12. Bölüm

12. Bölüm

Sümsime🤍
oylesine_yazan.__

"Her şeyin sessizliğe büründüğü an, en büyük tehlike kapıdan içeri adımını atar."

 

(Yazarın anlatımıyla)

Gördüğü mesaj karşısında hâlâ telefona bakıyordu. Geceyi zar zor atlatmış, sabah yine aynı mesaja bakıyordu.

Tekrar ve tekrar.

Aklı hayali almıyordu. Evlenmek istemiyordu. Tanımadığı biriyle evlenmeyecekti. İstemediği biriyle olmayacaktı bu. İçine kasvet dolduğunda telefonu yine kökten kapatıp çekmeceye attı. Sigarasını alıp balkona çıktı. Sigara içmeye, kafasındaki düşünceleri boşaltmaya ihtiyacı vardı. Ailesini istiyordu. Yanında olmalarını istiyordu. Kocaman sarılmak istiyordu anne ve babasına. Kokularını içine çekmek istiyordu. Çok özlemişti. Ama dayanmak zorundaydı.

Sigarasından büyük nefesler çekerken diğerleri uyanmamıştı. Sigarasını söndürüp yarım kalan kitabını alıp bahçeye çıktı. İnsan yüzü görmek istemiyordu. Yalnız kalmaya ihtiyacı vardı. Kitabını okumaya başladı. Zamanın geçtiğini fark etmemişti. Oğuzlar uyandıktan sonra kahvaltıya çağırsa da gitmedi. Canı hiçbir şey istemiyordu. Oğuz Ilgazda bir haller olduğunu anlamıştı ama üstüne gitmemişti.

***

Saatler geçmiş, öğlene geliyordu. İçeri geçmiş, koltuğa tünemişti. Aklında bin bir türlü düşünce geçiyordu. Ne yapacağını bilmiyor, kendisini çıkmazda hissediyordu.

"Ilgaz."

Oğuzun seslendiğini duyunca kafasını kaldırdı. Endişeli bakıyordu.

"Efendim."

"Birşeyler yemeyecek misin?"

"Canım istemiyor."

Tekrar kafasını indirdiğinde Oğuz eğilip koltuğun köşesine oturdu.

"Neyin var?"

"Bilmiyorum."

"Biliyorsun ama anlatmak istemiyorsun."

Oğuzun gözlerine baktı. Merhametle bakıyordu. Ağlamak istemiyordu. İçindeki volkanı şimdi patlatmayacaktı. Gözleri dolsa da belli etmedi.

"Sadece daralıyorum."

"Yürüyüşe çıkalım mı sahile falan?"

"İstemiyorum."

"Çiğdemler çok üzülüyor seni böyle görünce. Birşey yemediğin için aklı hep sende kaldı. Eğer bir sorunun varsa bana anlatabilirsin Ilgaz."

Gözünden bir damla yaş aksa da hemen eliyle sildi. İçindeki sorunlar bitmiyordu. Yüreğindeki ağrı geçmiyordu.

"Her şey bir gün geçecek değil mi Oğuz?"

"Her şey bir gün gerçekten bitecek Ilgaz. Söz veriyorum."

Oğuzun gözlerinin en derinine baktı. Bu çocuk ona iyi geliyordu. Varlığı huzur veriyordu. Yeni tanıdığı biri nasıl böyle hissettirebilirdi. Aklı almıyordu. Kocaman gülümsediğinde Oğuz da gülümsemişti.

"Hadi sahile gidelim. Yürüyüş iyi gelir."

"Peki üstümü değiştirip geliyorum."

Yerinden kalkıp odasına ilerledi. Üstüne hırka çekip saçını topladı. Oğuzun yanına gittiğinde ikisi de hazırdı. Evden çıktıklarında yürümek istedikleri için arabayı almadılar. Sahile doğru yürüyüş yapmaya başladılar. Hava hafiften esiyor, saçlarını uçuruyordu. Çok güzel bir hava vardı.

"Hava güzelmiş."

"Evet öyle."

Yürüyüş boyunca sessizdiler. Hiç kimseden ses çıkmıyordu. Ilgaz kendisini daha iyi hissetmeye başlamıştı. Hava almak iyi gelmişti. Oğuzla tanıştığı sahilde yürümek farklı hissettirmişti.

"Burada tanışmıştık değil mi?"

Oğuzun sorusuna gülümseyip cevap verdi.

"Evet öyle oldu."

Biraz yürüdükten sonra banka geçip oturdular. Denizi izlerken ikisi de huzur kokluyordu. Ayrı iki kişi. Ayrı iki yaşanmışlıklar. Birbirinden ayrı iki kişi ama aynı kadere mahkûm olmuş iki kişi.

"Çiğdemler çok üzüldü mü?"

"Aklı sende kaldı. Eve gidince gönlünü alırsın."

Derin bir nefes çekti içine. Söylemeye dili çekiniyordu. İçindekileri gömmek, bidaha gün yüzüne çıkarmak istemiyordu.

"Kendimi çok çıkmazda hissediyorum."

Oğuzun ona döndüğünü gördü ama dönmedi. Denize bakmaya devam ediyordu. Sessizce devam etti.

"Ne yapacağımı bilmiyorum. Nereye gideceğimi. Hiçbir şey."

Yavaşça kafasını Oğuz'a çevirdi.

"Yalnız olduğumu biliyorum ama elimden birşey gelmiyor."

Saçları uçuşan Oğuz'a derin derin baktı. Yüzünün her bir zerresini ezberlemek ister gibi inceledi. Belki onu gördüğü son zamanlardı. Belki bidaha göremeyecekti.

"Yalnız değilsin."

Bir şey demeden önüne döndü. Tesseli edilmek istemiyordu. Tekrar denizi izlemeye başladığında hava da yavaştan kararıyordu. Sahil akşamları daha güzel oluyordu. Daha fazla huzur daha az kasvet kokuyordu. Yanında bir yabancı vardı. Ama bir o kadar da tanıdık. Uzaklaşmaya çalıştığı ama bir yandan da ona çekildiği bir yabancı.

Oğuz.

Oğuz Arslan.

Nasıl olmuştu da duygularını karman çorman etmişti. Ne yapacağını bilmiyordu. Ne hissettiğini, ne istediğini bilmiyordu. Bildiği tek bir gerçek vardı. O da oydu. Onun kahve gözleri ve güzel gamzeleri.

Huzur bulduğu kahve gözleri.

Sessizce başını Oğuzun omzuna yasladı. Kendisini yorgun hissediyordu. Oğuz ses çıkarmadan onun dinlemesine izin vermişti. Hava yavaş yavaş kararıyor, bu iki çocuğun kalbini daha çok sarıyordu.

Birbirlerine destek olan Oğuz ve Ilgaz değildi.

Birbirlerine sığınan iki küçük çocuktu.

Küçük Ilgaz ve küçük Oğuz.

Sarmalanmayı bekleyen iki çocuk.

***

"Ilgaz."

Oğuzun seslenmesiyle gözlerini açmıştı.

"Akşam mı oldu?"

"Hadi kalk eve gidelim hava soğumaya başlıyor."

"Peki."

Ayağa kalktıklarında etrafına bakındı. Bir sürü aile gelmişti. Sahilde koşuşturan çocuklar. Mutlu aile ortamı.

Köşede pamuk şeker satan adamı gördüğünde gözlerini oraya dikmişti. Babası gelmişti aklına. Babasının merhametli kalbini hatırlamıştı. Oğuz onun baktığı yeri fark ettiğinde yavaşça oraya ilerledi.

"İki tane alabilir miyim?"

Adamın uzattığı iki pamuk şekeri aldı. Ilgaza ilerleyip birini uzattığında gülümsüyordu. Bir Oğuza bir elindeki pamuk şekere bakıyordu Ilgaz. Gözleri doldu. Kocaman gülümsedi. Babasını hatırlamıştı. Oğuz babası gibiydi.

Gözünden akan yaşı hemen sildi.

"Çok teşekkür ederim." diye fısıldadı.

Bu onun için bir pamuk şeker değildi bu onun için her şeydi. Oğuz bunu çok iyi biliyordu. Sesssice pamuk şekerini yemeye başlamıştı. Yanağının kenarında kalınca Oğuz güldü.

"Düzgün yiyemiyor musun sen Ilgaz?"

"Noldu ki?"

Masum masum bakışı ve soruşu Oğuzun gülümsemesine neden olmuştu. Yaklaşıp yanağındaki pamuk şekeri aldı.

"Daha düzgün ye küçük hanım."

Geri çekildiğinde yürümeye devam ettiler. Bir süre Oğuzun karşısına baktığını görünce ona döndü.

"Ne oldu Oğuz?"

Oğuz hâlâ dikkatli bir şekilde karşısına bakınca o da o tarafa döndü.

Takım elbiseli bir adam vardı. Belinde bir silah. Etrafı kolaçan ediyordu. Sonunda silahı çıkarıp namlusunu Ilgaza doğrulttuğunda şaşkınlıkla karşısındaki adama bakıyordu.

"Oğuz?" dedi korkuyla.

Oğuz şaşırmış bir şekilde adama bakıyordu.

"Oğuz?" diye seslendi tekrar.

Korkuyordu.

İlk defa korkusunu gizlememişti. Oğuz birden önüne atlayınca ne olduğunu anlamıyordu.

Ve bir ses duyuldu.

Derin ve şiddetli bir ses.

Sıkıca gözlerini kapattı. Ne olduğunu anlamamıştı.

Oğuzun yığılan bedenini görünce çığlık attı.

"Oğuz."

Yere eğilip Oğuzun başını dizine koydu.

"Oğuz! Duyuyor musun beni Oğuz!"

Gözlerinden yaşlar akarken ona birşey olacağı için korkuyordu.

"Oğuz aç gözlerini lütfen."

Ağlamaya devam ederken Oğuza seslenmeye devam ediyordu.

"Çok kanıyor Oğuz." dedi ağlarken.

Hırkasını çıkarıp kanayan yere bastırmaya başladı.

"Birşey olmayacak sana duydun mu beni?!"

Göz yaşlarını silerken diğer eliyle bastırmaya devam ediyordu.

"Bir şey olmayacak Allah'ın cezası beni böyle bırakamazsın!"

Oğuzun cebinden telefonunu bulmaya çalıştı. Hemen ambulansı arayıp olduğu konumu tarifi etti. Etrafta çok insan yoktu. Herkes yavaş yavaş gitmişti.

"Oğuz."

Göz yaşları Oğuzun yanağına düşerken kendine hakim olamıyordu. İçinde bastırmaya çalıştığı duygular gün yüzüne çıkmaya başlamıştı.

***

Hastane koridorunda duvara çömelmiş, haber bekliyordu. Çoktan hastaneye gelmişlerdi. Oğuz ameliyata alınmıştı. Çiğdem ve Tolga haberi alır almaz soluğu hastanede almıştı. Hepsi haberi duyduklarında çok korkmuş, ama birşey yapamamışlardı. Çiğdem bir yandan ağlıyor, Tolga onu teselli ediyordu. Hâlâ olanları anlamıyordu. Oğuz vurulmuştu. Kendisi ölmesin diye önüne atlamıştı. Bunu nasıl yapabilirdi. Canını nasıl hiçe sayardı. Oğuz onları bırakamazdı. Bu olmamalıydı.

***

3 saati devirmişlerdi. Ameliyat sonunda bittiğinde doktorla görüşmek için dört gözle bekliyorlardı.

"Doktor bey durumu nasıl?"

"Bekleyeceğiz. Ne olacağını kestiremiyoruz ameliyat güzel geçti fakat her şey olabilir. Şimdi sadece Oğuz beyin uyanmasını bekleyeceğiz."

Doktor gidince hepsi duyduklarına inanamıyordu. Ilgaz sendelediğinde Tolga hemen tuttu.

"Ilgaz iyi misin?"

"Bu nasıl olur Tolga?"

İki genç kıza sarıldı Tolga. Bir yanda kardeşi gibi gördüğü kız vardı. Diğer tarafında canından çok sevdiği kişi. Ama o bunun farkında değildi. Canı yanıyordu. Kardeşi canıyla cebelleşiyordu. Ama ayakta durmak zorundaydı. Kızları yalnız bırakmamalıydı. Sıkıca sarıldı ikisine. Tek tek öptü ikisinin saçlarından. Bunu da atlatacaklardı. Kardeşi ayağa kalkacaktı. Tekrar aralarına dönecekti. O güçlüydü. O her şeyin üstesinden gelmişti. Yine gelirdi.

O oğuzdu.

Oğuz Arslan.

***

Saatler geçiyor, herkesin hayatı ilerliyordu. Hastanede hasta başında bekleyenler, müjdeli haber alanlar. Hayatın hepsi bundan ibaretti. Bir yandan bir bebek doğuyordu. Bir yanda biri yaşama gözlerini kapatıyordu.

Hayat buydu.

Sadece bundan ibaretti.

Tolga ve Çiğdem hastanenin kafeteryasına su almak için gittiklerinde Oğuzun odasının camına ilerledi Ilgaz.

Ellerini cama koyup uzun uzun baktı Oğuza.

Uyuyordu.

Sessiz ve derinden.

Gitmeyecekti değil mi?

Bırakacak mıydı onları?

"Oğuz." diye fısıldadı.

Göz yaşını silip devam etti.

"Bizi hiç bırakmasan olur mu?"

...

 

Bölüm sonuuuuu...

Bölüm nasıldıııı????

Bol bol yorum yapmayı unutmayın yorumlarınız benim için çok önemli...

Oy ve yorumlarınızı bekliyorummmm..

Bayyyysssssss canlarımmmm

💝💝🤍🩷

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 27.02.2025 20:57 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...