11. Bölüm

11

Parla avci
parlisko

Saat Gece'nin üçüydü ve ben yine uyuyamıyordum.

 

Çok fena hastaydım ve gözlerimi kapattım an basım dönüyordu. Gözüm açıkken de dönüyordu ama neyse...

 

Burnumun aktığını hissederken köşede ki peçeteyi aldım. Burnunu silerken aynı zamanda da gözlerimden yaş akıyordu.

 

Mutfağa gidip bitki çayı yapmak istiyordum ama o kadar güçsüzdüm ki bir yere düşmekten korktum.

 

Normalde ben hasta olunca abim gelirdi yanıma ama bu sefer o da yoktu.

 

Hasta olunca birine sarılmak isterdim. Bu sanırım herkeste olan bir şey. Hasta olunca insan ilgi bekliyor.

 

Tamda o zamanlarda sevgiye ihtiyacı olduğunu anlıyor... Saatlerce de aklımdan çıkmayan biri vardı.

 

Aslan abi...

 

Artık abi demek bile içimden gelmez iken ne hissedeceğimi bilmiyordum. Mesela o gelince nasıl davranacaktım?

 

Yüksek sesli hapşırıktan sonra yorganıma daha çok sarıldım.

 

O nasıldı acaba?

 

Aç mıydı? Morali yerinde miydi?

 

Gözlerim kenarda ki küçük tabureye kaydı.

Haftalar önce onun kıyafetlerini giymiştim.

Eve gelince de kimseye görünmeden çıkarmıştım.

 

Dün de yıkamış, bu küçük yere katlayıp koymuştum. Zar zor kalkıp kıyafetlerin yanına gittim.

 

Biraz sendelenirken duvara tutundum. Kıyafetleri elime alırken yere çöktüm.

 

Tam o anda telefonumdan gelen bildirim sesiyle gözlerim o tarafa kaydı. Ayaklarım ağrıya ağrıya kalktım ve telefonumu aldım.

 

Telefonumu açtığımda ilk başta gözlerimin yaşından dolayı göremedim. Sonrasında ise gördüklerimle bulanan mideme başka şeyler olmaya başladı.

 

Aslan abi: Uyudun mu?

 

Yüzümde ki tebessümü silemedim. Doğrusu silmek içinde uğraşmadım.

 

Gece: Hayır.

 

Heyecanla ne yazacağını beklerken yazdığı şeyle parmaklarım titredi.

 

Aslan abi: Balkona çıkar mısın?

 

Gelmiş miydi?

 

Başım dönerken balkona gitmek istedim. Sokak lambasının aydınlattığı odamın içinde ki boy aynasında takıldım.

 

Üstümde ki depresyon hırkası, şişmiş ve kızarık gözlerim ile berbat haldeydim.

 

Amaan beni seven böyle sevsin diyerek balkona geçtim. Soğuk beni iyice titretirken midem iyice bulandı.

 

Tam o anda tekrar yüksek sesle hapşırdım.

 

Sonra da onu gördüm. Lambanın altında ilk başta gülen yüzü ile bakarken, bir anda gülüşü soldu. Kaşlarını çattı ve kısık sesle ne oldu dedi.

 

"Hastayım." Elinde ki kutuyla kalmışken bana anlamadığım bir şeyler söyledi. Bitkin halimden mıdır nedir anlamamıştım.

 

"Diyorum ki bı çarşaf al ve demirliklere as. Ben iki dakikaya geliyorum."sonra da aceleyle kendi evine girdi. Dediğini yaptım.

 

Dolaptan aldığım çarşafı demirliklere astıktan sonra başımın dönmesi ile yere düştüm. "Allah'ım nolur ölmeden şu hastalığı atlatiyim..."

 

Zor bela ayağa kalkıp yatağıma geçtim. Adam iki dakika demişti ama neredeyse 15 dakika geçmişti. Gözlerim inatla kapanmıyorken aynı zamanda da akmaya devam ediyordu.

 

Beklemeye devam ederken balkonun kapısı açıldı ve elindekiler ile kaşları çatılmış bir aslan gördüm.

 

Gözleri bana dönünce ellerinde ki ne olduğunu anlamadığım şeyleri yere bırakıp tekrar balkona döndü. Geri geldiğinde elinde ki çarşafı da yere indirip balkonun kapısını kapattı.

 

Hızlı adımlarla yanıma gelirken kalkmak istedim. "Şşş kalkma kalkma."

 

Kalkmamı engellerken ellerini başıma koydu.

"Ah be kızım... Mahvolmuşsun."

 

Kaşlarımı çattım ve kısılmış sesimle ona cevap verdim. "Bunu yüzüme niye vuruyorsun?"

 

Arkasına dönüp getirdiği şeylerle ilgilenirken, aynı zamanda da konuşuyordu.

 

"Kimse gelmedi mi senin yanına? Bıraksak Allah korusun öleceksin. Emre de tam gidecek zamanı buldu... O baban la annen neden senin yanında değiller?"

 

Susmaya devam etmezken elinde ki küçük tas ile yanıma geldi. "Dolabında küçük bez gibi bişey varmı?"

 

Kafamı salladım. Dolabın yanına gittiğinde önce askılıklara bakındı. Eli alt çekmeceye gittiğine seslendim. "Karıştırma orayı. Üstte olacaktı küçük bı tişört."

 

Kafasını çevirince kafa salladı. Elini üste attığında eline gelen cropuma baktı.

 

Beyaz renkte ki cropuma bakarken yine söylenmeyi ihmal etmedi. "Bazen yazın şu kısa şeyleri giyiyorsun ya... Deli ediyorsun insanı!"

 

Gözlerimi devirecekken başımın ağrısı ile durdum. Masanın üstünde ki makası alırken canım kıyafetimi kesti.

 

Elindeki tasa, kestiği parçayı daldırınca anlamıştım. Sirkeli su vardı içinde. Buraya nasıl dökmeden sokmuştu ki?

 

Bezi sıkıp, başıma koydu. Yorganımı üstümden çekerken mırıldandım. "Yapma ya! Zaten çok soğuk."

 

"Yapmazsam iyileşemezsin." Bı nevi haklıydı da...

 

"Bekle beni burda hemen geliyorum." Sanki başka yere gidecek halim vardı da!

 

Dakikalar sonra elinde kupa bardağı ile geldi. Başımdan bezi çekerken ateşimi kontrol etti.

"Az da olsa düşmüş. Şimdi ben arkamı döneceğim sende üstünü giyin tamam mı?"

 

Kafamı salladım. Ben ayağa kalkmadan o, dolabıma gidip içinde bana uygun bir şeyler aramaya koyulmuştu bile.

 

"Umarım bu kısacık şeyleri sadece evde giyiyorsundur."

 

Şortlu geceliklerimden bahsediyordu. Evde değil hep odamda giyerdim.

 

Elime mavi sweatshirt ve siyah eşofmanımı verdi. "Şurada ki kendi kıyafetlerimi vermek isterdim ama... Neyse ben arkamı dönüyorum sende gücün yettiğince giy."

 

O arkasını dönerken bende üstümü değiştirdim. Normalde bu durum beni çok fazla rahatsız edecekken, şuan kendimi asla rahatsız hissetmiyordum.

 

"Giyindim." Bana döndü ve elinde ki bardağı verdi. "Al bakalım iç bunu."

 

Merakla baktım. "Ne bu?"

 

"Bitki çayı. Annem ne zaman hasta olsam hep bunu yapardı. Çok iyi geliyor."

 

Dudakları değdirdiğimde öğürme isteği ile dolup taştım. "Çok kötü."

 

Yanıma bırakılan kutu ile anlamsızca baktım.

O da yanıma kurulunca "Yatağıma oturma sana da bulaşır." Dedim.

 

Sırıttı. "Senden gelecek hastalığa da razıyım ben."

 

İstemsizce dudaklarımı büzdüm. Elini kaldırıp, yanaklarıma koydu ve hastalıktan dolayı akan gözlerimi silmeye başladı.

 

İçimde oluşan sıcak dalgaya lanet ettim.

 

Elini çektiğinde rahatsız bir his kapladı bedenimi. Kutuyu açınca içinde ki yüzlerce İtalyan çikolatası ile kalakaldım.

 

"Sana başka şeylerde aldım ama onları iyileştikten sonra vermek istiyorum."

 

Eline aldığı çikolatayı açtı ve bana uzattı. Titrekçe aldım. Isırık almadan önce ona uzattım. "İster misin?" Halime tebessüm etti. "Yok ben sevmem."

 

Ben iyice yatağıma yayılırken o da aynı şekilde kalmaya devam etti. Kuru dudaklarımı dilimle ıslattım.

 

"Sana bir şey itiraf edeyim mi?" Zaten bende olan bakışları iyice yoğunlaştı. Ağırca kafasını sallarken konuştum.

 

"Ben aslında tatlı şeyler hiç sevmem. Ama nedense bu çikolatayı çok seviyorum." Kıkırdadı. Kafamı kaldırıp tekrar ona bakınca ensesini kaşıdı.

 

"Neden bilmiyorum ama... O çikolatayı ilk gördüğümde aklıma sen geldin."

 

Bir yandan bu bitki çayını içerken, bir yandan da onu dinliyordum. "Aslında benim sana itiraf etmem gereken o kadar çok şey var ki... Bunları söyleyecek gücü kendimde bulamıyorum."

 

İlk kez bu derece açık olmuştum ona.

Adem elması yukarı aşağı ahenkle sallanırken, parlayan gözleriyle sanki karşımda o küçük Aslan varmış gibi hissettim.

 

"İyileştiğin gün... O gün çok ciddi bi konuşma yapmamız gerekecek Gece'm."

 

Artık biten bitki çayımı elimden aldı. Yatağımın kenarında ki küçük sehpaya koyarken, benimde kollarımdan tuttu.

 

"Gel bakalım." Beni yatağıma yerleştirirken, aynı zamanda da ateşime bakıyordu.

 

"Biliyorum gitmem lazım ama... Gidemiyorum."

 

Acıyla ağrıyan boğazıma inat konuştum.

"Ben uyuyana kadar yanımda kalır mısın?"

Bedenimde gezinen gözleri, gözlerime çıkınca sevgiye muhtaç o küçük çocuk tekrar belirdi.

 

Yatağımda ona yer açtım. Yutkunarak yanıma gelip yatağımın kenarına yatarken, utandığını hissediyordum.

 

O an onunda beklemediği bir şey yaptım. Kafamı onun göğsüne koyarken huzurla dolduğumu hissettim. İçimde beliren o geçmiş duygular, beni ne hale getirecekti bilmiyordum ama şuan saçlarımın üstüne küçük öpücükler konduran bu adam, benim sonum olacaktı.

 

Bunu 12 yaşına ki Gece de 19 yaşına ki Gece de çok iyi biliyordu. "İyi ki doğdun... Aslan."

 

Kafamı yasladığım beden kaskatı kesilirken, ne olduğunu anlamadım. Saçlarımda gezinen dudakları durunca ona bakmak istedim ama göstermedi. Saçlarıma ıslak bir şeyin gelmesi ile anlamıştım.

 

Ağlıyordu.

 

Sanırım bu kez, sevgine karşılık buldun küçük Gece...

 

Sabaha karşı yanımda soğukluk hissederken aynı zamanda da bı ses işittim. "Söz veriyorum seni kimsenin incitmesine izin vermeyeceğim İneffablem."

 

🌜🌜

 

O günün ardından 1 hafta geçmişti.

 

Aslan her gün küçük kardeşim Eren'i kullanıp, meyve gibi şeyler gönderiyordu. Son 2 gündür bunu yapmayı da kesmişti. Nedenini bilmediğim bir şekilde yazmıyor, benim attığım iki kelimelik mesajlara da dönmüyordu.

 

Bugün mahallede ki kadınlar Aynur Teyzelerde toplanacaktı. Annem gelmeyeceğimi bildiğinden gel falan dememişti ama ben gidecektim.

 

Bir anda neden bu kadar soğuk yapmasını bir türlü anlayamamıştım. Üstümde ki kot pantolon'a ve beyaz tişörtümün üstüne giydiğim çiçekli triko hırkama baktım.

 

Olmuştu değil mi?

 

Son olarak normalde açık tuttuğum saçlarımın kenarlarından tutup arkadan birleştirdim. Küçük, yıldızlı küpelerimi de taktığımda, telefonumu arka cebime atıp annemin yanına ilerledim.

 

"Selam canım." Annem çıkış kapısından bana döndüğünde şaşırdığı belli oluyordu. "Hayırdır Gece?"

 

Yanına geçip, terliklerimi giydim. "Hayır anne hayır."

 

Onu geride bırakıp karşı kapıya adımladım. O da arkamdan gelirken kapıyı çaldım. Yerde ki ayakkabılardan anladığım kadarıyla çoğu kişi buradaydı.

 

Kapıyı açan Sevim ile gülümsedim. "Kız cimcime naber?" Terliklerimi çıkartırken bir yandanda onunla konuşuyordum.

 

"İyi Gece..." Çekingen tavırları beni gülümsetirken onu kucağıma aldım. Onunla beraber salona geçtiğimde neredeyse herkes buradaydı.

 

Utanmaya başlamıştım...

 

"Ooo kız sen buralara uğrar mıydın?" Valla uğradık Menekşe teyzem...

 

Boş yer olmadığından dolayı bı sandalye çekip oturdum. "Evde canım sıkıldı bende geldim."

 

Annemin memnun bakışları ile daha çok yerime sindim. Önüme konan tabakla daha çok gülümsedim. Kucağımda ki Sevim heyecanla yerinde kıpırdarken Aynur teyze konuştu. "Hoşgeldin kızım."

 

"Hoşbuldum." Sevim önümde ki ıslak keke uzanmaya çalışırken, elimde ki çatal ile ona ben yedirmeye başladım. Etrafa göz gezdirdiğimde burada ki tek eksiğin Bahar olduğu gözlerimden kaçmamıştı. Bahar böyle toplanmaları asla kaçırmazdı...

 

"Ay Aynur, Aslan oğluma çok teşekkür et. Getirdiği robot süpürge vallahi çok güzel."

 

Aslan insanların kalbine girmeye devam ediyordu...

 

"Rica ederiz Nebahatcim. O da şimdi yukarıda uyuyor.. valla günlerdir uyumayıp çalıştı çocuğum."

 

Yukarıda mı? O yukarıdaydı ve Bahar ortalıkta yoktu. Yoksa?

 

Madem artık mantığımı değil, kalbimi dinleyecektim, o zaman yukarı çıkıp bakmam gerekiyordu. Zihnim gitme derken, kalbim onun tersini söylemeye yemin etmiş gibiydi.

 

Sevimi kucağımda indirdim. "Ben bı tuvalete gideyim." Herkesin odak noktası olduğum için utansam da çok takmamaya çalıştım.

 

Hızla yukarıya çıkarken hafif takıldım ama bu beni durdurmadı. Onun odasının önüne geldiğimde kulağıma bazı sesler geldi.

 

Hemen köşeye sinip dinlemeye koyuldum. Normalde asla bunlar yapacağım şeyler değildi ama yapmaktan da geri duramıyordum.

 

"Bir daha bu odaya girmiyorsun."

 

Aslanın sesi miydi o?

 

"Sana dedim ama ben. O kız seni parmağında oynatacak. Burak'ın teklifini kabul etti diyorum sen ne diyorsun."

 

"Bana bak! Onun hakkında düzgün konuş. Ne olursa olsun ben onu bı köşede hep sevmeye devam edeceğim. Ne sen ne de bı başkası bunu değiştiremez." Burada ki bahsi geçen kişi ben miydim?

 

Geçen gün Burak'ın teklifini reddettiğimi Bahar duymamıştı. Tabi ya...

 

Bunu hemen gidip yetiştirmişti. Hızla odaya girdiğimde ikisinin de bakışları bana döndü. İleri atılıp Baharın kolunu kavradım. "Bir daha sakın devamını duymadığın şeyleri bı başkasına anlatma. Sakın!"

 

Kolunu bı hışımla çekerken, "yalan değil mi? Gidip o çocuğun teklifini kabul etmedin mi?"

 

Sinirle gülerken Aslan koluma dokunmak istedi fakat izin vermedim. "Hiç kimsenin teklifini falan kabul etmedim." Bunu duyan Aslan hemen Baharın kolunu kavradı ve onu odanın dışına sürüklemeye başladı.

 

"Çık git bu evden! Eğer olurda birine tek kelime edersen yemin ederim acımam."

 

Ardından yüzüne kapıyı kapattı. Ben ona trip atıp cama dönmüşken, bana adım attığını hissettim.

 

"Gece ben..." Ona dönüp susturdum.

 

Kızdığım şey bana hiç birşey sormadan kendi kendine triplenmesiydi. Başkasının laflarına inanıp, her seferinde böyle mi yapacaktı?

 

"Sus. Sen gidip başkasının sözlerine inandın."

 

Kafasını iki yana salladı. "Hayır... Hayır inanmadım kimseye yemin ederim. Ben sadece biraz afalladım."

 

Alayla güldüm. "Neden? Neden afalladın? Keşke gelip bana deseydin."

 

Ellerini yanaklarıma koyarken kendimi çektim. Elleri iki yanına düşerken, yutkundu.

 

"Gece ben hala inanamıyorum. Seninle aramızda bir şey olmayacağına kendimi o kadar çok kaptırdım ki... Bana karşı değişen bu tavırların, bana karşı kendini açman falan bunlar benim beklediğim şeyler değildi. Herşey bir anda oldu. Bir anda sevdiğim kız bana farklı davranmaya başladı."

 

Bana doğru bir adım attı. "Sırf sen kimseye dememi istemezsin diye anneme bile diyemedim. Kadın her gün bana vazgeç diyor. Seni sevmediğinden falan değil, benim her gün ölüşüme şahit olduğundan. 1 hafta önce Bahar bana bunu dediğinde kendime gelemedim. Hem çokta kıskandım..."

 

Bugün ikimizde birbirimize açık olmalıydık. Ben ona geçmişte neler hissettiğimi anlatacaktım. O da bana ne zamandır bunları hissettiğini anlatacaktı yoksa bu böyle büyük bir çıkmaza bizi sürüklerdi. Ama herşeyden önce eğer aramızda bı güven olmayacaksa hiç başlamamalıydık.

 

"Bak eğerher seferinde böyle yapacaksan hiç başlamayalım." Kafasını salladı.

 

"Söz bir daha seninle konuşmadan kimseye inanmayacağım." Bana bir adım atıp, sarılırken onu geriye itmedim. "Bu akşam saat 6 da sahilin oraya gel."

 

Ardından onu geride bırakıp aşağı indiğim.

***

Beğeni ve yorumlarınızı unutmayın :)

Bölüm : 15.02.2025 17:12 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Parla avci / Dereotu Mahallesi / 11
Parla avci
Dereotu Mahallesi

5.01k Okunma

425 Oy

0 Takip
11
Bölümlü Kitap
Hikayeyi Paylaş
Loading...