4. Bölüm

4. Bölüm

Rahab
orion

 

 

4. BÖLÜM

 

 

🎭

 

Şarkı: Ebru Gündeş (meyhaneci)

 

keyifli okumalarr🐣

 

 

Her yeni karar bir önceki günün telafisi gibi. Dersimi aldım ve yeni bir ben olarak var olmak istiyorum demeklede aynı eylemdir ve evet bende yeni beni görmek için terapi görüyordum sanırım başarılıda oluyordum çünkü ilk ödevimi başarıyla tamamlamıştım.

 

 

 

Dedem gelecek haftaya kadar beni arayıp söyleme demişti ve bende bu yüzden ona söylemeyi düşünmüyordum lakin eve geldiğimde onun bizim evde olmasını beklemiyordum, acaba bu huysuz ihtiyarın burada ne işi vardı?..

 

 

 

beni bugün gördüğüne göre annemi görmeye gelmiş olabilir. Beni fark eden dedem sanki bugün beni hiç görmemiş gibi "hoşgeldin torun, sen dışarımı çıktı? bu saate kadar nerelerdeydin öyle?" Ciddimiydi bu ihtiyar, onunlaydım ardından ilk ödevini uygulamak için anksiyeteme rağmen dışarlardaydım... ben dedeme sözlerinden dolayı bön bön bakarken annem mesut olmuş bir ifadeyle "bugün senin önerdiğin piskologla randevusu vardı baba, ondan dışarı çıktı"

 

 

birincisi annem dedemin bana terapi uyguladığından neden haberi yok? İkincisi Allah aşkına evden çıktı ne demek ya, burada sorunlu bir bireyim biraz anlayış lütfen...

 

 

 

"tedaviyi kabul etmene çok sevindim torun" gülümseyen yalancı dedeme, kısık gözlerle bakarak "artık zamanı gelmişti" dedim, bu adamın oyunculuğuna hayranım nasıl da annemi kandırmış benim onu ispiyonlamayacağımdan emin olduğu için rol kesiyor... salondaki koltuklardan birine oturduğumda annem bana hasar tespiti yapıyormuş gibi baktı dedem ise ayak ayak üstüne atıp önündeki buzlu, soğuk kahvesinden aheste aheste yudumunu aldıktan sonra oturduğu koltuğa daha rahat oturmak için kıpırdanıp

 

"ama hiç bahsetmiyorsun Hazan?"

"Neyi dede?"

"Sana bulduğum piskolog nasıl biri"

"İdare eder"

"İdare eder mi torun?"

"Evet"

"Dört yaşından beri aptalsın, nerden anlayacaksın ki doktorunun iyi olup olmadığını"

"Çokta güzel anlarım dede, bir kere dışarıda buluştuk"

 

bu neden yeterliydi kötü olduğunu düşünmemedr, üstelik meçhul piskologumda dedemdi...

 

anneme bakıp "süreç boyunca boğazda terapi göreceğimizi söyledi" dedemi yani annem için meçhul piskoloğumu anneme şikayet etfiğimde annem sadece şaşırmakla kalmıştı, bu kadının arada gelen kal gelmelerinden sıkıldığımı daha önce söylemişmiydim?..

 

dedem gururlu bir ifadeyle "zevkli bir meslektaşım olduğunu biliyordum"

"Bence ruh hastası dede, dondum."

"Sensin ruh hastası torun, hem sende don görmüyorum"

"Hasta olacam"

"Gençsin yakarsın"

"Bir de piskolog olacaksın, daha o sözün çok yedikten sonra söylendiğini bilmiyorsun"

"Tescili aplat olduğunu göstermeseydin keşke torun"

"Ben aptal değilüm dede. Bence ben çok zeki bir kadınım"

 

umarım öyleyimdir...

 

"Zaten sende zeka akmıyor fıçkırıyor aptal " niye ben hep dedemden hakaret işidiyorum? Bu adam beni çok zorbalıyor çok.. "anne dedem beni zorbalıyor" diye şikayet ettiğimde annem suskunluğunu bozup "baba kızıma mümkünse daha az aptal dermisin lütfen"

annemden hayır yok babamı çağırın...

 

"kusura bakma Canancım, kızına gençsin yakarsın sözümdeki donduğunu kast ettimi anlamayacak kadar aptal olduğundan daha sık söylemem gerektiğinin farkına vardım" dedi üzgün bir ifadeylr. gerçekten kurduğu bu uzun cümlenin içinden her bir kelimede nasıl beni zorbalayabildi anlamıyorum, büyük bir meziyeti vardu bu adamın. Hele ki anneme ne demeliydi baba kız gurup olmuştu bana karşı. şıracın şahidi bir şeydi neyse zaten tam olarak hatırlamıyorum, ama öyle bişeydi onlar... annem kafasını dedemin hakklı olmasından yana saldı ve "haklısın baba, mümkünse kızıma daha sık aptal olduğunu söyle" bu cümleyi israf etmişti... "piskolojimi bozuyorsunuz ama" dedem buzlu, soğuk kave bardağını eline aldı ve ihtiyar beyaz kaşlarından birini kaldırıp şüpheyle "zaten bozuk değilmiydi o piskolojin?"

 

Bu adam benim dedem olamazdı...

 

"evet Hazan, bozuk senin piskolojin"

 

bu kadında annem olamaz...

 

ikisine dudak büzerek "ağlamak istiyorum" dedim ağlamama bir tıktan daha küçük bir şey kalmıştı. Annem sözlerimle hemen ayağa kalkıp "benim mutfakta işim vardı, ben bir gidip bakayım" görende sanki yardımcılar yerine o yemek hazırlıyor, burnumun direği sızlanmaya başlamıştı ama ben anneme , o mutfağa gitmeden "kadın kadın görende yardımcılarının yerine sen tüm işi yapıyorsun" söylemeseydim içimde kalırdı. Üstelik o nasıl bahaneydi öyle acaba Canan BAKIR'ın nerede görünmüş süslenmesinden vakit ahırıp da ev işi yaptığı, kadın yumurta bile kıramıyor ki... iyi ki babam zengindi...

 

 

 

annem mutfağa doğru yürürken "inanki Hazancım sesini duyamıyorum" yalana bak yalana... gözlerimde dolmaya başlamıştı, gözyaşlarım gözpınarlarıma birikmeye başlıyordu artık... dedem ise bana bakıp "Hazan ağlayıp da keyfimi bozmayı düşünmüyorsun dimi?" Artık çok geçti o morali ben istemesemde bozulacaktı. Gözpınarlarımdaki gözyaşım daha fazla orada yerini korumayıp yanağıma düşerken eş zamnlı olarak boğazımdan bir hıçkırık çıkmıştı, dedem hüngür hüngür ağlayacağımı bildiğinden oturduğu koltuktan kalkıp benim yanıma geldi ve şakağımdan öptükten sonra "kalk bahçeye gidelim orada ağla torun" bu adam beni hasta etmeye mi çalışıyor, yoksa bana mı öyle geliyor? Hıçkırıklarımın arasından "ancak sen beni sevmiyorsunnn" diyip kazağımın koluyla burnumu sildim.

 

 

 

Dedem bana ayıplar gibi bakıp "bak laflara bak, dilde pabuç gibi" dedi ben bir kez daha hıçkırıp "dil hiç de pabuç kadar değil. Sen hasta olmamı istiyorsun" dedim gözyaşalrımın arasından. Yaşlı ihtiyar yanaklarıma akan gözyaşlarımı elinin tersiyle silip "o kadar aptalsın ki güzelim havayı kötülüyırsun torun" güzelüm hava mı dedi? Çıldırdı en sonunda bu ihtiyar...

 

 

çatık kailarla bakıp "he dede ben aptalım oldu mu?" Söyledikten sonra diğee kolumlada yanağıma hala akın eden gözyaşlarımı sildim. Dedem ise dudaklarında memnun bir gerilmeyle "sonunda aptal olduğunu kabul ettin torun" koyun can derdinde kasap et dedinde demelerini canlı yaşıyordum, "aptal değilim ben" dedim itiraz ederek, asla değildim ben zeki bir kadın ve yaratıcı bir ressamım. Ya da değilmiydim? Değilsem bile dedem asla öğrenmemeliydi.

 

"Demin dede ben aptalım dedin Hazan"

"İftira atma bana, öyle bir şey demedim, demem. " diye direndim, ancak dedem kendinden emin hâleriyle

"Yalan söyleme Hazan dedin biraz önce" adama kafayı yedirtirdi bu ihtiyar...

"Dede ben salakmıyım ki kendime hakaret edeyim?"

"Bak şimdide dede ben salağım dedin"

"Ben öyle bir şey demedim" demediğime eminim...

"Yazık sana erken yaşta arzaymır oldun, bari biraz daha bekleseydin de öyle olsaydın"

"Ruh hastasısın dede bunu biliyorsun dimi?"

"24 yaşında olupta arzaymır olanı ilk kez görüyorum" teslim olmuşçasına kolarımı kaldrıp somurtkan suratımala

"Aksini ispatlayamam dimi?" Dediğimde istediğini almış gibi gülümsedi. "Sonunda anladın" dediğinde gözyaşlarım dinmişti ancak dedeme gözdevirmeyi ihmal da etmemişdim.

 

 

"Benimle daha fazla aynı ortamda ol ki zeka seviyen yükselsin, yoksa bu aptalıkla yaşamak çok zor" kafayı yedirtir bu adam insana. "Bir daha bana aptal dersen anneme asıl piskoloğumun sen olduğunu söylerim" evet tehdit etmiştim, aptal demsi hiç hoş değil çünkü. Ben onun torunuyum. Huysuz ihtiyar saçımdan tutup çekerek "aptal torun sen beni tehdit mi ediyorsun?"

 

Anneme söylemeyeceğim, saçlarım her şeyim çünkü.

 

 

"Estafurulla dedecim, annem kim ki piskoloğumun kim olduğunu öğrenecek ve bende kimim ki dedemi ispiyonlayacam. Hiç yakışık kakmaz birkeresinde" dediğim an canım, biricik saçlarımı bıraktı ve tutuğu tutamlarımı öpüp saçlarımı acıtmamasına rağmen "özür dilerim turuncuya çalan bukleler" diyişiyle içim sımsıcak olmuştu, bu soğuk aylarda yaz gelmiş gibi hissetim.

 

 

Dudaklarıma belirleyen tebesüme bakan dedem huysuzlukla "senden dilemedim torun, üstüne alınma" diyip gözdevirdi, bu hali ise daha fazla gülümseme sebeb olmuştu. Çocukluğumdan beri en çok dedemle atışır ve en çok da onunla anlaşırım. Aramızda adını bile koyamadığım çok derin bir bağ var. Normal dede torun sevgisinden ayrı bambaşka sıcacık ve yumuş yumuş... bu huysuz ihtiyarın tüm uyuzluğuyla çok seviyordum...

 

🎭

 

Ben oturduğum koltukta kendimi tamamen toparladığımda salona babam giriş yapmıştı, annem onu karşılamış olmalıydı ki birlikteydiler, babam önce dedemin elini öpüp saygıyla "hoşgeldin baba" dediğinde dedem, babama cevap vermek yerine isteksizce başıyla selam vermişti. Ah babam ah bu ihtiyarın kızıyla evlendin diye seni sevse bile sevmiyor numarası yapacak ama boşatmayada niyetli, şevfki asla kırılmıyordu...

 

 

babam başını kaldırıp gözleri gözlerimi bulduğunda kalın siyah kaşları çatılmıştı ve bu ifadesiyle "sen niye ağladın Hazan?" Annem dedesinin bir tanesiyse bende babamın kıymetlisiydim tek bir gözyaşıma dünyayı ayağıya kaldırdı, yakmasından bahsetmiyordum bile... ben daha cevap vermeden sinsi ve fırsatçı dedem "Canan ağlatı" çok net ve ciddi bir şekilde söylemişti. Annem ise şaşkınlıktan elini ağzına götürüp "baba bana neden ifitra atıyorsun şimdi" ayıplayarak söylemişti, babam ise bir dedeme bir de anneme bakıyordu. Dedem "Canan yalan söylemeye utanmıyormusun hiç" kahkha atmama çok az bir vakit kaldı, dedem alemdi.

 

 

 

Annem dedemin sataşmalarına paslanmış olmalıydı ki hâlen üzerindeki şaşkınlık hâli devam ediyordu. Babam ise aralarındaki en mantıklı kişi olduğunu belli ederek "kızım sen söyle neden ağladın?" Tam cevap veriyordum ki bir kez daha dedem konuşmama izin vermeyerek rahat rahat "damad sende kıtlık mı var? Canan ağlatı dedik ya. Boşa şu kadını bak kızını nasılda hüngür hüngür ağlatı." Ardından daha etkileyici olmak adına bana acıyan gözlerle bakıp "gözleri nasılda kançanağına dönmüş öyle. Zaten zar zor durdum kızını" dedi pes yani, her zaman derim bir fırsat varsa dedem değerlendirir...

 

 

 

annem yok artık gibisinden bakarak "baba sen kızıma aptal dediğin için ağladı" diyip kolarını göğüsünde bağladığında dedem ise rahat rahat "sen bana dedin aptal de, yoksa ben neden durup dururken torunuma aptal diyeyim" dediği zaman bende "diyorsun dede şimdi hiç kendini ak çıkarmaya çalışma, beceriksizde diyorsun" dediğimde dedem "sen sus toruncum neden her şeye ot oluyorsun şimdi" yürüyen hakaret resmen. Babama dönüp "baba dedem bana ot diyor" babam da bana yapacak bir şeyim yok der gibi baktığında omuzlarım düşük bir şekilde annem ve dedemin atışmalrını izlemeye başladım, babam da onların atışmalrından keyif alıyordu.

 

 

 

Babam beni yanıma oturduğunda koluyla kolumu dürterek "iyimisin kızım" babama iyiyim anlamında mimik yaltığımda ellimden öptü ve sevgi barındıran sesiyle "hep iyi ol Hazanım" dediğinde babamın elini sıkıca tutup ona daha fazla yanaştım. Ailem benim en büyük şansım...

 

 

 

dedem bir kez daha anneme "kız ağlamak istiyorum derken mutfağa kaçtın hayırsız evlat" diye çemkirirken annem sinirle "sen bana kaş göz yapıp ben halederim dedin ya ondan gittim yoksa niye yavrumun ağlamasına izin vereyim"

"Salak sen niye her söylenene inanıyorsun?"

"Babam olduğun için inanıyor olabilirmiyim acaba"

"O kadar salaksın ki bu yaşına kadar kimseye güvenmemen gerektiğini hâlâ öğrenemedin"

"Baba sen kimse misin? Öyleysen bilelim yani"

 

ortam daha fazla kızıştığındsn ben ve babam sanki komedi filmi izlergi kısık kısık kahkahalar atıyorduk, umarım dedem bu hâlimizi farketmezdi yoksa o baston babamın kafasında kırılırdı...

 

 

torun olma avantajım sigortalı bir hayat gibi şu an benim için...

 

 

dedem anneme yazıklar olsun gibi bakıp tek kaşını kaldırarak "Tabikide değilim salak, seni imtihan ettim, sende kaldın"dedi ,

annem ise bıkkınlıkla "Bana artık salak demeyi bırakırmısın baba?"

"İnanki salak insanlara , salak demeyi bırakamam"diyip kollarını kucağında bağlamıştı.

"Çok kırıcısın baba" keşke annem bu sözlerini ağlamaklı bir ifadeyle yapsaydı, çünkü kaşını büküp söylemesi dedemi etkilemiş ki

"Yalan söyleme , ben asla kimseyi kırmam" dedi.

"Beni kırdın ama"

 

annemin bu sözlerini kâle almayan dedem babamın seyir zevkini bozarak akıl verir gibi "boşa bu salak kadını damad. Ben sana daha güzelini ve daha zekisini bulacam." Başını sağa sola salayıp "bu kadından olmaz. Evladım diye demiyorum salakların başını çekiyor" dediğinde babam kendince romantik olmaya çalışmıştı ancak

 

"olmaz baba salaksa benim salağım" sözleriyle annemin gardını üzerine almıştı.

 

Dedem insanı kötü yola da düşürebilirdi bence, piskolog olduğunu heryerde beli eden adam dı bu...

 

 

annem babama öldürecek gibi bakıyordu artık ve Artık izleme sırası dedeme geçtiği için oturduğu koltuğa keyifle yaslanıp annem ve babamı izlemeye başlamıştı...

 

 

"Halil ben salakmıyım?" Diye çemkirmesiyle Babamın imkanı olsa kaçıp giderdi şu an ama yoktu o yüzden naif bir şekilde "kim demiş Cananım" babam öyle bir Cananım demiişti ki annemin gözleri parlamıştı dedem ise burun kıvırdı. Ancak annem babamın salak deyişin hazmedemediğinden ya da babamın Cananım demesiyle unuturmadığından "sen dedin Halil. Bana salak dedin" babam ise yılların ustlığından olsa gerek "ben demedim, baban sana dedi ya Cananım" annem ve babam öylece atışırken ben salondan çıkıp odama gelmiştim, gün boyu odamdan çıkmayan ben bugün daha yeni odama geliyordum.

 

 

Doğruyu söylemek gerekirse bugün kalabalığın içinde yürüyüp, hiç tanımadıpım biriyle konuşmak bilakis iyi gelmişti, odama daha da seyrek gelebilirdim nede olsa...

 

🎭

 

Dün okuduğum ancak bittiremediğim kitaba gömülmüştüm ve her zaman ki gibi kendi dünyamda yaşıyordum... kimsesiz ve kurgu olan, hem gerçek hemde kurgu yani baştan aşağı yalan olan bir hayal. İşte bazı yalanlar tıpkı benim gibilerini hayatta tutuyordu aksi taktirde bu dünya akıl almaz derecede çekilmez bir yer...

 

 

kapı tıklandığında başımı gömdüğüm kitabımdan kaldırdım ve biraz da olsa yükselen sesimle "gel" dedim. Özelikle bu ses tonumu sevmiyordum, öyle bir kısıktı ki kendimi ifade etmek istesem beni önemsemek istemeyen biri duyamaz bile, lafın kısası, beni kâle almazdılar...

 

 

şükran abla elinde bir tepsiyle odaya girdiğinde her zamanki gibi cana yakın bir ifadeyle gülümsedi ve tüm şefkat barındıra bir sesle "Hazan kızım sana en sevdiğin tatlıyı getirdim" dediği an elinde tutuğu tepsiye iştahlı bakışlar atım ve yatağımdan hızla kalkıp Şükran ablanın elindeki tepsiyi aldıktan sonra yatağıma oturdum. Karşımda limonlu cheescake vardı ve yanında ise amiricano kahvem muhteşem ikli. Önce sıcacık kahvemden bir yudum aldım daha sonra limonlu cheescakemiden bir çatal alıp ağzıma attığımda adeta kendimden geçmiçtim. Şükran abla odadan çıkmadan aynı gülümsemeyele "affiyet olsun yavrum" demişti ben ise ağızım dolu dolu "ellerine sağlık" dedim ağızm dolu olduğundan kelimeler net olarak çıkmamıştı ne yazık ki. Ama ben ne yapabilirdim ki, bu tatlıya asla dayanamıyordum, tabi birde elma şekerine...

 

 

 

öyle güzel yapmıştı ki hemencicik bitmişti. Keşke Şükran abla iki dilim yerine üç dilim getirseydi ya da tümünü nede olsa annem hep diyetteydi, babamın ise tatlıyla arası yoktu, dedemide kovardık evden ve tüm tatlı benim olurdu...

 

 

yatağımın üzerindeki tepsiyi mutfağa götürme niyetiyle bir dilim daha yiyebilirim diye düşünerek yerimden kalkıp tepsiyi alıyorken telefonuma mesaj sesini duyumsadığımdan tepsiyi almaktan vazgeçip komidinimin üzerinden telefonumu aldığımda mesajın Gamzeden geldiğini gördüm...

 

 

 

yeni arkadaşım, aslında mesafesiz ilk arkadaşımdı Gamze...dopruyu söylemek gerekirsr Gamze bana mesafesiz davranıyırfu, ven herkesle mesafeliyim ailem dışımda. Çizgilerim baki...

 

kuzuöar yorum yapmayı ve yıldızı yakmayı unutmayınızz.. sizi seviyorum şimdilik görüşmek üzeree🌙🦋🐣💝😍🥰

Bölüm : 24.12.2024 17:17 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...