12. Bölüm

Mezar Kazan

Fatma
parukopoli

 

"Bunu nereden buldun Akil?" Adam rahat bir tavırla omuzlarını silkerek;

 

"Enna'nın cesedinden aldım," dedi. Fakat aynı rahatlığın zerresi Melisa’da yoktu. Bunu, elindeki bıçağı hiç tereddüt etmeden adama fırlatmasından anlayabilirdiniz. İki saniye önce adamın kulağının olduğu hizada, kapıya saplıydı şimdi bıçak. Azra ellerini korkuyla ağzına kapatırken Doğan ise büyük bir şaşkınlıkla gözlerini Melisa ile bıçak arasında gezdiriyordu. Adam az önce ölecek olmasını hiç umursamadan aynı rahat tavır ile bıçağı saplandığı yerden çıkardı.

 

"Anlaşılan cesur baban sana bir şeyler öğretebilmeyi başarmış," dedi ve kendini koltuklardan birine bıraktı. Azra ikisinin arasındaki tuhaf ilişkiyi izlerken şaşkınlığını koruyordu. Böyle bir muamele kendisine reva görülmüş olsaydı eğer yapacağı ilk faaliyet bulundukları ortamdan sorgusuz sualsiz hızlıca topuklamak olurdu.

 

Melisa'nın siniri hala geçmemişti. Adamın üzerine yürüyerek;

 

"Mezar soygunculuğuna da mı başladın?" diye sordu oldukça yüksek bir sesle. Anın şokunu üzerinden atan Doğan araya girerek gerisingeri oturttu öfkeli kadını saniyeler önce kalktığı koltuğa.

 

"Ben kazana kadar bir mezarları bile yoktu.” Akil az kalsın canından olacak olmayı umursamadan rahat bir tavırla konuşuyordu kadınla. “Bence sırf bu yüzden bile Enna bu bıçağın bende olmasını isterdi." Azra Melisa'nın tekrar celallenmesine fırsat vermeden adama, hızlıca sordu.

 

"Mezarlarının yerini biliyor musun?" Hakkı olarak hem heyecanlanmış hem de üzgün hissediyordu Azra. Eğer adam, onun istediği cevabı verirse ailesi ile ilgili somut bir şeyler görebilecekti sonunda. Bunun bir mezar olduğu gerçeğini ve Akil bulmasaydı eğer naaşlarına ne olacağı sorularını düşünmeyi sonraya bıraktı. Adam ilgiyle kıza bakarken aynı dikkatli bakışın kendinde de olduğunu biliyordu.

 

"Vay canına prensesimiz sonunda alıklık uykusundan uyanabilmiş," dedi alayla. Azra duymak istediği cevabın beklentisi ile bir şey söylemeden sessizce onu izlemeye devam ederken konuşan yeniden Melisa oldu.

 

"Neden geldin?"

 

"Adamlar gider gitmez arayacağını söyledin ama aramadın. Ben de yakalandığınızı düşündüm. Merak ettim ve geldim."

 

"Çalınacak eşyaların varlığı esas merakının sebebi olmasın sakın," dedi Melisa öfkeli bir ses tonuyla. Bıçağın Enna'dan izinsizce alınmış olmasını asla sindiremeyecek gibi gözüküyordu.

 

"Hayır, hayır.” Aksettirilen yanlışı düzeltmeye çalışan bir adamın abartılı telaşı vardı üzerinde. Fakat oldukça sahte ve alaycı duruyordu. “Asıl merak ettiğim şey kazılacak mezar olup olmadığıydı." Melisa'nın adamın üzerine atılmasına yeniden Doğan engel oldu. Adamdan kurtulmak için çırpınırken;

 

"Seni öldürürüm!" diye bağırdı.

 

"Evet, biliyorum," dedi adam eliyle hoş olmayan bir şeyi kovalıyormuş gibi bir hareket yaparak. Melisa Doğan'ı aşamayacağını anlayınca zor da olsa kendini koltuğa geri bıraktı.

 

"Didişip durmayı bırakın artık," dedi Doğan. "Bundan sonra ne yapacağımızı konuşalım." Adamın cümlesi ile Azra'nın düşünceleri geçmişte cirit atmayı bırakıp geleceğe doğru yöneldi. Ne olduğunu düşünmekten ne olabileceğine sıra gelmemişti bir türlü.

 

"Yapılacak tek şey ayan beyan ortada değil mi sevgili oğlum?" Akil geldiğinden beri ilk defa oldukça ciddi görünüyordu. Yayıldığı koltuktan toparlanıp hepsinin yüzlerine tek tek baktıktan sonra devam etti. "Evimizi geri alabilmek için savaşacağız. Büyük isyan daha sistemli bir şekilde tekrar başlayacak. Üstelik bu defa onlardan birkaç adım öndeyiz. Prensesin yaşadığını ve bizim yanımızda olduğunu kimse bilmiyor. Yeniden örgütlendiğimizi de fark etmediler. Hazırlıksız yakalayacağız onları." Azra ağzı bir karış açık bir şekilde adamı dinlemeye devam ediyordu. Rahatça anlattığı şeyin korkunçluğunun farkında mıydı bu adam? Ailesinin katilinden korkuyordu ve doğal olarak onunla asla karşılaşmak falan da istemiyordu.

 

"Her şeyden önce,” diyerek oldukça etkili tiratın arasına girdi Melisa. “İşin içinde olmak isteyip istemediğine Azra karar verecek." Kadının itiraz eden güçlü sesi ile kurulan bu cümleler Azra'nın derin bir nefes almasına sebep oldu. Bir an için fikri sorulmadan bu keşmekeşin içine çekilmek zorunda kalacak diye çok korkmuştu.

 

"Elbette," diyen Akil de kısa bir an Azra'yı rahatlatmıştı. "Onun da vereceği önemli kararlar olacak. Sürgünlere ne zaman haber verileceği ya da yeni isyanın parolaları gibi…”

 

“Bundan bahsetmiyorum. Salağa yatma!” Akil gözlerini kısarak baktı Melisa’ya.

 

“Bu işin dışında kalmak ihanetten başka bir şey değil! Bize olmasa bile bu uğurda yok olan insanlarımıza, en başta ailesine borçlu bunu." Buraya kadar diye düşündü Azra omuzlarını düşürerek. Buna mecbur bırakılacaktı.

 

"Kes şunu!" diye bağırdı Melisa. "Onu bu şekilde yönlendirmene izin vermeyeceğim. Bunun için Azra'yı zorlayan herkes karşısında beni bulur. Eğer bu işin dışında kalmak isterse dışında kalacak!"

 

"Dışında kalmak ne demek?" dedi Akil de onunkine eş aynı öfkeli ifade ile. "Prenses bu isyanın merkezinde…"

 

"Bu bir oyun değil Akil! Sonunda hayatını kaybedebilir. Tam da bu yüzden o verecek kararını." Melisa'nın kesin konuşması karşısında adam söyleyeceklerini, yüzündeki ifadeden anlaşıldığı kadarıyla, zar zor yutarak bir adım geri attı. Keskin bakışlarını Azra’ya dikerek sessizce söyleyeceklerini beklemeye başladı.

 

Üç çift gözün varlığıyla sınanan Azra'nın omuzlarında şu an beş dakika öncekinden daha da fazla yük vardı. Bunun ağırlığı ile bakışlarını halıya dikerek düşündü uzaklarda olduğunu söyledikleri asıl evini. Ama büyük bir sorun vardı. Orayı evi gibi hissetmiyordu. Tıpkı bu isyanı da kendi kavgası hissetmediği gibi… Ayrıca elindeki tek aileyi de tehlikeye atmak gibi çılgınca bir fikrin varlığı bile onu hâlihazırda deli ediyordu. Bu yüzden zihniyle mesaisini kısa kesmekte bir sakınca görmeyerek;

 

"Hayır," dedi kararlı bir sesle. "Bu isyanın bir parçası olmak istemiyorum." Doğan ve Melisa'ya bakarak devam etti. "Ailemle yaşamak istiyorum. Normal bir hayat istiyorum, tehlikesiz." Melisa'nın rahatladığı yüzünden belli oluyordu. Azra da bundan güç aldığını hissetti.

 

"Demek ailenle mutlu yaşamak istiyorsun. Peki ya yok olmuş ve olmaya devam eden aileler?" Adam oldukça sinirliydi şimdi. “Üstelik onlardan biri de seninkiydi! Nasıl önünde olanı göremeyecek kadar kör olabilirsin?” Müdahale etmek için hareketlenen Melisa'yı eliyle durdurdu. "Yeterince dinledim seni Melisa. Tebrik ederim öyle mükemmel bir ailenin mahsulünü, çok güzel bir korkağa çevirmişsin." Ayağa kalktı, kapıya doğru giderken bir şey unutmuş gibi aniden durdu. Ellerini sıkarak yumruk yapmıştı. Kendiyle girdiği savaşı sessizce sonlandırarak dönüp sadece Melisa’ya baktı. "Kız daha fazla kaybolmadan ailesinden kalan mektupları ver. Bunu yap bari!" Ve çekip gitti.

 

Akil'in gözlerinde gördüğü hayal kırıklığı, Azra'ya kendini kötü hissettirmişti ama yine de tercihinin doğru olduğunu düşünüyordu. Yapılması gerekeni yapmıştı. Fısıltıya yakın bir sesle Melisa'ya hitaben;

 

"Ne mektubundan bahsediyor?" diye sordu.

 

"Annen ve teyzen sana büyüdüğünde verilmek üzere iki mektup bıraktı. Fakat ben onları okumana engel olmak durumundaydım Azra.” Hissettiğ suçluluk sesinden anlaşılıyordu. Azra artık neye öfkelenip neye üzüleceğini şaşırmıştı. Sesini çıkarmadan kadını dinlemeye devam etti. “Okudukların kafanı karıştıracak ve cevap veremeyeceğim bir sürü soru sormanı sağlayacaktı. Ayrıca yetiştirme yurduna giderken üzerimizde o mektupların olması tuhaf kaçar diye düşündüm. Bu yüzden yanıma alamadım. Aileni sakladığımız o evde bırakmak zorunda kaldım. Üzgünüm." Gerçekten üzgün gözüküyordu. Ve Azra onun başka çaresi olmadığını içten içe biliyordu. Bu konuda üzerine gitmeme sebebi de buydu. Yine de aklındaki soruyu Doğan'ın sormasına memnun oldu.

 

"Mektuplardan geriye bir şey kalmış mıdır sizce?"

 

"Onları düzgün bir şekilde sakladığımı düşünüyorum, sağlamlardır yani," dedi Melisa Azra'ya göz kırparak.

 

"Yakın mı bu ev?"

 

“Pek yakın sayılmaz. Ama istersen hafta sonu için işten izin al, gidelim. Ailenin mezarlarını da ziyaret ederiz."

 

"Nerede olduklarını biliyor musun?" Melisa kafasını aşağı yukarı salladı.

 

"Eğer bildiğimi anlasaydın sık sık gitmek isterdin. Bu da dikkat çekerdi. Korktum,” diyerek telaşla yeniden kendini açıkladı Melisa. “Bu yüzden cesetlerinin yangınla yok olduğunu söyledim."

 

"Ne zaman gideceksiniz? Ben de gelmek istiyorum." Doğan'ın teklifi Azra’yı rahatlatmıştı. Büyük hevesinin yanında küçük bir korku da vardı. Arkadaşının ve Melisa’nın varlığı kendini daha güvende hissetmesini sağlayacaktı.

 

"Cuma günü erkenden çıkarız yola. Hafta sonunu orada geçiririz." Doğan kafasını sallayarak kadını onaylarken bir şeyler daha konuşmaya devam ettiler. Fakat artık sahibi olduğu cevaplara eşantiyon sorularla kafası fazlasıyla meşgul olan Azra teferruatla ilgilenmiyordu.

 

"Şu bahsettiğin güçler, seninkisi gibi olan…” diyerek dinlemediği konuşmanın arasına girdi aniden. “Anne ve babamda da var mıydı?" Melisa’nın Azra'ya dönen bakışlarında sadece anlayış ve sonsuz gibi görünen bir şevkat vardı.

 

"Evet," dedi. "Annen canlı bir yalan makinesiydi. İnsanların doğruyu söyleyip söylemediklerini anlamak için gözlerine bakması yeterliydi. Aslına bakarsan isyanların başlama sebeplerinden biri de bu yeteneği oldu. Annen Katil'in yalan söylediğini biliyordu. Krallık annene inananlar ve kralla evlenmek istemediği için yalan söylediğini düşünenler olarak ikiye ayrıldı. Gerçi onu biraz tanıyan yalanla işi olmayacağını bilirdi ama maalesef bu mümkün değildi. Babanın yeteneği ise Azra çok faydalıydı fakat sönüktü. Dört elementi kontrol edebiliyordu zaman zaman. Eğitimle daha da güçlenebilirdi belki ama bunun için hiç vakti olmadığını söylerdi her defasında. Onun bütün ilgisi ve zamanı önce annen sonrasında ise kitapları arasında harcanmak için vardı. Eliza bazen bu sıralamanın tam tersi olduğundan dert yanardı.” Geçmiş günlerin hatırası Melisa’nın yüzünde yeniden o tatlı gülümsemelerinden birinin peyda olmasına sebep oldu.

 

"Peki ya Enna?" diye sordu Doğan. En çok o asker kadını merak ettiğini dile dökmeden önce bile tahmin edebiliyordu karşısındaki iki kadın.

 

"Enna da ortamda uygulanan gücü anında fark ederdi. Ne kadar iyi gizlenmiş olursa olsun.” Azra’ya reva gördüğü bakışların aynısı şimdi Doğan’a yöneltilmişti. “Kocası Davz da bazı hayvanlarla iletişim kurabiliyordu. O ve Enna, Üsera’nın aksine yeteneklerini daha da güçlendirmek için çocukluklarından beri çalışıyorlardı. Davz’ın yıllanmış bu çabası sayesinde orduları sadece insanlardan oluşmuyormuş."

 

"Katil ne yapabiliyordu peki?" diye sordu Azra korkuyla. Temennisi ve muhtemel olduğuna inandığı hayatta hiçbir zaman o adamla karşılaşmayacaktı. Dört elle sıkıca sarıldığı tahminlerine göre kendi isteğiyle Katil’in yoluna çıkmadığı sürece boşverilecekti. Fakat yine de küçük olasılıklar tedirgin olmasına sebep oluyordu. Bu durumda cehalet her zaman mutluluk getirmezdi. Zaman zaman tetikte olması gerekiyordu.

 

"Hiç öğrenemedik. Ya Enna onun yakınındayken kullanmamaya dikkat etti ya da yoktu." Ya da Enna’nın yeteneği sandıkları kadar kusursuz değildi, diye düşündü Azra kendine engel olamadan. Hâlbuki Melisa’nın varsayımlarına katılmak daha güvenli ve kolaydı. O yüzden aklındaki korkunç fikri kilitli sandıklara kapatarak hızlıca daha temiz kısma yöneldi. Melisa Azra'ya dikkatlice bakarak devam etti. "Aile üyelerinin bir kısmının yeteneklerini öğrendin. Kendininkini merak etmiyor musun?"

 

"Benim mi? Benim gücüm yok ki." Sesi kendinden emin çıkıyordu.

 

"Kraliyet ailesinden hemen hemen herkesin bir gücü vardır Azra."

 

"Ama benim yok. Olsaydı bilirdim değil mi?”

 

“Belki de o bahsettiğin gezegenin suyunda toprağında vardır bir şey." Doğan’ın tezine sıkı sıkıya sarıldığı sırada Melisa kafasını hayır anlamında salladı.

 

"Ben de olmadığını düşünüyordum. Görülmedik bir olay değildi sonuçta. Hatta bu durumun beni bir miktar rahatlattığını da itiraf etmeliyim. Saklanmamız daha kolay olacaktı. Ama Akil’in seni köşeye sıkıştırdığı o gün ne derece yanıldığım ortaya çıktı.” Kafaları oldukça karışmış görünen gençlere bakarak hızlıca devam etti. “Bazen içindeki gücün ortaya çıkması için büyük bir baskı gerekir. Akil'in de o gün yaptığı şey buydu."

 

"Ama bir şey olmadı ki. Akil denen adam beni biraz hırpaladı, sonra da bıraktı."

 

"Emin misin Azra? İyice düşün, seni neden bıraktığını hatırla." Azra kadının yönlendirmesi ile dediğini yapıp düşünürken hafızasına o anlar sızdı. O günkü hışırtılar yeniden kulaklarına doldu. Arkasından gelen seslerden sonra bırakmıştı adam onu.

 

"Arkamda hayvanların çıkardığı sesleri duyunca korkup bıraktı beni."

 

"Yoksa hayvanları mı kontrol ediyor?" dedi Doğan heyecanlanarak. “Tıpkı Davz gibi…” Melisa Doğan'ı dikkate almadan devam etti.

 

"Arkanı döndüğünde hayvanları gördün mü?"

 

"Hayır görmedim. Ama bu doğal değil mi?" dedi bariz ortada olan bir şeyi anlatmaya devam ederek. "O hayvanlar yabani. Kaçışmış olmalılar." Melisa kafasını sağa sola salladı.

 

"Akil'in bana anlattığı hikâye çok farklı," dedi. "Orada hiç hayvan yokmuş Azra. Sana bıçağı değdirdiği anda arkandaki ağaçların dallarının yakalamak için kendisine uzandığını söyledi. Senin üzerindeki tehdit ortadan kalkınca da tekrar eski durgun hallerine dönmüşler."

 

"Beni korumaya mı çalışmışlar?"

 

"Evet, Azra senin yönlendirmenle." Azra şaşkınlıkla kadına baktıktan sonra yutkunarak devam etti.

 

"Uzaylı olduğumu söylediğinden beri her an yeşil bir Marslı'ya dönüşebilirim diye diken üstündeyim zaten. Şimdi de kalkmış bana ağaçları kontrol edebiliyorsun gibi saçma bir şey söylüyorsun," dedi sinirle. Korkusunu öfke ile perdelemeye çalışıyordu. Kafayı yememek için elinden gelen başka bir şey yoktu o an için. "Öyle bir şey olsa hissetmez miydim? Hem seni o şeyi yaparken gördüm. Belli bir yoğunlaşma gerektiriyor değil mi? Gözlerini kapatmıştın." Elindeki küçük mantık kırıntısına büyük bir hevesle sarıldı Azra.

 

"Öncelikle Azra bu tür bir ırkçılığı sana asla yakıştırmadığımı bilmelisin. Ayrıca sözkonusu kadim ırk yeşil değil turuncu bir deri rengine sahiptir." Azra hayretle onun çatılmış kaşlarına bakarken devam etti. " Diğer meseleye de gelecek olursak eğer, daha önce de belirttiğim gibi baskı altında olunduğunda güç aniden ortaya çıkabilir. Daha ilkeldir ve kontrol etmesi zordur. Tüm dikkatini de Akil üzerinde topladığın için seni kurtarmak isteyen ağaçları duyamamış olman da müm..." Azra kadının devam etmesine izin vermedi;

"Yapma Melisa!" dedi ayağa kalkarak aşağı yukarı yürümeye başladı. "Kusura bakma ama bu delilik. Bu kadarına nasıl inanırım?"

 

"Gerçekleri anlatıyorum Azra. İçten içe bunu biliyorsun." Azra yürümeyi bırakıp ilk bulduğu koltuğa çökercesine oturdu. Bildiği tek şey karşısındaki kadının böyle kapsamlı bir hikâye uydurmak için hiçbir sebebi ve de yeteneği olmadığıydı. "Farklı olmak kötü bir şey değil Azra," dedi aniden Melisa. Azra'nın anlamlandıramadığı şeyi Melisa dillendirmişti işte. Gerçekten de farklı olmak istemiyordu. Her ne kadar şikâyet edip dursa da bu monoton hayatını seviyordu. Düzeni bozulsun istemiyordu.

 

"Melisa ben daha önce ilkokulda sınıf başkanı bile olmadım. Ama sen şimdi karşıma geçmiş koskoca bir gezegenin prensesisin diyorsun. Bununla da yetinmeyip hissetmediğim bir gücün sahibi olduğumu söylüyorsun." Melisa uzanıp kızın titreyen ellerini tutarak yüzüne anlayışla baktı.

 

"Bak Azra çok korkuyorsun anlıyorum seni ama bu korkun boşuna. Daha önce de söyledim. Hiçbir şey için sorumluluk almak zorunda değilsin. Yapman gereken tek şey kendini bu şekilde kabul etmek… Bu senin dönüştüğün bir şey değil, asıl sen busun. Böyle düşün. Sanırım en azından bunu bilerek büyümenin bir yolunu bulmalıydım," dedi Melisa pes ederek. “Görüyorum ki sonunu düşünmeden kolaya kaçmışım.” Azra Melisa'nın ne kadar üzüldüğünü fark edince onu rahatlatma gereği duydu.

 

"Bunun seninle bir ilgisi yok."

 

"Hayır. Bu tamamen benim hatam. Seni sıradan bir insanmışsın gibi yetiştirerek koruduğumu düşünüyordum. Hala da öyle düşünüyorum ama öğrendiğinde olabilecekleri hesaba katmalıydım. Bunun için de hazırlık yapmalıydım." Melisa'nın sesi artık hepten titremeye başladığında Azra kendisini daha da kötü hissetti.

 

"Özür dilerim Melisa," dedi yumuşak bir sesle. "Sen neredeyse hayatının tamamını benim güvenliğim için harcamışken benim yaptığıma bak. Anlatmayarak beni korumaya çalışıyordun. Bunu anlayabiliyorum." Ayağa kalkıp kadına sarıldı. "Lütfen üzme kendini artık." Melisa gülümseyerek gözlerini kuruladı.

 

"Bir daha senden hiçbir şey saklamayacağım. Söz veriyorum."

 

"Biliyorum," dedi Azra da gülümseyerek.

 

"Bir şey daha var Azra." Azra korkuyla doğrulup az önce kalktığı koltuğa tekrar oturduğunda Melisa sırıttı. "Madem bir söz verdik sözümüzü hakkıyla yerine getirelim değil mi?"

 

"Tamam," dedi Azra koltuğun kollarını sıkarak. "Hazırım. Gönder gelsin." Melisa ciddi bir ifadeye bürünüp konuşmaya başladığında Azra ve Doğan can kulağı ile onu dinlemeye başladılar.

 

"Seninkisi gibi bir güç çok nadirdir. Aslında sadece kraliyet ailesinde görülür. Taşıdığınız genle alakalı. Hatta kraliyet armanız bile buna atıfta bulunur şekildeydi. Tabi Romos değiştirmediyse…" Yumruğunu sıkarak tamamlamıştı son cümlesini.

 

"Bu iyi bir şey değil mi?" dedi Doğan araya girerek. "Kimse Azra'nın kraliyet ailesinden olmadığını iddia edip artistlik yapamaz."

 

"Öyle. Kimse aksini iddia edemez. Sen de edemezsin Azra. O yüzden bu yetenek seni hem daha güçlü hem de daha tehlikede yapıyor. Çok daha dikkatli olmamız lazım. Katil öğrenirse eğer asla peşini bırakmaz."

 

"O adam biliyor ama" dedi Doğan salon kapısını işaret ederek sanki orada biri varmış gibi.

 

"Akil bize ne kadar kızmış olursa olsun asla ihanet etmez." Melisa çok kesin konuşmuştu bu yüzden ikna olan gençler üstelemediler. Kısa bir süre sonra Doğan'ın;

 

"Melisa harbiden 53 yaşında mısın?" sorusu ile ortam birden değişti.

 

"Kes sesini!" Melisa'nın bağırışı ile iki genç de kahkaha atmaya başladı. "Neden her seferinde konu dönüp dolaşıp benim yaşıma geliyor. Başka derdiniz yok mu sizin?" Önce ters ters bakışlar ile korkutmaya çalıştı ikiliyi, başaramayınca o da tutamadığı gülümsemesiyle ortak oldu kahkahalarına. Ta ki duvardaki saate bakıp konuşan Doğan'ın sesini duyana kadar.

 

"Şuna bakın." Saat gece 3'e gelmek üzereydi. "Benim hemen uyumam gerekiyor. Yarın salon açılışı bende. Ama bundan da önce yemek yemem lazım. Siz zahmet etmeyin mutfağın yolunu biliyorum." Kimseye cevap hakkı tanımadan arkasını dönüp mutfağa gitti. Melisa da onun arkasından kalkıp bir şey söylemeden odasına gittiğinde Azra kadının ardından dalgınca bakışlar atmaya başladı. Fakat bu fazla uzun sürmedi. Geri döndüğünde elini Azra'ya uzattı. Avucunda bir yüzük vardı.

 

"Bu annenindi," dedi. "Ayrılırken sana vermemi istedi." Azra yüzüğü minnetle alıp inceledi. Yüzüğün halkası gümüştendi ve zarif bir bahar dalı şeklinde yuvarlatılmıştı. Üzerinde ise iki tane kuş figürü vardı. Minik figürler parlak siyah renkli bir taştan oyulmuş gibi duruyordu. Daha yakından bakınca mükemmel işçiliği fark ediliyordu. Birbirlerine dönük gagaları açık kuşlar aşırı gerçekçi duruyordu. Azra biraz daha uğraşsa şakımalarını duyacakmış gibi hissediyordu. Bir zamanlar annesinin parmağındaydı bu yüzük. Heyecandan ölmesine çok az kala Melisa yeniden konuştu. "Üzgünüm ama bu yüzüğü parmağına takamazsın. Bunu düğünlerinde baban annene takmış. Hatta romantik birkaç genç isyancı, düğünden sonra Katil'in görebileceği yerlere bu yüzüğü resmetmişler. Bir ara isyanın simgesi bile olmuştu. Anlayacağın elindeki haddinden fazla meşhur bir yüzük...” Melisa boynundaki kolyeyi çekiştirerek açtı. Ucundaki Azra'nın küçük bir kızken anneler gününde hediye ettiği gümüş denizyıldızını çıkardı. Yüzüğü Azra'nın elinden alıp zincire geçirdi ve kızın boynuna taktı. “Ama bu şekilde taşıyabilirsin istersen." Karşısına geçip baktı ve eserinden memnun bir sekilde gülümseyip;

"Şimdi oldu," dedi. Tam o sırada elinde bir sandviç ile odaya giren Doğan da kolyeyi gördü.

 

"Güzel yüzükmüş. Ama bizim şaşkın yanlış yere takmış. Bunun prenses olduğuna emin miyiz?" Azra'nın yanındaki koltuğa oturup iştahla ekmeğinden bir ısırık aldı. Kolyeye gülümseyerek bakan Azra böylesinin daha iyi hissettirdiğini düşünüyordu o anda. Bu yüzüğü en son annesi takmıştı parmağına. Kendisi ise kalbine yakın yerde taşıyacaktı daima. Yüzüğü göz hizasına getirip hülyalı bakışlarla kesişmesi kafasına yediği kırlentle bölündü.

 

“Ne var?” dedi sırıtmaya devam ederek. Bunu yapmayı durduramıyordu.

 

“Diyorum ki,” Doğan da tıpkı onun gibi sırıtıyordu. “Benden prenses olur senden olmaz.”

 

“Ona ne şüphe.” Kafasına yeniden bir kırlent yiyince tamamen asıl benliğine döndü bu defa. Parmaklarını çıtlatarak konuştu. “Çağır Akil’i Melisa. O çok istediği mezarı kazsın. Bugün bu evde bir öğütücü ölecek.” Ayağa kalkıp hamlesini önceden fark ettiği için ekmeğinden hızlıca bir ısırık alan adamın üzerine tabiri caizse uçtu. Doğan tarafından tüm saldırı girişimleri kolayca engellenince bütün siniri adeta içinde patlamıştı. Saçını bile çekememişti. “Tamam, tamam bırak. Bir şey yapmıcam.” Yapamıcam diyerek elbette gururunu ayaklar altına almayacaktı. Ayrıca son can alıcı bir saklı hamlesi daha vardı. Doğan’ın gevşettiği tek eliyle el kol düğümünden kurtulunca doğrulup saçını ve sağa sola çekişmiş olan kıyafetlerini düzeltti. Elbette bu bir oyalama taktiğiydi. Tehlikenin geçtiğini düşünen Doğan rahat bir hamleyle ekmeğini ısırmak üzereyken elinden hızlıca kaptı. Aynı anda ayağa fırlayan adamı aralarına büyük yemek masasını koyarak bertaraf etti.

 

"Sana zaafımı asla göstermemeliydim."

 

"Senin bir şey yapmana gerek yoktuki. Büyük zaafın Ay'dan bakınca görünen nadide şeylerden biri…"

 

Azra ekmekten bir ısırık alıp adamı daha da sinir ettiğinde;

 

"Ben sana yapacağımı biliyorum," dedi

 

"Ne yapacakmışsın? Beni de mi öğüteceksin?"

 

"Üzgünüm prenses ama damak zevkime hitap etmiyorsunuz," dedi Doğan kızı yakalamak için bir hamle daha yapmadan hemen önce. Azra masanın etrafında koşturmaya devam ederek kurtuldu. "Sana ne yapacağım biliyor musun? O zavallı ekmeği parçalayan dişlerini önce tek tek söküp ardından ipe dizeceğim. Güzel bir tespih yapıp onunla da bol bol sabır çekeceğim. Varlığına anca böyle katlanırım." Azra adama dik dik bakarak ekmekten bir ısırık daha aldı. Masanın üzerinden uzanarak yakalamaya çalışan Doğan'ı geriye çekilerek durdurdu.

 

"Yalnız belirtmem lazım Doğan. Sandviç yapımında bir markasın. Enfes olmuş." Bu arada ağzındakini çiğnemeye devam ediyordu. "Az önce ne demiştin? Dişlerim ile ilgili kısmı tam duyamadım. Ses tonundan tehditvari bir şey olduğunu hissettim ama açıkçası konduramadım." Yeni bir ısırık için yeltendiğinde Doğan sonunda pes etti.

 

"Dur artık," dedi ağlamaklı bir sesle.

 

"Az önce söylediğin şeyi tekrar et."

 

"Bir şey demedim majesteleri, sizin soylu kulaklarınız benim zavallı sesim ile daha fazla kirlenmesin."

 

"Söz konusu yemeğin olunca içinden çıkan karakterler her defasında şaşırtıyor beni." Ekmeği hala elinden ve midesinden uzak olan Doğan çocuk gibi omuzlarını düşürünce Azra daha fazla dayanamadı. "Al hadi." Aralarına hatırı sayılır bir mesafe bırakmaya özen göstererek ekmeği masaya bıraktı. Doğan yemeğini güvene aldıktan sonra kızın elini yakalamak için ileri atıldı ama başaramadı. Azra'nın peşinde masanın etrafında iki tur attıktan sonra açlığı ağır basmış olacak ki tekrar kalktığı koltuğa oturup ekmeğiyle ilgilenmeye devam etti.

 

Artık güvende olduğuna emin olan Azra da atışmaları süresince onları gülümseyerek izleyen Melisa'nın göğsüne sığındı. Melisa şakağına bir öpücük kondurup saçlarını okşamaya başladığında mayışarak saniyeler sonra esnemeye başladı.

 

"Gerçekleri öğrendikten sonra benden uzaklaşacaksın diye çok korktum." Azra sakince kafasını sağa sola salladı.

 

"Senden ayrılma fikrinden nefret ediyorum Melisa. Lütfen şunu söyleyip durma. Benden bıksan bile yakana yapışmaya devam edeceğim."

 

"Sittin sene kurtulamazsın bu sümükten, uyarmadı deme," dedi Doğan.

 

"Sen yemeğinle ilgilenir misin, ya da benim mi onunla ilgilenmemi istersin?" Azra'nın tehdidi ile Doğan ekmeğini göğsüne bastırıp;

 

"Sustum," dedi sahte bir korkuyla.

 

"Didişip durmayın artık," dedi Melisa Azra'nın saçlarına yeni bir öpücük kondurup ayağa kalkmadan hemen önce. "Ben yatmaya gidiyorum. Sesinizi duymayacağım." Kalkıp odasına gittiğinde kapanan kapısının sesi yankılandı bir süre sessiz ortamda. Azra duvardaki saate baktığında o da ayaklandı.

 

"Ben de yatmaya gidiyorum, iyi geceler," dedi Doğan'a.

 

"Nereye gidiyorsun? Ben tek mi kalacağım."

 

"Evin üst katta Doğan, yemeğini bitirince gidersin. Sanki hiç tek kalmadın bu evde. Yoksa korkuyor musun?"

 

"Benim tek korktuğum şey senin çenen. Vazgeçtim git yat Allah aşkına." Azra tam yanından geçip gidecekken;

 

"Dur biraz," diyerek durdurdu kızı. Kafasını uzatıp koridora kısa bir bakış attıktan sonra daha kısık bir sesle devam etti. "Azra verdiğin karardan emin misin?" Azra dönüp adama baktı anlaşılan bu soruyu sorup sormamak arasında kararsız kalmıştı.

 

"Eminim," dedi düşünmeye gerek duymadan. "Eğer bu işe kalkışırsam senin ve Melisa’nın benimle birlikte sürükleneceğini biliyorum. Zaten bir ailemi kaybettim diğerini de anlamadığım bir savaşta riske atamam." Doğan yeniden bir şeyler söylemek için hazırlanıyordu ki Azra ondan önce davranıp konuştu. “Kararım kesin Doğan. Kimsenin de etkisi altında değilim.” Neden Melisa gittikten sonra sormaya karar verdiğini anlamıştı Azra. Adamın pes ederek kafasıyla onu onayladığını gördükten sonra odasına ilerledi.

 

Odasına girer girmez hızlıca üzerini değiştirip yatağına uzandı. Hareketlerinde anlamlı bir telaş vardı. Bu şekilde bedenini ve zihnini oyalayarak düşüncelerine engel olmayı planlıyordu. Olanları düşünmek verdiği nihai kararını sorgulamasına neden olacaktı ve bu Azra'nın en son isteyeceği şeydi. Tüm çabalarına rağmen zihnine söz geçiremeyeceğini anladığında uyumak için kendini zorladı. Bunda da başarısız olunca oflayarak yataktan doğrulup komodine uzandı. Uyumakta zorluk çektiği bir dönemde Melisa’nın kendisine verdiği ilaçlardan birini çekmeceden alıp yuttu.

 

Kısa sürede yepyeni kâbusların kendisini beklediği rüya âlemine dalabildi. Kâbuslarından birinde yeni ailesinin de, yüzünü göremediği bir adam tarafından katledildiklerini gördü. Akil'in birkaç mezar daha kazdığını ve kendisinin kanlı bir ceset versiyonunu bunlardan birine gömdüğünü de gördüğünde birden gözlerini açtı. Nerede olduğunu anladığında etrafına baktı hava henüz aydınlanmamıştı. Kafasını tekrar yastığa koydu. Sabah olana kadar birkaç defa daha buna benzer kâbuslar tarafından uyandırılmaya devam ettiği için o gecesi yine bölük pörçük bir uykuyla sona erdi.

 

 

Bölüm : 09.01.2025 20:15 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...