
"Bir yolda ilerlerken, yanındaki adımlar değişse de, senin yolun hala orada, seninle birlikte var olmaya devam eder."
(Yazarın anlatımıyla)
Burak, evinin salonunda tek başına oturuyordu. Ellerinde eski bir fotoğraf vardı. Bir zamanlar çok değer verdiği, kaybettiği bir kadının fotoğrafı...
Eylül.
Ilgaz’ı görünce, Burak fotoğrafı hızlıca cebine yerleştirdi, ama o an, Ilgaz’ın gözlerinden kaçmayan bir şeyler vardı.
O kadar belirgindi ki…
Burak’ın geçmişindeki hüzün, o an çok güçlüydü.
Ilgaz, Burak’ın huzursuzluğunu hissedebiliyordu. Gözlerinde, kelimelerle anlatılamayan bir boşluk vardı. Yine de, sormak istemedi. Geçmişin, bir insanın arkasında bıraktığı izler, bazen en derin yerlerde kalır, kimse bu izleri kazımaz, diye düşündü. Ama o boşluk her geçen gün biraz daha belirginleşiyordu.
"Ne yapıyorsun?" dedi Ilgaz, Burak’a yaklaşıp sandalyesinin arkasına yaslanarak.
Burak, bir an sessiz kaldı, sonra gülümsedi ama bu gülümseme, eskisi kadar samimi değildi.
"Hiç. Öyle oturuyordum."
Bu sırada Burak, birkaç adım geri çekilerek, Ilgaz’ı mutfağa davet etti.
"Kahve içmez misin?"
Burak'ın bakışları Ilgaz'ı düşündürüyordu. Kahve içmek iyi geleceğinden yerinden kalkıp onunla birlikte mutfağa ilerledi.
Ilgaz, haliyle orada kalmak zorunda değildi ama Burak’ın ona bu kadar nazik davrandığı anlar, bir şekilde kalmasına neden oluyordu.
Ne de olsa, Burak'ın yanında, her şeyden uzak, sanki her şey sadece onlar için varmış gibi bir huzur vardı. Ama bir huzursuzluk da vardı, bunu gözlerinden okumak o kadar kolaydı ki…
Mutfakta, kahve hazırlarken Burak, her zamankinden biraz daha yakın, biraz daha dikkatliydi. Ilgaz bu kadar yakınlıkla ne yapacağını bilemiyordu.
Şimdiye kadar, Burak’la kurduğu ilişki, birkaç adım geride kalmıştı. Ama Burak, o eski gerginliğini biraz daha geride bırakmış gibi görünüyordu. Burakla sadece arkadaş kalmak istemişti. En yakın zamanda bu ilişkiyi bitireceğini kendisi de Burak da çok iyi biliyordu.
Ilgaz Burak'ın kendisinden birşeyler gizlediğini anlıyor, ama sesini çıkarmıyordu. Burak onun için şuan sadece bir arkadaştı. Onun geçmişi veya geleceği Ilgaz'ı ilgilendirmezdi. Kahve hazır olunca kupasını alıp masaya geçti. Burak da kendi kupasını aldıktan sonra karşısına oturdu.
"Bugün herhangi bir planın var mı?"
Ilgaz kahvesinden bir yudum aldıktan sonra Burak'a döndü. Yine Oğuzların yanına gitmek istiyordu. Ve gidecekti de.
"Oğuzlara giderim."
Burak sessizce başını sallamış, kahvesini içmeye devam etmişti. Ilgaz'a bağırdığı günden sonra bidaha ters tepki vermek istemiyordu.
Eylülüne benzeyen birini bulmuşken yine kaybedemezdi. Bu acı gerçekle bir kez daha suratını buruşturdu.
Ilgaz Eylül'ün kopyasıydı. Ilgaz'a yakın olma isteği bundan dolayı mıydı bilmiyordu. Sadece onunla daha çok vakit geçirmek istiyor, onu daha da yakından tanımak istiyordu.
Bir de o vardı.
Oğuz denen adam.
Ilgaz'ın kalbini emanet ettiği kişi.
Burak Ilgaz'ın Oğuz'u çok sevdiğini gözlerine bakınca anlamıştı. Bu evliliği babasının zoruyla yapsa da karısının başkasını sevmesi onu rahatsız etmişti.
Sessizce geçen dakikalar birbirini kovalıyordu.
İkisinden de ses çıkmıyordu. Ilgaz kahvesini içmeye devam ederken Burak onu inceliyordu. Kendisini kandırmak istemiyordu.
O ölmüştü.
Karşısındaki bambaşka bir kadındı.
Ilgazdı o. Eylül değildi.
Bunu kabullenmek zorundaydı. Zor da olsa bu gerçeği kabullenmek zorundaydı. Eylül onu yıllar önce bırakmıştı. Eylülü yıllar önce kaybetmişti.
Karşısındaki kişi bambaşka biriydi. Ilgaz başkasına aitti. Ilgaz Çakmak hiç bir zaman kendisinin olamazdı.
Kahvesini bırakıp ılgaz'a döndü.
"Biraz odama çıkıp dinlensem iyi olacak."
Ilgaz bişey demeden başını salladı. Burak odasına çekildiğinde kahvesini bitirdi. Kupasını makineye yerleştirdikten sonra odasına çıktı. Kendisine temiz kıyafet ayarladıktan sonra ılık bir duşa girdi.
Duş yine iyi gelmişti. Rahatlamasına, kafasını boşaltmaya her zaman yardımcı olmuştu.
Duştan çıktıktan sonra kıyafetlerini üstüne geçirdi. Hava güzeldi. İnce şeyler tercih etmiş, saçını da tepeden toplamıştı.
Araba anahtarını aldıktan sonra evden çıktı. Kapıdaki korumalar gözlerini dikip baksa da umursamadı ve yola koyuldu.
***
Radyodan açtığı müzikle gözleri uzaklara dalmıştı. Kendisini hiç bir yere ait hissetmiyordu. İlk defa birine aşık olmuştu.
İlk defa sevilmeyi hissetmişti. İlk defa birine karşı böyle şeyler hissediyor, birisine bu kadar önem veriyordu. Sonra babaannesi yüzünden evlenmek zorunda kalmıştı.
Aklı hâlâ almıyordu. Ailesinden sonra çok kötü şeyler yaşamıştı. Babaannesi yüzünden hayatı mahvolmuş, bir türlü yoluna girmemişti.
Radyodan yükselen şarkıyla gözleri doldu. Şarkı kendisini anlatıyordu. Düştüğü durumu anlatıyordu. Uzanıp sesi biraz daha açtı. Kafa dağıtmasına ihtiyacı vardı.
Daimîdir sürgünüm
Hasret benim ocağım
Gurbet benim evimdir
Çıkardığı sigarasını dudaklarına yerleştirdi. Yakmadan önce kendisi de şarkıya eşlik etti.
Yok bana bu cihanda bir yer
Bana bu cihanda bir yer
Bana bu cihanda yoktur, aman
Yok bana bu cihanda bir yer
Bana bu cihanda bir yer
Şu koca cihanda yoktur, aman...
Ona bu koca cihanda bir yer yoktu. Ailesini özlüyordu. Onları yanında istiyordu. Evlendiğinden beri o kadının evine ayak basmamıştı. Hiç kimseyi görmek istemiyordu.
Şarkının sonunda kendisi de fısıldayarak sonlandırdı.
Sigarasını söndürüp geldiği eve çevirdi bakışlarını.
Yine gelmişti. Rahat hissettiği evdeydi.
Kapıyı çalıp açılmasını bekledi. Bu sefer kapıda karşılanmak istiyordu. Anahtarla açmak istememişti. Kapıyı Çiğdem açmıştı. Kocaman gülümseyip sarıldı.
Oğuz’un evine her gidişi, sanki bir önceki gibi olurdu, ama bugün her şey farklıydı. Evdeki atmosfer değişmişti. Oğuz, her zamanki gülümsemesini kaybetmiş gibiydi. Tolga ve Çiğdem, eğlenceli tavırlarıyla ortamı neşelendirmeye çalışsalar da, bir eksiklik vardı. Bir soğukluk vardı, ama ne yazık ki Ilgaz, bu soğukluğu ilk kez hissediyordu.
Tolga, Ilgaz’a yaklaşarak konuştu.
“Yine tam zamanında geldin, burası biraz sessizleşti.”
İlk başta, Ilgaz sadece başını salladı, ama sonrasında Oğuz’a göz attığında, bir şeyler hissetti. Oğuz, eskisi gibi neşeli değildi. Yavaşça, uzaklaşıyordu, bir adım geri atıyordu.
Oğuz’un tavırları, Ilgaz’ı her zamankinden daha fazla huzursuz etti. Oğuz bir köşeye çekilmiş, derin bir sessizlik içinde kalmıştı. Tolga ve Çiğdem, gülüşerek konuşsalar da, Oğuz’un içindeki boşluk bir türlü kaybolmuyordu.
"Oğuz, iyi misin?" dedi Ilgaz, bir adım daha atarak ona yaklaştı.
Oğuz başını hafifçe kaldırarak, Ilgaz’a baktı.
“Evet, her şey yolunda,” dedi, ama sesi hiç de inandırıcı değildi.
Ilgaz, Oğuz’un içindeki kırıklığı fark etti. Her şeyin yolunda olduğu söylenebilirdi ama gözlerdeki boşluk, başka bir şeyler söylüyordu. Oğuz’un bakışlarında, her şeyin eskisi gibi olmadığını hissedebiliyordu.
Oğuzun değiştiğini fark etse de daha fazla sesini çıkarmadı. Evini özlemişti. Vakit geçirebildiği kadar geçirdi onlarla. Oğuz çok katılmasa da diyecek birşeyi yoktu. Arada Oğuz'a kaçamak bakışlar atsa da Oğuz aynı durumdaydı.
***
Bir süre sonra, Ilgaz'ın telefonu çalmıştı. Arayan kişi Buraktı. Şaşırsa da belli etmeden telefonu açtı. Burak onu almaya gelmişti. Gitme vakti gelmişti. Çiğdemlere uzun uzun sarıldıktan sonra Oğuz'a döndü. Hâlâ boş gözlerle bakıyordu. Bir his bile yoktu. Oğuzun bu hali Ilgaz'ın canını yaktı. Sevdiği adamı böyle görmek içini huzursuz etmişti.
Oğuz ondan hemen mi bıkmıştı?
Neden ondan uzaklaşmaya başlamıştı anlamıyordu. Oğuz tepkisiz dursa da ona da sarıldı. Kokusunu çekti içine. Oğuz tepkisizce sarılmasına karşılık vermiş, sonra geri çekilmişti.
Evdekiler de Oğuz'un tuhaf olduğunu fark etmişti. Ilgaz'ı kapıya kadar geçirdiklerinde Burak kapıda arabasının önünde bekliyordu.
Gülerek ve nazikçe konuşarak, Ilgaz’a döndü.
"Hazır mısın?"
Ilgaz, Burak’a doğru dönerken, bir an için Oğuz’a bakmak istedi ama Oğuz’un gözlerinde yine bir soğukluk vardı. Bir şeyler değişmişti. Oğuz, aniden bir adım geriye çekiliyordu.
"Evet, geliyorum," dedi Ilgaz, ama Oğuz’un gözlerindeki boşluğu bir kez daha fark etti.
Burak, Ilgaz’ı nazikçe alıp arabaya doğru yöneldi. Oğuz, kapıda dikilmiş bakıyordu, ama hiçbir şey söylemeden kalakaldı.
"Karımı almaya geldim," dedi Burak, Ilgaz’ı yanına alırken ve arabaya doğru yürüdü.
Ilgaz Burak'ın ne yapmaya çalıştığını anlamamıştı. Anlamaz gözlerle kendisine baktı ama Burak bir şey söylemedi. Evde bunun hesabını soracağını biliyordu.
Oğuz, gözleriyle onları takip ederken, bir an için sadece sessiz kaldı. Hiçbir şey demedi, ama her şeyde bir değişim vardı.
Ilgaz’ın içinde yine bir boşluk vardı.
Bu boşluk, Burak’ın değil, Oğuz’un varlığıyla daha da belirginleşiyordu.
Burak ona yakın davrandıkça, Oğuz biraz daha geri çekiliyordu.
Oğuz’un içindeki o kırık, Ilgaz’ı her geçen gün daha fazla anlamaya itiyordu. Ama Burak’ın yakınlığı da, yeni bir başlangıç gibiydi. Bir yanda bir aşk, diğer yanda yeni bir bağ vardı. Ve Ilgaz, bu iki dünyanın arasındaki incelikle dengeyi bulmaya çalışıyordu.
Kırgın gözlerle Oğuz'a döndü. Kendisine baktığını görünce dolu gözleriyle gülümsedi.
"Seni seviyorum." diye fısıldadı.
Sadece dudaklarını da oynatsa Oğuz Ilgaz'ın ne demek istediğini anlamıştı. Dudakları yavaşça kıvrıldı. Ve Oğuz Arslan tepkisiz bir günün sonunda ilk defa tepki vermişti.
"Ben de."
Onun da dudaklarını oynattığını gören Ilgaz düşen göz yaşını sildi. Son kez çiğdemlere el salladıktan sonra arabaya bindi. Burak da yanına bindikten yola çıktılar.
Arabası orada kalsa da Burak'ın arabayı oradan aldıracağını biliyordu. Değişik bir hisle dolmuştu içi.
Ilgaz Çakmak ilk defa ne yapacağını bilmiyordu...
Bölüm sonuuuuu...
Bayadır bölüm atmıyormuşum bunu fark ettim. Biraz atmaya vakit olmadı aslında umarım beğenirsiniz. Sahne aralarına bol bol yorum yapmayı unutmayın lütfen.
Ve oy vermeyiii..
Bayyyysssssss
🤍🎀
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 10.55k Okunma |
8.22k Oy |
0 Takip |
47 Bölümlü Kitap |