10. Bölüm

9 🧡BİR KALP AĞIT YAKAR GİBİ ATIYOR

ÖZLEM TATLI
ozsoowan

 

Ne zaman bir dert gelse;

Yağmur yağar, diner, dokunur

Ve topraktan kalkan o kokuyu koklardım,

Ateşim sönerdi...

 

Sonra büyüdüm,

Gözlerini gördüm.

Yandım.

Yağmur yağdı

Ve ilk kez sönmedim...

Ben yağmurdan daha fazla bir seni seve bildim...

 

 

 

 

Yağmur yağıyor, suskun yıldızlar sızıyor bir de aralarına.

 

Yağmur yağıyor...1

 

Biraz daha seviyor...

 

Biraz daha yanıyor...

 

Kalbi ağıtlar eşliğinde ağlıyor...

 

Kalbi ağıt yakar gibi atıyor...

 

Bir küçük kadın, koca bir adamı sevmeye devam ediyor dalgalanarak. Aşkını şefkatle büyüterek.

 

Kalbi çürümüş defalarca, adamın yokluğunda.

 

Kalbi can bulmuş defalarca, adama her baktığında!

 

Adamın dudakları kıyısında derin bir yarık... Her gülüşünde şenlendiriyor küçük kadını.

 

Yağmur yağıyor...1

 

Dünyada koşulsuz en çok sevdiği yağmur. Ve yağmurdan çok sevdiği adam karşında sigarasının dumanını tüttürüyor.

 

Geceler boyu izliyor küçük kadın.

 

Ve her gece gibi bu gece de yüreği ağzında o cehenneme giresice sigaraların sonunun gelmesini bekliyor.1

 

Fakat kendine cehennem olan o duman tütmeyi bırakmıyor!1

 

Biri sönüyor, diğeri yanıyor... O zehirli duman durmadan sevdiği adamın canına kast ediyor!

 

Kızıyor kadın! Çıldırıyor!

 

Kalkıp gidesi geliyor bazen. Karşısında durup sinirle o beyaz parmakları arasından tuttuğu gibi fırlatıp, "Yasak! " diye haykırmak istiyor." Yasak! Sana zarar verecek! Senin zarar görmene sebebiyet verecek şeylerin ihtimalleri dahi yasak! İçme! " Senin nefesine katılan... Benim nefesimi kesen bu zehir yasak!1

 

Gözlerinden damlalar taşıyor küçük kadının. Aşkı boyunu aşıp dağlara ağır gelmişken göz yaşları tuzlu nehirler yaratmış, yılların birikimi ile çizdiği yollarla!

 

Acı katmış içine.

 

Umutsuzluk katmış.

 

İmkansızlık katmış.

 

Dehşet verici keşkeler.. Ölümün soğukluğunu giydiren "Ya giderse.. Ya olursa... Ya olmazsa..." gibi cümleler zehretmiş o nehri.

 

İçinde yüzmüş kadın. Derisi sağlam kalsa da kalbi örselenmiş, kokuşmuş, ölüsü olmayan bir mezar gibi boşmuş.

Devrim'in aşkı çürümüş kalbine gömülemeyecek kadar kutsal! Sevmiş bu kadın... Ölümüne sevmiş. Bir mavi yeşil özgürlükte kaybolmuş. Asmış ruhunu kadın. Yaşı sevmek için küçük , çok küçük bir yaşta kurduğu şenliklerle kalbini süsler eşliğinde vermiş adama.

 

Gözünü bir açmış dünyaya o var. Büyürken o... Evden sokağa adım atar atmaz gördüğü yüz o. Pencereye çıktığında, oyun oynarken yine o! Gece gözü kapanırken düşler sahnesinde o, sabah kalktığı an da gününe güneş, o!1

Yetmezmiş gibi Zehra sultanın ağzından düşmeyen, muhteşem varlık yine ve yine o.

 

Nasıl sevmesin kadın?

 

Böyle bir Devrim, nasıl sevilmez?1

 

Daha beş yaşında sevdi. Neydi anlamadı, sevgiyi.1

 

On yaşında sevmeye devam etti. Kalp denen zımbırtının kan pompaladığını öğrenmeden önce heyecandan attığını öğrendi.

 

Ve yaş onbeş! Minik kız görmek için çıldırdığı yüz tarafından görülmedikçe kalbi tükenmeye başladı. Her görüşünde devam etti hızla atmaya. Ama o görmedikçe bitti minik kalbi. Aşıktı küçük kalbi. Onun değildi artık. Kendisi için atmayı çoktan bırakmıştı. Küçüklükten hayran olduğu adamı izlemeye doymamaya başlarken anlamadı. O ağır tavırları. Daha küçük yaştan bütün herkesin, küçük büyük koşulsuz herkesin saygı duyduğu küçük adamdı o. Kalbi tertemizdi, görürdü. Merhameti dilden düşmez, yaptığı boyundan büyük iyilikler dilden düşmez. Lakin ne yapıp ettiğini sağ tarafı bilse sol tarafı duymazdı.1

Dillensin istemezdi! Yaptığı bir yardımla anılmak gitmezdi hoşuna. Duyardı Zehra sultanın, "Güzel yüreklim. Merhameti kendinden büyük, gururum. Canıma can katan yavrum." derken Devrim'in kızdığını.

 

Annesi dahi olsa dilini yaptığı gizli yardıma uzatsın aşikar etsin, yada övsün hiç istemezdi.

 

Övgüler için yapmazdı ki!

 

Nasıl sevmesin küçük yürekli kadın.

Avcunu çenesi altına koyup nasıl izlemesin pencereden kaçak göçek?Öyle bir sevmek ki, farz kılınmış gibi!

 

Gözleri o zehirli nehre biraz daha damla akıtırken peş peşe, o kaybolmak istediği gözleri görememenin fişini geceye kesiyor. Silüeti cap canlı karşısında! Fakat göremiyor aydınlık çökmüş gözlerini!

 

Sabahtır kıyamet gibi atan kalbe götürüyor elini Aysima.

 

Bugün... Bugün onun cenneti mi cehennemi mi sorguluyor!1

 

Annesi ile konuşmalarını duyan babasının çıldırması ile cehennemi yaşamıştı ilk başta... Fakat, sonra olanlar hapsolmak istediği bir rüyadan ibaretti.

 

Devrim ona sarılmıştı...İkinci defa. Ve 'Hep.. Hep ben varım!' demişti.

 

Sen zaten hep vardın da, sana gelecek yürek yoktu...

 

Biraz daha ağladı imkansızına. Daha fazla tutmayan dizlerini sürüyerek yatağa geçip uzandı. Elleri yatağının altında küçülerek kapadı gözlerini. Daha sonra hayallerini oynattığı sahnesine bugün o tepede yaşananları oynattı bilmem kaçıncı kez...

 

Devrim'in o sözleri, bir ömürlük yer edindi kalbinde... Sanki o ses tınısı bile apayrı yer etmemişken.

 

(Gündüz, tepedeyken)

 

"Heyben acıyla dolar da nefes alamazsan gel..!

Huzur bulacağın kıyılarım senindir...

Umutların solar kurur da su bulamazsan...

Beraber sulayalım gözyaşlarım senindir...

Kanadın kırılır da maviye uçamazsan ne güne duruyor al..!

Kanatlarım senindir...1

Çaresiz çilelere bir umut bulamazsan

kendime ettiğim dualarım senindir..."

 

"İşte... " demişti Devrim," Bu yüzden yanındayım... "

 

Kalp çatlağından fışkırıyor bir sancı o an Aysima'nın, o sözlerin asıl anlamını anlamazken dahi hemen o an, öleceğini sanıyor.

 

'Dualarım senindir,'diyen adam haberdar değil kadının tek duasının kendisi olduğundan...1

 

Göz yaşları ile zehirli nehrini doldurmazmış gibi yüzünü de yakıyor tuzlu yaşlar fakat umurunda değil. Kulağında Devrim'in sımsıcak can üfleyen nefesi varken dünya dahi umurunda değil! Sığındığı göğse daha çok gömülmek isterken sırtında gezinen koca ellere de ağlıyor.

 

'Onların yeri tam orasıyken neden ayrılmak zorunda? Neden beni sarmak yerine başka şeyler peşinde! '

 

İsyanın sonu gelmiyor.

 

Ağlamaya devam ederken Devrim' in halini bilmeden, ona fark ettirmeden göğsüne dudaklarını dokunduruyor.

Normalde en küçük dokunuşunu dahi kaçırmayacak adam bu defa hissedemiyor, çünkü bu küçük kadının tek göz yaşı ile dünyayı ateşe verecekken, göğsünde okyanuslar boşaltıyor sanki. Çıldırmış gibi adam, hiç bir şeyin farkında değil...1

 

Aysima aralıyor dudağını... 'Sen! Sen benim ol!' diye haykırmak istiyor. Kelimeler düşmüyor lakin eli Devrim'in göğsünde gömleğini hapsediyor küçük narin yumrukları arasında.

 

Tek kelime edemiyor artık adam.

 

Tam, tam kalbinin orda sevdalısının sıcaklığı yer ederken kalp dili dünyaya sesini çığlık çığlığa duyururken, dünyevi kelamları söyleyen dili lal! Ki, konuşsa ne yazar?

 

Geçiyor dakikalar. Ölüyor gibi adam... Ölüyor gibi kadın... İki ayrı yola akıyor kederleri de tek bir köprü ile birleştiremeyecek kadar körler.

 

Sonunda göz yaşı durulan ay yüzlü ayrılıyor gömülmek istediği göğüsten, bilse adamın canına minnet sarılışı, hiç ayrılır mı?

 

Tek hayali değil mi o göğüse bir ömür feda etmek!

 

"Gi.. Gitsem iyi olacak..."

 

Titrek sesi, kar tanesi beyazlığında olan teninin kızarışı, göz yaşlarının çizdiği ayrı ayrı yolları.. O küçük biçimli dudakları, sivrilmeye yüz tutmuş dünyanın en iyi eseri gibi özenilmiş çenesi...

 

Duymuyor Aysima'yı Devrim. En ince ayrıntısına kadar inceliyor. Eli çenesine gidip o titreyen dudakları kendi dudakları arasında hapsetmemek için adeta savaş açıyor! Fakat sessizce başını sallamaktan öteye geçemiyor.

 

" İyiysen dönelim."

 

"İ.. İyiyim. "1

 

Devrim karşısındaki kadının ruhunu titrettiğini bilmeden alt dudağını ağzına yuvarlayıp elini sıkıntı ile saçlarında gezdirip," Hadi.. " diye fısıldıyor tükenmiş takati ile.

 

Bir adım önde Aysima, arkasında Devrim yol boyunca aradaki mesafeyi hiç bozmadan sessizlik içinde giderken, kendi içlerinde mahşer meydanına eş değer naralar duyuluyor. Fakat, sağır kulaklar duymuyor.

 

Bir imkansızlık tutturmuşlar ki gözleri dibine kadar âmâ.

 

Körfez'in girişine kadar yürüyorlar. Biri önde binbir dertle diğeri arkada onu izlemenin keyfi bir yana bir de dünyanın yükü kalbine binmiş bir şekilde.

 

Sonunda mahalleye girmek üzereyken duruyor yerinde Devrim, elleri yumruk olmuş kendini sakinleştirmeye çalışırken, " Aysima..." diye sesleniyor yüreğini titrettiğini bilmediği bir tonda.

 

Aysima duyduğu sesle titreyen dudağını birbirine basıp dönüyor Devrim'e. Kaşları çatık... Beyaz teni kızarmış. Sinirden olduğunu çok iyi biliyor da neye bu kadar kızdığını anlamıyor.1

 

" Baban... Karşı çıkarsa yine. Sonuna kadar diretecek misin okul için? "

 

Sesi sert fakat farkında değil.

 

Ay yüzlü duyduğu soru üzerine titriyor, ya hayalleri yada cehennemde gibi yaşamak... Gün be gün yanmak ızdırap içinde...

 

Hem okumayıp ne yapacak? Annesi gibi sözde onu çok seven fakat her türlü işkenceyi ona çektiren birileri için köle mi olacak... O düşünce ile ruhunda diri kalan son kırıntılarda ölüyor!1

 

Okumayıp evlenecek mi! Devrim... Devrim'den bir başkasına mı kadın olacak!

 

Birden hıçkırarak ağlayıp küçük yumruklarını sıktığında bağırıyor çığlık çığlığa.

 

"Gerekirse terk edeceğim evi, Körfez'i! Babamın yok saydığı abime giderim! Hele bir ikna olmasın... " derken kelimeler yırtıyor boğazını. İkna olmazlarsa senden uzaklaşma pahasına giderim buradan .... Diye içinden geçiriyor ," O zaman benden vazgeçmek zorunda kalır. Terk ederim herşeyi! "1

 

Seni, senin için terk eder, başkası ile olacağıma sensiz yaşarım... Sanki şimdi seninleymişim gibi!

 

O sözler hançer misali saplanıyor kalbi zaten yara bere içindeki adama.

 

Gitmek! Gitmek diyor gönlüne bir ömür hapsettiği kadın. Bu cümle öyle bir cümle ki darmadağın ediyor adamı. Yumrukları sıkmaktan titremeye başlarken, yeşil damarları ben burdayım der gibi hemen ince derisinin altından firar edercesine şişiyor. Hali korkunç... Hali harap...

 

"Hiç! Hiç. Bir. Yere. Gitmeyeceksin! "1

 

Öyle sert, öyle bir darbe ile tek tek dökülüyorki kelimeler, Aysima bir adım gerilerken kuruyor yaşları. Şaşkınlıkla göz bebekleri titrese de alışkın artık Devrim'in ani çıkışlarına. Üstelik abisine de kızgın diye içinden geçirirken Devrim aradaki mesafeyi tek adımla kapatıp bileğini yakalayarak devam ediyor.

 

" Ben ikna edeceğim babanı. Sen de sakın! Sakın tek kelime etmeden uslu uslu oturup babanın gözüne gözükmeyeceksin ben halledene kadar! Ve... " diyor Devrim, ağzında zehir varmış gibi yüzünü buruşturup acı içinde," Bir daha... Bir daha gitmek dersen o dilini keserim! "2

 

* * *

 

Aysima o anlar aklına geldiğinde titriyor, her ne kadar sinirli haline alışık olsa da hala karşısında ne yapacağını bilmemenin şapşallığını yaşıyor. Orada normalde Devrim'e çatması gerekirken başını usulca sallayıp eve koşuşunu hatırlamak kendini boğma isteği uyandırdı bir an. Ama yüzünde ki şapşal tebessümden haberdardı.

 

Çünkü Devrim... Devrim ben hallederim dediyse iki dünya bir araya gelse yapardı!1

 

Ondan ayrılmak zorunda kalmayacaktı yani!1

 

Az önce hüzünle sıkışan kalbi şimdi yine delice bir heyecanla yatarken o sinirli bakışları gözü önüne düşmüşken, " Ah! " diye bi iç çekip kapıyor gözlerini.

 

Dudağını ısırmış Devrim'in kolları arasında uyuduğunu hayal ederken, o koca sevdası yüreğinden taşan adamın evde, kadının yokluğunda ölümü dilediğinden habersizdi...

 

 

***

 

 

 

Merhaba Körfez Sakinleri...

 

 

 

Nasıldı bölüm ? Sevdiniz mi ?2

 

Oylamayı unutmayın 💕

 

İnstagramda çeşitli etkinlik ve paylaşımlar yapıyorum. Haberdar olmak için uğramayı unutmayın,

@ozsoowan_hikayelerii

 

 

 

 

Bölüm : 25.12.2024 13:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...