20. Bölüm

Mavi Haber

Fatma
parukopoli

 

"Nerede?" Azra korkuyla salona gözgezdirdi, sonra da bakışlarını kapalı kapıya çevirdi.

 

"Dışarıda bir yerde olmalı. Bilmiyorum.”

 

“Tam olarak nerede gördün?”

 

“Görmedim,” dediği sırada film bitmiş ve ışıklarla birlikte kapılar da açılmıştı. Melisa kafasını çıkışlara çevirmiş olmasına rağmen yine de tedbiri elden bırakmadı. Telefonunu kulağına dayayarak konuşmalarına telefon diyaloğu süsü verip devam etti. “Benim peşimdeyse eğer göremem. Araya çıktığımda Akil’den mesaj aldım.”

 

“Ne yapacağız?” Melisa tedirgin bakışlarını saniyelik kıza çevirdikten hemen sonra yeniden kapıya döndü. Gözlerinde büyük bir korku vardı ve Azra bunun çoğunlukta olan kısmının kendisi için olduğunu biliyordu.

 

“Ayrı ayrı çıkacağız. Senden asla şüphelenmemeleri gerekiyor.”

 

“Ama zaten birlikte göründük,” dedi Azra. Kadını yalnız bırakmak istemiyordu doğal olarak. “Kafeteryada birlikte oturuyorduk.”

 

“Bizi orada görebilmesi için dibimize kadar girmesi gerekiyordu. O şekilde de gözden kaçamaz. Ayrıca seninle ilgili bir tehdit olsaydı Akil bunu bilir ve o yönde bir uyarı yapardı.” Son karşılaşmalarından sonra bu konuda pek emin olamıyordu Azra. Fakat Melisa’nın kati duruşu bu karamsar görüşü hakkında sessiz kalmayı tercih etmesine sebep oldu. “Salon tamamen boşalmadan biz de kalabalığa karışalım. Önden sen çık.”

 

“Olmaz,” diyerek anında itiraz etti Azra. “Durmadan arkama bakarak açık ederim bizi. Arkanızdan gelmem daha iyi olur.” Böylece herhangi bir müdahale gerekirse eğer fark ettirmeden yapabileceğine inanıyordu.

 

“Tamam.” Melisa çok şükür ki kızın asıl niyetini anlayamamıştı. Montunu hızlıca giyip telefonunu çantasına atarak çıkışa gitmeden önce ekledi; “Dikkat et.”

 

“Sende lütfen!” Melisa ardına birkez bile bakmadan kalabalığa karışıp salondan dışarı çıktıktan kısa bir süre sonra Azra da, bünyesine fazlasıyla yüklenmiş olan adrenalin eşliğinde, aynısını yaptı.

 

Katları Melisa’nın ardından aşıp da sokağa adımlarını atana kadar kimseyi fark etmemişti. Kalabalık kaldırımda kendine yer edindikten saniyeler sonra ise onu gördüğünde tabiri caizse zanaatı ile ilgili insanların abartı yapmadıklarını anlamış oldu.

 

Topraktan az önce bitmiş gibi aniden Melisa’nın arkasında ortaya çıkmıştı. Attığı tüm adımları planlı gibiydi. Rahat tavırlarıyla maskelediği aşırı dikkati dikizleyen bakışlar tarafından bile zar zor takip ediliyordu. Daima kurbanından bir adım önde olmasını sağlayan, Azra’nın doğal olmadığına yemin edebileceği bir içgüdüsü var gibiydi. Sanki kurbanının tüm hamlelerini kadının kendisinden bile önce tahmin edip ona göre hareket ediyordu. Melisa, arkasını dönüp de kontrol etmeye çalıştığı her defasında Eron mükemmel bir manevrayla ya bir araya saparak ya da mağazalardan birine girerek kendini çoktan saklamış oluyordu. Bunu o kadar sıradan bir şekilde yapıyordu ki Azra onun kim olduğunu bilmese asla Melisa'nın peşinde olduğuna ihtimal vermezdi. Bu korkunç farkındalık genç kızın tüylerini diken diken etmeye yetti.

 

Yine de tüm bu yerinde gözlemledikleri olağanüstü yeteneklerine rağmen Azra’yı tanımadığı için üstünlük hala kadınlardaydı. Ta ki Melisa büyük bir hata yapana ve panikleyen Azra da bu hatayı daha da büyütene kadar.

 

Azra sinemadayken titreşime aldığı telefonu çalmaya başladığında gözlerini Eron’dan ayırmadan cebinden çıkardı. Ekrana bakmadan açıp da kulağına dayadıktan sonra Melisa’nın sesini duyunca ise yaptığı hatanın farkına vardı.

 

"Göremiyorum onu, hala peşimde mi?" Melisa'nın sorusu üzerine Eron yürümeyi bıraktı ve hızlıca arkasını döndü. Azra fark edilmeden telefonunu cebine gerisingeri koymayı başarmıştı fakat yine de kaldırımda dikilen adamla kısa bir an gözgöze geldiğinde yakalandığına dair ufak çaplı bir korku yaşadı. Adam kıza öylesine bir bakış attıktan sonra bütün dikkatini kaldırımdaki diğer insanlara verdi.

 

Azra bakışlarını, elindeki telefonu kurcalayarak yürümeye devam eden Melisa’ya çevirdi. Biraz sonra kendi telefonu da yeniden titremeye başladı. Kadına gardını düşürmemesi için haber vermesi gerekiyordu. Nasıl yapacağına dair aklında bir fikir şekillenince çabucak devreye sokmak için adımlarını hızlandırdı.

 

Kısa bir süre sonra artık iyice yavaşlamış olan Eron ile aynı hizaya geldiğinde cesaretini toplayarak adama çevirdi bakışlarını. Yüzündeki küçümseyici gülüşü gördüğünde bir an için yüreği ağzına gelir gibi oldu ama Eron hala onunla ilgilenmeden Melisa’nın arkasındaki kalabalığı izliyordu.

 

Melisa'nın yanından geçerken mağaza vitrinlerine bakıyormuş gibi yaparak hızlıca kadına çarptı. Melisa'nın elinden fırlayan telefonu almak için arkasına döndüğünde Eron görünürde yoktu. Telefonu şaşkın kadına uzatarak fısıltıya yakın bir sesle; "Arama," dedi. “Hala peşinde, dikkat et.” Melisa gülümseyerek kafasıyla onayladığında gözlerinden alenen okunan korkuyla yüzleşti Azra.

 

“Sen buradayken dikkatim dağınık oluyor.” Hala gülümsüyordu. Dışardan bakınca çarpıştıkları için birbirlerinden özür dileyen iki nazik kadın gibi gözüktüklerine emindi Azra. “Önden git. Ben hallederim.” Bu saatten sonra yarardan çok zararı olacağını bilen genç kız kafasını sallayarak kalbinde binlerce tereddütle yoluna devam etmek zorunda kaldı. Tek güvencesi kalabalık caddede kadına bir şey yapamayacak olmalarıydı.

 

Eve varır varmaz montunu çantasını öylece koridorda bıraktıktan sonra koşturarak pencerenin dibindeki koltuğa tünedi. Tedirgin bakışlarıyla sokağı baştan sona izlerken arada sırada duvarda asılı saati de kontrol etmeyi ihmal etmiyordu. Saat kontrolünün en sonuncusunu gerçekleştirdiği sırada kadının yarım saat geciktiğini görünce hâlihazırdaki korkusu daha da harlandı. Melisa'yı aramak için telefonu eline almıştı ki sokağın başından hızlı adımlarla eve doğru yaklaştığını gördü.

 

O dakikadan itibaren gözlerini, sadece kadının arkasındaki yolu kolaçan etmek için kullandı. Kadın evden içeri girdiğinde bile tetikteydi fakat çok şükür ki Eron’dan eser yoktu. Melisa Azra’nın penceresinde nöbet tuttuğu salona girerken elindeki poşetlerden hızlıca kurtulup kıza sıkıca sarıldı.

 

"Benim yüzümden az kalsın yakalanacaktın.” Azra’nın bir süredir oldukça gergin olan bedeni bu sarılış ile sonunda gevşedi. O da aynı şekilde kadına sarıldığında sonunda rahat bir nefes almayı başarmıştı. “Son zamanlarda çok fazla şeyi unutuyor ve hatalar yapıyorum. Onun üstün yetenekli bir izci olduğunu bilmeme rağmen, kulaklarını da en az gözleri kadar iyi kullanabiliyor olduğunu unutup aradım seni."

 

"Bence o adam seni gözleriyle değil hisleriyle takip ediyordu." Azra için Eron da tıpkı Katil gibi korku ve nefret duygularının vücut bulmuş haliydi. Fakat bunun dışında bugün itibariyle yeteneklerinin de takdire şayan olduğunu düşünüyordu artık. Bu olmaması gereken küçük hayranlık sesine de yansımış olmalı ki Melisa kıza sarılmayı bırakıp şaşkın bakışlarıyla bir süre kızın gözlerinin içine baktı.

 

"Ehh,” dedi sonrasında tasasızca omuzlarını silkerek. “Dediğim gibi işinde çok iyi olduğu bir giz değil. Zamanında bizim tarafımıza çekebilmek için çok çaba harcandı. Hatta malum felaketler üst üste gelmeden önce başarılı olmak üzerelermiş.” Başka bir şey söylemeye niyeti yok gibi gözüküyordu fakat daha fazlasını talep eden kızın bakışlarını görünce devam etmek durumunda kaldı. “Bizimkilerden bir grup annesini öldürmüş.”

 

"Neden?" diye sorabildi Azra dilinin ucuna kadar gelen küfürlü cümleleri zorlukla tutarak. Annelere bu şekilde dokunuluyor olması çileden çıkarıyordu artık kızı.

 

"Bilmiyorum. Bir sürü söylenti var,” dedi Melisa gözlerini kızdan kaçırarak. “Ailenin intikamını almak istemeleri bunların en yaygınlarından biri… Bu olaydan sonra Eron ile Katil arasındaki bağ daha da sağlamlaştı."

 

“Belki de hiçbir suçu olmayan bir kadını canice çocuğundan ayırmışlar,” dedi Azra üzerinde düşünülmemiş bir nefretle.

 

“Parçalanan başka bir ailenin, ailelerin intikamını almak için…”

 

“Adilce bir kısas değil bu. İntikam Katil’den alınmalıydı. El altındaki masum hedeflerden değil.” Azra’nın katı savunması Melisa’ya geri adım attırdı.

 

“Haklı olabilirsin. Ama dediğim gibi bunlar sadece söylenti de olabilir. Annesinin katili bulunamadı.” Eron’un Katil’e olan güçlü bağı göz önüne alındığında bunun tam tersi olduğunu düşünüyordu Azra ama yine de daha fazla üstelemedi. Onun yerine zihnini kurcalayan başka bir sorunu dillendirdi.

 

"Akil Eron’un nerede olacağını nasıl biliyordu? Ayrıca neden yardım etti? Onu son gördüğümde bizi halının üzerindeki ceset deseni olarak görmek istediğini açık açık söylemişti."

 

"Akil’in çok faydalı bir gizli ağı var,” dedi Melisa. “Baban yakalandıktan ve teyzen de kaçmak zorunda kaldıktan sonra bir süre gezegendeki isyanı o komuta etti. İşler çığırından çıkınca kaçmak zorunda kaldı ama duyduğuma göre ayrılmadan önce işleri büyük oranda rayına sokmayı başarmış. Bu yüzden düzenli olarak kulağına fısıltılar gelmeye devam ediyor.” Kınayıcı bakışları kendisine döndüğünde gelecek olanı aşağı yukarı tahmin edebiliyordu Azra. “Her ne kadar aksini düşünmemiz için yırtınsa da Akil gerçekten iyi biri ve bizim tarafımızda."

 

"Nedense buna dair ciddi şüphelerim var,” dedi Azra gözlerini devirerek. Son kez pencereden dışarıyı kolaçan edip güvenli olduğuna emin olunca içeri geri çekildi. “Neden seni takip ettiklerine dair bir bilgisi var mı bu çok sevgili ve güvenli istihbarat otoritemizin?”

 

“Evet,” dedi Melisa kızın alaycı dilini umursamadan. “Rutin kontrollerden biri olduğunu söylüyor. Bu aralar hemen hemen hepimizin peşine birilerini takıyorlarmış. Akil de tam listeleri öğrenip muhataplarla paylaşıyor.” Çok yakın zamanda kavga etmiş olmalarına rağmen bu yaptığının aşırı onurlu bir davranış olduğunu istemeyerek de olsa kabul etmek zorunda kaldı Azra. Adam belli ki her şeye rağmen elinden geleni yapmaya devam ediyordu.

 

Azra, az önce tetikte beklediği koltuğa bu defa rahat bir pozisyonda oturduğunda kapının önüne yığılmış alışveriş poşetlerine gözü çarptı. Kafasıyla işaret ederek; “Bunlar ne,” diye sordu.

 

Melisa kızın işaret ettiği yere kısa bir bakış atıp karşısına oturdu. "Eve rahatça girebilmen için Eron’u oyalamaya çalıştım. Alışveriş yapma numarasıyla vakit kazandım."

 

“Pek numara gibi durmuyor,” dedi Azra sırıtarak.

 

“Kabul et,” dedi Melisa da gülümseyerek. “Oldukça inandırıcıyım.”

 

“Öylesin.” Azra pencereye bakınca aklı yeniden başlarındaki, her geçen gün büyüyen, belaya kaydı. “Sence yeniden peşine düşecekler mi?”

 

“Açıkcası bir tahminde bulunamıyorum.” Düşünceli bakışlarının odağında perdelerin elverdiğince seçilen gökyüzü vardı. “Ama takip edilmekten daha çok senin varlığından haberdar olmaları ihtimali korkutuyor beni. Bir süre evden dışarı çıkmasan çok iyi olacak. Burada yaşadığını bilmemeliler.”

 

"Üç gün yeterli olur mu?" Melisa'nın anlamadığını görünce devam etti. "Hakan Bey'in ablası vefat etmiş. Üç gün boyunca dondurmacı kapalı olacak."

 

"Zavallı adam," dedi Melisa. Hem sesinden hem de düşen omuzlarından duyduğu bu kötü habere ne denli üzüldüğü ayan beyan okunuyordu. “Bir başına kaldı.” Azra kafasını sessizce aşağı yukarı sallayarak onayladı kadını. Adamın o yıkılmış hali geldi gözlerinin önüne yeniden. “Üç gün yetmez.” Azra’yı görmezden gelen Melisa muhatabı olarak kendisini seçmişti bir an için, hemen sonrasında gözleri yeniden kıza kaydı. “Ben Hakan Bey’le konuşurum." Ayağa kalkıp kapının önündeki poşetleri aldığında Azra da telaşla peşine takıldı.

 

"Melisa saçmalama kovulurum," Peş peşe mutfağa girdiklerinde devam etti. “Hem o ne öyle velisi olmadan hareket edemeyen ilkokul çocukları gibi.”

 

"Merak etme kovulmayacaksın," dedi kadın gayet kendinden emin. Bu tavrı bir an için Azra'yı ikna edebilecek gibiydi. Dolaba yerleştirdiği yumurtalardan birini düşürüp kırmasaydı eğer oldukça iyi gidiyordu. Sırıtıp Azra'ya bakarken Azra gözlerini devirip;

 

"Allahım artık işsizim," diye söylenerek salona ilerledi.

 

“Ne alakası var Azra? Halledicem dedim sana.” Kızın arkasından bağırarak devam etti. “Alt tarafı bir yumurta kırdım diye niçin hemen güvenin kırılıyor? Ah!" Ardında bıraktığı mutfaktan büyük bir gürültü geldiğinde henüz yarıladığı koridordan hızlıca dönerek Melisa’nın yanına vardı Azra. Yerde yaklaşık on adet kırılmış soda şişesi vardı. "Bu tarz ufak tefek şeylerin bana olan inancını zedelemesine izin vermezsin değil mi?" Şimdi saçma bir şekilde tamamen ciddiyete bürünmüştü.

 

Gülsün mü ağlasın mı karar veremeyen Azra eğilerek dikkatli bir şekilde ıslanmış mutfak halısını toparladı. Doğrulduğunda hala masumca kendisini izlemeye devam eden kadına baktı. Bugün özellikle onun için zor bir gündü ve Azra biliyordu ki Melisa tedirginken her zamankinden daha sakar ve tehlikede oluyordu.

 

Yüzüne şefkatli bir gülümseme yerleştirerek kadının yanına gidip elinden tuttu. Dikkatli adımlar atmasını sağlayarak mutfak kapısına ilerletip yanağına bir öpücük kondurdu.

 

“Burayı ben hallederim. Sen içeri geçip biraz dinlen.” Melisa kızı onaylayıp salona geçerken Azra da halıyı alıp daha sonra yıkamak üzere banyoya bıraktı. Ayakkabılıktan aldığı boş kutuya büyük cam kırıklarını toplayıp bir poşete geçirdikten sonra güzelce bantlayıp, çöpe attı. Böylece sokak hayvanlarının da bir miktar güvenliğini sağlamış oldu. Ele gelmeyen kırıkları elektrik süpürgesiyle çekip yerleri silme işine geçmişti ki kapı çaldı.

 

"Ben bakarım.” Küçük bir devrilme sesinden sonra hızlıca ekledi. “Sorun yok. Sehpaya çarptım sadece.” Söz konusu sehpa yıllardır oradaydı fakat Melisa ısrarla onu rahatsız etmeye devam ediyordu. Oysaki ilk yirmi çarpıştan sonra kadının artık alışmış olması gerektiğini ummuştu Azra. Cevap vermeden işine devam ederken Doğan’ın Melisa’ya selam verirkenki sesini duydu. Elindeki poşetleri mutfağa bırakmak için geldiğinde ise iş başındaki kızı görünce sırıtmaya başladı.

 

“Oo Azra Hanım prenses olmadan önce Külkedisi olmaya karar vermiş. Aferin doğru sırayı takip ediyorsun." Azra sağına soluna bakarak adama fırlatacak uygun bir şeyler aranırken niyetini anlayan Doğan hızlıca Melisa’nın yanına salona kaçtı. Hırsını alamayan kız arkasından; “En azından ben külkedisi olarak masalın merkezindeyim,” diye bağırdı. “Sense arabaya dönüşmek için sırasını bekleyen bir balkabağısın.”

 

Adamın uzaktan gelen kahkahası eşliğinde söylene söylene temizliğe devam etti. İşi tamamen bittiğinde diğerlerinin yanına salona geçtiğinde az önceki laubali havadan eser olmadığını gördü. Melisa, bugün sinemada olanları anlatmıştı Doğan'a. Kendini yorgunca koltuklardan birine atan kıza hitaben;

 

“Yakalanmadığına emin misin?" diye sordu.

 

"Evet,” diye cevapladı Azra adamı.

 

"Keşke şu çarpma numarasını yapmasaydın." Adamın bakışlarından ikna olmadığı anlaşılıyordu.

 

"Ama onu uyarmam gerekiyordu.” Kendini savunmak zorunda kalmak hafif agrasifleştirmeye başlamıştı kızı. Arkadaşı neden ortada olan şeyleri göremiyordu ki? “Beni aramaması gerekiyordu."

 

"Görülmeyecek bir yere geçip mesaj falan atabilirdin." Bu oldukça basit ve güvenli çözüm yolunu kendi düşünemediği için bir an dumura uğradı. Sonrasında hemen toparlanıp; "Paniklemiştim,” dedi kendini savunarak. “Düşünemedim.”

 

Belli ki konu hakkındaki tiradı hala bitmemiş olan Doğan yeniden konuşmak için ağzını açtığı sırada kapı bir kez daha çaldı. Melisa onlara bakarak; "Misafir bekleyen var mıydı?" diye sordu. Azra ve Doğan hayır anlamında kafalarını sallayınca kadının yüzünün rengi attı.

 

Azra, kadının bu perişan halini her gödüğünde Katil’e olan nefreti katlanmaya devam ediyordu. Tam bir öfke yumağı olarak hızlıca ayağa kalkıp; "Ben açarım," dedi sertçe.

 

"Bekle." Melisa’nın sesi onun aksine daha kısık ve telaşlıydı. Azra’dan önce kapıya ulaşarak gözetleme deliğinden baktı. Neredeyse anında kafasını kapıdan uzaklaştırırken gözleri sebebini bilmedikleri bir korkuyla irileşmişti.

 

Azra’yı kolundan tutarak dikildiği kapıdan içeri çekti. Az öncekinden daha sessiz bir tonda; "Sakın sesinizi çıkartmayın," dedi ve sonra da gözlerini bir iki saniye yumup tekrar açtı. Ardından gelmek için hareket eden Doğan’ı da durdurup bu defa ölümcül bakışlar eşliğinde; “Sesinizi çıkartmayın!” diye yeniden uyardıktan sonra koridora çıktı. Arkasından salon kapısını da kapatmayı ihmal etmemişti.

 

Neler olduğunu anlamaya çalışan Azra Doğan'a döndüğünde adamın kendisine odaklı dikkatli bakışları ve çatık kaşlarıyla karşılaştı. Tıpkı Melisa gibi sesini olabildiğince kısık tutmaya çalışarak; “Ne var,” diye sordu.

 

“Şaşkın kadın zavallı gözlerimi pas geçmeyi unuttu sanırım.” Ne saçmaladığını anlamaya çalışan Azra yeniden sinirlenmeye başlıyordu. Adam kızın kafasından tutarak kendisinin aksi tarafına çevirdi. “Allah aşkına başka tarafa bak. Sinirlerim bozuldu.”

 

“Ne saçmalıyorsun?” diye sordu kız elinden kurtulmaya çalışarak.

 

“Melisa seni yine küçülttü ve bu defa beni de harcadı,” dedi Doğan sessizce. “Gerçek yaşının atar giderini ve mimiklerini kaldıramayacak bir görünümdesin ve şu an tam da bu söylediklerimi yapıyorsun. Oldukça garip bir görüntü anlayacağın…” Konuşmasını hızlıca ve sessizce sonlandırmıştı. Evlerinin kapısı açılmış olduğu için Azra da aynısını yaptı.

 

"İyi günler." Ses tanımadıkları bir adama aitti. Kulaklarını yan yana ahşap kapıya dayayarak daha iyi duymaya çalıştılar.

 

"İyi günler,” diye karşılık verdi Melisa. “Uzun zaman oldu mektup almayalı. Ailemden sanırım?" Sesinden tedirginliği rahatça okunuyordu. Neyseki muhatabı bunu umursamadan devam etti.

 

"Hayır. Bu resmi bir evrak… Elinize ulaştığına dair bir mühür alabilir miyim?"

 

"Resmi mi? Saraydan mı?"

 

"Besbelli değil mi hanımefendi?” Zorlama nezaketi, bastıra bastıra telaffuz ettiği hanımefendi kelimesinden anlaşılıyordu. “Mühür alabilir miyim?" diye ekledi sabırsızca. Azra Doğan’a dönüp yanlarına gidip gitmeme konusunda fikrini almak üzereydi ki arkadaşı küçük bir çocuğu susturur gibi işaret parmağını dudaklarının ortasına dayadı.

 

"Hemen getiriyorum." Melisa'nın uzaklaşan ayak seslerini duydular. Kısa bir süre sonra da geri gelişini.

 

"Şuraya lütfen.” Sayfa hışırtılarından sonra yeniden duyuldu adamın sesi. “Ve şu kısma. Tamamdır, teşekkürler." Kapı kapandıktan hemen sonra Melisa güvenli bir şekilde yanlarına gelir gelmez iki genç de merakla pencereye koştu.

 

Adamı arkadan gördükleri kadarıyla mavi bir takım elbise giymişti. Ceketinin içine giydiği gömlek, ayağındaki, mükemmel cilası buradan bile anlaşılıyor olan, ayakkabılar da aynı renkti. Ve Azra dehşetle fark etti ki samuray topuzu yaptığı kafasının ense kısmındaki belirgin bir tutam saçı da maviydi.

 

"Kapımıza şirinlerden biri gelmiş;” dedi Doğan Azra’nın yüzündeki ifadeye gülerken. “Yeterince iyi bir çocuk olamadığımız için mi göremedik acaba?"

 

"O adam postacı,” dedi Melisa. Titreyen parmaklarında, çok fazla kat izi olan bir kâğıt vardı. Kâğıdın arkasından görebildikleri kadarıyla birkaç paragraflık bir yazıya ev sahipliği yapıyordu. Öteki elinde ise kırmızı avuç içinden biraz daha küçük bir zarf vardı. Muhtemelen onlar mavi dehşeti izlerken Melisa da mektubu açıp okumuştu. “Saraydan haber getirmiş," dedi zorlukla yutkunarak.

 

"Ne yazıyor?" diye sordu Azra da korkuyla. “Seninle dertleri neymiş?”

 

“Sadece benimle değil,” diyerek mektubu kıza uzattı. “Kayıtlı bütün sürgünlere gönderilmiş olmalı.” Kadının elinden kapar kapmaz hızlıca okumaya başladı Azra.

 

Dünya Gezegeni Sürgünlerine;

 

Sene başından beri özenle sürdürdüğümüz araştırmalar sonucu birçoğunuzun haksız yere sürgün hayatı yaşadığını tespit etmiş bulunmaktayız. Yapılan hataları düzeltmek adına tüm sürgün vatandaşlarımızın dosyaları yeniden açılacaktır. Yargılamaların sağlıklı devam edebilmesi için tarafların tamamının mahkemelerde hazır bulunması gerekmektedir.

 

Tahliyeler çok kısa bir zamanda başlıyacak olup, açık emre itaatsizlik edenler hain olarak görülüp bulunduğu yerde infaz edilecektir. Gerektiği yerde ise mirasçıları üzerinden mahkemeler devam edecektir.

 

Masum olan sonsuza kadar korunacaktır.

 

Aren Kralı Romos

 

Bölüm : 24.04.2025 15:48 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...