
Melis’ten hala mesaj bekleyen Emre, zaman geçtikçe huzursuzlanmaya ve telefona daha sık bakmaya başladı. Kendini bir süre daha beklemeye ikna etse de çok fazla dayanamadı.
Melis, telefonu çaldığında gözlerini zorla aralayabildi. Öylesine yorgundu ki; ne üstünden çıkartmadığı paltosunun ne de yatağın ucundan ayaklarının sarkıyor olmasının onu rahatsız ettiğini hissetmiyordu. Telefonu uyuşuk bir sesle cevapladı.
-Melis, iyi misin?
Emre’nin sorusuna karşılık, iyi olduğunu belli etmek amacıyla anlamsız sesler çıkartmıştı. Emre “Uyuyor musun sen” diye sorduğunda da aynı seslerle onayladı. Telefonun diğer ucunda gülümsemeye başlayan adam ise sadece bekliyordu. Çok geçmeden kadının derin nefes alış verişi ve ıslık sesine benzeyen horlamasını duydu. Sakince durduğu bir kaç saniyenin ardından.
- İyi geceler, dedi oldukça sakin ve kısık bir sesle. Bekledi. Cevap gelmemesine memnun olarak, kapattı.
Aynı dakikalarda, Defne ve Gökhan geceyi geçirecekleri otele dönmek için taksi bekliyordu. Yoğunluktan geciken taksiyi beklerken, ince, siyah hırkasından soğuk havanın kemiklerine kadar işlediğini duyumsayan Gökhan, yerinde hafifçe zıplıyordu. Oldukça kalın montunun ceplerine ellerini sokmuş onu izleyen sevgilisini güldürüyordu;
- Güleceğine centilmenlik yapıp montunu versene. İnsan sevgilisine sahip çıkar be.
- Bana ne, ben dedim sana üşürsün onunla diye. Sen artistlik yaptın.
- Sana bana yaklaşman için fırsat tanıdım. Hani sevgilini ısıtmak için sarılırsın filan…
İkisinin de yalan olduğu çok iyi bildiği bu bahane Defne’yi eğlendirmişti. Ayak ucundan yukarı kalkarak kollarını açtı ve Gökhan’ın omzuna hafifçe bastırdı. Gökhan eğilip Defne’ye sokulurken, kadının yüzünün değiştiğini fark etmedi. Durumdan hiç şikayeti olmayan Defne, kafasından geçen yüzlerce şeye rağmen belli belirsiz de olsa gülebiliyordu hala. En son bu suskunluğa dayanamadı ve birini söylemeye karar verdi;
- Gökhan
- Hııı
- Biz “hızlıca konu kapansın, uzarsa daha çok uğraşırız" dedik ya düğün için
- Hııı?
-Ben hiç istemiyorum galiba, derken derin bir nefes vermişti.
- Neyi? Düğünü mü?
Soruyu sorarken yaklaşmakta olan taksiyi görüp doğruldu. Kadının yarım yamalak dediği “evet”i duymuştu.
- E yapmayalım o zaman, dedi taksiye binerken.
Defne yılgınlıkla suratına baktı adamın. Gökhan’ın her şeyi basitçe kestirip atabiliyor oluşunun onu bazen ne kadar yorduğunu düşündü. Gökhan ise insanların çoğunun her şeyi nasıl bu kadar karmaşık hale getirdiği konusu düşünemeyecek kadar netti.
O sırada karanlık salonda, kapının ağzında duran tekli koltuğun ucunda oturan Berat, işlerin tam olarak ne zaman bu hale geldiğini düşünüyordu. Yatak odasından gelen hıçkırık sesleri bir yandan sinirlerini bozuyor ve kendini kontrol edebilmek için sabit saçlarını tutuyordu. Sesler kesildikten sonra ufak bir gevşeme yaşadı. Ne olduğunu tam anlamamış da olsa gelinen noktada geri adım atmayacak kadar haklı olduğunu düşünüyordu.
Sessizce yatak odasına girdi. yatağın ortasında büzülerek uyuya kalan kadını gördü. Görmemiş gibi davranarak bir yastık ve battaniye ile salona döndü. Kanepede uzanırken, öfkesi tam olarak dinmiş değildi. Yine de dayanamadı. Yatak odasına gidip hala aynı pozisyonda uyumakta olan karısının üzerine yorganı örttü ve geri döndü.
O sırada Kıymet, kocasının evlilik yıldönümleri için hazırladığı masada kahkahalar atmakla meşguldü. Tüm gece dibi yanmış yemeğe; iyi ezilmemiş çorbaya; yemek tabağına konan meyvelere ve gelişine dizilmiş masaya laf söylememek için kendini tutmuştu. Hikmet ise çok yakından tanıdığı bu gerginliği görmezden gelmiş; oğlunun yapamadığı sürprizi en azından bozulmadığı için içi rahatlamıştı. Her kusurun düzeltilemeyeceğini öğrenecek kadar olgundu ikisi de. Şimdi ise alkolün verdiği gevşeklikle birlikte hem kendileriyle hem de birbirleriyle dalga geçiyorlardı.
Hikmet’in elinde duran telefondan çok tanıdık bir melodi, odayı doldurmaya başladı. Kıymet kaşları hafif çatılı şekilde bakarken, birden ayağa kalkan adam onu da kendine doğru çekti. Bu defalarca dinlenmiş eski şarkıda onlarca anı vardı. Yirmi yılın içinde sığmış onlarca hikaye… İkisi de dans ederken şarkının aynı yerinde, aynı hatayı yapıyorlar ve bu hatadan sonra şaşırmıyorlar ve hatta bu hatalar üzerine düşünmüyorlardı bile.
O sırada; beyaz saçlarında, soluk kırmızı, çiçekli tülbent örtülmüş; insanın içini okuyan mahzun bakışları ve bembeyaz teni ile yaşlı bir kadın, bir çerçevenin içinden çekingence gülüyordu. Sağ yanına dönmüş Refik ise her gece uyumadan önce yaptığı gibi gözlerini fotoğrafa dikmiş, hiç konuşmadan bir şeyler anlatıyordu. On iki yıldır her gece yaptığı gibi yalnızca karısının gidişini değil; annesi, babası, kardeşleri, arkadaşları ve hatta kavga ettiği patronunu, yani artık bir daha yaşanma ihtimali olmayan hayatını düşünüyordu. Bu düşüncelerin onda ne hissettirdiğini sorsalar; kelimelere dökemeyecek kadar içselleştirmişti o duyguları. Anlatamazdı. Sadece hiç sonu gelmeyecekmiş gibi görünen yalnızlığı hariç.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 17.59k Okunma |
1.65k Oy |
0 Takip |
66 Bölümlü Kitap |