
"Sakin ol Azra Doğan iyi. Ona birşey olmadı. Bu Akil'in gücü… O bir şifacı." Azra nefretle Akil'e baktı. Parmaklarına kan lekesine ek parlak sarı bir sıvı da bulaşmıştı şimdi. Kazağına sürerek bir kısmını temizlemeyi başardı.
"Kalbi atmıyor,” bu saçma sapan cümleyi kurabilmek için kendini olabildiğince zorladı Azra. “Ne tür bir şifa bu?"
“Biraz sakinleşmesi gerekiyordu. Ben de ihtiyacı olan şifaya sahip olmasını sağladım.” Azra adamın pişkinliği karşısında sinirle ayağa kalktı. Kalbini elleriyle söküp köpeklere yedirdiğinde de bu kadar ciddiyetsiz olabilecek mi merak içindeydi. Adamın üzerine gideceği sırada Melisa kolundan tutarak durdurdu onu. Biraz güç uygulayarak kıza diz çöktürtüp saniyelik göz göze gelmelerini sağladı. Fakat kız yapabildiği kadar karşı koyarak Akil’den gözlerini ayırmıyordu.
“Bana bak Azra lütfen,” dedi Melisa. Ellerini kızın yanaklarına çıkararak deliliğe saniyeler kalan bakışlarını dizginlemeye çalıştı. “Ne hissettiğini biliyorum, ama inan bana göründüğü gibi değil.” Sonrasında da Akil’e hitaben; “Başka bir yolunu bulamadın mı?” diye sordu bezmiş bir ifadeyle.
“Elime ilk geleni kulandım,” dedi Akil sitemkâr bir sesle. “Üzerine yüz küsur bir izbandut çullanınca takdir edersin ki seçenekler arasında cirit atamıyorsun maalesef.” Çıplak elleriyle cinayet işlemek üzere olan Azra’yı zaptetmeye çalışan Melisa pek umursamadı adamın sitemini.
"O iyi Azra, sakin ol lütfen.” Olabildiği kadar sakin olduğunu düşünüyordu Azra oysaki. Hala karşısındaki, arkadaşının aksine kalpleri atmaya devam eden, insanları dinleyebilmek için paramparça olmak üzere olan idrakını bir arada tutmaya çalışıyor, ağızlarından bu korkunç süreci anında tersine çevirecek bir şey duyabilmek için sınırlarını zorluyordu.
Yine de tüm çabasına rağmen yeterince başarılı olamadı.
“Kalbi durmuş!” diye haykırdığında bütün öfkesi ve acısı sesinden anlaşılıyordu. Bunu ikinci defa söylettiği için karşısındaki kadından da nefret etti. “Burada durup beni sakinleştirmeye çalışmak yerine mutfağa gidip keskin bir şeyler ve bir ip bulman gerekiyor.”
“İp niye?” Acemi şaşkın bakışlarını kendisine diken adama tiksinerek baktı. “Bıçakladıktan sonra boğacak mısın?” Yavaş yavaş can verdiğini rahatça izleyebilmek için onu bağlaması gerekiyordu. Kalbindeki bütün nefretin gözlerine yüklendiğinin bilincinde adama baktığında Akil takdir eder bir ifadeyle ıslık çalarak bir adım geriledi. “Bakışlarını gördün mü?” diye sordu kendisiyle ilgilenmeyen Melisa’ya. “Bir an karşımda Deli Kral Azur’u gördüm sanki.” Kıza göz kırparak devam etti. “Büyük amcan.”
“Yeter artık Akil!” Kızla yeniden göz göze geldikten sonra konuştu. “Bu zamana kadar neler yapabileceğimizi gördün Azra. Bu da onlardan biri…” Kadının anlatmaya çalıştığı şeyi yavaş yavaş idrak etmeye başlamıştı. Yine de zihni tüm bu karmaşa için çok yorgundu. Bu yüzden uzatmadan biraz daha sakin bir sesle bütün umudunu dile dökmeyi başardı.
“Düzeltebilecek mi?”
“Elbette. Aksi mümkün olsa bu kadar sakin olabilir miydim?” Olamazdı, haklıydı. “Neler yapabileceğini biliyorum. Onunla birlikte aynı eğitimleri, aynı üstatdan, Üstad Kölge’den aldık. Bu alanda inanılmaz iyidir. Onu mutlaka uyandıracak."
"Uyandırsın o zaman." Her şeye rağmen Doğan’ın öyle sessizce yatması Azra'nın sinirlerini çok bozuyordu.
"Ben gidince uyanacak." Kızın ölümcül bakışlarından rahatsızlık duymuş olmalı ki hemen ekledi; “İşleyişi bu şekilde.”
“Def ol git o zaman.” Adam onu umursamadan cebinden yeşil, jöle kıvamında bir krem çıkarıp onlara doğru yaklaştığında telaşla yeniden araya girdi. “Uzak dur!”
“Bileğim için bir ilaç sadece.” Merhamet emareleri göstermeye başlayan arkadaşına Melisa’nın da yumuşamış olduğunu fark edince aralarından çekilip Doğan’ın başucuna oturdu. Koltuk yastıklarından birini alarak genç adamın kafasını kaldırıp üzerine koydu. Şimdi daha rahat bir pozisyonda gibi gelmişti. Boynunun şah damarına yakın kısmına sürülmüş olan sarı sıvıyı fark edince sehpanın üzerindeki ıslak mendili kullanarak olabildiğince temizlemeye çalıştı. Ne olmuş olursa olsun bu şekilde kıpırdamadan, konuşmadan uzanıyor olması kalbini parçalıyordu.
"Buna hakkın yok," dedi Azra sessizce ama odadakilerin hepsi duymuştu. Akil işini bitirip ayağa kalktı. Hâlihazırda yeterince lekeli olan kazağını daha da perişan hale getirmek için yemin etmiş gibi elindeki yeni kiri de ona sürerek Azra'ya baktı.
"Herkes hakkı olanı yaşamıyor küçük hanım. Bunun nasıl bir duygu olduğunu anlamanın vakti geldi. Dışarıda bir yerlerde insanların ufacık bir umut uğruna ölüyorlar. Sence bunu hakediyorlar mı?" Azra sinirli bir soluk alıp verdi fakat konuştuğunda sesi daha sakin geliyordu kulağa.
"Sana son kez söylüyorum. O insanlar da bu dava da benim değil." Akil'in yüzü sinirle kasılmaya başladı. Azra bugün onun yüzünden ölmüş olan hiç tanımadığı Mari adlı kadını düşünür düşünmez söylediklerinden anında pişman oldu fakat artık çok geçti.
"Ne mal olduğunu bildiğimi düşünmeme rağmen beni her defasında şaşırtmayı başarıyorsun.” Tane tane ve etkileyici bir ses tonuyla konuşarak kıza doğru yaklaştı. Doğan’ın başında diz çökmüş bir vaziyette bekleyen kızla gözgöze gelmek için eğildi. Bakışlarından kaçabilme dürtüsüyle yanıp kavrulan Azra istifini bozmamak için üstün bir çaba sarfetti. Bugün için korktuğunu yeterince belli edip kendini rezil etmişti zaten, daha fazlasına ihtiyacı yoktu. “Ailen yanında olmadığı için mutlu olmalısın. Tek çocuklarının kocaman bir hayalkırıklığına dönüştüğünü görmeyi hiçbir anne baba haketmez.”
“Akil!” Melisa’nın öfkeli sesiyle eş zamanda Azra’nın gözleri dolmaya başlamıştı. O halde bile adamın gözlerine bakmaya devam etmek zorunda hissetti. İçten içe bunu hakettiğini düşünüyordu.
“Hayatımda gördüğüm en korkak insan olduğunu düşünüyordum ama yine de ufak da olsa şimdiki aileni koruma isteğini takdir ediyordum.” Azra engel olamadan bir damla gözyaşı yanağından çenesine doğru akmaya başladı. “Ama sen aynı zamanda tanıdığım en onursuz ve bencil insan olmayı da başardın bugün.”
“Kes artık sesini!” Akil’in dilinden akan zehir Azra’nın kalbini parçalamaya devam ediyordu. Son defa olsun bitsin düşüncesiyle, Melisa’nın aksine, hiç sesini çıkarmadan katlanıyordu adama.
“İstediğin gibi olacak. Bundan sonra bir daha karşına çıkmayacağım." Parmağını sertçe kızın alnına vurarak; "Ama senden de aynısını bekliyor olacağım,” dedi. “Eğer bir daha bizden birine zarar verdiğine tanık olursam, gerçek bir cesedin nasıl göründüğünü sana bizzat öğreteceğimden emin olabilirsin." Başka da bir şey söylemeden doğrularak tarumar olmuş kadınlara son bir bakış atıp koridora çıktı. Çıkış kapısının sertçe çarpılma sesi duyulduğu anda Doğan gözlerini açtı. Etrafına telaşla bakıp Akil'i göremeyince;
“Nerede?" diye sordu. Doğrulmaya çalışırken sırt üstü gerisingeri düştü. Azra hızlıca adamın boynuna atılarak kalkmasına engel oldu. Sıkı sıkı sarılarak döktüğü yaşları saklamaya çalışıyordu.
“Gitti,” dedi Melisa sadece. Doğan kızın kollarını çözerek yüzüne bakınca kaşları çatıldı.
“Neden ağlıyorsun?” Dirseklerinden destek alarak bu defa daha sağlam doğrulup oturmayı başardı. Yaşadığı büyük korkunun yanına öfkesi de eklenen Azra kaşlarını çatarak sorusunu cevapsız bıraktı. Onun yerine kendi sorularını sorarak çıkıştı arkadaşına.
"Neden adama saldırdın? Daha bu sabah Melisa, tehlikeye balıklama atlamayın demedi mi bize?" Belli ki Akil’in cebinde envai çeşit abukluklar vardı. Yaşadıkları şeylerin Azra’ya getirisi her saniye büyümeye devam eden bir ihtimaller kâbusuydu. Bir yenisi daha eklenmişti işte. Akil tesadüfen o kalp durduran zımbırtıyı çıkarmıştı. Çocukluk arkadaşı dönüşü olmayan bir şeye de çok rahat maruz kalabilirdi. Bu ihtimal tüylerini diken diken ediyordu.
"Elinde kan vardı. Senin yüzün kolun kan içindeydi.” Dikkatlice kızı izleyerek kan lekelerine baktı. “Yaran yok gibi gözüküyor. Sen mi adamı kanattın?" dedi kahkaha atarak. Kahkahaları öksürüğe dönüşünce iki kadın telaşla aynı anda "İyi misin?" diye sordular.
Melisa oturduğu koltuktan hızlıca kalkıp sehpanın üzerindeki sürahiden bir bardak su doldurarak yanlarına gelmişti şimdi. Bardağı adamın dudaklarına dayayarak bir iki yudum almasını sağladı.
"Ne bu telaş görende az önce ölümden döndüm sanacak." Doğan kadınların yüzündeki ifadeyi görünce sırıtmayı kesti. "Ölümden dönmüş olamam değil mi?" kimse cevap vermeyince; "Ne yaptı bana?" diye sordu ciddi bir ifadeyle.
Melisa olanları anlatırken Azra kafasını adamın omzuna koyarak gözlerini kapattı. Dakikalar sonra Doğan iki kadına da sıkıca sarılıp iyi olduğu konusunda onları ikna ederek teselli vermeye çalışıyordu. Fakat sesinin tınısından bile yanlarında olamadığı için hissettiği suçluluk duygusunun farkında olacak kadar iyi tanıyordu Azra arkadaşını. Bir şey söyleyemeyecek kadar yorgun hissediyordu. Yine de omzundaki elini sıkarak yapabildiği kadarıyla yanında olduğunu söylemeye çalıştı.
Yaklaşık bir saat sonra oldukça geç bir saat olmasına rağmen Doğan’ın isteği üzerine yemek masasında oturmuş makarnalarıyla ilgileniyorlardı. Genç adamın hevesle anlatmaya çalıştığına göre kalbi durmuş bir insan için bu masa mutlaka gerekliymiş.
Melisa’nın ayağında en ufak bir problem kalmamasına rağmen yine de öncesinde planlandığı gibi yemeği Azra yapmıştı. Akil gelmeden önceki huzur ortamından eser yoktu. O zaman kafasını dağıtacağını sandığı bu uğraşı tamamen külfet olmuştu kız için. Kendi ile baş başa kalınca Akil’in söylediklerini ve aile fertlerinin başına gelebilecek olası faciaları düşünmek dışında başka bir şey yapmamıştı. Mucize eseri hiçbir şeyi yakmadan kurabildiği sofraya oturduklarında da devam eden bu durum sonunda diğerlerinin de ilgisini çekti.
“Azra, iyi misin?” İkinci tekrarlayışında kulaklarına ulaşan Melisa’nın sorusu cevabını da yanında taşıyordu ama yine de Azra aksini iddia ederek onları da bu huzursuzluk kuyusuna çekmemek için gülümseyerek cevapladı.
“Evet.” Çok kaptırmıştı düşüncelere kendini ama durduramıyordu. Zihni infilak etmek üzere gibi hissediyordu. Doğru neydi, yanlış nereden başlıyordu, atacağı en sağlam adım nasıl olmalıydı? Ailesi nasıl olsun isterdi, şimdiki ailesi için nasıl yapmalıydı? Ölen kadının çocuğu da sızınca araya gözleri dolu dolu oldu.
Kafasını eğerek gözlerini kırpıştırıp gözyaşlarına sahip çıkmaya çalışırken ortamdaki sessizlik sonunda dikkatini çekti. Çatalıyla dürtmek dışında dokunmadığı tabağından kafasını kaldırarak iki çift endişeli göz ile karşılaştı. Zavallıca bir son çabayla yeniden gülümseyerek; “İyiyim,” diye mırıldandı.
"Değilsin.” Doğan’ın sert sesiyle bütün dikkatini adama vermeyi başardı. “Son beş dakikadır tabağından makarna aşırıyorum. Normal koşullarda elimin çatal darbeleriyle morarması gerekiyordu. Ama şuan hissettiğim tek şey miğdemdeki şenlik." Haklıydı, normal şartlarda vereceği tepkiler değildi bunlar.
"Düşünmeden duramıyorum,” diyerek pes etti Azra. “Bugün yaşananları da Akil'in söylediklerini de kafamdan bir türlü atamıyorum."
"Ne söyledi yine o bunak herif?" Kısa bir sessizliğin ardından ciddi bir ses tonuyla sormuştu Doğan.
"Aileme hiç benzemediğimi onların temsil ettiği iyi şeylerle alakam olmadığını… Hep aynı şeyler işte..." Elinde evirip çevirdiği çatalı tabağının içine sertçe bırakarak masadan olabildiğince uzaklaşıp arkasına yaslandı. "Haklı olması beni çileden çıkarıyor!"
"Akil yanılıyor tatlım.” Masanın üzerinden uzanıp kızın elini tuttu Melisa. Yüzünde içindeki tükenmez merhameti yansıtan bir gülümseme vardı. “Ailenin tüm fertleri inanılmaz cesurdu ama inan bana senin de onlardan geri kalır bir yanın yok.”
“Hiç sanmıyorum,” dedi Azra kafasını sağa sola sallayarak.
“Demek sanmıyorsun,” dedi Melisa tek kaşını havaya kaldırmış kızı süzüyordu. Tuttuğu elini bırakarak tıpkı onun gibi geriye yaslandı. Kollarını göğsünde kavuşturarak kızı izlemeye devam ederken Doğan da yemek yemeyi bırakmış dönen muhabbeti anlamaya çalışıyordu. “Bana neden korktuğunu söyle?”
“Başınıza korkunç bir şey gelme ihtimalinden,” dedi Azra hiç düşünmeden. Gerçi en büyük kâbusunu dillendirmesi gerektiğinde düşünmesi de aşırı yersiz olurdu. Kendileri, hâlihazırda her daim temel direklerinden biri yerine geçecek kadar işgal ediyordu zihnini zaten.
“Gördün mü bak,” dedi Melisa. Bariz olanın altını çizdiğini düşünüyordu belliki ama Azra anlayacak idraka sahip değildi o an için. “Bizim için korkuyorsun.” Muhtemelen kızın anlamadığını fark ederek devam etti. “Davz yakalandığında baban onu, ailesinin bir ferdini kurtarabilmek için geride kaldı, büyükannen teyzen ve annen kaçabilsin diye geride kaldı, ailesini kurtarabilmek için. Eliza ve Enna’nın senin için yaptıklarını söylememe gerek yok. Biliyorsun. Hepsi ailesini korumak için çabaladı. Bu onları cesur yaparken seni neden korkak yapsın.” Çok farklı bir bakış açısına sahip olmasına rağmen söylediklerinden etkilenmişti Azra. “Akil vazgeçmenin de bazen çok büyük bir cesaret gerektirebildiğini unutuyor.” Bu pencereden bakarsa eğer rahatlayabilirdi fakat ailesi birbirlerine sahip çıkarken aynı zamanda bir gezegenin de refahı için uğraşmaktan geri kalmamışlardı.
“Bir şeyler eksik gibi hissediyorum. Ailemin yapmamı istediği şey bu değildi.”
"Evet, belki tam olarak istedikleri şey bu değildi,” diyerek onayladı kızın söylediklerini Melisa. “Aynı zamanda senin mutlu ve güvende olmanı da isteyeceklerinden eminim. Ama herşeyden önce önemli olan senin ne istediğin. Söz konusu ailen bile olsa kimsenin yarımlarını tamamlamak zorunda değilsin. Onların kaderini yaşamak zorunda da değilsin. Biz dâhil kimse için kendini feda edemezsin. Bu senin hayatın…”
“Ama…” diyerek araya girecekken Melisa onu susturarak devam etti.
“Benim şahsi fikrimi soracak olursan eğer sana açık açık söyleyebilirim ki bu yola girersen öleceksin.” Azra bu net ifade karşısında ister istemez gerildi. Yanında oturan Doğan’ın da sıkılan yumruklarını fark edince aynı duyguları hissettiklerini anladı.
“Cesedimi çiğnemeleri gerekiyor.” Melisa sulanmaya başlayan gözleriyle genç adama baktı.
“Bir mezarımız olabileceğini bile sanmıyorum.” Burnunu çekerek devam etti. “Diğerleri bu ihtimallere bir şekilde körleşmiş, hala bir umut olduğunu düşünüyorlar. İnanın bana hiçbir yolu yok. Umalımda daha fazla kayıp vermeden dursunlar."
"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun?"
"Evet,” dedi Melisa kesin bir dille. “Buraya geldiğimden beri anne ve babamdan haber almadım. Belki bir yolunu bulabilirdim ama istemedim. Onları ardımda bırakmam gerekiyordu ve ben de bunu yaptım. Şanslıyım devam edebilmek için iki mükemmel motivasyon kaynağı buldum.” Doğan’a ve Azra’ya gülümsedi. “Akil ve diğerlerinin yaptığı şey karanlık geçmişe saplanıp kalmak... Bu isyan uğruna çok kayıp verildi. En çok kayıp verenlerden biri de sensin Azra. Daha fazlasını istemeye kimsenin hakkı yok. Bu yüzden için rahat olsun."
Kimseye bir hayat daha borcu olmadığı konusunda Melisa’ya hak veriyordu Azra fakat tek başına kalmış olan o küçük çocuğu düşününce de vicdanı bir şeylerin yanlış olduğunu haykırıyordu. O sesi susturabilmek için büyük bir uğraş içine girmeyi tercih etti.
“Yanımda olduğunuz için çok şanslıyım.” Bundan sonra atacağı her adımda bu şansı devam ettirmek için uğraşacaktı sadece. Seçimleri de bunun kalıcılığı yararına olacaktı. Kendi kendine bunun sözünü verirken dışarıdan görünen tek şey minnet dolu bir gülümsemeydi.
“Bugün hepimiz için oldukça zordu ve nihayete ermesinin zamanı geldi,” dedi Melisa dudaklarını bir peçeteyle temizledikten hemen sonra. Sesi ve gevşeyen omuzları az öncekinin aksine rahatlamış olduğunun bir göstergesiydi. “Bize güzel bir vanilya çayı yapayım ben şimdi. İçer içmez yataklarınıza çekilin. Sabah ikiniz de işe gideceksiniz.” Masayı toparlamaya yeltenen gençleri engelleyerek salona gönderdi.
“Bugün burada kalsan olur mu?” diye sordu Azra koridora çıktıkları anda Doğan’a. Her ne kadar gayet sağlıklı görünse de o kıpırtısız hali gözünün önünden gitmediği için endişelenmekten kendini alamıyordu.
“Olur,” dedi neden bu teklifte bulunduğunu anında anlayan Doğan gülümseyerek.
Melisa için açtıkları kanepeye çarşaf, yastık ve yorgan çıkardıkları sırada çayın mis kokusu ulaştı burunlarına. Yanına yumuşak dokulu bir kurabiye de çıkarmıştı Melisa. Aşırı düşünmeye iyi geldiğini bildiği çaydan büyük yudumlar alan Azra’nın kısa bir süre sonra esnemekten gözleri yaşarmaya başladı. Bardağın dibi göründüğünde Melisa onu yatağa gitmesi için kışkışladı.
“Mutfak?”
“Ben hallederim. Yarın da izinliyim, erken yatmama gerek yok.” Kontrol amaçlı son bir kez Doğan’a baktığında, adamı Melisa’nın yemediği kurabiyeleri aşırırken buldu. Kıza sırıtan yüzüyle oldukça kendinde görünüyordu.
"O zaman iyi geceler."
"İyi geceler," dedi Melisa da cevaben. Doğan ise yutmaya hazırlandığı lokması sebebiyle sadece el sallamakla yetindi.
Azra yatağa uzandığında her ne kadar Akil'in söylediklerini aklından çıkarmamış olsada verdiği kararın arkasında durabildiği için kendiyle bir miktar gurur duyuyordu. Melisa hayatına isyan ve geride kalan ailesi olmadan devam etmenin bir yolunu bulmuştu. Azra da yapabilirdi. Biraz özgüven biraz da Melisa’nın mükemmel çayının etkisiyle huzurlu sayılabilecek bir uykuya dalmadan önce düşündüğü son şeyler bunlardı.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |