21. Bölüm

Masumlara Yer Yok

Fatma
parukopoli

 

Azra omzunun üzerinden mektubu okumaya çalışan Doğan'a baktığında şu anda kendi gözlerinde de görüldüğüne emin olduğu korkulu bakışlarla karşılaştı. İşe yarar cevaplara sahip olmadıklarının bilinciyle bu defa aynı anda dönüp mektubu onlara verdiğinden beri düşüncelere dalmış olan Melisa’ya baktılar. İlk konuşan Azra oldu.

 

"Ne demek oluyor bu?”

 

"Birçok şey," diye cevapladı Melisa kızı. Dalgın bakışları kızın elindeki mektuptaydı şimdi. “Geri çağırılıyor olmamız en barizi.”

 

"Ama gidemezsin, eğer gidersen…" Cümlesinin devamını getirememişti Doğan. Böylece Azra’nın zihninde o kısma uygun olabilecek milyon tane felaket senaryosu hızlıca şekillenmeye başlamıştı.

 

“Kaçalım!” dedi Azra hırsla elindeki mektubu buruşturup koltuklardan birine atarken. Böylece Melisa’nın yorgun bakışlarını kendi üzerine çekebildi. “Hemen bu gece, bizi bulamayacakları bir yere gidelim.”

 

“Öyle bir yer yok,” dedi Melisa yorgunca kafasını sağa sola sallayarak. “Kaçtığımızı anladıkları anda bir şeyler sakladığımıza emin olurlar.”

 

“Umrumda değil!”

 

“Ama benim umrumda.”

 

“Neden?” Azra’nın yılmış bir ifade ile sorduğu soruyu Doğan cevapladı.

 

“Suçlarını ve cezalarını ailelerine miras bırakıyorlar,” dedi eliyle az önce Azra’nın koltuğa fırlattığı kâğıdı göstererek. “Her zamanki gibi yine bizim güvenliğimizden endişe ediyor.”

 

“O kâbusun içine tek başına daldığında iyi olacağımızı mı düşünüyor? Saçmalık!” Ses tonunu ayarlama gereği duymayan Azra, kadını ikna etmek adına varını yoğunu ortaya koymaya hazırdı. Anne yerine koyduğu kadını göz göre göre tehlikeye atamazdı. “Bizsiz hiçbir yere gidemezsin!” Melisa’nın bakışlarında bir şeyleri ölçüp tartar gibi bir ifade vardı. “Tıpkı ailem gibi seni de…”

 

"Hayır,” diyerek çabucak araya girdi kadın. “Öyle olmak zorunda değil. İlk yakalandığımda suçlu olduğuma dair bir kanıt bulamadılar şimdi de bulamayacaklar.” Tutarsız konuşmasıyla hem gençleri hem kendini ikna etmek için çırpındığı ortadaydı. “Doğan televizyonu açıp kumandayı bana uzatabilir misin?" Hızlıca üzerine çekilen iki çift şaşkın bakışı umursadığına dair bir harekette bulunmadı.

 

"Televizyon ne alaka?" Korku içinde kıvranırken kadının bu tuhaf tavırları ister istemez öfkelendiriyordu Azra'yı. “Oturup bundan sonra izleyeceğimiz yol hakkında kafa patlatmamız gerekirken.”

 

"Bu yüzden izlemem gerekiyor işte." Kumandanın tuşlarına basarak bir haber kanalında durdu ve dikkatlice izlemeye başladı.

 

"Haberlerde sizinle ilgili birşeyler olmasını beklemiyorsun değil mi?" dedi Doğan televizyona yaklaşarak. "Dünyaca ünlü bir haber kanalında hemde." Onun da tıpkı Azra gibi kafası karışmaya başlamıştı.

 

"Bu kanalın ceolarından biri bizden haberdar,” diyerek açıklamaya başladı Melisa gözlerini bir an olsun ekrandan ayırmadan. “Katil tarafından sürgün edilen ilk gelenler, kendi aramızda topluca duyuru geçilmesi gerektiğinde kullanabileceğimiz bir sistem geliştirdiler. Bunun gibi olağanüstü bir durumda saat tam 19’da sürgünler televizyonun başına geçer ve beklemeye başlardı. Şu haber spikerinin ceketinin cebindeki beyaz mendili görüyor musunuz?” Azra kafasını çevirip ekrana baktığında adamın siyah ceketinden ucu görünen bahsi geçen mendili buldu. “Eğer sürgünlere verilecek bir mesaj, bir duyuru varsa adam haber arasında kendisine verilen talimatla onu kırmızı bir mendille değiştirir. Her zaman mendil olmak zorunda değil. Bazen bir beyaz kalem, çiçek ya da saat olur." Melisa yerinden kalkarak odasına gitti. Saniyeler sonra elinde küçük bir kutuyla hemen geri döndü. Kutudan yüzük halkasına benzer ceviz büyüklüğünde gümüş renkli birşey çıkardı. Azra dikkatli bakınca üzerinde küçük küçük düğmeler olduğunu gördü. "Mendil değiştikten sonra bu alıcıyı televizyona yapıştıdığımızda bize ait olan frekansı yakalayacak."

 

"Bu çapta bir şeyin daha önce hiç fark edilmemesi çok tuhaf,” diye düşüncelerinin bir kısmını dile getirdi Azra. Zihninin büyük bir kısmı sistemi kuranların zekâsını takdir etmekle meşguldü.

 

"Sürekli yayın yapılmadığı için fark etmediler. Ayrıca ellerinde bu aygıt olmadan hiçbir şey göremezler,” dedi elindeki tuhaf parçayı göstererek. “Gerçi ben de görebilecek miyim bilmiyorum. Uzun zamandır yayınları izlememiştim. Hala çalışıp çalışmadığını bilmiyorum." Duvardaki saate bakıp devam etti. "Yarım saatimiz var." Azra dayanamayıp araya girdi.

 

"Vakit kaybetmeden kaçıp gitmeliyiz Melisa. Akil bize yardım etmeyeceğini açık açık belirtti. Kimse yardım etmeyecek! Ne olmasını bekliyorsun?"

 

"Bilmiyorum," diye bağırdı Melisa. Ayağa kalktı ve Azra'nın postacıya bakarken açık bıraktığı perdeyi hızlıca kapattı. Kalktığı koltuğa gergin bir şekilde yeniden oturdu. Yüzünü elleri arasına alıp öylece kaldı. Doğan ve Azra çaresizce birbirlerine baktıktan sonra perişan haldeki kadına yaklaştılar. Doğan kadının omuzlarını sıktı. Azra ise önünde diz çökerek ellerini yüzünden çekip tuttu. Kadının salya sümük ağladığını görünce aynı derecede canı yandı.

 

"Panik yaptım, özür dilerim," dedi kadının gözlerini silerek. “Bir yolunu bulabileceğimizi biliyorum. Her zaman bulduk.”

 

"Oraya bir daha gitmek istemiyorum,” dedi Melisa dürüstçe. “Kısa bir süre tutuklu kaldım ama bu tüm hayatımı mahvetmeye yetti.”

 

"Gitmeyeceksin."

 

"Bir daha asla," diye onayladı Azra Doğan'ı.

 

"Ama gitmek zorundayım." Fısıltıya yakın bir ses tonuyla konuşuyordu. Hissettiği çaresizlik bütün bedeninden açıkça okunuyordu.

 

"Hayır değilsin," dedi Azra.

 

“Kimse seni zorla bizden koparamaz,” diye ekledi Doğan sertçe. Kadının boğazından acı bir hıçkırık kaçınca kaşlarını çatarak yeniden konuştu. "Tutuklamadan kastın sadece kilit altında tutulmak değil öyle değil mi?” Elleri yanlarında yumruk olmuştu şimdi. “Ne yaptılar sana orada?" Melisa kafasını kaldırıp nemli gözlerini televizyona dikti. Bir süre hiç sesini çıkarmadan yayını izleyince cevap vermeyeceğini düşündüler fakat sonrasında kadın tüm dikkatini onlara vererek konuşmaya başladı.

 

"Bazen yapmak istediğim işleri elime yüzüme bulaştırıyorum."

 

“Hayır, ufak tefek sakarlıklar dışında sen her şey de mükemmelsin,” diyerek araya giren Doğan’ı kafasını sağa sola sallayarak engelledi.

 

“Aslında bana sakar demeniz hoşuma gidiyor.” Yüzünde belli belirsiz bir gülümseme vardı şimdi. “Bu hastalığımı sevimli gösteriyor."

 

"Hastalık mı? Kimse sakarlığı hastalık olarak görmez Melisa." Azra onay almak için Doğan'a baktı. Genç adam da en az kendisi kadar şaşkın duruyordu. Melisa onları umursamadan devam etti.

 

"Krallığa ihanet suçundan tutuklananları konuşturmak için çeşitli işgence metotları uyguluyorlar." Ellerini Azra’nın tutuşundan kurtararak koltukta geriye yaslanırken gözleri televizyondaydı. Sıradan bir şeyden bahseder gibi konuşmaya çalışıyordu ama Azra titreyen ellerinin ve dizlerinin, korkudan bembeyaz olan yüzünün, gergin sesinin oldukça farkındaydı. Anlatırken bu kadar zorlandığı yaşadıklarını duymanın ona ve Doğan’a da aynı korkunç etkiyi bırakacağına emindi. “Katil'in bu iş için uzman adamları var. Beni de bu şekilde konuşturmayı denediler. Bu gözünüzde canlanan tarzda bir şey değil. Aslına bakarsanız tutuklulara hiç dokunmuyorlar bile. Bunu onlar için yapan çeşitli iksirler var. Korkunç acılar çekmeni sağlayan sıvılar…” Çocuklarının endişeli bakışlarından itinayla kaçınarak bu defa salon halısının desenini izlemeye başlamıştı. Bir defa gözlerine baktığında anlatmaya son vereceğini bildiği için bu durumdan memnundu Azra. “Tüm çabalarına rağmen konuşmamayı başarınca farklı bir yöntem kullanmaya karar verdiler. Bütün bedenimi uyuşturarak direncimi kırıp zihnime girmeye çalıştılar. Üstad Kölge diğer çoğu üstadın aksine bu tarz yöntemleri en başından beri insanlık dışı buluyordu. Bu yüzden gençliğimde ondan gizlice öğrenebildiğim derslerden biri de buydu; bize bu yöntemlere karşı nasıl direnç göstereceğimizi öğretmişti. Benim en iyi olduğum şeylerden biriydi. Sonuna kadar çözülmedim fakat her seferinde, bedenimin kaldırıp kaldıramayacağını umursamadan dozu daha da arttırdılar. Yine de konuşmayınca birşey bilmediğime kanaat getirip sürgün ettiler.

 

Dünya yolculuğuna çıkmadan önce neredeyse yarı ölü bir haldeydim. Annemin güç bela ayarladığı bir üstad sayesinde üstünkörü bir tedavi görmeseydim eğer canlı olarak buraya varamayacaktım. Hızlıca yapılan bu müdahale yaşamaya devam etmemi sağladı fakat kısıtlı zaman nedeniyle tam bir tedavi değildi.” Dalgın gözlerinden kaçan gözyaşını yanağını tamamen ıslatamadan elleriyle yakalayarak sildi. “Üstad Kölge sonrasında elinden geleni yaptı ama yine de tamamen kurtulamadım. Tedavi zamanını kaçırmıştım.” Titreyen ellerini kaldırarak avuç içlerine baktı. “Bazen aniden hissetmeyi bırakabiliyorum. Elimdekiler kayıp düşüyor. Bu yüzden küçükken seni kucağıma almaktan çok korkuyordum Azra. Ya da bazen saniyelik körlükler yaşayabiliyorum. Kendimi toparlayana kadar ya kendimi ya da çarptığım şeyleri yerde bulabiliyorum." Azra gözünden akanları umursamadan kadının gözyaşlarını silerek sıkıca sarıldı.

 

"Her geçen gün Katil'in katili olmak isteğim daha da körükleniyor,” dedi Doğan öfkeyle. Aynı yakıcı duyguları Azra da bire bir hissediyordu. Taş üstünde taş koymadan Katil’in de yandaşlarının da kökünü kurutmak istiyordu. Kollarının arasında kuş gibi titreyen kadının bunları asla hakedecek bir şey yapmadığını biliyordu. “Bir insan senin gibi sevgi dolu bir kadının canını nasıl yakabilir." Azra kafasını kadının omzuna yasladığında bakış açısında şimdi televizyon vardı. Gördüğü şey karşısında hızlıca nefesini tutup kadından ayrıldı.

 

“Melisa,” dedi eliyle televizyonu işaret ederek. “Sanırım beklediğin işaret geldi.” Haber spikeri artık kırmızı bir mendil takıyordu.

 

Melisa aceleyle yerinden kalkarak elindeki halkayı televizyona yapıştırıp üzerindeki düğmelerin birkaçına bastı. Saniyeler sonra ekranda bir kadının fotoğrafı göründü. Kadının kızıl kahve kıvırcık saçları ve sevimli gülümsemesi dikkat çekiciydi.

 

"Kaybettiğimiz yoldaşların fotoğraflarıyla açılış yapılır genelde. Hakkıyla yâd etmek ve cesaretlerini onurlandırmak için. Bu Mari. Akil'in bahsettiği..." Devamını getiremedi. Azra’nın kafasında çoktan tamamlanmıştı cümle zaten. Akil’in bahsettiği Azra yüzünden ölen, Azra’nın aksine oldukça cesur olan o kadın. Kadının hayat dolu güzel gözlerine bakmaya daha fazla dayanamayarak kafasını çevirdi. Akil'in sözleri yeniden çınlamaya başlamıştı kulaklarında. Biraz sonra televizyondan da onun sesini duymaya başlayınca hızlıca kafasını ekrana çevrdi

 

“Fotoğraftaki cesur kadının adı Mari ve maalesef ki kendisi bu isyan adına dökülmüş son kandır.” Yüzünde sanki ekran başındakilerin onlar olduğunu bilirmiş gibi oldukça sert bir ifade vardı.

 

“Yine mi bu herif?” Melisa elini kaldırarak kızın devam etmesini engelledi. Bütün dikkati televizyondaydı. Akil şimdi bugün yapılan yayının sebeplerini anlatıyordu.

 

"Bugün, yasal yollarla Aren gezegeninden kovulan tüm sürgünlerin eline Katil imzalı bir mektup geçti.” Kısa bir süre Akil’in ve Mari’nin görüntüsü ekrandan silinip yerine az önce buruşturulup koltuğa fırlatılmış olan mektubun bir kopyası belirdi. “Birçoğunuzun yaşadıklarını unutmayı seçerek burada yeni bir düzen kurduğunu biliyorum. Yeniden başlayacağına dair tüm uyarılarımı göz ardı ederek devam etmeye çalıştınız.” Sanki birebir onlara hitap ediyormuş gibi hissediyordu Azra. “Kendiniz ve yeni aileleriniz için korktunuz bunu bir yere kadar anlayabilirim fakat bu korkuyu tamamen yok etmek yerine onu hasıraltı etmeye çalışmanızı bir türlü anlayamadım. Uzak durursanız onların da uzak duracağını sanıp evlerinizin rahatına çekildiniz ve yanıldınız. Mavililer tarafından her birinize taşınan mektupların masum bir davetten çok bir idam fermanı olduğunun eminim hepiniz farkındasınızdır. Biliyorsunuz ki Katil’in dünyasında masumlara yer yok.” Ekranda yeniden Akil ve Mari’nin görüntüleri belirdi. “Ailelerinizi korumak adına hepiniz gitmek mecburiyetindesiniz. Asla vermediğiniz destek sebebiyle sayımız çok az, sizi almalarına engel olamayız. Sizden sonra sıranın arkada bıraktıklarınıza gelmemesini temenni etmekten başka yapacak hiçbir şeyimiz yok.” Derin bir nefes alarak yeniden devam etti. “Aileleriniz ile vedalaşmaya hazır olun. Mektuplar henüz zamanınız olduğuna inanmanızı sağlamak için kullanılan bir şaşırtmaca gereksiz bir prosedürdü. Vakit yok. Tahliyeler bu gece başlayacak.”

 

Ekran hiçbir uyarıda bulunmadan aniden karardığında Doğan ve Azra dönüp perişan haldeki Melisa'ya baktı. Ortamdaki koyu sessizlikte kulaklarında sadece Akil’in söylediklerinin yankısı vardı.

 

 

Bölüm : 15.05.2025 16:18 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...