
Melis, tanımadığı bir evin salonunda tek başına otururken gözleriyle etrafı kurcalıyordu. Orta sehpanın alt rafında duran dergiler dikkatini çekti. En üste duran dergiyi eline aldı. Şansına Varlık dergisi çıkmıştı. Kapağındaki yazı dikkatini çekti: “ Çirkinlik Endüstrisi ve Aşırılık Kültürü”
Dergiyi indelemek için göz atarken, içindeki makalelerden birini farketmeden okumaya başlamıştı. Çirkinlik Endüstrisi olarak aslında sosyal medya ve sosyal medya içeriklerinden bahsediliyordu. Bu kadar hayatının içinde olan bir konuya hiç bu açıdan bakmadığını düşünürken, bu tanıma hak vermeden edememişti. Dergi bütün odağını aldığı için banyodan çıkıp salona giren adamı fark etmedi. Oysa adam oturduğu koltuğun arkasına geçmiş, onun ne ile ilgilendiğini inceliyordu.
- O yazıyı ben de çok beğendim.
Melis arkasından gelen bu sesle ufak bir irkilme yaşadı. Ancak konuya hemen adapte olabildi.
- Evet, gerçekten çok zihin açıcı.
- Ben de okurken öyle düşünmüştüm, dedi filtre kahve hazırlamak için tezgaha doğru yürürken. Arkası dönük bir şekilde konuşmaya devam etti.
- Aslında bu eskiden de böyleydi.
- Nasıl yani? Sosyal medya öncesinde mi?
- Hı, hı. Mesela gazetecilikte kural olmayan bir kural var: “Kötü haber, iyi haberdir.” İnsanların korkularına ve öfke duygularına hitap eden şeyler her zaman daha çok dikkat çeker. Sosyal medya ile birlikte bu sadece kontrolsüz hale geldi aslında. Kişiler kendilerini rezil ettikçe ya da karşısındakini öfkelendirdikçe daha çok dikkat çekiyorlar, daha çok dikkat çektikçe daha da dozu artıyor. Bu da büyüyerek devam ediyor.
- Ya bu çok tehlikeli bir şey gibi görünüyor.
- Öyle zaten. Gördükçe normalleştiriyoruz. Normalleştikçe “çirkinlik” bir kültür halini alıyor. Bu diğer alanlara da yansıyor. Diziler, filmler, kitaplar ve hatta şarkıların sözlerinde bile sürekli artan bir şiddet, nefret ve öfke var.
Emre, teklemeden konuşurken Melis, daha önce bunları hiç düşünmediğini fark etti. Eğer bu konularda düşünmüş olsaydı benzer şekilde fikir yürütebilebeileceği konusunda şüpheleri vardı. Adamı hayranlıkla karışık bir ezilmişlik hissiyle dinliyordu. Adam elindeki fincanlardan birini, kadının önündeki sehpaya koydu. Diğer fincan elinde koltuğun diğer köşesine yayvan bir şekilde oturdu. Melis ona dönüp;
-Her konu hakkında fikrin var mı, gerçekten, dediği anda söylediğine pişman oldu. Duygularını fazla açık etmiş olabilecek bir cümle olup olmadığını düşündü. Ona dikkatle bakan adam kaşlarını kaldırdı;
- Hayır yok. Sadece konuları fikrim olan tarafa çekebilme gibi bir yeteneğim var, derken yüzü yumuşayıp gülümsedi.
- Mesela, fikrin olmayan bir konu söyleyebilir misin?
- Meselaaa. Mesela pasta, kurabiye, çikolata yapamam.
- Melis, bunu duyduğunda yakalandığını fark etti. Bu bir yandan onu rahatsız etse de adamın söylemeye çalıştığı şeyden hoşnut olmuştu. Emre sonra suratında garip bir gülüşle devam etti;
- Ama yemek yapabilirim.
- Yapabilir misin yoksa yapabiliyor musun, derken yeniden gülümsemeye başlamıştı.. ardından aceleyle ekledi;
- Makarnayı kastetmiyorum.
- Teorik olarak yapabiliyorum. Pratikte de denemişliğim var. Mesela türlü yaptım. Kimse hastanelik olmadı.
- Nasıl yaptığını sorabilir miyim?
- İşte soğanı doğruyorsun, salçayı kavuruyorsun, ardından da senzeleri atıp su ekliyorsun.
-Sıralama tam olarak bu şekilde mi, diye sıkıştırmaya devam etti Melis. Şu an adamın bu kadar basit bir şeyi büyük bir ciddiyetle anlatıyor olmasından inanılmaz haz alıyordu.
- Ya tabi her sebzeyi önce atmıyorsun, geç pişenleri önce koyuyorsun. İşte mesela havucu önce atarsın, bamyayı en son atarsın gibi..
- Türlüye bamya mı koyuyorsun?
- Neden, türlü değil mi sonuçta? Koyulur tabi.
- Yani koyulur da, dedikten sonra konuyu biraz daha uzatmaya karar verdi Melis. Kaşlarını kaldırarak;
- Peki bamyaları nasıl temizledin?
- Sapını kestim?
- E o zaman salyası akar, yapış yapış olur.
Bu söz üzerine Emre’nin gözleri büyüdü ve gerçekten merak eden bir tavırla sordu;
- Haaa, ondan öyle olmuştu o. E nasıl yapılacak peki?
- Sapını böyle koni biçiminde keseceksin, öyle koparıp atmayacaksın.
- Çok uzun iş değil mi ya? Neyse bir daha türlü yaptığımda bamya koymayayım.
- Tamam sen sapını tamamen kes ama bir gün güneşte kurut.
- Yahu insan ne yiyeceğini bir gün önceden düşünür mü?
- Tamam bari kuru bamya kullan, derken Melis eğlendiğini belli etmekten çekinmiyordu.
- Ha o olur bak. E kuru bamyayı nereden bulacağım?
- Aktardan
- Ne işi var ya aktarda bamyanın? Benim bildiğim aktarda ıhlamur, papatya filan olur.
Bu sırada göz göze geldiler. Konunun giderek saçma ve anlamsız bir hal alması ikisini de rahatsız etmiyordu. Aksine bu durum ikisini de rahatlatmıştı. İkisi de sessiz bir kahkaha atarken kedi tam aralarına hopladı. Bir kadına bir de adama dönüp patisiyle dürtmeye başladı. Bir şey anlatmaya çalışıyor gibi bir hali vardı. En son yere zıpladı ve televizyon ünitesine tırmanarak, patisiyle televizyonu gösterdi. Ardından onlara dönüp miyavladı.
Emre doğrularak sehpanın üzerindeki kumandayı aldı. Çizgi film açtıktan sonra yanındaki kadına döndü ve kediyi gösterek;
- Sanırım artık çözmemiz gereken önemli bir sorunumuz var.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.59k Okunma |
1.65k Oy |
0 Takip |
66 Bölümlü Kitap |