6. Bölüm

6. Bölüm

Rahab
orion

 

6. BÖLÜM

 

 

🎭

 

 

Şarkı:Open yours eyes

 

 

Keyifli okumalarr....

 

 

Gün ışığı gözlerime vururken arkamı döndüm, artık gözlerimi rahatsız eden bir şey yoktu,çünkü kış güneşine arkamı dönmüştüm...

 

 

saat kaçta uyuduğumu bilmiyorum ama hala uykumu alamamış hâlimden bayağı bir geç uyuduğumu çıkarabilirdim... peki sabah erken mi geçmi bilmediğim bu vakitte perdemi çekip ve borozan bir sesle "çavuş kalk" diye bağıran dedeme ne demeliydim peki? Adam yürüyen işkence mübarek... biraz anlayışlı olması gerekirdi. Sabah bilmem saatin kaçında odama ben daha uyurken dalmakta neyin nesi, ya uygunsuz bir durumda olsaydım. Dünya bu nede olsa herşey yapıyor olabilirdim...

 

 

 

anlayışsız bir dedemin olması kesinlikle dedemin suçu. Bir kez daha yatağımın başucuna geldiğini hissetiğim dedem "çavuş kalk" diye bir kez daha bağırdığında sinirle doğrulup "askeriyemi bura dede" cırladım, ama bu huysuz ihtiyar sinirlenmemden keyif almış olmalıki karşımda sırıtrak durmaya devam ediyordu.

 

 

 

"Uyan artık tembel torun" bu adamın hiç bir soruya cevap vermemsi şakamı acaba... ayrıca ben tembel değilim , olsaydım bile bir şey fark etmezdi benim için... sabahın köründe kalkıp ne yapacaktım ki, ya da bilmediğim bu vakite dışarımı çıkıyorum sanki Allah aşkın. Kimse beni anlamıyor...

 

 

 

 

dedeme gözdevirp kafayı yastığıma gömdüğüm zaman kesinlikle dedemin bana kıyamayıp da torunum biraz uyusun diye düşünürken benim ihtiyar kafamdan aşağıya bir sürahi su dökmüştü ve de üstelik memnun olmamıştı "sana kaç kez diyorum buz olmalı tüm içeceklerde " çünkü bu sözleri demek oluyordu ki buzsuz bir sürahi suyu başımdan aşağıya dökmek hatalıydı ve ya yetersizdi onun için...

 

 

 

ıslanmış saçlarım ve üstüme bakıp şakınlık ve sinir havliyle yatağımdan kalktığımda dedem hâlâ buzlu su içmediğim için bana hayırsız torun bakışları atarken ben tüm sinirimle "büyükanneme söyleyip seni huzur evine kapatacam dede " dedim ve kolarımı göğüsümde bağladım. Hiç bir dede torununa bunu yapmazdı çünkü. Allahın piskopatı, birde piskolog olacak.

 

 

 

Akıbetim için çok tedirginim bu ruh hastası ihtiyar gevşeyen vidalarımı yerinden çıkartacak gibi duruyor, terapilerime gitmeyi düşünmüyorum artık. Ve dedem suratıma yastığı fırlatıp "beni huzur evine göndermeden önce seni göndereceğim tımarhaneden kurtulmaya ne dersin" tehditini umursamadan "terapilere gelmeyeceğim artık" dediğimde dedem oyuncak penguvenimide alıp kafama sertçe fırlatı.

 

 

 

"Tımarhanede yatmak istemiyorsan terapilerini aksatmazsın Hazan" ama bu adam beni çok fena tehdit ediyor. En kötüsüde dediği her şeyi yapması... torunu olduğumu göz önünde bulundurmadan bana parmağını kaldırarak "bam tellime basma torun" dedi tamam biraz ileri gitmiş olabilirim. Huzurevi dememem lazımdı. Çünkü dedemin huzurevi deninince bana anlattığı acıklı bir hikaye hem benim hemde şu an dedemin gözünün önüne geldiğinin yeni yeni farkına varmıştım.

 

 

 

 

Bu yüzden büyük bir pişmanlıkla "özür dilerim dedişim. Ben aptal bir torunum lütfen beni affet" diyip uzun boyundan dolayı ona yavru köpek bakışlarıyla baktım ve beline sıkıca sarıldım. İnsanların canı küçük bir kelime, ufak bir bakış bile yakabilirdi. Zaten bu devirde gözlerimiz ve dilimiz bir çok insanın canını yakıp kocaman bir katliyam gerçekleştiriyordu. Artık silahların etkileri biz insanlar karşısında zayıf kalıyordu...

 

 

insan insana hem şifa hem de büyük bir yıkıntı oluyordu...

 

 

dedem saçlarımın üzerine dudaklarını bastırdı ve saçlarımı severek "hasas olduğun şeyler varken karşındaki insana bir şey demeden önce tüm hasasiyetlerini düşün torun" dedi sakin ve fısıldar şeklinde ardından göğüsündeki başımı kaldırıp iki avucunun içine aldı "her yara iyileşmiyor Hazan, ve herkesin binlerce yarası var." Diyip anlımdan öptü.

 

 

 

Dedem hakklıydı benim yaralarıma nasıl birinin tuz basmasını istemiyorsam, başkalarıda öyleydi. Herkesle empati yapmalıydık, kendimizi başkalarının yerine koymakta asla zorlanmamalıydık ve ben bugün dedemi üzmüştüm, sinirle dilimden dökülen o kelime dedemin yarasına tuz basmıştı ancak o bana karşı bir silah doğrultmak yerine hatamdan ders almamı istiyordu.

 

Üzüldüğüne rağmen.

 

 

Dedemi bugün torunu kanatmıştı. Gülümü kanatan bendim... "Biri sana sırlarını paylaştığında, ona bir silah olarak kulanma torun tamam mı? Bu herkes olabilir" dediğinde gözlerim dolu bir şekilde dedemin yaş almanın verdiği kırışmış ellerini öpüp dolu olan gözlerle "bir daha yapmam dede, sırların bende güvende" diğer elinin avucunu da öptükten sonra "niyetim seni kırmak değildi" dedim pişmanlıkla ,

 

 

 

 

onu kırmak istememiştim, bu en son düşüneceğim şey bile değildi. Kıymetlime kıyamazdım ki ben... "biliyorum torun" dediğinde anlayışından dolayı buruk bir tebesüm peyda olmuştu dudaklarıma. Anlaşılmak kadar hiç bir şey iyi hissetirmiyordu insana bu hayatta. "Hem büyükannen var. O olmasa bile torunum bana bakar" diyip onunla aynı renkte olan gözlerime büyük bir beklentiyle bakıyordu. Dedem korkusunu hiç saklamıyordu en azından bana karşı çünkü ben de ondan hiç bir şey saklamıyordum, kafamdaki seslere kadar her şeyimi biliyordu.

 

 

 

 

Bu ihtiyar adam benim sadece dedem değildi, o benim en iyi arkadaşım, sırdaşım ve dostumdu. Açıkçası gözüm kapalı güvendiğim tek kişiydi. Kendimi emanet edebildiğim tek varlıktı dedem. "Yalıya taşınırım hemen, en iyi arkadışımı kimseye kaptırmam ki ben" dedim hiç düşünmeden. Öyle bir durum olsa dedemin evine yani yalıya taşınıp ona bakardım. İnsan hiç gülünü başka birine verirmiydi? Ben vermezdim, vermeyicektimde... o gül benim gülümdü kimse el uzatamazdı ancak gülüm, benim olmaktan vazgeçerse onu sahiplenmezdim.

 

Sahiplenemezdim...

 

 

dedem bana ve bende dedeme sımsıkı sarılıyorken kapıda beliren babamı gördüğümde yüzümde hâlâ tebesüm varken dedemin koları arasından ayrılıp babama şen bir şekilde "günaydın" dedikten sonra babamın üstündeki pijamalarını kastd ederek "sen neden şirkete gitmedin hâlâ" sesimdeki şaşkınlık bariz ortadaydı. Dedem babama burun kıvırarak bakıp yatağıma rahat bir şekilde otururken babam "daha saat erken Hazan" diyip kahve harelerini dedeme çevirmişti "sabah şerifleriniz hâyır olsun baba" dedem ise "ne zevksiz bir herifsin sen öyle" diyip pijamalarına bakmaya devam ediyordu daha sonra bakışlarını babamın harelerinde sabitleyip ayağa kalktı ve iki elini cebine koyarak "kızımı hiç hak ettmiyorsun Halil" dedi, babam ise kendinden bezmiş bir şekilde kıpırdanıp "dün bana tam tersini söylüyordun, bugün ne değişti" babam haklıydı çünkü yıllardır yani 24 yıldır dedem babamı canından bezdirmişti, dedemin elinden gelse boşanmaları için babamı iğneli kazana atardı ve babamın acı çekmesini buzlu bir içeçekle keyiflenerek izlerdi.

 

 

 

 

"Halil neden bana iftira atıyorsun?" Dedemin bu soruyu çok rahat sorması babamı deli ediyordu çünkü kimse dedeme iftira falan atmıyordu. Kimde dedeme iftira atmaha yeltenemdi bile. Bir iftira atılacaksa onu ancak dedem atar...

 

 

 

 

"Baba saat daha 6.30 ve benim konuşma kapisitem anca bu kadar" diyip arkasını dönerken ben fal taşı gibi açılmış gözlerle "ne? Saat 6.30 mu?" Bende neden hâlâ kendimi uykusuz ve uyuşuk hissediyorun diye düşünüyordum. Dedemin benimle sorunu neydi? Benim gibi zavallı birini bu saate uyandırıp ne yaoacaktı?

 

 

Gerçektende iğrenç bir hayat...

 

 

"kapasitesiz herif" dedi ve bana bakarak "babanda zeka adında hiç bir şey yok torun" dediğini umursamadan hızla yatağımın içine girdim ve arkamı dedeme dönüp yorganımı kafama kadar çekip tekrar uyumak için hazırlanırken dedem "Hazan, baban olavak o aptal yerine utanmayı kes. Herkes kendi adına utanabilir" ne saçmalıyordu yahu "utanmıyorum dede ,uyuyorum" kafamı çıkartmadan demek istediklerimi söylemiştim, umarım dedem odamdan bir an önce çıkardı.çünkü feci derecede uykum vardı...

 

 

 

"Torun sen ayımısın ki kış uykusuna yatasın kalk" dedemin betimlemelerine bayıldığımı söylemişmiydim, söylememişsem söylüyorum şu an bayılmak üzereyim. Tansiyonum fırlamış olabilirdr belkide şekerim düşmüştür. Umarım gerçektende bayılırdım hemde şimdi, şuracıkta bayılmak istiyorum. En azından bünyem bana bunu yapabilirdi.

 

Keşke yapsaydı.

 

 

"dede ben ayı değilim ama sen horozsun bence" kesin öyleydi. Bu erken kaldırma olayını horozlar muhteşem yapıyordu bunu dedemde yaptığına göre o da öyleydi. Bundan çok eminim... "kalk Hazan yoksa kafandan aşağı bir kova canım buz küplerini dökerim" dedi ona horoz dememi önemsemeyerek. Bende buz küplerininin başımdan aşağıya dökmesini önemsemeden "odamdan çımarmısın lütfen uyuyacağım" uyuyacaktım, hiç bir şey beni kararımdan vazgeçiremez...

 

asla vazgeçmiyecektim, uykum vardı ve uyuyacağım..

 

uyumak çok güzel bir şey, heleki uykunuz varken. Mesela benim var veb uyuyacaktım rüyalar dolu bir uyku iyi gekecek bana, tüm temmenim bu yönde...

 

🎭

 

 

"Yoruldum. Artık yeter dede" diye sızlandım, adeta can çekişiyordum. Postacı şaban gibi yürüyen dedem hem beni uyutmamış hemde ormanda üç saatir hızlı bir tempoda yürütüyordu. Canımı çıkarıyordu resmen...

 

 

"bu nasıl gençlik Hazan, ben senin yaşındayken dağa tırmanıyordum" bence dedem yalan söylüyordu, koşardı ancak. Hem öyle bir şey yapsaydı büyükannem bunu bana kesin söylerdi. "Abartmasanmı dede" dedim daha makul bir şey söyleye bilirdi çünkü.

 

"Abartmak?"

 

"Abartmak : bir olayı, bir şeyi olduğundan daha büyük , daha çok ve daha önrmli göstermektir dede"

 

 

gerçekten insanlar bazı kelimelerin anlamını bilmiyorlar aksi hâlde ben dün Gamzeye kinayenin sözlük anlamını söylediğim gibi dedemede açıklama yapmazdım. Bana direk olarak bu ne veya dedemin yaptığı gibi soru sorulduğunda tüm iyilik severliğimle insanları aydınlatma zorunluğu hissediyorum, hayat gerçekten benim için zor.

 

Hemede çok zor.

 

 

"Dede ne torun?" Dedem kahkaha atmamak için yanaklarının içini ısırıyordu. Galiba benle dalga geçiyordu, ama ben "dede: babanın veya annenin babasına dede denir diğer türlüsüde büyük babadan başlayarak geriye doğru atalardan herbirine denir." Dedim çünkü çok iyimser bir insanım bu benim takıntımla ilgilü bir şey asla değil. Takıntılı olduğumu kabul ettmiyorum. Sadece anksiyetili bir bireyim. Yalnız bu sorunumu kabul edebilirim.

 

 

 

"Hazan'nın anlamı ne torun?" Dedi keyifli bir şekilde bu ihtiyar beni sözlük olarak kullanmıyorsa bende Hazan değilim... "güz, sonbahar" bıkkınlıkla söylemiştim çünkü dedem bir şeylerin anlamını sorduğunda hiç bir zaman geçiştirmeden söyleyeceğimi biliyor ve bundan keyif alıyordu. "Aferin torun. Benle takılmaya başlıadığından beri beynine kan gidiyor" dedi ardından göğüsünü kabartı ve sanki çok büyük bir iyilik yapmış gibi bakıp "o iki salağın genlerinden kurtardığıma sevinmelisin Hazan" o iki salak dediği kişiler anne ve babam yahu... "deden olduğum için çok şanslısın" dediğinde koca bir kahkaha patlatım. Evet dedem olduğu için çok şanslıydım her şeyiyle hatta beni zorbalamasına rağmen ama bu yaşlı kurdun kendini övmesi hep komik gelmiştir. Hemde çocuk yaşımdan beri...

 

 

 

 

"ne sırıtıyorsun, şanslısın" dediğinde koluna girdim ve tıpkı çocukluğumdaki gibi ona sırnaşarak "bana elma şekeri alırsan dünyanın en şanslı torunu olduğumu kabul ederim" canım feci derecede elma şekeri çekiyordu. Dedemin bana bir demet elma şekeri almasında hiç bir sakınca yoktu... "Hazan senin paranmı yok her zaman benden bir şeyler istiyorsun" üstüme iyliğik sağlık bu nasıl bir cümle, duymaz olaydım dedem bana elma şekeri almamak için neler diyordu öyle. Kolundan çıkıp "dede senin paranmı yok bir de piskologsun" kaşlarımı yukarıya kaldırıp emin bir tonda " çok cimrisin" dedim bende, bir elma şekeri demetini çok gördü bana. Çok. Dedeler torunlarına elma şekeri alır ama benim dedem bana almamak için neler yapıyordu.

 

 

 

 

"Ne cimrisinden bahsediyosun torun" kolundan çıktığımı gördüğü için kaşlarını çatık bir şekilde tekrar koluma girip bana üstten bakarak "ikidir pazarlık peşindesin" dedi boğazda kazancım konusuna değinerek ama ben öylesine söylemiştim, kayıtlara geçmesi lazımdı..."öylesine bir cümle çıkmıştı ağzımdan, hem Allah aşkına dede benim babam zengin nasıl param olmayabilir acaba" dedim "nasıl öyle düşüne bildin gerçekten hayret ediyorum" son söylediklerimi demez olaydım söylediklerimle dedem keyifli bir hâlde koluma geçmiş bir durumda benle birlikte yürüyüp "o zaman ben sana elma şekeri alayım sende beni yemeğe götür. Nede olsa baban fakir değil torun" benim dedem kurnaz bir adamdı gerçekten.

 

 

 

 

"Kahvaltımızı evde yapabiliriz bence" diye orta yolu bulmak için öneri sunmuştum fakat dedem anksiyetemi umursamadan inadla "dedeni dışarıya kahvaltıya götürmüyorsan bende tek başıma giderim torun" dedi ama bana bunu yapmamalıydı, hele ki yeşil hareleriyle öyle bakmazdı ben kıyamazdım ki o öyle diyip böyle baktığında...

 

 

bu yüzden istemeye istemeye "tamam " dedim ardından en makul ifadeyle "sesiz sakin, genelikle işlek olmayan hatta müşterisi azdan daha az olan bir yere gidelim dedişim olurmu?" Diyip sevimli bir şekilde gülümsedim. Dedem bana kıyamamış olacaktı ki "tamam" diyerek kısaca yanıtlamıştı beni...

 

dedemin bana kıyamayacağını biliyordum...

 

🎭

 

 

Kıymaz dediklerimiz en çok da bize kıyıyordu. Kime yapmaz dediysem ilk o kıydı bana tıpkı dedem gibi. Tamam demişti, sesiz sakin bir yerde kahvaltı yapmamıza fakat dedem bana kıyıp galiba şehrin en işlek mekanına gidiyorduk çünkü bu caddenin kalabalığı normal değildi.

 

Asla değildi.

Her yerde insanlar var.

Çok fazlalar...

 

sızlanarak "bana sesiz sakin bir yerde kahvaltı edeceğimizi söylemiştin" dediğimde önde oturan Fuat amca dikiz aynasından bana baktığında "söz vermişti Fuat amca" diye açıklama yaptığımda dedem ise sanki hakkı varmış gibi oflayarak "Hazan sesini kesermisin, konsantremi bozuyorsun" dedi.inadı tutup arabayı Fuat Amcanın sürmesini engelemişti bu yaşlı ihtiyar olacak dedem...

 

 

 

Fuat amca gülmemek için yanaklarının içini ısırıyordu lakin gamzelerinden gülmemek için kendini zor tutuğu belli ediyordu. Dikiz aynasından Fuat amcanın maviliklerine bakıp "Fuat amca dedeme söylermisin, bizi sakin bir yere götürsün?" Sesimden müşkül bir durumda olduğumu anlaşılıyordu. Hemen hemen babamla aynı yaşta olan Fuat amca dikiz aynasından bana bakıp bu iş bende diye göz kırptıktan sonra "Seyfi bey arzu ederseniz Hazan hanımın istediği gibi sakin bir yere gidelim" dediği an dedemle birlikte aynı an da Fuat amcaya sinirle

 

 

"bana bey deme Fuat"

 

"Bana hanım deme Fuat amca"

 

dedik bir ağızdan,

 

 

Fuat amcayı bildim bileli dedemin yanında şöfor olarak çalışırdı lakin dedem asla onunla paton çalışan ilişkisi kurmamıştı onlar daha çok iki yakın arkadaş gibiydiler yıllardır. Babam , annem ve büyükannemde dedem gibiydiler tabi bende. Tüm çalışanlarımızla arkadaştık biz...

 

belkide dost...

 

 

ani çıkışımdan dolayı Fuat amca sevgi dolu bir şekilde gülümseyip "demem bir daha " deyip dedeme bakıp "Seyfi" daha sonra bana bakıp "Hazan" dediğinde dedem ise bezmiş olduğunu yüzünün ve bedeninin her yerinde olduğunu belli etmekten gocunmadan Fuat amcaya baktı ve sitem akan sesiyle "28 yıl oldu Fuat, koca 28 yıl hâlen öğrenemedin" dedikten sonra arabayı sağa çekip "bunca yıl beraberiz" dedi tek kaşını kaldırmış şekilde, Fuat amca başını evet anlamında saladı onaylar şekilde "zira bu salaklık normal değil. Ufakta olsa benden bir şey kapmış olmalıydın Fuat" dedem hayretler içinde Fuat amcaya bakarken ben ve Fuat amca ise mesaimiz başlıyor der gibi önce birbirimize baktık sonra aynı an da dedeme bakarken Fuat amca "Hazanın yanında ayıp oluyor ama Seyfi" dediğinde dedem göz ucuyla bana baktı.

 

 

 

"Onda beyni yok Fuat, sende rahat ol" ama bu adam bana böyle yapmamalıydı. "Kalbimi kırıyorsun ama" mırılandım ancak dedem gözdevirip "torun artık bu gerçeği kabul etmelisin" bu söylediklerini sanki bana çok önemli bir şey öğretiyormuş gibi söylemesi yokmu öldürürdü insanı...

 

 

 

"zekamdan yana hiç bir şüphe yok dede" dedim kendimden emin bir şekilde, Fuat amcaya dönüp "Fuat amca hakksızmıyım?" Bir destekçim olması kötü olacağını diyemezdim. Fuat amca tam beni onaylamaya yeltenirken dedem ondan önce atılıp "Hazan beyin ne?" Yahu bu adam bir de piskolog olacaktı hiç bir şey bilmediğine o kadar eminim ki, kimse bana aksini kabul ettiremezdi.

 

 

 

" Beyin: kafatasının üst bölümünde bulunan ve beyinzarı ile örtülü olan, iki yarım yuvar biçiminde sinir kütlesinden oluşan, organizmanın işlevlerini denetleyen, duyum ve bilinç merkezi olan organ. Halk arasında ise akıl yürütmeye yarayan organ." Kısa bir sokuk alıp "insanlar genelikle zekayı temsil ettiği için çoğunlukla, herkeste var olan ama herkesin kullanamadığı organ diyerek hakkaret ederler genelikle" açıklama yaptım Fuat amca ve dedem kahkaha atmamak için kendilerini zor tutuklarını fark ettiğimde ikisinede göz devirip koltuğa yaslanıp kollarımı göğüsümde bağlayıp önde oturan tam ihtiyar ve yarı ihtiyar adamlara bakmamaya gayret ediyordum.

 

 

 

"Dede ne peki Hazan?" Dedemin yanında kalakala Fuat amca da ona benzemiş artık. Gerçektende iğrenç bir hayat... önde oturan bu iki ihtiyara bakmadan "yaşlı ergenlere denilen terim" düz bir şekilde söylemiştim bu anlamı. "Bilimsel anlamını neden söylemiyorsun" bunu söyleyen dedemdi ona vereceğim tek cevap onun da sıklıkla yaptığı gibi omuzlarımı kaldırıp indirip pencereden özgür bir kuş gibi dolanan insanlara bakınıyordum. Böylesine onlar gibi sokaklarda dolanmayı çok isterdim. Bunu yapma imkanım vardı benim ama piskolojik sorunlarım sokalarda yürümeyi engeleyip bir markette su almamı bile yasaklıyordu bana.

 

 

 

Benim bir düşmana gerek yok. Ben kendi kendime yetiyordum çünkü...

 

 

karanlık kafesiniz ve kafanızın içinde katil olmanız için çabalayan fısıltı gibi çığlıklar bulunurken sadece nefes alabilirdiniz aynı zamanda mücadele etmeniz gerekiyor. Hem de canınız yana yana, yüreğiniz kanayarak. Ama gözyaşı dökmeden savaşıp mücadele etmeniz gerekiyordu...

 

 

 

"amca ne peki Hazan?" Bu ikisi günlük sinirimi bozma dozunu aşıyordu artık, dedem ve Fuat amcam bir olmuş benle kafayı buluyordu...

 

 

 

"Amca: babanın erkek kardeşi demek" bakışlarımı dayanamayıp Fuat amcama çevirip "Hazanca da Fuat demek" dedim gerçektende öyleydi tamam öz amcalarımıda seviyorum ama Fuat amcamın yeri bende bambaşka. Fuat amca önünü bana dönüp şefkat ve sevgi barındıran bir çift mavilikle bakıp "sende benim biricik kızımsın Hazan" dedi ve benim kalbim bi hoş olmuştu.

 

 

 

Bazı bağların kan bağına ihtiyacı yoktu, tıpkı benim gibi Fuat amcam da hiç sahip olmadı kızı gibi görüyordu beni tıpkı benim onu öz amcam gibi görüyor olmam gibi. Kan bağı zorakiyken gönül bağımız öyle değildi, kendiniz seçer kendiniz bağlanırsınız.

 

Zorunda olmadan hemde...

 

 

yıldıza basmayı ve yorum yapmayı unutmayalım kuzularım... sizi seviyorum, yorumlarda buluşalım🐣🥂💖💕🥰😍😍🌙🦋🪶

Bölüm : 03.01.2025 22:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...