

Selamlaaarrr🌸 nasılsınızz? İyisiniz dir umarımmm🥰 yorumlarda buluşalımmm💖🫶🏻
🥀🥀
Bazı günler sıradan başlar, içinde saklı kader kırılıncaya dek.
🦋🦋
Tunceli askeriyesine adım attığım an içimde beliren hüzün beni geçmişe götürmüştü. Bir zamanlar buraya babam ile beraber gelmiştim ama şimdi buraya tek başıma geldim.
İnsan hayatından birini kaybedince, onunla birlikte neleri kaybettiğini tam anlayamıyormuş, ama kaybettiğin kişi ile beraber geldiğin yere yıllar sonra tek başına gelince anlıyorsun neler kaybettiğini. Yalnız kalıyor muş insan. Yapayalnız...
Batuhan küçükken babasını toprağa verdiğinde bu kadar yalnız olduğunu anlamıştı ama şimdi bir kere daha hayatta yapayalnız olduğunu hissetmişti.
Yıllar önce buraya babasının elinden tutarak girmişti şimdi ise tek başına yapayalnız bir şekilde bu kapıdan içeri girecekti. Batuhanın içini yakan şey de bu yapayalnızlıktı.
Batuhan içeri adım attığında onu babası yerine karşılayan yüzbaşı Erdem keskin olmuştu. Batuhan için Erdem keskini görmek Batuhanın içinde ki yalnızlığı almasada o yalnızlık hissini bir nevi söndürmüştü.
Erdem büyük ve kararlı adımlarla Batuhan'ın yanına geldiğinde hiç beklemeden acele ile söze girmişti. Erdem de yıllardır bu anı bekliyordu, kardeşini katleden hainlerin yerini yıllardır bulmaya çalışıyordu ama hiç bir iz bulamamıştı en sonunda yerlerini belli etmişlerdi. Hiç zaman kaybetmeden Ankara dan Batuhan'ı yanına istedi.
"Evlat. Seni bu görevde yanıma istedim çünkü o hainlere cezasını sen vermek istersin diye düşündüm" dedi Erdem. Batuhan ise Erdeme sarılarak cevabını vermişti. Ağlamak istiyordu, gökyüzüne bakıp haykırmak istiyordu ama yapamazdı, güçlü olması gerekiyordu.
Batuhan'ın içinde biriktirdiği hisleri bastırmak omzuna yük olmuştu...
Erdem batuhan'ın omzuna dokunarak " benim yanımda ağla evlat, içinde biriktirdiklerini benim yanımda dök evlat " demişti. Batuhan kafasını sallayıp akmaya hazırlanan gözyaşlarını silerek " hayır, ben ağlayamam erdem amca, ben ağlarsam her şey yıkılır ve annem ile kardeşim enkazın altında kalırlar ağlayamam " diye hızla konuştu.
Asıl ağlayamamak insanın omzuna binen en ağır yüktür...
Batuhan'ın omzunda ağlayamamanın yükü vardı...
" o halde evlat şimdi kendini topla ve beni takip et operasyonun üstünden geçeceğiz " diye sert bir şekilde konuştuktan sonra içeri girdiler, koridorda düz ilerledikten sonra, sağda duran odaya girdiler. Odada teknolojik aletler, bilgisayarlar ve ortada büyük bir masa vardı.
Erdem ellerini masaya koyduğunda ortada ki dosyaları Batuhan'ın önüne koydu. Batuhan önünde duran dosyalara baktığında içinde ki fotoğrafları gördü. Burası heralde hainlerin saklandığı yerin fotoğraflarıydı. Fotoğrafın altında " suriye kuzeyi" yazan notu gördüğünde içinde bir yer kıpırdamıştı.
Batuhan güçsüzce diğer sayfayı çevirdiğinde altta gördüğü fotoğraf ile sarsılmıştı, fotoğrafta babası yerde kanlar içinde yatıyordu. Bu fotoğrafı görmek Batuhan'ı darmaduman etmişti, bir fotoğraf Batuhan'ın tüm gücünü söküp almıştı.
Erdem Batuhan'ın önünde ki dosyayı kapatıp kendi önüne çektiğinde Batuhan güçsüzce kafasını çevirip Erdeme baktı. Konuşmak istedi ama konuşamadı, dosyayı tekrar alıp o fotoğrafa bakmak istedi ama yapamadı. Tek yapabildiği yıllardır yaptığı gibi susup her şeyi zihnine gömdü.
Erdem derin nefes alıp anlatmaya başladı. " adı selvan kerdi, bir çok eylemde ön planda, bomba uzmanı olarak biliniyor, bir çok bombalı saldırıda ön plana çıktı ama yıllardır kendisini ölü olarak göaterdiği için kendisini hiç bir yerde bulamadık, gün önce bölgeden gelen istihbarat ile bölgeyi inceledik, tahminen yeni bir bombalı saldırı peşinde olduğunu düşünüyoruz, çok dikkatli olmalıyız evlat. " dedi.
Kaç kişiye nasip olurdu ki babasının faillerini bulup onlara kendi elleriyle hak ettiği cezayı vermek. Bana nasip olmuştu. Nasip mi demeliydim bilmiyorum ama tek düşündüğüm bir zamanlar babam'ın oturduğu bu koltukda şuan ben oturuyordum.
🦋🦋
Bölgeye vardığımızda hava kararıyordu, aşağılık insanın olduğunu düşündüğümüz mağaraya yaklaştığımızda içimde ki bir anda dalma öfkesine sahip olamıyordum. Direk içeri dalıp o adamı acı çekerek öldürmek istiyordum. Babama yaptığı gibi ona acı çektirmek istiyordum.
Mağarayı gören yere konumlanıp izlemeye başlamıştık, selvan kerdi denen kıvırcık saçlı adam tamda tahmin ettiğimiz gibi bomba hazırlıyordu, kim bilir kaç masumun canını almak için kullanacaktı onları, kim bilir kaç çocuğu babasız bırakmak için kullanacaktı onları...
Ama ben bir söz vermiştim hiç bir çocuk babasız kalmayacaktı. " O bombaları senin üzerinde patlatacağım pislik " diye fısıldadım.
Hava iyice kararmıştı artık, hazırlıklarımızı yapmış bekliyorduk, telsizden erdem komutanın " başlıyoruz " diyen sesi ile birlikte çatışma başlamıştı. Adamlar o kadar kalabalıklardı ki sanki bizi bekliyorlarmış gibiydiler.
Telsize dönüp " komutanım çok fazlalar, sanki buraya geleceğimizi biliyorlardı " diye hızla konuştum tam o an karşı binanın çatısında ki keskin nişancıyı görmüştüm. Telsize dönüp durum bildirmek için " komutanım binanın çatısında saat 3 yönünde keskin nişancı var " diye bildirdim.
Hemen Dürbünümü ve silahımı hazırlayıp hedefe kitlendim. Bunun için eğitim almıştık ve uzmanlık alanım keskin nişancı olduğum için pratik bir şekilde silahımı hazırlayıp hedefi vurmuştum. Derin nefes alıp " size burayı dar edeceğim adi şerefsizler, o bombaları sizin üstünüzde patlatacağım " diye içimden geçirdim.
Çatışma sesleri azalmıştı ama içimde garip bir huzursuzluk vardı. Çatışma bittiğinde telsimi elime alıp " komutanım bittiler galiba " dediğimde telsizden gelen " iniyoruz arkadaşlar " diyen erdem komutanın sesi ile konumlandığımız yerden çıkıp dağların arasından mağaraya doğru inmeye başladık.
Telsizden gelen erdem komutanın " ben içeri giriyorum salih ve recep benimle gelin, batuhan, ömer, hasan ve ekrem siz dışarıyı kontrol edin " diyen sesini duyduğumuzda hepimiz kısık sesler ile " emredersiniz komutanım " deyip telsizlerimimizi kapatmıştık.
Sert adımlarla cesetlerin arasından geçerken beni durduran " hepiniz öleceksiniz , bum " diyen bozuk türkçesiyle konuşan selver denen pisliğe döndüm. O an içimde ki öfkeyi kontrel edemeyip suratına bir yumruk geçirdim. Adam burnundan akan kanları elinin tersiyle silip pis pis gülmeye başladığında bu sefer silahın kabasını çenesine geçirdim. Pislik Daha fazla konuşamadan yoğun kan kaybından ölmüştü.
" Babam, artık rahat uyuyabilirsin sana acı çektiren pislik aynı şekilde acı çekerek ölüyor. " diye mırıldandım. Artık içim rahattı beni ve kardeşimi babasız bırakan pisliğin cesedi ayaklarımın dibindeydi.
Düşüncelerimi bölen o ses olmuştu. Hepimiz bir yerlere savrulmuştuk. Her yer toz duman içinde kalmıştı...
Kaskımı kafamdan çıkardığımda mağaranın patladığını gördüm, güçlükle ayağa kalktım. İçerde Erdem amca vardı...
Etrafıma dönüp erdem amcayı aradım, mağaranın girişine geldiğimde duraksamıştım. Bedenim buz kesmişti. Erdem amca yüzü gözü kan içinde yerde yatıyordu.
Erdem amcanın yanına koşup bir hışımla başını dizlerime yatırdım. Hayır olmaz, olamaz bu erdem amca olamazdı, benim tanıdığım erdem amca olamazdı bu, gözümden yaşlar akmaya başladığında " hayır, olmaz, erdem amca " diye çığlık attım.
O an işte hayat durmuştu, uçan kuşlar uçmayı bırakmıştı, güneş doğmaktan vazgeçmişti.
Güneş...
🦋🦋
Sabahın köründe uyanmak güneş için çekilemeyecek bir çile de olsa, bugün yeni dönemin ilk günü olduğu için oldukça heyecanlıydı. Ayaklanıp komidinin üstünde ki telefonunu alıp babasının mesaj kısmına girip acele ile “babacım, biliyorum telefonun kapalı ama olsun açınca mesajımı görürsün, babacım bugün yeni bir döneme girdim, artık doktor olmaya çok yaklaştım. Kızın doktor güneş keskin” yazıp Neşe ile mesajı babasına yollayıp telefonunu geri kapatıp İrem’i uyandırmak için odasından çıktı.
İrem mutfakta kahvaltı hazırlarken güneş hızlıca üstünü giyip mutfağa İrem’in yanına gittiğinde İrem’i çoktan üstünü giymiş kahvaltı hazırlarken buldu. Yaklaşık 2 hafta önce taşınmışlardı buraya, küçük iki odalı bir öğrenci eviydi burası. Küçükken hayalini kurdukları her şeyi bugün gerçekleştiriyorlardı. İkisinin de en mutlu günleri bugündü. Bugün hayallerini gerçekleştirmeye çok yakınlardı artık.
İrem ile beraber okula gitmek için evimizden çıktık, evimiz diyorum çünkü bu küçük ev bizim evimiz, yuvamız. Ankara’ya geleli 2 hafta olmuştu annem ile Meryem teyze bizimle beraber yeni evimizi dizdikten sonra onlar tekrar Tunceli’ye döndüler, babam göreve gideli 6 ay oldu, en zor olanı da bu 6 ay içinde babamla telefonda bile olsa hiç konuşamadık her aradığımızda telefonu kapalıydı, giderken anneme “bu görev uzun sürecek telefonuma ulaşamayabilirsiniz ama merak etmeyin geri döneceğim” dediği için ne kadar korksam ve endişelensem de içimde bir umut babam geri dönecem dediyse geri döner, bırakmaz bizi.
Evimiz ile fakülte arası çok kısa bir mesafe olduğu için çok geçmeden okula varmıştım. Üniversiteye girince İrem ile yollarımız ayrıldı, İrem hukuk fakültesinde ben ise tıp fakültesinde aramızda çok mesafe yoktu. Merdivenleri çıkıp dersimin olduğu sınıfa girdim. hemen orta sıralarda yerimi aldım. Cebimden telefonumu çıkarıp arama kısmına girip annemi aradım telefon ilk çalışta annemin “güneşim” diyen heyecanlı sesiyle açıldığında gülmüştüm. Sanırım telefonun başında aramamı bekliyordu. Annemi daha fazla bekletmeden hemen “anne” diye konuşmaya başladım. Annemin sesini duymayı çok özlemişim. Annemle hasret giderdikten sonra telefonu kapattıktan kısa bir süre sonra hoca derse girdi. Evet yeni döneme merhaba dedik.
Eve girdiğim gibi çantamı odama fırlatıp kendimi yatağın üstüne attım. İlk günden çok yoruldum, beynim çorba oldu 2 saatlik anatomi dersinden hiçbir şey anlamayarak tekrar eve geri döndüm. İrem geç geleceği için yemek için biraz daha vaktimin olduğunu düşünüp hızlıca üstümdekileri çıkarıp rahat bir şeyler giyip kendimi tekrar yatağa bıraktım. “biraz gözlerimi dinlendirdikten sonra kalkar yemeği hazırlarım, nasıl olsa İrem geç gelecek” diye kendi kendime mırıldandıktan sonra azıcık gözlerimi dinlendirmek için gözlerimi kapattım.
İrem, anahtarı ile kapıyı açıp eve girdiğinde güneşin koltukta uyuduğunu görünce sessiz bir kahkaha atarak içinden “anatomi bayağı zorlamış anlaşılan” diye mırıldandı. İlk günden bu kadar yorulacağını hiç düşünmemişti ama ilk günden o da yorulmuştu, ama açtı da hemen odasına girip hızlı hızlı üstünü değiştirdikten sonra mutfağa gidip akşam yemeği için pratik bir şeyler hazırlamaya başladı. bir yandan yemek yaparken bir yandan da televizyondan haberleri açtı. Aklı hep abisinde haberleri açıyor ama ödü kopuyor haberlerde abisi ile ilgili bir haber duyacak diye, içi içini yiyor haberlerde bir şehit haberi duyacak diye.
İrem, yemeği hazırladı, sofrayı kurdu ama güneş hala uyuyordu, İrem aklına gelen düşünce ile gülüp eline kumandayı aldığında güneşin uyanması için televizyonun sesini daha çok açtı, güneşi tanıyan biri bu çok sese uyanacağını düşünür ama güneş İrem’i de büyük bir şaşkınlığa uğratarak uyanmadı. İrem şaşkınlığını gizleyemeyerek “yok artık bu nasıl bir uykuya daldı, anatomi ne yaptın kardeşime uyanmıyor” diye telaşla söylendi, İrem eli ağzında telaşlı bir şekilde güneşe bakıyor, güneş ise mışıl mışıl uyuyordu.
Güneşin bir milim bile kıpırdamadığını gören İrem “güneş?, öldün mü?, kalksana kızım deliriyorum şurada” diye cırladığında güneş korkuyla yattığı yerden sıçrayıp “kim öldü, ne zaman öldü, niye öldü” diye telaşla aklına gelen soruları bir bir sıraladığında İrem derin bir nefes alıp kahkaha atmaya başladı. güneş etrafına bakındığında kapının önünde kahkaha atan İrem’i gördüğünde aklı başına gelmiş gibi “İrem? Sen ne zaman geldin, niye aramadın?” diye sordu. İrem şoku üstünden atlattığında güneşin olduğu yere gidip yanına oturdu.
İrem daha fazla güneşi incelemeyi bırakıp “kızım, o nasıl bir uykuya daldın, sesten uyanırsın diye televizyonun sesini açtım uyanmadın, kış uykusuna mı yattın, hiç kıpırdamayınca korktum be” diyerek güneşin kolunu vurduğunda güneş, bu dürtmeye karşı gülerek “vallahi bende nasıl uyuduğumu bilmiyorum, ilk günden çok yoruldum, azıcık gözlerimi dinlendirip kalkacaktım” dedi ama öyle bir uyudu ki saatin akşam 8 olduğundan haberi bile yoktu.
İrem ve güneş yemek yerken bir yandan akılları kulakları televizyonda, İrem abisini, güneş ise hem Batuhan’ı hem de babasını düşünüyordu, bir gün daha onların sesini duymadan bitmişti, güneş bu günüde babasının sesine hasret kalarak bitirmişti. İrem en sonunda dayanamayıp bu soğuk rüzgarların estiği ortamı neşelendirmek için “güneş, okulun ilk günü müdürün yanına gidip, biz eve gidiyoruz, burayı sevmedik dediğimizi hatırlıyor musun?, hala daha aklıma geliyor gülesim geliyor, bugün derste aklıma geldi dersin ortasında gülmemek için kendimi zor tuttum” dediğinde güneş kahkaha atarak “hiç sorma, nasıl gidip dedik öyle ya, en komiği de onu deyip eve gittik evdekilere de bizi okulda kabul etmediler, siz çok zekisiniz gelmeyin buraya dedik” dediğinde ikisi birlikte güldüler.
O gün İrem ve güneş okula gidecekleri için çok mutluydular çünkü Batuhan onlara “okulda hediye veriyorlar, çikolata veriyorlar” dediği için İkisi de 2 ay boyunca okula ne zaman başlayacakları günü sabırsızca beklediler, okula gittiklerinde hediye dağıtmalarını, çikolata vermelerini beklediler ama öğretmen gelip sıralarına bir poşet dolusu kitap koyduğunu görünce güneş ayağa kalkıp öğretmene “hediyelerimiz nerede, hani bize çikolata verecektiniz?” diye sordu.
Öyle ki güneşin bu sorusuna tüm sınıf “öğretmenim çikolata” diye ısrar edince öğretmenleri diğer ders sınıfa çikolatayla gelip herkese çikolata dağıttı. Okul bitti eve dönecekleri zaman öğretmen güneşin yanına gidip okulda ders öğretildiğini, okulda hediye verilmediğini söylediğinde güneş eve gidip Batuhan’a “yalancı hani okulda hediye veriyorlardı, hani çikolata veriyorlardı, baksana bize bir tek bunları verdiler” deyip elinde zar zor taşıdığı poşeti yere savurup koltuğa oturup minik kollarını birbirine bağlayıp, ayaklarını koltuktan aşağı uzatarak oturdu. Bu halini gören murat ve erdem kahkaha attılar.
Tam o sırada televizyonun alt kısmında geçen “ SON DAKİKA TUNCELİDE 1 ŞEHİT ” yazısı ve aynı anda televizyondan yükselen o tüm Türkiye’yi sarsacak olan “sayın seyirciler bir son dakika haberi elimize geçti şimdi, ırağın kuzeyinde teröristler ile çıkan çatışmada 1 şehidimiz var”. Spikerin sesini duyan İrem ve güneş donup kaldılar ikisinin aklıda sevdiklerindeydi.
Güneş hemen yanında duran telefonu alıp babasını aramaya başladı ama telefon hiç çalmadan kapandı. Babasının telefonu kapalıydı. Güneşin içine dolan korku tüm vücuduna yayıldı. Babası açmayınca telaşla Batuhan’ı aradı ama Batuhan’ın telefonu da kapalıydı. İrem de bir abisini arıyor bir erdem amcasını ama ikisinin de telefonları kapalı. İkisi de tek başlarına kaldılar, ne yapacaklarını bilemez bir şekilde donup kaldılar, içlerinden geçirdiği tek şey “ne olur Allah’ım onlar olmasın”. Böyle anlarda herkes ilk önce kendi sevdiklerini düşünürdü. Birinin abisi ve babası gibi gördüğü amcası, diğerinin sevdiği adam ve babası.
Yine bir şehit haberi ve yine evlere düşen ateş…
Bir haber gelir, yürek dağlanır Bir ocak söner, dünya ağlanır Bir annenin sessiz çığlığı var Gökyüzü bile karalar bağlar.
🥀🥀
Bazı günler sıradan başlar, içinde saklı kader kırılıncaya dek.
🦋🦋
İnstegram adresi : @w.kitaplarimm
@ozlm.clb.03
Bölüm hakkında dişüncelerinizi bekliyorumm🥰🦋
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |