9. Bölüm

9. Bölüm

Rahab
orion

9. Bölüm

 

 

🎭

 

 

şarkı; Mabel Matiz (Boyalıda saçları)

 

 

Keyifli Okumalarr...

 

 

Gamzeyle bir çocuk parkına geldiğimizde Melih denen sevgilisini bekliyorduk. Bir şeyi anlamıyordum, maddem ayrılacaklardı neden çocuk parkında ve neden Melih geç geliyor ve üstelik o ayrılmak istiyormuş...

 

 

 

her şey o kadar saçmaydı ki, daha fazla sükunet halinde olmadan , belki fütursuzca olacaktı ama dayanamayarak "Gamze Melihle ne zamandandır birliktesiniz siz?" Diye sordum. Umarım kızmazdı. "Bilmiyorum Hazan ya" işaret parmağını ağızına sokup "ya işte benim sana anlatığım salak vardıya hani" daha fazla yürümeyi kesip gördüğümüz ilk banka oturduk. "Evet, hatırlıyorum" çantamı kucağıma alıp tamamen Gamzeye döndüm. "Hatta imtikam için başka biriyle birlikte olduğunu söylemiştin" unutmadığımı belli ederek söylemiştim.

 

 

 

"Birlikte olmadım Hazan. Seviştim" dedikten sonra omuzunu kaldırıp indirdi. "İkisi de aynı şey değilmi Gamze" ben ikisi aynı şey olduğunu sanıyordum çünkü. Gamze şuh bir gülümsemeyle "evet aynı şey" sözleriyle ona göz devirmekle kalmıştım. "O zaman bu Melih kim?" Merakımdan çatlayacaktım. "Melih, hikayenin intikam piyonu" dedemle yarışır bir rahatlığı vardı Gamzenin.

 

Yok artık.

 

 

"Melih." İdarak etmeye çalışıyordum. "İntikam için birlikte olduğun" başımı sağa sola sallayıp "seviştiğin o adam mı?" Sonunda demiştim. Gamze evet anlamında başını aşağı yukarı sallamıştı sadece. "Gamze adamı intikam için kullandın daha sonra da sevgili mi oldun" ve şimdi de Melih ondan ayrılmak için buraya gelecekti. Ayrılık konuşması için.

 

Rezalet.

 

"İyi seks yapıyordu. Napabilrdim ki" fal taşı gibi açılan gözlerimle "iyi seks yapıyordu diye onunla çıktın mı Gamze?" Duyduklarıma inanamıyordum. "Ne var bunda" dedi cilveyle, Gamze önüne gelen sarı tutamlarını kulağının arkasına aldı. "Bu devir de iyi seks yapan birini bulmak kolaymı zannediyorsun Hazan" ah der gibi nefes verdikten sonra ise "iyi seks her şeydir kuzum"dedi, fakat göstermiş olduğu umursamazlık tavrının yanında ela gözlerinde kocaman bir burukluk veyahut bir kırgınlık peydası vardı. Neyin acısıydı bu?

 

 

"Seks her şey değildir." Boynuma sardığım atkının bir tarafı omuzumdan düştüğü içün tekrar omuzuma atım, hava gerçekten çok soğuktu. "Seks, sadece üremek için gerekli bir eylem. Dahası değil Gamze" ciddiydim. Gamze gözdevirip koca bir kahkaha attı. "Her seks yapan üremiyor bebeğim" diyip kendini gösterdi. "Bak mesela ben üredim mi?" Bana cevap verme şansı vermeden "hayır" dedi. Yönümü ondan çekip karşıda bu soğuk hava rağmen taktereveliyle oynayan iki kız çocuğuna bakarken sırtımıda oturduğumuz banka yasladım. "Her çıktığın biriyle seks yapamazsın. Bedenin bu kadar basit değil Gamze" dedim.

 

 

 

Gamzede benim gibi çocukları izlerken ellerini pembe kaşesininde bulunan ceplerine sokup "iyi seks yapabilmelisin Hazan. Herkes iyi seks yapmalı" ona hiç yakışmayan cılız bir sesle söylemişti. Başımı onun olduğu tarafa çevirip "neden herkes iyi seks yapmali ki?" Bu gerekli bir şey olmamalıydı. Yani olmamalı da. "Yapmalı, çünkü kimileri iyi seks yapamadığından öldürülüyor." Gözlerimin en derinine bakarak "eşleri tarafından öldürülüyor" aklına her ne geldiyse burnun direğini sızlatmış olmalıydı ki burnun ucunu sıktı.

 

 

 

Bu harekti çocuken ağlamaya yakın olduğum zaman ağlamamak için yaptığım bir hareketti. İşe yarıyor derseniz, o zamanlar yarıyordu, belki de hâlâ bile yarıyordur. Arada öyle yapardım çünkü. Güvenli ortamlar haricinde yani. "Hem de önce iyi seks yapamadığı organı kestikten sonra öldürürler Hazan" dedikten sonra kahkaha attı.

 

Çılgınca.

 

Gür bir sesle.

 

Gülecek hiç bir şey yokken.

 

 

"Gamze, sen ne tür haberler izliyorsun öyle?" Diye sordum, bu nasıl bir şey. Canice. Gözlerimin içine derince bakıp "değişik" diyip ellerini sarı saçlarından geçirip arkaya attı. "Canice, Gamze. İzlediğin şeyler canice" bana yandan bir bakış attıp "CANİCE." Diyip gökyüzüne baktı. Bir süre öylece oturuken elma şekeri satan bir satıcı önümüzden geçerken Gamze bana hiç sormadan ayağa kalkıp satıcı durdu ve iki elma şekeri aldı. "Al bakalım kıvırcık havuç" kıvrıcık havuç. Çok tanıdıktı. "Sağol süpürge kafa" elma şekerini aldım. "Süpürge kafa ha?" Bende onu taklit ederek "kıvırcık havuç ha?" İkimizde birbirimize bakıp kahka atıktan sonra aynı anda "çok tanıdık" dedik ve bu koro gibi halerimize burnu kıvırtarak "beni taklit etmeyi kes" ikimizden biri önceden diyeceğimiz şeyleri bilip söylüyor olabilirmiydi. Öyleyse o ben değildim. "Sus artık" bunu da aynı an da dediğimize inanamıyordum. İkimizinde kaşları çatılmış bir şekilüni aldı. "hava soğuk" dedik hayır ben susmalıydım. Çünkü can sıkıcı bir durumdu bu. "Hediye mi ver?" Diyerek ikimizde aynı anda söyleyip avucumuzu birbirimize doğru yönelterek açmıştık.

 

 

 

Bunu en son çocukken yaptığımı hatırladım o zamanlar İrem diye bir arkadaşım vardı ve sık sık aynı anda aynı cümleleri söyledik ve daha sonra bana hediye al diye avucumuzu açıp hediye beklerdik... hatta İremde bana sinirlendiğinde kıvırcık havuç derdi tabi bende alta kalmayıp süpürge kafa derdim, ne de olsa süpürgelerde sarıydı dimi?

 

 

Değilsede öyleydi.

 

 

Aynı anda elerimizi kendimize çektiğimizde Gamze başını sağa sola salayıp tebesüm etti, bende tebesüm ettmiştim tabi. Gamzeyle birlikte canım elma şekerlerimizi yediğimizde Gamze bir şey görmüş olmalıydı ki gözlerini kısarak karşıya baktı. Ardından bana bakarak "nasıl görünüyorum?" Diye sordu. Ama sormamalıydı bana bu soruyu iyi dersem suç mükkemel desem suç. Ne diyeciğimi bilmediğim için elma şekeriminde kocaman bir ısırık alıp elimle güzel anlamda işaret yaptım. Zaten çok güzel bir kızdı, sarı saçşarı, ela gözleri , beyaz teni , uzun boyu ve orantılı fiziğiyle tam anlamıyla mükemeldi.

 

 

 

Gamze oflayarak "ruj süreyim ben yinede" diyip çantasından çıkardığı pembe rujunu dolgun dudaklarına sürdüğünde ruj modelerini andıracak bir aurası vardı. "Hazan gelen Melih" diyip bir kaç ısırklı elma şekerinide elime tutuşturup rahatça arkasını banka yaslayıp bir bacağını diğerinin üzerine attı. Resmen gel, burdayım oğlum der Gibi bir duruşu vardı. Bu nasıl bir ayrılık duruşu ben olsaydım kesin hüngür hüngür ağlayarak beklerdim. Seviyorsam tabi.

 

 

 

Melih tam karşımızda durup "merhaba Gamze" dedi mavi gözlerinde Gamze diyince ki parıltıyı yakalamıştım. Melih, Gamzeden hâlâ hoşlanıyor olabilirmiydi? Melih bana bakıp mesafeli bir şekilde "merhaba" diyip baş saladığında bende ona baş salamakla kalmıştım. Gerçi merhaba deseydim bile bana bakmazdı, merhaba derkendi ki kısa bakışı bile ona zoraki gibiydi. Adam sadık birine benziyordu. "Gamze konuşalım mı?" Gamze ellerini cebinden çıkarıp "Hazan arkadaşım, yabancı değil Melih" dedi Melih ise derin bir kaç nefes alıp uzun nefesler verdi. Konuşmakta zorlanıyordu sanki. "Gamze, ben ayrılmak istiyorum" dediğinde Gamze aniden ayağa kalkıp işaret parmağını Melihin dudakların bastırdı.

 

 

 

Zannımca Gamze devamı gelmesin diye Melihin dudaklarına parmağını bastırdı. Melih de benle aynı şeyi anlamıştı ki tebbesüm etmişti ama Gamze "şşşşt" dedi ardından parmağını Melihin dudaklarından çekip iki elinide havaya kaldırıp "bugün en güzel günüm" diyip sırıtığında Melihin tebesümü dudaklarında asılı kalmıştı dumurdan, ben ise ağızım açık bir şekilde onları izliyordum. Gamzenin tepkisini hiç beklemiyordum. Bu nasıl bir tepkiydi.

 

Ohaydı.

 

 

Gamze, Melihe bir adım attı ve iki kolunu Melihin omuzuna yerleşririp dudakları dudaklarına değecek bir şekilde "Cenk salağının aklına uyup benden ayrılık konuşmasından sonra sana bağlanacağımı düşünürsen sana gerçek bir ayrılığı yaşatacağımı bilmeliydin Melihcim" oha ne oluyordu burada. Cenk, bu onu aldatan o göt herif değilmiydi? Melih sahiplenici bir tutumla Gamzenin belini sıkıca tutup pişmanlık dolu bir ifadeyle "Gamze. Ben seni kendime bağlamak istemiştim" bu açıklamayı hiç beğenmedim, daha yaratıcı olabilirdi. Burun kıvırtarak Melihe bakıyordum.

 

Saçmaydı Melih.

 

S-a-ç-m-a.

 

 

Gamze dudaklarını Melihin dudaklarına tahrik edici bir şekilde sürtükten sonra, Melihin yanağını okşamaya başladı. "Bir, ben sadık bir kadınım. İki, Melih, bir yerden, bir insandan gittmek istersem giderim" dedi net bir hâlde. Kolarını Melihin omuzlarından çekip onu göğüslerinden ittirerek "her zaman" dedi. Melih ise Cenkin oyununa geldiğini yeni idrak ettiğinden Gamzeye ağlayacakmış gibi bakıyordu. Adam Gamzeyi gerçektende çok seviyor olmalıydı. Yoksa bir adamın kolay kolay ağladığı görülmezdi.

 

 

 

"Bitti Melih." Gamze tam arkasını dönecekken durup Melihin gözlerine delici bir bakışla baktı "o göt kafalı herife de söyle ki ' intikimanın götün kadar işe yaramaz' " Gamze derin bir soluk alıp bakışlarını Melihin mavilerinden hiç çekmedi ardından ona yaklaşıp dudaklarını duadakalrının arasına alıp öptü. Melih bir anlık kafa karışıklığıyla ne yapacağını bilemediğinde öylece yerinde durmuştu. Melihin elinde olsaydı Gamzeyi bırakmazdı ama dumur olmuş hâlini üstünden atamıyor olmalıydı. Yoksa kaskatı kesilmesi normal değildi.

 

 

 

Gamze, Melihden ayrılıp "iyi bir insansın Melih" gülümseyerek "hayatında başarılar" ardından bana dönüp "gidelim Hazan" dediği an yerimden kalkıp koluna girdim.

 

"İyimisin Gamze?" Gamze bana keyifli bakarak "aşkım mülemmelim, hatta ötesiyim"

"Onu biliyorum. Melihle olanlardan sonra nasılsın diye sordum"

"Melih iyi çocuktu, ama tek bir kusuru vardı Hazan"

 

Merakla "ne?" Diye sordum.

 

 

Uzun bir soluk verip "herkese fazla güveniyordu" hadi ama bunun tanıdık bir dizi veya film repliği olduğundan emindim. Ona göz devirdiğimde Gamze hem rahat hem de keyifli bir hâlde "şşşt sesizlik bugün en güzel günüm" saçlarını savurdu.

 

 

"Şşşt sessizlik En güzel sahne en tatlı bölüm" ona gülümsediğimde bana göz kırkıp "şşşt sessizlik ayırırsa ayırır bizi anca ölüm, Hişt sessizlik iyiki iyikim iyi ki ilkimsin be gülüm" şarkının istediği nakaratından başladığında bende ona eşlik edip" Ah bakmaya doyamadığım, Kimseyi yerine koyamadığım, Senden söz ettirmedim. Bir saniye ayrı duramadığım" birlikte söylüyorduk ama benim sesim Gamzenin sesi gibi korkusuzca ve gür değildi.

 

 

 

"İnce bakışların işliyor kalbime, Deli gibi özlemem yok mu şu aksine" Gamze bana manidar baktı. "Sonunda kavuştuk." Şarkıya kaptırmış olmalıydı ki kendini elini havaya kaldırıp "Şükürler ettim her gün rabbime" dedi tabi bende dedim ama mimiksiz. " Bıraktım artık akışına. Ölürüm o güzel bakışına" birbirimize bakıp gülümseyerek bir ağızdan " İyi ki sen. İyi ki sen. İyi ki sen." Dedikten sonra benim nefesim kesildiği için ben susmuştum ama Gamze yanağımdan bir makas alıp bana doğru eğilip manidar bakıp bağırarak "İyi ki sen." Diyerek şarkıya son noktayı koyduktan sonra yanağımdan ıslak bir şekilde öptü.

 

 

Ona ağızı açık bir şekilde baktığımda ise sağ omuzunu kaldırıp inidirdi. "Ben sevdiklerimi ıslak öperim Hazan" netti, ciddiydi ve en önemlisi bir kardeş gibi yakındı bana. Bir dost sıcaklığı vardı belkide...

 

 

🎭

 

 

Bir sıcaklık hissederseniz insanlarda, severdiniz Ama bir tanıdıklık hissetiyseniz eğer bağlanırsınız... atkım bir kez daha omuzundan düştüğünde oflayıp atkımı tekrar omuzuma attım. Saat ise sekize on beş dakika vardı. Her zaman ki yerde tam vaktinde olmalıydım. Aksini düşünmek istemiyorum. Dedemle sevmediğim tek ortak noktam bu olabilirdi galiba. Bir yere vaktinden geç gitmek. Katlanılamaz bir şey bu. Hem benim için hemde beni bekleyen için öyle.

 

 

 

Koştur koştur boğazda koşarken bir kez daha kol saatime baktım neyseki on dakikam kalmıştı ve dedem artık görüş açıma girdiğinden büyük adımlar atım ona varmak için. Dedem manazarayı izleyip bir şeyler içiyordu. Muhtemelen buzlu bir şeyler. Gerçi onu hiç sıcak şeyler içerken görmemiştim. İçmezdi o sıcak şeyler. Bir Tas çorbaya göz ucuyla bile baktığını görmemiştim. Dedemin bir çok sırrını ve onun hakkında her şeyi bilirdim ama buzlu şeyleri içmek ve yemeğini soğutup yemesindeki nedeni bilmiyordum. Merak ediyor muydum peki?

 

Çok.

 

 

Her sorduğumda bana "soru değişim hakkımı kulanıyorum" diyip geçiştiriyordu. O hiç bir zaman demez di nedenini. Ama ben bilirim onu yaralayan bir şeylerin olduğunu... dedem beni fark ettmeden arkasından gözlerini kapatıp tıpkı çocukluğumdaki gibi "ben geldim. Ben geldim. Söyle bana kim geldi?" Dedemin güldüğünü ellerimin altında kısılan gözlerinden anlamıştım. Ellerini ellerimin üzerine gezdirip. "Kim gelmiş ki. Bilemedim" dediğinde. Tebbüsümle gerilen dudaklarımla "ben geldim, ben geldim. Dedişinin prensesi geldi"

 

sen prensses değilsin diyecekti.

 

 

"Sen prensses değilsin torun" dedi şaşırdım mı? Hayır. Ne dedem ne de babam bana prenses olmadığımı söyleyip dururlar. Ben onlar gibi doğmamışım. Kimseye muhtaç olamazmışım. Burada ki kimselerde. Erkekler. "Kim gelmiş, kim gelmiş?" Başımı eğip ona sağdan baktım. Hâlen suratındaki keyifli gülümseme yerindeydi. "Çiçek bahçesi mi gelmiş?" Kıkırdayıp "başka kim gelmiş, kim gelmiş?" Eskiye dönmek her zaman güzeldi. Tabi kötü bir hatıranız yoksa... hatıramız da kalan iyi anılar varsa dönmek güzeldi her zaman. Aksi takdirde kaçmak en büyük cesaret.

 

 

"Torunum mu gelmiş?" Olumlu anlamda kafa salamıştım. "Başka kim gelmiş kim gelmiş?" Cevabı biliyorum ve yine sordum. "Beceriksiz Hazan gelmiş" o son soruyu sormamayı bende biliyordum famat oyun böyleydi ve bu ihtiyar adam her zaman bu cevapı verirdi. İnsan hiç mi değişmedi yahu? "Bir değiştir dede bu son cevabı ya" dedim sahte bir sızlanmayla. Dedem hâlâ gözlerinde bulunan ellerime ufak bir şaplat atı

 

 

p "sen beceriksiz olmayı sürdürmeyi bırakmayana kadar cevabım bu olacak torun"

 

"Çok kötüsün dede"

 

"Sana her zaman beceriksiz dememi istemiyorsan, hemen o sözünü geri al torun"

 

her zaman demiyormuş gibi tehdit etmesi yok mu bir de " çok iyisin dede" dedim. Aksini ispatlayamayacağım gibi bir kamiyon ya da daha fazla laf işitirdim daha sonra ise her halikarde kabul ederdim. Etiridi. "Nasılsın torun?" Manidar bakışlarının hedefindeydim. "Şaşkın" dedim kısaca. Öyleydim de. Dedem tek kaşı kalkık bir şekilde

 

"şaşkınlığın sebebini paylaşmak istermisin?"

"Son günler de çok şey oluyor ve ben buna şaşırıyorum"

"Neler oluyor mesela. Anlatmak istermisin Hazan?"

"Dede sanki bir yerde sıkışan ben ortaya çıkıyor gibi" diyip dedeme baktım, her zaman ki gibi sorgulamadan, çok konuşup kafa karıştırmadan sadece dinliyordu.

 

Derin bir nefes alıp " hani sana hep bahsettiğim kafes vardıya?" Dedim.

 

Dedem düz bir sesle "karanlık kafes" dedi.

 

 

Başımı onaylar anlamda sallayıp yüzümü sıvasladım. Gerçekleri bilmek kolaydı her zaman ancak gerçekleri bilmenize rağmen itraf etmek, dille getirmek o kadar zor oluyordu ki. Nefesler ciğerlerinizde kala kalıyordu.

 

 

"O sesler dede. O sesleri duyuyorum hâlâ ama" hâlâ vardı o kahrolsaı sesler... "ama?" Diye sorunca dedem bakışlarım tekrar benle aynı renkte olan gözlerine sabitledim. "Ama artık farklı şeylerde fısıldıyor" önüme gelen saç tutamlarımı kulaklarımın arkasına aldım ve yönümü dedeme tamamen döndürdüm "dede bu sefer öldür, onu öldür, beni öldür, kurtar beni demiyor." Gözlerim dolmuştu.

 

 

"Dede bu seslerin yanında, uyan Hazan, götür onu. Hadi Hazan kalk. Nefes al... fısıltılar var dede ve bunlar bu son üç günde var oldu" dedem gözlüklerini çıkartıp bana bakmaya devam ederken, ben ağızmdan nefes aldım. "Bu sesler çok farklı. Sanki." Nasıl tanımlayacağımı bir an bilemediğimden susmuştum. "Sanki? Hazan" dedemin sesiyle kucağımda oyalanan bakışlarımı kaldırdım.

 

 

 

"Sanki, umut akıyor dede. Nasıl desem, çok tanıdık ama bir o kadar da yabancı." Hisli baktım dedemin yeşilerinin ta içine "kurtarıcı gibi sesler. Katil olmamı istemeyen sesler dede" Dedim.

 

 

Dedem elimi tutana kadar titrediğimi farketmemiştim. "Ne zamandır duyuyorsun yeni olan sesleri?" Zihnimi zorladım ilk ne zaman duyuldu o sesler diye. Bir dakika olan zorlamam da net bir karar varmıştım. Hatırlıyordum. "Gamzeyle tanıştığım ilk gün" dedim. Evet o gün birlikte kahve aldığımız zaman duymuştum diğer fısıltılarımdan daha cılız olan fısıltıları. Götür onu. Nefez al. Uyan Hazan... sesleri kafam da duymuştum. Çok kısıktı fısıltılar, zor duyuluyoedu ama anlaya bilmiştim...

 

 

 

"peki o gün sana tuhaf gelen şeyler varmıydı, ya da tanıdık olan şeyler?" Atkımın püskülüne dokunup o günü anımsamaya çalıştım. Gamzeyle çarpıştık, konuştuk. Elini uzatı, tutum. Saçları, gözleri normaldı her şey. Sesiz nostaji bir kafeye gittik, kahve aldık. Bir dakika. İçtiğimiz kahve değildi ki.

 

 

 

" sıcak çikolata, ama tarçın aroması da vardı. O içeçek dede, onun kokusundan sonra o sesleri duydum" evet o kokuyu duymasamadığım da yoktu sesler. "Dede sıcak çikolatanın için de tarçında mı vardı bilmiyorum ama o kokuyla birlikte almıştım." Tanıdıktı o koku.

 

Nerden tanıdığım koku olduğunu bilmiyorum ama çok tanıdıktı, çok yakındı..

 

 

o iyi sesleri duymamı sağlayan kokuydu..

 

 

dedem varla yok arasında gülümseyip "tarçınlı sıcak çikolata" dedi, sesi ben onu biliyorum der gibiydi. Başımı aşağı yukarı saladım ve ona bu gün yaşasığım duyguları da anlatmak için elimi tutan elini öptüm. "Bu gün Gamze bana elma şekeri aldı dede" sevinçli çıkmıştı sesim. "Kaptın yine elma şekerini desene" dedeme göz devirdim. " önce çok şaşırdım, daha sonra mutlu oldum" dudaklarım iki yana kıvrıldığın da dedem de aynı mimiği yapmıştı. "Dede ben bugün Gamzeyi İreme benzetim. Ya da ne bileyim biz aynı an da aynı cümleleri kurduğumuz da belki aklıma geldi bilmiyorum ama İrem zihnimdeydi bu gün" dedim, İrem çocukken en yakın arkadaşımdı.

 

 

 

Tabi yan vilamızda oturan Murat ve Fuat amcamın oğlu olan Mehmette. Onlarla çok oynardık, birlikte çok eğlenirdik. Şimdi ise Mehmet, Fuat amcamın dediği gibi gavur memleketindeydi gerçi dönüyordu. Murat ise anne ve babsını trafik kazasında kaybetiğinden büyükbabası ve büyükannesiyle birlikte yurtdışına taşınmışlardı yanlış değilsem İtalyaya gitmiştiler. Her zaman gitmek istediğim bir ülkeydi. Murat şimdiler de ise babamın şirketin de yüzde yirmi beşlik hisseye sahipti.

 

 

 

Buna rağmen sadece davetlerde birbirimizi görüryorduk ve küçük bir baş selamından ilerisi olmazdı aramızda. Tabi ben her davete katılmazdım, annem zorlamadığı müddetçe tabi. Yoksa benim ne işim olurdu o davetlerde. Çok sıkıcı olurlardı, ve lüks giyimlere sahip insanlar... Muratın benle neden hiç konuşmadığını merak ediyordum, biz çocukluk arkadaşıydık neden hal ve hatırdan ilerisi olmuyordu ki aramızda oysa Mehmetle konuşurduk biz hatta onun ülkeye döneceğini bilebiliyordum. Tuhaftı. "İreme ne oldu Hazan?" Çocukluk arkadaşlarımı çok iyi bildiğinden İremin ne olduğunu merak etmiş olmalıydı.

 

 

 

"Anne ve babasıyla taşındılar" böyle hatırlıyordum. "Nereye peki?" Nereye taşınmıştılar ki? "bilmiyorum dede" hatırlamıyordum. Peki taşındıklarını nerden biliyordum?.. dedem iki kaşını yukarı kaldırp indirdi. "Gamze nasıl bir insan? Onun yanında rahat olabiliyormusun?" Anksiyetimi soruyordu. "Rahatım dede. Yani senin yanındaki gibi anne ve babamın yanıda gibi rahatım" evet öyleydim ve ben tanıdığım insanların yanında tek rahat olabiliyordum. İlk kez bir yabancının yanında da rahattım.

 

 

İyleşiyordum galiba..

 

 

"zaten dede Gamze çok rahat bir insan" diyip aklıma gelenlerle güldüm. "Bu gün erkek arkadaşıyla ayrıldı" dedem sorgular bir ifadeyle baktığından hemen güldüğüm şeyi anlatmak için yerimde kıpırdandım. "Dede, adam ben ayrılmak istiyorum diyince, Gamze işaret parmağını çocuğun dudaklarına bastırdı" ben soluk alırken dedem "daha fazla konuşmaması içindir galiba" dedemin söyledikleriyle daha fazla gülümseyip elimi hayır anlamda saladım.

 

 

 

"İlk bende öyle zannetim. Hatta erkek arkadaşı bile öyle zannetti. Ama Gamze ikimizi dumura uğratarak 'şşşt, sesizlik bugün en güzel günüm' dedi" anlatıklarımla olanlar tekrar gözlerimin önüne gelmişti. Dedem de Gamzeni yaptığı hareketle koca bir kaha attı.

 

 

 

"Kaçık kız" dediğinde daha fazla gülüp "Gamze çocuğun ağızını payını öyle güzel verdiki dede görmen lazımdı" diyip gülmeye devam ettmiştik... bugün ve son bir kaç günde olanları eksiksiz olarak dedeme anlatıktan sonra artık kalkma kararı aldık ancak ben dedemi durdurup "otur dede gönderi paylaşmadım bugün" diyip telefonumu sıkıştırdığım cebimden çıkartım. Dedem ise ya sabır dercesine "bu fenomenlikmiydi , milyonluk takipçili sosyal medya hesabını hiç aksatmıyorsun dimi?" Dedi

 

 

 

çizdiğim resimlerden ve tasarladığım eserlerimden birini seçerken bir yandan da dedeme "tabi ki de aksatmıyorum. Keyif alıyorum bir kere" dedim normal bir şekilde. Dedem ise kalktığı gibi oturup "keşke aynı performası annnen ve baban olacak Halil birlektiliği bozmak için göstersen" söyleyip bacak bacak üstüne attı.

 

 

"Ama nerde. O kadar beceriksizsin ki kaç yıldır bir isteğimi yerine getiremedin" gerçekten pes artık. "Onları hiç bir zaman ayırmaya çalışmadım ki dedişim" diyip ona öpücük attım, o ise yaptığım bu harektle kafama bastonu geçirdi. "Beyin kanaması geçirmemi mi istiyorsun dede?" Ciddi ciddi sormuştum. Kafaya bir şey vurlmaması gerektiğini biliyor olmalıydı.

 

 

 

"Hazan beyinsiz ne demek?" Başlıyorduk yine. Yanaklarımı şişerecek şekilde oflayıp "beyinsiz; beyin kanaması geçirme ihtimali olmayan, şanslı kişilere denir" dedim uzata uzata açıklayamazdım, işim vardı. Reel hazırlıyordum. Anlayış lütfen. "Ha! İşte sen de o kişilerdensin torun" dedikleriyle ağızım bir karış açık kalmıştı. Telefondan başımı kaldırdım ve bu sözlerinden dolayı

 

 

 

"sen çok kötü bir dedesin, dede" sesimdeki alınganlık yerli yerindeydi. Dedem ise hiç bir şey söylemeyip o meşhur hareketini yaptı yani omuzlarını yukarıya çıkarıp indirdi.

 

 

"Ancak sen beni sevmiyorsun dede" diyip dolu olan gözlerle ona baktım o ise yandan bakıp sustu. Ama susmamalıydı ki çünkü ağlamak istiyor gibiydim.

 

Galiba istiyordum.

 

 

Dayanamayarak "dede, ben ağlamak istiyorum" diyip ona baktım. O ise dediklerimle ışık hızıyla bana dönüp "ağlarsan bastonu geçirim kafana"

 

"İşe yaramıyor, hala ağlamak istiyorum"

 

"Seni denize atarım torun. Kes saçmalığı"

 

"Yok dede işe yaramıyor son noktadayım" dedim

 

burnumun sızlanışını hissedebiliyorum ve dudaklarımın büküldüğünü...

 

 

"ağlarsan ömür bilah sana elma şekeri almam, bugünküler de dahil " dedi ciddiydi.

 

 

Benim ise burnumda oluşan o sızlanma geçiyor gibiydi. Canım elma şekerlerim, siz nelere kadirsiniz öyle. Öyle çok seviyorum ki sizleri.

 

"Geçiyor gibi. Beni tesseli etmelisin dede"

 

"Daha nasıl teseli etmemi istiyorsun torun?"

 

"Bir demet daha elma şekeri gibi bir şey olabilir. Yinede sen bilirsin" sonunda tamamen rahatlamıştım.

 

"Babanın genlerini taşıdığını bu kadar belli etmesen olmazmı?"

 

"Olmaz" dedim net bir ifadeyle dedem ise çatık kaşlarla " yarı Kayserili olman seni yoruyordur torun" dedi bıkkın bir ifadeyle.

 

 

"Yoo, gurur duyuyorum aksine" ardından yanağından bir makas alıp "gadasını aldığım" dedikten sonra yanağından öptüm. Dedem ise burnumdan akan sıvıdan dolayı "sümüklü, burnunu sil" demesiyle avucumu ona doğru açıp "peçeten varmı dede" diye sordum, dedemin her zaman bir peçetesi olurdu.

 

 

 

"Peçetem yok. Kendi peçeteni kulan" dedi terslerçesine. "İyi ki adımız çıktı dokuza, indiremedik bir sekize" dedikten sonra üşene üşen çantamdan peçetemi çıkartıp burnumu sildim ardından temiz bir peçete daha çıkartıktan sonra dedeme uzatarak "al dede, lazım olır" dediğimde bana ters ters baktığından geri çektim uzatığım peçeteyi. Ve biz hazır oturuken instagram hesabıma girip hazırlamaya çalıştığım reeli kontrol ettim ve çizdiğim resimin üzerine

 

 

'Eski hâlimle aramdaki köprüleri yıktım, şimdi yeni beni görme zamanı. İyi geceler'

 

 

paylaştıktan sonra dedeme bakıp "gidelim artık dede" siyip ayağa kalkarken o da bastonu alıp ayağa kalkmıştı...

 

Yıldızı yakmayı ve yorum yapmayı unutmayın olur mu? Sizi seviyorum. Görüşmek üzere

🥰💖💕🦋🍸🎭

 

 

 

Bölüm : 24.01.2025 18:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...