15. Bölüm

14 🧡 FERYAT

ÖZLEM TATLI
ozsoowan

Bana sorarsan günüm nasıl diye sanki hergün aynı.

Dedim ki tamam fakat sen gerçekten nasıl hissettiğimi bilmiyorsun.
Sensiz olabilecegimi mi düsünüyorsun?
Bensiz olabilir misin?
Sensiz bu dünyada yasamak gerçekten zor
Bu yüzden hala nefes aldığım için suçluyum.

Ne yapmalıyım ? Su an bile, benim acı dolu günlerimden dolayı ne dedin?
Eğer bunu yapmak yanlış bir seyse söyle bana
Benim gibi her Allahın günü acı içinde yasar mısın ?

Sen ve ben

Çok mu geciktik? Bir şansımız yok mu?
Yine de seni düsünürüm ve sen bunu bilebilirdin.

Sonunda oldu mu?
Böyle mi son verecegiz? Senden yana tamam mı ?
Düsünmem. Yapabilirim. Bu aşkı seninle karşılaştığında buldum, ölsem bile baska bir yerde arayıp bulmak isterim

Ne yapmalıyım ? Eğer sen değilsen , baska hiç kimse kalbimde olamaz.
Ve sen de bunu bilmene rağmen tüm dünyayı istiyorsun, lütfen beni bırakma.
Hiç kimse anılarını silemez. Onun için lütfen beni bırakma .














 

Kaç kez döndü durdu beyninde bilmiyor, fakat bildiği tek şey varsa o da bir çok şeyi yakıp yıkacağıydı Devrim'in. Şu yaşına dek babasına surat dahi asmayıp saygıda tek kusur etmeyen adam şimdi sülale boyu hepsini almaya hazır karşısına! Ne demekti evleneceksiniz!

Zülal... Zülal bunu bilerek mi gelmişti buraya?

Başını çevirdi gözden kaybolmak üzere olan sevdasına baktı, sanki hayallerini de peşine takmış gidiyordu ondan.Ne zordu onun olamayan kadının ardından bakmak... Elinden tutup babasına, Körfez'e, cümle aleme 'İşte evleneceğim tek ve yegane kadın bu!' diyememek...

Sen sevda oldun bana küçük kadın, su oldun, ekmek oldun, aş oldun da bi 'aşık' olamadın!

Bir damla süzüldü sol gözünden kalbine doğru. Kirpiği de engelleyemedi acıyla ağırlaşan o tek inciyi...Daha ne kadar dökecekti uğruna bu yaşlardan? Ağlamak mıydı yoksa; yavaş yavaş, parça parça can verip ölmek mi?

Sırtını döndüğü babasının yüzüne bakmadan tamamen gözden kaybolan kadınla gözünde ki tek damlayı sildi önce. Daha sonra hızla verdiği kararla döndü ardını.

" Eğer baba... Dönersem bu gece eve, söze gerek yoktur. Zülal'de kabul etmişse kabulümdür benim. Lakin; dönmezsem... Dönmezsem yakarım bu diyarı baba... Yine de evlenmem. Bunu böyle bil."

"Devrim! Bu da ne demek oluyor!"

Son sözlerini söyleyen Devrim fırtına gibi çıktığında ardında ateş bıraktığı babasının bağırışı umurunda değildi.

Artık gelmişti zamanı... Bu evlilik olsa zaten kaybetmeyecek miydi? Bir kayıp söz konusu dahi olacaksa varsın aşktan gelsin diyerek atladı arabasına.

***

Mutluluk rengarenk tüylü kanat olmuş Aysima'ya. Evden attığı ilk adımda uçuyor sanki, bir yanı buruk olsa da hayaline yine onun sayesinde kavuşması ile yüzünde kocaman bir çiçek oluyor sevinç, asla solmayacak gibi duran. Daha bir güçlü hissediyor attığı her adımda, çünkü kendini artık bir kız çocuğu gibi değil istediğini elde edebilen bir kadın gibi hissediyordu.

Gözünün üstünde biten,yabancı saçlarına henüz alışamadığından arada eliyle yana itip koluna astığı çantanın uzun sapına tutunuyor sıkıca. Sanki aldığı güç ordaymışcasına. Heyecan kursağını kuruturken içinden ettiği dualara cevaben Devrim'i görmek istiyor fakat mahalleden çıkana kadar safi tuttuğu heyecanı buruk bir hal aldığında anlamıştı onu göremeyeceğini. 'Bir işim çıkmazsa ben seni bırakacağım ilk gün' demişti, beraber gidip kayıt işlemlerini yaptığı gün, fakat sonra ses çıkmaması ile anlamıştı işlerinin olduğunu. Yada kötü bir ihtimal unutmuştu bile... Hangisi daha iyi düşünürken durağa geldiğinde biniyor otobüse, yüreğine binen hüznü ile birlikte. Katık ettiği hisler bazen ağırlık verse de onlar dışında da neyim var ki diyerek hiçe sayıyor ağırlığı falan. Devrim'i düşünmeyi ertelemek için savaş verdiğinde bu defa heyecanı ve ilk günün korkusu sarıyor. Üstelik giydiği yabancı kıyafetler ile üstüne çektiği gözler arasında nasıl davranacağını bilememenin tecrübesizliği ile kuruyor dudakları. Kalbi daha bir attığında çalan telefonunu çıkarırken duran otobüsten iniyor. O ara telefondan çok, ne çabuk geldik diye düşünürken ikinci kez çalan telefon ile sıyrılıyor düşünlerinden. Ekranda gördüğü Burak ismi ile kocaman tebessüm ederek heyecanını gizleme gereği duymadan açıyor hemen telefonu aceleci bir tavırla.

" Alo, Burak?"

" Merhaba güzelim, ilk gün yanında olmak için tatilimi bırakıp okula geldim. Neredesin?"

İlk okul çocuğu gibi korkak hissettiği an da imdadına yetişen Burak'a ardı arkasına teşekkür ederek aşağıda durakta olduğunu söylüyor. Çok geçmeden önünde duran beyaz motosiklet ile kaşlarını çatıyor. Burak kaskını çıkarıp göz kırptığında yüzünde kırık bir tebessüm oluşuyor.

" Bununla mı okula gideceğiz?"

" Korkmana gerek yok kendimi bildim bileli sürüyorum tek sefer düşmüşlüğüm yok. "

"Şey.. ondan değil..."

Gevelerken aklından bir babası bir Devrim yada görebilecek başkaları geçerken; " Yürüyerek gitsek daha iyi olacak... yada sen git şurası zaten ben gelirim kapıda buluşuruz," diyor tedirginlik yüklü sesi ile.

Burak, kaşlarını çatsa da motorunu kenara sürüp park edip indiğinde, "Olur mu öyle şey? Senin için geldim Aysima, bırakıp gidecek değilim herhalde." diyor ciddiyetle.

Aysima'ya doğru ilerlerken ardında bıraktığı moturuna bir bakış attığı sıra itiraz sesi yüklseliyor Aysima'nın.

" Burak saçmalama! Ya çalınırsa ne olacak?"

Gülerken muzipçe cevap veriyor Burak. " Eh o zaman ilk maaşından itibaren iki elli bin tamamlanana kadar maaşına el koyacağım demek bebek!"

Kahkaha atan Burak koyu kumral saçlarını geriye iterken kısa bir şok geçiriyor Aysima.

"Yuh! Vallaha kusura bakma bir motor için iki yüz elli bin bayacak bir aptal değilim! "

Genç kızın dediği ile sırıtışını önleyemeyen Burak içten içe de şaşırıyor.

" Bana aptal mı edin sen?"

" Şey... Yok Estağfurullah. Yani ben.." derken utançla, Burak bu tatlı kıvranışlara dayamayarak elindeki kaskı kaldırıp; "eğer çocukluktan hayalinse dahasını da verirsin" diyor gözleri dalarken. "Küçüklükten bunun için çalıştım. Sana beleşe verdiğim dersi millete para ile verdim liseden beri. Hep çok çalıştım. Babam emekli öğretmen, Selim ağabeyimin de ilk mesleğini icra ettiği seneydi geçen dönem. Ondan da bir şey medet umamazdım yani. Babam hep hayalin varsa daha hızlı koşmalısın ulaşmak için derdi. Bende önce ders verip yazları çalıştım sonra kısa filmlerimi çekmeye başladım. Eh babamda el uzattı sağ olsun, aldım gözümün nurunu."

Aysima verdiği mücadeleyi gülümseyerek dinlerken, " Yalan yok ders vermeye başladığın ilk zamanlar zengin züpesi olarak gördüm. Sonra bir gün Selim öğretmenim sınıftaki birine çok kızınca seni örnek verdi. O zaman anladım ki baba parasından gelmiyor o ego . Kendi ayaklarının üstünde durmanın vermiş olduğu bir öz güven."

Aysima'ya tebessüm etti . Burak bu konuşmayı uzatmak istemeyerek başı ile motorunu gösteriyor, " Eeee gidiyor muyuz yoksa burada mı bırakıyoruzz? "

Aysima derin bir nefes alıyor terddütle. Sonunda pes ederek uzatılan kaskı eline alıp geçiriyor motorun başına.

" Ama bak hız falan yok. Yavaşça gideceğiz!"

" Tamam tamam söz."

Burak binmeden yaramaz bir bakış attığında kirli sakalında koca elini gezdirip sivri çenesini kaldırdı.

" İnşallah senin ki görüp kızmaz. Geçen senin için el kaldırmadım ama bu defa durmam ona göre. Şu vücudu dayak yiyeyim diye yapmadım," diyerek kollarını gererek ortaya fazlaca uğraşıp yaptığı kasları çıkarıyor.

Aysima duyduğu cümleler ile hem mahçup olup hem utanca boğuluyor anında. Belki bir kaç sebepsiz korku kırıntısı da yok değil.

" Ha..hayır yok öyle bir şey saçmalama!" Derhal savunmaya geçtiğinde Burak aynı tavrı sürdürürken, " Bari beni yeme Aysima. Sizin oradakilere benzemem ben. Sevgilin olmasa neden öyle çıkışsın, aptal mı o adam!"

Aysima git gide gerilirken, " Sana hayır dedim Burak, hadi gidelim," dediğindr Burak ellerini kaldırıp hafif çekik olan gözlerini kısarak, " Demedim bir şey güzellik, tamam." Dedi. Fakat ikisi de motor üzerindeki yerlerini aldıklarında Burak arkasını dönerek Aysima'ya; " O hödüğün sevgilin olmamasına sevindim. Senin gibi bir kıza yakışmayan kaba herifin tekiydi," dediğinde nereden bilebilirdi ki genç kızın tam kalbinden vurduğunu.

****

Hayali bir şelale olmuş coşkun bir halde akarken seyre doyamıyor Aysima. Fersah fersah boğazı kuruyarak yer yer gözü dolarak geziyor okulunu. Sevinci tavan yapmış hiç olmadığı kadar mutlu. Fakat nedensiz, acı bir his boğazını yakıyor. Ya ilk günün heyecanı... Yada sanki bu mutluluğu ödetecek bir acının habercisi. Ötelemeye çalışsa da olmuyor. Saatlerin sonunda Burak'ın teklifi ile güzelim bahçesinde kolalarını içtikten sonra ilk ders için ayaklanıyor. Bugünlük ona yoldaş olan Burak, üç yılın ardından avucunun içi gibi öğrencisini, öğretmenini bildiği okulda öncülük ederek dersliğine yetiştiriyor.

Kapıya geldiklerinde tebessümle o cam gibi parlayan ela gözlerini Aysima'ya dikiyor. " Seni bekliyorum kapıda..." Gözünün önüne düşen saçı geri ittirdiğinde ürkek bir bakış atarak geri adım atan kıza içten bir tebessüm yolluyor.

" İçerde de böyle korktuğunu belli etme." iki parmağını birleştirip bir selam çakarak arkasını dönmeden son uyarısını da yapmayı ihmal etmiyor.

" Çıktıktan sonra kaybolma bir yere, mesaj at gelirim. "

Aysima Burak'ın arkasından bakarken az önce elini sürdüğü saçlarını kulağının arkasına attığında adımlıyor içeri. O parmaklar saçlarına değdiğinde sevdiği adama ihanet etmiş gibi hissetmesi ne kadar doğru?

Bir bunu sorgulamadığın kalmıştı aptal!

Kendine öfkesini bastırarak adımlıyor içeri. Lise gibi sıcak olmasa da düşündüğü kadar soğuk da olmayan tanışma faslı ve sonrasında gelen sohbet - daha doğrusu öğrencilerin gevezeliği elden bırakmadan sorduğu soruların cevaplanması- ile devam ediyor.

Ders bitiminde tam yerinden kalkarken Nur'dan gelen telefonla cehennem azabı görmüş gibi hızla çıkıyor okuldan. İçindeki o yakıcı his kanlı canlı bir Azrail gibi şimdi ümüğüne çökmüştü. Sabah, sevinç ve hayecanla çıktığı dönüş yolunda, duyduğu sözler karşısında sersemleşip kaç tehlike atlatarak varıyor eve.

Kapı önünde bekleyen Nur, onu eve odasına çıkardığında yol boyu akan yaşlarını siliyor hemen. Usulca parmağıyla sildiği yaşların yerini öpüyor hemen sonra. Bir kaç kez konuşma girişiminde bulunsa da başarısız sonuçlanıyor girişimi.

"Korkutuyorsun beni. Ne olur bir şey söyle."

"Baştan anlat..."

Dediği iki kelamlık cümle ile Nur'un yine içine kor düşüyor.

" Sabah sen gittikten sonra Zehra sultan geldi bize. Ömer amca evde sefer tasını bırakmış, ilacı var kahvaltı da etmedi doğru düzgün dükkana götür dedi. "

Aldığı derin soluğu bıraktı seslice. Zordu henüz hazmedemediği cümleleri bir suç aleti olduğunu bile bile ortaya dökmek.

" Sonra işte... Belki yolda sana da yetişirim diye hızla koştum. Ama ben tam Ömer amcanın dükkanına yetişmiştim ki sen sokağı döndün." Yutkunduğu ağırlık boğazını acıtıyor karşısında göz yaşı döken kızı görürken.

 

" O sıra ben de nefes nefese olunca öyle girmek istemedim dükkana. Hem Ömer amca tesbihlerle uğraşırken dalgın olur korkar diye. Ben nefesim düzene girsin diye beklerken konuşmaları duydum. Meğer.. Meğer Devrim'de ordaymış işte."

Titreyen ay yüzlüye sarılıyor bu defa. Aklına gelenin başına gelmesi ne acı...

" Devrim'e; 'Sen nasıl ki kalbimin canımın parçasıysan, anasız babasız Zülal'im de kalbimin diğer yarısı. Kardeşimin emaneti orda burda sürünüyor. Yaşı geldi artık, ona koca olacak emanetimizi koruyacaksın. Evleneceksiniz oğlum.' dedi Ömer amca daha önce duymadığım sert bir uslupla. "

Durup Aysima'ya baktığında kalbi sıkıştı genç kızın. Ay yüzlü Aysima'nın çehresi hüzne boyanmış benzi sapsarı kesilmişken, yabancı birinin veremli diye teşhis koyması çok olağan karşılanacak bir ahvale bürünmüştü. Tırnaklarını avcuna basmış sıkarken, titreyen dudakları arasında, "Peki ya Devrim?" diye soruyor aciz ve de güçsüz hissederken.

"Devrim... Aşık değil Zülal'e bunu anladım." Gözünü yere eğiyor Nur. Bu hiç de hayra alamet değil. " Sustu bir süre... Daha sonra yükseldi sesi. Babasına;" Eğer baba... Dönersem bu gece eve, söze gerek yoktur. Zülal'de kabul etmişse kabulumdür benim. Lakin; dönmezsem... Dönmezsem yakarım bu diyarı baba... Yine de evlenmem. Bunu böyle bil." diye çıkıştıktan sonra babasının bağırışlarına dönmeden atladı arabasına gitti."

Kalbi canlanan Aysima yanan umut ışığının aydınlığı ile gözlerini irileşirdiğin de, " Sonra? Sonra ne oldu? Geldi mi misafirler Zehra teyzelere?" diye soruyor nefes alma gereği görmeden.

İşte o anlarda Nur'un sesi tamamen düşüyor.

" Geldi... Bir kaç saat oluyor."

"Peki Devrim? O... O geldi mi?

Bir cevap bir insana ne kadar ağırlık verirse bin katını hisseden Nur döktüğü tek damla yaşla daha sıkı sarılıyor darmaduman olacak kıza.

" Senden... Senden hemen önce girdi eve. "

İşte o an bir kez daha yıkılıyor tüm hayaller... Bunca acı yetmezmiş gibi sevdiği adam tam karşısında parmağına bir yüzük, eline bir el aynı yastığa baş koyacak bir eş alırken hayat Aysima'ya "öl" diye fısıldıyor... Daha bir iki ay önce Devrim'e fısıldadığı gibi...

Dayanamayan bir kalbin yaşam damarı kesiliyor o anlarda... Nefesim dediği adam soluğunu kesiyor.

Gözleri kararıyor... Düşerken Nur'un feryadını işitse de, kulağı kalbinin feryadında... Yaktığı ağıtta...

Devrim'i, gülüşlerini yağmur damlalarına işleyeceği adamı.. Onun adamı, kendi ayaklarıyla başkasına giderek öldürüyor Aysima'sını...

***

 

Bölüm nasıldı bakalım?

 

Sizce neler oluyor?

Bir başlangıç mı bekliyor ikilimizi yoksa dönüşü imkansız bir yol mu?

BOL BOL YORUM VE OY VERMEYİ UNUTMAYIN.

Gençlik bir kitaptı, okuduk bitti; canım bahar geçti çoktan, kış şimdi. Hani sevincin cıvıl cıvıl kuş? Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti?... Demiş ÖMER HAYYAM. Ne doğru demiş. Her gününüzü bunu bilerek yaşayın.

Öpüldünüz Canlar.. Hep iyilikle kalın.

 

 

Bölüm : 28.03.2025 08:05 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş