25. Bölüm

🍃Bölüm~23🍃

Parvin Ağardan
papatyahikayeleri

🌺
•••••

*Ömrümüz tesadüflerin verdiği malzemelerle yapılır....
•••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

Efsa'dan:
••••••••••••••

Hayat gerçekten de çok garip değil mi?
Bazı kadınlar kendi evlatlarını bile sevmeyerek, onları terk ederken, bazı kadınlar yıllarca evlat hasreti ile yanıp tutuşuyor, hatta bazen kimsesiz çocukları evlatlık ediniyorlardı.

Mesela benim annem, hoş ona anne demeye de dilim varmıyor ya...
O, yani annem, benim minicik kalbimi acımasızca parçalayan bir katildi. Yirmi iki yıllık hayatımın sadece yedi yılında olmuştu. O da olmasa da olurdu diyeceğim türdendi. Ben annem ola ola annesizliği iliklerime kadar hissetmiş yaralı bir kızdım. Çünkü benim annem evladını sevmeyerek, bırakıp giden kadınlardan olmuştu...

Bir de diğer kadınlar var, gerçek anneler... mesela Reyhan Ana, Ferit'in annesi Safiye teyze...
Ama bu aralar aklımdan bir türlü çıkmayan yüce gönüllü bir kadın var... Anne yani, benim yıllarca hasret kaldığım anne... Ve bu kişi Ahu'nun annesiydi.

Gözlerim dolarken, Ahu ile nişanda geçen sohbetimizi yeniden hatırlamıştım. Hoş aklımdan da çıkmıyordu ya...

Flashback:
•••••••••••••••

"Konuştun mu canım annenle?" Ahu telefonla konuşmuş olacak ki, yeniden yanımıza gelmişti. Ben de onun geldiğini fark ederek yaslandığım göğüsten başımı kaldırmıştım.

"Evet, hepinize selamı var" diyerek gülümsediğinde bende gülümsemiştim.

"Aleyküm Selam" diye yanıtlayan ise Yaman olmuştu.

"Güzelim, beni arkadaşlar çağırıyor, sen giriyor musun içeri?" uzaktan onu çağıran arkadaşlarına eliyle işaret yaparak beklemelerini söylemişti. Ah yine Ferit'le yöresel şarkılar oynayacaklardı kesin...

"Ben biraz daha hava alsam iyi olacak. Ahu'da girmek istemiyorsa biraz kalalım mı burada?" dediğimde bakışlarım Ahu ve kocam arasında mekik dokuyordu.

"Tabii ki kalalım" diyerek gülümseyen Ahu ile bakışlarımın odağına tamamen kocamı almıştım.

"Tamam bir tanem, çok kalmayın ama hava serin" diyerek dudaklarını alnıma bastırmış, ardından üzerindeki ceketini çıkararak omuzlarıma bırakmıştı. Bir öpücük daha yanağıma bıraktıktan sonra, onu bekleyen arkadaşlarına taraf ilerlemeye başlamıştı.

Ahu ile ikimiz kaldığımızda uzunca bir süre sessizleşerek gecenin seslerini dinlemiştik.

"Anneni çok seviyorsun, aradığı zaman yüzünde güller açmıştı" tespit yapar gibi dediğimde buruk bir gülümseme konan dudaklarımla ona bakmaya başlamıştım.

"Evet, annem benim her şeyim. Anneler sevilmez mi hem? Sen de çok seviyorsundur," diyerek gülümsediğinde gözlerim dolmaya başlamıştı. Bilmiyordum ki ben. Gerçekten seviliyordu değil mi anneler?

"Bilmiyorum ki ben, annem yok benim" dediğimde aynı benim gibi Ahu'nun da gözleri dolmuştu.

"Anneler sevilmez mi sorusuna asla cevap vere bilmem belki ama; annesizlik nedir? Diye sorsan çok güzel anlatırım sana" göz pınarlarıma dolan yaşlar yanaklarım boyunca süzülmeye başladığında Ahu'nun da ağladığını fark etmiştim.

"Annesizlik, eksikliktir, boşluktur. Hayatında kim olursa olsun, seni seven ne kadar insan olursa olsun, annen yoksa, annen seni sevmiyorsa diğer tüm sevgilerin hiçbir değeri olmuyor gözünde" hani derler ya bazen insan anlatmak ister, içini dökmek ister. Ben galiba şu an o evredeydim.

"Annen saçlarını okşamıyorsa, taramıyorsa, öpüp koklamıyorsa kim seni ne kadar severse sevsin, yaralı kalbin asla doymayacak, çünkü annen seni sevmedi. Hastalandığında annen sabaha kadar başında beklemiyorsa, senin için endişelenmiyorsa hiçbir doktor buruk kalbini iyileştiremez" neden ağlıyorsun ki Efsa? Oysa bu yaralarını kapattığını sanıyordun.

"Seni en iyi ben anlıyorum Efsa" diyen Ahu'ya çevirmiştim bakışlarımı. Beni en iyi nasıl anlayabilirdi ki?

"Nasıl?" diye sorduğumda yeşil gözlerini kapatarak açmış, pınarlarına dolan gözyaşlarının dökülmesine izin vermişti.

"Ben de annesizlik nedir gördüm, benim annem ben altı yaşında olduğumda geçirdiği hastalıktan ölmüş," dediğinde iyice şaşırmıştım. Peki anne dediği kimdi?

"Ama az önce telefonda," diyerek gerisini getiremediğimde başını olumlu anlamda sallayarak burukça gülümsemişti.

"Evet, o benim annemdi, beni büyüten, yaralarımı saran kadındı. Ona olan sevgim, saygım sonsuz. Fakat öz annem değil." Dediğinde irkilmiş, yeni bir acıklı hikayeye şahit olacağımı anlamıştım.

"Dokuz yaşım vardı evimize geldiğinde. Ben o zamanlar annesiz büyüyen, yaralı bir kız çocuğuydum.
Babamı çok seviyormuş biliyor musun? Fakat, hayat babama kavuşmasına izin vermemiş. Ama Annem, babama olan aşkından vazgeçmeyerek yıllar sonra gelmişti," diyerek derince nefes aldığında gözlerimden sel gibi gözyaşı akıyordu.

"Geldi, yaralarımı sardı. Gerçek annemden farksız davrandı bana. Güldüğümde güldü, düştüğümde ağladı, hastalandığımda gecelerini uykusuz geçirdi benimle birlikte." Bak işte anne, senin bana yapmadıklarını yüce gönüllü bir kadın kendi kanından olmayan bir çocuğa yapmış. Neden sevmedin ki beni anne? Neden yaralarımı sarmadın sen de benim?

"Önce ona hiçbir şey demiyordum, sonra abla demeye başladım. Ama o kadar güzel kalbi vardı ki, anneliği en çok o hak ediyordu. O yüzden ben de ona hak ettiği gibi seslenmeye başladım zaman geçtikçe. Anne dedim, Annemdi çünkü. Annem olmayı başarmıştı çünkü," diye devam ettiğinde iç çektim sessizce. O güzel kalpli kadını ne çok görmek isterdim.

"Yıllar geçiyordu, ama bana olan sevgisi asla azalmıyordu. Zamanla babamla kendisinin de çocukları oldu. Ben o zaman orta okulda okuyan koca kızdım. O yaşıma rağmen beni artık sevmeyeceğini düşünerek kendimi üzüyordum. Ama asla öyle bir şey olmadı. Yine beni en çok sevdi. Hâlâ da öyle. Yüreğimde açılan annesizliği öyle bir doldurdu ki, o boşlukta olan yaralar da kapandı gitti. Kanamadı bir daha," anlattıkları beni o kadar derinden etkilemişti ki, deprem etkisi dedikleri bu olsa gerekti.

"Ahu, çok şanslısın gerçekten, o melek senin karşına çıkmış, annen olmuş diye," dediğimde beni onaylayarak kollarını boynuma dolamış, karnımın el verdiğince bana sarılmıştı. Ben de hemen karşılık vermiştim.

"Haklısın." Burnunu çekerek beni onayladığında, ben hâlâ anlattıklarının etkisindeydim ve uzun bir süre de o etkiden çıkamayacağımı çok iyi biliyordum...

(Flashback )

Gerçekten de öyle olmuştu, o gün o terasta konuştuklarımızın üzerinden, yani nişandan bugüne kadar kocaman üç hafta geçse de, aklımdan çıkmıyordu anlattıkları. Her aklıma geldiğindeyse gözlerim doluyordu.

Benim annemin beni sevmemesini, bir de o kadının kendi kanından olmayan birini bu kadar sahiplenmesini düşünüyordum sürekli. Ve canım çok yanıyordu. Anlatamayacağım kadar çok yanıyordu. Oysaki ben bu yaralarımı artık kapattığımı düşünüyordum. Meğerse hiç iyileşmemiş benim annesizlik yaram...

"Güzelim, iyi misin sen?" arkamdan artık yedinci aynını doldurarak sekizinci ayına geçmiş karnıma sarılan kollarla hafif irkildiğimde sırtım aşinası olduğu göğse yaslanmıştı.

"İyiyim canım" dediğimde sesimi düz tutmaya çalışıyordum.

"Çok erken daha, normalde erken uyanmıyorsun. Bir sorun yok değil mi?" diye merakla sorduğunda haklıydı. Normalde asla erken uyanamıyor, hatta günün çoğunu yatakta geçiriyordum. Fakat iki gündür düşüncelerim yüzünden beni uyku tutmuyordu. Nedeniyse bu akşam Ziya beylerin bize misafirliğe gelmesiydi. Evet, Ahu'nun annesiyle tanışacaktım diye çok acayip hissediyordum kendimi.

Neden geleceklerdi diye sorarsanız eğer, Demir sonunda dayanamayarak Ahu'ya açılmıştı. Meğerse Ahu da ona karşı boş değilmiş, fakat Ahu ailesinden habersiz bir ilişkiye başlamak istemediğini belirtince, Reyhan hanımda Ahu'nun ailesini yemeğe çağırmıştı. Öylesine Ziya bey durumu öğrenmeden önce bir aileler tanışsın diye.

"Gerçekten iyiyim, aklım Ahu'nun annesine takıldı işte. Onu göreceğim diye garip duygular içindeyim. Yani benim annem beni bile sevmezken, o kadın başkasının çocuğunu hiç gocunmadan sahiplenmiş, benim aşamadığım nokta tam da bu." Yaman'a her şeyi anlattığım için biliyordu. Ve benim aşamadığım nokta tamda bu konuydu. Annemin sevgisizliği.

"Meleğim benim, içindeki anne hasretiyle yanan minik kıza kurban olurum ben," dediğinde ona taraf dönmüş, başımı göğsüne yaslamıştım. Anında dudaklarını saçlarımın arasına daldırmış, saçlarımın kokusuysa nefeslenirken, peş peşe öpücüklerini dizmişti saç tellerime.

"Annenin yerine de ben seviyorum seni, her şeyden, herkesten çok seviyorum. Son nefesime kadar da seveceğim. Yetmez mi?" yeter. İyi seviyorsun beni, iyi ki çok seviyorsun beni. Yaralı kalbimin yaslandığı kocaman bir limansın sen Yaman. Mucizemsin benim.

"Yeter, senin sevgin her şeye yeter. Çok seviyorum ben de seni. Beni asla bırakma." dedikten sonra başımı sol tarafına eğmiş, dudaklarımı güzel kalbine bastırmıştım. Kalbi güzel bir adamı, kalbinden öpmüştüm ben...

"Asla" diye saçlarımın arasına fısıldadığında beni kendine daha çok bastırmıştı...

••••••

"Ay abla düzgün sarıyorum değil mi?" bilmem kaçıncı kez Yasemin ablayı dürttüğümde baygın bakışlarını bana çevirmişti.

"Güzel sarıyorsun kuzum. Hem kötü sarma şansın yok, çünkü hocan benim" diyerek elindeki domates doğradığı bıçağı tehditkar biçimde salladığında kıkırdamıştım.
Evet, Ahu'lar geleceği için hepimiz mutfaktaydık. Menüde bir sürü yemek olduğu için ancak yetiştiriyorduk. Reyhan ana hamsili pilavla uğraşıyordu, kendisi çok lezzetli yaptığı için yine onun yapmasını istemiştik. Yasemin abla ise yardımcımız ile birlikte diğer tüm yemeklerle ilgileniyordu.

Kara lahana sarmasını özellikle ben yapmak istemiştim. Daha çok öğrenme amaçlı, zira Yaman bu sarmayı çok seviyordu ve bende öğrenerek sık sık onun için yapmayı düşünüyordum.

Yasemin ablanın öğrettiği gibi bir sürü sarma sardıktan sonra kazanı almış, yine onun dediklerini uygulayarak kazanın dibine lahana yaprakları dizmiştim. Ardından tabaktan sardığım sarmaları alarak özenle kazana yerleştirmiştim. Daha sonraysa tencereye iki su bardağı su ilave etmiş, ocağı yakarak kazanı ocağa koymuştum.

Geriye sadece pişmesini beklemek kalıyordu, içimden güzel olması için dualar etmeyi ise asla ihmal etmiyordum. Mazallah tadı kötü olursa rezil olurdum.

"Abla, bu bitti ne yapayım sana yardım için?" dediğim sırada Yasemin ablaların yanına ilerlemiş, yaptığı işlere bakınmaya başlamıştım, ne yapabilirim diye.

"Yorma kendini kuzum, yeterince yoruldunuz zaten" içimi sıcacık eden gülümsemesi ile karnımı işaret ettiğinde ben de gülümsemiştim.

"Yok yengesi yorulmadık biz, sen söyle sıradaki yemek ne olacak yapalım biz" karnımı okşayarak dediklerim mutfakta olan her kesi gülümsetmişti.

"Uyy yengesi kurban olsun size, o zaman siz salatayı yapın" dediğinde başıyla işaret ettiği sebzelere taraf bakınmış, ardından tabakta olan sebzeleri elime alarak musluğun altına doğru ilerlemiştim. Ve kızımla birlikte salatayı yapmaya başlamıştık...

Birkaç saat sonraysa tüm yemekler yapılmış, sofraya da tabak çanak dizilmişti. Gelmelerine neredeyse iki üç saat kaldığı için herkes odasına çekilmiş, hazırlanmaya başlamıştı.

Bense şu an mutfakta yaptığım lahana sarmasından birkaç tane alarak tabağa diziyordum. Amacım hem tadına bakmak, hem de Yaman'a götürecektim o da tadına baksın. Zaten fazladan sardığım için bir sürü sarma vardı.

"Birilerinin canı sarma çekmiş galiba" diyen sesle ödüm kopmuş, irkilerek arkama dönmüştüm. Elim kalbimi bulurken Yasemin ablaya ters bir bakış fırlatmıştım.

"Ay abla, ödümü patlattın." Gerçekten korkmuş, nefes nefese kalmıştım. Bu kadının böyle ani hareketleri erken doğum yapmama neden olacaktı bir gün.

"Kız ne bileyim sarmaya bu kadar dalacağını?" Hala laf sokmalarına devam ettiğinde gözlerimi devirmiştim. Yasemin abla kesinlikle insanlarla uğraşmak için vardı.

"Yaa, tadına bakmak istiyordum nasıl olmuş diye. Bir de Yaman'a götürecektim" sona doğru bakışlarımı kaçırdığımda Yasemin abla kahkaha atmıştı.

"Kocana şirinlik yapıyorsun ha, kendi ellerimle sardım falan" diyerek benimle alay ettiğinde koluyla kolumdan dürtmüştü. Bense gözlerim şaşkınlıktan açılmış biçimde kalakalmıştım. Yok artık, şirinlik mi?

"Ay abla, şirinlik nedir Allah aşkına?" Diye sitem ettiğimde kahkahasını durdurmaya çalışıyordu.

"Tamam kız, şaka yaptım. Yap tabii kocana şirinliğini, ay valla dilim sarktı, götür tabi kocana sarmalardan." Hâlâ alaya devam ettiğinde başımı olumsuz anlamda iki yana sallamış, ona çatılı kaşlarımın altından bakarak tepsiyi elime alarak mutfaktan çıkmıştım.

Çünkü gayet iyi biliyordum ki, kendisine laf yetiştiremeyecektim.
O yüzden hiç oyalanmadan merdivenleri çıkmış, kocamın çalışma odasına doğru ilerlemiştim. Tabii koca göbeğim yüzünden hareketlerim ağırlaştığı için çok efor harcıyordum merdivenleri çıkınca, bazen hızlı olmak istediğimde nefes nefese kaldığımı bile hatırlıyorum.

Kapıyı iki kere tıklattıktan sonra içeriden gelen gir komutuyla kapıyı açmış, gülümseyerek içeri girmiştim.

"Müsait misiniz kocacığım?" elimde tepsi gülümseyerek ona baktığımda bilgisayarın kapağını kapatarak kenara iteklemişti.

"Sana her zaman müsaitim güzel karım," diyerek kolunu kaldırmış, beni yanına çağırmıştı.

Hiç beklemeden ona taraf gittiğimde tam baş ucunda durmuş, elimdeki tepsiyi masasının üzerine bırakmıştım.

"Kendi ellerimle yaptım, bak bakalım güzel olmuş mu?" gülümseyerek dediğimde kulaklarımda Yasemin ablanın sesi çınlar gibi olmuştu. Bir de şirinlik yapmayacaktım değil mi?
Düşüncelerimin iyice azıttığını fark etmemle yeniden Yaman'a odaklanmıştım.

"Sen yapmışsın tabii ki güzel olacak, aksi mümkün değil" dediği gibi beni elimden kavramış, dizlerinin üzerine düşmemi sağlamıştı.

"Ayy, ne yapıyorsun" diye çığlığı bastığımda bunların ailecek benim erken doğum yapmam için planlar kurduklarını düşünüyordum artık(!) Bu ne böyle sürekli ani hareketler.

"Yaman, yüz kilo falan olmuşumdur ben, belin ağrır bırak kalkayım" kalkmaya çalıştığımda izin vermemişti. Ben de çareyi yakarmakta görmüştüm.

"Bebeğim, kocan çok güçlü. Ayrıca siz benim belimi acıtmazsınız" diyerek boynuma dudaklarını bastırdığında bu adama bilmem kaçıncı kez tekrar tekrar aşık olmuştum.

"O zaman bacakların uyuşana kadar buradayız" kıkırdayarak yerimi rahatladıktan sonra parmaklarımın ucuyla sarmalardan birini almıştım.

"Aç bakalım ağzını kocacığım" gülümseyerek sarmayı ağzına tıktığımda, sarmayı tek seferde ağzına almış, eliyle elimi kavrayarak parmağımı da emmişti.

"Imm, tadı enfes olmuş güzelim, tıpkı senin teninin tadı gibi" dişlerini göstererek güldüğünde benim ağzım şaşkınlıktan açılmıştı.

"Bence, senin ağzın boş kalmamalı, yoksa çok konuşuyorsun" gözlerimi devirerek dediğimde bu kez iki sarma alarak aynı anda tıkmıştım ağzına. Dolu dolu olan ağzıyla bir şeyler homurdandığında gülerek yanağına öpücük kondurmuştum. Şu an çok tatlı gözüküyordu gözlerime.

"Hepsini bana verme, siz de yiyin" dediğinde o da sarmalardan bir tane almış, benim ağzıma tıkmıştı. Gülümseyerek sarmayı çiğnediğimde ilk kez yapmama göre güzel olduğunu anlamış, ve çok mutlu olmuştum.

Bir süre tabakta olan sarmaları güle, şakalaşa birbirimize yedirdikten sonra, kucağından kalkmak için hareketlendiğimde bana yardım etmiş, benimle birlikte kalkarak dengemi sağlayana kadar tutmuştu beni.

"Ben gidip duş alıp hazırlanayım, gelirler birazdan" dediğimde beni başıyla onaylayarak dudaklarını alnıma bastırmıştı.

"Tamam, ben de birazdan gelirim" dediğinde bende onu onaylayarak getirdiğim tepsiyi elime almış, odadan dışarı atmıştım bedenimi.

Önce mutfağa giderek tepsiyi bırakmış, ardından tekrar odama çıkmıştım. İki kez merdivenleri inip çıkmak nefes nefese kalmamı sağladığı için odaya girdiğimde soluklanarak odamda her zaman bulundurduğum sudan bir bardak döküp içmiştim.

Nefeslerimi düzene soktuktan sonra dolaba yönelerek kendime kıyafet ayarlamış, ardından banyoya girmiştim.

Duşa kabine girdiğim gibi pratik bir şekilde önce saçlarımı yıkamış, ardından bedenimi de köpürterek durulanmıştım. Yıkanma işlemini olabildiğince hızlı yaptıktan sonra düşmemek için dikkatli attığım adımlarla kabinden çıkmış, hamile olduğum için bedenimden iki ölçü büyük olan bornozumu giyinerek saçlarımı da havluyla sarmalamıştım.

Odaya geçtiğimdeyse güzelce kurulanarak önce bej tonlarda olan iç çamaşırlarımı giyinmiş, ardındansa hem rahat hem de misafirler için uygun olduğunu düşündüğüm sarı, dizlerimin tam üzerinde biten göğüs detaylı, çiçek desenli hamilelik kıyafetimi giyinmiştim.

Sonraki adımsa makyaj masam olmuştu. Önce saçlarımda olan havluyu çözmüş, ıslak saçlarımın suyunu aldıktan sonra saç kurutma makinesini prize takarak saçlarımı kurutmuştum. Daha sonraysa taramış, sıkı bir at kuyruğu gibi toplamıştım. Ağustos ortalarında olsak da, havalar hâlâ sıcak geçiyordu ve hamilelikten dolayı terlemesi fazlalaşan bedenime saçlarımı salık bırakmak hiç ama hiç uymuyordu.
Saçlarımla uğraşmak bittikten sonra çok hafif de makyaj yapmış, hazırlanma işlemini bitirmiştim.

Derince nefes alarak hazırlanırken kullandığım eşyaları yerine koyduğumda kapı açılmış, Yaman tüm heybetiyle içeri girmişti.
Beni gördüğünde hayran bakışları doğrudan süzdüğünde yanaklarımın ısısının arttığını hissediyordum.

"Çiçek gibi olmuşsun, çiçeğim," yanıma yaklaştığı gibi eğilerek dudaklarını çıplak boynuma bastırmış, ardından biraz orada oyalanarak kokumla nefeslenmişti.
Bense kollarımı boynuna dolayarak ona sokulmuştum, tabii ki kızımın izin verdiği kadar...

Benden sonra Yaman da kısa bir duş alarak hazırlandıktan sonra aşağı inmiş, misafirlerimizi beklemeye başlamıştık. İçimde adını koyamadığım acayip duygular hüküm sürüyordu. Bunun Ahu ile olan konuşmamızla alakalı olduğunu düşünsem de, bir yandan da garip duygularıma anlam veremiyordum.

"Hah geldiler, ben bakarım" kapının çalmasıyla anında hepimiz ayaklanırken, kapıyı açma görevini Yasemin abla üstelenmişti...

Çok kısa bir süre sonra salona giren konukları karşılamıştık güler yüzle.

"Hoş geldiniz, sefalar getirdiniz," içeri ilk giren Ziya bey, ve küçük bir erkek çocuğu olmuştu. Galiba bu Arda idi, Ahu'nun küçük kardeşi.

"Çok hoş bulduk efendim" diyen Ziya bey, Yaman ve Ömer ağabeyle tokalaşırken bir kız daha girmişti içeri. Bu da Ahu'nun kız kardeşi Alya olmalıydı.

En son salona giren Ahu ve annesi Yasemin ablayla beraber gelmişti.
Bakışlarımı günlerdir merak ettiğim kadına, yani Ahu'nun annesine çevirdiğimde gördüğüm manzarayla şok olmuştum.

Aynı şekilde beni karşısında gören kadının yüzündeki gülümseme solarken, şoktan açılmış gözleriyle bana bakıyordu.

Bense aklımı kaybediyordum sanki, kulaklarım uğulduyor başım dönüyordu.

Yaşadığım şoktan olsa gerek karnıma giren sancı yüzünden elim karnımı bulmuştu.

Şoktan açılmış gözlerimi on altı yıldır, hiç değişmeyen gözlerinden ayıramıyordum.

"Efsa, işte sana bahsettiğim canım annem Handan," diyen Ahu'ya baktığımda bakış açım bulanıklaşmış yerimde sendelemeye başlamıştım.

"Efsa" diyerek yanıma koşan Yaman durumumu kötü olduğunu fark etmişti. Koluyla düşmemi engellerken, kasılan karnım yüzünden nefes alamadığımı hissediyordum.

"Ne oldu güzelim? İyi misin?" Telaşla yüzüme dokunan Yaman'a bakamıyordum bile, çünkü gözlerimi yıllar önce beni bir hiçmiş gibi ardında bırakan gözlerden ayıramıyordum.

"Anne" tam gözlerinin içine bakarak bağırdığımda salon anında sükuta bürünmüş, kimseden çıt çıkmıyordu. Bir nevi şoktaydı herkes, bense berbat durumdaydım.

"Ahhh" yaşadığım şoktan olsa gerek görüş açım iyice bulanıklaşırken, karnıma giren sancılar işimi hiç kolaylaştırmıyordu.
Daha fazla dayanamayacağımı anladığımda tüm bedenimi karanlık esir almıştı. Tek dileğimse uyandığımda bunların rüya olmasını görmekti.

"Efsaa" son hatırladığım şeyse Yaman'ın kollarına yığılmam ve salonda adımın haykırışları olmuştu. Onca sesin arasından kulaklarıma bir ses daha dolmuştu ki, yıllar boyunca aklımdan asla çıkmayan annemin sesiydi. O sesin sahibi ki 22 yıllık hayatımda ilk kez benim için endişelenmişti.
••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••••

🌺
•••••

23.cü bölümün sonuna geldik değerli okurlarım:)

12.02.2021

Bölüm sonu şok olanlar burada mı?

Sizce bundan sonra ne olacak? Efsa ve annesi arasında?

Peki ya Efsa'nın yaşadığı şoktan bebek nasıl etkilenecek?

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum ;)

Sağlıcakla kalın 💜

 

Bölüm : 29.11.2025 00:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...