
Melisa ayağa kalktı ve titrek parmaklarıyla televizyona yapıştırdığı halkayı söküp kutusuna geri koydu. Mıknatıslı kapağını kapatırken Azra telaşla; "Hiçbir yönlendirme yapmadı," dedi.
"Evet,” diyerek onayladı Melisa kızı. Sonrasında hafifçe gülümseyerek devam etti. “Sanırım bu defa herkes kendi başının çaresine bakmak zorunda.”
"Akil'e katılmayan tek kişinin sen olduğunu sanıyordum," dedi Doğan koltuğuna yeniden gömülmüş olan kadına bakarak.
"Prenseslerin ölümünden sonra hızlı dağılmalar oldu. Çoğu isyancı başarmaya yönelik inancını kaybetti.” Sesindeki yoğun pişmanlığı hisseden Azra iyice gerilmeye başladı. Kim olduğunu öğrendikten sonra verdiği kararlarda yanlış yaptığına dair cılız düşünceleri vardı. Kadının şimdiki karamsar halini izlerken o küçük düşünceler altında kalmak üzere olduğu dev yüklere evrilmeye başlamıştı. “İki yıl önce bir toplantılarına denk gelmiştim. Yalnızca onsekiz kişilerdi."
"Peki, şimdiki planımız ne?” diye sordu Azra kendini toparlamaya çalışarak. Bu kendisi için pek beklenmedik bir sonuç değildi. Baştan beri Akil’in yardım edeceğine dair bir inancı yoktu. Bu saatten sonra tek istediği şey hızlıca harekete geçmekti.
"Teslim olmaktan başka çarem yok.”
“Yine başa mı döndük,” diye bağırdı Azra kendine hâkim olamayarak.
“Başka bir yolu yok. Sizi tehlikeye atamam. Beni o ilaçlarla asla konuşturamazlar. Devreye Eron'u soktuklarında ise senin çocuk versiyonunu ve Doğan'ı görücek. Ama eğer gitmezsem yakalandığımızda hepimiz öleceğiz."
"Yalnız gitmene asla razı olmam." Bunun için ne gerekiyorsa yapacaktı.
"Zorundayım."
"Melisa eğer gidersen o adamlar kapıya geldiğinde kim olduğumu söylerim." Melisa korkuyla Azra'ya baktı.
"Yapamazsın.”
"İzle ve gör." Melisa hiçbir şey söylemeden dikkatlice Azra'ya baktı.
"Sakinleşin hanımlar,” diyerek araya girdi Doğan. “Eminim biraz düşünerek daha mantıklı başka bir yol bulabiliriz.”
"Aslına bakarsanız bir yolu daha var,” dedi Melisa aniden atılarak. “Ama en baştan uyarayım garanti bir çözüm olmayabilir."
“Boş boş oturup seni almalarını beklemekten iyidir.” Bahsedilen umut her ne kadar küçük olsa da ona sıkı sıkı tutunmakta kararlıydı Azra. “Ne yapmamız gerekiyor?”
“Siz değil ben yapacağım. Dikkatlerini dağıtıp kaçmanın bir yolunu buldum sanırım.” Hevesle kendisini dinleyen Doğan ve Azra’ya bakarak ekledi, "Ama önce Akil'i aramam lazım. Çok fazla vaktimiz yok." Melisa telefonunu cebinden çıkarıp ekranına baktı. "Tam da zamanıydı," dedi sitemkâr bir ifadeyle ve odasına ilerlemeden önce ekledi. “Şarjı bitmiş.”
Olması gerekenden daha uzun bir süre geri gelmeyince Azra bakmak için arkasından gitti. Odanın kapısını çalacağı sırada kapı açıldı. Telefonu yanında değildi.
“Tamamdır,” dedi Melisa kızı da yanında sürükleyerek salona geçerlerken. “Akil yardım edecek bize.”
“Nasıl bir yardım bu?” diye sordu Doğan.
"Kendi ürettiği ilaçlardan birini getirecek birazdan. Maruz kaldığınızda kafanızı karıştırabilecek türden bir ilaç bu. Bir yolunu bulup da derilerine temas ettirebilirsek eğer bizi aramadıklarına ikna edebiliriz onları. Bu da bize en az onbeş gün vakit kazandırır. Sonrasında tüm hayatımız boyunca kaçacağız ama. Buna hazır mısınız?"
"Evet," dedi Doğan ve Azra aynı anda.
“Buraya gelin,” dedi Melisa ağlamaklı bir sesle ikisini de yanına çağırırken kollarını açabildiği kadar açmıştı. Diğerleri lafını ikiletmeden kucaklamasını kabul etti. Huzuru tattıkları saniyelerden sonra Melisa gözlerini silerek ayrıldı gençlerden.
“Bavul hazırlamak için vaktimiz var mı?” diye sordu Azra canlı bir ifadeyle. Karar vermiş olmak, başarmış olmak kadar büyük bir tatmin duygusu yaşatıyordu.
“Evet var.” Melisa bakışlarını onlardan çekerek salonda göz gezdirdi. “Acele edin.”
Kadının direktifleriyle hazırlanan bavullar yine onun uyarılarıyla Azra’nın odasına saklandıktan kısa bir süre sonra kapı çaldı. Ayaklanan Doğan'ı Melisa durdurdu.
"Son karşılaşmanız pek iyi geçmemişti.”
“Aramızı düzeltmenin vakti geldi,” dedi Doğan alaycı bir şekilde gülümseyerek. Yeniden atılmak üzereydi ki bu defa elini göğsüne koyarak durdurmak zorunda kaldı adamı Melisa.
“Gereksiz bir gerginlik en son ihtiyacımız olan şey. Ona şu durumda muhtacız biliyorsun." Melisa kapıya yürürken Doğan el mahkûm Azra’nın yanına dönmek zorunda kaldı.
“Hevesim kursağımda kaldı iyi mi?” Kendisiyle ilgilenmeyen Azra çoktan kapalı salon kapısına kulağını dayamıştı bile. “Bir daha karşılaşırsak kimse tutamaz beni he şimdiden söyleyeyim.”
"Sus biraz duyamıyorum."
"İyice alıştın sende bu milleti dinleme olayına.” Kınayıcı cümlesine tezat kendisi de oturduğu yerden kalkarak kulağını dayadı kapıya.
"Ne olursa olsun direnmen gerekiyor Era,” diyordu o sırada Akil kadına. “Eğer seni konuşturmayı başarırlarsa her şey biter."
"Merak etme iyi bir planım var," diyerek araya girdi kadın.
"Öyle mi?"
“Evet.” Kısa bir sessizliğin ardından Akil, “Peki öyleyse, kendine dikkat et,” dedi oldukça yumuşak bir sesle.
“Sen de.” Kapı sesinden sonra Melisa elinde küçük bir şişeyle içeri girdi. İçinde turuncu renkli bir sıvı olan şişeyi havaya kaldırıp diğerlerine gösterdi.
"Aldım. Şimdi tek yapmamız gereken şey öncülerin gelmesini beklemek.”
"Öncüler mi?" diye sordu Doğan.
"50 tanesini bir kılıçadamın komuta ettiği rütbesiz askerler." Doğan kafasını sallayarak anladığını söyledikten sonra oldukça gergin bir bekleyiş içine girdiler. Saat gece 12’yi gösterdiğinde ise bu bekleyişe bir de kendiliğinden oluşan her beş dakika da bir pencereden sokağı kontrol etme görevi eklendi. Buna rağmen sokağa park eden otobüsü ilk etapta görmek yerine duydular.
Üçü birden hızlıca pencereye yöneldi. Evlerinin bulunduğu kaldırımın karşısına park edilmişti. Arkasında ve önünde olmak üzere iki jeep eşlikçisi vardı. Azra otobüste birilerinin olduğunu görebiliyordu. Kendilerini kurtarırken onlara da yardım edebilmenin yollarını düşündüğü sırada Melisa ince tülü çekerek görüşlerinin bir kısmını engelledi.
“Bu aşamada görünmemelisin.” Henüz görüşüne müdahale edeceği insanlar ortada olmadığından gerçek halinin ifşa olmasını engellemeye çalışıyordu. Bunun bu raddeden sonra gereksiz olduğunu düşünüyordu Azra fakat yine de sesini çıkarıp zaten hâlihazırda yeterince gergin olan ortamı daha da germek istemedi.
Otobüsteki insanları daha da iyi seçebilmek için gözlerini kısarak çabalamaya başladığında öndeki arabanın kapısı açıldı ve aralarında Eron'un da olduğu beş kişi evlerinin olduğu kaldırıma doğru yürumeye başladılar. Melisa Eron'u görünce gözlerini kapatıp açtı. Azra şimdi yine küçük bir kız çocuğu gibi gözüktüğünü biliyordu.
"Diğer araçtakileri ne yapacağız?” Birazdan muhatap olacakları bu beş kişiyi bile nasıl atlatabileceklerini bilmiyordu fakat Melisa’ya güvenmeyi tercih etti. Yine de planın devamı için bir cevap alma konusunda kararlıydı.
"Bana bırakın," dedi Doğan hevesle.
"Saçmalama Doğan! Kapıdaki adamları belki haklayabilirsin. Eğer silahları yoksa ama ya dışarıdakiler... Kaç kişi olduklarını da bilmiyoruz üstelik. Melisa lütfen bana akla mantığa yatkın bir planın olduğunu söyle."
"Elbette bir planım var,” dedi Melisa kıza yaklaşıp ona sıkıca sarılarak. “Size zarar vermelerine asla müsaade etmeyeceğim." Kadının kesin konuşmasının rahatlığı henüz Azra’nın ruhuna işlemişken sehpanın üzerindeki tıpası açık şişeyi gördü.
“Hayır!” Kadını hızlıca üzerinden attı fakat geç kalmıştı. Boynunda, nabzının olduğu kısımda bir nemlilik vardı. Eliyle temizlemeye çalıştı fakat bir işe yaramadı. Tam o kısımda bir karıncalanma hissetti ve bütün bedeni uyuşmaya başladı. “Melisa! Lütfen…” Daha başka bir şey diyemeden gözleri kapandı. Yere düşmeden birinin onu tuttuğunu hissetti.
"Ne yaptın ona?" Azra Doğan’ın sesini gayet net duyuyordu. Konuşmak için dudaklarını hareket ettirmek istedi ama yapamadı. Duyuyor, düşünebiliyordu fakat bunun dışındaki tüm hisleri onu terk etmiş gibi gözüküyordu.
“Koltuğa yatır,” dedi Melisa sorusunu cevaplamak yerine. Kapı yumruklandığı sırada üzerine bir şeyler örtülüyordu. Hafif bir itiş kakış sesinden sonra Doğan’ın; "O elini benden uzak tut,” diye tısladığını duydu. “Yanında kalıcam. Uyanık!"
"Buna maruz kalmak zorunda…"
"Hayır!" Doğan’ın kestirip atmasıyla Melisa pes etti.
"Tamam.” Kendisinin de aynı seçme hakkına sahip olmamasının haksızlığı karşısında oldukça öfkelendi Azra. “Ne duyarsan duy sessiz kalacaksın." Doğan cevap vermedi. Kapı yeniden ve bu sefer daha güçlü bir biçimde yumruklanınca Azra uzaklaşan ayak sesleri duydu. Kapı açıldığında yabancı bir erkek sesi; "Tekrar yargılanmak üzere tutuklusunuz," diye basitçe bildirdi.
"Tutuklu mu? Ama bize mektupta..." diye başlayacak oldu Melisa fakat adam düz bir sesle araya girdi.
"Lütfen zorluk çıkarmayın." Azra yanı başında bir hareketlilik hissedince Doğan’ın da kapıya doğru ilerlediğini anladı. Bu kadar sabretmesi bile yeterince şaşırtıcı bir olaydı zaten. Biraz sonra arkadaşının daha önce hiç işitmediği aşırı öfkeli sesini duydu.
"O eli bir daha kullanmak istiyorsan eğer tuttuğun kolu hemen bırakmalısın!" Bunun basit bir tehdit olmadığını biliyordu. Tam da şimdi ayağa kalkıp kardeşine yardım etmesi gerekiyordu fakat yapamıyordu.
"Yanlış,” dedi aynı adam alaycı bir ses tonuyla konuşarak. “Bu kısım kendi sağlığınla ilgili endişelenmen gereken kısım.”
"Doğan!” dedi Melisa telaşla araya girerek. “Git kardeşinle ilgilen oğlum, lütfen!"
"Bir melez daha mı?” Bu defaki farklı bir ses tonuydu. “Kadınlarımızın bu kadar üretken olduğunu bilmek ne hoş…” Adamın laubali sesi Azra’yı sinirden deliye döndürdü. Kahkasını bölen derin bir oflama sesi Doğan’ın da tıpkı onun gibi düşündüğünün ispatıydı. Yüzünde kalıcı bir eser bırakmış olması adına içten bir dua etti.
"Hayır! Doğan bırak." Melisa'nın haykırışı Doğan’ın devam ettiğini gösteriyordu. Bu durum Azra’yı oldukça memnun etmişti.
"Hepiniz geri çekilin!” Eron’un soğuk sesi ile kısa süreli o memnuniyet yerini katıksız bir korkuya bıraktı. Vücudunu hareket ettirmek için inanılmaz bir çabaya girişti fakat bir işe yaramadı. Doğan'ın acıyla inlediğini duyduğunda ise o korkunun yanına büyük bir çaresizlik hissi de eklendi. İçi haykırarak ağlama isteğiyle doldu. Yanaklarındaki gıdıklanmaya bakılırsa en azından gözyaşı dökmeyi başarmıştı.
"Lütfen Eron yapma,” diye bağırdı Melisa. Hıçkırarak ağlamaya başlamıştı şimdi. "Yalvarırım." Azra uzandığı koltuğa bir şeyin sertçe çarptığını hissetti. Salona doluşan ayak seslerini duydu. Melisa'nın sesini koltuğun yanında duyduğunda koltuğa çarpan kişinin Doğan olduğunu anladı. Belli ki kavga salona taşınmıştı şimdi.
"Doğan iyi misin oğlum?" Azra Doğa’nın sesini duyamayınca korkusu katlanarak arttı.
“Kızın neyi var?" diye sordu Eron. Kavganın bir tarafı da kendi değilmiş gibi sesi oldukça rahattı. Melisa cevap vermeyince tuhaf bir sesin ardından yeniden Doğan’ın inlemesi duyuldu.
“Dur artık,” diye bağırdı Melisa. Sesi boğuk geliyordu. Doğan’ı korumak adına üzerine kapaklandığı bir görüntü geldi Azra’nın gözlerinin önüne. Kendi de aynı şeyi yapacağı için böyle olduğuna emindi. Koltuktan en azından kucaklarına düşerek onlara siper olmak istiyordu.
“Cevap ver.”
"Uyku ilacı vermek zorunda kaldım,” dedi Melisa öfkeli bir sesle. “Benden ayrılmaya pek istekli değildi."
“Oğluna da aynı şeyi yapmalıydın.” Azra kendisine yaklaşan ayak seslerini duyduğunda bu defa da kaçabilmeyi diledi ama yine olmadı.
"Dokunma!” Doğan’ın bitkin sesi zar zor duyuluyordu.
“Yediğin dayağın tam olarak hangi kısmında uslanabileceğini merak etmeye başladım.” Alaycı gülüşlerin çokluğundan diğerlerinin de şimdi salonda olduğunu anladı Azra. Bir el yanağındaki gözyaşını sildiğinde sadece zihnen bir irkilme yaşadı Azra.
"Uyutamamışsın." Eron’un sesi Azra'nın kulaklarının dibindeydi artık. "Kalk gidiyoruz.” Muhatabının kim olduğunu biran anlayamadı Azra çünkü ses hala dibinden geliyordu. Muhtemelen kendisine bakarak konuşuyordu. Sonradan eklediği cümle ile kime seslendiği ortaya çıktı. “Biraz daha direnirsen eğer, tüm aileni de almaktan çekinmem Era."
Yanağında Melisa'nın dudaklarını hissetti. Hemen ardından aynısını Doğan’a da yaptığını biliyordu.
"Birbirinize iyi bakın.” Sesi gittikçe uzaklaşıyordu. “Sizi seviyorum." Azra kapının kapandığını duydu ve saniyeler sonra bedeni gevşeyerek çözüldü.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |