16. Bölüm

15 🧡 CAN ÇIKAR AŞK ÇIKMAZ

ÖZLEM TATLI
ozsoowan

Bir gece sevdiğim içeri girdi. Yerimden öyle bir fırlamışım ki elbisemin eteği mumu söndürdü. Güzelliği ile karanlığı dağıtan sevgilim sordu: ben gelince neden ışığı söndürdün? Dedim ki: güneş doğdu zannettim...

***SADİ ŞİRAZİ***

Aşıksan asla bir tam olmazsın. Misal; kuş isen tek kanatlı, kilit sensen anahtar o dur. Kalem isen kağıt o...

Onsuz bir hiçsin anlayacağın... Tek kanatlı hangi güvercin uçmuş? Hangi martı denizlerde süzüle süzüle tek kanadını açmış? Kilidin varsa anahtarsız neyleyeceksin? Defter kelimeler dökülmek için ise kalemsiz ne haltına yarayacak? Kelamlar yine dizilmeyecek mi boğazına?

Bir gün geçer belki, iki, üç... Peki bir ömür yarım olarak, geçer mi sensiz?

Gökyüzüm bildiğim gözlerin kapanırsa bana, yaşanır mı karanlıkta?

Korkmuyorum diye karanlıktan bu acımasızlık yapılır mı?

Tek korkum, fobim sensizlik desem yanı başımda biter mi varlığın?

Haykıramıyorum diye acımı duymuyorsun!

"Gel... Allah'ının aşkına şu yetim kalbime sahiplik et..."

Araladığı gözleri arasından son göz yaşlarını döktüğünde Nur'un endişeli yüzü, ne zaman geldiğini bilmediği Yasemin'in korkulu yüzünde turluyor gözleri.

Ne zamandır bu lanet olası yatakta yatıyordu?

Savaşın ortasında uyuduğu gafil uyku da neydi!

"Uyandı!"

"Çok şükür yarabbim!"

"Nasılsın can parçam?"

"Cane? Korkutma bizi ne olur."

Kuruyan dudaklarını aralıyor, duymak istemediği cümlelere kapalı kulakları.

"Ne.. Ne kadardır uyuyorum?"

"Yarım saat oldu sanırım. Bırak ne kadar yattığını falan. Nasıl hissediyorsun?"

Sersem halini defedip başına saplanan ve kalp ağrısı ile yarışan sancıya hayali kezzap dökerken fırlıyor yatağından. Gözüne kestirdiği dolaptaki kıyafetleri yerle bir ederken geçen yıl Devrim'in hediye ettiği kırmızı kazağı çıkarıyor. Üstündeki Nur'un giydirdiği kıyafetleri atarken giydiği kırmızı örgülü kayık yaka kazağı üstüne geçiriyor. Altına giydiği siyah dar pantolunu çektiği sıra ona çıldırmış gibi bakan iki kız da endişeli.

" Tamam havalar soğumaya başladı ama daha kış gelmedi. Kar falan yağmıyor hani.."

Ne diyeceğini bilmeden karasızca dört bir yana saçılan kıyafetlerden gözünü alıp tereddütle Nur'un dediğine eşlik ediyor Yasemin.

" Yapma böyle kurban olduğum. Ya..yarın evlenecek haleri yok ya. daha konuşac..."

" Kes sesini Yasemin!"

Ani çıkışı ile saçlarını çeken genç kız acıları ile boğuşurken çıldırmış gibi dört bir yanına dönüp sonunda yere fırlattığı telefonunu aldı şifonyerin ayağının hemen yanında.Titreyen elleri arasında sıkıca kavradığı telefonla tam odadan fırlayacakken ardını dönüp Nur'a bakıyor feri sönmüş ölü bir insanın boş fakat bir o kadar manidar bakışıyla.

" Anneme bu gece sizde kalacağımı söyle...İkna et bir şekilde!"

Ardından bakan iki dostu da ne yapacağını bilemeden bakıyorlar şaşkınlıkla.

" Nereye gitti?"

" Ne bileyim.. O değil de niye tutmadık biz bu deliyi kızım! "

Yasemin'in sözleri ile fırlasalar da Aysima çoktan titreyen bacaklarına rağmen sokağı terk etmişti. Yegane sığınağı , mabedi olan tepeye doğru koşarken kirpikleri arasında sızan yaşları hırsla siliyor, yoldan geçen tuhaf bakışlara karşın asla olmadığı kadar sert bakışlar atmaktan geri kaçmıyordu.

Körfez'in ihtiyar pamuk evlerini ardında bıraktığında işte o zaman serbest bırakıyor yaşlarını... Olağanca gücü ile sıktığı telefonunun ekranı bir kaç denemenin ardından açtığında gözlerindeki buğuyu gidermek namına sertçe gözlerini sildikten sonra titreyen parmaklarını hızla gezdiriyor harfler üzerinde.

" Bana yine tam bu tepede, gözlerimde yaş, içimde kusamadığım acıyla sarıldığında döktün şu sözleri.

Heyben acıyla dolar da nefes alamazsan gel..!
Huzur bulacağın kıyılarım senindir...
Umutların solar kurur da su bulamazsan...
Beraber sulayalım gözyaşlarım senindir...
Kanadın kırılır da maviye uçamazsan ne güne duruyor, al..!
Kanatlarım senindir...
Çaresiz çilelere bir umut bulamazsan kendime ettiğim dualarım senindir...

Heybem acıdan kaynıyor kezzap dökmüşsün gibi, kanatlarım kırık...Tükenmeye yüz tutmuş göz yaşlarım... Umutsuzluğum öyle bir yerde ki kanımı kurttu da doymadı aç gözlü bir akbaba misali.

Velhasılı... kanatlarına ihtiyacım var desem, tam şuan herşeyi bırakıp gelir misin?"

Daha yeni tırmandığı tepede dizleri üstüne çöktüğünde alev alev yanan kalbine sapladı parmaklarını. Çığlık çığlığa döktüğü göz yaşları acısını bir nebze olsun hafifletmezken, "ne olur...ne olur son olsun bu yaşlar, " diye haykırmaya başlıyor. O acı git gide büyüyor daha çekilmez oluyordu.

Sesinin dünyaya kapandığı bir andı...

Kaldırdı telefonunu tekrar, artık bir adım atıp o lanet gönder tuşuna basarak üzerine binen vebali kaldırmalıydı.

Çok seviyorum be adam. Ağzımdan burnumdan gelecek kadar çok. Kalbimi tutsak edecek kadar çok. Yanlış, biliyorum. Fakat yaptığım bir yanlışa başka bir yanlışı ekleyemem susarak. Seni kaybederek başka bir yanlış daha yapamam. Yanlışın hükmü sıfır, neyle çarparsam çarpmayım yok olan ben oluyorum. O halde Devrim... Kalbim yanlışımı senle toplarsam en azından avuçlarıma bir sonuç doğacağını fısıldıyor.

Yalan, belki uydurma. Fakat yetim yüreğimin fısıltısına bir kez daha kulak tıkayacak güç kalmadı bende...

Kızarmış burnunu çektiğinde ikinci kez düşünmeden basıyor tuşa. Kalbi ya beter olacak... Yada... Yadası yoktu ki...

"Aşkım, göz yaşlarım, gelip de hesap sorduğunda, ' bu kalbin vebali sanadır' dediklerinde susamam. Bunun tek sorumlusu ben olamam Devrim. Bu günahın vebalini yalnız üstlenmeyeceğim. Sorumlusu biraz da sen olacaksın..."

Toprağa saplanan dizlerindeki kayıp güç kırıntısını bulduğunda ayaklanıyor bedbaht bedeni. Usul usul adımlarken en tepeye," Umarım Devrim," diye fısıldayor." Umarım canı çekilen umuduma can katarsın. Ben tükendim artık. Yitik yüreğimde zerre güç kalmadı...

*****

Cayır cayır yanan yürek bir yana, bir de çekilmez ve hadsiz cümlelerin süslediği akşam üstleri ne de kasvetliymiş...

Kalbinden, en derinlerinde gizlediğinden habersiz konuşan insanlara kinle mi bakmalı yoksa cahilliklerinden mi iğrenmeli?

" Zehra yenge, tam gününe mi denk geldi. Ay uy etme düğün arifesi!"

Amcasının sesi ile hiddetlenen deli yanı annesinin mahzun bakışları ile her kesiştiğinde kırbaç yemişe dönüyor Devrim.

"Amca!"

"Yeğenim! Seni başımaza ağa ata etsek yeridir. Yiğitliğin ortada herkesin dilindedir memlekette. Fakat bir yanlıştasın. Biz senin için, canımızın parçası için çırpınırız. Senin için nasıl el verir öksüzümüzü ele vermeye?"

Bu olayı neden yapmak istediklerini az çok biliyordu. Babası için önemli olan Zülal olsa da amcası kesinlikle ağabeyinden kalan mirasın Zülal'in bir başkası ile evlenmesi sonucu ellerinden uçup gideceğini bildiği için evliliği ortaya atmıştı. Hatta mütemadiyen o sinsi yaşı genç olsa da hastalıklı benizi ile yaşlı duran amcasının fısıldaşmaları sonucu babasının aklına da o girmiş olmalıydı.

"Amcan doğru söyler kurban olduğum, ben bilirim neler çektik bu zamana kadar. Fakat şimdi bu yaşında en körpe zamanında orda burda bırakamayız. Kötü zamanların en kötüsü, böylesi maşallahı olan bir ceylan orda burda nasıl sürülür? Ben üstüne el tutmasam, sen tutmasan kim tutacak? "

Bir yandan halası bir yandan amcası bir de gözlerinin ta içine bakan babası ile iyice kapana kısılırken bir an önce kalkıp gitmek istese de son noktayı bugün koymanın yarından daha makbul olacağına karar veriyor. Zira minicik bir ümit dahi beslemelerine yer vermemek adına iyi bir konuşma yapması gerektiğinin farkında. Öyle bir çıkmaz da ki... Oysa sabah çıktığı yolu bitirip de Aysima'sına kavuşsa böyle bilinmezlikle kafayı sıyırmayacaktı... Belki de daha kötü olurdu kim bilir?

Elini alnındaki yara izine götürken annesinin kırık ayağından gözlerini çekip sabah babasının yanından çıkıp gittiği vakit, aklının çıktığı anlar düşüyor aklına.

Babasının sesini duymazken atladığı arabasında hızla ilerlerken aklında, gözünde Aysima'sının vereceği tepki canlanıyor.

Acaba nefret eder mi benden?

Sevmez mi eskisi gibi? Belki fazlasını isterken beteri olacak ve silecekti?

O vakit gerçekten yaşayamazdı ki!

Zülal ile evlense sonuç değişecek miydi?

Nasıl da girift bir haldeydi!

Sinsi düşünceleri sinir sistemini çökertirken avuçları arasında sıktığı direksiyonun bir an hakimiyetini kaybetmesi ile yolda sarsılmış, şükür ki yolun boş olması sebebiyeti ile her hangi bir tehlike vuku bulmamıştı. Frene basıp kenara çekti. Başını direksiyona vurmaya başladığı anda bu halde sevdalısının karşısına çıkmanın iyi bir fikir olmadığını anlıyor virane adam.

Bu halde onu korkutmaktan başka ne yapacaktı?

Dikiz aynasından inceliyor kendini.

Derin mavi denizlerine dökülen kan gibi kızaran damarları korkunç bir hava katıyordu rengi kaçmış yüzünde. Dudağının o koyu pembe halinden eser yok. Üstelik şimdi okulun ilk gününde böyle bir şaşkınlık yaratmaya da hakkının olmadığına kanaat getirdiğinde gerisin geriye dönmek isterken lanet arabanın yol almayışı ile iyice dağıldı. Bu defa daha bir güç kullanarak direksiyona attığı kafa ile yarılan kaşına aldırmadan iniyor arabadan.

Saatler geçerken tamir edilen arabasında kazana dönmüş kafası, yıkık bir köyün mahzun ve kimsesizliğin verdiği sessizlik içinde inleyen kalbi ile yol aldığı sıra belki ellinci defa çalan telefonuna ömründe yağdırmadığı lanetle eline alıp bakıyor.

Ekranda annesinin ismi...

O da mı bu zehri yayan olayın içindeydi?

Dişlerini sıkarken açtığı telefona kusmak istiyor zehrini.

"Oğlum... Devrim'im."

Dilinin ucuna dolanan o zehir annesinin titrek ve ağlayan sesi ile dilini pelte gibi ağırlaştırırken; "Ağlıyor musun sen? Ne oldu?" diyor sonunda.

Annesi göz yaşları içinde merdivenden düştüğünü anlattığında nasıl da yol tükenip eve gelmişti hala hatrına düşmüyor o dakikalar...

Şansı ne kadar da berbattı!

"Sustun oğlum? Haklı olduğumuzu anladın değil mi? Sahip çıkacaksın yetimime?"

Susuşum kendi yüreğimin yetimliğinden be hala!

Kıvırdığı gömleğinin kollarını biraz daha yukarı çekerken dirseklerini dizine dayayıp eğilerek halasının gözlerine bakıyor keskince.

" Bir yetimi, öksüzü korumak ona biçtiğiniz hayata mahkum etmek mi? Eğer sizin koruma amacınız buysa halacığım, ben çekerim elimi ayağımı. Başka türlü her daim yanındayım kardeşimin!" Diyor. Üstüne basa basa dediği 'kardeşim' sözcüğü Zehra sultan harici herkesin yüzünü buruştururken ayaklanıyor.
" Daha fazla tahammül edemeyeceğim kusura bakmayın. Hayırlı geceler! " dediği anda saatlerdir süren konuşmanın ardından ilk defa suskunluğunu bozan babası kükrüyor adeta.

" Bu yaşta babanı mı ezeceksin!"

Şaşırarak babasına dönüyor. O sırada mcasının memnun bakışları ile daha çok çatılan kaşlarını ortaya çıkarırken, iki adımda babasının önünde bittiğinde baskın ve tane tane döküyor kelamlarını.

"Haşa baba.. Niyetimin bu olmadığını çok iyi biliyorsun! Ben yaptığınız yanlışa inanıp çaput bağlamak yerine gerçekleri söylüyorum. İnsan yetimini, - ki yetim diye küçütlmez önce- Daha sonra ise koruyacağız diye bir saçmalığa itmez!"

Son sözlerini söyleyip odadan çıktığında telefonunu almak için odasına çıkıyor. Aralık olan kapısından attığı ilk adımda elinde kendi telefonu titreyen kız ile bugün bir kez daha hiç olmadığı kadar şaşkınlığa uğruyor genç adam.

" Ne yapıyorsun burada Zülal? "

Gözünde yeşeren ılık yaşlar, az önce işittiği her cümlenin kalbine attığı kesikle telefonu ekranını Devrim'e doğru kaldırıyor Zülal.

"Bunun için mi istemiyorsun beni Devrim?"

Devrim, Zülal'in verdiği tepki ile kaşlarını olağanca çatarken o kırışan çizgilerin arasında daha çok öfke birikiyordu.
Kıstığı mavileri lacivertin en kızgın tonuna bürünmüş, korkutucu olmak için en savaşçı halini almıştı.

Bir adım daha atıyor Devrim. Evvela gönderen isme yönelen gözleri, gördüğü 'peri tozu' ismi ile cennet kuruluyor yüreğinde.

Bir isim bir kalbe kaç kez böylesi cenneti yaşatır?

" Bu kız yüzünden mi? Söylesene Devrim! "


Sadece ismi görüp bayram havası yaşayan yüreğinin yansıttığı parıltılarla ekranda yazılan asıl önemli satırlara geçmeden duyduğu cümlelerle yeniden kendine gelmeye çalışıyor.

" Sen ne diyorsun Zülal!?"

Bu evliliği kendi gibi şiddetle karşı çıkacağına inandığı kız şimdi ona hesap soruyordu!

"Bunun için mi be Devrim! Lanet olası bir kız yüzünden mi!"

Devrim'in içinde soğuk bir fırtına gibi yakıp kavuran, 'lanet olası' sözcüğü dönerken son sabrı da küle dönmüş oluyor. Telefonu elinden aldığı gibi kolunu sertçe tutması ile Zülal acı ile yüzünü buruşturuyor. O anlarda daha çok neyin acıttığı muamma genç kız için...

" Ağzının lafını bil Zülal!"

Tıslayışı bir kükreyiş kadar korkutucuydu.

Sevdiği kadına edilecek tek hakarette yakardı dünyayı!

Onun yüreğinin nazenin çiçeğine kimse dil uzatamazdı!

Titreyerek tuttuğu kolu iterek bıraktığında alnını sıkıyor. Nasıl bir adama dönüştürmüşlerdi! Tekrar arkasına bakmadan, " Allah kahretsin! Ben sana kardeşim derken sen ne diyorsun Zülal?" diye sorarak aynanın önündeki parfüm ve traş kolonyalarını yerle bir edip çarpıyor kapıyı.

Aşağı katta bir de babasının son cümlesi ile nevrinin kesinlikle döndüğünü hissediyor.

" O kardeşim dediğin kız gelin olup da bu eve geldiğinde görüşürüz Devrim efendi!"

Dış kapıyı da çarpıp merdivenlere çöktüğünde başını dizine yaslarken gözlerini kapıyor. Tüm olanlar film şeridi gibi tekrar tekrar gözünün önünden giderken babasının son sözleri çınlıyor dört bir yanda...

'Kardeşim dediğin kız gelin olup da bu eve girdiğin de.... "

Sinirinden gülüyor bu sözlere. Nasıl da çirkin geliyor!

Oysa sabah," Akşam eve geldiğim de, Zülal kabul ederse kabulüm, " dememiş miydi? Eğer o sabah ki yolculuk Aysima'sına ulaşıp red cevabını alsa nitekim öyle olacaktı...

Sahi, Aysima ona hayır dese böyle bir yanlış mı yapacaktı ?

Gelip o sinirle bu günaha ortak mı olacaktı!

Aysima'sından nasıl geçerdi? Gönlü çürür kokardı iğrenç bir ceset misali...

O cesedi bir ömür boyu kardeşim dediği bir kadının koynunda mı taşıyacaktı!

Titredi bir an!

Allah'ım! Sinirle nasıl bir hata yapacaktım!

Ezilen yüreğinin içinde sakladığı hislerin aşikar olması mı, babasının sözleri mi böyle elini ayağına dolaştıran? Yılların yaş aldırdığı, olgunlaştırdığı adam sanki başına yediği darbe sonucu kendisine gelmiş, derin bir uykudan uyandırılmıştı. Üstüne ölü toprağı serpilmiş gibi hissederken silkinmek için çirkin bulduğu bu olayın mı vuku bulması gerekiyordu?

O halde bu durum için belki de ardından sinir krizi geçiren yaşlı babasına bin teşekkür edebilirdi. Laf anlatamayacağını bildiği halası ve sinsi amcasına da.

Güldü yine kendi kendine.

"Yok be Aysima'm. Test edilip onaylandı. Red etsen de ömrümü yalnız senin için çürüteceğim. Senden başka hayat haram bana... Artık tek dakika kaybetmeyeceğime yemin olsun!"

Kurduğu cümlenin ardından gözüne takılan telefonla perisinin attığı mesaj geldi aklına.

Kafamı bıraktılar be kızım!

Açtığı ekranda okuduğu her satırda hayrete düşerken, korku ile sarsılıyor. Sabahtan yaşadığı hiç ama hiç bir duygu bunun kadar ağır değildi!

Bir şey olmuştu ay yüzlüsüne!

Nasıl ayağa kalktı, o yolda nefes nefese bir kez daha ona koşarken, telefonunu kaç kez çaldırdı bilmiyor. Her 'düt' sesinin ardından çıkan telesekreterin konuşması ile mümkün olsa gırtlağına yapışıp, ' kes o lanet sesini!' diyecek.

Neden açmıyorsun be kızım!

Korku, demir parmaklar olmuş ümüğünü sıkıyor sanki. Ömründe o sözleri yazacak, gururuna yediremeyen ay yüzlüsü şimdi ne haldeydi ki ondan bu şekilde yardım istiyordu.

Mesajda yazılan her cümle beynini karınca misali turlarken tırmandı tepeyi. Aysima'sı her daim görmeye alışık olduğu yerde, en tepede oturmuş dizlerini kendine çekerek Körfez'i izliyordu. Çok sıkkın olduğu zamanlar yapardı bunu. Tıpkı küçükken olduğu gibi...

Aysima duyduğu ayak sesleri ile sımsıkı kapıyor gözlerini...
Sadece bir kaç adım ötesinde, kordan farksız küçük yüreğinin kahramanı.

Bir adım var aşka... Şöyle sıkıca sarıp peri tozum diyeceği tek bir adım...

"Aysima!"

Boğuk ve nefes nefese çıkan sese arkasını dönmeden tebessüm ediyor. Demek bu tepede dedikleri doğruydu. O her daim sadece bir adım ötesindeydi...

Devrim yere çökmüş ve kendisine bakamayan sevdiğinin arkasında durdu. Yanına çöküp yüzüne bakmaya korkuyor gibiydi. Tam o anda duydu, ağlamaktan dolayı çatlak çıkan sesini.

" Yıllardır adımlıyorum bu sokaklarda. Bir çok kez markete, ilk okula, orta okula, liseye...Bir çok kez Nur'un sürüklediği üç sokak aşağıda mahalle arasında yapılan maça..."
Devrim kaşlarını hafif çatarken devamını bekliyor sabırsızca.

" Bunların dışında tüm adımlarım yalnızca kalbimin sahip oduğu adama..."Sendeliyor Devrim... Dünya yıkıntısının altında kalmış gibi.

" Ellerim, hayallerimin cebinde, delik olduğunu bilsem de bıkmadan umut tıkıştırarak aldığım yol yalnız onaydı."

Acaba mümkün müydü 'sus' diye haykırdığında bugünün bir kabus olması? Sus be Aysima'm.. Sus be peri tozum..

" Küçük bir kız çocuğuyken de koşardım ardından, ilk zamanlar bir şey demese de, biraz büyüyünce, 'erkeklerle buluşacağız takılma peşime' der, kahvenin önünden eve yollamaya çalışırken de yine onu dinlemez giderdim peşinden... Onun beni kızarak eve yolladığı günler tepeye çıkmak nasıl da güzeldi. Çünkü... Çünkü o zaman o da gelirdi ardımdan hiç bıkmadan. "

Duraksıyor tam burada Aysima. Yüzü yaşlarla yıkansa da bir tebessüm daha açıyor yüzünde. O hallerini hatırlıyor...

Bir de o küçük kızı hatırlayan Devrim var. Çok değil, sadece bir dakika önce bugün kabus olsun da uyanayım diyen adam, şimdi son duyduklarından sonra dua ediyor.

Rüya olmasına da kabulüm Allah'ım. Çünkü onun bana söylediği sözler rüya dahi olsa ömrümde yaşadığım en güzel an... Varsa biraz daha uyku.. Belki bir kaç yıl daha yatabilirim sevda ateşim böyle benimle kalacaksa.

" Gece çöker dönmezdim mahalleye. Yine.. Tıpkı böyle nefes nefese koşardı, 'bu saat olmuş niye evde değilsin yine peri hanım?' diye paylardı.

Omuz silkerdim o anlar da. Çocuk aklı küstüğümü anlasın isterdim... Ha, bir de uzun uzun konuşmasını da istemiş olabilirdim. Sonrasında saçlarımı okşayıp, beni eve götürmek için gelen o değilmiş gibi yanıma çöküp bana dakikalarca neden onunla gitmek istemediğini anlatırdı. O an öyle dalardım ki... O bilmezdi yarın tekrar, bu defa daha çok küsüp direteceğimi. Uslu biri olsam nereden gelip benimle böyle konuşacaktı? O zamanlar kendimi o kadar zeki zannederdim ki... Sonra büyüdük, o içimde ki duygu da dağ gibi büyüdü. Zaten yok olmasına ehemmiyet vermezdim. Fakat, Nur'un veya Yasemin'in dediği gibi bir hayranlık olması ihtimaldi... Ama olmadı, öyle değildi. Duygumda değişen tek şey oldukça büyümesiydi.
Canım çıkmış, aşkım çıkmamıştı! "

Büyümüştüm. Ve o eski kız çocuğu değildim artık. Ardından gelmeyi bırakmıştım, utanıyordum. Böylece artık küsmüyordum da... Kızsan bile küsmeye de utanıyordum. Belki de korkuyordum beni daha çocuk görmenden. " ağırca yutkundu. "Hep gizli gizli, perde arkalarından ardından bakmaya devam ederken yüreğim çok örselendi. Bu günlere kadar geldik düşe kalka... Velhasıl Devrim, " diyerek göz yaşlarını silip arkasında putlaşan adama döndüğünde zar zor ayaklanıyor. Tam önünde durduğunda," O adam, hayatında asla tahmin edemeyeceği kadar çok sevildi. Ne ben kalbimi dile dökebildim ne de o gözlerimden anlayabildi..."

Devrim olanların şoku ile tek kelam düşmezken dilinden, o an kalbi feryat içinde.

Sen de anlayamadın ki! Şu gözlerimden bir göremedin kendini...

"Ay..."

" Sus ne olur..."

Tam konuşacağı sıra parmak uçlarını kora değdirir gibi basıyor Devrim'in dudaklarına. O kadar korkuyor ki, hep böyle kalsa gram itirazı olmaz. Yaşları muhteşem bir acı ve de sevinçle akarken dudağını ıslatan Aysima o ıslak gözleri ile bakıyor Devrim'in titreyen gözlerine.

" Sanırım en az on beş yıllık hayallerimde provasını yaptığım bir piyesti şimdi oynadığım. Bir gün asıl sahnesine kavuşacağına asla inanmadığım. Fakat şimdi inanmadığım halde buradayım, hayalimde ki sahnemde. "

Sevdiği adamın dudağına kapanan parmakları her daim delisi olduğu kirli sakalına, oradan o nur çukuruna giderken gözlerini yaptığı işe vermiş hıçkırmamak için zor tutuyor kendini. Zira yakında o yanağa belki de o kız dokunacak...

" Senden bir şey beklemiyorum Devim. Tek kelime etme. Sen karşımdasın. Oynadım oyunumu, bitti. "

Ona 'Devim' demeyi nasıl da özlemişti! Küçükken çok şanslı olduğunu düşündü o anlar da. Yeni yaşlar akarken gözlerini kapıyor aşık kız. O anlarda bütün günaha batmaya hazır. Usulca uzanıp dokunmaya korkar gibi titreyerek çenesinin hemen ucuna, o dikenlerle kaplı saklı cennete ufacık bir öpücük bırakıyor... Yılların cesaret patlaması olmalıydı bu. Göz yaşları ile ıslattığı yerden dudağını ayırmadan, eli hala yanağındayken fısıldıyor kalbimin namelerini.

"Kalbimin bu canhıraşlarını dökmezsem bugün, bir daha asla dökemezdim. Özür dilerim Devrim, çok özür dilerim. Belki de sana, geçmişimize leke sürdüğümü düşüneceğin için..." dudaklarını ayırıp ıslattığı çenesini ağırca silerken bir adım geri çıktığında tekrar kıpkırmızı gözlerini o buğulanmış gözlere çevirdi.

" Sanırım... Sanırım perdeler kapandı Devrim. Sahneden inme vakti..."

****
🗝️

BÖLÜM GELDİİİİİİ

SONUNDA İSTEDİĞİNİZ OLDU HA 😍😍

BEN SİZE MENDİL HAZIRLAYIN DEMİŞTİM. HALAY ÇEKECEKTİK AMA SİZ AĞLAYACAĞIZ SANDINIZ 😅

SİZ HEMEN BURAYA NOT DÜŞÜN BAKALIM DÜŞÜNCELERİNİZİ. MERAKLA BEKLİYORUM 🤓🤓🤗🤗

NASILDI AYSIMA'NIN İTİRAFI?

GARİBİM DEVRİM KALA KALDI BİR TANE VURAYIM KENDİNE GELSİN DİYENLERİ BURAYA ALALIM :)

HAZIR ORDALAR, NİKAH ŞAHİDİ OLALIM NİKAH KIYALIM DİYENLER BURAYA 😁

ZÜLAL İLE İLGİLİ NE DÜŞÜNÜYORSUNUZ SON OLARAK?

ÖPÜLDÜNÜZ.

ŞU BÖLÜME GÜZEL VOTELER YAĞDIRMAYI UNUTMAYALIM LÜTFEN

 

Bölüm : 04.04.2025 16:10 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...