23. Bölüm

🍃Bölüm~21🍃

Parvin Ağardan
papatyahikayeleri

🌺
•••••

*Bir çiçekle bahar olmaz ama;
Her bahar bir çiçekle başlar...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Efsa'dan:
••••••••••••••

Zaman... durmaksızın akan kavram... acılarıyla, sevinçleriyle, getirdiği bir sürü sorunları ve o sorunlardan kurtulmak için ürettiğimiz çözümleriyle... akıyordu zaman...

Aleyna'yla ilk karşılaşmamız sanki dünmüş gibi geliyordu bazen gözlerimin önüne, o bizim yaşadığımız sokaktan yukarda olan sokağa yeni taşınmış, biz yeni tanış olmuştuk sanki...

Fakat aradan geçen yıllarda o kadar çok olay oldu ki, ne Aleyna o ilk tanıdığım gibi kaldı, ne de ben... Savurdu hayat ikimizi de türlü türlü acılarla, olaylarla, çıkmazlarla... ama tüm bunlar olurken çok iyi şeyler de oluyordu elbette... Aleyna ile aramızda olan bağın her geçen gün biraz daha artması gibi... O da tekti, ben de. Derdimizi, sevincimizi anlatacak ne bir kardeşimiz vardı, ne de arkadaşımız. Biz olduk birbirimizin hem arkadaşı, hem kardeşi, hem de dert ortağı.

Şimdiyse benim can arkadaşım kendi yuvasını kurmak için ilk adımlarını atmaya başlamıştı. Bu durum en çok beni mutlu ediyordu tabii ki, çünkü Aleyna dünyanın engebesine gözünü açtığı ilk günden hasretti yuva sıcaklığına, aile ortamına.

Yurdun soğuk duvarları, karanlık yataklarında geçmişti çocukluğu... Anne sevgisine hasret, baba kollarının verdiği güvene aç büyümüştü... Çocuklarla, yurt çalışanları, hocalarla dolu olan yurd odalarında yapayalnız büyümüştü.

Şimdiyse kendi yuvasını kuracak, kendi çocuklarını sevgisiyle, sıcaklığıyla sarıp sarmalayacaktı... Nasıl sevinmeyeyim ki? Arkadaşım Allah'ın izniyle yıllardır hasret kaldığı ortama kavuşacaktı.

İyi hatırlıyorum, o illet kafede akşam çalıştığımız günlerde bana hep onunla yemek yememi, sonra eve gitmemizi isterdi... "Buz gibi, insan nefesinden yoksun evime girdiğimde inan hiç iştahım kalmıyor, hele tek başına sofrayı kurmak, bol sessizliğin içinde boğazında oluşan kocaman yumruyla yemek çok zor"... diye söylenirdi hep, bense her zaman şakaya salsam da içten içten o kadar çok üzülüyordum ki, bu üzüntüyü anlatacak doğru kelimeyi asla bulamadım yıllarca... Bazen onlara gider, bazense onu bize çağırırdım... Fakat bunlar yaralı kalbini iyileştirmeye yetmiyordu ki...

Düşüncelere dalarak oturup kaldığım yataktan kalktığımda artık yavaştan hareketlerimin ağırlaşmaya başladığını hissediyordum, çünkü kızım artık altıncı ayına geçmiş, kendi varlığını iyice belli etmeye başlamıştı. Bugün öğlen olsa da Yaman işe gitmemiş, onun yerine işleri çalışma odasından halletmeyi karar vermişti. Demir geldiğinden dolayı işlerin çoğu kısmıyla o ilgilendiği için Yaman çok acil olmadıkça gitmiyordu işe. Bu duruma da tabii ki en çok sevinen bendim, varlığını her an yanımda hissetmek bana çok iyi geliyordu.

Yataktan kalktıktan sonra gözlerim dolabın üzerine koyduğum kutuya takılmış, ve yüzümde oluşan gülümsemeye engel olamamıştım... O orta boy koyu kahve renkli kutuda Aleyna ve benim anılarımızla ilgili eşyalar ve benim ikimiz için yaptığım, fakat ona vermediğim bileklikler vardı...

Onunla arkadaşlığımızın ikinci yılında yapmıştım o bileklikleri. Bir filmde görmüştüm, kız kendi nişan gününde arkadaşları ve kendisine aynı elbise, aynı takılar, aynı ayakkabılardan oluşan konsept hazırlamıştı. İşte o filmin etkisiyle ben de toz pembe renkli boncuklardan alarak bileklik ipliğine dizmiş, ardından boncukları iki kısma ayırarak ortaya çiçek deseni takmıştım. Çok acemice yapsam da hoşuma gitmişti... Ve o gün kendi kendime söz vermiştim, ilk kim evlense o zaman takacaktık bu bileklikleri.

İlk evlenen ben olmuştum, fakat benden bağımsız gelişen can yakan olaylar yüzünden bu isteğim gerçekleşmemişti. Buna fazla takılmamayı seçerek gözlerimin dolmasını engelleyerek şimdiye odaklanmayı seçmiştim. O zaman olmamıştıysa da şimdi takardık bilekliklerimizi biz de.

Gülümseyerek makyaj masamın sandalyesine doğru adımlamış, sandalyeyi kavrayarak almış, doğruca dolabın önüne koymuştum. Kutuya doğru kısa bir bakış attıktan sonra derince iç çekmiş, önce sağ ayağımı kaldırarak sandalyeye bırakmış, ardından zorda olsa diğer ayağımı da kaldırarak çıkmayı başarmıştım. Fakat artık belirginleşen karnım yüzünden çıkmakta zorlanmış, acaba çıkmasa mıydım diye düşünmeme engel olamamıştım.

Bakışlarımı tekrar kutuya çevirdiğimde hafiften uzanarak kutuya ulaşmaya çalışıyordum, fakat aniden gözlerimin önünün kararmasıyla paniklemiş, yerimde sendelememe engel olamamıştım. Titreyen bacaklarım beni epey zorladığında yeri boylayacağımı sanarak iyice paniklemiştim.

"Haayır" dudaklarımın arasından çıkmasına engel olamadığım küçük çaplı çığlıkla artık düşeceğimden emin olmuşken

"Efsaaaa" Diye bağırarak iki büyük adımda yanıma ulaşan adam imdadıma yetişmişti. Ben bedenimin yerle bütünleşmesini beklerken, aniden onun güvenli kollarıyla sarmalanmıştım.

"Ahh" korkudan titrerken, gözlerimde hızla dolamaya başlamış, küçük çaplı inlemiştim.

"İyi misin?" titreyen bedenimi kaldırarak beni doğrulttuğunda algılamamı yitirmiş gibiydim. Allah'ım ya düşseydim? Bebeğime bir şey olsaydı? Ben ne yapardım o zaman?

Cevap vermeye kendimde güç bulamayınca belli belirsiz başımı sallamakla yetinmiştim. Fakat Yaman'ın da beyazlayan teni, çatılan kaşları epey korktuğunun kanıtıydı.

"Ne diye çıkıyorsun sen oraya?" aniden yüksek sesle bağıran adamla yerimde irkildiğimde dolu dolu olan gözlerimden yaşlar da dökülmeye başlamıştı.

"Ben ... ben şey almak için," titreyen dudaklarım, pürüzlü çıkan sesimle zar zor bir şeyler mırıldandığımda Yaman hızla lafımı bölmüştü.

"Lan ne demek şey alacaktım. Kızım senin canınıza kastın mı var? Neden bana söylemiyorsun ben alayım? Ya düşseydin, ya yetişemeseydim? O zaman ne olacaktı?" diye bağırdığında yerimde sıçrayarak iki adım gerilemiştim, fakat ayağım sandalyeye takıldığında duraksamak zorunda kalmıştım. Onu ilk kez böyle delirmiş gibi görüyordum ve korkuyordum.

"Hay ben senin yapacağın işe ne diyeyim, aklımı aldın iki dakikada." Diye bağırmasına devam ettiğinde ayakta durmakta zorlandığımı hissediyordum, benimle ilk kez böyle konuşuyordu ve ben ne yapacağımı kestiremiyordum, üstelik az önce yaşananların etkisi henüz üzerimdeyken.

Gözlerini derince kapatarak, sakinleşmeye çalışan adam kısa bir süre sonra sinirle odayı terk etmiş, kapıyı sertçe arkasından kapatmıştı. Bense yaşadığım şokların etkisiyle boşalan sinirlerimle kocaman hıçkırmış, arkamda olan sandalyeye bırakmıştım boşalan bedenimi...

Benimle böyle konuşması ağırıma gitse de haklı olduğunu biliyordum. Sürekli düşüncesizce, sorumsuzca davranarak bebeğimi de tehlikeye atmaktan başka bir şey yaptığım yoktu. Ben hiç iyi anne de olamayacaktım, onu koruyamayacaktım.

Düşüncelerim ağlamamın şiddetlenmesine sebep olurken, bitap düşen bedenimi sandalyeden kaldırmış, elimi özür dilercesine karnıma sararak yatağa taraf ilerlemiştim. Yatağa uzandığımda ağır ağır hareketlerle yan tarafıma çevrilmiş, bacaklarımı kendime taraf çekerek cenin pozisyonu almıştım. Ellerim karnıma sarıldığındaysa gözyaşlarım yastığımı ıslatıyordu.

O kadar yoruluyordum ki bazen, nefes alacak gücü bulamıyordum kendimde... Düşüncelerimin ağırlığı beni nefessiz bırakmaya yeter nitelikteyken, aklımdan bir türlü çıkmayan Yaman'ın kızgın bakışları tekrar tekrar parçalanmama, tuzla buz olamama yetiyordu...

Kaç dakika orada uzanarak ağladığımı bilmiyordum. Hıçkırıklarımın yarım kalmasına sebep olan şeyse kapının açılması ve onun ağır ağır adımlarla içeri girmesiydi. Varlığını hissettiğimde bir türlü aklımdan çıkmayan olaylar yeniden gözlerim önünde belirirken iç çekerek nefesimi tutmuştum istem dışı.

Arkamda hissettiğim hareketlenmeyle Yaman'ın da yatağa uzandığını anlamam uzun sürmemişti. Uzandığı gibi bana taraf sokulan bedeni sırtıma yaslandığında sıcak nefesini açıkta kalan boynumda hissediyordum.

"Güzelim," buram buram pişmanlık kokan sesiyle boynuma doğru fısıldadıktan hemen sonra dudaklarını da boynuma bastırmış, derin bir öpücük kondurmuştu.

"Özür dilerim canımın içi, sana sesimi yükseltmemem gerekiyordu." Diyerek duraksadığında hiçbir cevap vermemiştim. O ise derince iç çekmiş, kolunu hâlâ karnımda olan kolumun üzerinden sararak beni iyice bedenine yaslamıştı.

"Sana bir şey olacak korkusuyla sert çıkıştığımın farkındayım. Çok özür dilerim Efsa'm" dediğinde önce kendisi biraz aralanmış, ardından karnımın üzerinde sıkılaşan kolu beni sırt üstü çevirmişti. Kıpkırmızı olduğundan emin olduğum gözlerim gözleriyle buluştuğunda gözlerinden geçen hüznün şahidi olmuştu gözlerim.

"Ağlamandan nefret ederken, seni ağlattım. Beni affedebilecek misin meleğim?" Dedikten sonra dudaklarını alnıma bastırmıştı. Fakat unuttuğu bir şey vardı ki, daha sarıldığı anda affetmiştim onu. Kırgın da kalamazdım zaten ona. Ve benim iç savaşımın çoğu kendimleydi, kırgınlığımın da çoğu kendi sorumsuzluğumaydı.

Hiçbir şey demeyerek başımı olumlu anlamda salladığımda gözlerim tekrardan dolmaya başlamıştı. Yamansa burukça gülümsemişti tepkime.

"Çok kırdım seni biliyorum, ağlama lütfen, nefesimsin sen benim, isteyerek sesimi yükseltir miyim ben sana? Çok korktum, sana yetişememekten çok korktum, o yüzden öyle tepki verdim," dediğinde dudaklarımın arasından kaçan hıçkırığa engel olamamıştım.

"Beenn" diye ne diyeceğimi bilmez bir şekilde hıçkırdığımda hafif dikelerek kollarımı boynuna dolamıştım, anında sırtımı saran kolları tüm ağırlığımı taşıyarak beni yarı oturur pozisyona getirmiş, sımsıkı sarmalamıştı.

"Seni affettim sevgilim, ama kendimi affedemiyorum, ha bire düşüncesiz davranışlarım yüzünden bebeğimi tehlikeye atıyorum. Yaptığım her harekette ilk onu düşünmem gerekiyorken, ben onu hiç düşünmüyorum. Yaman ben ona yetemeyeceğim, ben onu koruyamayacağım, ona iyi bir anne olamayacağım," ağlayarak başımı göğsüne yasladığımda, parmaklarımla gömleğini kavramış, sıkıyordum.

"Şşhht, o nasıl sözler güzelim? Sen çok iyi bir anne olacaksın, ona çok güzel bakacaksın." dediğinde devam etmesine izin vermemiştim.

"Hayır, ben ona yetemiyorum, yetemeyeceğimde , onu koruyamayacağım..." bilinçsizce aynı şeyleri tekrarladığımda haklı olduğumu biliyordum. Bir anne evladını nasıl sever, nasıl korur bilmiyordum ki ben...

"Güzel gözlüm böyle düşünme, sen çok iyi bir anne olacaksın. Henüz hiçbir şeyi bilmiyor olabilirsin, ama öğreneceksin. Birlikte öğreneceğiz, minik bebeğimiz için ikimiz de anne baba olmayı birlikte öğreneceğiz. Bebeğimize birlikte yetecek, onu birlikte sevecek, birlikte koruyacağız," dudakları arasından çıkan her kelime kulaklarımdan içeri dolduğunda o kelimeleri algılayan beynim tarifsiz duygu karmaşasıyla karman çorman olmuştu kısacık sürede.

Başımı göğsünden kaldırarak gözlerinin en derinine baktığımda dediklerinin gerçekliğini sorguluyordum. Fakat o gözlerde gerçek samimi bakışlar görmüştüm. Ne zorunluluk, ne mecburiyet, ne de acıma duygusu yoktu o bakışlarda...

"Sen, kendi kanından olmayan bir bebe..." devam etmeme izin vermeyen şey dudaklarımın üzerini örten parmakları olmuştu.

"Sakın güzelim, devam etme o cümleye... Benim onun babası olmam için, kanımdan olması gerekmiyor, ben onun babasıyım, o bizim bebeğimiz," nutkum tutulmuş gibi onu dinlerken, o hafif gülümseyerek anlatıyor, saçlarımı okşamayı da ihmal etmiyordu.

"Kızımız çok özel biliyor musun neden?" diye yumuşacık sesle konuştuğunda ona hayran bakışlar atmaktan başka bir şey yapamıyordum.

"Neden?" benden bağımsız dudaklarımın arasından dökülen soruyla dudakları kıvrılmıştı.

"Çünkü diğer bebekler kendi anne ve babalarının birbirlerini sevmesi sonucu var olurken, bizim kızımız, bizim Masalımız bizim birbirimizi sevme sebebimiz oldu. Hem de çok güzel bir sebep oldu." Diyen adam beni kendine daha ne kadar hayran bırakacaktı? ben bile bilmiyordum. Bizim Masalımız.... ne de güzel yakışmıştı dudaklarına...

"Yaman, senin çok güzel ve kocaman bir kalbin var... o kadar çok seviyorum ki seni...anlatacak doğru kelimeyi bulamıyorum, böyle kelimeler anlamsız kalıyor." Bir kez daha konuşmama izin vermeyen şey Yaman olmuştu. Fakat bu kez dudakları yuvarlanmıştı dudaklarımın üzerine... Kısa bir öpücüğün ardından muzip bakışları gözlerimi bulmuştu.

"Bence doğru kelimeyi bulmana hiç gerek yok, öpsen yeterli," diyerek tekrar dudaklarımı kavradığında gülümsememe engel olamasam da, öpüşünü durdurmayan adamla hızlıca toparlanarak dudaklarımı dudaklarının ritmine kavuşturmuş, büyük bir istekle karşılık vermeye başlamıştım...
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Aleyna'dan:
••••••••••••••••

Dolu dolu olan gözlerimi aynada oluşan yansımamdan ayıramıyordum. Beyaz kalın askılı kol olan elbisemin arkası önünden iki karış daha uzundu ve belden ince siyah kemeri vardı. Ayaklarımda bej renkli topuklu ayakkabılar, saçlarımsa hafif dalgalandırılmış şekilde sol omuzunda toplanmış...
Kulaklarımda küçük çiçek taşlı küpe, kolunda Efsa'nın yapmış olduğu çok değerli bilekliğim...
Gözlerime siyah kalem, kirpiklerime rimel, dudaklarımdaysa uçuk pembe rujun oluşturduğu sade makyaj...
Galiba hazırdım...
(Aleyna'nın elbisesi)

(Aleyna'nın elbisesi)

Bugün Ferit'le benim için çok özel gündü. Monoton devam eden hayatımda, hiç bir gün benim için özel olmazken, şimdi özel günlerimin üzerine sık sık yenileri ekleniyordu, ve bugünlerin de hepsi bir tek kişiyle ilgiliydi....Ferit'le...

"Aleyna, ayna artık isyan bayrağı çekerek, Aleyna beni bir salsın diye haykırmak üzere..." Yasemin ablanın her zamanki alaylı sesiyle Efsa kıkırdarken, ben gözlerimi devirmiştim.

Ne vardı yani biraz fazla baktıysam kendime? Ay tamam, baya fazla bakmış olabilirdim. Ama ömrüm boyunca ne kadar böyle özenli ve hevesli hazırlanmıştım ki? Tabii ki bu ilkti.

"Amann, yemedim aynanızı..." diye huysuzca söylendiğimde, nihayet aynanın önünde dikilmekten de kurtularak, birkaç adım gerilemiş, Efsa'nın yanına varmıştım.

"Uyy bir yaşuma daha girdum, ha ayna yiyecek miydu ?" abartılı şiveyle konuşan Yasemin ablaya sen iflah olmayacaksın der gibi bakışlarımdan attığımda yanımda duran arkadaşım dayanamayarak kahkahasını serbest bırakmıştı.

"Çok fenasın Yasemin abla, ben burada heyecandan ne yapacağımı şaşırayım sen dalga geç." Dedikten sonra kötü olduğunu düşündüğüm bakışlarımla ilk önce Yasemin ablaya, ardından Efsa'ya bakmıştım. İkisi de gülmemek için kendilerini kasarken, ben somurtuyordum...

•••••

"Geldiler," diyen Efsa'nın sesiyle ellerim titremeye başlarken, heyecandan ne yapacağımı bilmiyordum.

"Hadi kizum, sen aç kapıyı," halimin içler acısı olduğunu anlayan Reyhan Ana gülümseyerek bana bakıyordu. Onun gülümseyen bakışlarına minnetle karşılık vererek başımı olumlu anlamda sallamıştım. Onun bana yaptığı büyüklüğün hakkını ömür boyunca ödeyemezdim ben.

Heyecandan dolayı paytak attığım adımlar sonrası saniyeler içinde kapıya ulaşmış, derince nefes alarak kapıyı açmıştım.

Bakış açıma ilk giren Ferit'in annesi Safiye teyze ve babası Kaya amca, arkalarındaysa Feride abla ve kocası Ali ağabey olmuştu.

"Hoş geldiniz" diyerek kapıdan hafif sağa çekilerek geçmelerine izin verdiğimde ev halkı da misafirlerimizi karşılamak için gelmişlerdi.

"Hoş bulduk güzel kızım," Kaya amca ve Safiye teyzenin ellerini öptükten sonra Safiye teyze bana sarılmıştı da. Ardından Reyhan hanımla görüşerek içeri doğru gitmeye başlamışlardı.

"Ne güzel olmuşsun canım benim" bordo dizlerinin tam üzerinde biten elbisesi ve kalçasına kadar uzanan saçları sıkı at kuyruğu toplanmış Feride ablanın da sarılışına içten bir şekilde karşılık vermiştim.

"Sen de çok hoş olmuşsun abla" diyerek gülümsediğimde o da gülümseyerek Efsa ve Yasemin ablanın eşliğinde salona geçmişti.

Son olarak elinde bir demet çiçeği olan, takım elbisesinin içinde çok yakışıklı gözüken Ferit girmişti bakış açıma...

"Güzelim..." hayran bakışlarıyla beni baştan aşağı süzdüğünde utanarak bakışlarımı kaçırmıştım.

"Bu ne güzellik böyle, nefesimi kestin" iyice yanıma yaklaştığında parmakları çenemden kavrayarak başımı kaldırmış, ardından dudaklarını yanağımla dudağımın kavuştuğu çizgiye bastırmıştı.

"Sen de çok yakışıklı olmuşsun sevgilim" dediğimde birkaç adımda gerilemiştim. Şimdi birileri görecek, sonra tüm gece utançtan kıvranacaktım.

"Çok güzeller, teşekkürler " bana uzattığı beyaz ve kırmızı güllerden oluşan demeti kavradığımda, burnuma dolan güzel çiçek rahiyasıyla derince iç çekmiştim.

"Senin kadar değil" dediğinde yanaklarımın ısısı hafiften artmaya başlamıştı.

"Sen geç içeri, ben de şunları bırakıp geleyim" en iyisi buradan kaçmaktır diye düşünerek dediğimde, halimi anlayan adamın dudakları kıvrılmıştı.

"Kaç bakalım, nasıl olsa evlendikten sonra kaçamayacaksın" gülerek dediğinde parmağıyla burnumun ucuna küçük bir fiske vurmuştu. Ama bilmediği bir şey vardı ki kaçmak isteyen kimdi?

"Hatırlatırım ki daha istemedin beni beyefendi," gülerek dediğimde gözleri kısılmıştı.

"Bak sen, demek henüz istemedim." diyerek beni taklit ettiğinde çiçeği komplo bir elime almış, diğer elimle onu iteklemeye başlamıştım.

"Bu gidişle isteyemeyeceksin de zaten, daha içeri bile geçemedin, girsene be adam içeri" kızmış gibi yapsam da başarılı olamıyordum, çünkü yıllar sonra ilk kez bu kadar çok mutlu hissediyordum.

"Tamam tamam geçiyorum" ellerini havaya kaldırarak teslim olurmuş gibi yaptığında başımı iki yana sallayarak, mutfağa doğru geçmiştim. Allahtan göndermeyi başarmıştım yoksa basılmamız kaçınılmaz son olacaktı bizim için.

•••••••••

"Çok fazla olmadı mı o? Zehirlenmesin?" diye söylenerek Yasemin abla ve Efsa'nın yaptığı kahveye, ah pardon baharatlı sıcak suya bakıyordum korku dolu gözlerle. Korkmakta haklıydım çünkü, kahvenin içine tuz, kimyon, zerdeçal, karabiber koymuşlardı. Mide fesadı geçirtecekler ya adama

"Haklı ya, acaba zerdeçal ve kimyonu koymasa mıydın abla? Midesi bozulur," diyerek bana hak veren Efsa'yla Yasemin abla ikimize de kısa bir bakış fırlatmıştı.

"Bir şey olmaz, ben tecrübeliyim, Ömer'e hiçbir şey olmamıştı. Tabii kusması dışında" dediğinde Efsa'yla gözlerimiz kocaman açılmıştı.

"Kusması mı? Yok artık, ben içirmem onu Ferit'e, yenisini yapalım, biraz tuz koysak yeter" diye telaşla sıraladığımda Yasemin abla kahkaha atmıştı.

"Kız şaka yaptım, ne kusması. Ayrıca bir şey olmaz içsin. Eroğlulardan kız almak kolay değil" Yasemin ablaya laf yetiştiremeyeceğimi bildiğim için kaderime razı gelmiştim. Ferit'e acıyordum şuan.

"Hadi hadi, biz geçiyoruz önden, sende al kahveleri gel," saçlarını savurarak gittiğinde Efsa'ya yakarışlı bakışlar atsam da Yasemin abla onu da kolundan kavrayarak götürmeye başlamıştı...

Salona döndüğümde etrafta dönen konulara odaklanamıyordum, çünkü aşırı heyecanlıydım. Kahveyi ilk önce Reyhan Ana'ya, hemen ardından Safiye teyze ve Kaya amcaya vermiş, daha sonraysa Feride abla, Ali ağabey, Yasemin abla ve Ömer ağabeye vermiştim. Sıra Ferit'e geldiğinde derince nefes alarak yanına yaklaşmış tepsiyi ona uzatmıştım.

"Üzgünüm sevgilim," diye fısıldadığımda, bana anlamaz bakışlar atmış, ardından kahveyi kavramıştı.

Kahve dağıtma işlemi bittiğinde boş tepsiyi de alarak uç bir köşeye koyulan sandalyeye kurulmuştum. Heyecandan içim içimi yiyordu.

"Yuh lan, ne koydunuz bunun içine?" Ferit'in ilk yudumunda yüzünü buruşturarak verdiği tepkiyle Yaman, Ali ağabey, Ömer ağabey, Demir kahkahalara boğulmuşlardı.

"Ne oldu lan, kolay mı sandın kızı bizden almayı?" Ömer ağabeyin dediği sözle yüzü kızaran Ferit gözlerini devirmişti. Ve ben o an anlamıştım ki şu baharatlı kahve konusunda Yasemin abla Eroğlu erkekleriyle işbirliği yapmıştı.

"Yalnız, yüzüne de çok yakıştı kırmızı," diye dalga geçen Demir'e cevap Ali ağabeyden gelmişti.

"Seni de göreceğiz aslanım" diyen adamla, Demir yüzü allak bullak olmuş gibi geri adım atmıştı.

"Böyle ölmem, direk fare zehri verseydiniz keşke" diye hâlâ söylenen Ferit'e acıyordum. Bol şekerli kahveye aynı zamanda da bol baharat eklemiştik. Tadı vahşet olmalıydı.

"Ne oldu Ferit efendi, Aleyna için içemeyecek misin kahveyi?" diyen Ömer ağabeyle gözlerimi irice açarak Ferit'e bakmıştım. Kesinlikle o fincanı bitirse midesini bozacaktı.

"Aleyna için değil bunu, zehir olsa yine içerim" diyerek bakışlarını bana çeviren adam gözlerimin en derinine bakarak kahveyi bir dikişte fondip yapmıştı. Tabii ardından bir bardak soğuk suyu da bitirmişti.

Bense bu duruma mı gülsem mi ağlasam mı bilemiyordum.

"Ooooooo" salonda herkes yükselirken Ferit seslere aldırmıyordu. Zira durumu fenaydı. Aslında yanına koşmak, nasıl olduğunu sormak için çıldırıyordum fakat utanç daha ağır basıyordu.

"Oğlum sınavdan alnı ak çıktığına göre, artık sebebi ziyaretimize geçelim" Oğlunun dizine kısa bir süre elini koyan Kaya amcanın dedikleri salonu yine ağır havaya sokarken, ben heyecandan titriyordum.

"Evet efendim, Sebebi ziyaretimiz malum, güzel kızımız Aleyna'yı Allah'ın emri, peygamberin kavliyle oğlumuz Ferit'e istiyoruz" diyen Kaya amcayla yüreğim göğüs kafesimden fırlayacak gibi hızlı atıyordu. Allah'ım bu nasıl heyecan böyle?

"Önce oğlumuz ne iş yapıyor onu öğrenelim. Kızımıza bakabilecek mi bunları bilmemiz şart" diyerek abartıyla konuşan Demir'le Ferit gömleğinin ilk iki düğmesini açmıştı gerginlik içerisinde. Sevgilime ter döktürüyor yahu Eroğlu kardeşleri.

"Şirkette seninle görüşeceğiz Demir, o zaman ne iş yaptığımı net bir şekilde gösteririm ben sana" dişlerinin arasından tıslayan Ferit'le Demir gözlerini kocaman açarak ellerini havaya kaldırmıştı.

"Evet oğlumuzun işi gücü de yerindeymiş, verelim gitsin bence yaa. Kızın turşusunu kuracak değiliz ya," diye saçmalayan Demir'e hayretle bakarken Efsa durumumu anlayarak dudaklarının arasından o hep böyle diye fısıldamıştı.

"Lan ne turşusu? Kime diyorsun turşu?" diye sabırsızca söylenen Ferit'le, gecenin sağ salim bitmesi için dualar ediyordum.

"Gençler birbirini sevmişse, bize destek olmak düşer, Verdik gitti" Demir'e uyarıcı bakış attıktan sonra ortamı ele alan Reyhan Ana'ya minnetle bakarken, dudaklarının arasından dökülen sözler yüreğimin sevinçle kuş misali kanatlanmasına sebep olmuştu.

"Allah tamamını erdirsin" sedaları salonda yükselirken Ferit'le büyüklerin ellerinden öpmek için ayaklanmıştık...

Önce Ferit'in anne ve babasının elini öptükten sonra dolu dolu olmuş gözlerimle birlikte Reyhan Ana'ya taraf adımlamıştım.

"Size ne kadar teşekkür etsem az kalır Reyhan Ana, hakkınızı helal edin," sağ gözümden bir damla firar ederken, pamuk gibi olan elini kavramış dudaklarımı elinin üzerine bastırdıktan sonra alnıma yaslamıştım elini.

"Çok mutlu olsan teşekkür etmiş oluyorsun güzel kızım. Hakkım helaldir" aynı benim gibi gözleri dolan kadın bana sarıldığında aynı şekilde bende karşılık vermiş, bir kez daha anne kucağının sıcaklığını tatmanın huzurunu yaşamıştım...

Eller de öpüldükten, tebrikler de edildikten sonra Feride abla Ferit'le benim söz yüzüklerimizi takmış, ikimizin de yanaklarına içten bir öpücük kondurmuştu.

"Çok mutlu olmanızı diliyorum, canlarım benim" diyerek dolan gözlerini kaçırdığında hızla yanımızdan ayrılmıştı.

Gülümseyerek Ferit'in içi gülen gözlerine baktığımda

"Hayatımızı birleştirme yolunda ilk adımımızı attık güzelim. Seni çok seviyorum " diye fısıldadığında gözümden gelen tek damlayı hemen kurulamıştı.

"Ben de seni çok seviyorum, iyi ki sen" dediğimde alnıma kondurduğu buse ile gözlerimi huzurla kapatmıştım. İstanbul'dan kalkıp buralara geldiğim için içimden bir kez daha şükür ederken, Ferit'le yeni hayatımıza attığımız ilk adımın başarıyla tamamlanmasının sevincini yaşıyordum... İyi ki bize bir şans vermiş, onu hayatıma almıştım...

•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••



🌺
•••••

Sizi biraz beklettim biliyorum ama, tam 3 bin kelimelik bölümle geldim. Umarım beğenirsiniz...

28.01 2021.

Ee nasıldı Çiftlerimiz? Fikirlerinizi alayım lütfen ;)

Keyifli okumalar diliyorum

Hatalarım varsa affola ♡

Bölüm : 28.11.2025 23:45 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...