11. Bölüm

11. Bölüm

Payelll
payelll

Esra’nın restoranının en üst katının bize ait olanın bölümünde uzun bir masa kurulmuştu. Haberi alan Esra tüm hünerlerini masaya dizmişçesine donatmıştı. Kimlerin geleceğini biliyor biraz da geriliyordum. Olurdu veya olmazdı ama bana ters şeylerdi. Umuyordum ki hepsi anlaşsın. Elif ile Mehir masadaydı, beyleri bekliyorduk. Arkadaşlarımla yaptığı samimi sohbet arada işlerimize kayıyor, eğlenceli bir hâl alıyordu.

“Asi’nin gizli yerimizi ifşa etmesi peki?” dedi Mehir.

“Sen üzülme aşkım,” dedi Esra. “Ben senin için bir kat daha çıkar orayı gizli yer yaparım.”

Hepimizi gülümsettiler.

“Belki de gerek kalmaz. Ortaklaşa gizlendiğimiz bir yer olur,” dedi Elif. “Hoş biz neden gizleniyorsak. Burada tek gizlenen Asi.”1

Elimi havaya salladım. “Sabah çıkan haberden sonra mı, asıl ben ifşa oldum.”

“Sahi o nasıl oldu?” dedi Mehir. “Başka işleri mi kalmamış peşinize düşmüşler?”

“Kesin birine denk geldiler,” dedi Elif. “Ama fark edemediniz.”

“Biraz öyle oldu, aman neyse olan oldu.” Kuzey’e bakıp işaret parmağını alttan üste gezdirdim. “Bu adamı nereye kadar saklayabilirdim ki? Kuzey güzel gülüşünden atarken arkadaşlarımdan ooo nidaları döküldü.

“Şu hâline bak!” dedi Mehir. “Rüyamda görsem hayra yormazdım. Demek ki her kadın bir gün doğru adama denk gelebiliyormuş.”

“Gerçekten öyle olmalı,” dedi Esra. “Asla inanmazdık.” Elini Kuzey’e uzatınca Kuzey sıkıp bıraktı. “Tebrik ederim Kuzey. Sen başardın.”

“Hem de bir küpe bile almadan.”

“O ne demek, küpe mi almalıydım?” dedi Kuzey bana bakarak.

“Hayır,” dedi Esra. “Almış olsaydın şu an bu masada oturuyor olmazdın.”

“Evet,” dedi Mehir. “Asi’ye ne mücevherler geldi, bazıları aşırı pahalıydı hepsini alıp derneklere bağışladı. Faturayı sahiplerine yolladı.”

“Kimler yoktu ki…” derken elini salladı Elif. “Masada sen oturuyorsun enişte, doğru yoldasın.”

“Bak sen…” dedi Kuzey, bana dönerken ben etrafı incelemeye başladım. Telefonu çalınca çekti bakışlarını. Arkadaşı arıyordu, bir cümle söyleyip kapattı.

“Konuklarımız gelmiş,” dediğinde Esra ok gibi fırladı. “Ben karşılayayım, eşlik eder misin Kuzey?”

“Tabii ki.” İkisi aşağı inince, “Sırlarımız bari bize kalsın, içinizde mi taşıyordunuz?” diyerek çıkıştım kızlara.

Mehir omuz silkti. “Kiminle birlikte olduğunu iyice anlasın şekerim, deme öyle.”1

“Mehir haklı, ama Asi çok klas adam beee. Kızım sen gerçekten sonunda doğru adamı buldun sanki.”

“Ya işte o sanki kelimesinin kalkması için bir şeyler lazım,” dedim. “Ne olduğunu bilmiyorum ama kırılma noktam orası olacak ona eminim.”

“Allah’tan belanı arıyorsun,” dedi Mehir. “Onu bulma bari. Şu adamın duruşunun yarısı kadar olanı bize denk gelmedi.”

“Of,” dedi Elif. “Bu kadar haklı olma Mehir.” Sırtı kapıya dönük oturuyorlardı ve gelenleri ikisi de görmüyordu. “Erkek dediğinin önce duruşu olur, sonra bakışı sonra o bariton sesiyle bir şeyler söylemeli. Eriyen emoji gibi yamulmalıyım.”

“Buldun, nerede o adamlar?”

“Pardon hanımefendi,” dedi ismini bilmediğim, sarışın yakışıklısı olan bey.2

Elif ile Mehir yerlerinden sıçradılar. Kahkahamı bastırdım. Elif başını kaldırmış ağzı açık bakıyordu. “Hı?” dedi istemsizce.

“Sesim yeterince bariton mu onu soracaktım,” dedi o bey.

“Yamuluyorum galiba.” Keskin birkaç kahkaha etrafımızı sardı. Elif de güldü. Tanışma kısmına geçtik. Sarışın olan Eymen, Esmer güzeli diğeri Doruk, Mehir’in yanına oturdu. Diğer esmer yakışıklısı Esra’nın yanına. Kuzey yanıma geçtiğinde şöylesine bir baktım. Olacaktı. Kesin olacaktı.

 

 

Eve dönerken yolu izliyor, dinlenmeye çalışıyordum. Ferhan’ın sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Açık panelden adımı söylüyordu. Yaklaşıp dinledim. “Asi Hanım bir araç on dakikadır peşimizde.” Arka pencereden baktım, aracını tanımam mümkün değildi ama eğer oysa… “Ferhan aracın kamera sistemini etkinleştir sonra yavaşla eğer peşimizdeyse öne geçer. Silahın da hazır olsun ne olur ne olmaz.”

“Peki efendim,” dedi birkaç dakika sonra hazır dedi. Yavaşladığında arkadaki araç önümüze geçip durdu. Koltuğun ortasını indirip bagaja bağlanan küçük olan açıklıktan silahımı alıp çantama bıraktım. Şoför indi, Ferhan inmedi. Camlar kurşun geçirmezdi, arabada. İnen adam Ferhan’ın tarafına geçti, korumamın açtığı küçük alandan, “Merhaba, aracımdaki hanımefendi Asi Hanım ile görüşmek istiyor.”1

“Kimmiş o hanımefendi?” dedi Ferhan.

“Ferda derseniz tanır Asi Hanım.”1

Bingo!

“Arabama gelsin,” diye seslendim. Ferhan da adama aynı şekilde karşılık verdi. Adam uzaklaşırken, “Kamera aktif mi?” diye sordum

“Aktif, telefon ve bilgisayarınıza gönderilecek.”

“Sağ ol. Tehlike yok rahat ol.”

Yerime geçip arkama yaslandım. Adamın açtığı kapıdan sevgili annemin inişini izledim. Yaşına nazaran hâlâ genç bir kadındı. Üç çocuk annesi kim derdi ona. Ferhan inip kapıyı annem için araladı. İki mavi göz birbirimize baktık.

“Buyurmaz mısınız Ferda Hanım,” dedim alayla. Tek kelime etmeden adımını içeri attı. Karşıma oturunca Ferhan’a kapıyı kapatması için işaret verdim. Sürgü gürültüyle üzerimize kapandı.

“Ne istiyorsun?”

“Ne istediğimi biliyorsun.”

“Anlamıyorum. Açar mısın?”

“Konuyu kapat, sen rahat biz rahat.”

“Selma ölü. Sen ne kadar bir annesin. Selma’nın annesi de anne, tıpkı senin gibi.”

“Olan oldu, ölen öldü. Geri dönülmez bir hata yaptı, bir hata yüzünden oğlumun hapiste çürümesine izin veremem.”3

“Selma mezarda çürüyecek, bir daha gülmeyecek. Bir daha anne diyemeyecek. Kusura bakma ama bir evlât seninki değil.”

“Bak!” dedi sesi yükseldi.

“Bana bağırma! Ben senin hasta çocukların değilim.” Sabır diler gibi gözleri kapanıp açıldı. “Başın belaya girer. Babası seni bitirir.”1

“Önce ben babasını bitireceğim ondan sonra kim bitip kim başlıyor göreceğiz.”

“Yanlış yapıyorsun Asi. Ömründe, ömrümüzde senden bir kez ilk kez bir şey istiyorum. Bunu yap! Tüm çocuklarımı kaybetmek istemiyorum.”2

“Ben senin çocuğun değilim. Beni doğurmuş olman beni seni kızın yapmıyor ama katil oğlunu benim kardeşim yapıyor. Ben o kızın katilinin kardeşim olduğunu söylesem ne olur biliyor musun? Başlamadan bitirirler beni. O kadın karşımda yok olurken senin oğlunla elini kolunu sallayarak gezmene izin vermeyeceğim.”

“Benden intikam mı alıyorsun?”

“Sen kimsin ki intikam alacağım senden? Sen bana ne yaptın ki?”

“Naz’dan?”

“Naz belasını senin gibi bir annesi olurken bulmuş. Ne kadar kötü bir annesin farkında mısın? Oğluna iyilik yapmıyorsun. Kızına dur demiyorsun, onu benim üzerime salıyorsun. Ne yaptığını sanıyorsun?”

“Hepiniz için doğru olanı, hiçbirinizin kötü olmasını istemedim.”1

“Git o babasına söyle, oğlunu emniyete götürüp teslim etsin. Partisinden çekilsin ve kabullensin. Senin için yapacağım en iyi şey bu.”

“Seninle konuşmak isteyecek. İnan bana hoş bir adam değildir.”

“Ben, sen değilim. Parça parça ederim.”

“Başına bir şey gelsin istemiyorum.”

“Sen benim için bir şey dileme. İki hafta veriyorum ya siz teslim edersiniz ya da ben adını ve elimdeki delilleri polise vereceğim.”

“Ne delili?” dedi kaşları çatık.

“Kusursuz cinayet yok derler Ferda Hanım, bu kadarını bilmeniz yeterli. Ha… Başıma bir şey gelecek olursa da çok güvendiğim birine teslim ettim. Yine de gerçekler ortaya çıkar. Git. Kocan da benimle konuşmak için zaman kaybetmesin. Bir anlamı olmayacak.”

Nefret dolu bakışları eşliğinde indi, Ferhan kapıyı kapatıp yola koyuldu. Bu tamamdı, umuyordum ki kendileri teslim ederlerdi. Bu düşüncem akşam sekiz gibi tuzla buz oldu. Sema’nın aradığını görünce çalışma odasına geçip açtım.

“Asi Hanım kaçış planı yapıyor. Beni de götürmek istiyor ama pasaportum yok. Yarın başvuru yaptıracaklar bana.”

En acilinden beş iş günü sürerdi ama bunların arkası sağlamdı hesap edemiyordum. Kahretsin. Birkaç günüm ya vardı ya yoktu. “Başvurunu yap. Seni arayacağım merak etme hiçbir yere gitmeyeceksin.”

“Tamam,” dedi ve kapattı. Telefonu masaya bırakıp arka bahçeye bakan pencereden havuzu izlemeye koyuldum. Muhtemelen ailece kaçacaklardı. Annem ve Naz da gidecekti. Ya babaları? Bir şeyler düşün bir şeyler… Odanın ortasında ne kadar dolandım emin değilim. En sonunda durdum. Telefonuma uzanıp Sema’yı tekrar aradım.

“Efendim,” dedi.

“Birkaç valiz ayarla, annenle ikinizi almaya geleceğim. Sizi saklayacağım.” Telefonun ucunda bir dakika kadar sessizlik oldu. Bir soluk bıraktı. “Tamam. Hazırlanıyorum ama dikkatli olun.”

Ayfer’i arayıp durumu anlattım. Bu işte ortağımdı. Odama çıkıp üzerimi değiştirdim. Ayfer’in gelip beni almasını bekledim. Şöylesi bir zamanda yanımda polisin olması şarttı. “Selam bebek!” dedi, kemerimi bağlarken. “Selam memur hanım. Sür haydi.”

“Nerede saklayacağız?”

“Çok iyi bir fikrim var,” dedim, çocukluğumun geçtiği mahalleye götüreceğim onları. Orada hâlâ çok sevdiğim, bana değer veren insanlar var. Özellikle de çocukluk arkadaşımın annesi. Arkadaşım yıllar önce yurt dışına okumaya gidip orada evlendi. Arada gelip gidiyor. Az salçalı ekmeğini yememiştim, başımı okşayan nadir kadınlardan biriydi Zekiye teyzem. Önce telefon açtım. Hâlini hatırını sorup, “Sana bir emanet getireceğim, benim için onları koruman gerekecek.”

“Başım gözüm üstüne kızım,” dedi. “Gece yarısını bulur gelmemiz, kimseler duymamalı.”

“Onlar gidene kadar misafir almam, sen düşünme orasını.”

“Sana alman çikolatası sözüm olsun,” dedim gülerek. En sevdiği şeydi.

“Kız!” dedi çıkışır gibi. “Senin canın sağ olsun.”

İstanbul’un bir ucundan bir ucuna gidip gelecektik. Işıkları kapalı aracımızı sokağın sonuna park etmek zorunda kaldık. Her gelen arabasını yerine bırakmıştı. Sessizlik içinde çıktık Sema’nın dairesine. Kapıyı bize annesi açtı. Beni gördüğünde kadın bayılacak gibi oldu, ağlamaya başladı. İçeri geçip oturttum. Elini tutup sıktım. “Bak ablacım, kızın istemeden bir belaya denk geldi. Sen canını ferah tut, ben size yardım etmek için geldim şimdi sizi alıp güvenli bir eve götüreceğim. Sema bir daha işe gitmeyecek. Sizi kimse bulamayacak.”2

Ayfer koridorda biriyle konuşuyordu. Sokağın biz gelmeden önceki kamera kayıtlarını sildiriyordu. Bakışlarım yeniden yaşlı kadına kaydı. Sema da diğer koltukta ağlıyordu. “Sema siz gelmeden biraz anlattı. Nereden düştük bu derdi Asi kızım.”

“Kader mi desem şanssızlık mı bilemedim ki abla.”

Ayfer telefonu kapatıp salona geri döndü. “Hazırız, beş dakika sonra evden çıkıyoruz. Sema, telefonunu burada bırak sakın yanına alma.”

“Tamam,” dedi.

Beş dakika sonra evden çıkıp ölüm sessizliğinde apartmandan çıkıp ellerimizde valizlerle arabaya yerleştik. “Sür başkomiserim,” dedim, sürdü de sürdü. Trafik olmadığından bir saat sonra varabildik. Mahalle de karanlık ve sessizdi. Aynı sessizlikte Zekiye teyze kapıyı açtı. Hepimiz eve girip soluklandık. Saat gece yarısını geçmişti. Eve dönmem gerekiyordu. Zekiye teyzemi kenara çektim. “Zekiye teyze, canın pahasına koru, benim için çok değerliler.”

Beyaz başörtüsünü çözüp bağladı. “Sen öyle diyorsan canım gibi koruyacağım hiç merak etme.”1

Sema’nın yanına geçtim. “Sema beni yeni hattından istediğin zaman arayabilirsin. Kesinlikle pencereden bile bakmayacaksınız. Gelecek güzel günler için biraz darda kalacaksınız.”

“Teşekkür ederim,” dedi bir anda sarılıp. Tüm gerginliğimi alan sarılmasıyla gülümsedim. Ben de ona sarıldım.

“Ben daha sonra yine bir gece geleceğim,” dedi Ayfer. “İtiraf kaydı alacağım.” Sema’nın gözleri kocaman olunca, “Merak etme asla ifşa olmayacaksın. Kayıtlar gizli kalacak. Sana tanık koruma programı çıkartacağım. Bu iş bittiğinde en son aranacak kişi sen olacaksın. Önceliğimiz seni korumak.”

Hızını alamayan Sema, Ayfer’e de sarıldı. Vedalaşıp evden ayrıldık. Bir buçuk saat süren yolculuğumuz evimin önünde son bulduğunda kapımın önünde beni bekleyen adamı görünce alt dudağımı ısırdım.

“Bu o mu? Kuzey Duhan.”

“Ta kendisi.”

“Haberi yok değil mi?”

“Yok, çaktırma. Çık selam ver hadi.”

“Çok kızacağına eminim, anlat ona.”

“Sonra anlatacağım.” Birlikte indik, sessiz ve sakin adımlarla Kuzey’in yanına ulaştık.

“N’aber enişte?” dedi Ayfer.

“Enişte… Bunu sevdim,” dedi elini uzatırken. “Kuzey.”

“Ayfer, başkomiser Ayfer. Asi kızımla biraz lafladık. Aranıza girmek gibi bir niyetim yoktu.” Ellerini havaya açmış, şirinlik yapıyordu.

“Öyle mi?” derken bana baktı Kuzey. “Asi’yi bu saatte uykusunda alıkoyacak kadar derin bir mevzuydu o zaman?”

“İşler güçler,” dedi Ayfer. “Hadi ben kaçar. İyi geceler.” Gaza basıp giderken arkasından baktık, konuşmaktan kaçıyordum daha çok.

“Neredeydin?”

“Konuştuk, dertleştik. Aradın mı duymadım?” Telefonumu çıkarıp baktım ama arama yoktu. Mesaj bölümüne de girdim ama yoktu.

“Hayır, eve geldim ama baban çıktığını söyledi.”

“Kaç saattir bekliyorsun?”

“Aslında buraya yeni geldim. Evdeydim. Beni bir kez bile aramayan sevgilimi bu saatte arayıp ayağıma çağıracaktım.”

“Kusura bakma, dalmışız.”

O kadar dikkatli bakıyordu ki bir an aklımı okuduğunu bile düşündüm. Onu düşünmediğim için içerleniyor hatta bir şeylerden de şüpheleniyordu.

“Benden bir şey saklıyorsun, yalan söylerken dudağın seğiriyor.” Beden dili okuduğunu bilmiyordum ve dudağımın seğirdiğini de.

“Seninle bir ilgisi yok, gerçekten. İşle ilgili.”

“Ve ben bunu paylaşacağın kişi değilim onun yerine arkana bakmadan işine koşuyorsun.”

Tamam. Batışa geçmiştik. Saçımı kulağımın arkasına tıkarken ayak ucuma bakındım. “Elbette paylaşırım ama zamanı gelmedi. Seni biraz uzak tuttuğum doğru, ama bana hak vereceğini düşünüyorum.”1

“Benim şu an düşündüğüm tek şey işinden sonra geliyor olmam.”

Eh haksız sayılmazdı. Eşimi de bu yüzden kaybetmiştim gerçi o kaybolmak için fırsat kollamıştı ama ben değişmiyordum.

“İyi geceler,” dedi ve uzaklaştı. Bir adım atıp durdum. Durdurup ne diyecektim ki. Oflaya oflaya eve girdim. Bir yerlerde bir yanlış vardı, doğrusunu yapmaya da cesaretim yoktu.

 

 

Bir saat belki iki saat uyudum. Şiş göz altlarımı Ayça’ya emanet ettim. Başarılı bir iş çıkarmıştı. Gözlerimin içindeki kanlı bölgeler için kimse bir şey yapamazdı. Belki Kuzey. Bir kez bile aklıma gelmediği için arada başımı masaya vuruyordum. Öz verisiz bir sevgiliyi kim isterdi ki. İşimin önüne geçmek istemiyordu, benim onu öne çekmemi istiyordu. Yayına bir saat vardı. Ayça’yı dışarı atıp kızları tolu hâlde görüntülü aradım. Yaptıklarımdan sadece onu unuttuğumu, gece beni kapıda beklediğini anlattım.

“Adam haklı,” dedi Mehir.

“İnsan sevgilisini nasıl unutabilir?” dedi Elif.

“Git adamın gönlünü al bir daha da böyle bir şey yaparken haber ver ki unutulduğunu düşünmesin,” dedi Esra.

“Kim?” dedim. “Ben mi gönlünü alacağım? Buldunuz gönül alacak kadını.”

“Kusura bakma ama o sana bunu yapsa anında terk ederdin,” dedi Mehir.

Edebilirdim.

“Kuzey çok beyefendi biri, hatalısın,” dedi Elif.

“Erkeğin gönlü nasıl alınır?” dedim omuzlarım düşerek. Ne zordu insanın sevgilisi olması. Ben sevgili kadını değildim, anlıyordum. Kızlar da düşünüyordu ama bulamadıkları ortadaydı.

“Çiçek alacak hâlimiz yok,” dedi Mehir.

Yüzümü buruşturdum. Yok daha neler.

“Erkekler düz yaratıklar, gidip yüzüne yüzüne konuşacaksın,” dedi Esra.

“Katılıyorum,” dedi Elif. “Seviyorsan söyle bence.”

“Oldu canım, dün bir bugün iki,” dedim. “Ne sevmesi?”

“Sen salaksın Asi. Kafan ekran karşısında çalışıyor,” dedi Mehir. “Evcilik mi oynuyordun? Hepimiz seni tanıyoruz, hoşlandın diye mi onunlasın?”

“Ay,” dedim elini havada sallayıp. “Kesin şunu, sevdiğimi de anladım herhalde.” Üçü de benim göremediğim yönlere döndü. Ekranda bana bakan da yoktu inanan da. “Kapatıyorum.” Kırmızı tuşa basıp ekranı kapattım. Canım yayına çıkmak istemiyordu, bu bir ilkti. İnsanın işinde başarılı olmasının nedeni özel hayatında rahat olmasından geçiyordu. Bu iki olay üst üste gelmek zorunda değildi ama başıma gelmişti. Ayağa kalktım. Gidip saatlerce ekranda kalacaktım. Sonrasına bakacaktım.

Yayından çıktığımda düşman safının yolunu tuttum. Ayfer’in aradığını görünce açtım. “Hay beybi,” dedi, saatler sonra gülümsedim. “Hay.”

“Seninki kızın evini darmaduman etmiş, şikâyet düştü. Bize düşmedi de düştü bir yere, öğrendim, bölge merkezine gelmiş. Ekip gidip bakmış, ev terk edildi demişler. Sema’nın telefonu evde ama kapalı vaziyette ondan da bir şey çıkmaz.”

“Sema’yı arıyor, onsuz hiçbir yere gitmeyecek. İstediğimiz oldu.”

“Evet. Ben gece Sema’ya gideceğim, gelmek ister misin?”

“İsterdim,” derken soluğumu bıraktım. “Kuzey bana çok fena posta koydu. Bugün ve gece onunla ilgilenmem gerekiyor.”

“Vay…” dedi ve kahkaha attı. “Sen bir erkeğin gönlünü yapacaksın. Bugünleri de gördük çok şükür. Nasip et Allah’ım.”

“Ne yapayım? Kuzey benim birlikte olduğum adam, mecburum. Alelade biri değil ve haklı. Seni satıyormuş gibi olmak istemiyorum.”

“Aşka boynumuz kıldan ince Asi Hanım, siz işinize ben işime. Bundan sonra benimle buluşurken haber ver bari.”

“Öyle yapacağım.”

Kapatıp kanala girdim. Artık fazlasıyla bana alışan TVK çalışanlarına selam verdim ama gülücük atacak dermanım yoktu. Öylesine uykum vardı ki eve gitmek istiyordum. Kapısının önüne geldiğimde sekreteri bilgisayara gömülü buldum. “Selam,” dedim elimi gözlerinin önünde iki tur salladım. Genç kadın ok gibi doğrulup ayağa fırladı.

“Hoş geldiniz Asi Hanım.”

“Hoş buldum. Kuzey odasında mı?”

“Hayır efendim, toplantıda.” Aramadık ki gelirken. Saatime baktım, ikiye geliyordu. “Ben odasında beklesem olur mu?”

“Tabii ki, bir şey ister misiniz?” derken kapıyı açıyordu. “Hayır teşekkürler.” Kapıyı kapatıp babamı aradım, Sare’yi, gerekiyorsa Ebrar’ı da almasını söyledim. Koltuğa kendimi bırakıp esnedim. Başımı usulca koltuğa bıraktım ve birkaç dakika içinde tatlı bir uykuya çekildim. Ne kadar uyuduğumu bilmiyordum, ayağımı uzattığımda birine çarptı. Algılarım gözlerimle birlikte ışık hızıyla açıldı. Ayak ucuma baktım, ayakkabılarımı çıkarmış, kaldırıp o alana oturmuştu. Ayaklarım kucağında duruyordu. Eteğim açılmış mı diye düşünürken ceketini fark ettim. Üzerime örtmüştü.

“Senin için bir battaniye bulunduracağım, uykun geldiğinde buraya gelip uyursun.” Gülümseyerek başımı iyice koltuğa yerleştirdim. Parmakları ayağımın üst kısmında dolandı. Çek elini çek. Bir kıvılcım ayaklarımdan yukarı tırmanıyordu. “Seni görmeye geldim, ama çok uykusuzdum.”

“Gece gezersen olacağı bu.”

Ceketin yakasından tutup üzerimden çektim. Eteklerimi toplayarak doğruldum. Elinden kayan ayağım yere değdi. Ayakkabımı ayağıma takıp, ceketi kalktığım yere bıraktım. “O da var tabii ama bana gece öyle trip atıp gidince de uyuyamadım.”

“Trip atmadım.”

“Tamam kızdın.” Yanına oturup arada ona bakıyordum. O hep bana bakıyordu.

“Kızdım. Kızarım. Kızmak istemiyorum. Ben seni hayatımın merkezine taşımaya çalışırken sen benimle güzel vakit geçiriyor gibisin Asi.”

“Eh…” dedim. “Seninle vaktin güzel geçtiği doğru.”

“Asi!” dedi bariton bir sesle.

“Tamam, Kuzey.” Ona döndürdüm bedenimi. Kızgın bakıyordu. “Bak bir şey söyleyeceğim,” dedim, tek kaşı havada bakıyordu. “Ben sevgililikten anlamıyorum. Otuz beş yaşındayım, en son ne zaman flört ettiğimi bile hatırlamıyorum. İnsanlar bu evrelerde neler yapar bilmiyorum ve çok uzun zamandır da yalnızım.” Cesur sözlerim sonuna doğru tükendi. Gözlerimi kaçırdım. “Hayatım boyunca bir erkeğin gönlünü falan da almadım. Yokuşa sürme, bir daha aklımda tutacağım.”1

“Her zaman atarlı bir kadındın değil mi?”

Omzumu silktim. “Kusur mu?”

“Nereden bakacağıma göre değişir ama benim için kusur. Biraz alttan almayı, anlaşma yoluna gitmeyi deneyeceksin.”

“Deniyorum ya.” Bana emir verdiğini fark ettiğim anda başımı ona çevirdim. “Bana emir mi veriyorsun?”

“Evet, sen de bana verebilirsin. Bana onu diyemezsin bana bunu yapamazsın dersen nasıl anlaşacağız? Yeri gelecek kavga edeceğiz yeri gelecek,” sözlerinin burasında durdu, gözlerindeki ışıktan ne diyeceğini tahmin ediyordum ama o, “Aynı yastığa baş koyacağız,” diye tamamladı. Terbiyeli terbiyesiz.1

“Sen söylüyorsun,” dedi. “Yirmi yaşında da değiliz yirmili yaşlarda da. Anlaşmak lazım değil mi? Atar yapma demiyorum, yap ama usulünce. Kırdın mı gönül al. Kırarsam gönül alırım. Tüm bunlar varsayım Asi. Böyle şeyler olacağından değil, olabilirliğinden. İnsanız biz, hatasız kul olmaz.”

“Allah seni bana büyük laflarımın diyeti olarak yolladı, biliyorum.”

“Ben de biliyorum ettiğin lafları. Erkekler hakkında atıp tutarken iyiydi değil mi?”

“Seni terk edebilirim. Yol hâlâ çok yakın.”

Kendine o kadar güveniyordu ki yüzünde o kibirli ne olduğunu bildiği gülüş belirdi. Söylüyordu bakışları, ‘Gitmek için gelmedin’ diyordu. ‘Terk edemezsin’ diyordu. Bileğimden tutup kendine çekip ellerini belime yerleştirdi. “Ağzından bir daha çıkarsa öyle bir kapatırım ki ömründe tatmadığın şeyler görürsün. Ne diyorsam onu yapacaksın! Beni ihmal etmeyeceksin!”1

Allah belanı verdi Asi. Ruhuna El Fatiha.3

 

Bölüm : 30.12.2024 15:31 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...