8. Bölüm

7🧡 BİR VARMIŞIN YOKMUŞU OLMA!

ÖZLEM TATLI
ozsoowan

Yemin ederim, ben bir seni yaşayacağım!

 

Bir sana yaşayacağım!

 

Reşat Nuri Güntekin

 

 

Ruhunu kadına vermeye hazır adam, aşkla dillendirdi isteğini.

 

Aşk giysin diyordu,imkansız olduğunu bile bile... Şimdi karşısındaki kadın, adamın aşkını giyip gelseydi... Ömrünü verirdi. Ömründe tek bir gün aşkı olarak görmeye razı!

 

Aysima duyduğu sözler karşısında titriyor, dudakları ağır bir çekilde aralanıp gözleri aynı ağırlıkta kısılırken sanki Devrim'e "öl be adam. İnsin kalbine!" diye naralar atıyordu! Öylesine zorluyor adamı bu saniyeler.

 

Kendini toplayan genç kız önce kendine kızıyor, ne saçma bir cümle kurdu diye! Gelinlik neydi..Ona neydi!

 

Susuyorlar karşılıklı... Aysima allanan yanaklarının sıcaklığını hissederken tekrar camekana döndüğünde bir an önce kaybolmayı diliyor.

 

Ve Devrim... Küçük sevdasının sesini duymaya hasret. Her bir duygu da çıkardığı ses tonuna dahi aynı ağırlıkta sevdalıyken bir de susuşunu seviyor. Nasıl güzel. Susuşu da apayrı güzel...

 

Bir bilse Aysima, ona deli bir adam var karşında, delirir. Bir bilse adamın sevdasının büyüklüğünü,çıldırır!

 

"Eee tren nerde gençler? "

 

Aysima duyduğu sesle irkilip Nur'a döndüğünde," Hı? " diyebiliyor anca afallayan bir ses tonu ile.

 

Devrim anlayınca dudağının kenarı kıvrıldı. Bir elini ensesine götürüp kaşırken eğiyor başını.

 

Nur sırıtarak Aysima'nın sırtına yavaşça vurdu," Yok bir şey cane, sen anlayana kadar at üsküdarı kuşatır diyorum. " dediğin de bu defa Devrim, Nur'un at kuyruğu yapmış olduğu saçlarını tutup geriye çekerken," Çok konuşma, o ata seni ezdirmiyim, " diyor dönüp Aysima'ya göz kırparak.

Bu defa gülen Aysima olunca Devrim'in gününe güneş doğuyor.

 

-------

 

Yemek yedikten sonra önce ayarladıkları kına kıyafetlerini ve gelinliği alarak eve geçiyorlar. Önden bıraktıkları Yasemin ve Giray ardından kendi sokaklarına geldiklerinde hep beraber inerken, Nur koştura koştura, "Kaçıyorum ben. Babamın maaş günü. Gidip gaspedeyim. " dediğin de herkes kahkaha atıyor. Zehra sultan Aysima'ya dönüp, " Evlendireceğiz zillinin yaptığına bak. Vallaha acıyorum bunu alana. "diyip başını sallarken Aysima tebessüm ediyor

" Kolaysa ona söyle hele Zehra sultan, " dediğin de kahkaha atan kadın başını sallayıp," aman aman, uğraşamam bu dilbaz zilliyle güzel kızım. Tansiyonum var benim. " diyor.

 

Aysima tekrar kısık bir kahkaha attığında Devrim gözlerini çekmeden bakıyor. Gülmek, inci dişlerini sergilemek... nasıl böyle güzel olabilir diye düşünüyor. Kalbi öyle büyük bir gümbürtü ile atıyor ki, adamlığına küfür etmesi gerekirken Aysima ile gurur duyuyor kalbini böyle attırdığı için.

 

Güzel seviyor velhasıl... Adamın sevdası da gün geçtikçe güzelleştiriyor küçük kadını...

 

" Konuşamadık sabah Aysima'm. Çağır ananı gel çay içelim. Börek de yapmıştım. "

 

Zehra sultanın sözleri ile Aysima ışıkları yanan oturma odasına baktı yüzünü buruşturarak. " Bir gün babam atacak bizi evden. " gülmeye başlayınca Zehra sultan yüzünü asıyor. " Aman kurban olsun size. Neyse siz çıkın Devrim'le, börek tezgahta sen ısıt ben gidip alıp geleyim ananı. Baban birşey demesin. "

 

Aysima ne dese boş olacağını bildiği için Devrim'e baktığında, genç adam kapıyı gösterip başı ile hadi der gibi sallayınca ilerliyorlar beraber.

 

Zehra sultan oğlu gibi arkalarından iç çekerken o da dostunun kapısını çalıyor.

 

Oturup sohbet eden iki kadın arasında elinde çay, sıkılıp duran Aysima pencere önünde oturduğu koltuktan dışarı izliyor. Sessizliğin kol gezdiği sokakta, huzuru içine çektiği günleri hatırlamaya çalışıyor. Aslında huzursuz da değil, haksızlık edemiyor... Ama eski neşesi gün geçtikçe eriyip bitiyor. Verem gibi sarmış ruhunu içindeki dert. Düşünse bir dert düşünmese bir dert. Belki bir umut kurtulmak için okuluna tutunuyor fakat babasının tepkisini de adı gibi bildiğinden kızaran gözlerinden yaşları düşürmemek için zor tutuyor kendini.

 

"Aysima'm. Hele bak Devrim'in çayı bitmiştir şimdi tazeleyi ver sana zahmet. "

 

Zehra sultanın sesi ile ona dönüyor kendine gelmeye çalışarak . Başını sallayıp kapıdan çıktıktan sonra üst kata ilerlerken derin bir nefes aldı. O geceden sonra geri kaçıyordu ayakları. İçini saran huzursuzluk ağlama hissini arttırken kızıyor kendine. Kapısının önünde durduğunda bir kaç saniye bekleyip çalıyor kapıyı. Ses gelmeyince tekrar çalıyor. Fakat ses yine gelmeyince eli kapının kulpuna gittiğinde ağır bir şekilde ses çıkarmamaya gayret ederken indirip kafasını minicik açtığı aradan uzatarak, "Devrim..." diye sesleniyor.

 

Gelmeyen ses ardından geçebileceği kadar araladığı kapıdan bir adım atıp içeri girdiğinde yatağın boş olduğunu görüyor. Etrafa bakıp içindeki dürtünün önüne geçemeyip giriyor içeri. Devrim'in kokusu buram buram dolarken burnuna, eli kalbine dokunuyor...Hızlı hızlı atarken nefeslerini kesmek üzere. Usulca kapanırken gözleri, derin bir nefes çekiyor içine. Onun bolca gelen kokusu... Kalıyor öylece bir süre, unutuyor kendini.

 

"Aysima?"

 

Kapanan gözleri anında açılırken korkuyorla sıçrıyor. O sırada birbirine dolanan ayağı adeta yeri ayağı altında çekip alırken, düşmeden son an da Devrim koşudan tutmuştu.

 

"İyi misin? Ne oldu !''

 

Aysima yakalanmanın verdiği mahcubiyet utanma ve daha bir çok karmaşık duygu ile;" Şey... " diyebiliyor titreyen sesi ile." Bir an da başım döndü de.. Ondan.. Böyle durdum. "

 

"Şimdi nasılsın? Geç şöyle. Yüzün de solgun zaten."

 

Endişe ile kolundan tutup yatağına oturttuğu kızın titrediğini hissettiğinde daha da korktu.

 

"Ne oldu ki birden? Yoruldun gerçi. " dediğin de cevabı kendi bulmuş ardını dönerek sürahiden doldurduğu suyu Aysima'ya uzattı.

 

" Benim bardağım.. İçemezsen aşağıdan alayım? " diyerek sorgularcasına Aysima'ya baktığında daha da titredi ay yüzlü.

 

Başı anında iki yana giderken daha da titreyen eli ile uzandı bardağa. Gözlerini sımsıkı kapamamak için çırpınırken usulca dokundurdu dudağını bardağa. Aldığı ilk yudum, can suyu gibi imdanına yetişirken bir an dudakları ayrılsın istemedi...

 

Aklından geçen düşünce ile bardağı hemen çekip geri verdiğinde onu pür dikkat izleyen adamın nefesi kesilmişti.

 

Uzandı kendine uzatılan bardağa. O sırada parmağına dokunan narin parmaklar titretti bedenini. Bu nasıl bir kadındı ki varla yok arası dokunuşu ile bu hale geliyordu!

 

Tuttu deliliği yine!

 

Kimseyi düşünmeden başını boynuna gömüp öpücüklerini dizerek uzanmak istedi yatağına. Bir ömür... Bir ömür çıkan namert olsun diye içinden geçirirken sıktı yumruklarını. Kalbine sokarcasına sarılmak varken şimdi!

 

"Ulan kadın! "

 

Homurtusu genç kızın kulaklarını doldururken anlamadığı için kaşlarını kaldırıp sinirlendiği alenen belli olan adama anlamaz bir şekilde bakarken , sözleri ile donuyor. Bu nasıl ani değişimdi!

 

" İyiysen aşağıdan merak ederler. Git hadi... "

 

Devrim, boğukça çıkan sözleri ardından sigarasını kaptığı gibi az geldiği balkona tekrar döndüğünde Aysima'nın gözleri doluyor. Titreyen göz bebekleri ile koşarcasına çıktığında aynı hızla iniyor merdiveni. Biri sanki kalbini avuçları arasında ezerken nefesleri ciğerine dolup patlatmak ister gibi şişirip yer ediyordu.

 

Allah'ın sevgili kuluydu ki annesi de çıkmak in kapıda bekliyordu.

 

"Hah! Geldin mi annem. Hadi gidelim geç oldu. "

 

" Gidelim... "

 

Fısıltısı ile zar zor tebessüm ederek Zehra sultana el sallayıp kapıdan koşarak çıktığın da iki kadında bir Aysima'ya bir birbirlerine bakıyorlar anlamazca.

 

" Amaaan.. Kız Hacer bu kız Nur'la kala kala onun gibi mi oldu kız Allah muhafaza!"

 

Zehra sultan sözleri ardından tahtaya vurduğunda Hacer Hanım gülüp omzuna vuruyor.

 

"Kız sus şeytan kulağına kurşun. Bir deli yeter bize bir ömür."

 

Aysima kaçıp eve girerken ardında bakan adamın kalbine hançerler saplıyorlar sanki... Az önce odasında yatağında oturan kadının varlığı sarmalıyor taptaze. İnanamıyor bu yakınlığa. Ve şimdi de aradaki uzaklığa...

 

" Bir masal gibi şimdi yanıbaşımda oluşun... Masallardaki bir varmışın bir yokmuş-u olma sakın. Sen hep var ol... Yanı başımda ol... Tek varlığım ol. Ama yokluğum olma... "

 

Kalbinden geçen son cümle ile yerleştiriyor altıncı parmağı haline gelen sigarasını dolgun dudakları arasına. Çektiği derin nefesi hediye ediyor ciğerlerine, onu kendi eliyle odasından göndermesi şerefine... Lanet ediyor geceye.

 

_ _ _ _

 

Gün ışıyor Körfez'de en canlı şekilde. Camlara vuran ışıklar ; "Hadi uyanın! Görün yaşadığınız cenneti! Tadını çıkarın" der gibi. Sokakta çocuk sesleri... Daha şimdiden çınlatıyor etrafı.

 

Sevdalı adam uyanmış.. Yoldaşı sigarası ciğerlerine gönderirken üflediği dumanı uğurluyor. Uyuduğu da yoktu zaten. Balkonda koltuğa sızmıştı en son aşktan.

 

Gerinip kalktığında sabahın köründe yine iki cadıyı görüyor sokakta. Aysima yine her zamanki tarzı olan dizinin az üstünde biten pileli mor bir etek üstüne giydiği beyaz incecik gömlekle sinirlerini hoplatırken öbürü sürdüğü kırmızı ruj ile kafasının tasını attırıyor iyice. Bir şey değil, Aysima'sına da kötü örnek olacak diye korkuyor.

 

O an aklına düşen gerçekle sarsılıyor yine. Şimdi gittiği okulda Nur'dan bin beter insan olacaktı. Kızları dahi kıskanıp sorun ederken ordaki erkeklere iğne ucu kadar tahammülü yok. Burun kemerini sıkarken diğer eli ile tuttuğu sigarasını yere atıyor. Sabahın buz gibi esintisi bedeninin ateşine etki etmezken sinirini daha da alevlendiriyor. Kan çanağına dolan gözleri bir eroinmanı çağrıştırken onlardan pek de farkı olduğunu düşünmüyor zaten. Anlamsız bir zehre bağlı olmak öldürüyorsa, anlamlı bir güzelliğin kalbine bağlı olmak ölmekten beter ediyor işte! Kim diyebilirdi adamın beslediği hastalıklı aşk uyuşturucu değil diye?

 

Gözleri ağır adımlarla yürüyen, ve her adımında açık kumral saçlarının dalgalanışını izliyor. Upuzun saçlar arasında gezen ellerini düşlerken kokusu burnuna çalınıyor sanki. Geçen gece doyasıya içine çektiği kokusu...

 

Sonunda kayboluyorlar diğer sokağa geçtiklerinde.

 

Aşık adam daha fazla durmayıp çıplak ayaklarla durduğu balkondan içeri girdiğinde atıyor kendini soğuk yatağa. Sinirle yumruklarını sıkarken çalan telefonla doğruluyor. Baş ucundaki masasının üstünden aldığı telefon ekranında gördüğü Çeto yazısıyla açtığı gibi,

 

"Nerdesin ulan! " diye bağırıyor sinirle. Leyla geldiği günden beri kayıp. Açmıyor da telefonları. Devrim anlıyor onu, fakat gitmek çözüm değil bunu en iyi o biliyor.

 

" Galerideyim. Uyku tutmadı açtım. En demlisinden de çayım var. E bir dert ortağım eksik be abi. "

 

Devrim'in dudaklarında varla yok arası bir tebessüm oluşurken; " Bir dertli biziz anasını sattığımın dünyasında." dedikten sonra kapıyor telefonu. Üstüne, eline gelen ilk tişörtü geçirip altına kot pantolonu giydiğinde atıyor kendini sokağa. Üzerine giydiği spor kıyafetler ayrı bir hava katarken ciddiyeti en güzel aksesuar olarak duruyor üstünde. Ağır adımlarla arabaya doğru ilerlerken küçük çocuklar bile çok sevdikleri adama hayran hayran bakıyor.

 

Aklında o iki cadının nereye gittiğinin merakı fink atarken savuşturmaya çalışıyor, sabahın köründe ayağına gelen topu çocuklara attığında. Hepsi kaleye giden topa tezahüratlar yaparken Devrim yüzüne apayrı yakışıp, gamzesini derinleştiren bir tebessüm ile asker selamı çakarak biniyor arabasına.

 

Kısa süre sonra arabası galeri önünde durduğunda isteksiz bir hareketle iniyor arabadan. Sarımsı saçlarından sert bir şekilde ellerini geçirip kısık mavi gözleri ile bahçede çayını yudumlayan adamı gördü. Bir an duraksayıp daha sonra yanına doğru yürümeye başladığında bir gün daha Aysima'yı kendinden uzakta anmaya başlayacağı için efkarlı. Daha yerine oturur oturmaz gelen Ali ve Giray'la kadro tamam oluyor.

 

"E beyler bizsiz mi başladınız? "

 

Gülen Çeto," Sağolasınız izin vermediniz, damladınız." dediğinde kahkahayı koyveriyorlar.

 

Sabah sabah çayla kafa bulup efkarın ta dibine vuruyorlar saatler ilerledikçe. Derdin ortasından dem vuramıyorlar da acılarını çığlık çığlığa döküyorlar. Mesela Çeto bahsedemiyor Leyla'sından hiç. Ne güzel hayatına bakmış, ömürlük kadın düşüncesini silerek hayatına devam ediyordu. Kalbinin bir köşesinde sadece acısı olarak kalmıştı Leyla. Silmişti geçmişini nasıl da zorla. Şu sokaklarda gizlice buluşmak için nasıl da dalavereleler çevirip ne olaylar atmışlardı, çok zordu aşkları buna rağmen aşmışlardı, her şey bitti bize kalan doya doya aşkımızı, birbirimizi yaşamak dedikleri an da bitirmişti Leyla Çetin'i. Biten bir aşk değildi yalnızca... Adam da bitmişti... Kimse kimsenin arkasından ölmüyordu da.. Eskiden bir şey de kalmıyordu geriye işte. Çetin'de ölmemişti fakat süründüğü büyük bir gerçekti!

 

" O değil de abi... Siz böyle aşk meşk, dert tasadan dem vuruyorsunuz da.. Bir de şunu düşünün; benim kalbime dokunan olmadı lan hiç. Kimse gelip de titretmedi şu kalbi. Bir gün sizin gibi uzaktan bakıp da doyuramadım ruhumu. Yaş yirmi beş, aşktan hâlâ haber yok. "

 

Ali, umutsuzluğun dibine vurmuş ciddi ciddi sorguluyor. Aşktan yanmak da birşeyken, kendi daha bu ateşin tadına dahi bakmamış.

 

Devrim eğiyor başını. Giray içinden taşan aşka hamdederken! Çetin gökyüzüne kaldırıyor gözlerini... Her birinin kalbi almış payını. Her biri tatmış apayrı acıyı.

 

Uzun bir sessizlik!

 

Sorgulamalar başlıyor içlerinde...

 

Daha sonra Devrim eğdiği başını kaldırıp Ali'ye bakarken elini omzuna koyup sıkıyor.

 

" Sevda da ekmek gibi, su gibi, aldığın nefes gibi rızık işidir Ali'm.

Rızkın payına düşene dek bekleyeceksin. "

 

Ali anında onu saran rızkının merakı ile başını sallarken bu defa Çetin büyük bir hüzünle mırıldanıyor.

 

" Helalinden gelsin de rızkın, zamanın önemi yok koçum. Yeter ki haram rızık değmesin yüreğine.

"

 

Sızlıyor yüreği... Büyük bir elektrik çarpıntısı dağlıyor acıyan yerlerini. Bazı acılar hiç geçmiyor!

 

Ali, Çetin'e baktığında iki yıl öncesi düşüyor aklına. O dev gibi adam nasıl da süzülüp kendine gelememişti. Heybetli görüntüsü eriyip gitmiş ardından zavallı bir adam bırakmıştı geriye. İçinden büyük bir hüzün geçerken; " Şimdi ne yapacaksın? " diye soruyor derin bir nefes eşliğinde.

 

Ali'nin sorusunu anlayan Çetin sıkıntı ile omuzunu silkiyor. " İçim içime sığmıyor. Ben koca Körfez'e sığamıyorum. İkimize dar burası ve *ikimiz* adı altında kurduğum cümleler bile haram bana. Bu kadarı dahi yok hayatımda. "

 

Ne zordu bir zamanlar bir ömre sığdırdıkları insanı bir cümle içinde dahi kendi yanına sığdıramamak.

 

Canı yanıyordu. Fakat kimse merhem olamıyordu. Dostlarının canı ondan çok yanıyordu. Eli kolu bağlı, çaresizce durmak çok yakıyordu canlarını!

 

" Amaaaan... Geldi vurdu geçti koca bir acı. Şimdi geriye dönse ne yazar. Anca teğet geçer bu defa! "

 

Çetin acılarını bastırıp çayını yudumlarken kurduğu cümle ardından elini sallıyor havada. Daha sonra dönüp bakıyor taze damat olacak Giray'ın solmuş yüzüne.

 

" Ee..Giray'ım! Ne yaptınız yokluğumda. Ulan iki gün yok oldum diye organizasyonu inşallah aksatmadınız. "

 

Gülüyor Giray. Çetin'in oyununa katılıp omzuna vuruyor.

 

" Ulan ne aksatacağım. Ben burada saniyeleri sayıyorum kavuşmak için. Sizin gibi uyuzlar yüzünden aksatıp kavuşmamı geciktirir miyim? "

 

Ali gülerek giriyor araya.

 

" Abi iyice densiz oldu bu. Utanmasa Yasemin'i alıp bugünden kapatacak kendini eve.

 

Giray, muzipçe konuşan dostuna bakıp çay kaşığını fırlattı. Baktı olacak gibi değil Devrim, "Düğün yerinde karar verdiniz mi? Meydanda mı, düğün salonununda mı olacak ? " diye sordu.

 

Giray geriye yaslanırken Ali yüzüne yakışan ve sert hava katan gözlerinin karası ile yarışan kirli sakallarında elini gezdirip," Bu güzel hava da ne salonu abi. O biçim düzeriz meydanı, Kına sabahı çalıp oynamaya başlar öteki gün akşama kadar düğünün şahını yaparız! Ulan Körfez gelmiş geçmiş en büyük düğünü görür. Bir daha ki böyle düğünde anca ustanın olur. " dediğinde son cümlesi ile Devrim'e bakıp göz kırpıyor.

 

Devrim, geriye yaslanıp tebessüm ederken, Ali ensesinde patlayan beklenmedik tokatla bağırıyor," Ulan si..." Herkes kahkaha atarken Çetin, "Ulan ben ne oluyorum? Bir kez düğün yarım kaldı diye sildin mi bizi!" diye paylıyor Ali'yi. Yerine çöküp mahçup bir eda ardından sinsice gülerken, " Lan Çeto çaktırma hele, şu morukları bir yolumuzdan çekelim şahını yaptığımız düğünün onlara bin basanını yaparız." diye gönlünü almaya çalışıyor. Bu defa her birinden darbe aldığında küfürler ederken kahkahaları her ne olursa olsun eksik olmuyor.

 

Ta ki çalan telefona kadar...

 

Devrim, masada zırıl zırıl öten telefonda annesinin adını gördüğünde dostlarına bakıp, " Zehra sultan arıyor kardeşim kesin sesinizi." diyor.

 

"Sultanım. Sabah sabah erkenden uyanmışsın yi..."

 

"Oğlum... Devrim'im koş... Koş yetiş! Vedat amcan tozu dumana kattı! Hacer teyzen bizim evde zor aldık elinden Aysima berbattı oğlum koşarak çekti gitti tepeye doğru! Mahvolmuştu koş... Evi yakacak deli adam hadi oğlum. "

 

***

 

Bölüm sonu

 

NASIL BULDUĞUNUZU YAZMAYI UNUTMAYIN 🤍

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bölüm : 11.12.2024 14:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...