24. Bölüm

24

Parla avci
parlisko

Bugün yine sabahın 7 sinde kurtlar vadisi alarmı ile uyanmıştım. Yine İtalyanca kursum içindi...

 

Her zaman ki rutinimi uygulayıp dış kapıya doğru yöneldim. Elime aldığım siyah botları giyerken bir yandan da Topçuya 3 n'li günaydın mesajı atıyordum.

 

Kapıyı açıp, dışarı çıktığımda durağa doğru yürümeye başladım. Bu akşam aynı zaman da Topçunun maçı vardı. Maçtan 3 saat sonra da İstanbul'a gelmek için uçağa binecekti.

 

Ben düşüncelere dalmış yürürken telefonuma gelen bildirim ile adımlarım durakladı.

 

İtalyan Topçum; GÜNAYDINNN

İtalyan Topçum; Rahat uyuyabildiniz mi Selinay hanım?

 

Selinay; Çok güzel uyudummm

Selinay; Ayrıca maç ve geleceğin için de çok heyecanlıyım.

 

İtalyan Topçu; Bende :)

 

Kafamı kaldırdığımda çoktan durağa varmıştım. Aradan geçen 7 dakikanın ardından otobüste gelmişti.

 

Otobüste okumak için yanıma aldığım Stefan Zwig~Bilinmeyen bir kadının mektubu adlı kitabı okumaya başladım.

 

Aradan geçen biraz zamadan sonra geleceğim durağa varmıştım. Kitabımı çantama atıp, kursa doğru yürümeye başladım.

 

Kursa vardığımda yerime geçip oturdum. Her zaman yanımda oturan Hanife Teyzeye günaydın dedim.

 

" Günaydın Selinay kızım." Birbirimize gülümsedik. Seviyordum Hanife Teyzeyi.

 

Hanife Teyze 46 yaşında, genelde zenginlerin olduğu bir semtte oturuyordu. Evli ve 2 çocuk annesiydi. Bu kursa da biraz değişiklik olsun diye geliyordu.

 

" Bu aralar ne zaman elime telefonu alsam seni görüyorum." İmalı konuşması ile tebessümüm daha da arttı.

 

Topçu ile fotoğraflarımız neredeyse her yerdeydi. Hatta bazı fotoğraflar bizim haberimiz bile olmadan çekilmişti. Genelde fotoğraflardan kaçan biriydim ama insanları da kıramıyordum.

 

" Valla bende hep kendimi görüyorum Hanife Teyzem"

 

🌞🌞

 

"Selinay, Can en çok hangi yemeği sever?"

 

Annem ile şuan mutfakta oturmuş, konuşuyorduk. Yarın sabaha doğru topçu gelecekti ve annem onun için şimdiden yemek yapmak istiyordu. " Anne daha erken."

 

" Ne erkeni kızım çocuk hemen yarın burada olacak." Anneme gülerek kafamı salladım. Onu hemen benimsemiş, ailemizden biri gibi görmeye başlamıştı.

 

" Annecim yarın Can'ın bir şey yemeğe çokta hali kalmaz ki. Kahvaltı yapar sonra da hemen uyur."

 

" Neden ki hasta mı yoksa?" Annem bir anda endişe moduna geçti.

 

" Hayır Annecim sakin ol. Bu akşam maçı var ya hani birde maçtan 3 saat sonra uçağa binip gelecek sabaha karşı da ancak burada olur."

 

Maç zaten 22:00 da başlıyordu. Uzatmalar falan derken maç anca 23;40 civarı biterdi. Gece 3 te de uçağı vardı. En az 3 saatte İstanbul'a varırdı.

 

Yani buraya uykusuz bir Can Mavioğlu gelecekti...

 

" Ay sende haklısın valla." Biraz durduktan sonra aniden yerinden sıçradı. " Bu sabah babanı görmeliydin o kadar çok heyecanlıydı ki anlatamam."

 

Babamın heyecanını anlayabiliyordum. Hem kızının erkek arkadaşı hemde Türkiye'nin şimdiden gururu olmuş biri ile tanışacaktı.

 

" Eminim babam benden de heyecanlıdır.Bu arada ablam nerede?"

 

"Odasında. Dün nöbetteydi ya bu sabah geldi sabahtan beri uyuyor." Ayağa kalktım.

 

" Neyse ben bı Topçu ile konuşacağım bir şey olursa seslenirsin."

 

" Tamam kızım selam söyle."

 

" Aleyküm selam."

 

Odama doğru yol aldım. Telefonumu elime aldığım da elim her zaman ki isme gitti.

 

İtalyan Topçum...

 

Arama tuşuna basıp telefonu kulağıma koydum. İlk çalışta açtı.

 

" Ay Işığım." Son harfini uzatarak söylediğin de her zaman ki gibi kalbimin ritmi değişti.

 

" Aşkım nasılsın?"

 

" Sesini duydum daha iyi oldum Güzelim."

Telefonun arkasından garip garip sesler geliyordu fakat anlayamıyordum.

 

" O sesler ne?" Biraz durdu. Arkadaki hışırtılar devam ederken bir anda bağırışmalar ve gülüşmelerde buna dahil oldu.

 

" Topçu iyi misin?" Eğer arkada ki gülüşme sesleri olmasaydı net korkardım.

 

" İyiyim ışığım." Arkadaki sesler git gide azalmaya başlayınca sabırsızca konuştum.

 

" Az önce neler oldu?"

 

" Biliyorsun deplasman maçı olduğu için otele geldik. Bende kalecimiz Tony ile aynı odada kalıyordum. Benim gülerek konuştuğumu görünce gülmeye falan başladı yetmedi tüm takımı odaya topladı."

 

Dediklerine karşı kahkaha atmıştım. Sanırım onunla baya bı eğlenmişlerdi...

 

" Heyecanlı mısın?" Genelde ben ondan daha heyecanlı oluyordum.

 

" Maç için heyecanlı değilim ama yanına gelmek için bir hayli heyecanlıyım."

 

Kalbim daha da çok atmaya başladı...

 

" İçim içime sığmıyor. Hatta sadece ben değil babam da çok heyecanlıymış annem öyle söyledi." Kıkırdadım.

 

" Babanın gönlünü şimdiden fethettik" gülerek konuşması beni iyice heyecanlandırmıştı.

 

Zalımın oğlu ne güzelde gülüyor öyle...

 

🌞🌞

 

Maçın başlamasına yaklaşık 30 dakika vardı. Ailecek televizyonun başında oturmuş, maçı bekliyorduk.

 

Telefonumun çalması ile herkesin odağı ben oldum. Hepimiz kimin aradığını biliyorduk.

 

İtalyan Topçum

 

Heyecanla telefonumu alıp açtım. " Ay Işığım"

 

Yerimden kalkıp tam gidecektim ki babamın otur işareti ile gidemedim. " Eminim çok güzel oynayacaksın."

 

Gülümsemek istiyordum ama babamdan dolayı çok rahat olamıyordum. " Bana şans dile. Seninle konuşmadan maça girersem kötü geçer."

 

" Sakın öyle düşünme! Çok güzel geçecek. Bu seferde gol bekliyorum."

 

Babamın hoparlöre vermem için bir kaç hareket yapmıştı. " Sana söz atacağım."

 

" Bende konuşmak istiyorum hoparlöre ver Selinay." Babamın kısık sesli konuşması ile gerildim.

 

" Eee Can babam da seninle konuşmak istiyor. Hoparlörü açıyorum diğer aile üyeleri de burada." Bir şey demesini beklemeden hoparlöre aldım.

 

" Bismillahirrahmanirrahim" Topçudan gelen ses ile hep beraber kahkahaya boğulduk.

 

" Yanlış zamanda mı oldu?" Garibim utanmıştı...

 

" Eee Can bey heyecanlı mısınız?" Babamın alaylı sesi onu biraz olsun rahatlatmıştı.

 

" Heyecanlıyım fakat mac için değil yarın sizi göreceğim için."

 

Babamın gönlünü iyice hoş tutmaya çalışıyordu...

 

" Bizden büyük bir heyecanla bekliyoruz." Bu sefer annem heyecanlı heyecanlı konuştu.

 

" Umarım bir aksilik çıkmadan yanınıza gelirim."

 

" Kız kardeşimizin ilk kez manitası eve geliyor. Bizde ki heyecanda bundan yani." Ablamdan sonra abim atıldı.

 

" Evet asla ünlü bir futbolcu gelecek diye değil." Onlara göz devirdim. Babamda susun der gibi bakış atınca susmuşlardı.

 

" Heyecanım en az sizin ki kadar büyük."

 

Can da garibim her şeye kibar cevaplar vermeye çalışıyordu. " Neyse biz seni çok tutmayalım zaten maça neredeyse 20 dakika kaldı."

 

Gerginliğim sesime de yansımıştı. " Pekala attığım golu yine sana armağan edeceğim Ay Işığım."

 

Sonda ki kelimeyi tüm aile duymuştu...

 

Babam boğazını temizledi. " O zaman iyi şanslar."

 

" Teşekkürler."

 

Ardından telefonu kapattım. " Çocuğu korkuttuk mu acaba?"

 

Annemin sesi ile ona döndüm. " Bence korkmadı aksine mutlu oldu."

 

Mutlu olmuştu. Çünkü Can, küçükken öyle her ortamlarda kabul gören bir çocuk olmamıştı. Bu yüzden ailemin onu bu kadar çabuk benimsemesi onun hoşuna gitmişti.

 

Aradan geçen 20 dakikadan sonra maç tekrardan başlamıştı. İlk 30 dakika sıkıcı geçiyordu.

 

Yani beni ekranda tek tutan şey topçu olmuştu. İlerleyen dakikalarda topçunun yaptığı asist ile takım 1-0 öne geçmişti.

 

Ve böylece ilk yarı sona ermişti...

 

İlk işim atılan Tweetleri okumaktı..

 

"Nicoló Can Mavioğlunun asisti mükemmel ötesi bir şeydi. Resmen takımı o ve Tony taşıyor."

 

" Bu çocuk sakatlandıktan sonra bambaşka biri oldu"

Son atılan Tweete birinin cevabı ile dondum.

 

"Selinay Aydoğdu ile birlikte ya ondan bu kadar güzel oynuyor. Golleri ona armağan etmek için."

 

2. Yarı başlamış, ilk yarı kadar sıkıcı geçmiyordu. Can çevik hareketler ve çalımlar ile rakibi adeta şaşırtıyor, sanki ekranda ki seyircilere ben buyum diyordu.

 

Bir anda topu kendine çekip kaleye doğru şut atması ile yine top ağlara gitmişti.

 

Bu sefer sadece ben değil bütün aile seviniyordu. Babam bile ayağa kalkmış, gururlu gururlu Topçuyu izliyordu.

 

Topçu da kameraya eliyle S harfi yapmış, ardından da kalp yapmıştı. Babama döndüğüm de ise sırıtması iyice genişlemişti.

 

🌞🌞

 

Nicoló Can Mavioğlu

 

Birazdan uçak İstanbul a inecekti. Kalbimin sesi uzaktan bile duyulabilirdi. Camdan bakınca henüz İstanbul da hava aydınlanmamıştı ve Ay Işığım bu karanlıkta beni almaya gelecekti.

 

Her ne kadar gelme desem de beni dinlememiş, yine kendi bildiğini yapmıştı.

 

Sahi ne kadar da çok alışmıştım ona..

 

Henüz tanışalı daha bir kaç ay olmuştu ama ben ona o kadar çok bağlanmıştım ki onun için dünyanın en büyük kulübünden gelen teklifi reddetmiştim.

 

Bunu duyan babam ile büyük kavga etmiştik fakat umrumda olmamıştı.

 

Bu takıma da kupa kazandırmadan gitmek, aklımda olan bir şey değildi...

 

Uçak sonunda inince bende toparlandım. Uçaktan inince anında uzakta ki kapıya doğru koştum.

 

O kapının ardında ruh eşim vardı.

 

Kapıyı geçtiğimde saçlarını iki yandan örmüş, aşık olduğum kahve gözleri ile bana bakan Ay Işığımla vücudumun titremesini durduramamıştım...

Bölüm : 20.12.2024 17:32 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...