7. Bölüm
Özlem çelebi / GÜNEŞ / 6. BÖLÜM

6. BÖLÜM

Özlem çelebi
ozlm.clb

🥀🥀

"Bazı vedalar sadece bir ayrılık değil, geçmişin kanayan izlerine yürüyüştür"

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

🦋🦋

 

 

 

 

 

 

 

Yarın ilk görev yerime gidecektim. Hem heyecanlı hem de gururluydum. Artık Batuhan kılıç değil, Teğmen Batuhan kılıçtım. İsmimin başına eklenen bir kelime benim gururumdu.

 

 

 

 

Bugün ilk defa babamın mezarına gidecektim. Yıllardır babamın yanına gidememiştim, ama artık içim rahat bir şekilde babamın yanına gidebilirdim. Babamın yanına Teğmen olarak gidiyorum.

 

 

 

 

Kapıdan çıkarken İrem'in buruk sesini duyduğumda adımlarım duraksamıştı, başımı çevirip İrem'e baktım "abi. Babama onu çok özlediğimi söyler misin?" demişti.

 

 

 

 

İrem babam öldükten beri babamın yanına hiç gitmemişti. Gidememişti, İrem'in içinde kalan en büyük yara babasızlıktı, o babamı hep dimdik ayakta dururken, gülerken görmüştü, babamı kara toprağın altında görmeyi kabul etmek istemediği için yıllardır babamın yanına gidemiyordu.

 

 

 

 

 

Babamı en çok İrem özlüyor, avucunda sadece babamdan kalan birkaç parça kıyafet ve fotoğraf kaldı, bazı geceler İrem'i yorganın altına girip sesi çıkmasın diye kendini sıkarak sessizce ağladığına şahit oldum. Bu benim içimi yakıyordu, İrem'i öyle ağlarken görmek beni bitiriyordu. En çokta sesi çıkmasın diye sessizce ağlaması beni bitiriyordu.

 

 

 

 

 

Babamın yanına gitmeyi ne kadar çok istese de gidemiyordu. İrem hala bir yerlerden babamın çıkıp geleceğini düşünüyordu. Eğer mezarlığa giderse bir daha babamı hiç göremeyeceğini kabullenmiş olacağı için babamın mezarına yıllardır gitmiyordu.

 

 

 

 

Belki bu sefer benimle beraber gelir diye umut edip "İrem, gel beraber gidelim, konuş babamla duyar o seni" dedim. İrem; yapma abi der gibi başını eğip "yapamam abi, ben babamı o toprağın altında göremem" diye mırıldandığında gözlerinden yaşlar akmıştı.

 

 

 

 

İrem'in yanına gidip ellerini sıkıca tuttum "yapma İrem, kabul et babam gitti..." dedim. Bunu demek içimi paramparça etse de demiştim. İrem ellerimi bırakıp hiç böyle bir şey konuşulmamış gibi "tamam abi, ben seni tutmayayım bir an önce git gel sen" dediğinde arkasını dönüp odasına doğru ilerledi. Ah be İrem şöyle kestirip atmasan keşke diye içimden geçirdim.

 

 

 

 

 

İrem'in arkasından bakakaldığım da İrem'e hak vermiştim. İrem babam öldüğünde en küçüğümüzdü, babam öldü İrem babasız kaldı, İrem babamın ölümünü kabullenmek istemiyordu, o hala babamın görevde olduğunu, bir gün geri geleceğini düşünüyor.

 

 

 

 

 

 

Bunun olmayacağını bilse de istiyordu. Dışardan bakan bir insan benim için bu durumu kabullendiğimi, alıştığımı söylese de ben de alışamamıştım. Yıllar geçti ama ne İrem ne de ben hala daha babamın ölümüne alışamadık. Ben sadece geride kalan kardeşim ve annem için güçlü durmaya çalışıyorum.

 

 

 

 

 

Ben güçlü olmam lazımdı çünkü geride annem ve kardeşim vardı. Yıllardır içimde ki büyük yarayı bu şekilde kabuk bağlatmıştım. Ama o yara hiç kapanmadı. İrem'in yarası ise kabuk bağlamamıştı, hala taze ve çok kanayan bir yaraydı.

 

 

 

 

Evden çıkıp arabaya doğru ilerledim rotam belliydi. Şehitlik mezarlığı. Zihnimde dolaşan babamla olan anılar ile şehitlik mezarlığına geldiğimde arabadan indim. Mezarlıktan içeri girdiğimde her mezar taşında ki ismi okuyor babamın ismini arıyordum. Babamın ismini telefon rehberimde değil de mezarlıkta arıyordum, içimi en çok yakan da buydu.

 

 

 

 

 

 

Gözüme çarpan tanıdık isim ile adımlarım durdu. Bulmuştum... babamın ismini gördüm. O an içim paramparça olmuştu. Babamın ismini soğuk mezar taşında görmek içimde ki kabuk bağlayan yaranın kabuklarını sökmüştü. Benim babam buradaydı, bir avuç toprağın altında.

 

 

 

 

 

Derin iç çektikten sonra adımlarımı babamın mezarına doğru atmaya başladım. Adımlar yavaş ve sessizdi. Yılların ağırlığı omuzlarımı düşürmüş, adımlarımı yavaşlatmıştı. Mezarlığın karşısında durduğumda mezar taşının üstünde ki yazıları görmek beni geçmişe götürmüştü.

 

 

"uzman çavuş Murat kılıç. 22.08.2011" yazıyordu.

 

 

O tarih... hatırlıyordum, evde babamın gelmesini bekliyordum. Kapı çaldığında babam geldi diye koltuktan zıplayacağım sırada televizyonda Babamın üniformalı fotoğrafını görmüştüm. annem ile ela teyze kapıyı açtığında ben oturma odasında televizyonda " Şehit" yazısıyla paylaşılan babamın fotoğrafına dokunmaya çalışıyordum. Annemin babamın ismini bağıran sesini duyduğumda ise her şeyi o an anlamıştım.

 

 

 

 

Düşüncelerimi bir kenara bırakıp mezar taşına doğru ilerleyip çömeldim. Avucumun içine bir avuç toprak aldığımda "ben geldim baba..." diye mırıldandım. Sesim güçsüzdü. Çünkü ben güçsüzdüm yılların ağırlığı üstüme çökmüştü. Babam buradaydı, babamın yanındaydım ama sarılamıyordum. içimi yakıp kavuran da buydu, babamın yanındayım ama ona sarılamamak...

 

 

 

 

 

Belki de üstümde ki yükler babama sarılsaydım azalırdı. Babamın o soğuk mezar taşına sarıldım. Babama bir tek böyle sarılabiliyordum. Babamın isminin yazdığı soğuk mezar taşına sarılabiliyordum bir tek.

 

 

 

 

Güçsüzce ayağa kalktığımda günlerdir akmasın diye tuttuğum gözyaşlarım artık gözlerimden akmaya başlamıştı. Babamı bu kara toprağın altına gömdükleri gün söz vermiştim "ağlamayacağım" dedim. Ama ben verdiğim bu sözü tutamadım, aklıma ne zaman gelse gözlerimden yaşlar akmıştı. Gözlerimden yaşlar aktığında "özür dilerim baba..." diye mırıldandım. Benim babam güçlü bir insandı ama ben...

 

 

 

 

 

Ben babam kadar güçlü değildim. "baba... ben senin kadar güçlü değilim ki" diye göz yaşlarımın arasından mırıldandığımda ayakta durmakta güçlük çekiyordum. Ben bu gün anladım babasızlık öyle bir yaraydı ki, bu yara kabuk bile bağlamıyor. Kabuk bağlayan yaralar zaman sonra iyileşmeye başlardı. Ama bu yara hep ilk gün ki gibi derin.

 

 

 

 

Ayağa kalkıp üstümü başımı düzelttim. Biraz ağladıktan sonra kendimi toparlayabilmiştim. Kolay kolay ağlamam, hatta hiç ağlamam her yerde güçlü durmaya çalışırım bunu başarırım da. Ama güçlü durmayı başaramadığım tek yer bu mezarlıktı...

 

 

 

 

 

Derin bir iç çektikten sonra ayaklandım. artık dimdik bir şekilde babamın karşısında duruyordum. İşte şimdi söyleyebilirdim babama. "baba..." dedim kısık sesle "baba senin izinden, senin yolundan gidiyorum, bende senin gibi güçlü bir asker olup vatanımı koruyacağım" diye mırıldandım. Sesim kısık ama gür ve kendimden emir bir şekilde konuşuyordum. "artık Batuhan kılıç değil, "Teğmen Batuhan kılıç" oldum baba." Diye gururlu bir şekilde mırıldandım. "ve ilk görev yerim senin de ilk görev yaptığın yer olan Hakkari" dedim.

 

 

 

 

 

 

O an içimden babamın benimle gurur duyduğunu hissettim. O an sanki babamın sesini duydum bana "seninle gurur duyuyorum oğlum" diyordu. Hissettim... bu o kadar güzeldi ki. Babamın bana hissettirdiği gurur ile artık daha da güçlü ve kendimden emin bir şekilde babamın karşısında dimdik duruyordum.

 

 

 

Babamın mezarının yanına çömeldiğimde "baba..." diye mırıldandım kendimden emin ama kısık bir ses ile "baba, İrem seni çok özledi, hala senin bir yerden çıkıp geleceğini düşünüyor, senin yanına gelemiyor, çünkü buraya gelirse senin bir daha hiç gelmeyeceğini kabullenmiş olacağı için gelemiyor baba..." diye mırıldandım. Bunu söylemek beni yine sarsmıştı.

 

 

 

 

 

 

Babam sessizdi, oysaki babam İrem'in üzgün olmasına dayanamazdı. Ama şuan İrem çok üzgün ve babam ilk defa sessizdi. "bir şey söyle baba... İrem'i nasıl toparlayacağım" diye mırıldandığımda "ama merak etme baba ben her zaman İrem'in yanında olacağım" dedikten sonra "ve bir gün sana İrem'i getireceğim baba..." diye ekledim.

 

 

 

 

 

 

 

Saate baktığımda akşam olduğunu gördüm. Ben kaç saattir buradaydım diye düşündükten sonra "baba..." dedim son kez, "benim artık gitmem gerekiyor, yarın Hakkari'ye gideceğim" dedikten sonra ayağa kalkıp babamın yanından ayrılmadan önce son kez babama baktıktan sonra babamın yanından ayrılmıştım.

 

 

 

 

Lojmana geldikten sonra merdivenleri çıkıp eve varmıştım. Kapıyı açan İrem'e sarılıp kulağına "babam da seni çok özledi seni görmek istiyormuş" diye fısıldadım. İrem; yine aynı bildiğimiz irem konuyu değiştirip " bizde seni bekliyorduk abi yemek hazır hadi" demişti. İrem'e sarıldıktan sonra mutfağa yemek yemeye geçtik.

 

 

 

 

 

 

 

 

Son kez ailem ile birlikte yemek yedim. birlikte yemek yedikten sonra hazırlanmak için odama geçtim. Yarın Hakkari'ye gidecektim. İçimde göreve başlamanın gururu ve heyecanı vardı, bir o kadar da ailemden ve sevdiklerimden ayrılmanın hüznü vardı. Eşyalarımı ayarladıktan sonra yatağıma geçmiştim. Aklımda derin düşünceler vardı. Ama düşüncelere dalarsam uyuyamayacaktım. Zihnimde dönüp dolaşan düşüncelerimi bir kenara bırakıp uyumak için gözlerimi kapattım.

 

 

 

 

Gökyüzü griydi. Sabahın ilk saatleri olmasına rağmen içimde tuhaf bir ağırlık vardı. Asker olduğunda, gideceğini bilirsin ama bazı şeyler insanın boğazına düğümlenir. Hakkâri'ye gitme vakti gelmişti.

 

 

 

 

 

Kapının önünde tüm ailem toplanmıştı. Annem, kardeşim, Ela teyzem, Güneş, Erdem amca, Hepsi buradaydı ama en çok İrem'in yüzündeki ifadeye takılmıştım. Ağlıyordu. Ve bu benim içimi paramparça ediyordu. Adımlarımı İrem'in yanına doğru attım. İrem'in önünde durduğumda Gözleri kızarmış, dudakları titriyordu. Onu böyle görmek yüreğimi sıkıştırdı. Küçüklüğünden beri ne zaman üzülse ellerini sıkar, kafasını öne eğerdi. Şimdi de öyle yapıyordu. Başını Öne eğmiş, gözyaşlarını tutmaya çalışıyordu.

 

 

 

 

Kardeşimi böyle görmek tek zaafımdı. Derin iç çektim, İrem'in ellerini tutup gözlerine baktım "Güçlü ol bakalım küçük hanım," dedim, hafifçe gülümseyerek. Sesim ne kadar güçlü çıkmaya çalışsa da içimde fırtınalar kopuyordu. İrem bir adım attığında hızla boynuma sarıldı. Omzuma gömüldü ve hıçkırıklarını bastırmaya çalıştı. "abi..." diye fısıldadı, sesi titrek ve kısıktı, "seni çok seviyorum abi" dedi. Hıçkırıklarının arasından. Derin bir nefes aldım, ona sımsıkı sarıldım. "Ben buradayım. Her zaman," diye mırıldandım. Ellerimi omuzlarına koyup yüzüne baktım. "Sen artık büyüdün, anneme destek olacaksın. Ama unutma, ben nereye gidersem gideyim, her zaman buradayım," dedim ve başına minik bir öpücük kondurdum. "Kalbinde."dedim.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

İrem başını salladı, ama gözyaşları dinmemişti. İrem'den ayrıldıktan sonra avuçlarımı yanaklarına koydum ve göz yaşlarını sildim. "ağlama İrem, ben de seni çok seviyorum, ama senin de güçlü olman lazım." Diye mırıldandım. İçimde fırtınalar kopuyordu ama sesimi güçlü çıkarmaya çalıştım. İrem den ayrıldıktan sonra köşede duran annemin yanına gittim.

 

 

 

 

 

Annemin Gözlerinde tarif edemediğim bir hüzün vardı. Elini uzattı, yanağımı okşadı. "Kendine dikkat et oğlum," dedi kısık sesle. Onun gözlerindeki endişeyi dindirmek istedim ama bazı duyguları kelimelerle anlatamıyordum. Başımı eğdim, elini öptüm. "Sen merak etme anne, ben iyiyim." Dedim. Sesim hüzünlü çıkıyordu. Ailemden ayrılmak beni hüzünlendirmişti ama ailemin yanında güçlü durmaya çalışıyordum. Anneme sarıldıktan sonra annemden ayrılıp karşıda gördüğüm ela teyze ve erdem amcanın yanına gittim.

 

 

 

 

 

 

Ela teyzemin yanına gittiğimde, ela teyze güçlü durmaya çalışıyordu ama gözleri hafif nemlenmişti. "Ne olur dikkat et Batuhan," dedi. Başımı salladım. Ela teyzeye sarıldığımda "merak etme ela teyze, sizde kendinize dikkat edin" diye mırıldandıktan sonra ela teyzeden ayrıldım. Başımı annemin olduğu tarafa çevirip "ela teyze" dediğim sırada ela teyze "merak etme oğlum, annen güçlü bir kadın, bende hep annenin yanındayım" diye benim diyeceğimi söylemişti. başımı ela teyzeye çevirdim "teşekkür ederim ela teyze" dedikten sonra erdem amcanın yanına gittim.

 

 

 

 

 

 

 

Erdem amcayla birkaç dakika bakıştıktan sonra dayanamayıp erdem amcaya sarıldım. Hiç bir şey konuşmadan sessizce erdem amcaya sarıldım. O an babama sarıldığımı hissettim. Erdem amca babam gibiydi. Dimdik ayakta ve omuzları genişti. Bana her zaman baba sevgisini hissettirmişti erdem amca.

 

 

 

 

 

 

 

Erdem amcadan ayrıldıktan sonra erdem amca "kendine dikkat et evlat. Güçlü ol, baban gibi dimdik ayakta dur" diye mırıldanıp elini omzuma koydu. Hafifçe tebessüm edip "teşekkür ederim erdem amca, her şey için. Bana güvenip destek verdiğin için" diye mırıldandım. Erdem amca da aynı şekilde hafif tebessüm ederek "babanın emanetisiniz siz bana oğlum, sende, İrem de, annende" dedikten sonra bir kez daha erdem amcaya sarıldım. Erdem amcadan ayrıldıktan sonra İrem'in yanında hüzünlü gözlerle duran güneşe baktım.

 

 

 

 

 

 

Erdem amcanın yanından ayrıldıktan sonra güneşin yanına doğru ilerledim. O, diğerlerinden biraz daha arkada İrem'in yanında durmuş, gözlerini kaçırıyordu. Ama omuzları hafif titriyordu, fark ettim. Ona yaklaştım, göz göze geldik. İlk kez, duygularımızın tamamını saklamadan birbirimize bakıyorduk. Onun gözlerinde gördüğüm aşk, benim gözlerimde de aynı duygu vardı. Ama o ela gözlerinden yaşlar akıyordu. Küçük bir tebessümle başını salladığında kısık sesle "Kendine dikkat et," dedi, sesi fısıltı kadar hafifti.

 

 

 

 

 

Ben de hafifçe gülümsedim, ama içimde fırtınalar kopuyordu. Güneş... İlk defa bu kadar açık şekilde hislerini gösteriyordu. İçimde bir şeyler parçalanıyordu. Şuan ona sımsıkı sarılmak istiyordum. Ama erdem amcanın bakışlarını üzerimde hissettim. Erdem amcadan izin alır gibi baktığımda erdem amca tebessümle başını hafifçe eğdiğinde onayladığını anlamanın sevinci ile Yavaş ama sımsıkı karşımda hüzünlü gözlerle bana bakan güneşe sarıldım, o da kollarını bana doladı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Sıcak, tanıdık, güven veren bir histi. Onun o kokusunu hissetmek kalbimi harekete geçirmişti. Huzur veren kokusunu hissetmek gitmeden önce bana huzur vermişti. "sende kendine dikkat et, iyi ol güneş, hep iyi ol" diye mırıldandıktan sonra Güneş bir adım geri çekildiğinde ona son kez baktım.

 

 

 

 

 

 

Arkamda bıraktığım her şey, içimde bir sızıydı. Ama vatan için yürüyen bir adam, sızılarla değil, aldığı dualarla güçlenirdi. Adımlarım hızlandı, rüzgar yüzüme çarpıyordu. Arkama dönüp bakmadım, dönüp baksam gitmek daha zor olacaktı. Ama son kez de olsa arkamı dönüp güneşin hüzünlü gözlerine, İrem'in ağlamamak için sıktığı ellerine, annemin , ela teyzenin ve erdem amcanın gururlu bakan gözlerine son kez baktım. Onlara son kez el salladıktan sonra önüme dönüp beni bekleyen taksiye bindim.

 

 

 

 

 

Taksiye bindiğimde gururlu ama hüzünlüydüm. Ailemden sevdiklerimden ayrılmak beni zorlamıştı. Ama biliyordum "Bazı yollar yalnız gidilir, bazı savaşlar sessiz verilir... Ama insan, sevdiklerinin dualarını yüreğinde taşıdığı sürece asla gerçekten yalnız değildir. Çünkü vatan için yola çıkan bir asker, ardında bıraktığı her şeyin kutsallığını omuzlarında taşır." Son bir kez hepsine baktım. Şimdi gidiyordum. Arkamı döndüm, ama kalbimin bir parçası geride ailemle birlikte kalmıştı. bir söz vermiştim babam gibi olacağım, vatanımı koruyacağım, ve en önemlisi benim gibi nice çocuklar babasız kalmasın diye mücadele edeceğim.

 

 

 

🦋🦋

 

Yeni bir döneme girmiştim. Artık Tıp fakültesi 5. Sınıf öğrencisiydim. Doktor olmama çok az kaldı. Bir zamanlar doktor olmanın hayalini kurarken şimdi tıp fakültesi 5. Sınıf öğrencisiydim. Bu sene ayrıca staj senemde olacak. Benim için çok zorlu ve yorucu bir döneme daha merhaba dedik.

 

 

 

 

İrem'in de bu sene hukuk fakültesinde son senesiydi, hayallerini kurduğumuz her şeyi artık gerçekleştiriyorduk. Büyüyorduk, onca yaşadığımız acılara rağmen bir şekilde büyüyorduk.

 

 

 

 

 

Hayat ne garipmiş dimi, bundan yıllar önce kazanamayız diye ümidimizi kesmişken, onca yaşadığımız acılar, zorluklarla karşılaşmamıza rağmen şuan ikimizde hayallerimizi gerçekleştirmeye çok yakındık.

 

 

 

 

 

Batuhan gideli tam 6 ay olmuştu, bu 6 ayda Batuhan ile hiç konuşmamıştım. İtiraf etmem gerekirse Ben Batuhan'ı çok özledim. Her gece onun fotoğrafına bakıyor, her gece onu düşünüyorum. Aklımda, zihnimde hatta kalbim de bile bir tek Batuhan var.

 

 

 

 

 

 

Böyle habersiz beklemek çok zormuş ben şimdi öğremdim. Aslında hayatım beklemekten ibaretti ben hep beklerdim, babamı beklerdim, annemi beklerdim ve şimdide sevdiğim adamı bekliyordum.

 

 

 

 

 

Hayatımın sonuna kadar beklerdim onu, ama bir kere sesini duymak için her şeyimi verirdim onun için, içimde ki bu huzursuzluğu onun bir sesini duymamla geçicekmiş gibi hissediyorum. Sanki tüm vücudumun ilacı ondaymış gibi. Onun bir sesi, bir bakışı ile tüm ağrılarım geçecek, tüm huzursuzluğum bitecekmiş gibi hissediyorum.

 

 

 

 

 

İçimde ukte kalan bir keşke vardı, beni bitiren ise bu "keşke" idi. Hayatta hiç bir zaman içinde "keşke" kalmaması lazımmış insanın, hayat kısa, söylemek istediklerini ertelemeden söylemek gerekir, gitmek var dönmemek de vardır. Benim içimde ise öyle büyük bir "keşke" var ki, içimdekileri söyleyemeyeceğim diye çok korkuyorum.

 

 

 

 

🦋🦋

 

Komutanın odasının önüne geldiğimde kapıyı tıkladım, içeriden gelen ses ile kapıyı açıp asker selamı verdiğimde "Batuhan kılıç, Emredersiniz komutanım" diye yüksek sesle tekmil getirdim.

 

 

 

 

Komutan beni başıyla onaylayıp " Rahat ol Batuhan" dediğinde Rahat'a geçmiştim. Ben bir şey demeden komtutan hızla söze girdi " Batuhan hemen hazırlan, kapıda ki araç seni tunceliye götürecek, tunceliden bir yazı geldi görev de komutanın Erdem keskin olacak " demişti. Yüzümde ki şaşkınlığı gizleyemedim bir anda tunceliye görev yazısı gelmişti ve komutanım Erdem keskin.

 

 

 

 

 

 

" komutanım görevi öğrenebilir miyim?, biliyorsunuz Erdem Keskin komutanımı yakından tanıyorum " diye sordum. Komutan " evet, biliyorum, seni de özellikle istedi, görev bundan seneler önce karargah baskınında şehit olan Murat kılıç'ın failleri, tuncelide bir mağarada saklandıkları bilgisi geçti elimize" dedi.

 

 

 

 

 

 

Murat kılıç mı demişti?...

Babam...

Görev; babamın katillerini bulmaktı..

 

 

 

 

Duyduklarım ile bedenim sarsıldı, nefesim kesilmişti, bir şey söylemek istiyordum ama konuşacak gücüm yoktu, geri dönüp gidecek gücüm bile yoktu, olduğum yerde hiç kıpırdamadan duruyordum.

 

 

 

 

 

Babam... yıllar sonra babamın katillleri bulunmuştu, çocukluğumu elimden alanlardan hesap sorma vakti gelmişti...

 

 

 

 

Komutan elini omzuma koyup " ne hissettiğini biliyorum evlat, ama kendini toparlaman lazım, gün hesap günüdür, git ve aileni yok edenlerden hesap sor, git ve Murat kılıç'a olan son görevini de yerine geti " dedi.

 

 

 

 

 

Komutanın dedikleri beni kendime getirmişti " gin hesap günüdür, git ve Murat kılıç'a olan son görevini yerine getir" .

 

 

 

 

 

Onlar benim çocukluğumu ellerimden almışlardı, onlar benim babamı ellerimden almışlardı. Şimdi sıra bende, bende onların canlarını alacağım. Hayatımı bitirenlerin canlarını söküp alacağım. En çok da Kardeşim ve Annem için...

 

🦋🦋

 

 

 

 

🥀🥀

 

" insan, geçmişine dönerken aslında geleceğini kurar.

İntikam bazen bir görevdir, yürekte saklı kalan."

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Herkese selamlarrr, bölümü okuyup düşüncelerinizi yorumlarda belirtirseniz çokk sevinirimm🥹🫶🏻❤️

 

 

 

 

 

Bu aradaaa yarın YKS sınavına girecek olan herkese başarılar diliyorum🫶🏻💖🥳🥰

 

 

 

 

 

İnstegram adresim : @w.kitaplarimm

 

 

Bölüm : 07.02.2025 21:02 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...