19. Bölüm

18🧡 EVLEN BENİMLE!

ÖZLEM TATLI
ozsoowan

Avucumun içinde aslında her şey...

"İste" diyor Allah,

"İste vereyim..."

"Sev diyor" " Hakkıyla sev "

" Sevdireyim "


Hikmet Anıl Öztekin

***
 

Devrim aldığı mesajla delirmişti adeta. Anlaşılan Aysima hanımla en kısa zamanda böyle şeylerin şakasını bile kati surette duymak istemediğini konuşması gerekiyordu. Telefonu elinde sıkarken yanında koluna dokunan kıza dönerek sabır çekti.

" Yoksa senin peritozu mu?"

Zülal'in sırf tiksinti akan cümlesi ile kaşları daha çok çatılırken dişlerini biraz daha sıktı. Sabahtan beri resmen yaşadığı zulme daha fazla dayanamayarak kolundan sıkıp gözlerine baktı sertçe. Tüm gün dökmediği dil kalmamıştı ama bir şey anladığı yoktu bu kızın! Hele babasının üzerine ağlayıp ağlayıp üzerine salması inanılır gibi değildi! Yıllardır kalbinde büyük bir şefkat beslediği kuzeni, kardeş bildiği nasıl biriydi öyle?

" Sana bir daha peritozu dersen neler olacağını söylemiştim Zülal!"

Tıslaması Zülal'i korkutmuyor yalnızca biraz daha kırıyordu. Fakat zaten sevdiği adamın kalbinde bir başkasının varlığını bilmek yeterince parçalamamış mıydı ki?

" Ben..."

" Sen Zülal! Sana sevgimi yitirmeden bu akşam babama ve diğerlerine artık istemediğini ve eve döneceğini söyleyeceksin. Bu işin olmayacağını artık çok iyi anlamış olman gerekiyor!"

Devrim, Zülal'in konuşmasına izin vermeden söyleyeceklerini söylemiş, annesi muayene olurken bırakmak istemesede arkasını dönüp hastaneden çıkmıştı. Hastane dışına çıktığında Çetin'e annesi ve Zülal'i almasını söyleyen bir mesaj yazıp arabasına atladı.

Kanını yakan öfke damarlarında fır dönerken o halasına da hiçbir şeyden haberi olmayan Faruk'a da sinirlenmeden edemiyor. Bu şekilde mahalleye gitse kesin Aysima'nın da kalbini kıracağını bildiğinden tepeye sürüyor arabasını. Dört bir yandan baskı altında kalması tüm sinirini germiş olduğundan daha aksi bir adama dönmüştü.

Tam mutluluğu bulmuşken bu nasıl bir azaptı?

Öz be öz babası adeta düşman kesilmiş, 'yeğinimi ortada bırakıp yüz dönersen sende benim evladım değilsin' demişti apaçık. Bunda Zülal'in babasına oynadığı rol payı büyüktü. Bunu da annesinden öğrenmişti. Her gece ağlayarak ' Ben nasıl dönerim memlekete, evleneceğim diye geldim. Milletin yüzüne nasıl bakarım. Öz kuzeni almadıysa, istemediyse vardır bu kızda bir pislik demezler mi amca, zaten yetim anasız babasız kıza kolay yapışır damga. Ben nasıl böyle yaşarım!' dedikçe babası çıldırıyomuş evde. Devrim annesinin desteğinin kendi tarafında olmasıyla biraz olsun içini rahat ettirsede bu işin sonunun pek hayırlı olmayacağını hissediyordu.

Tepeye vardığında sabır çekip Aysima'nın hâlâ, halasının yanında olma ihtimali, zehirli bir akrep gibi bam telinin üzerinde gezerken cebinden telefonuna uzanıyor. Sözde sakinleşmek için gelmişti ama ne mümkün? Zülal'i başından salana kadar gelin bulmaya meraklı halası da sevdiğine bela olacaktı besbelli! Düşüncesi ile boynunu kütletip, dişlerini sıkarken alelacele telefonunu çıkarıp sildiği numarayı ezberinden tuşlayıp arıyor. Zülal'in bir oyun çevirip numarayı alma ihtimali aklına gelince derhal silmişti. Uzun uzun çalan telefon açılmadıkça o bam telinde gezinen akrep zehrini boşaltıyor, attığı o mesajlar aklını kemirdikçe sıktığı yumrukları titreşiyordu kendini kasmaktan.

" Nerdesin sen! "

Sinirden bedeni kasılırken ayağının altındaki taşları ezercesine volta atarken defalarca kez aramasına rağmen açılmayan telefonla delirecek raddeye gelmişti. Tamamen öfkeye büründükten sonra açılan telefon ile elinde olmayarak bağırıyor.

"Nerdesin sen! Niye geç açılıyor bu telefon!"

Genç kızın duraksayan sesini işitince gözlerini kapadı. Yaşadıklarını ona aksittermesi adil olmasa da elinden şuan için bir şey gelmiyordu.

" Yemeği... hazırlıyordum."

Titreyen sesini duyduğunda eli yumruk halini alırken kendisini dinlememiş olması daha çok sinirlenmesine sebep oluyor. Dişlerini sıkıp rüzgardan uçuşan saçlarını yolarcasına geriye iterken sessiz bir sabır çekti.

"Ben sana ne dedim?" Diye katı bir şekilde tıslarken içinden kendine sakin ol dese de olamıyordu. Aklına gelen mesaj, Zülal'in halleri, babasının konuşmaları geldikçe sakin olmasını imkansız kılıyordu.

Yahu başka bir adamın bahsinin söz konusu olduğu bir durum vardı! Daha ne olsun!

Bağırışı genç kızın yutkunmasına sebep olurken ondan aldığı böylesine bir tepki kalbinin atışını durduruyor. Neler oluyordu Allah aşkına?

" De.. Devrim kendinde misin sen? Halan izin vermedi ve kaldım ne var bunda?"

Sinirle bir nefes verdi Devrim. Kesinlikle kendinde değildi! Ayağının altındaki taşları savurur gibi bir tekme attığında başını göğe çevirerek gözlerini kapıyor. Sakin olmaya çalışmak şuan çok zordu... Derin bir nefes alıp kuruyan dudaklarını ıslattı.

"Ben sana ne dedim?" Diye soruyor tekrar. " Elini kolunu mu bağladı halam?"

Sertliğini koruyan sesi ile gözlerini kapayıp onu duymayan adama ne cevap vereceğini bilemeden durdu öyle. Önce tüm gün telefonlarına cevap verme zahmeti göstermeyip sonrasında böyle ne olduğunu dahi bilmeden ahkam kesemezdi! Sakin olmayı bir tarafa bırakıp o da bağırdı.

" Ne dedin? Ben Zehra sultana söz verdim! Bırakıp gidemedim, " derken ona yolladığı mesajlar aklına geldi. Tamam kıskanacağını biliyordu fakat böyle bir çıkış asla beklediği şeyler arasında yoktu! " Sen mesajlar yüzünden mi kızdın? Allah aşkına halan söylendi durdu. Kızacak ne var bunda? "

"Başlatma Zehra sultanına! "

Yumruğunu ısırırken içinden sakin ol oğlum diye teskin ediyordu kendini. Kırmak istemezdi asla yarini ama delirincede benliğinden çıktığı bir hakikatti!

"Aysima! Güzelim. Beni deli etme! Halam sana oğlunu methedecek ..." deyip duraksadı öfkeyle, düşüncesi bile nefesini kesmeye yetiyordu! Aysima ile bir başkasını düşünmek öldürüyordu! Dişlerini sıkmaktan ağrıyan çenesini göz ardı ederek tekrar yükseldi.

"Ulan! Sana birini yakıştırıyor! Sen de bunu bana atıyorsun! Amacın deli etmekse başardın peri kızı!"

Aysima ağlasa mı gülse mi gerçekten bilemiyor duyduğu sözler üzerine. Tek bildiği şey artık eskisi gibi rahat olamayacağıydı.

" İnanamıyorum sana Devrim! Ne yaptığımı sordun ve bende söyledim. Yalan mı söyleseydim? Hem ne var sanki bunda delirecek? Üstelik burada senin vermen gereken bir hesap var. Neredeydin! Neden mesajlarıma, aramalarıma dönmedin! "

Devrim daha cevap vermeden sorulara maruz kaldığında parmak uçlarına kadar donduğunu hissediyor!

Siktir! O da vardı değil mi?

" Tepedeyim çık gel konuşalım. "

Ruhunu sıkan sıkıntıdan ancak bu şekilde kurtarıp kendince bulduğu çözümü de ancak yarine söyleyip onayını alarak gerçekleştirebilirdi.

Aysima, Devrim'in görmemesine rağmen gözlerini devirse de içinden onu göreceği için sevinmiş fakat bunu belli etmeden direk telefonu kapayarak fırlamıştı uzandığı yataktan. Allah'tan babası evde değildi henüz.

Devrim ise, söylediği sözlerden sonra dudaklarını aralayıp çabuk ol diyecekti ki kapanan telefonla öylece kalırken kaş çatsada yüzünde ondan bağımsız açan tebessüm ile yüreğine renk geliyor.

"Yüzüme kapadığın telefonun hesabını da vereceksin küçük hanım," diyor bakışlarını telefonundan alıp körfeze dikerken.

Hayatta her ne olursa olsun yüzünde ki tebessümün sebebi yarini kaybetmemeye yemin ediyor bir kez daha. Körfez bilmem kaçıncı kez şahit oluyor adamın deli benliğinde ki sarsılmaz aşka.

***

Aysima evden çıkıp tepeye geldiğinde güneş kızıl oklarını kuşanmış geceye savaş açmaya hazır olsa da usul usul batmaya mahkum olmadan önce dünyayı ışığından sıcağından mahrum bırakmamak adına son gücünü tüketiyor. Ve bu savaş esnasında dünyaya tam şuanda yaydıkları görsel şölen muazzamdı! İnsanın bu, gün batımına doyası gelmiyordu. Yaydığı turuncumsu gölgeler adeta enerjinin rengiydi.

Aysima, o güzelim görüntüye doğru adımlarını hızlandırıp bir yandan heyecan diğer yandan sinirle karşıda arkasını dönmüş, heybetli bedeni ile dimdik duran adama doğru hayranlıkla yürüyor. Her zerresini ne güzel yaratmıştı yaradan! Ya çok ama çok güzeldi sevdiği adam, ya da öyle bir seviyordu ki kusurdan münezzeh bir halde görüyordu hem gözleri hem kalbi... Kalbi kaynıyor her gördüğü anda! Dünya eriyip ayakları dibinde birikirken sevdiği adam semaya doğru yükseliyor sanki! Gözlerinde can bulurken, varlığına binlerce kez şükürler ediyor.

Ey uğruna nice geceler tükettiğim adam... Şimdi desem o gecelere ' meğer benim olacakmış bu adam, bilseydim kahreder miydim kendimi?' diye, demez mi bana ' Hiç utanmadın mı? Safi kalbinle Allah'tan dilediğin geri çevrilir mi? Sen değil miydin en sâfâne hislerinle herkes gaflete uyumuşken, sabahlara kadar secdede göz yaşı döken... O Allah değil miydi ki MÜMİN SURESİNDE, "Bana yalvarın ki size karşılık vereyim." diye buyuran! Yeter ki insan haram dilemesin elbet karşılığını bulurdu duasının. '

Rabbim vermişti duamın karşılığını. Şahit yerdi, göktü... Şükür için yine sabaha kadar ağladığımda göz yaşlarımın düştüğü, seccademdi!

Gözlerindeki buğuyu geriye itip içinden tekrar binlerce şükür ederken derin bir nefes alıp içinde ki huzurla dikiliyor Devrim' in yanıbaşına.

" Geldim..." Her ne kadar sımsıkı sarılmak geçsede içinden bugün ki davranışlarının sebebini öğrenmeden bir adım atmak gelmiyor içinden.

Duyduğu sesle ayağı altına serilen Körfez'den gözlerini çeken Devrim, hayat bulduğu gözlere bakarken bir kez daha yaşadığını hissediyor.

" Hoş geldin... Ömrüme, ruhuma, kalbime..." Dudağı ayrıldığı an gözlerine bakan göz bebeklerinde okuduğu aşkın dökülmesine o kadar çok seviniyor ki! Sevdiğinin sesini işittiği an hasta gönlüne şifa bulmuş gibi gözlerine kısa bir an bakıp kollarını açıp sevdiğini çekerek sımsıkı sarılıyor. Öyle bir sarılmak ki nice duygu haykırıyor içinde.


Sen benim ruhumun ilacısın kadın! Yokluğun dünyadaki cehennem azabı! Yokluğun nefesimin, yaşam damarımın kopma sebebi!

Aysima olası bir tartışma beklerken karşılandığı hal ile dudağında tebessüm cirit atarken o da dayanamayıp sarıyor kollarını. Söz de kızgın olması gerekirken hem de!

" Sanırım özlediğin için delirdin ha bugün?" Her halde o telefondaki kızgınlığın başka sebebi olamazdı!

Gülüyor Devrim. Saçlarına bıraktığı öpücükle gerçekten çok özlediği kokusunu çekiyor. " Belki de... Belki de sadece özledim diye."

Devrim'in mırıltısı ile genç kız kaşlarını çatsa da hemen alınganlık etmemek için savaşıyor kendi ile. Ne demekti 'belki?' oysa kendisi deli gibi özlemiş, merak etmişti!

" Anlıyorum..." dedi düşen neşesi ile. "Neden sabahtan beri yazdıklarıma cevap vermedin? Yada aramalarıma?"

Devrim duyduğu soruya hazırlıksız yakalanmıştı. Aysima'nın ruhsuz sesi ile biraz şaşkına dönüyor, bariz bir bağırış bekliyordu oysa. Biraz geri çekildiğinde sevdiği kadının yüzü sıkıntı ile çepeçevre sarılmışken teslim olmaktan başka çaresi yoktu.

" Galerideydim... "

" Eee? Müşteriler vardı diyecek değilsin herhalde?"

Şüpheyle gözleri kısılan Aysima, Devrim'in masmavi gözlerinde ışıldayan endişeyi ana dili gibi okurken derin nefesler alıp değişen yüz hatlarını izledi bir süre.

Devrim, sevdiğinin beklenti ile dolu gözleri üzerindeyken ister istemez geriliyor. Kuruyan dudaklarını diliyle ıslatırken söze nereden başlayacağını kestiremeden araladı dudaklarını. Korkunun ecele faydası yoktu en nihayetinde.

" Cevap veremedim... çünkü;... Zülal vardı yanımda."

Aysima Devrim'in dudaklarından dökülen sözlerle başından aşağı kaynar suların döküldüğünü hissederken, titreyen dudağını içten ısırarak belli etmemeye çalışsa da kırgınlığını, suratında dalga dalga yayılan hayal kırıklığı açık bir kitaptan farksızdı. İçinde anında türeyen art niyetli düşüncelerinin sesi dünyaya kapatmıştı onu tam şu anda.

Demek mahallede onları gördüğünde beraber dönmüşlerdi ki o saate kadar seni yok saydı Devrim!

" O kadar saat ne konuştunuz? "

Lanet düşünceleri bastırmaya çalışırken küçük ellerini yumruk yapmamak için zor tutuyor kendini. İçinde ki sakin yanı, makul merakının harflere bulanıp dudaklarının arasından usulca dökülmesine sebebiyet vermişti. O saate kadar ne konuştuklarını deli gibi merak ederken bu deli soruları içinde saklamak mantıklı bir davranış olmasa gerekti.

Devrim keskin bir soluğu ciğerlerine saplarcasına alıyor sevdiği kadının sözleriyle. Yüzünde beliren hayal kırıklığı canını yeterince sıkmamış gibi daha da sıkarken şimdi ne dese faydasız olacağının da farkında.

" Duydukların canını sıkacak. Boşuna üzüleceksin...."

Acıya bulanan dudaklarında ruhsuz bir tebessüm boy veriyor Aysima'nın. Daha ne kadar üzülebilirdi ki? Aklında daha bir kaç saat öncesinde Zülal'in sevdiği adama dokuna dokuna bir şeyler söylediği fink atarken, istediği an yanında bitip istediği gibi çekinmeden dokunabilirken sevdiğinin tenine, daha ne olabilirdi?

Oysa bunu ilk gördüğünde kötü hissetse de sonda kendine kızmış onu hayatından çıkaramayacağını hatırlatmıştı kendine. Sonuçta Devrim'in kuzeniydi, kan bağını da kes diyemezdi. Ama...
Aması yoktu işte! O 'ama' sözcüğünde takılı kalıyordu. O 'ama' bir pençe gibi sıkıyordu ümüğünü! Keskinliği git gide kırılan bakışlarını yere sabitledi. Daha fazla o gözlere bakmak istemiyordu. Fakat saniyesinde çenesinde yer edinen parmaklar buna izin vermeyeceğini apaçık belli etmişti. Usulca kalkan çenesi ile gözleri, kaşlarını çatmış, öfkeli dalgaların dövündüğü mavi denizlerle buluştu. Hemen sonrasında, " Sakın... Sakın, aklına yanlış bir şey gelmesin." diyen sevdiğinin taviz vermeyen sesini işitti.

Gözlerinin içine bakarak kesin bir dille konuşan Devrim ile, yutkunarak gözlerini kapıyor genç kız.

" Yanlış anlaşılacak bir şey yok zaten. Ben sevdiğim adamı tanıyorum. "

Sessizce fısıldarken maraton koşmuş gibi kesilen nefesi ile göğsü inip kalkıyor. Bir an bile orda ne yaptı Devrim diye düşünmemişti ki! Onun kadar layetezelzel birini daha tanımamıştı hayatında. Üstelik onun gözlerindeki o güzelim duyguları okuduktan sonra inanır mıydı hiç Devrim'in yanlış bir şey yapacağına? Fakat, bir şeyler olmuştu ki Devrim böyle delirip kendisine de kızmıştı. Ve evet, Devrim'i tanıyan yüreği her ne olursa olsun kendisini yok saymayacağını da bilirdi! İşte yoğun bir yangın kötü bir his vardır içinde. Burnundan aldığı nefeste sevdiği adamın kokusu... Kıskançlık kımıl kımıl gezinirken kanında, ilk defa damağında bu kadar yoğun bir şekilde o acıyı hissediyor. Senin olmayanı kıskanmak başka, senin olana el sürülüp göz konulması çok başka zoruna gidiyormuş insanın.

Devrim sevdiği kadının dudaklarından çıkan cümle ile dudakları yana doğru kıvrılırken gözlerini kısıp sevdiği kadının yüzüne baktığında huzur doluyor içi. Çenesini usulca okşarken; " Aferin peri kızıma." Diyor içinde nice muziplik yatan sesi ile. Biraz olsun gerilen ortamı yumuşatma çabasında.

Aysima duyduğu cümle ile kaşlarını çatsada ortamı daha da germemek adına tebessüm ediyor.

" Aferinimi de aldığıma göre Devrim efendi, şimdi bana ne olduğunu anlatacak mısın? "

Aysimanın tek kaşını kaldırarak sorduğu soruyla dudağındaki tereddütün izini taşıyan kıvrılma gülümsemeye dönüşürken sevdiği kadının şakaklarından öpüp başını ağırca sallıyor.

" Hangi konuşma onca saat sürer? Hadi o da yetmedi eve geldiğinizde bile elini üstünden çekemeden hararetle ne anlata bilir?"

Aysima'nın ardı ardına sorduğu sorularla Devrim'in içine delice boy verecek biraz daha sıkıntı tohumları ekiliyor.

" Oturalım mı? "

Anlatmak azap gibi geliyordu şu dakikalarda. Aysima'sı ile günlerce görüşememişken, hasret gidermek varken can sıkacak konuşmaları yapmak canına okuyordu!

İkisi birlikte yere çökerken Devrim her zaman ki gibi sıkıntısını gidermek için paketinden bir sigara çıkarıp kalem gibi parmaklarının arasından kalın dudakları arasına alıp tutuşturuyor ucunu.

Aysima ise sevdiği adama çakmak çakmak gözleriyle bakıyordu. Her hareketini gözlerini üzerinden almadan izlerken git gide yüzü düşüyor, tıpkı o sigara gibi yandığını hissediyordu. Sevmiyor ta en baştan bu adamın sigara içmesini,o zehrin iliklerine kadar işlemesini.

" En azından yanımda içme. Sevmiyorum."

Sözlerini söylerken hızla Devrim'in dudakları arasından dalı çekip yere atarak eziyor ayağı altında.

Dudağındaki boşluk ile kaşları çatılıyor Devrim'in. Gözlerinde aniden harlanan ateşi kontrol altında tutmaya çalışırken bir sevdiğine bir de ayakları altında ezilen sigaraya tıpkı bir şahinin keskinliği ile bakıyor.

"Bir daha bunu yapma! " Derken sigara paketini ağırca cebine tıkıştırırken, yan yan sevdiğine bakıyor. Bunu başkası yapsa o kişiyi, elinden alamazdı! Fakat iş, Aysima'sı, gönlünün cenneti olunca değişiyor velhasılı.

" İçmemeye bakarız. " Her ne olursa olsun, sevdiğinin dudakları arasından çıkan sözlere kulak tıkayacak bir adam değildi. Sigara içmesini sevmediğini her defasında söylese de şimdiye kadar bırakması mümkün değildi. En nihayetinde geceler susarken gönlündeki ilacı yalnız sigarasında buluyordu bir nebze olsun.

Aysima'nın sessiz kalışı ile derin bir nefes alıp bakışlarını gökyüzüne sabitleyip düşünmeye başlıyor. Güneş usul usul çekilmiş, gece kucaklarken yer yüzünü, henüz tam olarak kararmamış gökyüzünde sabırsız yıldızların parlaklığında göz gezdiriyor. Sıkıntısı içini kemirirken, yanındaki küçük kadının sabırsız halleri ile kasılıyor.

Şimdi Zülal'in laf anlamaz takıntılı halini mi anlatsa yoksa babasının kati bir şekilde verdiği kararından kolay kolay dönmeyeceğini mi? Bu elbet yollarına taş koyacak değil fakat yaşadıkları ilişki de yorulacaklarının açık açık sinyalini veriyor.

" Başlayacak mısın artık?"

Aysima'nın sesi ile kendine gelen Devrim bakışlarını gökyüzünden çekip sevdiği kadının gözlerine bakıyor sıkıntı ile.

" Öncesinde seninle bir konuyu netleştirmek istiyorum Aysima'm. Tanırsın beni, sinir damarım kolay yanar kolay söner." Gözlerini sevdiği gözlerden çekmezken ellerini sevdiği kızın yanağına götürüp avuçladığında yumuşak tenini okşarken; "Fakat iş kalbime geldi mi, yanan ateşi söndüremem. Bu ateş de benden başkasını dondurur." derken, sesinden tehlike lavlar sıçrıyor. Dokunuşları yumuşak olsa da sözleri kesindi Devrim'in. Esen rüzgarla sevdiği kadının saçları parmaklarına değdiğinde usulca asi tutamı alıp kulağının arkasına yerleştirirken konuşmaya devam ediyor netliğini bir nebze olsun düşürmeden.

" Sana yapma dediklerimi yapma. Adını her ne amaçla olursa olsun bir başka erkeğin adı ile aynı cümlede anma! İster şaka de ister başka bir şey. O dudaklarından asla bir başka herifle yakıştırıldığın dökülmesin!" Son sözleriyle dahada kasılırken gözlerini sım sıkı yumuyor. Bir başkasını düşünmek bile delirmesine yetiyordu. Kuruyan dudaklarını sinirle ıslatırken içinden sakin ol oğlum diyordu kendine. Bir başka adamın sevdiğinin dilinden dökülmesi yakıyordu adamın sol tarafını.

"Kalbimi kendi elinle yakma. Farz et ki bir hançer tutuyorsun... kalbime kıyma. " Fısıldıyordu artık, kelimeler adeta inler gibi dökülüyordu dilinden. Son sözleri ile alnını sevdiği kadının alnına yaslarken, sevdiği kadının yakınlığı ile sakinleşmeye çalışıyor.

Aysima ise Devrim'in sözleri ile her sözcükten sonra pare pare yandığını hissediyor.

" Bu istediğimi 'kıskançlık' olarak algılama. Birinin gözünün ucu sana değse ölürüm kıskançlıktan, bu kıskançlıktır kabulum. Fakat senin dilinden dökülen öylesi cümleler karşılığında verdiğim tepki can vermeden önce ki tepinmemdir! Bunu böyle bil!. "

Aysima duyduğu cümlelerin hazminde zorlanırken kuruyan dudakları aralanıyor fakat düşmüyor dilinden tek kelam.

O mu demişti sanki bana şu adam yakışıyor diye? Fakat biraz düşününce sırf kıskansın diye attığı mesaj aklına düşünce eğiyor başını. Sevdiğinin gözlerinde yanan ateşi fark etmemesi mümkün değil! Görüyor acısını. Bu adam ne kadar büyük seviyor? Basitçe bir tatminlik yaşamak için meğer nasıl kırmış sevdiğini...

" Özür dilerim Devrim," suçluluk ile titrerken yüreği, "Bunları söyleyen her ne kadar halan olsa da, tüm gün beni yok saymanın cezası olarak biraz abarttım." diyerek itiraf ediyor.

Devrim, katıksız doğru sözleri işittiğinde ruhuna öyle bir ferahlık geliyor ki yüzünden apaçık okunuyor. Yalansız dökülen sözlerine şimdi kızmaktansa sadece gülümsemek geçiyor. Kapadığı gözlerini aralayıp avuçlarının arasında olan gül yüze bakarken ister istemez gözlerinden aşk geçiyor. Bakışları yoğunlaşırken, Devrim bu huzuru doyasıya sevdiğinin gözlerine bakarak yaşıyor. Şuan evdeki olayları anlatmak içinden bile geçmiyordu. Bu güzel ortamı bozmak Aysima'sını üzmek hiç istemiyordu. Fakat üzülecek olmasına rağmen anlatacak olması canını sıkarken başını geriye çekip sevdiğinin yüzünü okşuyor. Bu tenden günaha battığını bile bile çekemiyor elini.

" Sana anlatacaklarımdan sonra asla canını sıkmayacaksın tamam mı? Ne olursa olsun senden vazgeçmeyeceğimi bil!"

Aysima, Devrimin son sözleriyle yutkundu. Duyacaklarının can sıkacağını bilse de böyle ciddi olduğunu tahmin etmiyordu hiç. Vazgeçmek nerden çıkmıştı ki hem? Daha yeni kavuşmuşken bir de! Acımasız bir pençe yüreğini sıkarken, " Söz veremem... " dedi ruhu çekilmişcesine cansızca. Ne duyacağını bilemeden nasıl söz verebilirdi ki? Duygularına nasıl gem vururdu insanoğlu?

Aldığı soluk ciğerlerine yetmezken uzun uzun baktı sevdiğine. Aysima'nın sözleri işini daha da zorlaştırıyordu. Başını pes ederek sallarken tekrar sevdiğini göğsüne çekip, Zülal'in babasına oynadığı oyunlardan, kendisi ile ilgili asla görmediği takıntılı hallerini bir bir anlattı. Sabah olanlar aklına geldikçe çıldırıyordu. Zülal sabahın körü yedek anahtarla galeriye girmiş, uzandığı yatağına sızmıştı. Derin uykusunda olsa dahi yabancı dokunuşları teninde hissettiği an gözlerini aralayıp gördüğü kızla çıldırmıştı adeta. Kendinden uzaklaştırıp gitmesini istedikçe, dokunmuş... Hatta sonunda kendini aşarak öpmeye kalkmıştı. Bu düşünceler bir anda donmasına sebebiyet verirken yüzünü sıvazlayarak ellerini yumruk yapmamak için zorluyor kendini. Eğer emanet yetimi olmasa neler yapardı Allah bilir! Bir de daha düşünceleri oturmamış bir kadın olması da vardı tabi...

" Onca saat... Kime dersen bin kez anlamıştı. Fakat ben onca şeyi sayıp olmayacağını belirttiğimde önce alaya alıp daha sonra ciddi olduğumu görünce galeriye ciddi anlamda zarar verdi. Zor sakinleştirdim." derken yine sabaha geri dönmüş gibiydi ahvali. Damarlarında kan kaynıyor, öfke zehir gibi yakıyordu.

Kolları arasında nefes dahi almadan sözlerini dinleyen kollarında küçücük kalan kadınının her cümlesi ile kasılması da tuz biber ekiyordu yaşadığı hislere.

" Sakinleştirdikten sonra uyuya kalınca uyandırmadım, ta ki annem arayıp hastaneye gitmemiz gerektiğini söyleyene kadar."

Kendine yetmeyen bir nefes daha çekti Devrim. Anlattıkca nefesi kesiliyordu. Zülal'in çıldırdığında yaptıklarını, kucağında uyurken elini bir saniye olsun bırakmadığını bilhassa söylememişti. Burda her ne olursa olsun başka bir kızın da gururu söz konusuydu. Duygularını burada açığa vurmak sadece erkekliğine leke sürmekti. Üstelik Zülal hastaydı. Ara ara nüks eden sinir krizleri çocukluğundan bu yana var olmuş, nadir durumlarda canına kıymaya kadar gitmişti. Bunu bile bile bir köşeye atamazdı!

Üstelik Aysima'nın da şuan yaşadığı hüzün yeterde artardı bile. Fazlasına gerek yoktu!

"Sen geldiğinde annemi bekliyorduk. Onun o halini gördükten sonra anlattığı saçma şeylere tepki verip sokak ortasında bir olayın daha yaşanmasını istemedim. Büyük bir sinir krizi geçirdi. "

Sıkıntıyla nefes verirken dalgınca döküldü kelimeler dilinden, parmakları göğüsüne çektiği kadının saçlarında tembelce dans ederken. Burnunu gül kokan saçlara eğip derince içine çekiyor, her seferinde sonkezmiş gibi.

" Böyle işte..."

Aysima duyduğu her cümle ile titredi. Zülal'in takıntısını değil de aşkını görmüştü. Devrim'in ceketine sarılıp döktüğü göz yaşlarına şahitti gözleri. Ve babasının tavrını da o gece yarısı öğrenmişti zaten. Fakat bu kadar büyük boylu olduğunun farkında değildi. Gözleri dolarken zar zor yutkunmuş, başını sevdiği adamın göğsünden çekip gözlerine baktığında ağzından zoraki bir, " Peki ne yapacağız? " cümlesi dökülmüştü.

Zülal'in nasıl uyuduğunu, ona sarılıp sarılmadığını merak ediyordu deli gibi. Bir çok soru sormak istiyor, her ayırtıntıyı bilmek istiyor olmasına rağmen konu ile alakalı bir şey soramadı. Daha fazla yüreğine ağırlık bindirmek eziyetlerin en büyüğü olacaktı. Aysima bunun ağırlığını yaşarken Devrim'in herşeyden sıyrılmıştı o an...

Aysima'sı ona 'Ne yapacağız?' diye sormuştu...

Tam da bu sorunun ardından saklambaç oynayan heyecan, iliklerine kadar işleyen sevdanın neşesi, karanlık gölgelerin ardından fırladılar bir parça şarkı tüttüren rüzgar eşliğinde.

Dünyevi uğultular usulca sessizleştiler. Ne uğursuz korna sesleri ne de uzaktan duyulan pazarcıların bağırışları, bir eskicinin umut yüklü çığırışı...çocukların parkta ki çığlıkları...hepsi sustu. Körfez, Devrim'in yanındaydı.

Aynı rüzgar saçlarını okşarken dillerine dolanan dualar, gülücükler atıyorlardı.

" Ne yapacağız biliyor musun?" Dedi Devrim, beş yaşında koca bir arabaya sahip olmuş bir çocuğun inanılmaz heyecanıyla.

Boğazını tırmalıyordu bir kuruluk. Ve ciğerlerinde biriken yılların dumanı sanki tam şuanda hücüm etmiş de tüm hücrelerine saldırıp kurutuyordu.

Elleri titreyen kendi miydi sahiden?

En son ne zaman böyle büyük bir heyecanın dalgası arasında yok olmuştu? İnanılmaz mutluluktan bir tebessüm esir alıyor dudaklarını. Bu hale düştüğü için de biraz utanç sarıyor. Koskoca adam toy bir bebeden farksız şimdi. Tek dizi üzerine yükselirken Aysima'sının karşısına da geçmeyi ihmal etmiyor. Buz tutan elleri arasına minik bir kuşun sıcacık kalbi gibi duran pamuk ellerini alıyor. Mutlulukla çağlayan gözlerini, gecenin en karanlığında doğan güneşe sabitliyor.

" Yapmamız gerekeni, " Omuz silkiyor, alalade bir olayın olağanlığı ile.

Olması gereken taa en başta belli değil miydi zaten?

"Sevmek..."diyor sonra. " Neymiş biliyor musun?" Sevdiğinin anlamaz, şaşkın gözlerine başını eğerek mahcup bir gülümseme ile karşılık veriyor. Tekrar hayat bulduğu güneşlere bakarken," Ait olmakmış,sevdam." Diyor kalbine dolan gururla. " Otuz yıla yakındır yaşıyorum bu misafirhanede. Öğrendiğim en anlamlı şeylerden biri buydu. Bir nesne seversin ve alırsın. Bu kadardır işte. Artık onun sahibisindir. Geçici bir mutluluk bırakır, fakat zamanla unutursun. Artık anılarının tozlu rafları arasında yalan bir mutluluk daha vardır. Ardından bıraktığı boşluk yine aynıdır. Fakat sevmek... Sevmek sadece bir şeye sahip olmak değildir. Sahip olmanın yanında bir de ait olmaktır. Bir çift göze emanet etmektir canını bir kez bile ne kadar doğru olduğunu sorgulamadan." Avuçlarında hafiften titreyen terlemiş avuçları biraz daha sıkıyor Devrim. Aysima'sının şaşkın gözlerine bakıp tebessüm ederek, ince bileklerine sevdiğinin içine derinden işleyen birer öpücük bırakıyor. Dolan gözlerine daha da tebesüm ederken, " Ben sana emanet ettim bana yüreğini açtığın gün bu tepede. Ve sevdanında kalbininde tek sahibi ben olduğumu öğrendim. Söylesene... Bunun üzerine daha ne yapacağız demenin alemi var mı? Ben gözlerine baktığımda, senle olduğumda cenneti kazandıracak anılar biriktirmek istiyorum artık. Tenine değen dudaklarımda günahın izini bırakıp seni cehenneme beraberimde sürüklemek yerine, helalim diyerek birlikte cennet için savaşmak istiyorum. Helalim diye haykırmak, sana ait olmanın simgesini sol parmağımda taşımak istiyorum. Her sabah karanlığa uyanmak cefa. Gel...evet de bana. Günümün aydınlığı ol peri kızı. Kalbimin anlamı, cennetimin anahtarı ol... "

Sevdasının gözlerinden düşen yaşla içi titredi... Kayıp gitmesine izin vermeden öpücüğü ile silerken dünyaya haykırmak istediği son sözlerini 'dünyam' dediği kadının kulağına fısıldadı...

" Evlen benimle! "

*****


Aley aley aley.....

Sen sevda mısın yoksa... Yalan dolaaaaaaan....

Beni çok sev kimseye vermeeeee...

😂😂 😂

Kendimden geçtim sevgili Körfez Sakinleri 😂

Aha Devrim evlilik teklifi etti, yiğidim.

 

Ben deliriyorum arada bakmayın bana. 😂 Ama uzun zamandır böyle keyfim yerinde olmamıştı.

EEE NASILDI BAKALIM BÖLÜM?

DEVRİM'İN SÖYLEDİĞİ, VE BAZI SÖYLEMEDİĞİ ŞEYLERE NE DİYORSUNUZ?

AÇTI KALBİNİ, DİLİNE VURDU.. SİZCE NASILDI TEKLİFİ?

PEKİ AYSİMA CEPHESİNDE NELER OLACAK?

 

 

Son olarak... Lütfen oylamayı unutmayın. Gerçekten emek hırsızı oy vermeyenler.

 

 

Bölüm : 26.04.2025 23:26 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...