7. Bölüm
Özge Mikaelson / Queen Heda / 7– İki klan

7– İki klan

Özge Mikaelson
ozgefanfic

Costia saçlarını örerken Lexi altın kaplamalı taraktan kendini izliyordu. Annesi ve babasını çok özlüyor onlara bir an önce kavuşmak istiyordu. Bir yandan da Sheidheda onları bulursa neler olacağını bildiği için hiç gelmesinler istiyordu.

"Saçlarımın hep seninki gibi olmasını istemişimdir. Tıpkı annenin saçlarına benziyor. Bazen odamın penceresinden onu izlerdim. Sarı saçları güneşte ışık gibi parlardı" dedi Costia.

"Onu görmüş müydün?"

"Tabiki. Kral Marcus ölmeden önce aynı köyde yaşıyorduk. O kadar güzeldi ki tüm erkeklerin ona aşık olmasına şaşmamalı. Hatta bazen babamın benle oynamaya geldiği zamanlar ona baktığını görürdüm. O zamanlar çok kızardım ama haklıydı. Helena'nın karşı konulamaz bir güzelliği vardı."

"Güzelliğinin bedelini ödettiler. O yüzden ona benzemek istemedim hiçbir zaman."

Aynada uzun uzun yüzünü inceledi. Ne kadar inkar etse de benziyordu. Elindeki aynayı masaya fırlattı.

"Ne yapıyorum ben? Bu şatafatlı hayat bana göre değil. Nia burda beni prenses gibi yetiştiriyor. Ben natbildayım. Prenses olan sensin Costia."

"Piçler asla prenses olamaz. Babam beni ne kadar sevse de varis ilan etmedi. Nia'dan korkuyordu. Roan'ı da kaybetmek istemezdi."

"Senin prenses olman için varis ilan edilmene gerek yok. Benim ve Roan için öylesin. Ve... Lexa için."

"Lexi! Kes şunu. Lexa ve benim aramda bir şey yok."

Lexi kıkırdayarak "Eminim öyledir. Bir de Lexa'ya soralım bunu istersen" dedi. Gülüşmelerinin ardından içeri iki tane asker girdi.

"Kraliçe Nia ikinizi de görmek istiyor."

Gecenin bu saatinde Nia'nın onları çağırmasına şaşırmışlardı. Eğlendikleri için onlara ceza verecekti muhtemelen. Askerlerin peşinden salona doğru yürürken üstlerinde ince bir gecelikten başka bir şey yoktu. Azgeda her zaman soğuktu. Titreyerek yürürken askerlerden biri "O taraftan değil" dedi.

"İyi de salon bu tarafta."

"Kraliçe Nia sizi orda beklemiyor."

Yoldan saparak hiç bilmedikleri koridorlara girdiler. Etrafta hiç ses yoktu. Koridorlar gittikçe karanlık olmaya başlıyordu. Costia Lexi'nin elini tuttu.

"Meşaleler neden yanmıyor? Burası çok soğuk geri dönelim."

"Döneceksiniz ama önce bizi eğlendirmeniz lazım."

Askerlerin ne dediğini anlamayıp birbirlerine baktılar.

"Costia koş!"

Karanlıkta hızlıca koşmaya başladı. Nereye gittiklerini bilmiyorlardı. Sarayda onlar için güvenli bir yer yoktu. Karanlıkta bir anda Costia'yı kaybetti. Parmaklarının üzerinde yürüyerek onu aramaya başladı. Askerler birden önüne çıkıp ağzını kapadı.

"Bırak! Bırak beni!"

"Seni küçük yılan. Kaçabileceğini sandın öyle mi?"

Lexi'nin boynundan öpmeye çalışıyor bir yandan da elbisesini çıkarıyordu. Lexi ağlayarak çırpınıyor sesini duyurmaya çalışıyordu.

"Yardım edin! Bırak beni istemiyorum!"

Lexi direndikçe ona vuruyor, kaçmaya çalıştıkça saçlarından tutup soğuk zeminde sürüklüyorlardı. Adam üzerine çıkmışken sesi kısılmış bir şekilde "Baba..." diye fısıldadı. Robert'ın şuan orda olmasını, onu ordan çekip çıkarmasını istedi. Yüzüne birden bir sıcaklık geldi. Adam yere düşüp can çekişiyordu. Diğer asker korkuyla "Prensim yemin ederim benim bir suçum yok. Kraliçe Nia böyle emretti" dedi.

Roan hiç dinlemeden onun da boğazını kesti. Lexi yerde korkudan titreyerek oturuyordu. Roan hemen üstündekini çıkarıp onu sarmalamak isterken Lexi korkuyla geri çekildi.

"Sorun yok. Geçti. Sana zarar vermeyeceğim."

"Costia...Ona zarar vermiş olabilirler."

"Hayır hayır. O benim odamda. Gayet iyi merak etme."

Tüm vücudu buz kesmişti. Roan ona sarılarak ısıtmaya çalıştı.

"Hadi gel seni odana götüreyim."

Roan Lexi'yi odasına bıraktıktan sonra annesinin odasına koştu. Kapıyı tıklamadan öfkeyle içeri girdi.

"Naptın sen? Sen ne zaman bu kadar iğrenç bir kadın oldun anne? Nasıl yaparsın bunu?"

"Roan kendine gel. Ne diyorsun sen?"

"14 yaşında! Daha 14 yaşında bir çocuk o! Ve sen adamlarına ona tecavüz etme emri mi verdin?"

"Hayat dersi veriyorum. Acımasız bir asker yaratmaya çalışıyorum. Natbilda savaşını ancak böyle kazanabilir çünkü."

"Costia da mı asker olacak? İkisine de saldırmışlar. Costia'nın bu sarayda en azından bi abisi olduğu için benim odama koşmuş. Lexi karanlıkta kapana kısılmış."

"Sanane Roan! Onların bekareti gitmiş veya gitmemiş ne fark eder? Sanki soylularla evlenecekler. İki tane piçin bizim için hiçbir önemi yok."

"Bundan sonra senin de benim için hiçbir önemin yok anne. Senden nefret ediyorum."

                                 

                                   ***

Roan balkondan şehri izliyor, rüzgar saçlarını dağıtıyordu. Lexi arkasından gelip sarıldı.

"Bugün bir karar aldım. En kısa zamanda evleneceğiz."

"Ne? Lexi bunun imkansız olduğunu biliyorsun. Daha önce de konuştuk."

"Çocuklarımın bir piç olarak anılmasına izin vermeyeceğim Roan. Ben doğduğumdan beri bunun için ötekileştirildim, öldürülmek istedim. Tıpkı Costia gibi. Kardeşinin neler yaşadığını en iyi sen biliyorsun."

"Bunu ben de istemiyorum ama buna izin vermezler."

"Kim? Kim izin vermeyecek? Polis'te benden güçlü kim var? Ben Heda'yım kimse kararlarımı sorgulayamaz."

"Doğru söylüyor" dedi Lincoln içeri girerek.

"Yeğenimin piç olarak anılmasına ben de izin vermem. Kim izin vermeyecek Titus mu? Bırak öldüreyim onu. Elimizde bir sürü fleemkeaper var zaten."

Lincoln kardeşinin karnına elini koydu.

"O çok iyi bir savaşçı olacak. İkimiz beraber eğiteceğiz onu."

 

 

Konsey masanın etrafında toplanmış tüm klan liderleri Heda'yı bekliyordu.

"Bugün burda neden toplandığımızı merak ediyorsunuz hepiniz biliyorum ama önce başka bir konu hakkında konuşmak istiyorum" dedi Lexa.

"Clarke Griffin bir süredir kayıptı. Weather dağında yaptıklarından sonra onu gören kimse olmamıştı. Günlerdir onu ararken Clarke Azgeda'dan çıktı. Kraliçe Nia, bunun için bir açıklamanız var mı?"

"Wanhedayı birkaç gün evimde misafir etmek istedim sadece."

"Sen benim tutsağımı kaçırdın. Bunun ne demek olduğunu çok iyi biliyorsun."

"Dövüş mü istiyorsun? Memnun olurum. Eğer ben kazanırsam Clarke'ı bana vereceksiniz."

Titus bu olanlara sinirlenmişti. Clarke'ın Polis'te olması Lexa'yı zayıflatıyordu.

"Heda'm sizin için kim dövüşecek?"

"Ben Heda'yım. Kimse benim yerime dövüşemez."

Nia bu durumdan hiç memnun olmamıştı. Lexa'nın dövüşe Trikru'dan birini çıkacağını sanıyordu.

 

Lexi konuşmayı bölerek "Roan kom Azgeda'yla evlenme kararı aldım" dedi. Herkes şok içinde Lexi'ye bakakaldı.

"Ne? Doğru mu bu Roan?"

"Evet anne. Lexi'yi yıllarca aşağıladığın gibi çocuklarımı da aşağılamana izin vermem. Doğacak olan çocuk Azgeda'nın veliahtı olacak."

"Senin çocuğun olduğunu nerden biliyorsun? Skaikru'daki çocuğun kollarındaydı en son."

Masadaki herkes bir anda gerilmişti. Marcus öfkeyle "Kraliçe Nia haddinizi aşıyosunuz. O çocuk sizin torununuz. Genç bir kıza nasıl bu kadar acımasızca iftira atabilirsiniz?" dedi.

Herkes Lexi'nin cevap vermesini bekliyordu ama o sadece sustu. Bunu başkası dese çoktan kellesini almıştı. Roan Lexi'ye mahcup bir şekilde baktı. Annesi olduğu için susuyordu ve bunu anlayan tek kişi Roan'dı.

"Kararım kesindir."

Titus bir köşede sessizce oturuyor, hiçbir şey söylemiyordu. Lexa Titus'a baktı, bu kadar sakin ve umursamaz olması imkansızdı.

Herkes dağıldıktan sonra Lexi kardeşiyle yalnız kalmıştı.

"Aklını mı kaçırdın sen? Nia zaten öfkeli şimdi karşına en güçlü adamını çıkaracak."

"Kimi çıkarırsa çıkarsın yeneceğimi biliyorsun."

"Önemli olan yenmen değil Lexa. Yara alabilirsin. İkimizi de tehlikeye atıyorsun."

"İkimizi de tehlikeye atan sensin. Evlenmek nedir Lexi? Hem de Azgeda prensiyle."

"Çocuğum benim yaşadığım şeyleri yaşayamaz Lexa! Ne benim ne de Costia'nın."

Costia'nın ismini duyunca yüzündeki öfkenin yerini kısa bir süre de olsa hüzün almıştı.

"En azından bu kararını ilk önce bana sorabilirdin."

"Sen bana dövüşe girerken sordun mu?"

"Aynı şey değil!"

"Aynı şey! Clarke'a aşıksın Lexa. Azgeda'nın eline geçip gücünü sana karşı kullanması umrunda değil. Zarar görmemesini istiyorsun. Bu yüzden bizzat sen giriyorsun dövüşe."

"Öyle bir şey yok. Sevginin zayıflık olduğunu acı bir şekilde öğrettiler bize. Neden hala zorluyorsun?"

"O zaman kimseyi sevmemelisin. Sadece Clarke'ı değil. Aden da senin zayıflığın. Hatta ben bile. Yaşamak sadece hayatta kalmaktan ibaret değil."

 

 

Lexi kalabalığın ortasından yürürken çok büyük bir tepki alacağını biliyordu. Askerlerin hepsi etrafına siper olmuş şekilde yürüyordu.

"Mhysa!" diye bir ses yükseldi ve kalabalık hep bir ağızdan aynı şeyi tekrar etmeye başladı. Gürültüden ne dediklerini anlamıyordu. Robert heyecanla "Sana anne diyorlar" dedi. Bu asla beklemediği bir tepkiydi. Halk bebeği kabul etmişti. Küçük çocukları Lexi'nin kucağına vermek istiyorlar bazıları kız olsun bazıları erkek olsun diye dualar ediyorlardı.

"Geri çekilin" dedi askerlere. Halkın arasına girdi ve kendisine dokunmalarına izin verdi. Kimisi karnına dokunuyor, kimisi saçlarını seviyordu.

"Lexa ve senin gelmiş geçmiş en iyi Heda'lar olduğunuzu biliyordum ama bu kadar sevildiğinizi hiç bilmiyordum."

Kalabalığın ortasından yürüyüp sahne alanında yerine oturdu. Natbildalar birer birer ona selam verip yerlerine geçerken yanında oturan Fleamkeeparlara baktı. Hepsi ordaydı ama Titus yoktu.

"Titus nerde?"

"Bilmiyorum efendim. Hiç görmedik."

Lexi kalabalığa uzun uzun baktı. Hepsi oturduğu yerde zıplıyor kan görmek için merakla bekliyorlardı. Kraliçe Nia bir köşede oturmuş sinsice gülümsüyordu.

"Ontori! Heda'nın yanına git çabuk."

Ontori Nia'nın sözünü ikiletmeden Lexi'nin yanına gidip "Heda'm dövüşte size eşlik edebilir miyim?" dedi.

"Tabi edebilirsin. Kraliçe Nia'nın yanında durman yanlış zaten. Sen bir natbildasın. Senin yerin benim yanım. Hadi geç diğerlerinin yanına otur."

Ontori'nin suratı birden düşmüştü. Öfkeyle gidip natbildaların yanına oturdu ve onlardan birini itti.

"Aden" dedi Lexi Kraliçe Nia'ya bakarak "Gel ve Lexa'nın tahtına otur."

Nia'nın yüzündeki o sinsi ifade bir anda kayboldu. Tüm natbildalar imrenerek Aden'a baktı. Bu açıkca sıradaki Heda'yı belirleyen bir hamleydi. Hem Lexa hem Lexi Aden'ı destekliyordu.

"Bir gün Heda olmasan bile Lexa'nın oğlusun. Annenin tahtında oturmalısın" dedi kulağına fısıldayarak.

Kalabalıktan büyük bir alkış koptu. Dövüşü yönetecek olan adam arenanın ortasına doğru yürüdü ve Lexi'yi selamladı.

"Dünyalılar, bugün çok mücadeleli bir dövüş olacak."

Kalabalığın arasında Clarke'ı gördü. Kendini bir şapkayla gizlemiş Lexa'yı izlemeye gelmişti.

"İşte savaşçılar" diyerek kapıyı gösterdi. Lexa gözlerini her zamanki dövmesiyle boyamış halkını selamlıyordu. Lexi yanındaki rakibine bakmak için kafasını çevirdiğinde beyninden vurulmuşa döndü.

"İndra! Roan'ın arenada ne işi var?"

"Kraliçe Nia, Heda'ya denk birini çıkarmak istemiş."

"Kendi oğlunu mu öldüreceksin Nia?"

"Lexa'nın kazanacağını nerden çıkardın?"

Roan sanki bu dövüşe annesinin zoruyla değil kendi isteğiyle gelmiş gibiydi. Neden böyle bir şey yaptığını anlayamadı. Böyle bir kararı olduğunda Lexi'ye söylerdi.

"Ne olursa olsun burda bir ölü olacak. Bakalım çocuğun babasız mı kalacak yoksa teyzesiz mi?"

Flaemkeeperlardan biri "Heda'm dövüşü başlatmalısınız" dedi.

Lexi belki son anda vazgeçer umuduyla Lexa'ya baktı. Lexa son derece kararlıydı, geri dönmeyecekti. Lexi elini çırptı. Halk büyük bir alkışla tezahürata başladı. Lexa daha kılıcını yeni çekmişken Roan vakit kaybetmeden ilk hamleyi yaptı. Lexa ne kadar çevik ve hızlı olsa da Roan çok güçlüydü. Kılıçları birbirine geçirip Roan onu itmeye başladı. Lexa Roan'ın gücüne daha fazla dayanamayıp diğer eliyle de kılıcın keskin tarafından tutup Roan'ın kılıcını yere düşürdü.

Kılıç tamamen Lexa'nın kara kanına bürünmüşken Lexi olan biteni korkuyla izliyordu. Roan etrafına bakındı. Köşede duran askere bir yumruk attı ve elindeki mızrağı aldı. Lexa ard arda saldırırken bu sefer Roan Lexa'nın elindeki iki kılıcı da yere düşürdü. Ardından Lexa'nın göğsüne bir tekme attı. Lexa sırtüstü yere düştü.

Fleemkaeperlardan biri "Bunu durdurabilirsiniz" dedi.

"Yapamaz"

"Yapar"

Lexi hiçbir şey yapmadan korkuyla onları izliyordu. Herkes büyük bir hayal kırıklığıyla beklerken Roan mızrağı kavrayıp yerde yatan Lexa'nın boğazına saplamaya çalıştı. Lexa hızlıca sağa döndü ve yerden kalkarken Roan'ın bacağına vurdu. Roan sendeleyip düşerken elinden mızrağı aldı ve çenesine vurdu. Halkın sevinç çığlıkları arasında yere düştü. Roan artık tamamen pes etmişti.

"Öldür beni" dedi ağzındaki kan tadıyla.

Lexa bakışlarını kardeşine çevirdi. Elindeki mızrağı Lexi'ye fırlattı. Halk birden ayaklandı. Kardeşini öldürmeye çalışmasına anlam verememişlerdi. Flaemkeepelar ve askerler hemen Lexi'nin üzerine atlayıp onu yana doğru itti. Mızrak Lexi'nin arkasında duran yüzü maskeli bir adama saplandı. Adam saatlerdir elinde bıçakla Lexi'nin arkasında onu öldürmek için beklemiş, tam harekete geçtiğinde ona engel olmuştu. Herkes Lexa'ya tuzak kurulduğunu sanarken asıl hedefin Lexi olduğunu öğrenince dövüşü izlemekten vazgeçmişlerdi.

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 08.11.2025 09:24 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...