5. Bölüm

5. Bölüm

Sümsime🤍
oylesine_yazan.__

"Cam olacaksın bu hayatta, kıranları, seni üzenleri kesmek için..."

 

(Yazarın anlatımıyla)

 

Yine ayrı düşmüştü onlardan.

Yine o hiç kopamadığı, ne kadar uzağa gitse de kalbinin ipini elinde tutan ailesine gelmişti.

 

Her seferinde olduğu gibi, bir yanına özlem, diğer yanına sitem sinmişti.

Toprağın kokusu, annesinin saçlarını hatırlatıyordu; rüzgârın serinliği, babasının gülüşünü.

 

Onları özlemişti. Hem de öyle bir özlem ki, insanın nefesini keser cinstendi.

Ama içinde garip bir kıpırtı vardı… Üzgündü evet, ama kalbinde açıklayamadığı bir sıcaklık dolaşıyordu.

 

Sanki göğsünde kelebekler kanat çırpıyordu — hafif, utangaç, belirsiz bir his…

Belki de hayata ilk kez bir yerinden tutmak istiyordu.

 

Mezar taşının köşesine oturdu. Taşın soğuğu, parmak uçlarından kalbine yürüdü.

Elini taşın üzerine koydu, sanki annesinin elini tutar gibi.

 

Uzun uzun sustu.

Sonra iç çekti, gözlerini kapattı.

“Biriyle tanıştım,” dedi, sesi rüzgârla karışarak.

Sanki rüzgâr bile onu dinliyordu.

 

Cümlenin devamı gelmedi.

Yutkundu. Dudakları titredi.

Ne diyecekti ki? Tanımadığı, ama tanımak istediği bir yabancıdan mı bahsedecekti?

Ne haddineydi ki kalbine dokunan bir adamdan söz etmek?

 

Ama suskunluğun içinden kelimeler sızdı sonunda:

“Çok sert duruyor...”

 

Gözlerinin önünde Oğuz belirdi.

Omzundaki gerginlik, yüzündeki o ciddi ifade… ama o an, zihninde başka bir Oğuz vardı — gülümseyen, gamzesi belirginleşmiş, yumuşak bir Oğuz.

Kendini tutamadı, tebessüm etti.

Bir hayalin bile bu kadar iç ısıtması normal miydi?

 

“Engel olamıyorum anne…” dedi, gözleri dolarken. “Onu görme isteğim azalmıyor. Sert duruyor, ama ben gözlerindeki sıcaklığı görüyorum. Derinlerde bir yerlerde… bir çocuk var sanki. Belki yaralı, belki sarmalanmayı bekleyen. Ben onu görüyorum.”

 

Sesi titredi.

Bir an, annesinin sesini duyar gibi oldu; “Korkma,” der gibi, “kalbini saklama.”

Ama yoktu.

Hiçbir zaman olmamış gibi yoktu.

Küçücük yaşta bırakmıştı onu annesi.

O yokken, hayat koca bir sessizlik olmuştu.

 

“O evde mutlu değilim…” dedi fısıltıyla.

“Keşke yanımda olsaydınız.”

 

Toprak sustu. Rüzgâr bile susmuştu.

Cevap beklemiyordu zaten.

Gözyaşlarını sildi, yavaşça eğilip mezar taşını öptü. Dudaklarında taşın soğukluğu, kalbinde bir yanığın izi kaldı.

 

“Hoşça kal,” dedi gülümsemeye çalışarak, ama yüzündeki gülümseme yarım kaldı.

Ayağa kalktı, arkasına bakmadan uzaklaştı.

 

Arabasına bindiğinde gözleri boşluğa dalmıştı.

O eve dönmek istemiyordu.

Ama başka gidecek yeri de yoktu.

Yol boyunca camlara vuran yağmur damlaları, sanki onunla birlikte ağlıyordu.

 

Evin önüne geldiğinde, arabayı durdurdu.

Uzun uzun baktı o büyük, sessiz eve.

Bir zamanlar kahkahaların yankılandığı, şimdi sadece duvarların konuştuğu o eve.

Bir zamanlar annesinin sesinin yankılandığı, babaannesinin öfkesinin susturduğu eve.

 

“Bu benim kaderim mi?” diye fısıldadı.

“Gerçekten bu mu?”

 

Gözleri doldu.

Anahtarı çevirdi, kapı açıldı. Sessizlik karşıladı onu.

Koridorun soğuk taşları ayaklarının altından yankılandı.

 

Tam odasına çıkacaktı ki, o ses…

“Ilgaz!”

 

Dondu.

Bir an gözlerini kapadı.

O sesin sahibiyle yüzleşmek istemiyordu.

Ama bekledi.

Devamı gelmeyince dönmek zorunda kaldı.

 

Babaannesi Hatice Çakmak, bastonuna dayanmış, gözlerinde yılların öfkesiyle dikiliyordu.

O yeşil gözler… içinde hiç sevgi barındırmayan, sadece nefretle dolu gözlerdi.

 

“Efendim?” dedi Ilgaz, sesinde bezginlik vardı.

 

“Ne halt yediğini sanıyorsun sen?!”

 

Ilgaz’ın kaşları çatıldı.

Bir şey yapmadığını biliyordu.

Ama bu kadın, hep bir suç bulmayı başarırdı.

Yine sınanıyordu, yine eziliyordu.

 

“Ne halt yemişim söylesene!” diye bağırdı sonunda.

 

Sabrı taşmıştı.

Bir adım attı, sonra bir tane daha.

Hatice’nin baston tutan elleri daha da sıkıldı.

 

“Evleneceksin Ilgaz Çakmak.”

 

Bir an, zaman durdu.

Sonra bir kahkaha duyuldu.

Ilgaz’ın kahkahasıydı bu.

Kendini kaybedercesine, acı bir kahkaha.

 

“Evlenmek?” dedi, alayla.

Kendisiyle dalga geçiyordu artık hayat.

“Evlenmek diyorsun ha?”

 

Kahkahası yankılanırken, yüzüne inen tokatla bir anda sustu.

Saçları yüzüne düştü.

Tokadın sıcaklığı yanağında yanarken, içindeki buz biraz daha kalınlaştı.

 

Ama ağlamadı.

Ağlamayacaktı.

Bu kadına ağlamak, yenilmekti.

 

Yavaşça kaldırdı başını.

Gözlerindeki yaşlar yerini öfkeye bıraktı.

“Bu yaptıklarının hesabını vereceksin Hatice Çakmak…” dedi, sesi titrerken bile güçlüydü. “Yemin ederim, vereceksin.”

 

Koşar adım odasına çıktı.

Dolabı açtı, bavulunu çıkardı.

Eşyalarını savura savura içine doldururken gözyaşları sessizce yanaklarından süzülüyordu.

“Ağlama!” diye bağırdı kendine. “Ağlama lan, ağlama!”

 

Bir sandalyeye tekme attı.

Kırılan tahta sesi, boğazındaki düğümü çözmedi.

Tokat acıtmamıştı, zaten canı yıllar önce yanmıştı.

 

Kapı açıldı, Yaren içeri girdi.

“Ne yapıyorsun sen?”

 

“Gidiyorum.”

 

“Saçmalama, akşam oldu. Nereye gideceksin?”

 

“Nereye olursa! Nereye olursa lan!”

 

Yaren bir adım attı, gözleri doldu.

“O zaman ben de gelirim.”

 

“Hiçbir yere gelmeyeceksin.”

 

Ama Yaren birden koşup sarıldı ona.

Ilgaz’ın kolları boşta kaldı, sonra yavaşça sardı onu.

 

Titreyen bir sesle, “Zorlaştırma,” dedi.

“Geri geleceksin değil mi?” diye sordu Yaren.

 

“Umarım.”

 

Küçük bir öpücük bıraktı kuzeninin alnına.

Sonra bavulunu aldı.

Aşağı indiğinde Nurten ağlıyordu.

Ilgaz, kalbi paramparça olsa da, sarıldı ona.

 

“Seni her zaman ziyarete gelirim, tamam mı?” dedi kısık sesle.

 

“Allah’a emanet ol kızım.”

 

“Sen de, sultanım.”

 

Sonra döndü, o kadına baktı.

Hatice Çakmak dimdik duruyordu, sanki hiçbir şey olmamış gibi.

 

“Bu yaptıkların yanına kalmayacak,” dedi Ilgaz.

“Hiçbiri.”

 

Arkasına bakmadan çıktı evden.

Yağmur yeniden başlamıştı.

Arabaya bindi, elleri direksiyonun üzerinde titriyordu.

Nereye gideceğini bilmiyordu.

Ama bildiği tek şey vardı: orada kalmayacaktı.

 

Sahile vardığında arabadan indi.

Yağmurla birlikte rüzgâr da sertleşmişti.

Deniz karanlıktı, ama bir şekilde huzur veriyordu.

İnsanlar kaçışıyordu, o ise yürümeye devam etti.

Soğuk tenine işliyor, ama ruhunu temizliyordu.

Bir an durdu, gözlerini kapadı.

Rüzgâr, saçlarını savurdu.

 

“Buradayım,” dedi fısıltıyla, “hala ayaktayım.”

 

Sonra, aklında tek bir yer belirdi.

Bir kapı, bir yüz, bir ses…

 

 

Arabayı sürdü.

Yolu hatırlamadan, düşünmeden.

Sanki kalbi biliyordu yolu.

 

Kapının önünde durdu.

Elleri üşümekten morarmıştı.

Zili çaldı.

Kapı açıldı.

 

Oğuz şaşkınlıkla baktı karşısındaki kadına.

“Ilgaz?”

 

Yavaşça başını kaldırdı, sesi neredeyse fısıltıydı.

“Gelebilir miyim?”

 

Oğuz bir an bile düşünmeden kapıyı açtı.

“Tabii, gel içeri.”

 

Ilgaz içeri adım attı.

Üzerinden su damlıyordu.

Utanmıştı, başını eğdi.

 

“Neden bu haldesin?” diye sordu Oğuz, sesinde endişe vardı.

