30. Bölüm

30

Parla avci
parlisko

Öncelikle merhabalarrrr. Çok fazla beklettim biliyorum ama maalesef bende gribe yakalandım...

Bölüm çok içime sinmedi ama dediğim gibi bekletmekte istemedim. Neyse keyifle okumalarrrr 💚💚💚

3 YIL SONRA

 

Allah'ıma şükürler olsun Üniversite 3 de bitiyordu. Her gün eşek gibi ders çalıştıktan sonra sonunda tatile girecektik...

 

Bugün son sınavlarım olmuştum ve en önemlisi;

 

Yarın sabah Madrid'e doğru yola çıkacaktık...

 

Çünkü abim ile o meşhur kız arkadaşı Luna'nın ailesi ile ailem tanışacaktı.

 

Ailem sürekli o kişi için Madrid'e gidiyordu fakat ben hiç gitmemiştim. Yengem Luna İstanbul'a geldiğinde tanışmıştım onunla ama ailesini hiç görmemiştim.

 

Yanıma Ateş ile Vildan'ın gelmesi ile düşüncelerimden ayrıldım.

 

"Ooo çifte kumrular. Bitti mi sınavlarınız?"

 

Ateş bi kolunu sevgilisine atarak konuştu.

 

"Bu sene de manitamla birinciliği paylaşacağız." Vildan'ın çekingen bakışlarına ve canım arkadaşım Ateşin imalı gülüşüne tebessüm ettim.

 

İkisi de üç yıldır bölüm birinciliğini paylaşıyorlardı.

 

Vildan "Sen yarın sabah Madrid'e uçacaksın değil mi ?" dedi.

 

İçime akan şeylere lanet ettim.

 

Vildan da Topçuyu biliyordu.

 

Topçu ile son 3 yılda hiç konuşmadık. Bazen ailemle birlikte facetime ile görüntülü konuşuyordu.

 

Topçu 22 yaşına rağmen neredeyse dünya üzerinde ki çoğu kupayı kazanmıştı. Ününe ün katarken insanlar onunla birlikte beni de tanımışlardı.

 

Çünkü gerçekten de geçmiş, insanın peşini bırakmıyordu.

 

Eve doğru ilerlerken maalesef yine düşüncelere dalarken buldum kendimi.

 

Akademik olarak ne kadar başarılı olursam olayım mutlu olamıyordum. Aslında özlüyordum.

 

Topçuyu deli gibi özlüyordum. Tam 3 yıl geçti.

 

Üç yılda nasıl olurda bi insandan soğumazdım? O zamanlar pek farkında değildim ama şimdi çok net anlamıştım.

 

Ben aşık olma hakkımı Can da çoktan kullanmıştım.

 

🌞🌞

 

Nicoló Can Mavioğlu

 

Uyuyamıyordum.

 

Yine...

 

2 gündür kalbimin atışını ise durduramıyordum.

 

2 gün önce Görkem ailecek buraya geleceklerini söylemişti. İlk başta yine Selinay olmadan geleceklerini sanmıştım.

 

Ama onun da ismini söyleyince kalbim ritmini değiştirmişti.

 

Ve bir türlü de düzelmiyordu.

 

Daha fazla uyuyamayacağımı fark edince aşağıya, kanepede uyuya kalan Utku'nun yanına indim.

 

Maç izlerken uyuya kalmıştı. İspanya ekibi olan Atletico Madrid'e transfer olduğundan beri çoğunlukla benimle kalıyordu.

 

Selinaydan sonra onunla çok yakın olmuştuk.

 

Ağzı açık uyuklayan haline güldüm. Önüne koyduğu fakat bir yudum bile almadığı suyunu alıp hiç beklemeden üstüne döktüm.

 

Bir anda yerinden sıçrarken keyfim de yerine gelmişti. "Ne oluyo lan!"

 

Ellerimi salladım. "Hadi kalk kalk. Git yukarıda falan uyu bari."

 

Üstüne başına bakarken bana kötü bakışlarını yolladı. "Çok kötüsün!"

 

Kafamı sallayıp yanına oturdum. Hemen eliyle omzuma vurup bana sataştı. " Yarın senin ki geliyor... Yıllar sonra iki aşık bir arada."

 

İmalı konuşmasına buruk bı tebessüm ettim.

Yarın ki tanışma yemeğinde bende olacaktım.

İlk başta istemesem de Selinayın geleceğini duyunca tabi ki kabul etmiştim.

 

"Çok değişmiş midir?" Zira son 3 yılda sadece 3 tane yeni fotoğraf paylaşmıştı. Gizli olmayı ve kendi halinde yaşamayı seviyordu.

 

Onunda sosyal medya da ki takipçi sayısı artmıştı ama buna rağmen çok paylaşım yapmıyordu.

 

Ara sıra onu Görkem den dinliyordum. Çok ders çalışıyormuş ve her alanda birinci oluyormuş.

 

Rusça ve Fransızca öğrenmiş.

 

Kendini çok geliştirmişti...

 

Ben ise yıllardır uyuyamıyordum. Evet bende başarılı olmuştum ama mutlu olmak bambaşka birşey di. 2 yıldır Utku var diye belki de bu kadar az yalnız hissediyordum.

 

Babamın bana zarar verdiğini düşünüyordum. Bu yüzden babamdan uzak yaşamaya karar vermiştim ve menajerimi değiştirmiştim.

 

"Sizin kaderiniz bir yazılmış. Sen dememiş miydin seni tesadüfen bulmadı mı bu kız?"

 

Kafamı salladım. "Bak işte. Kız canı sıkıldığı için yaptığı şey aşkı getirdi."

 

Ellerimle yüzümü sıvazladım. "Bilmiyorum Utku... Biliyorsun uyuyamıyorum da zaten."

 

"Bak görürsün. Bu kız buraya gelsin sana nasıl hala aynı baktığını göreceksin."

 

Selinayın bana yine ilk günkü gibi baktığını gördüğüm an onunla konuşacaktım. Doğrusu gördüğüm an yanına gidip, konuşmak için fırsat kollayacağımı da içten içe biliyordum.

 

"Utku... Sence o da benim gibi mıdır?" Anlamayarak baktı bana. " Ne bilim... Mesela o da uyku sorunu çekiyor mudur? Başarılı olmasına rağmen mutsuz mudur?"

 

Saçlarımı karıştırdı. "Görkem'in dediklerini düzgün dinlemiyor musun? Adam diyor ya işte eskisi gibi yemek bile yemiyormuş."

 

Derince yutkundum.

 

Geçen yıllar beni ondan soğutması gerekirken, daha çok aşık etmişti.

 

Ve ben hala ayrılmamızdaki sebebin başka bir şey olduğunu hissediyordum. Bir anda gözlerinde ki parıltılar gitmişti. Ayrıldığımız gün... Göz altlarından belliydi. Bişeyler vardı...

 

🌞🌞

 

"Ay oğlum biz bu insanlarla nasıl anlaşacağız?"

 

Abim milyonuncu kez anneme " Anne bak kızın annesi zaten Türk. Babası da İspanyalı ama Türkçe biliyor. Sizin için Türkçe konuşacaklar zaten." Dedi.

 

Bı apartman dairesinin - çok daha lüks ve elit bir apartman dairesinin- önüne geldik. Abimin kapıyı ittirmesi ile ileride ki asansöre doğru yürüdük.

 

Ablam heyecanla ayağını sallarken, benim kalp atışlarım durmak bilmiyordu. Yıllar sonra onu görecektim...

 

Üzerimde ki açık mavi yarım kol elbiseme baktım. Olmuştu değil mi?

 

Acaba yıllar, onun hislerini kendi gibi alıp götürmüşmüdür? Yoksa benim gibi yerli yerinde miydi?

 

Asansörün kapısı açılırken karşıda ki kahverengi kapıya adımladık.

 

Babam başta iken kapıyı çaldı. Dudaklarımın titremesi durmak bilmezken istemsizce bende bacağımı sallamaya başladım.

 

Kapıyı açan kişi Luna yengeydi.

 

Herkes sırayla ilerlerken ben en arkadaydım.

 

Ve uzaktan onu gördüm. Anneme sıkıca sarılırken onunda gözleri bana değdi.

 

Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Onunda gözlerinin dolduğunu hissettim. Anneme sarılması biterken herkes içeriye geçmişti.

 

Birbirine temas etmeyen bir tek biz kalmıştık.

 

Ne o ne de ben gözlerimi çekebilmiştim. Tam ona doğru adım atmışken o, aniden silkelenip içeride ki salona adımladı.

 

Derin derin nefes alırken gözyaşlarımı geri göndermeye çalıştım. İçeriye geçtiğimde tek boş olan yer, ablamın yanına geçtim. O da tam karşımdaydı.

 

"Hoşgeldiniz. Yolculuk nasıl geçti?" Yengenin babasının Türkçesi de baya iyiydi.

 

"Valla güzel geçti. Zaten iner inmez buraya geldik."

 

Sohbet iyice koyulaşırken karşımda ki beyefendiye baktım. Üzerinde ki mavi gömleği onu çok yakışıklı göstermişti.

 

Sakalları vardı artık. Saçları eskisi kadar uzun değildi ve bu, onu daha da olgun göstermişti. Vücudu iyice iri olmuşken gözleri bana asla değmiyordu.

 

"Hadi artık sofraya geçelim. Sizler için Türk yemekleri yaptım."

 

Yengemin annesi bizi ileride ki sofraya çağırırken, o ana kadar acıktığımı fark etmemiştim.

 

Masaya geçtiğimiz de ben bu sefer abimin yanındaydım. O da tam çaprazımda kalıyordu.

 

Önüme konan yayla çorbası ile kaşlarımı çattım. İstemsizce gözlerim ona kayarken o da önünde ki çorbaya kaşlarını çatarak bakıyordu.

 

Hatırlatmıştı demek...

 

Onu aradığım ilk gün yemekten bu çorba vardı. Onu öğrendiğim ilk gün, onlarla gittiğimde...

 

Kısacası onunla ilgili her şeyde bu çorba vardı.

 

Ve ben o gittikten sonra bu çorbayı bir daha asla ağzıma almamıştım.

 

Dejavu mu yaşanıyordu?

 

Tekrar ona baktığımda bu sefer o bana bakıyordu. Bu sefer ne o, ne de ben gözlerimi çektim. En sonunda bana tebessüm yolladığında kalbim yerinden çıkacak gibi atmaya başladı.

 

Bende ona aynı tebessümü yollarken, çorbasından bir kaşık aldı. Bende yıllardır hasret kaldığım bu çorbaya kaşığımı daldırırken, ne kadar çok özlediğimi fark etmiştim.

 

Yemek Faslı bitmiş, tekrar otururken artık bu ortamdan bunalmıştım. "Eveeet size özel çaylarımdan yaptım."

 

Yengenin türk annesi Nevin hanım, elinde ki tepsi ile salına salına yürürken herkese özel çaylarından ikram etmişti.

 

Biraz içip, tadına baktığımda kusmak istedim. Hayatımda hiç bu kadar kötü bı çay içmemiştim...

 

Artık yüzüm nasıl bir hal aldıysa o da gülümsemişti..

 

Ne olurdu şurada güzel bir Türk çayı olsaydı?

Türkiye'ye döner dönmez Aydan'a gidecektim...

 

Gideyim ki bana güzel bı Türk çayı yapısında dedikodunun dibine vuralım. Aydan demişken, Aydan ve Sena Nur da Üniveristeyi bitirmişlerdi.

 

İş konusunu ne yapacaklardı bilmiyorum ama ikiside İstanbul'a dönecekti.

 

Ablamın beni dürtmesiyle "ne?". Dedim.

 

Bana onu gösterince ona doğru baktım.

Karşıda ki balkonu işaret ederken kalbim güm güm attı. Beni balkona davet ediyordu...

Ellerim titrerken ablam tuttu. "Sakin ol."

 

Olamıyorum...

 

O balkona geçerken bende derin nefes alıp, arkasından geçtim. Ayağa kalkarken herkesi yüzü bana doğru dönmüşken, düşmemek için Allah'a dua ettim.

 

O demirliklere yaşlanmış, güzelim Madrid manzarasına bakarken, geldiğimi boğazımı temizleyerek belli ettim.

 

Onun gibi önümde ki demirliklere yaslanırken, nereden başlayacağımı bilemedim.

 

Kararsız halimi görmüş olacak ki o başladı.

"Nasıl gidiyor?"

 

Bana bakmadan konuşmuştu. Bende onun gibi dümdüz önüme bakarken cevap verdim.

 

"İyi gidiyor. Senin?" Göz ucuyla baktığımda ellerini kumral saçlarından geçiriyordu. Saçlarına dokunmayı özlemiştim.

 

"İyi." Aramızda tekrar sessizlik oluşurken, ona soru sormak için büyük bir istek duyuyordum. İçimde ki bu isteği ilk kez göz ardı etmek istemedim. "Hayallerine kavuştun." Hayalden kastım milli takımdı.

 

"Pek sayılmaz." Ona döndüm. O da bana döndü. "Benim hayallerim başkaydı."

 

Yemyeşil gözleri yıllar geçmesine rağmen aynı bakıyordu. Gülümsedi. "Ama herşeye rağmen bir umut vardır. Elbet o hayallerde gerçekleşecek."

 

Ne demek istediğini kafamda tartarken bu sefer o soru sordu. "Okul nasıl gidiyor? Duyduğuma göre çok başarılıymışsın."

 

Gülümseyerek kafamı salladım. Öyleydim. Başarılıydım ama mutsuzdum.

 

İçimde bı boşluk vardı ve dolmuyordu. Sessizliğimden faydalanıp, kalbimi titretecek o sözleri söyledi.

 

"Bazen seni özlüyorum ve yıllardır beynimi kemiren bi soru var..." Yıllar sonra ismimi ondan duydum.

 

"Selinay neden? Gerçektende tek sorun onlar mıydı?"

 

Yutkundum.

 

Daha fazla o güzel gözlerine bakmak istemedim. Bunu benden isteyen kişinin babası olduğunu söyleme isteğim çok ağır basıyordu. Ya söylersem?

 

Şuan gözlerinde fark ettiğim o duygular için babası ile karşı karşıya gelecek kadar kararlıydı.

 

Yenilmişlikle kafamı salladım. "Başka nedenlerde vardı ama o nedenler beni sadece içinde bulunduğumuz rüyadan uyandırdı."

 

Tekrardan ona döndüm. Kaşlarını çatmış bakarken, bu halinin ne kadar yakışıklı olduğundan haberi var mıdır demekten kendimi alıkoyamadım.

 

"O nedenler ne?"

 

Ne buraya gelirken, ne de bundan önce asla bunu söylemek istememiştim. Ama içimde ki bu mutsuzluğa sebebiyet veren insana karşı da derin öfke istemeden besliyordum.

 

Sonuçta yıllar geçmişti değil mi?

 

İstediğini almıştı. Şimdi bunu söylemek sonucu değiştirmeyecekti.

 

"Ayrılmadan önce ki akşam baban yanıma geldi." Yutkunuşunu hareket eden adem elmasından anladım. "Senin geleceğin için resmen bı tehdit olduğumu söyledi. Bende düşündüm ve haklı olduğuna kanaat getirdim. Sonrası malum işte."

 

Tek nefeste söylediğim şeyler beni o güne götürmüştü. Onun hayal kırıklığı ile bakan gözleri beni de içine çekmişti işte.

 

"Babam... Bizi bu hale sokan kişi benim öz babam mı?"

 

Hiç bir şey diyemedim. Gözlerimiz birbirine bakarken ikimizden de bir damla yaş aktı.

 

O ellerini kaldırıp göz yaşımı silerken, bende bunu yapacak güç yoktu.

 

"En kısa zamanda oturup konuşalım olur mu?"

 

Kafamı salladım.

 

Bitti demişken herşey yeniden başlamıştı.

Topçum... O ne yapacaktı bilmiyorum ama babasına derin öfke beslemeye başladığını hissetmiştim.

 

"Topçuyu Ay Işığından ayıran babamdan sormam gereken bir hesap var demek ki..."

 

*

Can, zaten babasına karış uzun zamandır soğuk hissediyordu.

 

Eskisi kadar yakın değillerdi ve bunun o da farkındaydı. Babası, buraya geldikten sonra bambaşka biri olmuştu.

 

Yeni biriyle tanışmış ve onunla evlenmişti. Annesi de İngiltere'de ki işini bırakmış, dünya turuna çıkmıştı.

 

Herkes hayatına mutlu mutlu devam ederken, bir tek onlar mutsuzdu.

 

Herkesten daha başarılı ve daha çok ön planda olmak bile içlerinde ki boşluğu doldurmamıştı.

 

İkiside yıllardır çektiği uyku sorunlarından artık bıkmıştı.

 

Can, bu takımdan da sıkılmış, artık başka deneyimler kazanmak istiyordu. Eğer sevdiği ile barışırsa, hiç düşünmeden bı Türk takımı ile 1 yıllığına anlaşacaktı.

 

Artık birbirlerinden uzak kalmak istemiyorlardı.

 

Ve bunun için ne gerekiyorsa yapmaya hazırlardı.

***

Yorum ve Beğenilerinizi unutmayınn :)

 

 

 

 

 

Bölüm : 10.02.2025 17:03 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
İçindekiler
Hikayeyi Paylaş
Loading...