
Merhabalar, çok sevgili Maysa okurları,
Nasılsınız?
Uzun bir aradan sonra tekrar yazmaya başladım Maysa'yı. Bunun mutlu heyecanını yaşıyorum ben.
Sizlerden naçizane ricam oy ve yorumlarınızı eksik etmemeniz.
Fazla uzatmayaraktan bölüme geçiyorum.
Keyifli okumalar💛
Maysa'nın anlatımından:
***************************
Esat beni köydeki evimize bıraktıktan sonra gitmişti. Köydeki evimiz küçük bir bahçeyle çevrili, iki katlı ortalama bir evdi. Neredeyse üç senedir doğru düzgün gelmediğim bu evi görünce önce derince iç çekmiş, ardından çocukluğumun tatlı acı anılarının aklıma doluşmasına izin vermiştim.
Eve girdiğim gibi halamlarla sadece selamlaşarak direkt üst katta olan odama çıkmış, getirdiğim çantayı bırakarak tekrar aşağı inmiştim. Mutfağa girdiğimde halamın başında yazması koyu bir temizliğe daldığını gördüm. Zaten içeri ilk girdiğimde de üstündeki eski kıyafetlerden, eve sinen çamaşır suyu kokusundan temizlik yapıldığını anlamam uzun sürmemişti.
"Halacım," diye seslendiğimde elindeki bezi mutfak masasının üstüne bırakarak bana döndü bakışları.
Mutfağımız biraz eski de dursa düzen açısından köy evine pek benzemiyordu. Şöyle ki babamın çalıştığı düzenli işi ve düzenli iyi bir maaşı olunca köydeki pek çok evden farklı olarak eşyalarımız daha yeni, tamirimiz daha iyiydi.
"Aç mısın kızım? Aç isen bir şeyler ye, sonra git burada bıraktığın eski kıyafetlerden al üzerine gel, daha çok iş var." Halamın nefes nefese konuşmasıyla başımı belli belirsiz salladım. Bana verilecek bir hesabı vardı onun öncesinde.
Fakat açlık daha ağır bastığı için etrafta ne var diye bakındım ve rafların üstünde saklama kabının içinde birkaç poğaça gördüm.
"Bunlar yeni mi?" Diye sordum halama poğaçaları işaret ederek.
"Evet kızım, sabah erkenden yaptım. Peynirli ve zeytinli. Üzerinde susam olanlar peynirli, diğerleri zeytinli." Dediğinde başımı sallayarak saklama kabını açtım ve biri peynirli, diğeri zeytinli olmak üzere iki poğaça aldım.
İştahla ve kocaman ısırıklarla üç dört dakika içinde yemiştim poğaçaları. Mideme inen yemekle resmen gözlerime ışık gelmişti. Ardından ise bir bardak dolu su içtim.
"Hala, Allah aşkına bunca planlar yapılıyor, benim niye fikrim sorulmuyor? Hani istenecek olan benim ya? Fikrimin sorulmasını geçtim haber bile verme zahmetinde bulunmadınız yaa," dedim sonunda içimdekilerden kurtularak.
Söyledikçe sinirim biraz daha yükselmişti. Benimle konuşularak planlanması gereken benim özel günümle ilgili hiçbir şey için fikrim sorulmuyordu.
"Halacım, vallah benim de son dakika haberim oldu. Baban bir anda hazırlan köye gidiyoruz deyince iki ayağım tek pabuca girdi." Halamın dedikleriyle gözlerimi devirdim.
"En azından bir mesaj atsaydın ya bana hala. Ayrıca babamın da alacağı olsun. Neden benim fikrimi sormadan karar veriyor ki?" Dedim sitemlerimi kusarak.
"Senin fikrini sorunca ne değişecekti sanki? İsteme zaten burada olacaktı. Büyüklerin olarak öyle uygun gördük." Aniden babamın mutfağı dolduran sesiyle hem irkilerek yerimde sıçramış, hem de endişeyle dolup taşmıştım. Yandı gülüm keten helva, kesin babamla şimdi tartışacağız.
"Baba, Allah aşkına en başından Selma hanımla olan konuşmanızı da duydum. Maysa'nın fikrini onun gönlü olsun diye soracakmışsın. Zaten Maysa kim ki? Kiminle evleneceğine, istemesinin nerede olacağına başkaları karar verir." Dedim ben de patlayarak sonunda. Gerçekten de babam bazen çok çekilmez birine dönüşüyordu.
"Utanmadan bizi dinlediğini mi savunuyorsun sen?" Babam sinirle tam önüme doğru geldiğinde içimi saf bir korku kapladı.
"Sizi dinlediğimi savunmuyorum, sadece siz konuştuğunuz zaman ben oradan geçiyordum. İsmimi duyunca duraksadım ve duydum. Ayrıca konumuz bu değildi ki? Diyelim ben karşı çıkarak diretseydim evlenmemek için, zorla mı verecektin beni kocaya?" Dedim ben de sonunda sesimi yükselterek. Zira burada konu başka ama babam sırf haklı çıkmak için konuyu başka yerlere çekiyordu.
"Maysa, Maysa deli etme beni, o sesinin ayarına sahip çık, baban var karşında. Şimdi defol gözümün önünden, görmeyeyim seni." Öyle bir bağırdı ki suratıma, gözlerim anında dolmuş, kalbim korkuyla kasılmıştı. Kalbimin tuzla buz olmasından bahsetmiyordum bile.
Sonunda kendimi tutamamış, hıçkırıklara boğularak koşar adım uzaklaşmıştım mutfaktan. Bulanıklaşan bakış açımla merdivenleri bile zar zor çıkarak kendimi yatağa bıraktığımda gözyaşlarım iyice şiddetlenmişti.
"Görmeyecekmiş beni, sanki ne zaman gördü ki? Ne zaman sevdi, insan yerine koyarak saydı ki beni?" Bacaklarımı karnıma doğru katlayarak yatağımın başına yaslandım. Kollarımla bacaklarımı sardım ve başımı da kollarımın üstüne doğru yasladım.
Ağladıkça ağladım, hıçkırıklarım birbirine karıştı. Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama beni düşüncelerimin arasından çıkaran şey çalan telefonum olmuştu. Hızlıca telefonu bularak kimin aradığına baktığımdan içimden kocaman bir of çektim. Tam da sırasıydı diye söylenirken açmak dışında çaremin olmadığını biliyordum. Çünkü arabada fenalaşmıştım ve endişelenerek babamı ya da halamı arama olasılığı yüksekti.
Derince iç çektim ve içimden anlamaması için dualar ederek telefonu açtım.
"Efendim," dedim oldukça boğuk çıkan sesimi düz tutmaya çalışarak. Ama pek başarılı olmadım çünkü öyle içli içli ağlamıştım ki, sesim çatlamıştı.
"Maysa, sesine ne oldu senin? Ağladın mı sen?" Endişe barındıran sesi iyice gözlerimin dolmasına, tekrar hıçkırıklara boğulmama sebep oluyordu.
Annesiz bir kızsanız ve babanız annenizin ölümünden sizi sorumlu tutuyorsa, üstelik babanız tarafından itilip kakılarak büyüyorduysanız hayat gerçekten de çok çekilmez oluyordu sizin için. Nereden bildiğimi sormayın!
"Ben... şey...," diyerek duraksadıktan sonra kocaman bir hıçkırığın dudaklarımın arasından firara etmesine engel olamadım. Hemen bu kadar duygusal tarafıma küfürler ettim. Böylesi kırılgan ve duygusal olmak zorunda mıydın aptal Maysa? Taş olsana hem babana hem de seni üzen herkese karşı?
"Esat, ben... ben özür dilerim." Bir taraftan deli gibi ağlıyor, bir taraftan da ne diyeceğimi bilemeyerek saçmalıyordum. Vücudum ise hazan yaprağı misali titriyordu.
"Maysa, kapatıyorum telefonu, görüntülü arayacağım seni. Aç lütfen olur mu?" Dediğinde görmeyeceğini bilsem de başımı belli belirsiz salladım.
Benim susmamı evet olarak algılamış olacak ki saniyeler içinde telefon kapandı ve whatsapp üzerinden görüntülü arama çağırısı düştü ekranıma.
Derin bir nefes aldım ve telefonu açtım, hala gözyaşlarım devam ediyordu. Babamla en ufak bir tartışmamızda o kadar zayıf ve savunmasız hissediyordum ki kendimi, ne yapacağımı, nasıl davranacağımı bilmiyordum. Çocukluğumdan şimdiye sürekli bu tarz şeyleri yaşasam da psikolojik olarak bu durumu bir türlü kabullenemiyor, babamın benimle böyle olmasını aşamıyordum. Bu sanırım benim en zayıf yanımdı.
"Maysa, ne oldu sana böyle? İyi misin? Neden ağlıyorsun? Miden falan mı ağrıyor yoksa?" Esat da gerçekten oldukça endişelenmiş gözüküyordu. Fakat onun benimle birazcık ilgilenmesi az da olsa iyi gelmiş, hıçkırıklarım durulmuş, iç çekişlerine dönüşmüştü.
"İyiyim, hayır midem ağrımıyor." Dedim gözlerimi kaçırarak. Ne diyeceğimi bile bilmiyordum ki. Keşke telefonu hiç açmasaydım diye geçirdim içimden.
"Ne oldu o zaman? Hadi anlat bana," o kadar şefkatli bir ton ile konuşuyordu ki, onu Aras dışında ilk kez biriyle böyle konuşurken görüyordum.
"Büyütecek bir şey yok, ben biraz fazla duygusalım," dedim yine ve yeniden gözlerimi kaçırarak. Şu anda yüz farklı duyguyu aynı anda yaşıyordum desem yalan söylemiş olmazdım.
"Maysa, oraya gelmemi istemiyorsan anlat ne olduğunu, endişeleniyorum." Dediğinde ağlamaktan kıpkırmızı olmuş gözlerim bir de şaşkınlıktan açılmıştı. Buraya mı gelmekle tehdit etmişti o beni az önce?
"Şaşırman için söylemedim güzelim. Hadi, anlat lütfen. Neden ağlıyorsun?" Güzelim... Aklım o kelimeye takılı kaldığında Esat'la konuşmanın bile beni az da olsa toparladığını fark ettim.
"Babamla tartıştık. Ben biraz sinirlendim bana niye haber vermediniz, fikrimi neden sormadınız buraya gelirken tarzında. Babam da her zamanki gibi günah keçisi beni ilan etti, bana patladı." Gözlerim tekrar dolduğunda, bunları Esat'a anlattığıma bile şaşırıyordum. Esat'ın ise kaşları çatılmıştı.
"İstersen ben konuşurum babanla, yanlış anlama sen tabii ki haklısın. Biraz da benim annem hatalı, bizim özel günümüz ama programdan en son bizim haberimiz oluyor." Onun da benimle aynı düşüncede olması beni sevindirse de babamla konuşma kısmı endişelendirmişti.
"Hayır hayır, babamla konuşma lütfen. Bu bir seferlik bir şey değildi, ben babamla doğduğum günden böyle..." dediğimde devam etmeme engel olan şey pot kırdığımı fark etmem oldu ve cümlelerimi toparlamak adına sustum. Tanrım ben niye böyleydim? Gerisini ilerisini düşünmeden konuşuyordum.
"Neyse işte ailevi durumlar diyeyim, belki bir gün anlatırım. Ama lütfen babamla konuşma." Dedim en sonunda bir şekilde toparladığımı umarak.
"Tamam, sen nasıl istersen öyle olsun. Fakat bundan sonra düğün mekanından, nikah tarihine, imam nikahından kına gecesine, aklına gelecek gelmeyecek her şeyin kararını biz ikimiz vereceğiz. Söz veriyorum sana, kimsenin karışmasına ve de seni üzmesine izin vermem. Her şeyi ikimiz konuşacağız, sen isteyeceksin ben de yapacağım. Anlaşıldı mı?" Dediklerini soluksuz dinlediğimde hem şaşırmış hem de sevinmiştim. Esat'ın beni bu şekilde sahiplenmesi oldukça hoşuma gitmişti. En azından bu hayatta babamdan sonra sevdiğim ikinci erkek oydu ve onun babam gibi davranmaması benim için çok önemliydi.
"Anladım," dedim kuru bir sesle. Heyecandan ve yaşadığım duygu karmaşasından cümlelerimi bile toparlayamıyordum ki doğru dürüst konuşayım.
"Şimdi sil bakayım gözyaşlarını, zaten kızarmış yine gözaltların," dediğinde dayanamayarak güldüm ve ardından hala ıslaklığını koruyan yanaklarımı sildim parmak uçlarım ile. Esat ise pür dikkat beni izliyordu.
"Sen neden aramıştın?" Dedim oluşan sessizliği bozarak. Gerçekten de konu o kadar dağılmıştı ki onun niye aradığına gelememiştik bile.
"Miden nasıl oldu ve de kahvaltı ettin mi diye aramıştım. Tartıştığınıza göre etmedin mi yoksa hala kahvaltı?" Kaşlarını çatarak sorduğu soru ile yüzümü saf bir sırıtış kapladı.
"Burnumu ısırmaman için eve geldiğim gibi iki poğaça yedim valla," arabada dediğine gönderme yaparak dediğimde aslında benim onu içimden geçirmek istediğimi ama her zaman ki patavatsızca dilimden döküldüğünü anlayarak dişlerimi sıktım.
Ah aptal, salak kafam ahhh... Ne zaman adam olacaktım ben?
"Fırsatı kaçırdım desene, neyse bir dahakine başka bir yolunu bulur, öyle ısırırım." Dudak kıvırarak resmen benimle dalga geçtiğini anladığımda pancara dönüşerek dudağımı ısırdım sertçe. Kendim etmiş kendim bulmuştum resmen.
"Halama temizlik konusunda yardım etmem lazım da," dediğimde kapatmak istediğimi belirtmiştim bir nevi. Acilen daha fazla pot kırmadan bu konuşmanın bitmesi gerekiyordu. Aklımın bir köşesine ise kesinlikle duygusal zamanlarda Esat'la konuşmamayı not ettim, her ne kadar bunun çok zor olduğunu bilsem dahi. Çünkü ben hep duygusal ve aklı ağzında bir insandım!
"Yani kapatalım diyorsun. Peki madem, ama ağlama artık, kendine de dikkat et, öğünlerini atlama." Dediğinde hafifçe gülümsedim.
"Aradığın için teşekkür ederim, konuşmak iyi geldi." Diye mırıldandım ben de kısıkça. Esat'ın ise iç çekişini duydum varla yok arası.
"Bir şey değil Maysa, kendine dikkat et, görüşürüz." Dediğinde başımı belli belirsiz salladım.
"Sen de size dikkat et, Aras'ıma ve kendine. Görüşürüz." Kapatmadan önce son gördüğüm şey cümlem üzerine Esat'ın güzel gülüşü olmuştu....
Telefonu kapattıktan sonra derince iç çekmiş ardından yataktan kalkmıştım. Esat ile konuşmak gerçekten de bana iyi gelmişti. O yüzden dolabıma doğru ilerledim ve Çapanoğlu konağına götürmediğim eski kıyafetlerimden bir eşofman ve bir tişört alarak hızlıca üstümü değiştirdim. Ardından saçlarımı tepemde topuz topladım. Tüm gün ağlayarak halamı onca işin içinde yalnız bırakamazdım sonuç olarak.
"Maysa, gelebilir miyim kızım müsaitsen?" Kapının tıklatılması ve halamın oldukça üzgün çıkan sesiyle iç çektim. Babam her zamanki gibi halamı da üzen taraf olmuştu. Çünkü babamla aramızda olan olaylar ve iletişim yüzünden halam da en az benim kadar etkileniyordu.
"Gel halacığım," diye seslendim daha fazla bekletmemek adına.
Ardından odamın kapısı aralanmış, halam utangaç bakışları eşliğinde odama girmişti.
"Nasılsın güzel kızım?" Diye sordu daha çok ne diyeceğini bilemeyerek.
"Nasıl olayım hala? Her zamanki halleri alış artık diyorum Maysa, takma kafana artık diyorum ama olmuyor be hala, yapamıyorum. Buruk yanım, zaten annesizliği iliklerine kadar yaşayan çocuk ruhum, babamın da yaşarken böyle olmasını kabullenemiyor." Dedim her zamanki açık sözlü tavrımla. Genel olarak böyle bir insandım ben, düşüncelerimi çoğunlukla söyleme taraftarı oluyordum.
"Haklısın halacığım, elimden bir şeyin gelmemesini inan beni de çok üzüyor. Kaç kere konuştum, kaç kere yapma şu kızına bunu dedim ama dinlemiyor. Bir gün kafası taşlara değecek biliyorum ama umarım daha da fazla geç kalmaz sana." Her ne kadar içimdeki kin ile artık babam bana adım atsa dahi onunla asla iyi olamayacağımı savunsa dahi, duygusal yanım o bana bir adım atsa benim ona beş adım atacağımı çarpıyordu suratıma. Hoş babamın da adım atmak gibi bir niyeti yoktu pek ama...
"Sen niye üzülüyorsun ki canımın içi," dedim halama yakınlaşarak, yanağına da sulu bir öpücük kondurmayı ihmal etmedim.
"Sen bana bebekliğimden hala değil anne oldun, beni büyüttün, hastalandım baktın, her şeyden en önemlisi okumak için verdiğim mücadeleme destek oldun. Şimdi babamın yaptıkları yüzünden sen üzülme sakın." Dedim gülümseyerek halamın da gözleri dolmuştu.
"Hem ikimiz de çok iyi biliyoruz ki onun derdi ne seninle ne de benimle. Onun asıl derdi karısının ölümüne sebebiyet vererek doğulan o bebekle. O bebekle bir türlü barışamadı ruhu. Oysa haberi yok ki o bebekte suçsuz, haberi yok ki o bebek olarak büyüyen ben her gün defalarca içimden çığlık çığlığa bağırıyorum: Keşke ben o gün doğmadan ölseydim ama annem yaşasaydı diye, hem onların yine çocukları olurdu. Ama o bebek yüzünden annem, babamın hayat arkadaşı yine olmayacaktı." Dedim yine ve yeniden gözyaşlarına boğularak. Allah'ım benim sınavımı neden bu kadar zor yaptın diyerek isyan etmek istemiyorum ama bazen gerçekten de dayanacak gücüm kalmıyor. Özellikle babamın her şeyin suçlusu sensin bakışlara maruz kaldığım zamanlar.
"Oy benim nazlı bebeğim, düşünme artık bunları. Her şeye rağmen isteme gününe odaklan. Sevdiğin adam isteyecek seni. Mutlu ol o gün ki, yeni hayatın mutlulukla başlasın." Demişti halam ve de ardından sarıp sarmaladı beni.
"Ama tüm gün böylesi duygusal takılırsak işleri kim görecek. Ben bugün ful temizlik yapalım diyorum, yarın da ikramlık bir şeyler hazırlarız, kahve fincanlarını ayarlarız, biraz evi süsleriz en son da seni hazırlarız." Diyen halamla gözlerimi devirdim.
"Yine benden habersiz planlar yapılmış bakıyorum Hatice Hanım," dedim şaka karışık sitemle. Fakat şaka yaptığımı anlamıştı halam.
"Kız sus bakim, düş önüme. Emir kulu oldun sen an itibarı ile, ben ne dersem yapacaksın." Demiş ardından da odamdan dışarı doğru adımlamaya başlamıştı. Ben de kocaman bir göz devirmesi ve oflama ile onu takip etmiştim. Zaten başka şansım yoktu...
Üç saati aşkın bir süre temizlik yapmıştık halamla. Mutfağı önceden o hallettiği için biz salonu, giriş koridorunu ve bahçeyi temizlemiştik. Fakat yaklaşık üç senedir doğru düzgün yaşanılmayan bir köy evi olunca gerçekten de temizlemesi bir hayli zor olmuştu. Allahtan babam senede bir kere para karşılığında bahçemizi temizletiyordu da ot falan çok yoktu. Zira günün en yorucu kısmı bahçe ile uğraşmak olmuştu. Bir de otların bile 3 sene boyunca temizlenmediği halini düşünmek dahi istemiyordum.
Temizliğin ardından güzel bir kahve yapmıştım halamla ikimize. Kahvelerimizi içerek hem dinlenmiş, hem de isteme günü ne hazırlarız, ne yaparız onları konuşmuştuk. Daha sonraysa halama akşam yemeği hazırlıklarına yardım etmiştim. Üç kişi olduğumuz için halamla sadece tavuklu pilav ve salata yapmaya karar vermiştik. Halam pilav ve tavuğu yapmış, ben de domatesli ve bol yeşillikli salata üstüne de ayran yapmıştım. Babamla aynı sofraya oturmamak için yemeğimi de yiyerek en son öyle odama çıkmış, kendimi ılık suyun rahatlığına bırakmıştım.
Duşumu da aldıktan sonra yatağıma geçmiş, kaç saattir elime almadığım telefonumu almıştım elime. Her zamanki gibi Sanem'den mesaj vardı. Bir de Dilan'ın kurduğu kızların olduğu grupta bizim isteme gününün dedikodusu dönmüştü. Önce grubu okuyarak birkaç mesaj atmış, ardından Sanem'in yazdıklarına bakmıştım.
*Bademli Çikolatam: Maysa o seçtiğimiz elbisenin 36 bedenini bularak aldım. Bir de babamla da konuştum, yarın erkenden beni getirecek oraya. Rahat rahat hazırlanırız.
*Bademli çikolatam: Maysa, nerelerdesin kız
Son yazdığı mesajı ilk mesajdan kırk dakika kadar sonra atmış, sonuna da tek gözünde mercek olan emoji yapıştırmıştı. Mesaj yazmak yerine Sanem'i aramayı tercih ettim ve o da üçüncü çalışta açınca bugün babamla olanlardan başlayarak, Esat ile görüntülü konuşmalarımıza kadar her şeyi konuştuk. Sanem ile konuşmak gerçekten de çok iyi geliyordu bana. Biraz da Sanem ağabeyi Kenan, yengesi Nihal ve yeni doğmuş yeğeni daha üç aylık olan Nil'den bahsetmişti. Sonrasında telefonu kapatmış, gün boyunca fazlaca yorulan bedenimi tatlı bir uyku ile ödüllendirmiştim...
*****
09.09.2024
Neredeyse bir sene sonra kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Gelecek bölüm isteme günümüz olacak. Beklemede kalın.
Buraya bölüm ile ilgili düşüncelerinizi alayım.
Sevgiyle ve sağlıcakla kalın
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |