Ne kadar o şekilde boş beşiğin yanında kaldı bilmiyordu. Hıçkırıklarını oldukça sessiz tutmaya çalışarak içini biraz da olsa rahatlamaya uğraşmıştı. Çok şükür ki bu süre zarfında Melisa ve Doğan yanına gelmemişti. Ona acısını yaşayabilmesi adına alan tanımaları Azra’yı memnun etmişti. Zira iki can yoldaşıyla da bu durumu paylaşmak o an için hiç işine gelmiyordu.
Kendini biraz daha iyi hissetmeye başladığı sırada ayağa kalkıp odadaki başka bir kapıya ilerledi. Burası tam da o an için ihtiyaç duyduğu gibi bir banyoydu. Elinde tutmaya devam ettiği telefonunun feneri sayesinde ortam hafif bir aydınlıktaydı. Azra tozdan ve kirden rengi kaçmış lavaboya yaklaştığında paslı musluğu biraz zorlanarak çevirdi fakat su akışı yoktu. Bunu tahmin etmesi gerekiyordu, sonuçta yıllardır evin faturalarını ödeyen yoktu.
Kafasını kaldırıp, sırları yer yer dökülmüş, köşesi çatlamış ve en az lavabo kadar kirli aynada yapabildiği kadarıyla yansımasını izledi. Annesinin de bir zamanlar bu aynaya baktığını bilmek yüzündeki buruk gülümsemenin sebebiydi.
Kendisini izlemeye devam ederken annesine ne kadar benzediğini merak etti. Onunda simsiyah saçları var mıydı acaba? Ya da gözlerinin rengi çamurlu sulara benziyor muydu? Ne kadar çok şey merak ediyordu onlarla ilgili. Aile fertlerinin karakterlerini babası ile annesinin nasıl tanışıp, âşık olduklarını? Varlığını öğrendiklerinde ailesinin tepkisini… En sevdiklerini, en nefret ettiklerini, korkularını, kahkahalarını…
Bu cevapların birçoğunun Melisa'da olduğunu artık biliyordu. Bunu düşünmek daha iyi hissettirmeye başlamıştı. Burada oturup ağlayarak vakit kaybetmek yerine aşağı inip Melisa'yı soru yağmuruna tutması gerekiyordu. Bu istekle yanıp tutuşmaya başladığında gerisin geri koridora çıktı.
Çıktığı kapıyı kapatıp aşağı inmek için hareketlenmişti ki sanki unuttuğu çok önemli bir şey varmış gibi hızlıca arkasını döndü. Döner dönmez de koridorun sonundaki ağaca takıldı gözleri. Yağmur çiselemeye başlamıştı. Yaprakların üzerine düşen damlalar titriyorlarmış gibi bir görüntü veriyordu. Bir süre öylece durdu Azra. İçinde tuhaf bir yer kaplayan korkuyla birlikte, ağaca yaklaşmak ve dokunmak için de dayanılmaz bir istek duyuyordu. Kısa bir an oradan uzaklaşıp Melisa ile Doğan’ın yanına gitmenin daha mantıklı olduğunu düşündü ama hemen sonra bu düşünceyi aklından uzaklaştırdı. Ona dokunmak zorundaydı. Ağaca yavaşça yaklaşmaya başladı. Artık birbirine girmiş dalların müsaade ettiği kadarıyla pencereden aşağıyı da görebiliyordu.
Bu mesafeden yaşlı ağacın kalın gövdesini de görebiliyordu. Tahmin ettiğinden daha da büyüktü. Sağ eli sanki onun isteği dışında dala uzanıyordu. Ağacın pütürlü yüzeyine temas ettiği anda parmakları hoş bir duyguyla hafifçe ısındı. Gözlerini kapatarak bu alışılmadık hissi daha da net algılamaya çalıştı. Gözlerini yeniden açtığında bakışlarını gökyüzündeki kara bulutlara çevirdi.
Tam o sırada dışarıdan gelen yabancı sesleri duyduğunda elini ağaçtan çekerek duvar dibine sindi. Alt katta her şeyden habersiz mutfakta oturan ikiliyi düşününce içini büyük bir korku kapladı. Eve girip girmediklerini anlaması gerekiyordu. Sesler iyice yaklaşmaya başladığında cesaretini toplayarak dikkatlice kafasını uzatıp pencereden baktı. Aşağıda ağacın gövdesine yaslanarak oturmuş bir kadın ve kucağında da battaniyeye sarılmış bir bebek vardı. Kadın bebeğe gülümseyerek yağmurlarla ilgili bir şeyler anlatıyordu.
Tehlikeli görünmüyor olmaları tuhaflıklarına kılıf değildi maalesef. Bu saatte bu izbe yerde tek başlarına bulunuyor olmaları aşırı mantıksızdı. Acilen Melisa ve Doğan'ı yalnız olmadıkları konusunda uyarması gerekiyordu. Düşündüklerini gerçekleştirmek için aşağıya inmek üzereyken Melisa'nın yanında başka bir kadınla birlikte bebekli kadına doğru yaklaştığını gördü. Yanlış hatırlamıyorsa eğer Melisa burada başka birileriyle buluşacaklarına dair bir şey söylememişti.
Korkuyla sindiği yerden hızlıca kalkıp kadına seslendi fakat tüm çabalarına rağmen sesini duyuramadı. Hâlbuki aralarındaki mesafe çok kısaydı ayrıca Azra onların sesini çok net duyabiliyordu. Azra’nın çırpınışlarının dikkatini çekmek için yetersiz kaldığı Melisa bebekli kadına;
"Üstad içeri girmeni istiyor," dediğinde Azra çabasını bir kenara bırakıp kaşlarını çatarak konuşulanları anlamaya çalıştı. "Doğum yapalı henüz bir hafta oldu bebeğin sağlığından endişe ediyor."
"Kızımla ne kadar zamanımız kaldı bilmiyorum.” Kadın onların yüzüne bakmadan kucağındaki bebeğe gülümsemeye devam etti. “Bu yüzden yapabileceğimiz her şeyi yapmak istiyorum. Mesela az önce göçmen kuşları seyrettik birlikte."
"Bebeğin bunu umursayacağını sanmıyorum sevgili ablacığım," dedi diğer kadın. Ablasının yanında ayakta dikilerek tek omzunu ağaca yaslamıştı. Suratını şekilden şekile sokarak muhtemelen bunun ne anlama geldiğini anlayamayan bebeği güldürmeye çalışıyordu. Amacına ulaşamayınca suratını asıp yeniden ablasına döndü. "Eğer hastalanırsa üstaddan işiteceğin tek şey azar olmayacak. O yaşlı adamın mükemmel bir küfür dağarcığı var. Ve inan bana, bürokrasi bugüne kadar ona asla engel olmadı. İstersen Melisa'ya sor."
"Kulaklarını kaybedebilirsin," dedi Melisa kahkaha atarak. "Bir keresinde anneme yanlış bir ilaç kullandığı için öyle şeyler söyledi ki kadının akşama kadar yüzünün kızarıklığı geçmedi." Melisa ve yanındaki kadın kahkaha atmaya devam ederken yerdeki bebekli kadın ayağa kalktı.
"Tamam, tamam kesin artık. İçeri giriyoruz." Öfkeli adımlarla diğerlerini beklemeden yürümeye başladı. Melisa ve yanındaki kadın birbirlerine bakarak sırıtmaya devam ettiler. Önden giden kadına yetişmek için hareketlendiklerinde Azra tekrar yağmurun sesini duydu. Elinin hala dalın üzerinde olduğunu gördüğünde korkuyla çekti. Ağaca tuhaf tuhaf bakarak kendini düşünmeye zorladı. Bebekli kadının varlığını ilk hissettiğinde daldan uzaklaştığına neredeyse emindi.
Gözlerini hafifçe kısarak duyabileceği seslere odaklandı ama bardaktan boşanırcasına yağan yağmur dışında bir ses yoktu. Ağaca dokunmamaya özen göstererek dışarıya baktı. Görünürde de kimse yoktu. Melisa ile birlikte diğer kadının da artık içerde olduklarını düşünüyordu Azra. Kim olduklarını öğrenmek için hızlıca merdivenlerden inerek Doğan ve Melisa'nın yan yana şöminenin başında oturdukları odaya girdi.
"Gördün mü bak Melisa? Sana kokuyu duyunca gelir demiştim," dedi Doğan. Elinde ince sopalara geçirilmiş sucuklar vardı. Ateşe tutarak kızartmaya çalışıyordu. Azra'nın telaşla etrafına bakındığını görünce birden ciddileşti. "Neyin var senin? İyi misin?"
"Kim nerede?" dedi Melisa telaşla Azra'nın yanına gelerek, hala elinde mektuplar vardı.
"Az önce senin yanındaydılar. Kimdi onlar?" Melisa ve Doğan ne yapacaklarını bilemez bir şekilde kıza bakıyorlardı. “İki kadın vardı, bir de bebek…”
"Tamam, sakin ol ve en baştan anlat," dedi Doğan. Hem onun hem de Melisa’nın bakışlarında merak ve endişe vardı. Bu yüzden Azra onları ve kendini gördüklerine ikna edebilmek için düşünmeden yeniden konuştu.
"Yemin ederim gördüm," dedi çaresiz bir sesle. Şimdi de akıl sağlığını mı yitirmeye başlamıştı?
"Tamam tatlım." Melisa ekstra yumuşak ve makul bir sesle konuşmaya özen gösteriyordu. "Bize neler olduğunu tam olarak anlatmazsan sorularını cevaplayamayız."
"Tamam," dedi Azra kafasını daha sakin bir şekilde aşağı yukarı sallayıp derin bir nefes almadan hemen önce. Gördüklerini sakince zihninde bir düzene oturttu ilk etapta. Bu biraz uğraştırmıştı Azra’yı. Tek başına açıklığa kavuşturamayacağı şeyler oluyordu, bu yüzden beyni çoktan tehlike alarmlarını çalmaya başlamıştı bile. Yine de düzgünce anlatmayı başardı genç kız. "Yukarıdaki camdan arka bahçeye bakıyordum. Koridorun sonundaki kırık camdan… Camı parçalayan ağacın altında bebekli bir kadın gördüm. Sonra da sen geldin Melisa. Yanında başka bir kadınla… Bir şeyler konuştunuz ardından hep beraber içeri girdiniz." Melisa'nın yüzündeki şok ifadesi Azra'yı korkuttu.
"İyi ama sen yukarı gittiğinden beri Melisa benim yanımdaydı," dedi Doğan. "Hatta buraya düştüğümüzden beri hiç dışarı çıkmadı."
"Neler konuştuğumuzu duydun mu, hatırlıyor musun?" Doğan şaşkınca Melisa’ya bakıp ağzını açmak üzereydi ki durumu fark eden Melisa elini kaldırarak durdurdu adamı.
"Evet," dedi anında Azra. "Üstadın kızacağını söyledi seninle birlikte gelen kadın. Bebek dışarıda diye sanırım. Küfürbaz birinden ve anneni utandırdığından bahsettin. Sonra anne bebeğiyle birlikte içeri girdi, siz de ardından." Melisa şimdi daha da tuhaf bir şekilde bakıyordu kıza. İfadelerinden bir şeyleri çözmeye başladığı anlaşılıyordu. Aniden hızlıca kaşları çatıldı.
"Bu imkânsız!" Azra’nın nedenini anlamadığı bir şokla fısıltıya yakın bir tonda konuşmuştu. Yakınlıklarından dolayı diğerleri kurduğu cümleyi net bir şekilde duyabilmişlerdi.
"İmkânsız olan ne?" diye sordu Doğan merakla.
"Ben gerçekten de dışardaydım ve söylediğin şeylerin hepsi yaşandı." Melisa Azra'nın gözlerinin içine bakarak devam etti. "Bundan tam olarak yirmibeş yıl önce yaşandı. Benimle birlikte dışarı çıkan kadın teyzen diğeri ise annendi Azra."
Okur Yorumları | Yorum Ekle |