hasta olmazsam asla hasta olmazdım... Gamze sevimli bir şekilde gülümsedikten sonra sanki kırkyılık arkadaşmışız gibi samimiyetle koluma girdi ve daha sonra rahat bir şekilde "olur az ilerde bir park var. Kahvelerimizi alıp orada otururuz" bende hep öyle rahat olmak istiyorum işte, fakat olamıyorum, bir türlü zincirlerimi kırıp o kafeseten çıkamıyorum. Ve en önemliside nasıl, ve neden bu hale geldiğimide bilmiyorum...
Gamzeyle birlikte kahvelerimizi alıp parkta bulunan kameriyelerden birine geçip oturduğumuzda Gamze yol boyunca onu aldatan eski sevgilisine ne yaptığını bir kez daha anlatmak için derince bir soluk alıp "o gerizekalıyı mesajlarından yakaladım biliyormusun Hazan?" Evet biliyordum ikinci kez anlatıyorsun demeden evet anlamında baş saladım, Gamze ise tekrar aldanma olayı gözünün önünde canlanmış olmalı ki sinirle "bir de ne yazmış kıza oruspu çocuğu? 'Gamzenin ruhu duymaz' bak sözlere bak Hazan" küfürlü konuşulmasına asla karşı değilim ancak cinsiyetçi küfüleri sevmem.
"Ama ben dururmuyum?" Durmamışsın, Gamze intikamdan çıkan bir kahkaha atıp "Salak herif eve gelince beni , başka bir adamla yatakta görünce cinnet çıkardı. Öyle sikerler adamın aklını. Neyseki evden kovdum da kurtuldum, götlek herif bir de evimde kalıyordu" dediğinde ona söyleyeceğim tek cevap "iyi yaptın Gamze" oldu ,intikam konusunda tamamdım, sadece başka adamla birlikte olması sanki biraz fazla gelmişti bana ama onun kararı karışamazdım. Gamze elini kaldırıp havada salayarak
"göt herif sanıyorki fakir ruhu asaletimle kıyaslanacak"
"Bu bir şarkı sözü değilmiydi ya?" Saf saf sormuştum
Gamze ise bir kahkaha patlatıp "işte kadın tam olarak bana yazmış şarkıyı. Sonuçta asaletim fakir ruhuyla kıyaslanamaz, onunla yan yana mı asla kaslanamaz" diyip sarı saçlarını arkaya atmıştı.
"Sözlerini kendine uyarlamış gibisin" dediğimde Gamze öne eğilip ela gözlerini kocaman açtı ve büyük bir özgüvenle "Hazancım, dünya benim etrafımda dönüyor tabikide her şeyi kendime göre uyarlayacağım" bu sözleri söylemişti, bu kızdaki ego ve özgüvenin yüzde on beşi bende olsaydı şimdiye ne anksiyete ne de başka bir şey kalırdı. Kendimi tutamayarak "Keşke bende senin gibi olsaydım" diye kalbimden geçenleri söylemekle kalmıştım, çünkü gıptayla baktığım insanlardandı Gamze.
Özgür ruhlu, kendini seven ve kendinin her şeyin en iyisine layık bulan. Ben hiç bir zaman öyle bir kadın olmamıştım, hatta öyle bir şey ki birinin beni beğenmesi veya övmesi bile beni rahatsız ediyordu...
"biliyorum mükemel bir insanım hatta mükemmelinde ötesiyim ancak seninde benden aşağı kalır yanın yok" diyip göz kırpmıştı fakat ben tüm özgüvensizliğimle "değilim" dedim her zaman kısık olan sesimle, ardından mutsuzlukla "senin gibi bir özgüvenim yok üstelik ben senin gibi kendimi sevemiyorum bile" gerçekten de öyleydi, kendimi sevmemekle kalmayıp kendime yabancı gibiyim...
Gamze "aman üzülme Hazan, ben sana nasıl kendini seversin öğretecem, çok kolay o" diyip telefonunu çantasından çıkardı. "numaranı ver bakayım" dediğinde terdütte kalmıştım, yeni tanıştığım birine ne kadar güvene bilirdim ki? Suskunluğumdan dolayı, Gamze terdütümü sezmiş olmuş olmali ki "numaranı vermek istemiyorsan, sosyalmedya heabını ver istersen, dumanla haberleşemeyiz çünkü" doğru söylüyordu lakin sosyal medya hesabım fenomen hasaplarıyla yarışıyorken veremezdim ve de sadece sanat değil sözlerde paylaşıyorken bunu asla yapamazdım.
Midem kasılarak "Numaramı vereyim ben Gamze " dediğmde tek kaşını kaldırıp sorgular gibi baktı sonra üstünde durmadan numaralaştık. Hatta Gamze ne olur ne olmaz diye de ev adresinide vermişti bana. Ya ben çok pinpirikliydim ya da Gamze çok rahattı sahi onu aldatan sevgilisinden intikam almak için başka bir adamla yatan Gamze neden rahat olmasın ki. Bu kız gerçekten rahat hem de ultra rahat. Biraz bende rahat ve gamsız olsaydım ne olacaktı sanki...
Ballarım bölümü nasıl buldunuz?
Bu aralar karanlık kafese bayabi yoğunlaştım, Meskensiz okuröarını ihmal ettim o yüzden bir süre Meskenszideyim fakat iki kitap için de ufak bir duyurum var; kendimi bu arakar iyi hissetmiyorum ve üsetelik dün ayağım çok kötü yaralandı. Sol ayağımın tüm parmakları hâlâ mor diyim siz anlayın. Bir de yapmam gereken içlerim var zaman buldukça ve de kendimi iyi hissetikçe yazıyorum, zaten yazar yazmaz hemen buraya atıyorum tabi elimden geldiği kadar düzenlemeyle... ve hâsıl diyeceklerim bu kadar lütfen motivasyonum için yıldızı yakıp yorum yapmayı unutmayalım, aksi taktirde bölümlere ara vermem gerekiyor çünkü yeterli okuma, beğeni ve yeterli yorum olmayınca sadece yazıyorum ama kimse bilmiyor haberdar değilmiş gibi hissediyorum bu yüzden desteğimiz benim içün çok önemli. Sizi seviyorum görüşmek üzere💖👒🪔🌙🥂
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |