21. Bölüm

20 🧡 ATEŞLERDE YÜREĞİM

ÖZLEM TATLI
ozsoowan

**🩷 OY VE YORUMLARI UNUTMAYINIZ🩷 **

Çıkamazsın, gönlüm haremdir sana
Bakamazsın, eller mahremdir sana
Umut pınarından su serp sineme
Aslı'sın, bu yanan Kerem'dir sana...

CEMAL SÜREYA

 

 

Kırgınlık, sarmaşık gibi iki yüreği de sıkarken, aralarına giren günler özlemlerini körükleyip geceleri zehrediyordu. Hele Aysima için daha bi zordu her şey. Tepeden ayrıldıkları günden sonra Devrim galeride kalmak yerine evine geri dönmüş, Zülal ile aynı çatı altında nefes alıp veriyordu. Aysima onun galeride yaptıklarını düşünürken çıldırıyor, kim bilir bu kadar yakınken nasıl da sevdiğine rahatça dokunabiliyor diye nefes alamıyordu. Sevdiği şimdi kendisine uzak, o kıza yakındı!

Yatağından usulca kalktığında pencereye doğru ilerledi. Bunu istisnasız tam bir haftadır tekrar ediyor, acaba bu sabah yüzünü görür müyüm demekten kendini alıkoyamazken diğer yandan naif yüreği azap dolu bir öfke yükleniyor. Durduk yere kendisini dinlemeden direk böyle hüküm verip kızması, üstüne üstlük bir haftadır yok sayması katlanılabilir şey değildi! Perdenin araladığı kısımdan güneş hücum ederken kısık gözlerle sevdiği adamın kapalı penceresine bakıp iç çekiyor. Yine ve yine yoktu işte! Sinirle kapadığı perdeden elini çekip banyoya yöneldiğinde günlük ihtiyaçlarını karşılayıp, erken uyanmanın avantajı ile acele etmeden okula hazırlanmaya başlıyor.

Az sonra uzun saçlarını yandan genişçe örüp, alnından kıvrılarak özgürce akan bir kaç teli kulağının arkasına doğru hapsetti. Güzel gözlerine sürdüğü siyah kalem göz bebeklerini sarımtırak bir renge çevirdiğinde burukça gülümsedi. Devrim görse muhtemelen bir sürü şey saydırırdı. Ciddi anlamda makyajdan nefret ediyor asabi adam. Makyaj yaparken bile Devrim'i düşünmesine sinir olarak kendine bir güzel kızıp bu defa uzun kirpiklerini de rimelle belirginleştirip ardından şeftali tonu rujunu sürerek hazırlığını tamamlıyor. Siyah, bacaklarını saran dar bir jean, üzerinde yine bedenini saran göbeğini hafifçe açıkta bırakan dar bir badi üstüne deri ceketini giymiş, ayağına zarif, topuklu bir buti geçirmişti. Ankara artık soğuğunu iyice gösterirken üşütmemek üzere sıkı giyinmişti. Notlarını da kontrol edip eline aldığında her şey hazırdı.

Evden çıkarken bugün annesine yakalanıp bir kahvaltı savaşı yapmadığı için seviniyordu; çünkü bir lokma olsun boğazından geçmiyordu bir haftadır. Acaba Devrim için de böyle miydi? Aklında dönen bin bir türlü sorunun çıkış kapısı hep öfkeydi... Eve geçtiğine göre elbette yemekleri de mideye indirmeyi biliyordur! Bırak artık her adımda onu düşünmeyi! Kendine kızarak tekrar toparlanmaya çalıştı. Fakat ne mümkün!

Tam kapıdan çıkıp merdivenlerden inerken iki metre ötedeki evin de kapısı açılmış tüm ihtişamı ile sevdiği adam ağırlıkla inmeye başlamıştı. Aysima, donup kaldığını bilemeden özlediği adama bakarken o mavi özgürlük taşıyan gözlerin neden kanatlanıp kendisine dönmediğini düşünüyor. Bilerek mi yapıyordu Devrim? İstediği azap çektirmek mi? Saçma sapan bir kavgadan kendine düşen pay bu kadar yok sayılarak acı mı çekmek? İçinden geçirdiği onca soruya yine cevap bulamazken sabah sabah duymak istediği en son ses çalınıyor kulaklarında berbat bir vuvuzela edasında. Zülal elinde bir poşet kapıdan çıkıp Devrim'in yanına gelirken yüzünde koskoca bir gülücük vardı. Elindeki poşeti Devrim'in eline tutuştururken, " Sabah sabah kalkıp sana yaptım yemeden gidilir mi? Neyse ama işin varsa sorun değil. Galeride Çetin'le birlikte yersiniz, " yanağını öpecekken bütün damarlarının kuruduğunu hissediyor Aysima. Bütün kanı kaynıyor ve beynine çıkıyordu. En çok da gözleri nasipleniyordu bundan. Zira yanlış görmemek için dört açılmış gözler adeta kamyon farı görüntüsündeydi! Zülal'in bu yüzsüz davranışı şükür ki Devrim tarafından bertaraf edilip geri püskürtülmüştü.

" Zülal yapma! Bunu konuştuk! Daha fazla kalbini kırmak istemiyorum!"

Elindeki poşetide sinirle Zülal'e verip hızla merdivenlerden indiği anda gözü sonunda görmüştü Aysima'yı. Gül teni, yüzüne sürdüğü o lanet boyalar dahi renklendirmekte yetmemiş gibi duruyordu. Sapsarı kesilmiş kendisine bakarken gidip sımsıkı sarılmamak için kendini zor tutarken diğer yandan içten içe girdiği savaşta kazanmak için duruşunu bozmamalıydı. Yoksa bu manyak kız onu süründürmeyi kafasına koymuştu şüphesiz! Tek kaşını kaldırıp ağırca montunun fermuarını çekerken arkasında işittiği kapının sert sesi ile Zülal'in sinirle kapıyı kapadığını anlamıştı. Üzülüyordu onun için fakat malesef ki elinden gelen bir şeyi yoktu.

Tekrar Aysima'ya odaklandığında genç kızın sinirlerini çıkarırcasına o giydiği lanet giresice topuklu ayakkabılarını yere vura vura yürüdüğünü gördü. Sinirle elini saçlarından geçirirken hangi akla hizmet böyle bedenini saran kıyafetler giyip, boyanıp üstüne üstlük bir de o cezbedici topuklu ayakkabıları giymişti onu merak ediyor.

" Aysima!" İçindeki savaş anında beyaz bayrağı çekmişti sevdiğini böyle alımlı ve çıldırtıcı güzel bir halde okula giderken görünce. Kızgınlığı bir tarafa bırakıp kibarca ona bu halinin hesabını sormalı, sonra ise değiştirmesi için eve yollamalıydı.

" Aysima dedim!" Genç kız duymazdan gelerek aldırmadan yürüdükçe sabır çekip bir kaç büyük adımda yanında bitti. Kolundan tutup durdurduğunda Aysima sinirle eline vurup geri çekildi. Sokak ortasında bu halleri dikkat çekmezdi çünkü yıllardır herkesçe bilinirdi bu halleri. Fakat şimdi sanki bu mahallenin sivri zekalı insanları her an aralarında bir şey olduğunu anlayacakmış gibi gergindi Aysima.

" Buyur Devrim, hayırdır?" Gayet soğuk ve mesafeli tuttuğu sesine minnettardı. İçten içe titremesinden deli gibi korkarken böylesine pürüzsüz çıkmış olması omzunu daha dik hale getirirken zarif çenesini de kaldırmayı ihmal etmedi.

Devrim, Aysima'nın bu haline ister istemez gülerken, " Hayır galiba. Ben de sana soracaktım; Ne bu hal? Okul müdürünüz yoksulluktan üniversitenin bahçesinde mi evlenip düğün dernek kurdu?"

Aysima gözlerini kısmış Devrim'in kurduğu saçma cümleyi kınarcasına bakarken bir açıklama yapma gereği duymadan, "Bundan sanane!" diyerek arkasına dönüp yoluna devam etti. Biliyordu ki bu adamın en nefret ettiği şey içinde 'sanane' geçen cümlelerin alayıydı!

" Bu nasıl bir tavır! Sanane ne demek!"

Beklediği etki anında gelince içten içe sırıtmadan edemedi Aysima. Fakat keşke o sırıtış gözlerine kadar ulaşsaydı. Tam bir haftadır o gözlere dalmanın özlemini çekerken bugün çıkıp böyle rahat konuşması ne de sinir bozucuydu! Hiç mi üzülmüyordu haline? Bunca gece hasretle yanan kalbine yazık değil miydi?

Tepkisizce yürümeye devam ederken içinde birikenleri tutmak için kendini kasıyordu. O lanet olası evde Zülal ile birlikte kalırken kendi yaptığı tavrı unutmuştu anlaşılan.

Devrim seslenmeye devam etse de ardını dönmedi. Fakat çok değil bir kaç saniye sonra Devrim, kolundan sıkıca kavrayarak az ilerdeki arabasına doğru çekiştirirken ondan kaçış olmayacağını anlamış oldu. Mahallede rezalet çıkmasın diye kolunu sertçe çekip kendisi kapıyı açıp bindikten sonra bütün sinirini kapıdan çıkarırcasına sertçe çarptı. Sabırsızca Devrim'in binmesini beklerken hırstan dolayı gözüne tırmanan yaşlar göz pınarlarını yakıyordu genç kızın.

Devrim de sözde kibarlığını çekip atmıştı çoktan. Arabaya bindiğinde sertçe Aysima'ya bakıp, " Öncelikle o ağzına sakın bir daha 'sanane' kelamını alma! Kime denir 'sanane' Aysima Hanım!" diyerek sonda ki sözü bastırıyor. Az önce ki ' Devrim Bey' sözü ciddi anlamda kırmıştı genç adamı. Alalede birinden bahseder gibi nasıl da zorlanmadan söylemişti!

" Sokaktaki hiç tanımadığın adama denir 'sanane!' Oysa ben kendimi kalbinin sahibi sanıyordum! Yanlış mıydım yoksa?"

Sözlerine devam eden Devrim'in cümlesinin sonlanması ile daha fazla dayanamdı Aysima. Hiç bir şey olmamış gibi neyin hesabını soruyor? Üstüne üstlük bir de sevgisine mi laf ediyordu! Sinirlerinin hepsini sıktığı yumruklarında hissederken, sonunda kendini kasmayı bırakıp göğsüne sert bir yumruk atıyor hırsla. " Asıl senin tavırlarına ne demeli ha! Sırf ceza olsun diye sana deli gibi aşık olan kızla aynı çatı altında olmana ne demeli! Ya hadi derdin burnumu sürtmek! Peki ya o kız? O kızın ne suçu var! Ona ümit veriyorsun orada kalarak Devrim! Yarın bir gün yüz üstü kaldığında ne olacak! " diye bağırmaya başlıyor." Ve sakın aşkımı, sevdamı sorgulayıcı cümleler kurma! İnan bana sevdama dil uzatan sen bile olsan yakarım! " Korkusuzca sürdürdüğü konuşması boyunca gözlerini, öfke kaynayan gözlerinden çekmedi. Anlaması gerekiyordu hislerini!

Devrim ise gözleri sinirden alev alırken tek kelime etmeden Aysima'nın biriktirdiklerini kusmasını bekledi. Ne diyordu bu kadın? Zülal hakkında söyledikleri de neydi öyle! Gerçekten böyle mi düşünüyordu hakkında... İçi inanılmaz bir kırıkla dolarken tek kelime edemedi. Bununla ilgili tek açıklama yapması gerekmiyordu asla! Tek bildiği attığı adımlarda asla bir yanlışlık olmadığıydı.

Aysima öfkesini boşalttığında içi dökülmüş bir yastık kılıfı kadar cansız ve ruhsuzdu. Devrim'in öfkesini görmezden gelerek arabadan indiği gibi cansız adımlarla uzaklaştı sevdiği adamdan. Her an yanına gelip tekrar durdurmaması için hızını arttırsa da diğer yandan gelip sımsıkı sarılmasını diliyordu. Fakat ne beklediği onu durduran oldu, ne de dilediği gibi gelip sımsıkı sarılan...

Devrim sadece ardından bakmış ve durdurmak için her hangi bir çaba sarf etmemişti! Üstelik kapıdan çıkarken yeni fark ettiği göbek dekoltesi de çürüyen sinirine tuz biber ekmiş, bu defa kızmak yerine sadece kırgınlığın sessizliğini yüklenmişti aşık kalbi.

Aysima ise usulca akan yaşını sildiğinde kendine gelmeye çalıştı. Lanet olası insanlar buna da söyleyecek laf bulurdu nasıl olsa! Sokak ortasında böyle ağlayamazdı. Bunda da bir kabahat bulunurdu elbet!

İnsanoğlunun yaşama amacı bu olmamış mıydı zaten? Sürekli kendi yaşamını bırakıp başkasının hayatına müdahil olarak şeytan kılığına bürünüp olup olmadık dedikodulara malzeme bulmak...

Bir an yaşadığı insanlardan nefret etti genç kız. Fakat biliyordu ki Körfez iyisi ile kötüsüyle benliğiydi...Buradan başka bir yerde yaşamayı kabul edemezdi! Yaşamdı... Hayattı... Aşkının, her karesini şahidiydi Körfez!

Gözündeki yaşı sildi önce, sonra dudağında ki buruk tebessümü. Sevmek ne zor şeydi... Kalbine yük olan ağrı göz yaşını taşırırken o bile ayıplanıp yasaklanıyordu yazısız hükümler tarafından!

***

Okuldaki saatleri ağırlıkla geçerken sabahki olaydan bir türlü sıyrılamamış, Devrim'in yaptıklarını bir türlü sindirememişti genç kız. Bir cezayı hak ettiğini düşünmediği gibi bir de sevdiğinin elinden alınma korkusu içine içine işliyordu. Üstelik Yasemin'in geçen gün içine ektiği nifak tohumu da büyüyüp sarmaşık gibi sarmıştı. Sözleri hala capcanlı kulağında çınlıyordu. " Allah Korusun, bu Zülal manyağı değil miydi dükkana gidip orayı bulandırıp saatlerce kalan! Bu kızdan herşeyi beklerim. Tövbe estağfurullah gece Devrim'in odasına gidip bir iftira etse gecenin sağır dilsiz karanlığı mı şahit olacak Devrim'e! Kim inanır? Bu kızın gözü dönmüş. Geçen gün anneme yakında nişana gelirsiniz demiş manyak. Sağa sola bunu yayan kusura bakma ama Devrim'i elde etmek için iftiradan gram çekinmez! " Elbet çekinmezdi gözü dönmüş, elde etme hırsı ile dolan insanlar. Aysima'nın da kafayı yemesine az kalmıştı. Zülal böyle bir şey yaparsa sonları olurdu! Biterdi Devrim de kendisi de! Kantinde notlarını yazarken girdiği düşünceler dehlizinde kafayı yemek üzereyken işittiği Burak'ın sesi ile başını kaldırdı.

" Ne haber canım? Gömülmüşsün deftere." Keşke asıl gömüldüğü yer defter olsaydı... Burak bilmiyordu ki deli dalgalı bir aşkın ortasında ölümcül bir tsunamiye gömülmüş!

" Sabah başım ağrıyordu not tutamadım da arkadaşımın notlarını aldım onu yazıyorum. Ucu kaçarsa toparlayamam."

"Haklısın. Kesinlikle ucu kaçınca fena oluyor.. Ve sınava yakın bedavaya not bulmanda imkansız oluyor tabi. " Beyaz dişlerini ortaya çıkarırcasına genişçe gülmesi ile Aysima da gülümsüyor. Para ile not satıldığını abisinden öğrenmişti, bu çok deli saçması bir olaydı! Fakat ciddi ciddi notları satanlar oldukça fazlacaydı. Ve bu da birilerinin canına minnetti. Ders vakti kendilerini yormadan parasını bastırıp hazır notların fotokopisini alıyorlardı!

Aysima sadece başını sallamakla yetinirken Burak elinden kaptığı deftere göz atmış," Son bir paragraf kalmış. Bir çay içelim daha sonra yazarsın," dediğinde Aysima'yı hiç beklemeden kalkıp çay almaya gitmişti onu yeni düşünceleri ile yalnız bırakıp.

Aysima defter önünden alındığında anca başının ağrısını hissediyor. Üstelik gözlerini de kör edecek safhaya ulaşmış durumdayken. Devrim'den beklediği herhangi bir açıklama da gelmedikçe çıldırmaya yüz tutmuş benliği alev alev yakıyordu yüreğini.

" Çaylar geldi. Yemek de yemedin diye düşündüm, yüzün sapsarı."

Çayın yanına aldığı tostu da Aysima'nın önüne koyduğunda yüzünün aldığı şekle gülümsedi Burak. Mahcupça bakışlarını ilk tanıdığı günden bu yana sevmişti, bu tatlı, insanı kendine çeken kızın.

" Çok teşekkür ederim Burak ama zahmet etmeseydin keşke. "

" Zahmet de ne demek? Lütfen bir daha böyle konuların zahmetinden bahsetme Aysima. Biz bunları aşalı çok oldu, biliyorsun. "

Hafif tebessüm eden Aysima, diyecek sözü olmadığı için sessiz kalmayı tercih ederken, hiç canı istemese de küçük ısırıklarla yemeye başlıyor tostunu. Midesine inen loklamalar ışık hızı ile erirken, sanki sabahtan beri bir lokma yememesine isyan ediyordu.

" Elindekiler ne? " diye soruyor biraz sonra Aysima. Genç adamın önündeki hayli kabarık dosya dikkat çekiyor.

" Ha.. Bunlar mı?" Keyiflice gülümserken dosyaya büyük bir aşkla bakıp, " Geleceğim." derken derin bir iç çekiyor. " Sinema kulübündeyim biliyorsun. Bir yarışma var, onun için hikaye yazdık. Şükür seçildi hikayem. Şimdi de hikayeme kısa film çekeceğim. Kazanan kişinin filmi uluslar arası bir etkinlikte gösterime girecek. "

Aysima'nın gün içinde ilk defa dikkatini çekmişti bir olay. İlgili bir şekilde gülümserken, " Çok sevindim, tebrik ederim. Ne hakkında? Ne zaman başlıyorsun çekimlere? " diye soruyor ilgiyle.

" Aslında tatsız bir konu..." Burak'ın yüz şekli sıkıntılı bir hal alıyor anında. " Yada sindirilmeye çalışılan, çoğu zaman olağan gösterilen bir olay hakkında diyelim. Ülkemizin kanayan yarası... Kadına şiddet!" Anlatmaya başladığı konunuyu acı çeken bir ifade ile bitirdiğinde Aysima başını hafifçe eğiyor. O olağan gösteren insanlardan bir tane de kendi evindeydi! Babası... Nedense bir olay olsa hemen suçu kadına atardı. Belki fiziki bir şiddet yoktu ama psikolojik şiddeti kurduğu her cümlesinde, her bakışında mevcuttu! Gözünde kadınlar hep günaha meyilli varlıklardı! Cahillikten başka bir şeye yoramıyordu bu vahşiliği ne yazık ki... Gücüne güvenip kadınları birer obje olarak görmek gerçekten olağanlaşmıştı çoğu erkekte... İçi daralıyor, gözü doluyor fakat ne yazık diline dolanan binlerce isyan cümlesi intihar ediyordu henüz doğmadan. Çünkü şöyle bir gerçek vardı ki ; her ne kadar isyan edilse de sesini, seslerini duyan kimse yoktu! Hatta bundan değil miydi binlerce kadının şiddeti sindirmesi. Biliyorlar çünkü, bir kişi el uzatsa diğer on kişi ayağını kaydıracak ve yaşadığı hayatı hak görecekti!

Aysima düşünceleri arasında başını sallarken, " Umarım kadınların sesi olur Burak. Ben sana inanıyorum, bundan da emeğinin hakkı ile galip gelecek, kadınların sessiz çığlığını dillendireceksin" İçindeki umutsuz ses her ne kadar isyanın boşa olduğunu söylese de diğer yanı çığlık çığlığa, ' bir el fısıltı ise, iki el çığlıktır!' diye bağırıyordu. On kişi bu vahşeti duymazdan geliyorsa en az iki kişi buna 'dur!' diyecekti elbet. Ve o iki kişi elele verip milyon olup elbet seslerini duyuracak, o kadına uzanan ellere çiçek uzatacaktı. Evet o elleri kırmak yerine çiçek verecek, ve asla şiddete şiddetle karşılık vermeyerek 'İnsanlık' nedir onu öğretecekti! Umutluydu! Bir gün elbet Burak'lar, bunu başaracaktı!

" Umarım Aysima. Bunu gerçekten çok istiyorum. Annem de bir kadın! Televizyonda son zamanlardaki haberleri gördükçe içim acıyor, elimden bir şey gelmedikçe boğuluyor gibi hissediyorum. Aslında sessiz kaldığımız sürece hepsinin vebali tüm insanlığın üstüne. Biri dur demeli artık! Minik bir ses yüzlerce insanın birleşimi ile dünyayı sarsan bir çığlık olur, bunu artık fark edip seslerimizi birleştirip 'Durun!' diye bağırmalıyız. "

İçindeki çığlık çığlığa olan düşüncelerini dillerinden Burak'ı umutla onaylarken, sadece son bir kaç günde haberlerde gördüğü kadın kurbanlar geçiyor gözünün önünden.

" Hayat zor diyorlar kadınlara... Oysa hayatlarını zorlaştıran, beyni çürümüş erkeklerden başkası değil. Üstüne alınma Burak, lütfen. Ama düşünsene, bir kadın tecavüze uğrayor sebep mini giymesi! Bir kadın kurşunlara diziliyor sebep güzel olması! Sırf onu güzel bulup, kendisi ile olmaya ikna edemediği için ölen onlarca gencecik fidan var! Başka bir yerde gecenin karanlığında çocuklarının çığlığı arasında, hayata acılar içinde gözlerini kapıyor bir anne... Sebep; ya yemek gecikti, ya eve geç geldi, ya telefonu geç açtı, ya ilah (!) gibi görülmesi gereken kocaya karşı hakkını savundu! Aslen sebep yok Burak.... Bunların hiç biri, ölmeleri için sebep değil! " Ve tutamadığı yaşlar döküldü pıtır pıtır. Bu yaşlar gözleri önünde ağlayan anneler için, henüz daha hayatına atılmamış daha üniversiteye başlayıp umutla gittiği yolda vahşice bir arzu yüzünden iğrenç bir şekilde katledilen Özgecanlar içindi...

Bir şeyler yapılmalıydı artık! Şu çürümüş beyinler ya ölmeli, ya da tazelenerek yaptıkları kahrolasıca hatayı görmelilerdi! Vazgeçmelilerdi artık! Vazgeçirilmeleri için ayaklanmalıydı artık insanlık!

Sonraki bir saati de aynı sohbet eşliğinde devam etmiş, bu konu ile ilgili bazı çalışmalar yapmak üzere karar aldıktan sonra ayrılmışlardı. Sonrasında daha da körüklenmişti sıkıntısı Aysima'nın. Artık tek derdi Devrim değil, farkında olmadığı bir dünya kadının derdi omuzlarındaydı. Hem cinsini korumak, ve seslerini duyurmak için elinden geleni yapacaktı! Bir kadın olarak, bir insan olarak...

***

Bir an önce okulu bitirmek için, Devrim'ine kavuşmak için bunu yapması gerekiyordu... Üstelik bugün yeni bir karar almış, ileride iyi bir boşanma avukatı olmaya karar vermişti. Bir çok kadının özgürlük adımlarında yanlarında olacak, sonuna kadar da elinden ne geliyorsa ortaya koyacaktı.

Okuldan çıkıp eve giderken günün bütün gerginliği iliğine kadar uyuşturmuş, üstüne bir de annesinin arayıp akşama Zehra teyzelerde olacaklarını söylemesi tüm sinirlerine kezzap dökmüş gibiydi! Uzaktan dahi sevdiği adamla Zülal'i yanyana görmeye dayanamazken şimdi bütün gece onlara nasıl bakardı! Bir de gecenin sonunda onları ardında bırakıp eve dönmek varken nasıl hiç bir şey yokmuş gibi oraya ayak basardı! Zülal'in gözleri Devrim'e değdikçe nasıl nefes alırdı! Günlerdir bunu hayal edip nefes alamazken şimdi gözleri ile görmek kalbini kızgın korlara atmaktan farksızdı!

" Vay! Avukatımız şimdiden havalanmış da bizi görmez olmuş. Hayırdır?"

Ali'nin her zamanki neşeli sesi kulağına dolarken, içindeki yangını bastırıp zoraki bir tebessümü dudağına yerleştiriyor Aysima. " Ben mi havalanmışım? Sen ve saz arkadaşların çok yanlış görüyorsunuz!" Sabah ki Devrim'in sözlerini de hatırlayıp cevabı yapıştırıyor! Ali duyduğu cümle ile erkeksi bir kahkaha atıp, " Devrim paşanın yanından geliyorum. O da ne hikmetse bazıları gibi barut fıçısına dönmüş. " Diyor alayla. Daha sonra ciddiyetini koruyarak," Lan Devrim sana kavuştu artık, durduk yere çatmaz dedik adam daha beter derbeder oldu." dedi. Çattığı kaşları yukarı kalkarken iyice Aysima'nın dibine girip kolunu omzuna atıyor samimi bir tavırla. " Siz kadınların bir şey bildiği yok! Erkek dediğin az pohpohla bir bakarsın bulut olmuş gökyüzünde yüzüyor! Ne gereği var o barut fıçısını ateşe verip üstümüze salmanın! Çağır yanına artık, güzel şeyler mi söylersin, ikna edici başka bir şey mi yaparsın, nasıl gönlünü alırsın bilmem ama al! Sinir etme adamı! " dediğinde son cümleleri baştan aşağı kızarmasına sebep olmuştu genç kızın. Aysima gözleri yuvalarından fırlayacak gibi açarken," Yaa! Sen! Sen ne diyorsun Ali! O öküz abin ben kendimi bildim bileli barut fıçısı! Üstelik ateşi de kendi elleri ile yaktı! Ama böyle devam ederse yakında ben daha da harlayacağım o olacak!" diyerek utancını perdelemeye çalıştı! Bu erkeklerin böylesi rahat konuşmaları ne de sinir bozucuydu! Hele Ali, o dilinin ayarını gram bilmez ağzına geleni söylerdi.

" Ne olmuş kızım size? Çok merak ediyorum ne yaptı Devrim sana da böyle çıldırdın? Yada çıldırttın. Devrim paşa kolay kolay delirmez çünkü."

" Ha, tüm suç benim yani? Devrim efendi sütten çıkmış ak kaşık çünkü değil mi!"

" Hop hop ne oluyor yolun ortasında yine? "

Ali ve Aysima'nın iyiden iyiye ısınan tartışması ile araya giren Çetin ne olduğunu merak etmiş, kaşlarını çatarak sorusunun cevabını bekliyordu. Anlaşılan Ali efendi uğraşacağı bir Nur bulamayınca Aysima'ya sarmıştı bu defa.

Aysima, Çetin'in sesini duyar duymaz arkasına döndü. Ali'yi şikayet edeceği an gördüğü yüzle çöktü omuzları. Yıkılmaz olarak gördüğü adamın yüzü çökmüş, zayıflamasından sebep çıkan elmacık kemikleri ve sivri çenesi ile daha da sertleşmişti yüzü.

" Ne olsun, çifte kumruları barıştıralım dedik ama Aysima hanım tırnaklarını çıkarmış saldırıya geçmek için an kolluyor."

Çetin tek kaşını kaldırıp, Ali'ye inanamaz bakışlar atarken ensesine geçirdiği sağlam bir tokatla, "Sen önce kendine bak lan! Derdim yetmiyor bir de kırıp geçirdiğin kızların abileri ile uğraşıyorum! Esma mı Sema mı nedir, aşağı mahalleden... Abisi gördüğü an delecekmiş seni." diyerek kızgın bakışlar atıyor. Bu uslanmaz adamla daha ne kadar uğraşacaktı!

" Sana bin defa aşağı mahalleye bulaşma demedim mi! Bir girip mahallenin nüfusuna Dna testi yapsak on tane çocuğun çıkar! "

Ali, Çetin'in sözleri ile sırıtırken ellerini ceplerine koyup gayet rahat bir tavırla, " Yok abi o kadar değil. Önlemimi alıyorum! " dedi. Çetin bu pişkin hali ile daha bir sinir olup tekmeyi geçireceği an Ali çoktan uçup gitmişti kahkahalarla.

Aysima ise dönen konunun utancı içerisinde giden Ali'ye bakarken diğer yandan Çetin'e Leyla'yı sorup sormamanın hesabını yapıyordu. Acı çektiği alenen belliyken, yarasını deşmek ne kadar mantıklı olurdu?

"Ulan!" Sinirle homurdanan Çetin, Aysima'ya döndüğünde üzgün yüzünü görmesi ile derin bir nefes aldı. Bu kızın bu haline oldu olası dayanamıyordu.

" Ayşem hafta sonu kimseye söz vermesin planım var diyordu."

Aysima gözünü alıp Çetin'e döndüğünde gülümsüyor. " Evet, aradı beni. Havalar buz kesmeden bir şeyler yapalım diyor." Ayşem, gezip tozmak için can veren, neşesi bahar bahçe gibi cıvıl cıvıl bir kızdı. Tıpkı Çetin gibi koyu kahve gözleri, sivri çenesi yüzünde ilk dikkat çeken çıtı pıtı bir kızdı.

" Ben sizi bırakır sonra geri alırım. Kendi başınıza iş yapmayın. "

Aysima gözlerini duyduğu sözler üzerine deviriyor. Bu zabitlerin sonu gelmiyordu bir türlü! Başını sallayarak geçiştirirken dudağındaki yara izine bakıp, " Dün gece Zeynep teyze bizdeydi..." diyerek konuyu açmaya karar veriyor." Yine dövüşe başlamışsın. Kalkana kadar ağladı. Çok üzülüyor..."

Derin bir nefes alan Çetin yüzünü sıvazlıyor. Son bir aydır zaten hep göz yaşı döküyordu canına kurban olduğu kadın.

" Başlamadım. Sadece özel bir iki maç vardı katıldım." Annesinin konusuna hiç girmek bile istemiyordu. Bunu anlayan Aysima üstüne gitmeyerek başını hafifçe sallayıp, " Peki..." diyerek acıyı taşıyan kahve gözlerine baktı. " Peki ya Leyl.."

" Yok Aysima! Öyle bir kadının hayatımda yeri yok güzel kardeşim. Anma adını. Bana sorma... Sormayın."

Aysima suçlu bir şekilde bir adım atarken içi ezilerek tutuyor Çetin'in elini. Sevmenin de, sevdiğine hasretinde ne demek olduğunu bilse de sevdiği tarafından en iğrenç şekilde yüz üstü bırakılmanın ne demek olduğunu tahmin bile edemiyor. Üstelik annesi Zeynep'ten öğrendiğine göre yıllar sonra çıkıp gelen Leyla, Çetin'in önüne sık sık çıkıp kaldıkları yerden devam etmek istediğini söylüyormuş. Nasıl bir kadındı bu? Bunu çözemese de, o gittikten sonra Çetin'in ne hale girdiğini, ölümü istercesine en ağır kaçak dövüşlere katılıp hiç karşılık vermeden adeta kendini ölümüne dövdürdüğü zamanları biliyordu. Biri ardından benliğini yok edip canını hiçe saymak da sevdaya dahildi bunu Çetin de görmüştü. Fakat öyle bir savaştan çıkan adam artık eskisi gibi olur muydu? Hayatından, düğün gecesi çekip giden bir kadın adamın benlik savaşından galip geldiği bir zamanda çıka gelse artık kabulu var mıydı kalpte? Aysima biliyordu ki Çetin onu ölümüne sevdi. Ve bir daha ne kimseyi hayatına aldı ne de öyle bir istekte bulundu. Annesinin, babasının ısrarlarına rağmen asla evlilik gibi bir düşüncesinin olmadığını yüzlerce kez vurguladı. Kimseyi hayatına almayan adam şu saatten sonra kalbinde Leyla'ya tekrar yer açar mıydı?

" Özür dilerim Çetin. Belki bana bir şey söylemek düşmez. Ama çok üzülüyorum bu halini gördükçe. Sadece şunu bil; hayatta her yaranın merhemi vardır. Bir gün gelecek ve sende merhemini bulacaksın."

Çetin bir an hissizleşmişti. Eğer minnacık bir duygu hissetseydi şuan, alayla gülümserdi ilk başta. Yaralı değildi ki merhemi olsun. Darma dumandı... Yanıp bitmiş kül olmuş bir ormana hangi su can verirdi ki artık?

Umutla parıldayan gözlerine bakıp omuzlarını samimi bir şekilde sıkarken, konuyu kapamak için saçlarını karıştırıp " Sen merhemi yarayı bırakta mektepli, bizim deliye çare ol. Anlattı olanları. Bazı şeyleri ertelemek ahmaklıktır. Sakın hata etme. Ve tebrik edemedim doğru düzgün seni. İkinizin adına o kadar sevindim ki. Biliyorsun Ayşem'den farkın yok asla. Bir ağabey olarak kardeşimi gözüm kapalı bir yiğide vermek hayatımda duyup duyabileceğim en büyük gururdur. Ben seninle hep gurur duydum. Eminim bundan sonra da öyle olacak... " diyerek bütün içtenliği ile gözlerine baktı.

Duyduğu bu güzel sözlerle gözü dolan Aysima hiç bir sözün yeterli olamayacağını bildiği için dayanamayıp bu sert görünen pamuk kalpli yaralı adama sımsıkı sarıldı. Küçük dudakları arasında binbir duygu taşıyan," Teşekkür ederim... Çok teşekkür, ağabeyim. " sözleri döküldü. Giden ağabeyinden sonra daha da ağabey olmuştu Çetin. Ali ve Giray daha yakın gibi dursa da her konuda en büyük desteği Çetin'den görüyordu. Ona yüzlerce kez teşekkür etse azdı...

" Selam... "

Duydukları sesle girdikleri yoğun duygudan sıyrılan ilk kişi Çetin olmuştu. Geri çekilip gözleri merakla bakan Zülal'i görmesi ile başıyla küçük bir selam verdi.

Aysima ise duyduğu sese hemen dönerken gördüğü yüzle içi daha önce tatmadığı duygularla kaplandı. Her ne kadar yanlış olduğunu düşünse de nefret etmeden duramıyordu.

Zülal ikisini tekrar kaşlarını kaldırıp süzdükten sonra, 'Ben konuşmanızı bölmeyeyim,' diyerek uzaklaştığında, Çetin Zülal'in bakışlarından rahatsız olmuş, " Aysima eve bırakayım seni. Yolun ortasında kaldık. " diyor göz kırparak. Aysima ise hala giden kızın ardından üzgünce bakıyordu.

"Hadi..." Aysima duyduğu ses üzerine hafif bir gülümseme ile onaylayıp yürümeye başladılar.

Eve varana kadar düşünmüş, içindeki acı ile cebelleşirken, Çetin de her hangi bir söz söylemeden yanında yürümüştü. Onun bu anlayışlı haline minnettar kalan Aysima evin önüne geldiklerinde sıcak bir tebessümle teşekkür edip veda ederek kapıya açmıştı ki, Çetin'in "Aysima," diyişini duydu. " Söylediklerimi unutma."

Aysima gün boyu yaptığı gibi yine hafif bir tebessüm ederken başını onaylarcasına sallayıp eve girmeden, "sen de" dedi. Çetin'in de artık güzel bir hayat yaşamasını istiyordu. Leyla ile yada ondan ayrı bir hayat...

Aysima içeri geçip biraz rahatlamaya çalışsa da, kalbi hala cehenneme taş çıkarırcasına yanıyorken rahatlaması imkansız! Odasına geçip uzandığında yatağında ki oyuncak köpeği Popi'ye büyük bir buruklukla baktı... Bu hafta bir tek Devrim değil, bir de can bildiği kız da canına okumuştu. En çok ihtiyacı olduğu zamanda o yoktu. Tek bir haber vermeden teyzesine çekip gitmiş attığı mesajlara da cevap vermiyordu! Popiye gözleri dolu dolu bakarken, daha dört yaşındayken kendi minik ayısı Mimi ile değiştirme kararı almış ve böylelikle hep yanyana olacaklarını söylemişlerdi. Oysa şimdi....

İçinde yaşadığı derin kırgınlıkla başını iki yana salladı. İlk defa ondan uzağa gitmişti. Üstelik bu sadece normal bir mesafe değildi... Dostluğuna ilk mesafeyi de bu adımla atmış bulunmuştu...

Kalkıp, hazırlığını ağır bir şekilde tamamlarken içinde ardı ardına sıkıntılar peyda oluyor. Kolay değil ki gece boyu sevdasının gözlerine başka gözlerin değdiğini izlemek...

Üzerine ince kadife belden oturtmalı, eteği kloş elbiseyi giyip uzun saçlarını doğal haliyle salıyor omuzlarından aşağı. Çok kesmek istese de o upuzun saçlarını, başta babası sonra annesi ve annesi gibi gördüğü Zehra sultan katiyen izin vermemişti küçüklüğünden beri. Bu detay yüzünde tebessüm açtırırken aklına bundan üç yıl önce ki bir anıyı düşüveriyor.

Sabah erkenden uyanmış, okul formasını üzerine geçirip sözde okula gidiyormuş gibi yaparak kuaföre gidip saçlarını marjinal bir kesim yapacaktı. İlk defa suç ortağı Nur da karşı çıkmıştı o gün. Fakat hiç bir kimse fikrini değiştiremezdi. Çünkü bir önceki gün saf kalbini adadığı adamı bir arabada saçlarının bir tarafı kazılı diğer yanı kuzguni siyah saçların uçlarına doğru gece mavisi bir geçişle göz kamaştıran bir kadınla görmüştü. Önce inceden bir sızı kalbine saplandı. Daha sonra o ince sancı bir zehir gibi tüm bedenini sararken boğazında büyüyen yumru aldığı nefesleri de kesti hızla. Daha sonra ardı arkası kesilmeyen bir ağlama krizi. İmkansıza ağlamak daha o zamandan sarmıştı kalbini. Sabaha karşı dayanamayıp Nur'a mesaj atmış ve kararını bildirmişti. Her ne kadar karşı çıkıp saçlarına dokunmamasını söylesede engel olamamış, sonuç olarak da kendilerini sabahın köründe derme çatma bir kuaförün önünde bulmuşlardı. Kararsız adımları onları oraya ulaştırdığında kalbi daha da acımıştı. Zira uğruna daha bebekliğinin izlerini taşıyan saçları yok edecekti! Gözlerinden taşan yaşları silip kuaföre girdiği an da bir şey fark etti... Elinde taşıdığı cüzdan yoktu! Alnına vurup bir küfür savurduğunda Nur'a beklemesini söyleyip hızla kuaförden fırladığı gibi daha ne olduğunu anlamadan, kulakları yırtan bir korna sesi ve ardından yerleri sıyıran bir fren sesi işitti... Sonrası... Sonrası laldi... Yoktu. Dünya eriyip gitmişti sanki... Bir kaç dakika sonra kalçalarına temas edip son anda duran arabanın soğukluğundan sıyrılıp sımsıcak bir kucakta buldu kendini.

" Aysima!" O korkulu sıcacık bir anne sütü tadında olan ses kulaklarında çınladı... Bir insan öyle içten söyleyemezdi bir ismi... " İyi misin?" O koca eller nasıl da titriyordu. " Ne işin var burada! Neden fırladın öyle?" Devrim'in az kalmıştı aklının çıkmasına. Araba satın alan müşterisine arabayı teslim etmek üzere mahallelerinden uzak olan ve pek de ahvali düzgün olmayan bu mahalleye getirirken yaşamasını asla tahmin edemeyeceği son şeyle karşılaşmıştı! Gözü yaşlı sapsarı kesilen kıza bakmaya dayanamazken başını kaldırıp çıktığı yere baktı. " Ne yapıyorsunuz burada?" diye sormuştu daha sonra kapıda Nur'u da görünce. Sesi ister istemez sertleşmiş, ne halt karıştırdıklarını merak etmişti. Nur hemen gelip olanları anlatınca Devrim her ikisininde hakkını verip, " O saçları kökünden kazıtmadan bin arabaya! Nasıl kıyacaktın bu saçlara! İyice şımardınız!" dakikalarca kızıp eve bırakana kadar söylenip duruyordu.

Aynadan kendisine gülümsüyor. İyi ki o gün çıkmıştı karşısına da saçlarına dokunmamıştı. Derin bir iç çekip bilinmezlikle evden çıktı. İçinde ardı ardına peyda olan sıkıntılar kapı önüne çıktığında, Devrim'in balkonunda gördüğü Zülal ile harlanmış adeta cehehennemin en azgın ateşi ile yakmaya başlamıştı yüreğini. Daha onlara doğru attığı bu ilk adımda böylesi yandıysa kim bilir bütün bir gece nasıl devasa bir ateşe ev sahipliği edecekti... Yüreği şimdi daha bi kırgın, daha bi küskün ve acılıydı...

Merhaba Canlar...

 

Nasıl buldunuz?

Herkes kendi kırgınlığı ile yol alırken Zülal hala tam gaz devam ediyor Devrim'i elde etmek için. Sizce o cephe de neler olacak?

Çetin'e ne diyorsunuz peki? Siz olsanız onun yerinde Leyla'yı kabul eder miydi yüreğiniz?

KALP MAHZENİ, nin tanıtımını yayında. Tutsak bittikten sonra gelecek bölümler.

Kendinize çok iyi bakın. Unutmayın kendiniz hakkında bencillik yapın ve en çok kendinize değer verin. Kimse size sizden daha çok değer vermiyor çünkü.

💜💜💜

Oyları unutmayalım. Nasıl yazdığımı bir Allah biliyor. Emeğimi göz ardı etmeyin.

 

Bölüm : 09.05.2025 23:43 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...