
Topçu kapıyı çaldı.
Kapıyı sarı saçları olan, tahminimce 1.72 boylarında olan kadın yani Can'ın annesi Chiara Abla açtı. " Hoşgeldiniz çocuklar."
Türkçe konuşması beni rahatlatmıştı çünkü İtalyanca konuşsaydı, kendimi rahat ifade edemezdim.
Gülümseyerek " Hoşbulduk" dedim. O da bize gülümsediğin de içeri girdik. Topçu annesine sarılırken sıra bana geldi.
Önce ne yapacağımı bilemedim ama Chiara Abla bana sarılınca bende ona karşılık verdim.
Çok tatlı bir kadındı yaa
İçeri geçtiğimiz de bizi ayakta Topçunun babası karşıladı. " Hoşgeldiniz çocuklar."
" Hoşbulduk baba"
" Buyrun geçin." Topçu ile ikili koltuklara oturduğumuz da onlar da bizim karşımıza geçti.
Topçunun evi bahçeli ve havuzluydu. Kaç odası vardı orasını bilmiyordum fakat salonu kocamandı.
" Yolculuk nasıl geçti Selinay?" Chiara ablanın sorusu ile ona döndüm. " İyiydi biraz korktum ama geçti."
" Zamanla alışırsın." Ona gülümsediğimde aslında topçu ile ne kadar çok benzediklerini fark ettim.
Konuşma tarzları, yüz şekilleri ve davranışları aynı gibiydi. Topçu babasına da çok benziyordu. Sanki ikisinden de ayıp olmasın diye eşit şekilde özellik almış gibiydi.
" Bizim oğlan seni üzmüyor değil mi?"
" Hayır. Aksine çok tatlı davranıyor." Topçuya bakıp gülümsedim.
" E hadi yemeğe geçelim o zaman." Hep birlikte ayağa kalktık. Masaya geldiğimiz de kocaman ve genelde Türk yemeklerinin olduğu bir sofra ile karşılaştım.
Topçunun babası baş sandalyeye geçerken, ben ve topçu yan yana oturduk. Bizim karşımızda da Annesi vardı.
Ben kendi tabağıma koymadan topçu koymaya başladı. " Ben kendim de koyarım."
" Olmaz öyle ben koyarım." Topçu tabağıma Sarma, köfte ne varsa koydu. Çorba olarakta yayla çorbası vardı.
Yayla çorbasını görünce gülümsedim. " Neye gülüyorsun bakalım."
Herkes bana döndüğünde konuştum.
" Can ile tanıştığımız gün annem de akşam yemeğinde yayla çorbası yapmıştı."
" Gerçekten mi" ona kafa salladım.
" Böyle de dejavu olmuş oldu." Hep birlikte güldük. " Öyle oldu."
Hep birlikte güle oynaya yemek yedikten sonra topçu bana odaları göstermeye başladı. " Bak şimdi burası mutfak."
Mutfağa girdiğim de gerçekten çok şaşırdım. Çünkü çok fazla büyüktü. Bizim mutfakla salonun birleşimi anca bu kadar büyük olurdu. " Çok güzelmiş fakat fazla büyük. Yemeklerinizi kim yapıyor?"
" Genelde ben evde olmadığım için babam kendine yapar. Misafir geldiği zaman ise Nicola Abla yapar."
" Hmm." Üst kata geldiğimiz de burada 4 oda 1 banyo vardı. Önce misafir odalarını ve babasının odasını gördükten sonra onun odasına doğru yol aldık.
Odasının kapısında kendi posterini aşmıştı. Gülümsedim.
Kapıyı açtığında gerçekten de hayatım da görebileceğim en güzel odayı gördüm.
Mavi ve gri tonlarında, muhtemelen bizim ev kadar olan oda, hayatım da girdiğim en güzel odaydı. Tam ortada çift kişilik bir yatak vardı. Kenarda çalışma masası, kitaplık, gardrop ve koltuk vardı.
İnsanın içini açan odada topçunun, sevdiğimin kokusu vardı. İnsanın sevdiğinin kokusu burnunun ucunu sızlatır derlerdi. Haklılarmış...
Elimden tutup yatağa oturttuğu. " Beğendin mi odamı?" Yumuşak ve nazik sesi tenimi okşayıp geçerken kendimi huzurlu hissettim.
Daha çok evimde gibi...
" Çok beğendim çok güzel bir havası var." Benim odam bu odanın çeyreği kadar bile değildi...
Kıkırdadı. " Biraz hevesle yapmışım bu odayı ama şimdi tesislerdeki sade, küçük odamda daha çok vakit geçirmem biraz komik."
" Benim odam da diğer odan gibi küçük ama güzel." O da kafasını salladığında uykum gelmişti. Esnemeden edemedim. " Uykun mu geldi senin?"
Uykum gelmişti ama uyumak istemiyordum. Onunla daha çok vakit geçirmek, güzel yüzüne daha çok bakmak istiyordum. "Hayır"
" Hadi ama uykusuzluktan gözlerin kızarmış."
Ona güldüğümde gözüm komodinin üstünde ki resime kaydı. Çerçevelenmis resimde İstanbul'a geldiği gün çektiğimiz fotoğraf vardı.
Gülerek fotoğrafı aldığımda ağlayacak gibi oldum...
" Bu ne zamandır burada?"
" İtalya'ya döndüğüm ilk gün çıkartıp koydum." Topçuya baktığım da ikimizin de gözlerinin dolduğunu gördüm.
Topçu kollarını açıp beni göğsüne bastırdığında, ikimizde oracıkta uyuya kalmıştık...
🌞🌞
Inter Inter Inter.
Bugün Inter'in maçı vardı ve topçu ilk 11 de başlayacaktı. Aynı zamanda Utku da...
Stadyum da yükselen taraftar sesleri kulaklarımı ağrıtmıştı. Henüz maçın başlamasına 15 dakika vardı. Oturduğum yer, yedek kulübesinin hemen üstünde ki yerdi.
Aradan bir kaç dakika geçtiğinde takımlar sahaya gelmeye başladı. Gözüm aradığım kişiyi bulduğun da gülümsedim. O da bana baktığın da birbirimize kalp yaptık..
Bunu gören taraftar bir anda benim ve Can'ın adını seslenmeye başladı. Utançla yerime sindim. Yüzümün kızardığına hatta mora döndüğüne bile adım kadar emindim...
Topçu ilerde gülme krizine girerken bende tutamadım kendimi. Topçu maç başlamadan önce bana kendi formalarından birini vermişti.
Bana ondan daha çok yakışmıştı.
Sonunda maç başladığında Utku bir türlü Topçuya pas vermiyordu. Utku, Topçuya pas vermesi gerektiği yerde asla vermeyip kendisi şut çekmeye çalışıyordu. Çok bencil biriydi...
Utku yine Topçuya pas vermeyip kaleye şut çektiğinde top, değil kaleye uzaya gitmişti sanki. O an tüm taraftarlar hep bir ağızdan bağırdı.
"FUCK YOU UTKU "
***
Yorum ve Beğenilerinizi unutmayınn :)
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |