Oturduğum sandalyeden kalktım. Sıralar arasında dolaşmaya başladım. Öğrencilerin başlarını bana çeviriyordu.
"Yeni ortam, yeni yer, dersler, arkadaşlar derken adapte sorunu yaşıyordunuz. Moralleri düşürmeyin önümüzdeki sınavlar düzelir. Sizden tek ricam biraz gayret."
Bütün sınıfa bakıp "Söz mü?" dedim.
Öğrenciler aynı anda söz diye bağırdığında gülümsedim. İşte bu ya hepsine teker teker yüzünde ki heyecanı ve gülümseyi gördüm. Biri hariç.
Dokuzuncu sınıflarda en iyi öğrenci bu gidişle devam ederse dönem birincisi olur. Zaten tek benim sınavımdan düşük almıştı. O da doksan. Niye yüzü düşüktü ki bu çocuğun. Öğretmenler masasının önüne ilerleyip pencere önündeki kalorifere yaslandım.
"Levent teneffüste çözemediğiniz sorulara bakalım mı?"
Önündeki biyoloji soru bankasında ki soruyu çözerken başını kaldırıp bana baktı.
Benden ilk nefret eden öğrencim oldu galiba. Ama neden ki?
Senenin başından beri her şeyi düşünüyorum. Senenin başında iyidik. Ara tatilden sonra olmuş, olan. Sınav sonucunu mu beğenmedi? Ama zaten herkese hak ettiği kadar verdim. Hata yuvarlayarak yüksek not verdiğim bile oldu. Öğretmenler masasına dönüp düşünmeye başladım.
Olamaz ki ben öğrencilerimle konuşurken bile dikkat ediyorum.
Belki iyi bir öğretmen değilim. Kötü bir şey dedim farkında değildim. Olabilir. Ne dedim acaba?
Görmezden mi geldim? Olamaz ki bütün hepsine eşit davranmaya çalışıyorum. Düşün dün serçe. O sırada çalan sınıfın kapısı ile düşüncelerimden sıyrıldım.
İçeri giren kadına baktığımda zengin bir kesimden olduğu belli oluyordu. Birinin velisi oluyordu galiba.
"Buyurun." dedim sesimi sakin tutarak.
"Ben Levent'in velsiyim sizinle konuşabilme şansım var mı?"
"Ses istemiyorum herkes önünde ki biyoloji testini çözmeye devam etsin. Anlamadığınız sorulara bakacağım. Çıt yok."
Dediğimde sınıftan çıkıp veliye baktım. Köşeye geçtik. Baya bakımlı bir hanımefendi ama o far göz kapaklarına gitmemiş.
"Tekrardan merhaba serçe hanım. Ben Melis."
Yüzümde gülümsemeyi sabit tutarak "Tanıştığıma memnun oldum Melis hanım. Sorun neydi?" dedim.
"Sorun Levent'in sınav notu. Niye bu kadar düşük?"
Dediğinde şaşırmadan edemedim. Doksan sınav notuna mı düşük dedi. Mükemelliyetçi bir veli. Şimdi belli oluyor. Levent aldığı sınav notunu beğenmediler. Çocuğa ne dedilerse o da suçlayacak biri arıyordu psikolojik olarak. O da ben oldum.
Ah şu veliler yok mu. Çok sinir bozucu oluyorlar.
"Sınav notu gayet iyi. Ayrıca okulda ki en yüksek Levent'e. Ben açıkçası Levent'en menunum. Dersi dinliyor, katılıyor."
Melis Hanım sıkıntılı bir nefes verdi. Elinde ki gözlüğü sallıyordu.
"Bütün gün bilgisayarın başından kalkmıyor hoca hanım. Eve geliyor dersini yapıyor hop bilgisayarın başında."
Ne yapsın çocuk yedi, yirmi dört elinde test kitabı ile dolaşsın demek vardı. Ama tut şu çeneni serçe. Olumlu bir şekilde yaklaş. Veliyi germe. Onun huyundan git.
"Melis hanım anlıyorum. Ama zaten ders çalıştıktan sonra bilgisayarın başına geçiyor dediniz. Bu çok iyi. Bir çok veli çocukları ders yapmıyor diye konuşuyor bizimle."
Gözlüğünü saçının üstüne koydu. O sarı saç gitmemiş melis hanım. Gene benim on yargılı tarafım açık ya da öğrencim ile aramı açtılar için sinirimi ondan çıkarmak istiyorum.
"Yazılım Mühendisi olacak diyor. Biz doktor olmasını istiyoruz. Ne var bu yazılım mühendisliğinde. Bende doktorum, eşimden doktor."
Kaşlarımı çattıp konuşmasını dinlemeye devam ettim desem yalan olur. Ne yani bütün sülale doktor diye çocukta mı doktor olacak.
"Bildiğim kadarıyla Levent'in abisi pilotajlık okuyormuş."
Kadın bir anda sustuğunda sinirli olduğunu belli edecek şekilde kaşlarını çattı ve alnında kırışıklıklar oluştu.
Böyle yaparak çocukları okulda soğutuyorlar.
"Bakın melis hanım bir ay önce kızınız geldi. Benden Levent'in durumunu öğrendi. Galiba kendisi Artvin'de yaşıyormuş. Polis Özel Harekatçı olarak."
Kadın tırnaklarına bakarken beni hiç umursamadı.
"Benim levent dışında başka çocuğum yok. Şunu söyleyeceğim size sadece."
"İyi bir hoca olup dersi iyi bir şekilde anlatın. Sizin gibi toy öğretmenler daha hiç bir şey bilemez."
Kibir bu hayata en nefret ettiğim şey. Bu yüzden on yıllık arkadaşlığımı bile bitirmiştim. Ayrıca kimse benim öğretmenliğimi sorgulayamaz.
"Melis hanım şu an görev başında bir öğretmen ile konuşuyorsunuz."
İşaret parmağını omuzuma vurup "Sen. Daha. Bir. Toy. Öğretmensin. Yalan mı? Allah bilir kimin torpili ile buraya geldiniz. Bu okulun alım puanı yüksek. Kpss puanınız da kötüdür şimdi." dedi.
"Ne dediğinize dikkat edin. Şu an üstüme iftira atıyorsunuz Melis hanım."
"Bana mı inanırlar yoksa toy ve buraya torpil ile gelen size mi?"
Köşede duran kamerayı gösterip "Bana değilde kanıtlara inanırlar belki." dedim.
Sakin olmaya çalışıyordum ama kimse benimle böyle konuşamaz. Eğer bir hatam olursa eyvallah. Bunu bir daha kabul etmem.
"Bir doktor olmuş olabilirsiniz. Belki yüzlerce canı kurtarmış olabilirsiniz. İlk önce tüm herkes için teşekkür ederim. Ama beni başka ihtihamlar da bulunmanız hiç doğru değil, Melis hanım. Eğer şüpheli bir durum varsa il milli eğitim müdürlüğüne adıma yazı gönderin. Düzenli çalışmalar yapılır ve bulunur."
Veli hala güvenlik kamerasına bakarken gözleri açık kahve gözlerime dönünce gözlerinde ki öfke belli oluyordu. Herkese laf söylemek kolay. Ama zekâ ile söylenen laf başka olur. Babamın öğrettiği bir şey varsa o da ne olursa, olsun düşün. Her söylediğin lafı tart, ölç ve biç öyle konuş. Boş konuşanlardan değil, zekâ ile konuşan ol.
Hayatımın ideoloji haline getirdiğim bir şeydi bu durum. Kimse kusura bakmasın ama ben buraya emeğim ile gelmiştim. Kimseye kendimi ezdirmezdim. Ezeni de doğru şekilde ezerdim.
"Ayrıca Melis hanım buraya kendi çabam ile geldim."
Bize gelen öğrencinin taktığı yaka kartına baktım. Nöbetçi öğrenciydi. Melis hanımdan uzaklaştım. Gelen onuncu sınıflardan öğrencim Ahmet'ti.
Okur Yorumları | Yorum Ekle |