7. Bölüm

7. Bölüm

Rahab
orion

7. BÖLÜM

 

🎭

 

merhaba arkadaşlar bu bölümde Seyfi yani Hazanın dedesini okuyacağız, umarım bepeneceğiniz bir bölüm olur keyifli okumalar...

bölüm şarkısı: Teoman (papatya)

 

 

 

Ağır ve üşengeçle merdivenlerden inip mutfağa su içmek için adımlar atarken gecenin bilinmeyen vaktinde. Uyku mahrumu olmasına rağmen küçük bedeni duyumsadığı sesle duraksamıştı Seyfi.

 

 

"İstemiyorum anlasana Şahin, istemiyorum. Baban olacak o adama bakıcılık yapmak istemiyorum artık" diye gürledi Meliha.

 

 

"Bakıcı tutarız Meliha, az daha sabret bunun burasında babamın ömrünün bitmesine ne kaldı ki" söyledikleriyle derin nefes alan Şahin Melihanın yeşil gözlerine baktı ve onu yatıştırmak adına "biliyorsun babamdan sonra onun gücü, zenginliği bizim olacak. Gözünü seveyim az daha sabır" Seyfi babasının söyledikleriyle nefes almakta zorluk çekmişti, anne ve babasının dedesine karşı olan bu tutumu onun en büyük hayalkırıklığıydı. Anne ve babasının dedesinin önünde melek gibi davranmasından sonra kapalı kapılar arkasında ki gerçek duygularını görmesi onu utandırmıştı.

 

 

 

Küçük kalbi dedesine üzlürken annesi gaddar bir şekilde "dayanamıyorum Şahin anlamıyormusun! Altını temizlemekten, yemeğini önüne bile vermekten tiksiniyorum. Şahin ben o adamın varlığına bile tahammül edemiyorum artık! Katlanamıyorum anlasana Şahin" Melihanın sesi kısıktı ancak Seyfi annesinin kısık sesindeki öfkeyi hissetmişti.

 

 

 

 

"Dede" dedi fısıltıdan bile daha sesiz bir seste ama acı doluydu sesi ve bir o kadarda tedirgindi. Anne ve babasının dedesine bir kötülük yapmasından kaygılıydı. Zira Seyfinin tanıdığı anne ve babası bu insanlarsa, büyüyünce onlar gibi olamak istemiyordu.

 

Asla.

 

 

"Meliha, rica ediyorum sakin ol" dedi. Bir adım Melihaya yaklalan Şahin, sevdiği karısın elini tutup buse kondurduktan sonra "yarına bir bakıcı bulurum, sen kıymetli canını sıkma" Meliha Şahinin kurduğu cümleyle sertçe elini çekip sinir havliyle kocasının omuzundan ittirdi "eve kadınmı atacaksın Şahin, yatalak babanı bahane edip karıyı kızı evemi dolduracaksın sen" kıskançlık tüm damarlarında yol almaya başlamıştı Melihanın , üstelik en son duyduğu hadise onu daha çok sinirlendiriyordu.

 

 

 

Çünkü iki gün önce en yakın arkadaşı olan Gülsümün eşi , hizmetçi olarak eve metres almış ve Gülsüme uyku hapları içirtiyormuş. Gülsüm durumu fark edene kadar kocası olan Cevat metresi Latifeyi hamile bırakmış ve Gülsümle de mahkemelik olmuştu, ancak Gülsüm boşanmaya yanaşmıyordu hiç bir zaman. Çünkü kocası bir gün bile olsun korunmadan onla beraber olmamış ve ondan bir bebek istememişti tabi bunu Gülsüm , Latife hamile kaldığı zaman anlamıştı sırf bu yüzden doğacak olan çocuğun gayrimeşruh olarak kalmasını istediğinden boşanmamakta ısrarcıydı.

 

 

 

 

Meliha arkadaşının yaşadığı hadiseleri yakından gördüğü için Şahininde böyle bir şeye kalkışmaya çalıştığını düşünüyordu ama Şahin Melihayı aldatmayı değil, Meliha dışında başka bir kadına bile bakmıyordu, Şahinin varı yoğu Meliha ve Seyfiydi.. "senin dilin ne söylüyor Meliha" Melihaya bir adım atı ancak Meliha onu eliyle durduğunda Şahin sinirleniyordu ama sinirini bastırmaya çalışmaktan da kendini alamıyordu, çünkü sinirlediği zaman ne kadar ileri gideceğini bilmiyordu, hiç bir zaman öfkenin bir sınırı yoktu ve bunu Şahin çok iyi biliyordu. Belki de en çok o biliyordu. Sakinleşmek adına yüzünü sıvazlayan Şahin ses tonunu ayarlamaya çalışarak "Meliha benim gözüm senden başkasını görürmü hiç. Senin buna aklın eriyormu Meliha" Meliha olduğu yerde suskunlukla karşıladı Şahini. Şahinin dedikleri ne kadar hoşuna gitmiş olmasına rağmen tek kelam etmedi.

 

 

 

Şahin ise Dudaklarını birbirine bastıran karısını görünce "Meliha, gözümün nuru, cennet bahçem, ahirimin hurisi... yapmayasın öyle." Meliha Şahinin güzel, sevgi dolu sözleriyle yatışmıştı lakin onunla hâlâ koyduğu bir mesafede kalmaya kararlıydı. "İstemiyorsun bir yardımcı bende getirmem. Lakin beni bu çirkin ittamlarla yargılama. Sen bilmezmisin benim seni ne kadar çok sevdiğimi" üzüntü akan bir sesi vardı Şahinin , çünkü bir çıkış yolu bulamıyordu bir türlü. Bir yandan yatalak babası bir yandan canından çok sevdiği eşi. Onun için öncelik her zaman Melihaydı , zaten babasını da pek önemsemezdi fakat elalem ne der diyede babasını alıp bir huzurevine yatırmıyordu.

 

 

bu güne kadar.

 

 

Meliha Şahinin sözleriyle dudaklarına küçük bir gülümseme yerleşmiş bir hâlde Şahine doğru yürüyüp belinden sarıldı. Hâlen dudaklarına asılı olan gülümsemeyle her zaman yaptığı teklifi bir kez daha söylemek için rahatsızca kıprandı.

 

 

 

"Şahinim babanı bir huzurevine yatıralım. Orada ona daha iyi bakarlar"

 

 

Şahin belki bu sözlerle el alemi unutmuştu ancak babasının sesi kulaklarında yankılandığını hisseti 'sana vasiyetimdir Şahin, olurda elden ayaktan düşersem beni Darülrehaya bırakmayasın. Sen bebekken nasıl ananla birlikte el üstünde bakıp büyütüksek seni, sende hem anana hemde bana öyle bakasın. Zira hakkım sana helal değildir" Şahin ise babasının sözlerine alınıp "demeyesin baba böyle sözler. Anamı babamı yerde bulmadım. Böyle bir cahiliği yaparsam gelecekteki evlatlarımda bana yapsın" yemin eder gibi söylemişti Şahin...

 

 

"ha Şahin ne diyorsun?" Melihanın sesiyle kulaklarındaki uğultuyu terk edip Melihaya odaklnmış bir şekilde "olmaz Meliha" dedi kesin bir dilde bu sözleri duyan Seyfi içiten içe sevinmişti bir nebze , şayet dedesinin huzurevinde kalmaktansa ölmeyi yeğlediğini iyi biliyordu. Nasıl bir yer olduğunu bilmeyen Seyfi de oranın kötü bir yer olduğuna inanıyordu..

 

 

 

 

Meliha istediğini alamadığından olsa gerek Şahine sarılan ellerini çekti ve sert adımlarla yatağına uzanıp yorganı kafasına kadar çekmişti, Şahin ise babası ve eşi arasında kalmıştı. Tek ümidi babsının bir an önce ölmesiydi artık, aksi takdirde evliliğinde çatlaklar olacağını öngörebiliyordu...

 

🎭

 

 

Seyfi yatağından kalkıp siyah önlüğüne kısa bir bakış attı fakat o önlüğü bugün giymeyeceğinide biliyordu bu gün hasta numarası yapmanın tam zamanıydı, çünkü anne ve babası dedesini istemiyordu. Bu yüzden okula gitmeyip annesinin dedesine nasıl davrandığını dikkatlice gözlemlemeliydi ki ona göre bir yol izlemeliydi.çünkü annesi istemediğini dile getirse bile ne Seyfinin ne de Şahinin önünde dedesine hakaret dahi etmemişti. Seyfi kısa bir süre düşünüp okula gitmeme bahanesi aradı neyseki zeki bir çocuk olduğundan kafasının üstüne bir ampul parlamıştı.

 

 

 

Yatağından fırlar gibi çıkıp okul çantasının küçük gözünün zincirini açtı ve okuldan aşırdığı pembe, yeşil, beyaz ve mavi renkte bitmek üsere olan tebeşirleri küçük avuçuna alıp baktı. "Demek sizi yemek bu güne kısmetmiş" diyip ağzına yeşil olan tebişiri alıp çiğnedi ardından maviyi sonra beyazıda çiğneyip yutuktan sonra pembe renkte olan tebeşire bakıp "seni Aysel istiyordu. Tadınızda kötü zaten Ayselcim seni yerse hasta olur dimi?" Tam pembe tebeşiri de ağızına atıyordu ki durup tebeşiri gözünün hizasında tutu. "Seni yersem Aysel benle evlenmez. Bırakayımda seni Ayselcim yesin, hasta olursa da ben ona bakarım" diyip pembe tebeşiri çantasına tekrar koydu.

 

 

 

Seyfi yatağına geçip annesini beklerken bir yandanda çıkan ateşini kontrol ediyordu yavaş yavaş ısınıyordu Seyfi. Meliha "Seyfi" diye seslenne seslene odaya girince Seyfi gözlerini hemen yumup uyuyormuş takliti yapmıştı. Tabi Meliha Seyfiye inanmamıştı çünkü Seyfi istemesede kirpikleri kıpırdanıp uyumadığını çok belli ediyordu. Meliha tebesümle Seyfinin yatağının üstünde oturup "hadi oğlum kalk artık mektebe gitme vaktin geldi" Seyfinin yanağına dokunduğunduğunda panikle oturduğu yerden kalkıp "yanıyorsun Seyfi" dedi telaşla, Seyfi gözlerini aralayıp annesinin panik haline baktı, bir an ne hissdeceğini bilemedi.

 

 

 

 

Dün geceki kadınla bu kadın aynımı diye düşündi sadece. Dedesinden kurtulmak için dil döken kadında annesiydi şimdi ise oğlu ateşlendi diye elvam yapanda annesiydi. Neticede dedeside hastaydı oğluda peki tepkileri niye aynı değildi, Seyfinin yaşı annesinin duygularını anlamıyordu ama ortalıkta bir terslik olduğunu biliyordu. Fakat Seyfi dün gece gördüğü annesini bir türlü aklından çıkaramadığı için bu endişeli halini yalan bulmuştu.

 

 

 

"Seyfi oğlum ne oldu sana" Meliha Seyfinin yorganını üstünden atıp onu kucağına aldı ve zaman kaybetmeden Seyfiyi banyoya soktu, ılık bir duş alması gerektiğini biliyordu Meliha o yüzden eski hemşireliğinden faydalanıp tüm müdahleleri yaptıktan sonra Seyfinin ateşini düşürmeyi başarmıştı...

 

 

 

Seyfi okulu astığından zaferle oturma odasına geçip tekerlekli sandalyesindeki dedesinin ayaklarının dibinde oturmuştu. Kırmızı arabasını halıya sürtü ama pek oyun oynayacak havada değildi. Dün duydukaları ruhunu sıkıştırıyordu, kalbi ve aklı savaş içindeydi.

 

 

 

Annesini anlamayan zihni karışmıştı fakat sevgisinden hiç bir eksilme olmamıştı. Ve Seyfi bu duygularla kendini sorguladı, dedesini çok seviyordu annesinide öyle peki biri muhtaç diğeri gaddar hangi tarafta olmalıydım diye düşündü. Neyseki iç huzuruna ulaşmasına epey bir zaman kaybetmediğinden içindekileri ayırıp yerine kpudu, Seyfinin kalbi ve mantığı artık karışmıyordu, çünkü iç savaşına galib gelmişti . Seyfi Kafasını kaldırıp dedesinin harelerine baktığında dedesi ona gülümsemek için kendini zorladı. Seyfi dedesinin gözlerine baktı baktı ve dayanamayıp gözünden bir damla gözyaşı süzüldü ardından diğer gözünden de.

 

 

Seyfi sesizce ağladı.

 

 

Dedesi torununun gözyaşlarına çatık kaşlarla baktı, Seyfi ayağa kalıkp "seni istemiyorlar dede" dedesi konuşamadığından gözlerini açıp kapattı. Biliyordu. Dedsi her leyi biliyordu.

 

 

 

Sitemle ""Annem sana bakmaktan bıkmış" dedi Seyfi. Söylediklerine rağmen dedesinin ifadesizliğini gören Seyfi çatık kaşlarla "annem çok kötü bir kadınmış dede" dedesi hayır demek istedi ancak bunu demediği için torununa baktı öylece , yatalak ve konuşamayan bir düşkünken hiç bir şey diyemezdi çünkü...

 

 

"dede, seni huzur evine göndermek istiyorlar. Bıkmışlar senden, istemiyorlarmış seni. Annem tiksinmiş senden" gözlerinden akan yaşı silip "babam ölmeni istiyor gibiydi " Seyfi hatırladıklarıyla hiddenlenerek "babam yaşlanınca ona bakmayacam dede. Onu huzur evine gönderecem " dedesinin bakışları hayır der gibi bakıyordu ama Seyfi kararlıydı, herkes ettiğini bulmalıydı onun için. Adalet yerini bulsun itiyordu Seyfi. "o sana nasıl davranıyorsa bende ona öyle davranacam dede" Seyfinin sözleriyle dedesinin gözlerinden gözyaşı süzüldü.

 

 

 

Hiç istemezdi torunun oğluna karşı böyle kinlenmesini. Ama bu küçük çocuğa bunları söyletendi oğlu olduğunu biliyordu. Çünkü ebevyneler davranışlarıyla çocuklarının hamurunu yoğuruyorlardı...

 

 

 

Seyfi aklına geldikleriyle bir an duraksadı ardından dudaklarını birbirine sıkıca bastırdı ama diline gelenleri artık engelyemediğinden "annem senin üzerine hergün bilerek sıcak çoraba döküyor değilmi dede" dedesi öylece kalakalmıştı, nasıl ona hayır diyecekti dili yoktu. Seyfi annesinin hergün bir tas buharı üstünde sıcak çorbayı dedesinin bacaklarına döküp daha sonra bir tas da sıcak, boğaz yakıcı derecede ona içirtiğine kaç kere şahit olduğu saymamıştı bile . Dün duydukları olmasaydı hâlâ büyüklerin sıcak şeyler içtiğini düşünürdü. Ama artık öyle düşünmüyor annesinin yaptığı her durumda bir kötülük görüyordu.

 

 

 

 

Bir kere kötülük barındıran düşüncelerine şahit olmuşken artık aksini düçünemezdi Seyfi. Güveni kırıldımı bir insanın, eskisi gibi bakamazdı karşısına.. "Dün geceye kadar yanlışıkla yapıyor sanıyordum dede" diyip her gün annesinin dedesinin üzerine döktüğü çorbayı kast ettmişti

 

 

 

 

. Bir zamanlar annesini sakar zannederdi. Ama asıl olan öyle değilmiş. Seyfi dedesinin gözyaşalrına artık dayanamayıp gözyaşalrını küçük elleriyle sildi daha sonra da kendi gözyaşalrını sildi. Daha sonra Dedesinin yanağına bir buse kondurduğu sırada Meliha elinde bir tas buharı üstünde çorba getirdiğini gören Seyfinin kalbi sıkıştı.

 

 

 

 

Yine dedesinin bacaklarının üstüne kaynar çorba dökecekti, daha sonra ise 'hay aksi' diyip sahte bir panikle dedesinin üstünü silecek ve bacaklarında yanıklarından oluşan buruşuklara akşam yanık kremi sürecekti Meliha. ama bugün izin vermeyecekti Seyfi, her ne olursa olsun bu gün dedesinin hissiz bacakları yanmayacaktı, bugün yeni bir yanık izi oluşmayacaktı...

 

 

 

Meliha ağır adımlarla tekerlekli sandalyede oturan düşkün ihtiyara hatrı sayılır bir mesafede yaklaşıp her zaman yaptığı gibi, sanki ayağı burkuluyormuş numarası yaptı ve çorba kasesini tepsiden havaya attı. Etrafında insanların olduğu zamanlar gibi. Seyfi annesinin ne yaptığını anladığı için koşar adım dedesinin bacaklarının üstüne atlamıştı ve kaynar çorba kasesi Seyfinin sırtına dökülmüştü. Seyfi sıcaklığı bir veya iki saniye aradan sonra hissetmiş acıdan inledi.

 

 

 

 

Seyfi sırtında hissetiği katlanılmaz acıyı hissediyordu ama dedesinin kalbindeki acıyı da fark ettmişti . Hem acıdan hem de dedesi için ağlamaya başladığında Meliha dumura uğramıştı, her zaman yaktığı kişiyi tekrar yakmak isterken gözünün nurunu yakmıştı bu sefer... Seyfi acıdan kıvranıp ağlamaya başlarken dedeside gözyaşı döküyordu. Belki bu gün onun hissetmediği bacakları yanmamıştı ama torunun sırtı yanmıştı ve tıpkı kendi bacaklarında oluşan yanık isleri artık torunun sırtındada da olacaktı. Ve bir kez daha, sağlıklıyken tüm mirasını torununa bırakmakla ne kadar doğru bir karar aldığını bir kez daha anlamıştı. Oğlu istese bile o mirasa elini süremezdi çünkü Seyfi dedesinin tüm malvarlığını ve parasını yirmi beş yaşını doldurmadan kulanamzdı ve böylece Şahin de babqasını hiç bir mal varlığından yaralanamazdı...

 

 

 

 

Meliha telaşla acıdan kıvranıp ağlayan oğlunu kucağına alıp hastane yolunu tutuğunda Seyfi ise annesine hiç bir zaman güvenmeyeciğini anladı belki anne ve babası onu çok seviyor olabilirdi ancak hiç bir anne ve baba muhtaç olan bir insana böylesine kötülükler yapmazdı. Hele ki bacaklarını hissetmeyen birini yakmazdı.

 

 

 

Belki bacaklarını hissetmiyor olabilirdi fakat kalbinde büyük korlar oluşuyordu, kalbi yangın yerine dönüştürüyordu. Ve bunu yaoanlarda ailesiydi. Anne ve babası. Seyfi Bu gün belki dedesini kurtarmıştı ancak bugün kendi yanmıştı .

 

 

Her anlamda.

 

 

Seyfi bilmeden bugün anne ve babasının yardımıyla ruhunda yaralar açmıştı ve Seyfi bugün hiç bilmeden geleceğini inşa etti.

 

 

Meliha çok sevdiği oğluna zarar vermek istemedi belki bedenine ama Seyfinin ruhunu bügün kanattı.

 

 

Ve artık Seyfi hayatı boyunca hiç çorba içmeyecek, sıcak olan her şeyden kendini uzak tutacaktı.

 

 

Çünkü bu gün Seyfi yanmıştı ve sebebini sırtında bir izle yaşayacaktı.

 

Ömürü boyunca.

 

Bu onun utanç duyduğu bir şeydi, çünkü her o ize bakınca anne ve basının gaddarlığıyla yüzleşiyordu. Kaç yaşına gelirse gelsin Seyfi hiç bir zaman ne o karanlık geceyi ne de sırtının yanmasındaki sebebi hiç unutmayacaktı.

 

 

 

Neyse ki Seyfi anne ve babsına aynı şeyi yapmamıştı çünkü eden bulurdu. Belki anne ve babsı dedesini huzurevine yatırmış ve orada ölmesini beklemişti tıpkı bir kimsesiz gibi. Belkide onlar kendilerine bir iylik yapmıştı fakat kendilerinin rahatlığı için Seyfiye ömürlük bir travma yaşatmıştılar. Onlarda bilmeyecekti Seyfi büyüyüp buzlu olan herşeye aşık olacağını, huzur evlerinden korkacağını ve hala bile çorba içmediğini anne ve babası bunu asla bilmeyecekti

 

ama Seyfi her şeyin nedenini bilecekti...

 

 

bildiği bu nedenle anne ve babasından uzaklaşmıştı...

 

yıldızı yakmayı ve yorum yapalım kuzular. Bir dahaki bölümde görüşmek üzere...

Bölüm : 13.01.2025 01:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...