 

“Islanmak istedim…” dedi kısaca.

 

Oğuz derin bir nefes aldı.

“Sana giyecek bir şey getireyim, hasta olacaksın.”

 

“Teşekkür ederim…”

 

Oğuz odasına yönelirken Ilgaz da arkasından baktı.

Odası sade ama derli topluydu.

Duvarlarda birkaç çerçeve, masada tıp kitapları, köşede düzenli bir masa lambası…

Her şey Oğuz gibiydi: net, sade, ama derin.

 

“Bunlar işini görür umarım,” dedi Oğuz.

“Ben çıkayım, giyin. Kahve ister misin?”

 

“Ben… yük olmak istemiyorum, Oğuz.”

 

“Duymadım sayıyorum,” dedi Oğuz hafif bir tebessümle. “Giyin sen.”

 

O çıktıktan sonra Ilgaz üstünü değiştirdi.

Kıyafetler biraz boldu ama rahattı.

Saçlarını kurutup topladı.

Salona geçtiğinde, sehpanın üzerinde iki kupa kahve vardı.

 

“Geç otur,” dedi Oğuz sakinlikle.

 

Kahveden bir yudum aldı Ilgaz. İçinin yavaş yavaş ısındığını hissetti.

Oğuz onu izliyordu, sessizce.

 

“Ne olduğunu anlatmak ister misin?” dedi sonunda, nazik bir sesle.

 

Ilgaz’ın dudakları kıpırdadı, ama ses çıkmadı.

“Nesini anlatayım hayatımın?” dedi içinden.

 

Sonra sadece, “Ben hata ettim galiba,” diyebildi.

“Kendimi burada buldum. Bu olmamalıydı. Özür dilerim.”

 

“Ne için özür diliyorsun?” diye sordu Oğuz.

 

“Rahatsızlık verdim.”

 

Oğuz başını salladı.

“Sen beni arabanla bırakmıştın, ben de seni evimde misafir ediyorum. Ödeşmiş olduk.”

 

Ilgaz başını iki yana salladı.

“Ama aynı şey değil ki…”

 

Oğuz kahvesinden bir yudum aldı, gözlerini onunkilere dikti.

“Ne yaşadığını bilmiyorum,” dedi yumuşakça.

“Ama anlatman için seni zorlamıyorum da. Eğer gidecek bir yerin yoksa… burada kalabilirsin. Çiğdem’in odasında iki yatak var. Birini kullanırsın.”

 

Ilgaz sustu.

“...Neden?” dedi sonunda.

 

Oğuz başını hafif eğdi.

“Çünkü gözlerinde küçük bir çocuk görüyorum,” dedi. “Biraz kaybolmuş… biraz da sığınacak yer arayan.”

 

Ilgaz gözlerini kaçırmadı bu kez.

“Neden bana bu kadar iyisin, Oğuz?”

 

Tanıştıklarından beri ilk kez, onun adını böyle söyledi.

Oğuz baktı, uzun uzun.

 

“Belki de fazla iyiyimdir,” dedi, gülümseyerek.

“Ama içimden geliyor. Nedense, seni korumam gerektiğini hissediyorum.”

 

Ilgaz sustu.

Kahvesinden bir yudum aldı.

“Çiğdemler yok mu?” diye sordu sonra, sessizliği bozmak için.

 

“Eğitim için şehir dışındalar. İki güne gelirler.”

 

“Anladım…”

 

“Aç mısın?”

 

“Hayır, teşekkür ederim.”

 

“Yorulmuşsundur. Dinlen istersen.”

 

Ilgaz başını öne eğdi.

“Kalmayıp gitsem daha doğru olur.”

 

Oğuz hafifçe eğildi.

“Kalacak bir yerin var mı?”

 

Ilgaz sustu.

Oğuz devam etti:

“Bence yok. O yüzden burada kal. Çiğdem’e gelmişsin gibi düşün.”

 

Oğuz ayağa kalktı, Ilgaz’ı odaya götürdü.

“İyi geceler,” dedi sadece.

 

Ilgaz odasına geçti.

Üzerindeki kıyafetlerin bolluğuna bakıp hafifçe gülümsedi.

Sonra yatağa uzandı.

Tavana baktı uzun süre.

Düşünceler birbirine karışıyordu.

Bir yandan yorgundu, diğer yandan ilk defa bir yerde… huzurluydu.

 

Gözlerini kapattığında, dışarıda yağmur hâlâ yağıyordu.

Ama Ilgaz, uzun zamandır ilk kez sessizce uyuyabildi...

 

 

Bölüm sonuuuu.

O kadar çok zor yazdım ki ne yapacağımı bilip sayfaya dökemeyen yazarlardanım. İlerleyen bölümleri yazmak benim için daha kolay olucak. Karakterler birbiriyle yeni tanışmaya başladığı için ilerletmek biraz zor geliyor.

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum. Yorumlarınız çok değerli ve okumak çok keyifli..

Sizleri seviyorumm takipte kalmaya ve ailemizi büyütmeye devammmm

Bayyyysssssss

 

 

 

Bölüm : 16.02.2025 22:27 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...