22. Bölüm

21 🧡 SENİN TEBESSÜMÜN EN MUTLU KAHKAHAM

ÖZLEM TATLI
ozsoowan

Oy ve yorumları unutmayınız!!!💕

Bölüm ithafı, SANA ❤️

BEN SANA MECBURUM
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum.
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur
Karanlıkta bulutlar parçalanıyor
Sokak lambaları birden yanıyor
Kaldırımlarda yağmur kokusu
Ben sana mecburum sen yoksun.
Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur
İnsan bir akşam üstü ansızın yorulur
Tutsak ustura ağzında yaşamaktan
Kimi zaman ellerini kırar tutkusu
Bir kaç hayat çıkarır yaşamasından
Hangi kapıyı çalsa kimi zaman
Arkasında yalnızlığın hınzır uğultusu
Fatih'te yoksul bir gramofon çalıyor
Eski zamanlardan bir cuma çalıyor
Durup köşe başında deliksiz dinlesem
Sana kullanılmamış bir gök getirsem
Haftalar ellerimde ufalanıyor
Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem
Ben sana mecburum sen yoksun.
Belki haziran da mavi benekli çocuksun
Ah seni bilmiyor kimseler bilmiyor
Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden
Belki Yeşilköy'de uçağa biniyorsun
Bütün ıslanmışsın tüylerin ürperiyor
Belki körsün kırılmışsın telaş içindesin
Kötü rüzgar saçlarını götürüyor
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Bu kurtlar sofrasında belki zor
Ayıpsız fakat ellerimizi kirletmeden
Ne vakit bir yaşamak düşünsem
Sus deyip adınla başlıyorum
İçim sıra kımıldıyor gizli denizlerin
Hayır başka türlü olmayacak
Ben sana mecburum bilemezsin.
Atilla İLHAN

Şiir denir de "Ben sana mecburum bilemezsin" eksik kalır mı?




Yüreğine aldığı korla kızgın bir demirden farksız olurken öfkesi de harmanlanıp o ateşi söndürmek yerine harlıyor...

Zülal, büyük bir keyifle Devrim'in balkonundan mahalleyi gözetlerken koca eller tarafından boğuluyor sandı!

Hangi cesaretle bunu yapıyordu?

Hem sevdiğini, evlenmek istediğini alenen bağırırken, genç adamın odasında bulunmak, onun balkonuna kendi mülkü imiş gibi sahiplenmek de neydi! Gece de gelip rahatsız ediyor muydu sevdiğini? Peki ya Devrim? O mu böyle yüz veriyordu yoksa! Elbette! Zaten en büyük yüzü o evde kalarak vermemiş miydi? Tavrını ciddi anlamda koysa bu kız belki de çoktan gitmişti! Gözü dolarken içine dolan sinirle yumruklarını sıktı. Güçlü olmalı ve bu arsız kıza karşı asla zayıf olmamalıydı!

Yüzündeki kasları biraz olsun gevşetmeyi deneyerek hemen evin önüne varıp zili çaldı. Yüzüne yerleştirdiği sahte gülücük yerine otururken annesi tam zamanında kapıyı açmıştı.

" Hoş geldin kuzum." Güzel kızına aşkla bakıp öperken Aysima'nın biraz olsun içi ferahlayıp sıkıca sardığı annesini öptü.

" Hoş bulduk annem. Hmm... mis gibi kokular alıyorum."

Burnuna anında dolan koku ile gözlerini bir an kapayıp açarken, topallayarak mutfaktan çıkan Zehra sultanı görmesi ile kocaman tebessüm edip hemen kollarına atılarak onun da yanaklarına öpücükler bırakıyor. Bu neşesi Zehra sultanın enerjisiydi şüphesiz. Kız evlat hasretini dindirdiği, kalbinin en çılgın tınısıydı Aysima.

" Sultanım... Nasıl oldun bakalım?" Zehra sultan gülerken diğer yandan çatmaya çalıştığı kaşları ile genç kıza bakıyor. " Eh sorduğun kadar iyiyiz Aysima hanım."

Aysima büyük bir utançla gözlerini kaçırırken daha bir sıkıyor kollarını tatlı kadına. Zülal ve Devrim ile olanlar yüzünden sadece bir kaç defa arayıp yanına gelememişti.

" Özür dilerim Zehra sultan. Fakat gerçekten zor bir dönemden geçiyorum."

Zehra sultan genç kızın sözleri ile derhal tavrını bir kenara bırakıp içini dolduran endişe ile Aysima'nın gözlerine baktı. " Bu da ne demek kızım? Bir sorun mu var yoksa?" Genç kız kırdığı potla bir an şaşırırken
" Ha..hayır" diye kekelediği an hiç duymayı istemediği sesi işitiyor.

" Aaa... Aysima hoş geldin! " Aysima gözlerini sımsıkı kapayıp samimi olmasına dikkat ettiği bakışlarını kıza çevirip, " Hoş bulduk, " Diye cevap verip daha sonra konuşmasını engellemek için hala ona endişe ile bakan kadına döndü.

" Okula henüz alışamadım ve tahmin edersin ki canım mahallemi ve can parçam Nur'suz yaşamak çok sıkıcı." Diyerek dudaklarını büzdü. İçinden cılız bir ses, o sensiz zorlanmıyor ama.. Diye fısıldadı acımasızca. O an o acımasız sesi katletmek mümkün olsa saniye duraksamazdı!

Zahra sultan haline tebbsüm ederken imalı bir şekilde, " Tüm bunlara gerek olmadığını biliyorsun. Eminim seni çok güzel bir şekilde yaşatacak adam gibi bir adam olacaktır." Diyor neşe ile. Aysima alttan alttan utançla yanarken derin bir nefes aldı. Zehra sultanın imasını çok iyi anlamış olmasına rağmen , " Kim bilir... Ama ben o adam gibi adamın bana bakmasını değil kendi ayaklarım üstünde dururken bana destek olup sevmesini istiyorum " diye fısıldadı.

Ayak üstü süren minik muhabbet devamında oturma odasına geçerek devam etti. Daha sonra onlara katılan Nur'un annesi Aynur ile yine kahkaha sesleri yükselirken Aysima yirminci defa arıdığı Nur'a ulaşamamanın sinirini yaşıyordu. Tamamen kayıplara karışmış en ihtiyacı olan zamanda onu yalnız bırakmıştı. Üstelik beraber büyümüş bir gün bu şekilde yok sayılmamıştı. İçine dert dert üstüne binerken sonunda Devrim hariç herkes gelmiş sofra kurulurken diğer yandan Zehra sultan geç kalan oğlunu arıyordu. Tüm olanlar yetmez gibi bir de Devrim'in halası olup olmadık yerde yine oğlundan bahsedip durmuştu hiç bıkmadan. Genç kız ister istemez gerilirken bu konuşmanın sevdiği adamın yanında açılmaması konusunda dua etmişti. Eğer bu konu onun yanında konuşulursa büyük ihtimal delirir ve gözü kimseyi görmezdi! Ve bu şu sıkıntılı günlerde yaşamak istediği son şey bile değildi!

Çalınan kapı ile düşüncelerinden sıyrılan Aysima, kızgın olmasına rağmen pır pır atan kalbine engel olamadan kendini kapının önünde buluyor. Fakat tam kapıyı açacağı sıra ondan önce davranan Zülal, gıcık bir sırıtış atarken kapıdan bütün heybeti ile görünen adama tüm sıcaklığı ile,
" Hoş geldin Devrimcim, " dediğinde işte o an bütün kayışlar kopuyor fırtılanalı yüreğinde.

Sevdiği adamla karşılaşan gözleri ikisini de titretmiş, fakat yine ikisini de yumuşatamamıştı. Devrim de tıpkı Aysima gibi öfkeliydi. Fakat genç kız umursamadan öldürücü bakışlarını atarak tek kelime etmeden ardını dönüp odaya girdiğinde en son Zülal'in, " Montuna ne oldu? Daha sabah sağlamdı yırtmışsın, " diyerek Devrim'in üstünde ki montu sanki karısıymış gibi soruşturmasını işitti.

Gözleri tıpkı bir alev topu olurken masaya geçip annesinin servisi yapmasını bekledi sakin olmaya çalışarak. İçinden, 'birazcık... Birazcık daha sabret...' diye kendini telkin etmeyi de ihmal etmiyor histerik bir şekilde.

Herkes kendi halinde sohbet ederken dayanacağı son kırıntıyı da Devrimin'in halası yok etmişti. Kapıdan giren iki yeğenine bakarak gayet abartılı bir şekilde, " Maşallah kuzularıma. Rabbim sanki birbirleri için yaratmış!" Herkes gözle gürülür biçimde gerilmişti.

O an Aysima'nın gözü ışık hızında Devrim'in kararan mavi gözlerine saplanmış, nefes almadan bir atak yapmasını beklerken genç adam aksine sinirle gözlerini sevdiği kızın gözlerinden çekip yerine geçmişti, içine nasıl bir kor bıraktığını bilmeden.

Devrim ise, gerilen siniri ile halasına bakıp daha sonra Aysima'nın kızgın haline içten sırıtarak baktı. Görsündü bakalım Aysima hanım, '4 sene beklemek nasıl olacakmış! ' üstelik sabah ki tavrını da unutmuş değildi! O küçük burnunu havaya dikip güzel kıçını dönüp salllaya sallaya gitmek ne demekmiş gösterecekti.

Aysima, Devrim'in tavrı ile içi daha bir burkulurken bir an önce defolup gitmek istiyordu. Yemeğin ilerleyen dakikalarında henüz bitirmediği tabağındakilerle büyük bir kırgınlıkla oynarken gözlerine delice bakan adamın farkında dahi değildi. Korkuyordu gözünü kaldırıp bakmaya. Zira o an Zülal'i görecek ve işte durdurmaya çalıştığı tüm yaşlar çağlayıp akacaktı!

"Aysima? Hayırdır kızım dokunmadın hiç yemeğine, hasta mısın?"

Devrim'in halasının ilgili sorusu ile bütün gözler ona dönünce bakışı tabağından kaldırıp halaya baktı. "Ha.. Hayır iyiyim. Sadece canım pek bir şey istemiyor."

"Bir haftadır böyle! Gözümün önünde süzülüyor resmen. Bir lokma yedirene kadar ölüyorum." Annesinin şikayeti üzerine herkes bir şey söylerken Devrim'in bütün kasları gerilmiş çekinmeden ay yüzlüsünün gözlerinin içine bakmıştı. Duyduğu cümle üzerine kalbine giren acı ile kaşlarını daha bir çatıp sevdiği kadının solmuş yüzünde gezdirdi laciverte bürünmüş gözlerini. Nasıl da fark etmemişti böyle süzüldüğünü? Nasıl da bencilce davranmıştı? Kalbi benciliğinin farkına varışı ile daha da sıkıştığında sonunda uğruna can vereceği gözler perde perde yaşla dolmuş bir şekilde gözüne değiyor. O an bir yutkunuş yakıyor boğazını Devrim'in. Daha sonra Aysima'nın gözleri hemen yanında oturan Zülal'e değdiğinde daha fazla dayanamayıp konuşmak için Aysima'ya mutfağı işaret ederek yerinden kalkıyor. Bu akşam buraya geleceklerinden haberi olsa buna asla izin vermez sevdiği kadının üzülmesine dayanamazdı, fakat sabah söyledikleri ciddi anlamda yaralamıştı genç adamı, haklı kızgınlığını bile bir kenara bırakıp onunla konuşmaya çalışmış ama Aysima ona sıra vermeden bağırıp çağırıp saçma sapan şeylerle itham edip çekip gitmişti. O anları hatırladığında sinirlense de kendini tuttu. Şuan sinirlenmenin değil, şu küçük hanımın derdini anlayıp şu küskünlüğü sona erdirmenin zamanıydı. Mutfağa geçip bir bardak su doldurduğunda arkasında gelen adım sesleri ile yüzünde mutluluk tebessümü açmış, fakat ardına dönüp beklediği silüeti görmemesi ile anında solmuştu.

" Devrim? Bir şey mi oldu? Eksik bir şey varsa bana söyleseydin." Gözü genç adamın bardığını bulduğunda kaşlarını kaldırdı sorgularcasına.

" Eeee önüne bir bardak su koymuştum, görmedin mi?"

Devrim gerilen kaslarının kendisini zorlaması ile Zülal'in kolundan tutup içerdekiler duymasın diye hırsla kendine çektiğinde aralarında tek nefeslik mesafe varken tüm öfkesi ile," Görmedim Zülal! Seni de senin yaptıklarını da senle ilgili olan hiçbir şeyi görmüyorum! Körüm sana anla ve zorlama artık!" diye tısladığında Zülal gözlerini kapamış, taşan bir damla yaşla, o da adamın kollarına tutunmuştu.

" Ne kadar kör olsan da seni sevdiğim gerçeğini asla kör kalmana izin vermeyeceğim. Gerekirse her saniye haykıracağım sana! Zannetme ki bizi bu evden gönderince rahat edeceksin. İzin vermeyeceğim!"

Devrim daha fazla dayanamayıp sertçe itiyor kuzenini. Daha fazla bu kadını görmeyi midesi kaldırmıyor. Zülal'den kurtulmak için uğraşırken diğer yanda ay yüzlü sevdiği ile konuşamayıp onun üzülmesine ve kendisinin derin bir özlem çekmesine sebep olmuştu. Bu sebep Zülal'e daha da öfke duymasına sebep olurken onun ağlamasına da dayanamıyordu. Sürekli kendine yapacakları aklına geliyor onun yabancı olmadığı, kendi kanını taşıdığını hatırlatıyordu. Bir başkası olsa emindi ki çoktan nefesini kesmişti!

" Kendine gel Zülal! Daha fazla zorlaştır..." şiddetli çarpan kapı sesi ile başını kaldırdığı an alnına vurdu. Aysima'yı tamamen unutmuştu! Ve muhtemel kapıyı çarpıp çıkan oydu! Kendilerini ne şekil gördüğünü bilememenin sancısı ardından hemen çıkıp gidememenin sancısı ile birleşince sinirden kuduruyor. Kapıdan çıkan annesini görmesi kurtuluşu olmuştu. Derhal mutfaktan çıktığında, " Anne Aysima neden çıktı?" diye sordu. Mutlaka bir şeyleri bahane etmiş olmalıydı. Bir an içinden bir ses 'ya çıkan o değilse?' diye bilmişçe fısıldasa da, annesinin sözleri üzerine iç sesi kendi kendine susmuş ve çekilmişti..

" Yasemin çağırdı oğlum. Giray'dan mı haber alamıyomuş ne? Kavga etmişler sanırım."

Devrim'in kaşları duydukları ile çatılırken montunu dahi almadan dış kapıya hızla adımlayıp, " Tek gitmesin ben de gidiyorum. Oradan Giray'ı bulmaya giderim. Sabah görüşürüz, " diyerek hızla çıktığında annesinin; " Bu gece de mi yoksun?" sözlerine cevap bile vermedi. O çıldırmış kadınla aynı evde uyuyacak hali yoktu herhalde!

Sokağa adımını attığı an ileride sokağı dönmek üzere olan sevdiğini görmesiyle derin bir nefes alıp arkasından koşarken , " Aysima!" diye sesleniyor. Fakat sesini duyduğuna emin olamsına rağmen genç kızın dönmemesi deli ederken adımlarını hızlandırıyor ve nitekim o uzun bacaklarla attığı hızlı adımlarla hemencecik varıyor sevdiğinin yanına.

" Aysima diyorum!" Kolundan tuttuğu kızı kendine çekerken sakallarına savrulup takılan saçların kokusu anında benliğine işlerken gözlerini kapıyor. Memnuniyetle içine çektiği bu huzurla ömrünü geçirmeyi diliyor.

" Alışmışsınız iyice, kızları kolundan tutup çekiştirmeyi Devrim bey!"

Sevdiğinin keskin sesini duyduğunda gözlerini açmadan kolundaki elini usulca beline doğru kaydırıp daha da kendine çekerken kendinden geçmiş gibiydi Devrim. Hani az önce sinirle, bağıran adam? Ne yapıyordu bu kız ona böyle? Burnunu saçlarına gömerken mayışmış bir sesle; " Kimseyi çektiğim yok. " diyor. Zülal'i kastettiğini anlayan adam onun adını dahi duymak istemezken en olmadık yerde ortaya çıkması ile huzursuzca kıpırdanıyor.

" Kör değilim Devrim! Gördüm! Kolunu tuttuğunu da kendine nasıl çektiğini de! Yeter artık bırak beni!"

Kendini Devrim'in tutuşundan kurtarmaya çalışırken, gözleri doluyor ve o anda hissettiği acı git gide boğuyordu. Demek ki bir haftadır sevdiği adam onu cezalandırırken o kızı da böyle ödüllendiriyordu!

" Aysima..."

" Ne Aysima ya ne Aysima! Bırak beni Devrim! Nefret ediyorum bu halinden! Bir haftadır bana cehennemin kapısını aralerken o kıza resmen cenneti vaadeyorsun! Belki de pişman oldun ha? El ele, göz göze dip dibe olmak hoşuna gidiyor! Halan sizi yakıştırdıkça göğsün kabarıyor anlaşılan!"

Sessiz çığlıklarla ağzından çıkan her cümle genç adamın kalbine saplanıp kalırken parmaklarının temasını elinde olmadan sertleştiriyor. Gözlerinde yanan alevden habersizce bakıyor karşısında ki ne dediğini bilmeyen küçük kadına.

" Sen ne diyorsun? Nasıl böyle şeyler düşünürsün!" Bütün öfkesinin yüklendiği kelimler büyük bir ağırlıkla düşüyor dilinden.

" Neden düşünmeyeyim? Bütün gördüklerim bunu doğru..."

" Yeter Aysima! Asıl sana yeter! Bırak saçmalamayı! Ne cehenneminden bahsediyorsun sen? Önce şunu açıklığa kavuşturalım ki evde kalmadım geceleri! Bir haftadır babamla kanlı bıçaklı olduk ama sonunda ikna etmeyi başarıp halam ve Zülal'e başka bir ev tutup hazırlattım. Bu hafta sonu da taşınıyorlar. Ve ceza kısmına gelirsek... Verdiğim ceza kendimeydi emin ol! Sadece sana bunca yıl beklemek nasıl olur onu da gör istedim. Ben evlenmedikçe, babamı ikna etmek için, sevdiğim kadının elini tutup karşısına geçmedikçe hayatımın her yerinde istemesem de Zülal olacak... Ve başkaları da! Bunu engelleyemez ve bunun için beni suçlayamazsın. Evim orası, elbet de girip çıktım çünkü bildiğin gibi Aysima hanım annem hastaydı. "

Devrim tüm bir hafta boyunca sadece mecbur kaldığı zamanlar eve gittiğini söylerken kırgın ve yadsınamayacak kadar kızgındı. Nasıl kondururdu sevdiği ona bu şerefsizliği. Gram aklı yok muydu da ona ilgi duyan kızla aynı çatı altında yatıp kalkacak ona ümit verecekti! Kaşları çatık, yüzünde kırgınlığın dalgalanmaları fink atıyor, bakışları git gide kararıyordu Devrim'in.

Aysima, duyduğu utançla yüzü yanarken hem sabah hem de az önce kurduğu cümlelerin ağırlığını yaşıyordu. Ağır bir utanç benliğini sararken alt dudağını ağzına yuvarlayıp ısırıyor acımasızca.

" Özür dilerim bunun için... Ama yine de... Yine de..." içinde duyduğu aşkın yoğunluğu nefes aldırmasa da hala aşkını söylediğinde bir parça utanç duyuyordu. Devrim çenesinden tutup kaldırdığında ," Yine de..." diye tekrar etti. Aysima'nın devam etmesini bekliyordu kaşlarını kaldırırarak. Bu güzel yüzde gördüğü o utancın en güzel tonu yine silip süpürüyor dalgalanan öfkesini.

Aysima küçük kırmızımsı dudaklarını birbirine bastırıp gözlerini yere indiriyor. Zor duyulan cılız bir tonda, " Yine de her ne olursa sebep, dokunmasın sana... Kimse yakıştırmasın seni benden başkasına... Değmesin o kızın gözleri gözlerine... Nefesi yüzünde yer etmesin... Ölüyorum Devrim. Yok oluyorum o zaman. Cehenneme atılmıyorum da cehennem oluyor, cayır cayır yanıyorum!"

Devrim'in kalan öfkesi, kızgınlığı ve kırgınlığı da uçup giderken yoğun bir duyguyla sarıyor kollarını sevdiği kadına. " Ulan kadın! " diyor kalbi sökülürcesine." Sevişini seveyim senin! Bana bundan aşağı kadın olmazdı. Kıskançlığını seveyim!" Kemiklerini kırarcasına, kalbine sokarcasına daha bir sıktığında kolları arasında büzüşen küçük kadının hoş kıkırtısı ile içi neşeyle dolarken, o gülüşü içine çekmek için biraz çekilip o bakmaya doyamadığı, kıyamadığı gülüşe dikiyor gözlerini. Bazen neden bir bebeğe ,"Yerim seni" dediklerini sorgulamıştı fakat şimdi çok iyi anlıyordu. O kadar sevip sarmak yetmeyince ta içine koymak isterken istemsizce çıkıyordu o kelimeler dudaklardan. " Ölürüm sana... " diyerek daha fazla karşı koyamadan usulca önünde durdukları duvarın karanlık gölgesine doğru adım atıp kollarındaki kızın sırtını duvara yasladığında elleri o tutmaya kıyamadığı çeneyi yakalayıp dudaklarını ayırmak için baş parmağını alt dudağında usulca gezdirdi. Az sonra birbirine yapışan kırmızı dudakları aralandığında göğsü titrekçe inip kalkan kadına kabaran bir aşk, ve büyük bir hazla baktı. Bu haz cinsellikten değil bu kadının ona ait olduğunu, onun için böyle heyecanla titreyişini bilmesinden doğan büyük bir mucizeydi...

" Sen böyle duruyorsun ya karşımda, ölmek o zaman hiç olurken asıl yaşamak zor geliyor. Yaşayıp sana her an uzak durmak ölümden bin beter...."

Devrim'in sona doğru boğuklaşan sesi o ilk dokunduğu andan beri hasret çektiği dudaklarda son bulduğunda acele etmeden usul usul alt dudağını kana kana içerken tadına doyamadan bu defa sabırsızlıkla üst dudağını aynı aşkla içiyor... Fakat öyle bir şey oluyordu ki doymak yerine içinde aç bir canavar büyüyor ve nefes almadan tüketmek istiyordu doyumsuz dudakları... Saniyeler sonra nefessiz kaldıklarında yine dudağının üzerinde nefes alırken o minik aralarda bile küçük küçük öpücükler bırakıp, " Bu nasıl bir şey?" diye soruyor inanamazca.
" Doyamıyorum. Üstelik öyle bir şey ki, seni öpmeden önce... Böyle bir açlığın varlığından haberdar dahi değildim. Şimdiyse içimde özleme dayanamayan bir canavar büyüyor kadın..." Tekrar önce alt dudağına sonra üst dudağına birer minik öpücük bırakıp sevdiğinin titreşen göz bebeklerine bakarken, " Artık sen de anlamışsındır, dört yıl falan beklemenin ne kadar saçma ve olanaksız olduğunu " diye fısıldadı.

Aysima kanatsız olmasına rağmen gökyüzünün en nadide yerinde uçarken, şuan Devrim ne dese altına imzasını basacak sarhoşlukta! Nefesini hala düzenleyemezken itirafını başını usulca sallayarak veriyor. Yok, bu adamı dört beş yıl gibi bitmez tükenmez bir sürede nasıl kuzu görünümlü kurtların içine atar? Böyle bir şeyin mümkünatı olamazdı!

Devrim karşısında uysal bir kedi gibi onaylayan halini görünce kocaman gülümserken, " Bilseydim bir öpücük işi çözecek daha o saçma cümleyi söylediğin an kesmez miydim ayağını yerden," diye şakıyor çapkınca.

Aysima duyduğu cümlenin utancı ile sarmalanırken böyle bir ânı öküzlüğü ile bozmasına karşın göğsüne yumruğunu geçirip, " Dengesiz! " diye sinirle söyleniyor fakat içinden gelen gülme isteğini de bastıramıyor.

" Ben öptüğün için kabul etmedim. Daha fazla seni kimsenin kollarına itemem! Sadece.. Biraz zaman istiyorum. En azından bir yıl. Şu okul işini tam yoluna koymak istiyorum Devrim. Lütfen bu defa sorun olmasın ne olur. Dayanamıyorum küs kalmaya, bana kızmana. "

Devrim aldığı derin nefes sonucu burnunu sevdiği kadının saçlarına gömerken homurdanıyor. Fakat bu kadarına mecbur, biliyor. Eğer Aysima'nın babasını bu kadar iyi tanımasa buna kesinlikle izin vermezdi. Lakin ne sorunlu bir adam olduğunu bildiğinden, " Bir yıldan daha az... Bir ay gitti sanırım geriye yedi ay mı kaldı sekiz ay mı? İnan bana finallerinin bittiği gün babanın kapısında olacağım ona göre."

Aysima yaşadığı anın güzelliği ile gülümserken bu zor adamla ne yapacağını düşünüyor. Biliyor ki dediğim dedik bir adam. Ve gerçekten o gün geldiğinde kapısına dikilecek.

" Anlaştık o halde. "

Sonunda küslüğün sona ermesi ile içi huzurla dolarken aklına gelen şeyle hemen geri çekilip o sarımsı kaşlarını çatarak ciddi bir ifade ile bakıyor genç adamın gecenin karanlığında dahi parıldayan mavi gözlerine.

" Ama bak! Sebep her ne olursa olsun. Galerideki gibi Zülal'le bir yakınlık istemiyorum. Ve tabi bu günkü gibi de! Bir an önce evlerine taşınsınlar istiyorum ama diğer yandan da buraya yerleşmeleri korkutuyor, " derken gözleri dolmuş sevdiği adamın göz bebeklerine bakarken, Zülal'in yemekteki halleri geçiyor gözünden. Her ne kadar başını tabağından kaldırmamaya çalışsa da ne yazık ki bir kaç defa kaldırmış ve o an Zülal'in bakışlarını görmüştü Devrim'e karşı.

" Zülal gerçekten... Gerçekten çok takıntılı duruyor Devrim. Mutfakta sözlerini işittim... "

Devrim'in anlayışla yüz hatları iyice yumuşarken tebessüm etti. Elleri bir an bile ayrılmak istemediği yüzde gezinirken, " Korkulacak hiç bir şey yok... İdare edeceğiz biraz. Hem.." diyip bir öpücük daha yanağına bırakırken içi koca bir sevinçle dolup; " Zaten şu bir kaç ay çok çalışıp evimizi yapacağım. Kendi ellerimizle herşeyi yapıp, en iyisi için uğraşacağız. Ve bunun için de çok çalışmam lazım. Anlayacağın Zülal ile çok az karşılaşacağım. " diye fısıldadı Aysima'nın gözlerine bakarken.

Aysima da ise yine herşey unutulmuş, Devrim'in dudağından dökülen 'evimiz' kelimesinin coşkusunu yaşarken içi eriyordu diğer yandan.
Elini Sevdiğinin yüzüne koyup o hafif sakallı yanaklarını okşarken aşkla bakıyor. Bir iki kelam söylemek istiyor fakat ne diyeceğini de bilemiyor.

"Evimiz..." dedi sonra. " Ne güzel bir kelime! Ne eşsiz, ne mükemmel."

Devrim, duydukları ile gülüşü büyürken saçlarını okşayıp, " Mükemmel olan da eşsiz olanda sensin ay yüzlüm. Şimdi... Biraz daha böyle kalırsak ciddi anlamda kendimi tutamayacağım ve bambaşka mükemmellikte şeyler olacak! " diye boğukça konuşunca Aysima'nın üstüne bir kova soğuk su dökülür gibi donmuştu! Devrim'in üstüne gelip sırtını duvarla arasında sıkıştırması ile romantik andan sıyrılıp utancın kıyılarında boğulurken sinirle geri çekilip sevdiği adamın sert göğsüne bir yumruk indirdi. Cidden neydi bu erkeklerin şöyle açık konuşma sanatı! Ne anlıyorlardı böyle güzel anları mahvetmekle!

" Sen! Ya niye her defasında ortamı bozuyorsun! Ne öküz adamsın ya! Keşke biraz romantik olabilsen!" diye isyan ederken dudağı büzülmüş, küskün bir kız çocuğundan farksızdı ışıltılı bakışları.

Devrim, nasıl seveceğini bilemediği kız çocuğunun o ışıltılı gözlerinde kaybolurken uçuşan saçlarını kulağının arkasına doğru usulca okşayarak iterken, çapkın bir sırıtış peyda olmuştu dudaklarında.

" Hım.. Nasıl romantik peki?"

Romantik kelimesi bile onda hiç uymayan bir puzzle parçası gibiydi. Ağzında gül, diz çökmüş bir halde kendini hayal ederken içinden bu haline gülerek yüzünü buruşturmuştu. Gerçekten! Gerçekten sevdiği kadın bunu beklemiyordu değil mi?

" Ne bileyim... Aslında ortamı son anda bozmasan ne ala! Böyle gözlerime bakıp dalarken, beni sevdiğini söylüyorsun ya, işte o zaman... O zaman dünyanın en romantik adamı oluyorsun." Ama sonra öküzlük edip bozmasan! Diye devam etti içinden!

Sevdiğinin bu masum sözleri ile içi şefkat ve bir denizi taşıracak aşk kalbine dolarken küçük yüzünü avuçlayıp baş parmakları ile okşayarak, gözlerine baktı.

" O an romantik mi olunuyor?" diye soruyor güzel gülüşü ile. " Konu sevdiğini defalarca söylemekse peri kızı... " diyor sonra, gözlerinden minik minik öperken. " Bu kalbimin nefes alış şekli. Romantik olmak ile alakası ne?" Boğuk sesi dudakları arasından öyle bir ihtişamla çıkıyordu ki Aysima'nın eriyip bitmemesi büyük bir mucizeydi! Madem sevdiği gözlerine bakıp sevdiğini söylemesine böyle bayılıyordu, o da üstüne düşeni zevkle yapıp son nefesini verene dek söylerdi. Sevdiği kadının tebessümünden bir kez daha öperken, gözünde akan, daimi aşkla fısıldıyor;

" Şu yüzünde ki tebessüm yok mu? Beni dünyanın en mutlu erkeği yapan müthiş bir kahkaha..."

 

*****

Merhaba Canlar!

Nasılsınız bakalım? Nasıl gidiyor hayat?

Dünya bir savaş meydanı ve biz azimli savaşçılarız. Ve tek ilkemiz bu savaş sona erdiğinde vicdanımızın sesinin son derece canlı ve huzur dolu olması... Umarım herkes girdiği savaşta kendinden ve insanlığından ödün vermeden alnının akıyla çıkar.

Evet bölüme gelelim.

Nasıldı bölüm?

Sonunda barıştılar ve evlilik meselesi tatlıya bağlandı şükür.

Devrim'in gönlü maşallah bayram havası.

Kendinize çok çok iyi bakın.

👎

Vote ve yorumları unutmayın lütfen 🙏

İnstagram adresi 👉 ozsoowan_hikayeleri hepinizi bekliyorum.

Ve beğendiyseniz kitabımı, arkadaşlarınıza önermeyi de unutmayın.

Tüm içtenliğimle size 👉 ❤️

 

Bölüm : 14.05.2025 15:08 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...