
🌺
•••••
* Hayata devam edebilmen için geçmişi geride bırakman gerekir..........
(Forrest Gump)
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Yaman'dan:
••••••••••••••••
Neydi geçmiş?
Akıp giden zaman mı?
Zamana hapsettiğimiz acılarımız mı?
İyi, kötü yaşanmışlıklar mı?
Yoksa aklımızı istila eden hatıralar mı?
Geçemeyen yaralar, aklımızda hapsettiğimiz yaşanmışlıklardı geçmiş... Acı hatıralarımızdı geçmiş...
Geçmeyen yaralarımıza ev sahipliyi ediyordu geçmiş...
Geçmiş...bir türlü geçmeyen geçmiş...acı veren...her gün küllerinden yeniden doğmamızı sağlayan geçmiş...
İnsan yaşadıkça an, geçmiş ve gelecek hep olacak... fakat geçmiş öyle ki, an da bile onu düşünüyor, geleceği bile ona uygun tasarlamak istiyoruz...
Birçok korkularımızın, acılarımızın, sebebi olan geçmiş...
Geçmemiş, kabuk bağlasa da, bazen kabuğu kopan ve oluk oluk kanayan yaramdı Yaprak benim...Geçmeyen, acı veren geçmişimdi...
Bir de paylaşamamak vardı değil mi? İçimizi zehir gibi saran acılarımızı paylaşmıyoruz, zehrimizi akıtmıyoruz.
Yaprak'ın acısıyla yıllarca kavrulan yüreğim ilk kez bu gece az da olsa hafiflemişti. İlk kez bu gece bu kadar kolay gözyaşlarımı akıtmıştım.
İnsanın halinden en iyi aynı acıyı yaşayan insan anlar diyorlar ya. İşte bu lafın doğruluğunu Efsa'yı tanıdıkça daha da emin oldum.
Başından geçenleri öğrendiğim ilk an aklıma Yaprak gelmişti. Aynı dün onun Yaprak'ın başına gelenleri öğrendikÇe kendi acılarını tekrar tekrar yaşaması gibi.
Az önce birlikte ağlamıştık onunla, birlikte sarılmıştık...birbirimizin yaralarını sarmak ister gibi.
Efsa her şeyiyle çok etkiliyordu beni...
Ona çekilirken buluyordum kendimi...
Yaprak'tan sonra yıllardır kendine kapanmış, hiçbir şeyden etkilenmeyen ruhumu çok derin etkiliyordu şu an kafası göğsüme düşmüş, elini göğüsüm üzerine koyarak uyuyan küçük kadın...
Acı dolu sesiyle okuduğu türküden sonra hiçbir şey söylemeyerek onunla uyumak istemiştim, kokusunda rahatlamaya ihtiyaCım vardı çünkü. Varlığına alışmıştım kısa süre olsa da...
Sanki konuşmamaya yemin etmiş gibiydik ikimiz de, o da tek kelime bile etmeden bana ayak uydurmuş, göğsüme sokularak gözlerini kapatmıştı...
Onu öylece yağmurun altında bulduğumda tamamen sırılsıklamdı. Kim bilir ne kadar süre orada oturmuş, titreye titreye ağlamıştı...
Uzandıktan sonra kaç saat geçse de gözümü hiç kapamamıştım. Uyku denilen kavram bu gece çok uzaktı bana. Çünkü bu gece Efsa'yla miladım olmuştu sanki. Onu tanıdığımdan geçen sürede ilk kez bu kadar yakın oluyordum ona. İlk kez acılarıma birinin ortak olmasına izin vermiştim...
Masmavi gözlerini gördüğüm an bu küçük kadının çok farklı olduğunu anlamıştım. Uzun süreden sonra ilk kez o gün bir kadın için bu denli endişelenmiştim ben. Ve hayatıma girdikçe de endişem devam etmişti. Ona da, bebeğine de bir şey olsun istemiyordum. Neydi hislerimin adı hiçbir fikrim yoktu, tek istediğim artık onun olmadığı bir hayatı düşünemiyor oluşumdu...
Düşüncelerimden beni aniden çıkaran şey göğsümde uyuyan küçük kadının huzursuz kıpırdanışları olmuştu. Başım anında yana kayarken kaşlarını çatarak, bir şeyler mırıldanan Efsa'nın titrediğini görmemle tüm benliğimi endişe sarmıştı. Anında alnını bulan dudaklarımı yakan cinsten olan sıcaklığı endişemin kat kat artmasına neden olmuştu.
Hızla onu göğsümden kaldırmış, başını yastıkla buluşturduktan sonra yatakta doğrulmuş, ellerimle yanaklarını kavramıştım.
"Efsa" diyerek onu sarstığımda hala gözlerini açmamış, titreyerek sayıklamaya başlamıştı.
"Yaprak... ben... biz...bebeğim..." kısık kısık titreyerek dediklerini tam anlamasam da, yaşadıklarıyla ilgili olduğunu anlamıştım.
"Efsa, uyan güzelim" endişeli çıkan sesimle onu daha sert sarstığımda hala gözlerini açmamıştı. Alnında birikmeye başlayan boncuk boncuk terlerle aklıma gelen şey ben de deprem etkisi yaratmıştı.
Aman Allahım havale mi geçiriyordu yoksa? Hem de hamile haliyle.
"Hayır, hayır.. kendine gel Efsa" diyerek bir kez daha sarstığımda hâlâ uyanmamıştı. Titremeye, sayıklamaya devam ediyordu. Ellerimle yanaklarında olan sıcaklığı hissettikçe iyice korkuyordum.
Telaşla onu bırakarak yataktan kalktığım gibi Ali'yi aramıştım. Gözlerim telefonda olan saate kaydığında saatin üç buçuk olduğunu görmüştüm.
"Efendim Yaman bey" dördüncü çalışta telefonu açan Ali'nin sesi uyku mahmuru çıkıyordu.
"Hemen arabayı hazırla, hastaneye gitmemiz gerek" diyerek cevap vermesini beklemeden telefonu kapatmış, hızla dolaba yönelerek üzerimde olan eşofamı çıkararak rast gele kot bir pantolon giymiştim. Spor tipte olan tişörtümü değişme gereği duymadan hızla bir battaniye de alarak Efsa'nın yanına geçmiştim.
"Gideceğiz hastaneye, iyi olacaksınız ikiniz de" daha çok kendimi inandırmak ister gibi çıkan sesimle konuştukça, onu çokta kalın olmayan battaniyeye sarmış, bir çırpıda kucağıma almıştım.
Odadan nasıl çıktığımı, merdivenleri nasıl indiğimi, Ali'nin hazırladığı arabaya nasıl bindiğimi hiç anlamamıştım. O kadar hızlı ve telaşlıydı ki adımlarım.
"Çok soğuk" bilinci yavaş yavaş yerine gelse de, hâlâ kendinde değildi ara sıra sayıklıyor ve titriyordu. Üzerindeki battaniyeyi biraz daha üzerine çekerek, küçük bedenini iyice bedenime hapsettim. Çok fazla sarmakta istemiyordum onu battaniyeyle. Zira ateşi çok yüksekti. Elimle boncuk boncuk alında biriken terleri silerken
"Ali biraz daha hızlı sür" diye de bağırmıştım telaşla.
Anlık bakışları aynadan bana çarpan Ali hızını daha da arttırmıştı.
Ah be güzelim kendini düşünmüyorsan bari bebeği düşünseydin..
Acılarını çok iyi anlıyorum ama böyle davranmamalıydı. Her şeyden önce o karnında olan bebeği düşünmeliydi.
"Yaman...." titreyerek adımı sayıklıyor ve anlayamadığım bir kaç kelime daha söylüyordu. Elimi hala sıcaklığından ödün vermeyen yüzüne çıkararak okşamaya başladım istem dışı.
"İyi olacaksınız" diye fısıldadığımda onu ve bebeği ne kadar çok benimsediğimi de anlamış olmuştum...
Araba hastanenin önünde durduğu gibi Ali hızla arabadan inerek benim kapımı açtıktan sonra kucağımda Efsa'yla hızla hastaneye doğru ilerlemiştim bende. İçeri girdiğim gibi nöbetçi hemşireleri görmemle bağırmıştım.
"Yardım edin, sedye getirin" diye haykırdığımda herkesin dikkatini üzerime çekmeyi başarmıştım.
İki saat... dile kolay iki saat acilin önünde volta atmış, doktorun dudakları arasından çıkacak iki kelimeye muhtaç bir şekilde beklemiştim. Dilimde de, kalbimde de yalnızca onlara kötü bir şey olmaması için dualar dönüp duruyordu. Zaten beni en çokta inciten buydu, elimden dua etmekten başka bir şey gelmiyordu.
Bana asırlar gibi uzun gelen iki saatin sonunda acilin kapısının açılması ve doktor hanımın dışarı çıkmasıyla soluğu yanında almıştım.
"Durumları nasıl doktor hanım?" telaş ve endişe barındıran ses tonumla konuştuğumda doktor güven vermek ister gibi gülümseyince az da olsa rahatlamıştım. Fakat iyi olduklarını duymaya kesinlikle çok ihtiyacım vardı.
"Merak etmeyin şu an eşiniz de, bebeğiniz de iyiler. Annemizin durumunun soğuktan ve stresten kaynaklı olduğunu düşünüyoruz, fakat hemen haberdar olarak getirdiğiniz için acil müdahaleler sonucu ciddi bir durum olmadı. Ama bu durum biraz daha devam ederdiyse düşükle bile sonuçlanabilirdi. O yüzden çok daha dikkatli olmalıyız. Annemiz uyansın bebeğin durumunu bir kez daha kadın doğum uzmanımız kontrol edecek." dedikleri bittikten sonra başımı anladım der gibi salladığımda gitmek için harekete geçen doktoru aniden aklıma gelen soruyla durdurmuştum.
"Peki görebilir miyim?" diye sormuştum umutla. Onları görmeye ihtiyacım vardı şu an.
"Birazdan normal odaya alınacak. O zaman görebilirsiniz" dediğinde onu bir kez daha başımla onaylamış, bu kez gitmesine izin vermiştim.
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
Efsa'dan:
•••••••••••••
Ağır ilaç kokuları burnumdan içeri girerek genzimi yakıyor, susuzluktan kuruyan boğazımı acıtıyordu. Başıma bıçak misali saplanan ağrı, tüm bedenimi saran halsizlik bitkin düşmeme sebep oluyordu.
O kadar yorgun ve halsiz hissediyordum ki göz kapaklarımı kaldıramıyordum bile. Ayrıca midemi alt üst eden ilaç kokusunun da nereden geldiğini bir türlü anlamıyordum.
Bir süre sonra nihayet göz kapaklarımı ağır ağır açmayı başarmıştım. Bakış açıma ilk giren bulanık görüntünün arkasında olan beyaz tavandı. Tavandan çektiğim bakışlarımı etrafta çektiğimde hastane odasında olduğumu anlamam uzun sürmemişti. Fakat neden buradaydım ben? En son Yaman'la uyuduğumuzu hatırlıyordum. Gerisi yoktu.
Acıyan başıma elimle bastırmak için kolumu kıpırdattığımda aniden koluma batan iğneyle koluma serum takıldığını anlamıştım.
"Ah" diyerek acı dolu sesle inlememe engel olamadığımda daha yeni dikkat ettiğim beyaz koltukta uyuyan Yaman sıçrayarak uyanmıştı.
Birkaç saniye uyku mahmurluğuyla gözlerini kırpıştırdıktan sonra bakışları beni bulmuş, anında ayaklarına komut vererek iki büyük adımda yanıma gelmişti.
"İyi misin? Ağrın falan var mı?" dediğinde elini yatağa dayayarak bana taraf eğilen adamın endişeli bakışları yüzümü turluyordu. Fakat ben iyiydim yani baş ağrım dışında sorun yok gibiydi.
Kafamda uçuşan soruların verdiği endişe hissi ile kaşlarım hızla çatılırken dudaklarımda aynı telaşla aralandı.
"Biz neden buradayız?" sesim telaş barındırsa da kısık çıkmıştı. Zira duyacaklarımdan korkuyordum.
"Hatırlamıyor musun?" onun kaşları şaşkınlıkla havalanırken, benim kaşlarım sanki mümkünmüş gibi daha da çatıldı.
Cevap vermeyerek başımı iki yana sallamakla yetinmiştim.
"Dün ateşin aniden çok yükseldi, bir an havale geçiriyorsun sandım ama doktor ciddi bir şey olmadığını, daha çok stresten kaynaklandığını söyledi" dedikleriyle bedenim bir yay gibi gerilmişti. Aniden aklıma gelen şeyle gözlerim dolarken, ellerimde karnımı sarmıştı.
"Bebeğim nasıl? İyi değil mi?" dediğimde sanki duyacaklarımdan korkar gibi gözlerim dolup taşmıştı.
"İyi, merak etme" dediğinde gözlerimde biriken yaşlar boşalmıştı. İki dakikada canımdan can kopmuştu sanki yaşadığım korku hissi ile.
"Ağlama, gerçekten bebek iyi" ağlamamı gördüğünde telaşla sıraladığı sözler ile eli de yanaklarım boyunca süzülen gözyaşlarımı kurulamaya başlamıştı.
"İyi, o iyi" kendimi inandırmak ister gibi karnımı daha çok sardığımda burnumu çekiyordum seslice. Eminim şuan küçük kız çocuğundan farksızdım. Tek farkım anne olmaya hazırlanan bir kız çocuğuydum ben.
Hâlime gülümseyen Yaman'ın elleri hâlâ yanaklarımda duruyordu. Utanarak hafifçe gülümsedikten sonra ellerinin kıskacından kurtulmak için başımı geriye çekmiştim. O da hiç itiraz etmeden izin vermişti zaten.
Sonraysa yatağın yanında oluşan boşluğa oturmuştu. Acı kahve harelerini maviliklerimden bir saniye bilse olsun ayırmıyordu. Aynı ben de onun gibi gözlerinin içine bakıyordum. Ve sanırım bundan hiç rahatsız değildim. O gözler ilk günkü gibi değildi. Böyle anlam veremediğim duygular geçiyordu göz bebeklerinden... Ve sanırım bende onu artık ilk tanıdığım adam gibi görmüyordum. Bir anda hayatımın merkezine girerek, çektiğim çilelere ortak olmak isteyen bu adama karşı hislerim değişiyordu.
"Hastamız kendini nasıl hissediyor bakalım?" içeri giren güler yüzlü doktor kadın bölmüştü sessizliğimizi. Kadının içeri girmesiyle anında yataktan fırlayan Yaman hızla bakışlarını doktora çevirmişti.
"İyiyim, sadece biraz başım ağrıyor o kadar" dediğimde başını olumlu anlamda sallamıştı.
"O zaman sizi kadın doğum uzmanımıza yönlendirmek istiyorum," dediğinde başıyla yanındaki hemşireye beni hazırlamasını söylemişti.
Yaklaşık yarım saat kadar sonra ben ve Yaman kadın doğum uzmanı Gülay hanımın odasındaydık. İlk önce hamileliğimle ilgili bir sürü sorular sormuş, bebeğin gelişimiyle ilgili tavsiyelerde bulunmuştu. Ben ve Yaman'sa pür dikkat doktorun dediklerini dinliyorduk.
"Hamileliğiniz yaklaşık on ikinci haftasında olduğu için, eğer gösterirse cinsiyeti görmüş olacağız. Öğrenmek istiyordunuz değil mi?" doktorun sorduğu soruyla içimde bir şeyler devrilmişti. O kadar sorunlarla uğraşıyordum ki bebeğimin cinsiyeti konusunu asla düşünmemiştim.
Bakışları bir bana bir Yaman'a kayan doktora cevap vermek gerektiğini anladığım için hızla toparlanmaya çalıştım.
"Evet, isteriz " titrek bir nefes koy vererek dediklerimle doktor gülümseyerek bize odanın içeri kısımda olan sedyeyi işaret etmişti.
Yaman'ın da yardımlarıyla sedyeye uzandığımda dün giydiğim pijamanın tişörtünü yukarı kaldırmıştım.
Sedyenin yanında kurulan sandaleyeye oturak ultrason aletini çalıştıran doktor önce karnıma jel gibi bir şeyler sürmüş, ardından başlığı kasıklarımın üzerine dayayarak hareket ettirmeye başlamıştı.
"Evet, bebeğiniz şimdilik normal gözüküyor fakat gelişimi biraz zayıf ilerliyor gibi, lütfen beslenmenize, uyku düzeninize daha özen gösterin, aşırı stressten, heyecandan ve üzüntüden uzak kalın" dediğinde doktor derince iç çekmiştim. Bu kadar karmaşanın arasında o dedikleri pek mümkün olmuyordu ama bebek için dikkat etmeye çalışıyordum.
"Şimdi de cinsiyetimize bakalım" birkaç tuşa bastıktan sonra başlığı iyice karnıma bastıran doktorun bakışları dikkatli bir şekilde ultrasona kilitlenmişti. Ben de heyecanla bir doktora bir de siyah beyaz görüntüsü olan ekrana bakınıyordum. Sanki bir şey anlıyormuş gibi.
"Evet, bebeğimiz hiç inat etmeden kendini gösterdi. Tebrik ederim kızınız olacak" doktor gülerek dediklerini bitirmiş, ardından rulon kağıt havludan biraz alarak bana uzatarak içeri geçmişti.
Benimse gözlerim çoktan dolmuş, yaşlarım yanaklarım boyunca tekrar süzülmeye başlamıştı. Dopdolu bakışlarımı Yaman'a çevirdiğimde onun da bana baktığını görmüştüm.
"Kızım olacak" diye fısıldadığımda gülümsemişti, ama buruk bir gülüştü bu. Aslında benim de gülüşüm buruktu.
"Kızın olacak" diyerek tekrar etmişti beni. Fakat ses tonu o kadar duygu yüklü çıkıyordu ki, sanki kızımız olacak diyordu. Ses tonu ve bakışları ise bunu ispat eder nitelikteydi...
*****
"Ağrın falan yok değil mi? İstersen bir gün daha kalabiliriz" diye endişeyle soran Yaman'a göz devirmek istesem de, yapmamıştım. Zira sabah saat 9 buçuk olmuştu ve doktorla konuştuktan sonra ilaçlarımı düzenli alacağım takdirde taburcu olmamda bir sorun görmemişti. Fakat Yaman ısrarla burada bir gün daha kalmamın daha iyi olacağını düşünüyordu.
"İyiyim ben, bir gece daha burada geçirerek evdekileri ve babamı meraklandırmaya hiç gerek yok" zaten şimdi gideceğimizde sorular başlayacaktı, bir de bir gece daha kalarak dikkatleri iyice üzerime çekmeye hiç ama hiç gerek yoktu.
Yaman tam ağzını açarak bir şey diyecekti ki, çıkışa doğru ilerlediğimiz koridorda yankılanan tiz ses ona izin vermemişti.
"Aaa siz neden buradasınız? Birine bir şey mi oldu yoksa?" İrice açılmış gözleriyle bizi süzen hemşire üniformasında olan kadın Peri'den başkası değildi. Hıh bir bu eksikti zaten. Allahtan kadın doğum uzmanına gittiğimizi görmemişti. Yoksa çık işin içinden çıkabilirsen.
"Dün Efsa'nın ateşi çıkınca, kontrole geldik sadece. Ciddi bir şey yok" diye cevap verdiğinde Yaman, Peri hiç çekinmeden kuşkulu gözlerle bizi, özellikle de beni süzmüştü. Kız bariz inanmadım der gibi bakıyordu, ama Yaman da eksik anlatsa da, yalan söylememişti ki.
"Öyle olsun bakalım, ciddi sorun olmasında" alaylı çıkan ses tonuyla konuşunca Yaman ona aldırmadan bana dönmüştü.
"Biz gidelim evdekiler merak eder, görüşürüz Peri" kısa bir bakış Peri'ye attıktan sonra elini belime yerleştirmiş, çıkışa doğru ilerlemeye başlamıştı...
****
Hafif mide bulantısıyla geçen yolculuk bittiğinde araba tanıdık olan bahçede durunca derince nefesler almıştım. Zira hastanede olduğumuzda Ömer ağabey nerede olduğumuzla ilgili endişelenerek aramıştı Yamanı. Yaman'da hastanede olduğumuzu söylemişti. Ve şimdi eve girdiğimizde sorgulayacaklardı kesin ve ben istemsizce geriliyordum.
"Sakin ol, ne deseler ben cevap vereceğim" bende olan gerginliği anlamış olacak ki, güven veren ses tonuyla konuşunca başımı olumlu anlamda sallamıştım. Zira ona güveniyordum.
"Tamam" diyerek hafif gülümsediğimde o da bana gülümsemiş, sonraysa arabadan inmiştik.
Evden içeri girdiğimizde Ömer ağabey dışında herkes salondaydı. Anlaşılan kahvaltı faslı bitmiş, şimdiyse kahve içiyorlardı. Bize ilk dikkat eden Yasemin abla olmuştu.
"Oyy geldiniz mi? Ne olmuştu da gece ile hastaneye gittiniz?" telaşla elindeki kahve fincanını masaya bırakan Yasemin abla ayağa kalkarak bize doğru birkaç adım atmıştı.
"Yenge endişelenme ciddi bir şey yok. Sadece Efsa'nın dün aniden ateşi çıkınca ben de endişelenerek hastaneye götürdüm" dediğinde Yasemin ablanın endişeli bakışları beni bulmuştu.
"İyi misin kuzum?" diyerek elleriyle yanaklarımı kavrayan Yasemin ablaya içten bir şekilde gülümsedim.
"İyiyim şimdi abla, merak etme" dediğimde o da gülümsemişti.
"Bu ne tantana, ha görende bıçak altına girdi sanacak. Alt tarafı ateşi çıktu da" Reyhan hanımın bıçak gibi keskin sözleriyle gülümsemem hızla solarken, Yaman'ın eli belimi bulmuştu. Yasemin abla da beklenmeyen bu atak karşısında hızla Reyhan hanıma dönmüştü.
"Efsa çok yoruldu, izninizle odamıza çıkarak dinlensin" bakışlarıyla ve keskin ses tonuyla annesini uyarıyormuş gibi konuşan Yaman sözleri bittiğinde bana doğru eğilmişti.
"Hadi güzelim, çık dinlen sen. Birazdan gelirim yanına" az önce olanın aksine yumuşacık sesiyle dediklerinden sonra dudaklarını alnıma bastırdığında dumura uğramış, bakışlarımı kaçırarak başımı olumlu anlamda sallamıştım.
Yasemin abla ve Reyhan hanıma baktığımda iki çift farklı bakışla karşılaşmıştım. Biri sevecen, diğeri tiksinircesine.
Yaman'a dönerek hafif gülümsedikten sonra, yukarı odamıza doğru ilerlemeye başlamıştım. Bizim odamızdı orası değil mi?
Odaya girdiğim gibi hiçbir şey yapmayarak koltuğa oturmuş elimi karnıma koyarak bakışlarımı cama çevirmiştim. Dakikalar birbirini kovalarken ben sessizce öylece oturdum. Sadece düşündüm. Neredeyse yirmi dakika kadar sessizce oturduktan sonra dudaklarımın arasından benden bağımsız dökülen kelimelerle gözyaşlarımda süzülmeye başlamıştı.
"Kızım, minik bebeğim benim, sana hiç iyi bakmıyorum değil mi? Sorunlarımın içinde seni unutuyor, düşüncesizce davranarak sürekli seni riske atıyorum." hiç iyi anne değildim ben. Olmayacaktım da. Belki de anne nasıl olunur bilmediğim içindi. Annem bana anne gibi davranmamıştı ki. Anneliği öğrenecek kimsem olmamıştı benim.
"Ama seni çok seviyorum bebeğim, canım kızım benim. Anneliği de sen öğretirsin artık bana. Seninle birlikte öğrenirim ha can parçam?" diyerek karnımı okşuyordum. Sanki kızım da beni hissediyordu.
"Masalımsın sen benim, minik Masal'ım. Allah seni kucağıma almayı nasip ederse, ismini Masal koymak istiyorum. Güzel Masalım. Hayatında Masallar kadar tatlı bitsin diye. Kaderin asla bana benzemesin kızım."- dediklerimle gözyaşlarım süzülmüştü. Aslında kaderimiz benzeyecekti. Ben annesiz büyümüştüm, o da babasız büyüyecekti...
Ellerimi karnıma iyice bastırarak gözlerimi kapattığımda, kızım için ninni söylemeye başlamıştım:
Bebeğin beşiği çamdan
Yuvarlandı düştü damdan
Bey babası gelir Şam'dan...
Ellerimle karnımı okşuyor, Masal'ıma ninni söylüyordum. O da bunu hissediyordu emindim.
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni bebek oy
Çamlıbel'den çıktım yayan
Dayan ey dizlerim dayan
Kardeş atlı bacı yayan...
Canım kızım, can parçam. Babamdan sonra hayata tutunmam için daha bir sebep oldun sen.
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni bebek oy
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni bebek oy
Bebek beni del eyledi
Yaktı yıktı kül eyledi
Her kapıya kul eyledi...
Şu an burada olmamın, Yaman'la tanışmamım da tek sebebi sensin. Her şeye katlanmamın nedeni sensin, bir de deden. Daha senin varlığından bile haberdar olmayan deden.... Duyduğunda ne düşüneceğini asla kestiremediğim deden...
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni bebek oy
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni nenni
Nenni bebek oy...
Ninni bittiğinde sanki gerçekten de kızım uyumuş gibi bir hisse kapılmıştım. Gülümseyerek gözlerimi açtığımda ellerimi sakince çekmiştim karnımdan. Kızım uyumuştu değil mi? Sessiz olmalıydım.
Koltuktan kalktığımda kapının gireceğinde olan duvara yaslanarak pür dikkat beni izleyen adamı görmemle şaşırmıştım. Bu adam ne kadar vakittir buradaydı Allah aşkına? Duymuş muydu acaba kızımla konuştuklarımızı?.
"Sen ne zamandır buradasın?" gözlerimi kaçırarak söylemiştim. Zira utanmıştım. Sabahtan daha doğmayan kızımla konuşuyordum ya.
"Kızının isminin Masal olacağını söylediğinden" gülerek dedikleriyle duyduğunu belirttiğinde ben de gülümsemiştim.
"Güzel isim değil mi?" istem dışı dudaklarım arasından dökülen soruyla dişlerimle iç yanağımı ısırmıştım. Ne diye dilimi tutamıyordum ki.
"Çok güzel hem de" hala kapının yanında bekleyen adamın dedikleriyle rahatlamıştım. Tam ağzımı açarak bir şeyler diyecekken koridorda Reyhan hamının yeri, göğü inleten sesi buna izin vermemişti.
"Yaman," diye inleyen kadınla anında dışarı çıkan Yaman'ın ardından ben de çıkmıştım. Yasemin abla da nefes nefese Reyhan hanımın peşinden geliyordu. Ne olmuştu şimdi Allah aşkına?
"Ulann, ulan ne ettun sen. Ha bunu da ettun ya pes" dert yakınan kadının dediklerinden bir şey anladığım yoktu.
"Ne oldu ana" demesine kalmadan kendisi ağlayarak bağırmıştı bile.
"Ha alelacele evlenmenin sebebi, bu kızın gebe olmasuydu değil? Ulan ben de diyorum bu uşak ne demeye böyle yangından mal kaçırırmış gibi evlendi" dedikleriyle bacağımın dermanı kesilir gibi olmuştu. Şokla Yaman'a baktığımda onun da benden farksız olmasını görmüştüm.
"Ha Yaman'ı geçtim. Ya sen evlenmeden nasıl girersin oğlumun koynuna? Bu kadar mı ucuzsun sen? Peri arayıp söylemese diyeceğiniz de yoktu" iyice koridoru inleten sesiyle gözyaşlarım yanaklarımdan süzülmeye başlamıştı. Kadının gözünde orospu durumuna düşmüştüm resmen.
"Ana laflarına..."- Yaman'ın sertçe başladığı cümlenin bitmesine izin vermeyen şey, babamın yattığı odanın kapısının açılması ve görevli kadının aceleci tavırla dışarı çıkması olmuştu.
"Efendim, Ahmet bey fenalaştı, durumu çok kötü. Hemen gelmeniz gerekiyor" kadının aceleyle dedikleriyle donarak yere çivilenmiştim sanki. Babam kesin duymuştu Reyhan hanımın dediklerini... o yüzden kötüleşmişti. Allahım yine bir girdaba doğru yuvarlanıyorum. Yardım et bana...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••
🌺
••••••
11.ci bölümün de sonuna geldik değerli okurlarım.
28.11.2020.
Sonunu biraz olaylı bitirdim. Umarım beğenirsiniz.
Bölümle ilgili oy ve düşüncelerinizi bekliyorum.
Sağlıcakla kalın. Allaha emanet olun🦋❤
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |