6. Bölüm
Özlem çelebi / GÜNEŞ / 5. BÖLÜM

5. BÖLÜM

Özlem çelebi
ozlm.clb

Selamlaarrr🥰 bu arada yeni bölümü bugün yazmaya başlayacağım, tahminen cuma veya perşembe günü yeni bölümü paylaşacağım🥰🥳❤️

 

Sizce yeni bölümde neler olucakk? Yorumlarda buluşalım🫶🏻❤️

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

🥀🥀

Her bitiş, inandığın yolda atılan en güçlü adımdır.

 

 

 

🦋🦋

 

Aylarca, yıllarca biriken tüm yorgunluğumun, terimin, uykusuz gecelerimin bir tek sabaha sıkışabileceğini hiç düşünmezdim. Bugün, o sabah... Mezuniyet günü. Artık Türk silahlı kuvvetleri'nin bir askeriydim.

 

Üzerimde üniformam. Her düğmesi, her çizgisi titizlikle ütülenmiş. Aynada kendime bakıyorum. Aynı adam mıyım? Belki yüzümde hâlâ aynı gözler var ama içimde başka bir ben doğdu. Alay nizamiyesinden girerken hissettiğim heyecanla şimdiki aramızda bir dağ var. O dağ; sabır, acı, kardeşlik ve mücadeleyle örüldü.

 

 

Komutanımın sesi yankılanıyor du içimde: "Yemin ettiğin an, artık sadece kendin için yaşamazsın." Demişti bana. Bu cümle, bugün bir kez daha anlam kazanıyor. Annemle göz göze geldiğimde, gözleri dolu ama gülümsüyor. Elini kalbine götürüyor, sanki "Seninle gurur duyuyorum." diyordu. Babam... Ah babam, bu günü göremedi. O, artık bir bayrağın altında uyuyor ama ben onun yolundayım. Her adımımda onu yaşatacağım.

 

 

 

Mezuniyet alanında yüzlerce insan. Aileler, arkadaşlar, komutanlar... Ama benim için bugünü güzel yapan kişiler karşımda misafirler için ayrılmış alandaydı ama içlerinde bir kişi yoktu.

 

Güneş...

 

Sahneye çıkmadan hemen önce, gözlerim onu aradı. Kalabalığın içinde süzüldü bakışlarım ama onu göremedim. "Gelmedi mi acaba, ama gelicem demişti, neden gelmedi ki? " diye düşünürken Sahneden adım seslendiğinde yüzüm düşmüştü, Güneş'in bu anı görmesini, beni üniformamla görmesini çok isterdim.

 

 

 

Sahneye adım attığım an, içimde fırtınalar koptu. Herkes alkışlıyordu ama ben sadece kalbimin sesini duyuyordum. Kendi adımı komutanımdan duyduğumda, boğazım düğümlendi. Sarsılmadan yürüdüm, durdum, selam verdim. O an... O tek an... Tüm hayatımın en büyük gururuydu.

 

 

 

Okulumuzu "1'incilik ile tamamlayan Batuhan kılıç'ı tebrik ediyoruz" diyen komutanımın sesi ile içimde ki gururun tarifi yoktu.

 

 

🦋🦋

 

kalbim hem heyecanlı hem de gururluydu. Gözlerimde ki gururla Batuhan'a bakıyordum. Gözlerim onca kalabalığın içinde tek bir kişiye mıhlanmıştı.

 

 

 

 

Kumral saçları, geniş omuzları ve en sevdiğim mavi gözleri ile sanki o da bana bakıyordu. Sanki etrafımda ki tüm sesler, uğultular gitmiş bir tek Batuhan varmış gibi tüm kalbimle Batuhan'ı izliyordum.

 

 

 

 

İrem'in " Güneş, şuan gözlerinle abimi taciz ettiğinin farkındasın dimi? " diyen sesini duymamla beraber gözlerimi devirerek İrem'e baktım. Ne alakası var yani hiç mi özleyen insan görmediler.

 

 

 

" İçimde ki Batuhan'a koşup sarılma isteğini bir türlü bastıramıyorum irem, bir an önce yanıma gelsin, ona sarılmak istiyorum " dedim. "şuan bir yanım boşluktaymış da Batuhan'a sarılınca hepsi geçecekmiş gibi hissediyorum" diyerek içimde hissettiklerimi bir çırpıda açıkladım.

 

 

 

İrem "E o zaman ne duruyorsun koş git sarıl, orada abim çok uzakta değil ki, her şeyi bırak koş abimin yanına git, bak özleyenler nasıl koşup sarılıyorlar " diyerek parmağıyla önümde ki sahneyi gösterdi.

 

 

 

 

Herkes koşarak sevdiklerine sarılıyordu. Ben neden duruyordum ki, sevdiğim adam kanlı canlı karşımdaydı, duramazdım. Utanmayı bir kenara koyup koşmaya başladım.

 

 

 

Kalabalığın arasından geçip üniformlı askerlerin olduğu yere geldiğimde durmadım, içimde şuan sadece Batuhan'a sarılmak vardı, içimde ki heyecan ve mutluluk ile beraber koşmaya devam ettim. Sanki adımlarım beni otomatik olarak Batuhan'a getiriyormuş gibi, sanki yerini ezbere biliyormuşum gibi hiç durmadan koşuyordum.

 

 

 

 

Üniformalı askerlerin arasında süzülürken aradığımı buldum sonunda maviş gözleri güneşde kısılmıştı. Onca kalabalığın içinde beni kendine çeken o maviş gözleri ve barut kokusuydu. İşte şimdi ona daha yakındım aramızda sadece bir adım var.

 

 

 

 

Kollarımı açıp, aramızda olan bir adımlık mesafeyi kapatıp kollarımı Boynuna sardım. Aklımı alan barut kokusunu içime çektim, sıkıca sarıldım. Aramızda artık hiç mesafe yoktu.

 

 

 

 

 

Batuhan'ın ellerini saçımda hissettim. Saçlarımı okşuyordu. Saçlarımı okşamayı çok seviyor, küçükken de saçlarımı böyle okşuyordu, incitmekmekten korkar gibi yumuşacık okşuyordu. Yine aynı şekilde nahif ve yumuşacık şekilde saçlarımı okşuyordu.

 

 

 

 

Batuhan'ın " Erdem amca bizi izliyor " diye kulağıma fısıldadığında nefesini hissetmemle içimde ki kekebekler uçuşmuştu.

 

 

 

 

Üzgünüm babacım seni seviyorum ama bu kollardan ayrılamam, beni en sevdiğim kollardan kimse ayıramazdı, şuan doya doya barut kokusunu içime çekmekle meşgulum lütfen daha sonra tekrar rahatsız etmeyiniz.

 

 

 

 

 

"Baksın, şuanlık utanma duygumu rafa kaldırdım"

 

"Böyle çok güzelmiş sen acaba utanma duygunu hiç almasan mı? "

 

"Batu, zaten zor duruyorum lütfen ya bozmayalım bu anı" dedim mırıldanarak.

 

"Tamam sustum, ne dedim canım bir şey demedim ki" diye mırıldandı o da gülerek.

 

 

 

 

 

Omen torem ne dedi o , canım mı dedi?"

Evet. Ciddi ciddi az önce Batu "canım" dedi. Hemde bana "canım" dedi. Canını yediğim adam az önce bana "canım" dedi.

 

 

 

 

" ne dedin?"

Diye sordum anlamamış gibi yaparak. Banane yaa birdaha desin, defalarca kez desin hatta sesini ses kaydı alıp her gün, her saat, hatta her saniye dinlerim.

 

 

 

 

 

"Anladın sen ne dediğimi"

dedi o muhteşem gülüşüyle.

 

"Hayır, hayır duymadım, anlamadım lütfen birdaha söyle ne dedin?"

 

"Hmm. Maalesef şansınızı kaybettiniz güzeller güzelim" dedi kollarını ayırıp yanağımı sıkarken.

 

"Son kez söyle lütfen ne dedin?"

 

"Canım dedim, canımsın dedim, canıma can katansın dedim, güzeller güzelimsin dedim" saçımın bir tarafını yanağımla beraber okşarken, o muhteşem gülüşünü de huzurumuza sermeyi unutmamıştı.

 

 

 

 

 

Eridim, bittim ama be adam, ağzı zaten küçüklüğünden beri iyi laf yapıyordu ama sanki büyüdükçe gelişti de yani. Büyüdükçe değişmeyen tek şey baba bakarken gözlerinde gördüğüm sevgi ve muhteşem gülüşüydü.

 

 

 

 

🦋🦋

 

 

Mezuniyet töreni bittiğinde gözlerim tek bir kişiyi aradı,

Güneş..

Ordaydi, gelmişti, İrem'in yanında heyecanlı gözlerle bana bakıyordu, gözlerinde heyecandan başka bir his daha vardı, gurur...

Gözlerinde " seninle gurur duyuyorum" diyen bakışları vardı. O an içimde tarifisz bir huzur ve mutluluk vardı.

 

 

 

Ama beni asıl şok eden Güneş'in koşup bir anda boğazıma sarılmasıydı. Arada yapıyordu böyle şeyler, utangaçlığını rafa kaldırıp bir anda yapıyordu. Ama bugünü hiç düşünmemiştim, Erdem amcanın yanından koşarak ayrılıp bana sarılacağını hiç düşünmemiştim. Neyse ki 5 dakika da olsa o şeftali kokusunu doya doya içime çektim.

 

 

 

 

Ailemin yanına gittiğimde Annem yaşlı gözlerle beni izliyordu, Annem'in gözlerinin içine baktım, gözlerinde gurur ve hüzün vardı. Gözlerinin içine bakıp asker selamı verip " Teğmen Batuhan kılıç Emredersiniz komutanım " dedim.

 

 

 

 

O an aklıma küçüklüğümden bir anı düştü, babam'ın bana büyük ve bol olan üniformalarını giyip babamın karşısına geçip " bak baba ben artık asker oldum " demiştim.

 

 

İrem boynuma sarıldığında " canım abim, kahraman abim benim " diye fısıldadı. Saçlarına küçük bir öpücük kondurup " fıstığım benim" dedim. Şu hayatta babamdan sonra bana kalan tek şey Annem ve biricik kardeşimdi.

 

 

 

İrem'in yanında duran güneş'e baktım, güneşin altında adı gibi parlıyordu ela gözleri, kumral saçları rüzgarda uçuşuyordu, gözlerinin en derinine baktım, aradığım duyguyu orada buldum. O gözler bana " senin yanındayım diyordu", bu çıktığım zorlu yolda bana güvenen, beni destekleyen ailemin ve sevdiğimin olması bana ekstra bir güç ve mutluluk veriyordu.

 

 

 

Gözlerim Erdem amcaya döndü, şüphesiz bu zorlu yolda bana en büyük desteği çıkan, arkamda dağ gibi duran, Erdem amcaydı. 8 yaşında babamın mezarından döndükten sonra yanına gidip " erdem amca ben babam gibi olacam " demiştim. Daha o zamandan desteğini hep hissettirmişti bana.

 

 

 

" baban gibi kahraman bir asker ol evlat, babanın oğlusun sen, babanın izinden git, ben hep senin yanındayım " demişti bana. O zamandan kafama koydum Babam gibi olacağım demiştim ve oldum da...

 

 

 

" Ben şehit üsteğmen Murat kılıç'ın oğlu Teğmen Batuhan kılıç, Babam'ın izinden, Babam'ın yolundan gidiyorum " diye içimden gururla geçirdim. Burdan sonra ki gideceğim yer Babam'ın şehitliğiydi. Beni üniformamla görmeliydi.

 

 

Hayatım artık daha başka bir ritimde akacak. Belki günlerim cephede, gecelerim nöbette geçecek. Ama bu an... Bu tören... Kalbimin en kıymetli köşesine kazındı.

 

O gün, bir asker daha doğdu. Ve bu doğuş, sevgiyle, mücadeleyle, sabırla taçlandı.

 

 

Ben, Üsteğmen Batuhan kılıç. Bugün yemin ettim. Sadece vatana değil; beni bekleyen tüm kalplere de...

 

🦋🦋

 

Batuhan, Harp okulundaki zorlu ve disiplinli yılların ardından mezuniyet töreninden birkaç hafta geçmiş olmasına rağmen hala boşlukta hissediyordu. Yıllardır hayalini kurduğu askerliğe artık bir adım daha yaklaşmıştı. Bugün ilk görev yerleri açıklanacağı için çok heyecanlı hem de çok gururluydu.

 

 

 

Sabah güneşinin camdan vurduğu ışığıyla sabahın erken saatlerinde kalkmış, her zaman olduğu gibi üniformasını kusursuz bir şekilde giymişti. Aynanın karşısına geçip aynadan kendisine bakarken, babasının genç subaylık fotoğraflarını hatırladığında hüzünlenmişti. Üniformasıyla Babasına benziyordu, mavi gözler, ciddi bakışlar...

 

 

 

Bugün yalnızca kendi hayatı değil, ailesi içinde önemli bir gündü. Görev yeri babasının izinden gideceği yerin ilk başlangıcıydı. Batuhan odasından çıkıp görev yerleri açıklanacağı salona doğru yürürken heyecanla dolu kalabalığın arasında ilerledi. Subay adaylarının yüzlerinde hem gurur hem de endişe vardı.

 

 

 

Kimisi sınır bölgelerine atanmayı bekliyor, kimisi ise memleketine yakın bir görev yeri umuyordu. Salona girdiğinde arkadaşı oğuzun yanına oturduğunda oğuzun sessizce boş kürsüye baktığını gördü. şaşkın bir ifade ile kendi içinde "sabah sabah ayılamadı herhalde, az sonra açılır" diye mırıldanarak güldü. Oğuzun sessiz olmasını garipsemişti. Batuhan oğuzun sessiz olmasına dayanamayarak oğuzun omzunu dürttüğünde oğuz donuk gözlerle kendisine döndü. Batuhan "oğlum bu ne lan, sen sessizce oturup etrafı izlemezsin sen az sesin çıksın lan" dediğinde oğuz gülmüştü.

 

 

 

 

Batuhan oğuzun güldüğünü görünce alayla "neyse ki yaşam belirtisi veriyorsun" diye mırıldanmıştı. Oğuz; batuhan'ın yıllarını geçirdiği bu okulda Tek arkadaşı olmuştu. Artık arkadaş değil kardeş olmuşlardı.

 

 

 

Oğuz gülerek "kardeşim sessiz otursak suç, konuşsak suç" dedi. Bu dediğine Batuhan da gülmüştü her zaman oğuzun konuşmasından yakınırdı ama oğuzun sessiz olmasını da hiç sevmemişti "yok kardeşim vazgeçtim, sessiz olma sen hep konuş" diyerek güldü.

 

 

 

Dakikalar sonra komutan kürsüye geldi. Komutan sert ama güven veren bir ses tonuyla konuşmaya başladığında "bugün, Türk silahlı kuvvetlerinin birer neferi olarak ilk adımlarınızı atacaksınız. Atanacağınız her bir yer, vatanımızın kutsal topraklarıdır. Unutmayın, görev yeri bir tercihten ziyade bir onurdur" diyen komutanın sert sesi salonu doldurduğunda isimler tek tek okunmaya başlandı.

 

 

 

Batuhan'ın kalbi hızlanıyor, her okunan isimle biraz daha geriliyordu. Nihayet, Batuhan'ın ismi okunacağı sırada komutan sert bir sesle "teğmen Batuhan kılıç, ilk görev yeriniz Hakkari dağ ve komando tugayı" Dedi.

 

 

Batuhan bir an için durdu. Hakkari... babasının da ilk görev yeri Hakkari idi, Batuhan gerçekten de babasının izinden gidiyordu. Bunun için ne kadar gururlu olsa da bir o kadarda hüzünlüydü, babasının bir zamanlar görev yaptığı yere bu sefer o gidecekti.

 

 

 

 

Batuhan'ın düşüncelerini bölen oğuzun "Batu, kardeşim üzgünüm burada ayrılıyoruz sen dağlarda nöbet tutarken ben sahil kenarlarında misler gibi nöbet tutacağım" diye alayla gülen sesini duyduğunda Batuhan da gülerek "aynen kardeşim, hemen sahil kenarına gönderiyorlardı seni hatta oralar çok sıcak olur diye güneş kremini de yanında hediye veriyorlarmış" diyerek alayla güldü. Oğuz "gül sen gül, az sonra görürsün bu yakışıklı kardeşini Antalya ya veriyorlar " demişti.

 

 

 

Oğuz Tekrar Batuhana dönüp " Oğlum Antalya'nın yemekleri güzel midir lan, düşünsene kardeşim misler gibi Antalya çıkıyor ama yemekleri güzel değilmiş, ne kadar kötü lan düşününce bile ürperdim" dediğinde Batuhan hafifçe kafasını eğerek güldü. Batuhan "oğlum şaka gibisin valla ya, hala yemek düşünüyorsun" dediğinde oğuz ciddiyete bürünerek "öyle deme kardeşim yemek önemli" diye mırıldandığında aralarına giren komutanın sert sesi "son olarak oğuz yıldırım" dediğinde oğuz tüm ciddiyeti ile Batuhan'ın omzunu dürtüp kısık bir ses ile "bak dinle kardeşim dağlar senin sahiller benimdir" diye alayla güldü.

 

 

 

Komutanın sert sesi "son olarak teğmen oğuz yıldırım, Şırnak jandarma komutanlığı" diyen sesini duyduğumda alayla yüzüm gülmüştü, oğuz ise yüzünü buruşturduğunda alayla gülerek "üzülme kardeşim komşu olmuş olduk" diye mırıldandım oğuzu teselli etmek ister gibi.

 

 

 

Oğuz yüzünü buruşturup iki elini başının arasına alıp dramatik bir sesle "hayaller Antalya sahil falan, hayatlar Şırnak" dediğinde kıkırdamadan duramadım. Teselli etmek için omzuna dokunduğumda oğuz alaylı bir sesle "aynen kardeşim, dağdan dağa misafirlik yaparız artık" diye mırıldandı.

 

 

 

Salondan ayrıldığımızda dışarı çıktık, artık buradaki serüvenimiz tamamlanmış şimdide ilk görevlerimize teğmen olarak başlayacaktık. 4 yılımı geçirdiğim bu okuldan teğmen olarak ayrıldım.

 

 

 

Taksiye bindiğimde telefonumu çıkarıp İrem'i aradım. telefon üçüncü çalışta İrem'in neşeli çıkan "abicik" diyen sesi ile açıldığında dudaklarımın kenarı kıvrılmıştı. Kardeşimin enerji ve neşeli sesi bana tekrar yaşadığımı hissettiriyordu. "İrem, ne yapıyorsunuz abicim?" diye sorduğumda İrem "abi... çok özledim seni" diyen hüzünlü sesini duydum. "ağlama sakın, geliyorum abicim" sözümü tam bitiremeden İrem'in neşeyle bağırarak "anne! Abim geliyor!" diye bağırdığnı duymuştum.

 

 

 

Annemin "oğlum..." diyen hüzünlü sesini duyduğumda annem çoktan telefonu İrem'den alıp "oğlum, Batuhan'ım ne zaman geliyorsun annem" diye iç çektiğinde "annem, yoldayım şimdi geliyorum" diye mırıldandım. annem acele cümlelerini sıralayarak "oğlum, ne istersin, ne yapayım sana, sen patatesli börek seversin hemen patatesli börek yaparım şimdi, kızartmamı yapayım yoksa, köfte de seversin köfte yapayım ben" dediğinde annemin sözünü kesip "anne, sakin ol anneciğim" dedim.

 

 

 

 

Annem sakince derin bir nefes alıp "ah oğlum, çok heyecanlanmışım, neyse sen sağ salim gel oğlum bekliyoruz seni" dediğinde gülerek "geliyorum annecim" dediğim. İrem tekrar telefonu alıp "çabuk gel abi güneş de burada dünden beri içi içini yiyordu, ne zaman gelecek deyip durdu, bir an okulu arayacaktı valla zor durdum" diye gülerek anlattı.

 

 

 

Hiçç beklemediğim, kalbimi tekleyen, içimi huzurla dolduran "ya İrem! Sus!" diyen o sesi duydum. Ah şuan ki halini ne çok merak ediyordum. Dudaklarında yine o hafif bordo ruju, utanmaktan yanakları kızarmış, ela gözlerini hatırladım.

 

 

 

 

Yolculuk boyunca içimde hem bir hüzün hem de bir şeyleri başarmanın gururu ve aileme ilk görev yerimi nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum. Üç saatin sonunda lojmana geldim. Lojmanın demir büyük kapısı açıldığında içeri girdim birkaç adım ilerlediğimde evimizin olduğu bloktan içeri girip merdivenleri çıkmaya başladım. Sonunda kapının önünde durduğumda derin bir nefes alıp zile bastım.

 

 

 

 

İçeriden gelen kalabalık ayak seslerini duyduğumda dudağımın kenarı kıvrılmıştı. Sanırım annem geleceğim için ela teyzeleri çağırmıştı. Aklıma gelen güneşin burada olması düşüncesi içimde ki heyecanı artırmıştı. Kapı açıldığında nutkum tutulmuştu, karşımda duran manzarayı tarif etmek imkansız gibiydi.

 

 

Güneş...

Tüm güzelliği ile karşımda duruyordu, sanki benim için hazırlanmış gibi bugün daha da bir güzeldi.

 

 

Üzerinde pembe, zarif bir elbise vardı. Kumaşın yumuşak kıvrımları onun narin vücudunu sarmıştı. Elbisenin hafif rüzgarda kıpırdanan etekleri, sanki her şeyin bir rüya olduğunu fısıldıyordu. Dudaklarında ki bordo ruj... sanki başka bir evrene geçmiştim, ve saçları... ah o saçlar, bukle bukle omuzlarından dökülüyordu, her bir bukle sanki altından bir iplik gibi parlıyordu. Omuzlarına inen o ışıltılı saçlar, beni nefessiz bıraktı.

 

 

Kalbim göğüs kafesimde hızla atarken bunu yüzümden anlamasın diye bakışlarımı kaçırmaya çalıştım, ama gözlerimi böyle bir zarif güzellikten alıkoymak gözlerime yapacağım en büyük suç olurdu. Gözlerimi onun gözlerine kilitleyip o ela gözlerine baktığımda gözlerinde gördüğüm o aşk dolu bakışlar bana hiç yardımcı olmuyordu.

 

 

Düşüncelerimi bölen güneşin nahif sesi oldu, ah o nahif, heyecan dolu sesini duymak düşüncelerimden sıyrılmaya yetmişti. Güneş tebessüm ederek "hoş geldin Batuhan" demişti. Afallayarak "güneş... seni görmek çok güzel" diye mırıldandım. Güneş'in utangaçlıktan kızaran yanaklarını gördüğümde kendimi tutamayıp "hele de o utanınca kızaran yanakların yok mu..." diye mırıldandım.

 

 

 

Güneş ile bakışmaya devam ederken İrem'in "bölüyorum ama, içeride sizi beklemekten ağaç olduk, erdem amcayı zapt edemiyoruz zaten biraz acele mi etseniz?" diyen sesini duyduğumuzda güneş elbisesinin eteklerini çekiştirdi, bende ayakkabılarımı çıkarıp içeriye girdiğimde İrem'e sarılıp kulağına "benim için özel mi hazırlandı?" diye içimden geçenleri İrem'e sordum.

 

 

 

 

İrem de kısık sesle "valla ben bir şey demedim kendisi böyle giyinmek istedi" dediğinde belli belirsiz dudaklarımın kenarı kıvrılmıştı. Benim için özel hazırlanmıştı düşüncesi içimde kelebekler uçuşturuyor, çiçekler açtırıyordu. kollarımı İrem den ayırıp oturma odasına geçtim gözlerimi etrafta gezdirdiğimde oturma odasının ortasında büyük yemek masası, camın altında tekli koltukta oturan erdem amca, karşıda ki tekli koltukta oturan ela teyze, diğer üçlü koltukta annem, güneş ve İrem oturuyordu.

 

 

 

 

Doğru tahmin ettim annem geleceğim diye ela teyzeleri çağırmıştı, böylece ailecek hep beraber oluyorduk. Bizim aile bu kadardı annem, erdem amca, ela teyze, İrem ve güneş.

 

 

 

Öyle çok kalabalık bir ailem yoktu biz bu kadardık beş kişilik bir aile idik. Bir de babam vardı ama o burada değil, burada ki herkesin kalbinde idi...

 

 

 

Babamın da burada olması için tekrar erdem amca ile oturup sohbet etmelerini, babamın kahkahasını tekrar duymayı, İrem'in babamın dizinde oturup babamla oyun oynamasını, annemin tekrar babama aşk dolu gözlerle bakmasını, güneşin babamla yakalamaca oynamasını, babamla tekrar lojmanın bahçesinde futbol oynamayı çok özledim.

 

 

 

 

 

Ben daha çok babamı özledim. Sesini bir kere daha duymak için her şeyimi verirdim. Ama ne kadar uğraşsam da babamın geri gelmeyeceğini, sesini, bana Batum diyen o şefkat dolu sesini bir daha duyamayacağımı öğrendiğimde 8 yaşındaydım. Babamın sesini bir daha duyamayacağımı, Batum diyen şefkat dolu sesini bir daha duyamayacağımı kabul etsem de istiyordum işte, bu hayat bana hiç adaletli davranmamıştı.

 

 

Çocukların ağlayarak oyuncak istedikleri zaman ben ve İrem ağlayarak babamızı istiyorduk. Küçükken Çocuklar ağladıklarında istedikleri her şeyleri elde edebileceklerini düşünüyordum. Ta ki babamı o kara toprağa koyduklarında eve gelip yatağıma yattığımda yorganımı başıma kadar çekip yorganın altında ağlayarak "babam gitmesin, babamı istiyorum" deyip ağladığım zaman günlerce ağlamama rağmen babamın gelmediğini gördüğümde anladım ki, bazı isteklerimizi ne kadar ağlasak da elde edemeyiz...

 

 

 

Dakikalar sonra annem ayağa kalkıp bana doğru yaklaştığında kollarımı anneme sardım, annemle sarıldıktan sonra teker teker İrem, erdem amca ,ela teyze ve güneş ile sarıldıktan sonra televizyonun karşısında ki koltuğa oturduğum da güneş de yanıma oturmuştu. Erdem amcanın burada olmasına rağmen yanıma oturan güneşe göz ucuyla bakıp dudaklarımın kenarı kıvrıldığında içimden " ela gözlü kıza bak sen, 1 ayda çok özgüvenli olmuş" diye mırıldanmadan edemedim.

 

 

 

Mezuniyette ki duygularını bakışlarından belli etmesi, bugün kapıda karşılaması, erdem amca burada olmasına rağmen yanıma oturması. Bu kıza 1 ayda ne oldu da bu kadar özgüvenli olduğunu çok merak etsem de ben bu güneşi daha çok sevmiştim.

 

 

 

Erdem amcanın "oğlum görev yerini söylemeyecek misin?" diye soran sesini duyduğumda şaşırmıştım, nasıl yani erdem amca ilk görev yerimin neresi olduğunu biliyor muydu?. Bu adam nasıl olurda her şeyi biliyor ya. Kendi kendime düşündüğümde annem heyecan dolu sesi ile bana bakıp "açıklandı mı oğlum, neresi çıkmış?" diye sorduğunda anneme bakıp "evet anne açıklandı, söyleyeceğim ama ilk önce yemek yesek" diye söylendiğimde ela teyze gülerek "çocuk haklı aç aç bekletiyorsunuz çocuğu" deyip ayağa kalktı. Annem de "ah bende akıl mı kaldı" diye söylendiğinde annem ile ela teyze mutfağa gittiklerinden dakikalar sonra ela teyze ellerinde tuttuğu tepsi ile içeri gelip tepsiyi masanın üstüne bıraktı.

 

 

 

 

İrem "abi, biliyor musun güneş senin sevdiğin gibi patatesli börek yaptı" dedi. Ne... ne dedi o... güneş mi dedi, börek yaptı mı dedi, benim sevdiğim gibi mi. Kulaklarım yanlış duymuyorsa, İrem dalga geçmiyorsa, ya da ben doğru anladıysam, güneş benim sevdiğim gibi patatesli börek yapmıştı. Güneş ve börek yapmak kulağa çok tuhaf geliyordu, güneş bırak börek yapmayı yumurta bile kırmazken benim için börek mi yapmıştı?. " seni seviyorum demesende olur be güneşim, bende seni seviyorum " diye içimden mırıldandım. Yüzümde ki gülümsemeyi silemiyordum.

 

 

 

 

Erdem amca düşüncelerimi anladığı için "ne bakıyorsun öyle aval aval oğlum, doğru duydun işte, yumurta bile kırmayan kızım senin için üç gündür börek yapıp millete tadım yaptırdı" dediğinde duyduklarım beni daha çok şoka uğratmıştı.

 

 

 

Güneşin erdem amcaya bakıp "baba" diye uyarıcı sesini duyduğumda başımı çevirip yanımda oturan güneşe baktım. Güneşin uyaran sesine karşı erdem amca "tamam sustum, ama yarın benim içinde sarma yap bari kızım, kendimi aldatılmış gibi hissediyorum" dediğini duyduğumda gülmüştüm, benle beraber güneş ve İrem de güldüğünde o sırada ellerinde bir tepsi ile içeri giren ela teyze de gülerek "kendini aldatılmış hissetme canım, şanslısın kızımız senin içinde sarma sardı" dediğinde erdem amca bir hışımla ayaklanıp masanın üstündeki tencerenin kapağını açtı. Tencerenin içinde sarmaları görünce "hanım, bizim kıza ne oldu böyle" diyerek erdem amca şaşkınlığını dile getirdi.

 

 

 

 

Erdem amca tencerenin içinden bir tane sarma alıp ağzına attığında yerine oturdu. Güneşin bu değişimine tek ben değil erdem amca da şaşırmıştı. Güneş kendisine bakan gözlerimizi hissedince rahatsız olmuş gibi "bakmayın öyle ya, ben hep yapıyordum zaten sadece siz yeni gördünüz" diye itiraz edince İrem "aynen, evet, kesinlikle öyledir canım, hiç yani erdem amca" diye gülerek alay etti.

 

 

 

İrem'in dediklerine erdem amca da güldüğünde bende istemsizce gülmüştüm. Güneş ne kadar itiraz etse de bildiğim tek bir şey vardı, güneş benim için patatesli börek yapmıştı. Bu düşüncenin verdiği mutluluğu ve heyecanı saklamayıp güneşe bakıp "teşekkür ederim" diyerek güldüğümde güneş de bana bakıp hafifçe gülerek "umarım beğenirsin, Meryem teyze seveceğini söyledi" dediğinde aynı şekilde gülerek "senin yaptığın her şeyi severim" diye mırıldanmıştı. Güneşin gülen yüzüne bakıp " Erdem amca allahın emri peygamberin kavli ile kızın güneşi istiyorum" diye içimden düşündüğümü Erdem amca anlamış gibi " hayır " der gibi öksürmüştü.

 

 

 

 

 

Bakışlarımı güneşten çektiğimde annem "E... hadi o zaman yemeğe geçelim" dediğinde sofranın baş köşesine erdem amca kuruldu, erdem amcanın yanına leyla teyze, karşısına annem oturdu, annemin yanına güneş, karşısına İrem oturduğunda diğer baş köşeye ben oturduğumda sohbet eşliğinde yemeklerimizi yemeye başladık.

 

 

 

 

Bu ortamı çok özlemişim, ailemle birlikte sohbet etmeyi, ailecek yemek yemeyi çok özledim. En çokta annemin yemeklerini özlemiştim, oğuz haklıydı anne yemekleri bile özleniyormuş. Annem tabağıma patatesli börekten koyduğunda "oğlum, güneş kızım senin için börek yaptı, yesene" dediğinde annemin tabağıma koyduğu patatesli börekten bir dilim aldım. Börekten yerken güneş tepkimi merak eder gibi bakışlarını üzerimde olduğunu anlayınca hafifçe gülerek başımı kaldırıp güneşe baktığımda ağzımı oynatarak "bu, çok güzel olmuş ellerine sağlık. Ben her geldiğimde sen böyle börek yaparsan ben alışırım" dediğimde güneşin dediklerimi anlayabileceğini biliyordum.

 

 

 

 

Güneş kendini geliştirmeyi, yeni bilgiler öğrenmeyi sevdiği için 2 sene önce dudak okumayı öğrendi. Güneş dediklerimi anladığında oda aynı şekilde güldüğünde dudaklarını oynatarak "afiyet olsun. Sen yeter ki iste, senin için her zaman yaparım" dediğinde o güzel gülüşüne bende aynı şekilde gülerek karşılık verdim.

 

 

 

 

Güneş dudak okumayı öğrendiğinde, bende güneşle kendimize özgü bir şey olsun diye dudak okumayı öğrendim. Şuan anlıyorum ki iyi ki öğrenmişim. Yoksa şu masada konuştuklarımızı erdem amca duysaydı böreği kursağımda bırakabilirdi. Annem, ela teyze ile sohbet eşliğinde yemeklerini yiyorken erdem amca kafasını masadan hiç kaldırmadan tabağında ki sarmaları yiyor, İrem ise içten içe güneşe saydırdığını tahmin edebiliyordum. Herkes seslice sohbet ederken ben ve güneş sessizce konuşmuştuk bile.

 

 

 

 

Artık görev yerimi aileme söylemem gerektiğini düşündüğümde boğazımı temizleyerek "ilk görev yerim" diyerek söze başladığımda masada sessizlik oldu. Herkes heyecan ile gözlerime baktığında daha fazla heyecanlandırmamak için pat diye "Hakkari... ilk görev yerim Hakkari dağ ve komando tugayı" dediğimde annemin gözlerine baktım.

 

 

 

 

Gözlerinde ki endişeyi ve üzüntüyü gördüğümde annemin yanına doğru ilerleyip annemde sandalyesinden kalktığında tam karşımda duruyordu. Avuçlarımı annemin yanaklarına koyup "anne..." dedim, endişeli gözlerine bakarak. Sesim sakindi ama içimde fırtınalar kopuyordu. "biliyorum, endişelisin. Gözlerinde görüyorum, ama beni dinle" derin bir nefes aldım, annemin gözlerinde ki hüznü silmeye çalışarak devam ettim.

 

 

 

 

"anne, vatan dediğin bir avuç toprak değil, içinde yaşayanların umudu ve huzurudur. O umudu korumak için, benim gibi İrem gibi daha fazla çocuklar babasız kalmasın diye, senin gibi daha fazla anneler evlatlarını bir avuç toprağın altına koymasın diye, bu vatanın her karış toprağını, bu milleti korumak için korkusuzca giden Mehmetçikler den biride benim. Eğer bugün biz gitmezsek, yarın kimse gidecek cesareti bulamaz. Vatan, uğruna korkuları yenebildiğimizde gerçekten bizim olur." Dedim.

 

 

 

 

Sözlerimle onu biraz olsun teselli etmek istiyordum. Annem bir an duraksadı, gözleri dolmuştu, dudakları hafifçe titredi, ama gözlerimde korkusuzluğu ve kararlılığı görünce, derin bir nefes aldı. Ellerimi sımsıkı tuttuğunda bende annemin ellerini sımsıkı tuttum. "anne," dedim bir kez daha, bu kez daha yumuşak bir sesle, "merak etme. Ben burada bir evlat olarak bırakıyorum kendimi, ama orada binlerce annenin evladı için, benim gibi binlerce çocuklar babasız kalmasın diye görevimi en iyi şekilde yapacağım. Bu, benim babama ve bu vatana olan borcum." Dedim.

 

 

 

 

Gözlerimi kapattım ve annemin sıcacık ellerini sımsıkı tuttuğumda annem "babanda, bende seninle gurur duyuyoruz oğlum..." demişti. kollarımı anneme sardım, annemin kokusunu içime çektim. Sımsıkı sarıldım anneme, ailemden ayrılmak benim içinde zor olacak ama vatan her şeyden önce gelir.

 

 

 

 

Kollarımı annemden ayırdığımda kardeşime baktım. İrem gözleri dolmuş, ağlamamak için yalandan gülmeye çalışıyordu. İrem her zaman böyleydi, çok duygusal, hemen ağlar, ama ağlamamak için yalandan dudaklarının kenarını kıvırıp gülmeye çalışır ama beceremeyip en sonunda kendini bırakıp ağlardı.

 

 

 

 

Annemin yanından ayrılıp kardeşim İrem'in yanına gittiğimde İrem de sandalyesinden kalkıp tam karşımda durdu. Dolan gözleri ile kısa bir süre gözlerime baktıktan sonra kollarını belime sardığında hıçkırıklarla ağlamaya başladı bile.

 

 

 

 

Bir süre nefes almakta zorluk çektim, kız kardeşimin bu denli çaresizce bana sarılması tüm direncimi kırmaya yeterdi. Kollarımı İrem'in omuzlarına dolayıp, başımı İrem'in saçlarına yasladığımda İrem den duyduğum o cümle beni sarsmıştı.

 

 

 

İrem hıçkırıkların arasından "gitme abi..., sende gidip babam gibi geri dönmezsen..., sende geri dönmezsen ben ne yaparım abi" dedi. Hıçkırıklarının arasında söylediği bu cümle yüreğimde yara açmıştı. Gözlerim dolmaya başladığında kendimi toparladım.

 

 

 

Benim güçlü durmam lazımdı, ben ağlayamazdım, ben güçsüz olamazdım, ben düşemezdim. Ben düşersem kardeşim ve annem de düşerdi. Kendimi toparladığımda kollarımı İrem'den ayırdım. İrem'in ağlamaktan kızarmış gözlerini gördüğümde kendime kızmıştım. Kardeşimi ağlattığım için kendime kızmıştım. İrem kızarmış maviş gözlerle gözlerime bakıp alnımı kardeşimin alnına yaslayıp İrem'in ellerini sımsıkı tutup "geleceğim... sen sakın ağlama nerede olursam olayım sana hep geleceğim, seni hiç bırakmayacağım nerede bana ihtiyacın olsa ben hep seni korumak için geleceğim" dedim.

 

 

 

 

Bu dediklerim İrem'i biraz olsun teselli etmeye yetmişti. İrem "seni çok seviyorum abi. Lütfen... lütfen babam gibi sende beni bırakma. Tamam mı. Söz ver abi beni bırakıp babamın yanına gitmeyeceksin." Dediğinde İrem'in göz yaşlarını silip yanaklarını avuçlarıma alıp kısık bir ses ile "söz... abim... seni hiç bırakmayacağım." Dedim.

 

 

 

Bir söz hiç can acıtır mıydı?. Ben kardeşime söz verdim ama canım acıdı...

 

 

Ben her şeyi göze alarak "babamın izinden gideceğim, babam gibi olacağım" dedim. Bu işe baş koydum ama ailemi geride bırakmak çok zor. Peki ya babam nasıl bırakıp gitmişti bizi. Peki ya şehit olan binlerce Mehmetçik nasıl ailelerine geride bırakıp gidebilmişlerdi. Bazıları yaşlı anne babasını geride bırakıp gitti, bazıları eşini geride bırakıp gitti, bazıları daha doğmamış çocuğunu geride bırakıp gitti. Hepsi de bu vatan için gözlerini bile kırpmadan canlarını feda etmişlerdi. Kardeşime söz verdim ama bu işin ucunda şehadet şerbeti içmek vardı.

 

 

 

 

Güçlü durabilmek için daha fazla düşünmeden kardeşimden ayrıldım. Güneşin yanına gitmek istesem de şuan gidemezdim. Şuan yanına gitmek istediğim tek bir kişi vardı. Babam gittikten sonra bana baba olan, beni ve ailemi koruyup kollayan erdem amca. Erdem amca masanın baş köşesinde gururlu bir o kadar da hüzünlü gözlerle ayakta dikilmiş bana bakıyordu, İrem den ayrılıp erdem amcanın yanına geçtiğimde erdem amcanın gözlerinde ki gururu görmek bana güç katmıştı.

 

 

 

Dayanamayıp erdem amcaya sarıldığımda erdem amca "baban seninle gurur duyuyor evlat" dedi. Babam gibi olacaktım ben korkusuz, cesur ve kahraman bir asker olacaktım ben, babamın benimle gurur duyması demek bir şeyleri başarmış olmam demekti. Ama hayır daha yolun başındayım ben bu ülke için kanımın son damlasına kadar savaşıp en sonunda şehadet şerbeti içtiğimde işte o zaman başarmış olacaktım.

 

 

 

 

"evlat oraya gittiğinde albay cemil Karahan'ı bul. Cemil albay bir zamanlar benim ve babanın komutanıydı. Cemil albay benim ve babanın bu hayattaki rehberimiz oldu. Bize zorlu koşullarda ayakta durmayı ve birlikte çalışmayı öğretti. Cemil albay sert ve adil bir komutandır. Disipline çok önem verir, aynı zaman da askerlerine karşı babacan bir tavrı vardır. Cemil albay bize sadece askeri disiplini değil, aynı zamanda bize vatan sevgisini de aşıladı. Ben cemil albayı senin oraya gideceğini haberdar ettim. Oda heyecanla seni bekliyor. Unutma evlat vatanın her karış toprağı senin memleketindir. Eğer bir şeye ihtiyacın olursa ben hep buradayım evlat, bir adım yanındayım hep. Şu kalbim attığı sürece ailen ve sen bana emanetsin. Kardeşim Murat'ın emanetisiniz siz bana, ne zaman ihtiyacın olsa bir telefon uzağında, bir adım yanındayım evlat." Dediğinde gözlerimi erdem amcanın şefkat dolu gözlerine baktım. Erdem amca benim için bir baba olmuştu.

 

 

 

"teşekkür ederim erdem amca" dediğimde erdem amca "cemil albay emekli oldu ama, sen oraya daha ilk adımını attığında o seni bulacaktır evlat. Görevin boyunca cemil albaydan destek alabilirsin. Sana yol gösterecektir. Benim ve babanın yol göstericisi de cemil albaydı." Dediğinde erdem amcaya "erdem amca sen ne ara görev yerimi öğrendin de cemil albayı aradın" diye şaşkınlığımı gizleyemeyerek sordum.

 

 

 

 

 

Erdem amca hafifçe gülerek "ben öğrenirim oğlum. Unutma bana ihtiyacın olursa, ne zaman destek istersen bir adım yanında olacağım oğlum." Dediğinde bende hafifçe gülerek erdem amcaya sarıldım. "erdem amca ben senin hakkını nasıl öderim, hiç bilmiyorum babamdan sonra bana ve kardeşime baba oldun. Çok teşekkür ederim erdem amca" dediğimde erdem amca benden ayrılıp gözlerimin içine bakıp "zamanı gelince ödersin evlat" dedi.

 

 

 

 

 

Erdem amcanın bu dediğini hiç anlamadım, nasıl ödeyecektim onu da anlamadım erdem amcaya soracağım zaman erdem amca ne diyeceğimi anlayarak sözümü kesip "zamanı gelince evlat. Her şeyin bir zamanı vardır. Korkma evlat, korkarsan başaramazsın" dediğinde tüm düşüncelerimi, tüm korkularımı geriye bıraktım.

 

 

 

 

Ben "Batuhan kılıçtım. Küçük yaşta babasından ayrılmak zorunda kalan binlerce çocuktan biriydim, yıllardır babam gibi kahraman bir asker olabilmek için çok çalıştım. İşte şimdi babamın izinden ilk adımımı "Teğmen Batuhan kılıç" olarak attım.

 

 

 

 

Bu vatan uğruna ailemi geride bıraktım ama benim gibi çocuklar küçük yaşta babasız kalmasınlar diye bu ülkede ki her insanı canım uğruna koruyacağıma söz veriyorum. Ben küçük yaşta büyümek zorunda kaldım ama diğer çocuklar küçük yaşta büyümek zorunda kalmayıp neşe içinde, güvenle büyüyecekler. Benim gibi küçük yaşta babasız kalan her çocuk için babalarının kanları yerde kalmayacak.

 

 

 

 

 

O çocuklara babalarını geri getiremem ama diğer çocuklarda babasız kalmasın diye vatanımı canım pahasına koruyacağıma söz veriyorum. Ben... şehit üsteğmen Murat Kılıç'ın oğlu Teğmen Batuhan kılıç vatan artık bana emanet...

 

 

🥀🥀

 

"Omzuma yıldız değil, yük bindirdim bugün.

Gözlerimde sevinç, yüreğimde titreyen bir dua...

Adım attığım her toprak, artık bir vatan parçası bana..."

 

🦋🦋

 

 

 

 

 

 

Sizce bundan sonra ki bölümde ne olucaktır?

 

 

 

 

Bölümü buraya kadar okuduysanız yorumlarda buluşalım🥳

@w.kitaplarimm

İnstegram sayfamıza bekleniyorsunuz🫶🏻🥳❤️

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 25.01.2025 23:40 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...