19. Bölüm

Ruh Çapası

Fatma
parukopoli

 

Hafta başından itibaren dondurmacıda sabahçı olan Azra ertesi gün uyanıp da alarmını geceden kurmadığını fark ettiğinde dehşete kapıldı. Saatini kontrol ettikten sonra şimdiden bir saat geç kaldığı gerçeğine nail olduktan sonra ise bu dehşeti ikiye katlandı.

 

Hızlıca kıyafetlerini giyerek sokağa fırlayıp normalin dışında üşümeye başladığı sırada montunun üzerinde olmadığını gördü. Bu kılıkla sokaklarda gezerse eğer daha iş yerine varmadan hasta olacağını biliyordu. Bu yüzden aynı süratle geri döndü. Evin önünde ayağındaki botlara alık alık birkaç bakış attıktan sonra onları çıkarmayarak vakit kazanmaya karar verdi. Kapıyı açıp dizlerini girişe koyarak ayaklarını da havaya kaldırıp portmantoya kadar süründü. Kafasını kaldırdığında ise tam manasıyla yeni sorunuyla göz göze geldi. Montunun asılı olduğu kanca elinin uzanamayacağı kadar yüksekteydi.

 

Kendini biraz zorlayıp ve yırtılmaması için dualar ederek montun eteklerine ulaşmayı başardı. Birkaç saniye öne arkaya sertçe sallayarak elinin kolayca ulaşabileceği bir yere indirebildi fakat onunla birlikte yanında asılı olan anahtarları da düşürmüştü. Çıkan şıngırtı sesiyle Doğan salondan Melisa da odasından koşturarak kapıya doğru geldi. Harcadığı gayret yüzünden güçten düşen kız yüz üstü yere kapaklanarak nefeslenmeye çalışıyor ve ayaklarını havada tutmaya devam ediyordu. Kafasını kaldırıp şaşkınca kendisini izleyen ikiliye bakarken sırıttı.

 

“Vakit kazanmaya çalışıyordum.”

 

“Kazanabildin mi peki?” Dedi Melisa da tıpkı onun gibi sırıtarak. Ayakkabısını çıkarmış olsa daha hızlı hareket edebileceği gün gibi ortadaydı. Bu yüzden cevaplamak yerine başka bir başarısını dillendirmeyi tercih etti.

 

“Halıyı kirletmedim.”

 

“Aferin sana,” dedi Doğan kızın ayaklarına doğru ilerleyerek. Saniyeler sonra botlarından tutulup evin dışına sürüklenmişti. Kapının önünde hızlıca ayaklanarak montunu üzerine geçirdi ve hayati bir kıyafetinin daha eksik olmadığından emin olduktan sonra kapıdaki ikiliyle vedalaşıp koşturmaya başladı.

 

Nefes nefese dondurmacının önüne geldiğinde kapının hala kilitli olduğunu gördü. Bu da açılışın yapılmadığını patronunun fark etmediği anlamına geliyordu. Aksi olsaydı eğer en iyi ihtimalle ağır birkaç azarla günü açmak zorunda kalacaktı. Rahatlayarak anahtarı kilide soktu.

 

Kendini rutin temizlik işlerine kaptırdıktan iki saat sonra Hakan Bey dükkândan içeri girdi. Azra temizlik kovasını aşağı indirirken göz ucuyla gördüğü patronuna; “Hoş geldiniz," dedi. Yeniden yukarı çıkıp da adamla göz göze geldiğinde ise donup kaldı.

 

Adamın şişik gözleri kan çanağına dönmüştü. Daima bakımlı, taralı olan saçları darmadağınık, özenle temizlenen, ütülenen gömleği, pantolonu kırışıklık ve leke içindeydi. Azra yıllardır patronu olan adamı ilk defa bu denli perişan görüyordu. Ayakta dikilmeye devam eden adam boş bakışlarını dükkânın içinde gezdirdi.

 

"Hakan Bey?" Azra’nın seslenişiyle kıza döndü. Gözlerinden ayan beyan derin bir keder okunuyordu. Dikildiği yere, kapıya yakın masalardan bir sandalye çekerek kendini yıkılırcasına üzerine bıraktı. İyice tedirgin olan Azra hızlıca yanına yaklaştı. "İyi misiniz?" Adam başını hayır anlamında salladı.

 

"Ablamı kaybettim." Elleriyle yüzünü kapatarak ağlamaya başladı.

 

İnsan ruhu için tonlarca ağırlıkta olduğunu bildiği bu cümleyi duyunca ne yapacağını bilemeden öylece dikildi Azra. Bir süre sonra müdahale etmeden adamın rahatlaması için ağlamaya devam etmesi gerektiğine karar verdi. Nitekim öyle de oldu. Hakan Bey hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ederken o kendini sıkar halinden daha rahat gözüküyordu şimdi. Çok zor da olsa yas sürecinin bir şekilde tamamlanması gerektiğini maalesef ki çok yakın zamanda tecrübe etmişti genç kız.

 

Azra giriş kapısını kapatıp kapalı yazısını da dışarı çevirdi. Adamın böyle bir durumda görülmek istemeyeceğini biliyordu. Bir bardak ve su almak icin dolapların arkasına gittiğinde hıçkırıkları sessiz iç çekişlere dönüşmüştü patronunun. Azra bardağı adama uzatarak; “Başınız sağolsun," diyebildi sadece.

 

"Dostlar sağolsun," diye karşılık verdi adam. Azra'nın uzattığı bardağı bir dikişte bitirdi. Bardağı masaya koyduktan sonra kan çanağı gözler yeniden kızı buldu. "Senin hiç kardeşin yok değil mi?"

 

“Doğan var.”

 

"Evet,” dediğinde yüzünde acı bir gülümseme vardı. “Beni en iyi sen anlarsın. Ablam benim bu hayattaki tek arkadaşımdı.” Daha dün gece arkadaşını kaybetmekle ilgili yaşadığı o berbat deneyim aklına gelince ister istemez ürperdi Azra. Haklıydı, bu yıkılmış adamı en iyi o anlardı. “İki yıl önce kendi evine taşınmak istediğini söylediğinde çok üzülmüştüm ama sorun çıkarmak isemedim. İzin vermemeliydim."

 

"Bilemezdiniz," dedi Azra. "Yaşanılacak olan şeyleri kimse engelleyemez. Onun isteğini gerçekleştirdiniz sadece. Siz iyi bir insansınız.” Derin bir nefes alıp sessizce olduğunu düşünerek eklemek zorunda hissetti kendini. “Bazen." Adam kafasını kaldırıp kendisine baktığında büyük bir korkuyla fark etti ki yeterince sessiz olamamıştı. “Çok özür dilerim Hakan Bey. Ben öyle söylemek istememiştim.”

 

“Tam da öyle söylemek istemiştin ve maalesef ki haklısın da,” diyerek şaşırttı patronu kızı. “Kanatsız bir melek olmadığım herkesçe malumken ne diyebilirim ki.”

 

"Kızmadınız mı?"

 

"Ablamın yanına gitmeden önceki ben olsaydım eğer kendini çoktan kapının önünde bulmuş olurdun. Fakat şimdi o zamanki ben ile bu zamanki ben arasına günler değil yıllar girmiş gibi hissediyorum. İnsan ölümü bu kadar yakından, onu tatmadan görünce geri kalan herşey değersizleşiyor. Çünkü biliyorsun ki ölüm senin en değerline bile yeri geldiğinde sahip olabiliyor. Herşeyin sonu belli olunca insan hiçbir şey için çaba sarf etmek istemiyor. Anne ve babamı kaybettiğimde de böyle hissetmiştim." Yüzüne sahte bir kızgınlık ifadesi yerleştirerek Azra'ya baktı. "Ama sen yinede böyle şeyler söylemeyi alışkanlık haline getirme. Çünkü tecrübeyle sabit biliyorum ki bu duygular geçici."

 

"Çok haklısınız Hakan Bey. Özür dilerim tekrardan," dedi Azra samimiyetle. Kaç yıldır burada çalışıyor olmasına rağmen ilk defa adamla kurduğu bu yakınlık hoşuna gitmişti. Hakan Bey Azra'ya gülümseyerek kızı yeniden şaşırttı.

 

"Bana bir kâğıt ve kalem verebilir misin?" Azra tezgâhın arkasındaki kasanın çekmecesinden çıkardığı defterden bir yaprak kopardı ve bilgisayar masasının yanındaki kutudan aldığı kalemle birlikte adama uzattı. Adam kâğıda büyük harflerle birşeyler yazarken Azra aklındaki soruyu sordu.

 

"Hakan Bey ablanız sadece ayağını kırmamış mıydı?" Adamın ellerinin titrediğini fark ettiğinde sorduğuna anında pişman oldu ama artık çok geçti.

 

"Ben telaş yapmadan yanına varayım diye öyle dedirtmiş komşusuna. Daha da fazlası varmış." Yeniden akmaya başlayan gözyaşlarını Azra’nın uzattığı peçetelerle sildikten sonra masanın üzerindeki kâğıdı kıza uzattı. "Bunu cama yapıştırır mısın? Kübra'nın da haberi var. Üç gün boyunca kapalıyız." Azra, cenaze dolayısıyla kapalıyız, yazısını cama yapıştırıp, oturduğu sandalyeden kalkan adama döndü.

 

"Sizin için yapabileceğim bir şey var mı Hakan Bey?"

 

"Hayır, teşekkür ederim,” dedi yeniden yüzünü kurulayarak. “Sen kapatıp çıkarsın. Hoşçakal."

 

Azra derin bir nefes aldıktan sonra adamın arkasından kapıyı kilitleyip kapanış hazırlıklarına girişti. Bugün pek müşterileri olmadığından işi oldukça kısa sürdü. Üzerini değiştirip dolapları ve elektrik pirizlerini tekrar kontrol etti. Uzun süre dükkâna uğramayacaklardı bu yüzden güvenlikle ilgili bir problem yaşansın istemiyordu. Kontrollerini düzgünce yaptığına emin olup masalardan birinin üzerine bıraktığı çantasını aldı ve dışarı çıktı. Kapıyı da dışarıdan kilitledikten sonra son bir kez kapalı camlara bakarak bir şey unutmadığına kanaat getirip eve dönmek için yola koyuldu.

 

Üzerinde saat olan meydan çeşmesinin yanından geçerken vaktin henüz öğlen 12 olduğunu gördü. Eve gitmekten vazgeçti, kafasını dağıtmak adına bugünü kendisine ayıracaktı. Her zamanki yolunun tam tersi bir istikamette vitrinleri izleyerek salına salına yürümeye başladı. Bir süre sonra karşısına çıkan dört katlı alışveriş merkezinin döner kapısını sırıtarak aşıyordu.

 

Asansörün gelmesi uzun sürünce yürüyen merdivenlere binmeye karar verdi. En üst kata çıktığında aradığını bulmuştu. Önündeki film posterlerine bakarak ilerledi. İzlemek istediği filmin posterini görünce durakladı. Adam elindeki bavulla objektiflere poz vermişti. Telefonunu çıkarıp Melisa'yı aradı.

 

"Azra!" Henüz ilk çalışın yarısındayken Melisa’nın telaşlı sesi duyulmuştu. “Her şey yolunda mı?” Bunun artık yeni normalleri olduğunu kabul eden Azra sessiz bir iç çekişten sonra cevapladı.

 

"Evet, korkulacak bir şey yok.” Kadını rahatlattığını umarak devam etti. “Uzun süredir beklediğimiz film gösterime girmiş. Birlikte izleyelim mi?”

 

“İşte değil misin sen? Bir sorun var değil mi?” Onu rahatlatma konusundaki üstün yeteneksizliği sıkıntıyla gözlerini kapatıp açmasına neden oldu. “Tehlikede misin?”

 

“Hayır,” dedi oflayarak. “Tehlike de olsaydık eğer film izlemek yerine güvenliğimi sağlamaya çalışırdım.” Cevap vermeyince daha sakin bir sesle devam etti. “Bir saat sonraki seansa biletleri alayım mı?”

 

“Neredesin?”

 

“Geçen ay geldiğimiz yerdeyim."

 

"Tamam, yarım saate oradayım. Dikkat et kendine.” Telefon kapanınca Azra bilet sırasına girdi. Biletleri aldıktan sonra bu defada patlamış mısır almak için kuyruğa girdi. İki tane de Melisa’nın favorisi olduğunu bildiği elma sularından aldıktan sonra yarı yarıya boş masalardan birine oturup beklemeye başladı. Duvara monte edilmiş küçük ekrandan film fragmanlarını izleyerek kendince kaliteli geçirdiği epey bir sürenin ardından nihayet Melisa kapıda göründü. Tahmini buluşma süresinden daha geç gelmişti. Filmin başlamasına beş dakika vardı.

 

“Neden bu kadar geciktin?” İçeri yönelen kalabalığın en önünde oldukları için konuşma yarıda kesildi. Melisa Azra’nın elindekileri aldığında kız da ceplerindeki biletleri rahatça çıkarıp görevliye göstermişti. Koltuklarına oturduklarında;

 

“Eskilerden birkaç tanıdık ile karşılaştım, lafa tuttular.”

 

“Ne kadar eskiler?” dedi Azra tek kaşını kaldırıp anlamaya çalışarak. Kadının bütün çevresini tanıdığını düşünüyordu.

 

“Epey eskiler,” dediğinde artık ne demek istediğini daha net anlamıştı ama yine de kadın açıklamaya devam etti. “Tanıştıramayacağım kadar eskiler. Seninle buluştuğumu fark etmesinler diye dışarı çıkıp onların gitmesini bekledikten sonra yanına gelebidim.” Işıklar söndüğünde konuşmaya son verip ekrana döndüler. Daha ilk sahneden içine alan filmle hevesle aklını bulayan Azra az önce yaptıkları konuşma üzerine daha fazla düşünmedi.

 

Her saniyesi mükemmel geçen ilk yarı bitip de ara verildiğinde Melisa lavaboya gitmek istediğini söyleyerek dışarı çıktı. Azra'ya gelip gelmeyeceğini sormaması gerektiğini artık biliyordu. Azra film bitene kadar gerçek dünya ile bağını koparıp sadece bu büyülü dünya ile baş başa kalmak istediği için aralarda hemen hemen hiç dışarı çıkmazdı.

 

Ara sona erdiğinde ışıklar kapandı. Film devam ediyordu ama yan koltuğu hala boştu. Azra biraz sonra kapının açıldığını görünce rahatladı. Melisa yanına oturduğunda kızın sorar gözleriyle karşılaşınca fısıltıyla;

 

"Sıra vardı," dedi.

 

İzledikleri bir sahneyle kıkırdamaya başlayan Azra Melisa’ya döndüğünde onun bakışlarının kapıda olduğunu gördü. Ekrandaki filmi çekileceği duyulduğundan beri ikisi de hevesle beklemişti. Melisa’nın ilgisinin şimdi tamamen kapıda olması oldukça tuhaftı. Azra kadının kulağına yaklaşıp sessizce konuştu.

 

“Az önce bahsettiğin tanıdıkların mı tedirgin ediyor seni?”

 

“Keşke öyle olsaydı,” dedi kadın kapıdaki bakışları kıza dönmeden önce. “Uzun zamandır ilk defa bu kadar mutlusun. Keyfini bozmak istemezdim ama bütün olasıklara karşı tetikte olman gerekiyor.” Kız daha duyacak olduklarına kendini hazırlayamadan Melisa ağzındaki baklayı çıkardı. “Eron burada Azra.”

 

 

Bölüm : 27.03.2025 15:00 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...