

Bölüm 16: Gün Doğumu
Güçlü görünmek için çabalamaktan, hiç kırılmamış ve üzülmemiş gibi dik durmaktan bıkmıştım artık.
Güvenip biraz da olsa içimi açtığım bu insanları kaybetmekten deli gibi korktuğumu iliklerime kadar hissediyordum.. Olmuştu işte, korktuğum başıma gelmişti. Artık onlara basit sebeplerden sırtımı dönemezdim. Her gece saçlarımdan öpülmesine, gözlerime sevgiyle bakılmasına alışmıştım bir kere.
Üstelik... benim için elini kana bulayan bir babam vardı. Benim yüzümden kötü de olsa birini öldürmüştü. Vicdan azabından yanıp tutuşuyordum. Hıçkırıklarım belki de diğer sokaktan bile duyuluyor olabilirdi.
Söylediklerimden sonra babamın sırtımdaki kolları gevşemişti. Benden ayrılmaması için ona daha sıkı sarıldığımda diğerlerinin ayak seslerini ilişti kulağıma.
Berzan şaşkın sesiyle "Bitanem?" dediğinde cevap vermedim, veremedim.
Babama sarılırken adam şaşkınlıktan konuşamıyor olacak ki sesi çıkmıyordu. Omzumdan tutan eller beni babamdan ayırmaya çalıştığında kollarımı daha da sıkarak "Bırak." dedim ve burnumu çektim.
"Abim, bir bak bakalım sen bana." diyen Aram'a cevap vermediğimde babam "Tamam oğul bırak sen." dedi.
Ardından elleri saçlarıma çıkarken yavaşça okşamaya başladı. Öyle narin gezdiriyordu ki ellerini, sanki kıyamıyor gibiydi ve oturup bu sebepten de ağlayabilirdim. Bu ben değildim ama belki de içimdekileri dökmeye ihtiyacım vardı.
Sesini toparlamaya çalışarak "Kızım... Birtanem, neden babasız kalacakmışsın sen?" dediğinde sakin konuşmaya çalışıyordu. Ancak ona sımsıkı sarıldığım için hızla atan kalp atışlarını duyabiliyordum.
Ağladığım için iç çekerek "Ben... her şeyi gördüm." dediğimde saçlarımdaki elleri durdu.
Ferzan "HAY ANANI AVRADINI SAYIN AŞİRETLER!" diye bağırdı dehşetle.
Babam omuzlarımdan tutup beni hafifçe kendinden ayırdığında itiraz etmeden endişeli gözlerine baktım.
"Ne görmüşsün babam?"
Tedirgindi.. Göz bebekleri titrerken omzumdaki elleri hafifçe sıkılaşmıştı.
İçime dolan öfkeyle kendimi ondan çekerek "At çiftliğine geldim, gördüm yaptıklarınızı! O adamı öldürmek zorunda mıydın?!" diye kırgınlıkla konuştuğumda kaskatı kesildi.
"Ne öldürmesi babam, sen ne dersin?"
Sinirle gözlerimi yumup açtım. Arkamı dönerek sus pus olan diğerlerine "Gördüm işte! İnkar mı edeceksiniz?!" derken yolun ortasında deli gibi bağırıyordum.
Evet, yolun ortasındaydık ve ufak bir trafik oluşurken arabalar ard arda korna çalıyordu. Babama döndüğümde gözlerinden ne kadar yorgun olduğunu fark edince içim sızladı.
Dudaklarım istemsizce büzülürken "Benim yüzümden katil oldun! Elini kana bulamak zorunda mıydın baba?" diye sorduğumda bakışlarını benden çekerek bana sırtını döndü.
Ellerini sinirle saçlarından geçirirken "Görmemeliydin." dediğinde şaşkınlıkla gözlerim irileşti.
"Bir de benden saklayacaktınız öyle mi? Senin için mahpuslara don atlet getirince mi haberim olacaktı?!"
Aram kolumdan tutarak beni kendine çevirdi telaşla. "Yanlış görmüşsün abim, lütfen sakin ol." dedi ama daha da sinirlendim.
"Çocuk mu kandırıyorsunuz siz aşiretten bozma adamlar?! Ben ne gördüğümü iyi biliyorum!"
Babam yanıma gelip ellerimden tuttuğunda ona döndüm. Gözlerimin içine baktığında yutkundu ve "Kızım... O adamı bulduğumuz doğrudur." dedi.
Dişlerinin arasından homurdanarak "Belki bir iki üç kurşun da sıkmış olabilirim, ama öldürmedim." deyince aniden "He tamam o zaman." dedim.
Ardından söyledikleri beynime dank edince "Ne?!" dedim bağırarak.
"Nasıl ya sen şimdi katil olmadın mı? Boşuna mı ağladım ben o kadar?! Aklımda cezaevi sahneleri bile canlanmıştı!"
Berzan ve Ferzan kahkaha atmaya başladığında Aram ve Adar'da gülmemek için kendini zor tutuyordu. Çatık kaşlarımla babama bakarken hafifçe dudağı hafifçe kıvrıldı ve "Olmadım.." dedi.
"O adamı, o kadar kolay bir ölümle ödüllendireceğimi mi sanarsın benim güzelim?"
Olduğum yerde ileri geri giderek söylediklerini tartıp biçiyordum kafamda. En son silah patladığında nereden vurduğunu görmemiştim, yani söyledikleri doğru olmalıydı.
Ellerimi iki yana açarken isyan ederek "Valla yazıklar olmuş hayatıma!" dediğimde diğerleri de dayanamadı ve kahkahayı patlattılar.
Ben de sorunluydum sanırım. Adam karşımda o şerefsizi kurşuna dizdiğini söylemişti ben ise ölmediği için rahatlamıştım. Kanlarımda aşiret DNA'sı taşıdığım böylece kanıtlanmıştı.
Babam gülerken ıslak göz altlarımı silerken "Kurban olurum gözyaşlarına." deyince gözlerimi kaçırdım.
Yoldan geçmek için kornaya basan arabaya öfkeyle döndüğümde şöförün yanına giderek "Ne basıyorsun lan kornaya? Ağız tadıyla dram bile yaptırmıyorsunuz?!" diye bağırarak arabanın kaputuna vurdum.
Adar beni kollarımdan tutup "Sakin ol, gel hadi." derken direksiyon başındaki adama parmak salladım.
"Azıcık sabırlı olmayı öğren pala bıyık!"
Berzan hemen yanıma gelip "Dövim mi?" deyince dibimdeki kafasını itekleyip "Çekil şuradan." dedim.
Sinirlerim çok bozuktu, karizmayı çizdirmiştik.
Babam kolunu omzuma attığında "Her an birilerini öldürmek zorunda kalabilirim bitanem. En iyisi eve girelim, sen olanları anlat." deyince yutkundum.
Homurdanarak kolunun altından çıkıp en önden eve girdiğimde arkamdan gülüyorlardı. Benim de dudağımda ufak bir tebessüm oluşmuştu çünkü içim rahatlamıştı. Bir de Ömer tenekesinin yanında duygusala bağlamıştım ve az kalsın ağlayacaktım.
"Of!" diyerek elimi alnıma vurduğumda Aram yanıma gelip elimden tuttu.
"Vurma kendine! Anlat bakalım yaramaz kedi, nasıl geldin sen çiftliğe?"
Şirince sırıtarak "Şimdi şöyle ki.." derken gözlerini kısmış bana bakıyordu.
Düğün salonundan itibaren olanları baştan sona anlattıktan sonra hepsinin gülen suratı silinmişti.
"O şerefsiz ölümle ödüllendirilmeyecek." dedi Adar.
"Sen de mi be ado? Ne yapacaksınız peki?"
Babam karşıdan "Sen bunları düşünme." dedi iç çekerken. "Gel bakayım sen bir yanıma."
İkiletmeden kalkıp yanına oturduğumda sarılarak beni kendine çekerken saçlarımdan öptü.
"Sen bana baba dedin?"
Mırıldanarak "He, dedim." diye yanıtladım.
"Kendi isteğinle.. hem ayyaş da değilsin?"
Çatık kaşlarımla geri çekilip "O ne demek?" dediğimde yine kahkaha sesleri yükseldi.
"Ne zaman kendinde olmasan baba dedin bana." deyince şaşırmış ifademe güldü.
Gözlerinde beliren şefkatli ifade gülümsememi sağlarken alnımdan öptü ve "Beni dünyanın en mutlu babası yaptın sen kızım." dedi.
Bakışlarımı ondan kaçırdığımda Berzan'la göz göze geldik. Ayağa kalkıp aniden "Bir de utanıyor, yok dayanamayacağım ben." dedi ve hızla yanıma gelip yanağımı ısırdı.
Acıyla ayağa kalkıp "HAYVAN MISIN SEN ÖKÜZ BERZAN?!" diye böğürürken Aram'da kalkıp onun omzuna bir tane geçirdi, elleri dert görmesin.
"Yavaş ol şerefsiz!"
Ben yanağımı okşarken Aram'ın söylediğine gülmeye başlarken Berzan homurdanıyordu. Aram gözlerindeki yumuşamayla bana bakıp yanağımdaki elimi çekti ve "Acıyor mu güzelim?" diye sordu.
Ama sen şimdi öyle sorarsan ben şaapamam ki.
Sırıtarak "Yok, biz ne acılar çektik evelallah." diyerek elimi göğsüme vurduğumda onlar gülmeye devam ederken Hamza ve Emir merdivenlerden koşarak inmeye başladı.
Emir heyecanla sarılıp "Sonunda geldiniz! Seni çok özledim ablam." dediğinde karşılık verdim.
Sonra aniden geri çekilip "Sen düğüne böyle gittin?" diyerek kaşlarını çatınca ensesine yapıştırdım bir tane.
"Bana bak küçük ağa, abilerin yetiyor bir de sen başlama sakın."
Berzan kafasını kaşıyarak üzerimi süzerken "Arada kaynadı lan bu kıyafet. Sen onca adamın arasına böyle mi girdin gerçekten?" dediğinde babama dönerek "Bak bana geliyorlar yine." dedim çatık kaşlarımla.
Gözlerindeki parlamayla göğsünü kabartıp ayağa kalktı ve yanıma geldi.
"Kesin sesinizi eşek sıpaları, benim kızıma kimse karışamaz."
Kaş göz yaparak babamı gösterdiğimde ben gülerken Hamza dahil hepsi somurtuyordu.
"Ama çok güzelsin sen, haksızlık." diyen Hamza'nın yanağından öptüm.
"Ne güzel işte ablamsu, böyle bir ablaya sahip olduğun için yat kalk şükret."
Şapşal söylediklerimi ciddiye alıp ellerini semaya açarak "Allahım sana şükürler olsun." deyince gözlerim kapatıp gülmeye başladım.
Biraz önce üzgün olduğum için ağlarken şimdi mutluluktan gözlerimden yaşlar akıyordu. Aslında ikizler burcu da değildim ama yaşadıklarım beni duygu karmaşası yaşayan birine çevirmişti.
Kapı aniden açıldığında önce Şimal hanım'ı arkasından da endişeli Cafer'i gördüm.
Hafifçe kafasını sallayıp ağzını oynatarak "Sen bittin kızım." dediğinde mırıldanarak "Hassiktir." dedim.
Cafer'i çiftlikte unutmuştuk iyi mi...
Şirince gülmeye çalışıp "Aaa gözlerimiz yollarda kaldı, hoş geldiniz." dediğimde Şimal abla yanağımdan öpüp "Seni salonda göremeyince merak ettim ama Cafer'i arayınca babanla gittiğini söyledi." dedi.
Diğerleri durumu bildiği için beni bozmamışlardı.
Cafer'in gözlerinden alevler fışkırırken "Öyle olmuş evet." dedim gülmeye çalışarak.
Şimal abla ile diğerleri konuşurken Cafer'e yaklaşıp "Affet Cafo'm, yedik bir bok." dedim başımı eğip.
Elini omzuma koyup "Unutulacak insan mıyım lan ben?" dedi alıngan sesiyle. "Her yeri aradım bulamadım seni, kuş olup uçtun mu insafsız? Hem o silah sesini duyunca neler düşündüm haberin var mı?"
Her ne kadar şakaya vursa da gerçekten endişeli çıkmıştı sesi.
Koluna girip "Bir sürü olay yaşanınca arada kaynadı, özür dilerim." dediğimde yüzü yumuşadı.
"Dua et ponçik bir kalbim var."
Yanağını sıkarak uzatırken "Oyy seni Urfa'lı ponçik." dediğimde aniden kollarımız ayrılırken dinimizdeki kuduruk Ferzan'a baktım.
"Ne bu samimiyet?"
Cafer gıcıkça gülümseyip "Ferzan abi hâlâ alışamadın mı ya, biz ölümüne kankayız artık." dediğinde bende onu kafamla onayladım.
Ferzan öfkeyle beni yanına çekerken "Kabullenmiyorum işte banane." dediğinde kıkırdadım.
Sonra Adar birden yanıma gelip "Çok yoruldun gel hadi uyuyalım." deyince herkese iyi geceler diyecektim ama diğer kolumu da Berzan tuttu.
"Bugün ben uyuyorum oğlum kardeşimle, sen hayırdır?"
Adar cevap veremeden Aram "En büyük abiniz dururken size gû yemek düşer." dediğinde suratım buruştu.
O kelime ne demekti bilmiyordum ama öyle değildi sanki, neyse..
Pin pon topu gibi bir oraya bir buraya sürüklendiğim sırada Cafer şerosu halime gülerek dalga geçiyordu. Ferzan'da onlara katılıp benimle uyuyacağını söyleyince hepsi birbiriyle tartışmaya başlarken beni unuttular.
Şaşkın gözlerle abilerini izleyen Emir ve Hamza'ya yavaş adımlarla yaklaşıp kolumu omuzlarına attım ikisininde. Hamza benden uzun olduğu için biraz tuhaf duruyordu ama olsun.
Merakla bana bakan ikiliye "Yürüyün gidiyoruz aslanlarım... Bunlar burada kapışsın." deyince hevesle kafalarını salladılar.
Babam ve Şimal abla bize gülerken onlara öpücük atıp, merdivenlerden pembe panter gibi sinsice yürüyerek odama ulaştık.
"Nasıl kaçtık ama abimlerden?"
Sanki çok önemli bir iş başarmış gibi heyecanlanan şapşal Emir'e gülerek "Siz yatağa geçin üzerimi değiştirip geliyorum." dediğimde aniden ikisi de yatağa atladı.
"Yuh, yatağı kırdınız zalım veletler!"
Doğdukları andan itibaren bu anı bekler gibi davranmalarına karşı kafamı iki yana sallayarak güldüm. Onlar da söylediğime kahkaha atmışlardı.
Banyoda üzerimi değiştirip bana açtıkları yere, yani ikisinin ortasına uzandığımda Emir hemen göğsüme başını yaslarken Hamza'da kollarını belime doladı.
"Ee benim ayaklarım dışarda kaldı?"
Gözlerim kapalıyken güldüm ve "Zürafadan iki dakika önce doğmuşsun ondan." dediğimde Emir anırarak abisiyle dalga geçiyordu.
"Kesin zırtık atmayı." dedim homurdanarak.
"Bugün çok yoruldum, zıbarın bebeklerim."
"İyi geceler abla." diyen ikilinin saçlarından öpüp "İyi geceler.." dediğimde dudağımda huzurlu bir gülümseme vardı.
Tam uykuya dalmak üzere olduğum sırada kapı sessizce açılınca gözlerim hala kapalıydı. Bir uyutmamışlardı aile boyu.
Aram fısıldayan sesini duyduğumda dikkat kesildim. "Bizi kandırıp uyumuş eşekğolueşekler." dediğinde gülmemek için zor tuttum kendimi.
"Babama laf ettin arada ama olsun abi. Emir ve Hamza'yı yarın kulaklarından asacağım." dedi sinirle Berzan.
Ardından Adar "Ben uyuyacaktım Badeyle." deyince Ferzan da sitemle "Her şey senin yüzünden oldu zaten abi. Ne diye uyku konusunu açtın, ben arada badeyle kaçacaktım." diye fısıldadı.
Gülmemek için kendimi zor tutarken Aram "Hadi gidelim uyanmasınlar." dedi ve iç çekme sesi geldi.
Bir süre bakışlarını üzerimde hissettikten sonra kapı kapanınca tek gözümü araladım ve derin bir nefes aldıktan sonra kocaman gülümsedim. Belki de Ömer'in dediği gibi burada olmamın bir sebebi vardı.. Eksik yanım tamamlanmış gibi hissediyordum.
Şimdi ise tek dileğim bu güzel anların bozulmaması, ve bu mutluluğumuzu hiç kaybetmemizdi..
❄️
Firaz'la birlikte Cafer'i kafede bekliyorduk kahvaltı yapmak için. Menüye bakarken İsmail abim arayınca kapıya çıkıp onunla konuşmaya başladım.
"Her şeyin tatlıya bağlanmasına sevindim bitanem." deyince güldüm.
"Bende öyle İso'm. Az kalsın adamı katil ilan edecekti-" diyordum ki ilerde siyah arabadan inen adam dikkatimi çekti.
Sabah günaydın diyerek mesajlaştığım Ömer arabanın arkasından inmişti. Gülerek yanına gidecekken diğer kapı aralanınca duraksadım.
Kapıdan çıkan güzel bir kız kocaman gülümseyip Ömer'in koluna girdiğinde gülen ifadem anında silinirken bana seslenen İso'ya "Kapatıyorum abi, görüşürüz." diyerek aramayı sonlandırdım.
Karnıma darbe almış gibi bir sancı girmişti. Neden böyle olmuştum?
Kız hiç durmadan gülerek konuşuyordu ve Ömer'de gülerek izliyordu onu. O an suratımda öyle dehşet bir ifade oluştu ki anlatamam.. Onu hiç böyle gülerken görmemiştim.
İkisi kol kola ilerde bir mağazaya girdiklerinde hâlâ arkalarından bakıyordum.
"Naber kankaların en hayırsızı?"
Yerimde sıçrarken sinsice yaklaşan Cafer'e döndüğümde "Ananın ki! Ne lan o ifade, sokakta göbek atan goril mi gördün?" dedi beni süzerken.
Dudaklarımı birbirine bastırıp "Yok bir şey, hadi girelim." dedim ve bir daha bakmadan içeri döndüm.
Üçümüz kahvaltı yaparken sürekli konuşan ben sohbete bile katılamadım. Kalbim bir el tarafından sıkılırken damarlarımdaki kan öfkeden fokurdamaya başladı.
Sonra aniden irkilerek kendime geldim. Bana ne oluyordu? Ömer benim için kimdi ki?
Kafamı sallarken karşımdaki ikili dikkatimi çekti. İkisi şaşkınlıkla bana bakarken Cafer kafasını Firaz'a yaklaştırıp "Sonunda delirdi, çok korkuyom çok." dedi.
Boş gözlerle onları izlediğimi fark edeb Firaz "İyimisin sen?" deyince "Çok konuşma sen." dedim sinirle. Ona bakınca bile Ömer pezosunu hatırlamıştım hemen.
"Ben ne yaptım?"
Cafer endişeyle geri yaslanıp "Aman banane, bana sarmasın yeter ki." dediğinde sinirli bir nefes aldım.
Sonra eve geçmiştik ve gün boyu Ömer'in aramalarını açmamıştım. En sevdiğim şey olan yemeğime bile doğru dürüst dokunamamıştım. Bu gece uyku sırası Berzan'daydı..
Evet... Ben itiraz ettiğim halde her gece benimle uyumak için liste yapmıştı salaklar.
"Seninde canına minnet." diyen iç sesime "Kes sen şırfıntı. Öyle her adam görünene kan sen." deyip onu fırçaladım bir de.
Sabah olduğunda bugün yapılacak iş birliği için hazırlanıyordum. Çekimde onların kıyafetlerini giyeceğim için üzerime rahat bir eşofman takımı giyip aşağı indim.
Kapıya yaslanmış bekleyen dörtlüye gözlerimi kısarak bakarken "Hayırdır?" dediğimde Adar "Seni bekliyoruz güzelim, hadi gidelim." dedi şirince sırıtarak.
"Siz nereye pardon?"
Berzan kolunu omzuma atıp "Ee seninle çekime gidiyoruz işte." deyince gözlerimi büyüttüm.
Hayır, bunu kesinlikle kabul etmeyecektim!
❄️
Fotoğraf çekimi Yakup Manastırın'da yapılıyordu. Zorlu bir yolculuktan sonra kapıda beni karşılayan görevli asistan heyecanla "Hoş geldiniz Bade hanım." dediğinde gülümsedim.
"Hoş bulduk."
"Buyrun bu taraftan lütfe-" dediği sırada arkamdaki şahsiyetleri görünce duraksarken "Siz?" dedi şaşkınca.
Gözlerimi sıkıntıyla arkaya çevirdiğimde onlara kızgın bir bakış yollayınca sırıttılar. Evet, yine onlara hayır diyememiştim.
"BİZ ABİLERİYİZ."
Hep bir ağızdan söyledikleriyle asistanın gözleri büyürken şaşkınca bana döndü.
"Maalesef doğru." dediğimde Aram "Ayıp oluyor ama abim." deyince sinirle gözlerimi kapattım.
Ardından asistana gülümseyerek "Bir köşede oturacaklar, sorun olmaz değil mi?" dediğimde kız ifadesini düzeltmeye çalışarak "A şey, sorun yok tabii ki. Buyrun içeri geçelim." dedi.
Kafamı salladığımda ben önden, arkamdaki aşolar da peşimden yürümeye başladık. Marka sahibi olan Timuçin bey beni gördüğünde yanıma geldi ve elini uzatıp "Merhaba Bade hanım, uzun zaman oldu görüşmeyeli." dedi kibarca.
Elini sıkıp "Evet, merhaba." dediğimde benim elim geri çekilirken Timuçin bey'in eli başka bir el tarafından kavrandı hemen.
"Merhaba, ben Berzan. Bade'nin abisiyim."
Adamın gözleri benim ve diğerlerinin arasında gidip gelirken gülmeye çalışarak "Hoş geldiniz." deyince diğerleri de ağzının içinde homurdandı. Sinirle onlara bakınca gülümsemeye çalışarak daha düzgün şekilde cevap verdiler.
Timuçin bey bugün benimle ilgilenecek asistana dönüp "Siz Bade hanımı hazırlayabilirsiniz." dediğinde genç kız bana yolu gösterince Aram'a dönüp "Söz verdiğiniz gibi hiç bir şeye karışmayacaksınız." dedim kelimeleri bastırarak.
Hemen kafasını sallayıp "Karışmayacağız güzelim." deyince gözlerimi kısıp baktıktan sonra arkamı döndüm ve asistanın peşinden ilerledim.
Kapıdan girerken "Çekimi kiminle yapacağız?" diye sordum. Açıkçası kim olduğu benim için çok önemli değildi ama sorun çıkmadan çekimin bitmesini umuyordum.
Kapıyı açarken "Talat bey.. Talat Bulut." dediğinde ben yerimde dururken kapı çoktan açılmıştı. Karşısındaki aynada saçını düzelten yavşak Talat aynadan beni gördüğünde sırıtarak bana döndü.
"Bade! Sonunda görüşebildik."
Hızla bana doğru geldiğinde sarılacağını anlayıp elimle omzundan hafifçe itekledim.
"Fazla samimiyeti sevmediğimi söylemiştim size Talat bey."
Bir anlık bozulurken asistan kız endişeyle bize bakıyordu. Sorun yok dermişçesine ona gülümserken Talat pisliği de sırıtarak bakıyordu.
"Gözüm yollarda kaldı ama. En son yaptığımız çekimi bir türlü unutamıyorum."
Gözlerimi devirirken bugünün bir an önce bitmesi için dua etmeye başladım. Talat, gençlik dizilerinde herkesin sevdiği iyi bir oyuncuydu. Ama kötü bir huyu vardı ki yavşağın tekiydi.
Önceden deniz konseptli bir fotoğraf çekimi yapmıştık ve o gün nerdeyse yumruğumu suratına yiyecekti. Şimdi içerde bekleyen dörtlü ile nasıl bir son beni bekliyordu bilmiyordum.
"Ben çıkayım sen rahatça hazırlan." dediğinde cevap vermedim.
Giyinme odasına girdiğimde asistanın uzattığı elbiseyi üzerime geçirdim. Hazırlanmak için koltuğa oturduğumda makyöz olan Durmuşcan'la sohbet ediyorduk. Kendisini çok severdim, o ise erkekleri severdi.
Nihayet saç makyaj bittiğinde aynadan kendime son kez baktıktan sonra çekim alanına geçtim. Öncelikle iç mekanda fotoğraf çekinecektik.
Timuçin bey dikkatle bana bakarken "Kıyafetlerimizin sana çok yakışacağını biliyorduk." deyince ona gülümsedikten sonra kenarda oturan dörtlüye döndüm.
Aram dişlerini sıkarak yerinden kalkacakken gözlerimi irice açtığımda sinirle nefes alıp geri oturdu.
"Bugün Talat bey ile çift konsepti yapacaksınız. Biliyorsunuz kıyafetlerimiz özel davetler için hazırlandı. Bu yüzden sizden samimi bir poz isteyeceğim."
Fotoğrafçıya kafamı sallayarak Talat'ın yanına geçtim. Derin bir nefes alıp iki elimi omzuna yerleştirerek kafamı hafifçe yana yatırdım.
Gülerek elini belime yasladı ve "İşte bu haline bayılıyorum. Benden hoşlanmasan bile hemen role giriyorsun." dediğinde "Suratında yumruğumun izini görmek istemiyorsan çok konuşma." dedim dişlerimin arasından.
Şu an abi takımına bakmadığım için ne yaptıklarını bilmiyordum. Açıkçası biraz çekinmiştim çünkü onların karşısında ilk kez bu şekilde duruyordum.
Fotoğrafçı "Çok güzel.. Bade hanım hafifçe gülümseyelim." dediğinde söylediğini yaptım. Yaklaşık yarım saat boyunca farklı yerlerde farklı kıyafetlerle çekim yaparken neyse ki sorun çıkmamıştı.
"Şimdi siz Talat beyin önüne geçin. Siz de Bade hanımın karnına elinizi yaslayın. Ön planda kıyafetleriniz olacak."
Sıkıntıyla gözlerimi yumarken gülmeye çalıştım. Gevşek herifin nefes alışları bile değişmişti. Arkama geçip göğsünü sırtıma yasladı ve avuç içini karnıma yerleştirdi. Suratım buruşurken düzgün durmak için kendimle çelişiyordum.
Arka arkaya flaşlar patlarken kulağıma eğilip "Nefes kesicisin." dediğinde sandalye devrilme sesiyle irkildim.
Bakışlarım sese döndüğünde bizimkilerin sinirle ayaklandığını gördüm. Talat'a doğru yürümeye hazırlanan Aram'ın ve Berzan'ın öfke dolu gözlerini gördüğümde "Kusura bakmayın." diyerek ona koşturdum.
"Ne yapıyorsun ya?"
Dişlerinin arasından "Ama ben bunun anasını avradını si-" dediğinde elimi hızla ağzına kapattım.
"Yavaş gel aşiret oğlanı! İş yapıyoruz burada iş!"
Berzan sinirle "İşine de gücüne de başlatma Bade! Herif'in sana bakışlarını görmüyor musun kızım? Bunun derisini yüzüp balıklıgöle atacağım!" diye hafifçe bağırınca bende sinirlendim.
"Hani usluca oturacaktınız? Böyle yapacaksanız gidin!"
Bir daha konuşmadan üzerimi değiştirmeye geçtim. Tekrar çekim için farklı bir alana geçerken bir sürü kıyafetle fotoğraf çekinmiştik. Başımı Talat'ın omzuna yaslayıp eteğimi elimle hafiften savurduğumda flaş patladı.
Gözlerim nedensizce Aram'ların arkasına dönünce şaşkınlıkla duraksadım. Firaz elindeki telefonla bizim fotoğrafımızı çekiyordu. Onun burada olduğunu bile bilmiyordum ve neden fotoğrafımızı çekiyordu ki bu salak?
Şaşkınca ona baktığımda önce telefonuna baktı. Ardından kulağına yaslayıp endişeyle bana bakarken kapıdan dışarı çıktı.
"Bade hanım?" diyen fotoğrafçıyla daldığımı fark ederken çekime odaklanmaya çalıştım. Biz çekime devam ederken asistan ile Timuçin bey'in hararetle konuştuğunu fark ettim.
"Çekime ara verelim." denmesiyle şaşırırken yanına gidip "Sorun nedir?" diye sordum.
Bizimkiler de yanımıza gelirken Timuçin bey sıkıntıyla "Birisi mekan için bizden on kat daha fazla para ödemiş. Bu yüzden yarım saat içinde burayı boşaltmamızı istiyorlar." dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Sözleşme yapmamış mıydınız?"
"Elbette yaptım ama karşı taraf ne kadar teklif ettiyse fesh etme parasını dahi ödeyeceklerini söylediler."
Berzan alkışlayarak "Kim yaptıysa alnından öpeceğim." dediğinde sinirle ona baktım.
Timuçin bey "Kusura bakmayın lütfen." dedi bana ve Talat'a.
"Sorun değil zaten az kalmıştı." dediğimde kafasını salladı.
Bizimkilerden şüphelendiğim için ısrarla onlara sormuştum ama biz yapmadık diyorlardı. Çekim ekibiyle vedalaşıp üzerimi değiştirmek için odaya döndüm. Giyinip çıktığımda kapıda beni bekleyen bir adet yavşak vardı. Onu görmezden gelip çantamı alacakken kolumdan tutmasıyla duraksadım.
"Beni görmezden mi geleceksin?"
Kolumu çekip parmağımı sinirle uzatırken "Seni bir görürüm, ölene kadar yataktan kalkamazsın!" diye bağırdığımda parmağımdan çekerek bana yaklaştı.
"Bu sert ayakların bana sökmez kızıl. Seni daha da ünlü yapabilirim, ne dersin?" dediğinde ben gülmeye başlayınca o da kabul ettim sanacak olmalı ki gülmeye başladı.
Dizimi kaldırıp kasıklarına tekme attığımda acıyla inleyerek geri çekilirken "Bana bir daha asla öyle seslenme!" dedim.
Kızıl kelimesi bir başkasının ağzına yakışmıyordu...
"Seni bin kere uyarmama rağmen bu şerefsiz tavırlarına devam ediyorsun!"
Kapı hızla açıldığında bizimkiler kaşları çatık bir şekilde durumu anlamaya çalışırken çantamı alıp yanlarına gittim hızla.
"Hadi gidelim."
Berzan yanımdan ayrılıp acıyla bağıran adama ilerlerken "Bir tane vurmazsam içimde kalacak." dediğinde tişörtünün ense kısmından tutup yanıma çekince şaşkınca bana baktı.
"Sence şu an dövülmeye ihtiyacı var mı?"
Talat'ı süzüp gülmeye başladı.
"Doğru diyorsun. Gel bi öpim seni."
Aramı ve diğerlerini odadan zor çıkartmıştım. Alnımdan öptüğünde onu iteklerken arkamda kaldıkları için gülümsüyordum. Ardından Aram gelip kolunu omzuma atınca gülmeyi kestim. Berzan diğer taraftan elimden tutunca gözlerimi devirerek ona baktım.
Ferzan "Ee hani bana?" dediğinde Berzan "Nah sana." deyince dayanamayıp kahkaha attım.
Adar ve Ferzan kedinin ciğere bakması gibi bize bakıyordu.. Arabaya bindiğimde telefonuma bir mesaj geldi. Meraklı gözler bana dönerken şirince sırıtıp telefonu iyice kendime çekerek mesajı açtım.
"Nasıl gidiyor çekimler? Her şey yolundadır umarım."
Ömer'in gönderdiği mesajla bir anda beynime dank etti içinde olduğum durum.
Ulan Firaz, bekle sen oğlum...
"Firaz mı?" diyerek gözlerini kısan Adar'la şaşkın ifademi silip güldüm.
"Ne? Firaz değil, biraz dedim. Yoruldum da biraz."
"He tamam."
Rahat bir nefes vererek geriye yaslandım ve Ömer'e görüşmemiz gerektiğini söyleyen bir mesaj gönderdim.
Araba durduğunda onları beklemeden konağa koşturdum. Firaz'a bakınmıştım ama ortalarda yoktu mendebur.
İçeri girince Bawer bey oturduğu sofradan başını kaldırıp bana baktı. Sinirli yüz ifademi görmüş olacak ki "Hoş gelmişsin.. Ne oldu bitanem?" diyerek ayağa kalktı.
Hemen yanına koşarak kollarımı beline dolayınca irkilse de hiç beklemeden sımsıkı sarıldı bana.
"Şu oğullarına bir şey söyle! Çekime geldikleri yetmemiş gibi hep rahatsız ettiler beni."
Babamdan ses çıkmayınca kafamı kaldırdım. Gülerek oğullarına baktığını görürken gözlerimi kıstığımda hemen boğazını temizleyerek yalandan kaşlarını çattı.
"Neden kardeşinizi rahatsız ettiniz siz utanmazlar?" dediğinde sanki kızıyor gibi değil de tebrik eder gibi bir ses tonu vardı.
Şimal abla da fark etmiş olacak ki yanıma gelip koluma girdi.
"Bu odunların hepsi aynı Badeciğim. Al birini vur ötekine."
Kafamı sallayarak "Resmen beni kandırıyorsun baba aşk olsun." deyince gözleri parlarken iki yanağımdan öptü hemen.
Şaşkınlıkla ona bakarken "Baban ölsün sana güzel kızım benim. Sen iste her şeyi yaparım ben. Bu sıpaları falakaya yatırayım?" dediğinde sırıtarak sinirli suratlara döndüm.
Aram "Baba!" dedi sinirle. "Ayıp oluyor kardeşimizin yanında."
Şimal abla "Sen sus bakayım!" dedi hemen. "Ben yokum diye ortalığı boş bulup kızın peşine mi takıldınız?"
Kaş göz işaretiyle Şimal abla'yı gösterip "Konuş kız şimoşum." dedim.
"Ne zor şeymiş aşiret kişisi olmak canım. Hele dört tane başında zebellah gibi abin varsa çok zor."
Kendi kendime homurdanırken tüm sesler kesilince duraksayarak onlara döndüm.
"Abin mi?" diye şaşkınca konuştu Ferzan.
Adar "Bizi kastetti değil mi?" diye sordu aynı şekilde. Şimal abla kahkaha atarken Berzan ve Aram'ın da parlayan gözlerle bana baktığını görünce güldüm.
"Yok size değil kapıdaki adamlara söyledim."
Hızla üzerime geldiklerinde "Ne oluyor lan?" dememe kalmadan biri yanağımdan ısırdı diğeri saçlarımdan öptü.
Öbürü kollarını bana dolarken Ferzan "Şerefsizim ağlayacağım." diyerek burnunu çekti.
Onların kollarından kurtulmaya çalışırken "Zaten öylesin demiştim sana." diye söyleniyordum.
"Bırakın be! Gidiyorum ben!"
Babam içi gider gibi bana bakıyordu. "Yeni geldiniz odana mı gidiyorsun hemen bitanem?" diye sorduğunda Berzan'ı suratından iteklerken "Cafer'le dışarı çıkacağız da.." dedim homurdanarak.
Kaşları havalanırken Aram omzuma dokunarak "Biz de gelelim." dediğinde ona öyle bir baktım ki "İyi tamam." diyerek trip atar gibi geri çekildi.
"Otuz küsür yaşında adamdan da trip yemedik demeyiz artık."
"Trip falan atmıyorum ben Bade."
Parmağımla onu göstererek "Aha, bade dedin işte basbayağı trip atıyorsun. Neyse ben kaçtım."
Hızla odaya koşturarak üzerime rahat bol bir pantolon ve kısa kol bir crop giydim. Telefonuma gelen mesajı hızla açtığımda Ömer'in arka sokaktaki arabaya binmemi söylediği bir mesaj attığını gördüm.
Çantamı aldıktan sonra salondaki babamı ve Şimal abla'yı öpüp konaktan ayrılırken Cafer'e mesaj atarak tembihlemeyi de unutmadım.
İlerde gördüğüm arabaya yürürken içimde gereksiz bir kasılma vardı. Heyecanlı olduğumu kabul etmek istemesem de avuç içlerim şimdiden terlemişti. Aynı zamanda dünden kalan bir sinir vardı.
O çırpı bacak kız kimdi ki acaba?
Arabaya yaklaştığımda ön kapı açılıp takım elbiseli bir adam "Sizi beyimin yanına götüreceğim Bade hanım. Buyurun." dediğinde sinirlendim.
"O nerede?"
"Kendisi önden gitmiştir."
Sinirli bir soluk alarak arka kapıyı açıp arabaya oturdum. Nereye gittiğimi sorsam da adam yemin etmiş gibi bir şey söylemiyordu. Gerginliğimi geçirmek için sosyal medya da dolanırken kafamı kaldırdığımda kocaman bir kapısı olan bir yere geldiğimizi gördüm.
Gözlerim büyürken bahçesi kocaman olan girişe hayretle bakıyordum. Her yer yeşillikti, ilerde kocaman dört katlı bir ev vardı ve arkası ormanlık alandı. Araba durduğunda yutkunarak beklerken kapım açıldığında gergince aşağı indim.
Evin kapısı açıldığında onu gördüm. Üzerinde siyah bir tişört vardı. Gömlek yerine her zaman tişört giymesi daha güzel olurdu bence çünkü ona çok yakışıyordu. Gözlerimin içine bakarak gülümsediğinde kalbim tekledi. Ellerini cebinden çıkartmadan bana doğru yürürken hareket edemiyordum.
Bir adım ötemde durdu ve "Hoş geldin." dedi. Ses tonu kalbime işlerken ben mi yanlış anladım bilmiyorum ama öyle bir söylemişti ki sanki kalbime, ruhuma hoş geldin der gibiydi.
Saçlarımı kulağımın arkasına sıkıştırırken "Hoş bulduk." dedim. Ardından ona sinirli olduğum aklıma geldi ve kaşlarım çatıldı.
"Bana bak, bir daha beni böyle ayağına getiremezsin haberin olsun."
Dudağı kıvrılırken boyuma yetişmek için eğildiğinde yüzlerimiz birbirine yakındı.
"Yoksa?" dediğinde duraksadım.
"Yoksa.." diye tekrar ederken ne diyeceğimi bile unutmuştum yakışıklı yüzünün dibimde olmasından dolayı.
"Yoksa yumruğumu geçiririm suratına. Hem bana böyle yaklaşma çek o esmer suratını dibimden! Git dünkü kıza yap sen bu ayakları."
Suratı şaşkınlıkla kaplanırken geri çekildi.
"Ne kızı Bade?"
"Ulan bir kere de kabul edin." diye söylendim.
"Gördüm oğlum seni çarşıda. Kol kola fırttırı fıtrırı geziyordun bir kızla."
Önce başını eğdi, sanırım düşünüyordu.
Sonra gözlerini bana çevirdiğinde kahkaha atmaya başladı. Gülüşü yutkunmamı sağlarken "Çok mu komik?!" diye sinirle konuştum.
"Sen.. beni kardeşimden mi kıskandın kızıl?"
Afallamış yüzümle ona baktığımda daha da keyiflendi. Ellerini cebine sokup bir adım geri çekildi ve "Seninle tanışmak istiyordu zaten, gelseydin tanışırdınız." deyince dudaklarımı birbirine bastırdım.
"Kim... kim kıskanmış oğlum seni. Gidiyorum bak ben!"
"Tamam, tamam küçük kedi." dedi ve ellerini havaya kaldırdı.
"Hadi gel içeri."
Onunla birlikte içeri yürürken "Kedi medi ayıp oluyor." diye homurdanınca gülmeye devam etti. Bakışlarım ona döndüğünde dakikalarca onun gülümsemesini izleyebileceğimi fark ettim. Resmen zevk almıştı söylediğim şeyden.
Bana döndüğünde göz göze gelince hemen bakışlarımı kaçırdım.
"Aç mısın?" diye sorduğunda kafamı iki yana salladım. Bir şey yemesem de şerefsiz yüzünden bütün açlığım gitmişti.
"O zaman at binmeye ne dersin?"
Kaşlarım havalanırken "Atlar mı var burada?" diye sordum. Aynı zamanda evin içini inceliyordum. Ev çok ihtişamlı olsa da bir şeyler eksikti. Sıcak bir yuva gibi değildi, soğuk insanın içini ürperten cinstendi.
"Evet. Burası bizim çiftliğimiz." diye yanıtladığında üzerime baktım.
"Üstüm uygun değil at binmek için."
Kıyafetlerimi süzerken yutkunmamak için zor tuttum kendimi. Sesli bir soluk alıp "Sorun değil, kız kardeşimin bedeni seninle hemen hemen aynı." dediğinde sessiz kaldım.
"Ayıp olmasın?"
Dudağının kenarını kaşırken "Bir şey olmaz. Hadi gel." dedi. Üst kata çıkarken duvardaki tablolara bakıyordum.
"Kalabalık bir aile olduğunuzu söylemiştiniz. Neden hiç fotoğraf yok bu evde?"
Merdivenlerdeki adımı durduğunda bende durdum. Bana döndüğünde düz bir ifadeyle bakıyordu.
"Fotoğraf çekinecek kadar sıcak bir aile değiliz."
Telaşla ağzım açılıp kapanırken dudaklarımı birbirine bastırarak kafamı salladım.
Ömer benden de soğuk bir insandı. Ama bazen benim gibi bakıyordu. Söylemese de anlıyordum, acı çekiyordu. Ona ıstırap çektiren bir şeyler vardı içinde. Belli ki aile konusunda o da benim gibi yaralı olanlardandı.
Odaya girdiğimizde bana kıyafet ve çizme çıkartıp "Aşağıda bekliyorum." deyip odadan ayrıldı.
Arkasından bir kaç saniye bakıp kıyafetleri elime alarak önce taytı giydim. Üzerimdeki tişört oldukça rahat olduğu için onu çıkartmadım. Çizmelerin numarasına baktığımda benim ayak numaramla aynı olduğunu gördüm. Etiketi hala altında duruyordu, yeni olmalıydı.
Aşağı indiğimde üzerini değiştirmişti. Altına binici pantolonu giyerken benim gibi uzun çizmeleri vardı. Bakışları beni bulduğunda telefondaki eli duraksadı. Merdivenlerden inerken gözleri gözlerimden ayrılmıyordu.
Yanına gittiğimde iç çekip "Gidelim mi?" diye sordu. Adem elmasının oynamasıyla yutkunduğunu anlarken gülümseyerek "Olur." dedim.
Atların yanına geldiğimizde "Seç birini." derken dikkatle beni izliyordu. Gözlerimi atlarda gezdirirken içlerinden bir tanesi çekti dikkatimi.
Tüyleri kahverengiden biraz daha açık, kızıla dönük gibiydi. İstemsizce oraya yürürken "Afife." dediğinde sesi arkamdan geldiği için irkildim.
"Kolay kolay kimseyi kabullenmez, benden başkasını bindirmez sırtına." diye konuştuğunda gözlerim atın güzelliğinden ayrılmıyordu.
"Çok güzel.."
Atı eyerinden tutup dışarı çıkarttığında "Önce onunla bağ kur. Yanına yaklaş, tanısın seni." dediğinde kafamı salladım. Yavaşça atın yanına yaklaştığımda Ömer benim için atın başını hafifçe eğdi. Elimi yumuşak tüylerde gezdirirken yüzümde küçük bir gülümseme oluştu. At aniden kafasını kaldırınca beklemediğim için irkilerek geri çekildim.
"Korkma, zarar vermez."
"Kim korkuyormuş be?!" diye çıkıştığımda güldü.
"Tamam, tamam. Hadi gel bindirelim seni."
"Ya atarsa beni sırtından?"
Dudağı kıvrılırken "Atmayacak." dedi. Neden bu kadar emin olduğunu bilmesem de dediğine uyarak Ömer'in yardımıyla atın üzerine bindim.
At huzursuz sesler çıkartmaya başladığında aniden Ömer ayağını atıp arkama oturdu. Sırtım göğsüyle bütünleşirken kalçamda ona yaslanmıştı.
Gözlerim kocaman açıldığında "Ne yapıyorsun sen? Bana yaslama, çekil şuradan." dediğimde erkeksi bir kahkaha attı.
"İneyim de seni düşürsün o zaman."
Sinirle gözlerimi kapattığımda Ömer ata komut vererek ilerlemesini sağladı. Kollarını arkadan öne uzattığı için bir bütün gibiydik. Kafamdaki şapka büyük geldiği için kaydığında elimle düzeltirken "Her şeyin küçük." diye mırıldandığını duydum.
Sakin olun sizi pır pır atan kalp atışları...
Başkası söylese kafasını gözünü kıracağım sözleri Ömer söylediğinde dilimi yutmuş gibi konuşamıyordum. Gözlerimi karşıya çevirdiğimde kocaman gülümsedim. Akşam olmak üzereydi ve karşımda harika bir manzara vardı.
"Ömer baksana ne kadar güzel!"
Güneşin batışını hayranlıkla izlerken saçlarım rüzgardan arkaya doğru savrulduğunda derin bir nefes aldığını hissedince dudaklarımı birbirine bastırdım.
Kafasını yaklaştırdığında nefes almayı bırakırken dudakları kulağıma değiyordu.
"Evet... Sonsuza kadar izlemek isteyeceğim kadar güzel."
Atın hızlanmasıyla sırtım iyice göğsüne yaslanırken tek elini karnıma yerleştirmesiyle içimdeki kelebekler aşiret halayına başladı.
Boğuk sesiyle "Çekim nasıldı?" dediğinde kaşlarım çatılırken asıl görüşme sebebimi hatırladım.
"Sendin değil mi? O çekimi sen iptal ettirdin."
Göğsü titrediğinde güldüğünü anlarken kafamı hafifçe arkaya çevirince bakışları bana döndü ve yüzümüzün arasında kısa bir mesafe kaldı. Gözleri dudaklarıma düştüğünde dudağımı ıslatmamak için zor duruyordum.
"Ne iptal etmesi?"
"Bana haberin yokmuş gibi davranma hiç, güvendiğim dağlara karlar yağdı resmen. Firaz senin muhbirin falan mı? Benim odama da o aldı seni değil mi?"
Gülümsemesi aniden kaybolurken "Neden bahsediyorsun?" dedi düz bir ifadeyle.
"Evet çekimi ben iptal ettirdim. Firaz ile yakın olduğumuz için bugün sadece gözcülük yapmasını istedim. O... elin yerden bitmesiyle seni dip dibe görüp hiç bir şey yapmadan duracak mıydım?"
Kızgınca konuşmasıyla kaşlarım havalanırken "Sen kimsin ki Ömer?" dediğimde afalladı.
"Benim hayatıma karışma lüksünü kendinde nereden buluyorsun?"
Göz bebekleri koyulaşırken Ömer'in ayağını vurmasıyla at şaha kalktığında çığlık attım. At hızla koşarken "Yavaşlat şunu." dedim önüme dönerken. Karnımdaki eli sıkılaştığında "Ben kim miyim?" diye kendi kendine mırıldanmasını duydum.
Yüzüme vuran sert rüzgardan daha da soğuktu şimdi ses tonu. Bir kaç dakika sonra Ömer atı durdurup hızla üzerinden atladı. Beni bırakacak sanarken belimden tuttuğu gibi beraberinde beni de indirdi. Elimden çekiştirirken canım acımıyordu, ben ise endişeyle karşımdaki uçuruma bakıyordum.
"Beni öldürüp buradan atmayı düşünmüyorsun inşallah?" dediğimde adımları dururken avuç içini tamamen elime kaydırdı ve parmaklarımızı kenetledi.
Gözlerim birleşik ellerimize döndü.
"Ne görüyorsun şu manzarada? Ben söyleyeyim.. Güneşin batışını görüyorsun. Ben ne görüyorum biliyor musun?" diye oraya bakarak konuştuğunda elimi sıkılaştırdım bırakmak yerine.
Omuzları düşerken sakinleşmek için derin bir nefes aldı.
Gözlerini aniden bana çevirdi ve "Ben artık her güneşin doğuşunda, her batışında seni görüyorum." dedi birden.
O an saçlarım rüzgardan geriye savrulurken bende farksızdım onlardan. Bir rüzgarın içinde kaybolmuş oradan oraya savruluyordum.. Boşta olan eliyle önüme gelen saçlarımı omzumun arkasına atarken gözleri sıcacık bakıyordu.
"Sen gün yüzünde olan yanlarınla değil, kuytuda saklarınla bile çok güzelsin. Kendinden bile sakladıklarınla.. Benim aksime her zaman gülümsüyorsun. Başlarda o gülümsemen öfkemi körüklemekten başka bir halta yaramıyordu. Ama şimdi ne zaman gülsen, o gülüşünden öpmek istiyorum."
Söylediklerini beklemediğim için telaşlanmıştım. Bacaklarım gücünü kaybetmiş gibiydi, bana yaklaşsa da geri çekilemiyordum. İçimde hiç bitmesin istediğim bir duygu patlaması yaşanırken kalbim hızla atmaya başladı.
Daha önce kimseye karşı böyle hissetmemiştim ben. Kısaca boku yemiştik.
Başını eğerek tebessüm ettiğinde gülüşünü hayranlıkla izliyordum.
"Sen insanın ezberini bozar, ettiği yeminleri bile unutturursun gün doğumu." dediğinde nefes almayı bıraktım.
Bakışları dudaklarıma düştüğünde dudaklarımı birbirine bastırdım istemsizce.. Yüzünü yavaşça bana yaklaştırırken kalbim yerinden çıkacak gibiydi. Dudaklarımızın arasında bir nefeslik mesafe kalırken atın çıkarttığı sesle gerçek hayata dönerek başımı aniden yana çevirdim ve "Yapamam." dedim.
Bir süre durup elini elimden çektiğinde üzgün bakışlarımı ona çevirdim.
Geriye doğru bir adım giderken "Neden?" dedi. Biraz önce olan halinden eser yoktu.. Omuzları hayal kırıklığıyla düşmüştü ve o zaman onu hiç böyle görmek istemediğimi anladım.
"Tek bir neden istiyorum senden Bade."
Gözlerimin sulanmaya başladığını hissettiğimde görmemesi için arkama döndüm ve "Geri dönelim." dedim.
Her şeyi bok etmekte üstüme yoktu.
Evin içine girdiğimizde yüzüme vuran sıcaklıkla anlamıştım üşüdüğümü. Ama üşüme sebebim havanın soğukluğu muydu, yoksa Ömer'in yol boyunca tek kelime etmemesinden kaynaklı mıydı bilmiyordum.
"Üzerini değiştir in, bekliyorum." dediğinde üzgün hissediyordum.
Buruk bir bakış atarak yukarı çıkacağım sırada dışardan araba sesi duyulunca duraksadım. Ömer'e döndüğümde kaşları çatılırken "Birini mi bekliyordun?" diye sorunca kafasını iki yana sallayarak camın önüne geçti.
"Bugün kimse olmayacaktı burada."
Ben ilerde olduğum için kimin geldiğini göremiyordum. Perdeyi aralayıp dışarı baktığında kaskatı kesildiğini gördüm. Merakla yanına gideceğim sırada "Hassiktir." deyince şaşkınlıkla "Ne? Kim geldi?" diye sordum.
Bana döndüğünde suratında endişeli bir ifade görünce benim de kaşlarım çatıldı.
Onda ilk kez duyduğum telaşlı sesiyle "Dedem.. Dedem geldi." dediğinde gözlerim büyüdü.
"Ananı avradını, basıldık Ömer!"
Hızla yanıma geldiğinde dış kapının açılma sesi duyuluyordu. Elimden tuttuğu gibi önünde olduğumuz odanın içine girdiğimizde telaşla kapının arkasına saklandım.
Tişörtünün ucundan tutarak "Ömer ne bok yiyeceğiz?" dediğimde dibime girerken elini ağzıma kapattı.
Ömer banyonun kapısını kitlediği sırada dışardan gelen adım sesleri duraksadı.
Sert bir ses kapının önünden "Evlat?" diye seslendiğinde gözlerim hızla Ömeri buldu.
Ömer hızla bana döndüğünde gözlerimde ne aradı bilmiyorum ama ardından rahat bir soluk verip "Duşa giriyorum dede." dedi hızla.
Dışardan ses gelmezken Ömer elimden tutup beni duşakabinin içine sokarken ona karşı koymadım. Korkuyla sırtımı duvara yaslayıp fısıldayarak "Ömer.." dediğimde "Endişelenme güzelim." dedi çenemden yavaşça tutarken.
Aslında korkulacakta bir şey yapmamıştık ama şu an basılırsak bok yoluna giderek aşirete gelin olabilirdim.
"Burada olduğunu biliyordum." diyen sert sesle dudağımı ısırdım.
"Neden eve gelmezsin kaç gündür?"
Merakla Ömer'e baktığımda gözlerini sinirle yumdu ve "Dede.. Şimdi sırası değil." dedi.
Cümlesi bitmeden dışardan hızla kapı koluna asıldığını gördüğümde Ömer'in tişörtünü avuç içime alarak sıktım. Ömer arkama uzanıp suyu açtığında bağıracakken elini ağzıma kapattı. Su Ömer'in sırtından aşağı akarken bana da sıçradığı için buz gibi olduğunu iliklerime kadar hissetmiştim.
Bir kaç saniye sonra su ısındı. Dışardaki moruk hızla elini kapıya geçirip "Beni geçiştirmeyesin!" dedi bağırarak.
Adamı hiç sevmemiştim. Kaşlarım çatılırken Ömer'de sinirle dişlerini sıktı.
"Söylediklerimi çok çabuk unutmuşsun bakıyorum da... Eğer o kı-"
"Dede!" diye banyoyu inleten Ömer'le yerimde sıçrarken suratı sinirden kıpkırmızıydı.
"Şimdi değil derim! Git, sonra geleceğim yanına!"
Şaşkın ifademle donup kaldığımda bir kaç saniye sonra kapının önünden ayak sesleri geldi. Ömer rahatlamış bir soluk vererek bana döndüğünde yüzü yumuşadı. Olduğumuz pozisyonu ikimizde şimdi fark ediyorduk.
Sırtım duvara yaslıydı ve Ömer'de beni gizlemek için iri bedenini bana yaslamıştı. Ömer'in sırtından akan su beni de ıslattığı için üstüm başım ıpıslaktı. Bakışlarını yüzümden ayrılmazken ben de gözlerimi ondan ayıramıyordum.
Islanan uzun kirpikleri tel tel ayrılmış, her biri kalbe saplanan ok gibiydi.
Ağzımdaki elini geri çekip benden hızla uzaklaştığında olduğum yerden kıpırdamadım. Şimdi yine soğuk bakışları yerleşmişti gözlerine.
O an neden söyledim bilmiyorum ama sonunun böyle olacağını bilsem yine de söylerdim sanırım.
Bir şey diyeceği sıra da "Yorgunum ben Ömer.." dedim aniden.
"Neden diye soruyordun.. Hayatıma birisini almak istemiyorum çünkü birini kaybetmeyi göze alamam. Öz ve öz babamı bile zor kabul ettim ben.. Onları kaybetmekten deli gibi korkarken... sana da bağlanamam."
Eliyle yüzünü sıvazlayıp ıslak saçlarını elleriyle geriye doğru taradı. Öyle yakışıklı görünüyordu ki boğazım kuruduğu için ardı ardına yutkundum.
Kafasını sallayıp konuşmadığında burukça gülümseyerek başımı eğerken boğuk sesini duyunca hızla ona döndüm.
"Yorgunsan, sarılırım sana gün doğumu. Biraz dinlenir sonra devam ederiz. Düştüğün her an tutarım ellerinden.." diyerek ellerimi tuttuğunda belki ilk kez kendini bu kadar şeffaf bir şekilde kendini bana açıyordu.
Gözlerinden bile hissetmiştim bana olan ilgisini ve sevgisini. Sert görüntüsüne rağmen öyle yumuşak konuşuyordu ki belki bir çocukla bile böyle konuşamazdı.
Tırnaklarımı avcuma saplarken "Hep mutlu olmayız belki ama severim, çok severim seni Bade." dediğinde kalbim göğüs kafesimi zorladı.
Sanki bir savaş alanının ortasında kalakalmıştım. Her zerresiyle kuşatmıştı beni.
"Konuşur hallederiz, sonra birbirimize sarılır tekrar dinleniriz. Ben de yorgunum, bu zamana kadar dipsiz bir karanlığın içinde yaşıyordum biliyor musun? Ama sana baktığım an şehrimin bütün ışıkları yanıyor artık."
Elleri ıslak saçlarımı bulduğunda bana doğru bir adım attı ben ise öyle bir haldeydim ki konuşamadım. Susmak bilmeyen kafamın içindeki sesler bile hiç bilmediği duygularla savaşıyordu şimdi.
"Her zaman güçlü olmak zorunda değilsin benim yanımda. Geçmiş yaralarını iyileştiremem, ama yara bandın olabilirim. Senden hoşlandığımı, sana nasıl baktığımı anlamak bu kadar zor mu?"
Gözlerimin içine beklentiyle baktığında benden bir cevap bekliyordu. Sanki kilometrelerce koşmuş gibi göğsüm hızla inip kalkarken gözlerimi kapatıp kafamı duvara yaslayınca sıkıntılı bir nefes aldığını duyup gözlerimi araladım.
Suyu kapatıp geri çekildiğinde benden cevap alamayacağına inanmış olacak ki "Hadi gidelim." dedi soğuk bir sesle.
Ellerim yumruk olurken arkasını döndüğü an kolundan tutup kendime çevirdim onu. Beklemediği hareketimle yüzündeki şaşkın bir ifade oluşurken vakit kaybetmeden dudaklarımı ıslak dudaklarına bastırdım.
Gözlerimi kapatsam da kaskatı kesildiğini hissedebiliyordum. Dudaklarının üzerinde hareketsizce duran dudaklarımı hızla geri çektiğimde göz bebeklerinin koyulaştığını gördüm.
Neden bunu yapmıştım bilmiyordum ama yaşamak için çabalayışlarım sanki görülmüş ve bana bir hediye gönderilmiş gibi hissetmiştim.
Titreyen sesimle "Hala yoluna koyamadığım şeyler var. Eğer yanımda olacaksan, bu yolun kolay bir yol olmadığını bil." dedim nefes nefese.
Dişlerini sıkarken sağ eli hızla ıslak tişörtümün üzerinden belime yerleşti. Beni sertçe kendine çektiğinde göğsüm göğsüne yaslanırken dudakları da hızla dudaklarıma yapıştı.
Benim aksime sabırsız bir şekilde oynatıyordu dudaklarını. Kalın dudakları alt dudağımı kavradığında bilmesem de ona uyarak dudaklarımı hareket ettirdiğimde daha da hırçınlaştı. Kollarımı boynuna dolayarak parmak ucumda yükselirken diğer eli enseme yerleşti ve beni iyice kendine çekti.
Dudağımı aralamam için ısrar eden dudaklarına izin verirken hareketlerim acemiceydi, o ne yaparsa onu yapıyordum.
Nefeslerimiz birbirine karışırken hiç hissetmediğim bir duyguyla baş başaydım.. Belki ailemden sonra ilk kez birine karşı bütün duvarlarımı yıkıp beni ele geçirmesine izin vermiştim.
Hissediyordum saklı olanlar varken, kolay olmayacaktı. Onunla her şey kolay değildi ama zor da değildi artık. Biz bu yolda birlikte savaşacak ve bu savaşı birlikte kazanacaktık.
❄️
İki Gece Önce:
Genç adam uykusunda en kötü kabusuyla boğuşurken alnından terler süzülüyordu.
Yedi yaşındaki küçük çocuk karanlıkta "Anne neredesiniz, o ses neydi?" diye sesleniyordu..
Kimseden cevap gelmezken "Baba?" dedi bu kez.. Arkasından aniden yüksek sesli bir çığlık atıldığında korkudan gözleri doldu.
Kalbi korkuyla atarken sese doğru ilerlediğinde yerde yatan bir beden gördü. Gözleri kanlı elden yüzüne çevrildiğinde babasının olduğunu görmesiyle nefesi kesildi.
Boynu kesilmiş babasının gözleri açtıktı ve doğrudan sol tarafa bakıyordu.
Bağırarak geri kaçarken dizlerinin üzerine düşünce canının acısına değil gördüklerine ağlamaya başladı. Babasının baktığı yerde annesini uzanıyordu. Beyaz elbisesiyle uzanan kadının üzeri başı kan içindeydi.
"Anne korkuyorum..." dedi ağlamalarının arasından.
"Erkek adam korkmaz diyordun, korkuyorum baba uyan..."
Bağırdı, çağırdı çığlık attı duyan olmadı. Kendini kaybettiği o an bir bebek ağlama sesi yükseldi. Kundağın içinde yerde beliren kardeşini kanlı elleriyle kucakladı.
"Ağ-ağlama Nihle... İyileştireceğim annemizi, gelip sana sütünü verecek tamam mı kardeşim?" karanlığın içinde uzanan bedenlere bakarken.
Sonra karanlığın içinde bir erkek bedeni belirdi ama sadece gözlerini görüyordu. O adama koştukça adam daha da uzaklaşıyordu.
Kucağındaki bebekle "Ya-yardım edin!" dedi yalvarır gibi.
Hıçkırıklarının arasından "Yardım et amca, annemle babama bir şey oldu." dediğinde bir kaç saniye baktıktan sonra adam arkasını dönerek karanlığa karıştı.
Arkasında sadece ölü bedenler değil, ilerde herkesi öldürmekten beter edecek o bedenin sahibini bırakmıştı.
Sonra geçmişte yaşadığı o ana döndü birden..
Görevli kadın kucağındaki minik bebek ile konaktan çıktıktan sonra iki polis memuru da üzeri başı kan içinde, donuk gözlerle bakan küçük çocuğun elinden tutarak dışarı çıktı.
Arabaya yürürken onu izleyen kalabalık kendi arasında fısıldaşıyordu.
"Tüh, tüh. Yazık olmuş, gece eve girip herkesi öldürmüşler. Bir bebeyle geriye bu yetim çocuk kalmış."
Acıyan gözlerle bakarak "Sadece ikisi kurtulmuş diyorlar, ailesi öldüğünde uyuyormuş." dedi başka bir kadın.
Tanımadığı bir başkası hiç unutmayacağı o anları acı bir şekilde dile getirdiğinde polis memurunun elini sıktı küçük çocuk.
"Annesinden kan akan yerlere yara bantları yapıştırıp kardeşine süt hazırlamış diyorlar..."
Gözlerini hızla aralayan adam nefes alamıyordu. Eli boynuna giderken dehşetle nerede olduğuna baktığında odasında olduğunu gördü.
Dolu gözlerini kapattığında sanki uykusunda ağladığı yetmezmiş gibi gözünde biriken gözyaşları ardı ardına aktı.
Yorganı ellerinin arasında sıktığında nefes nefese olan göğsü inip kalkıyordu. Yatağa geri uzanıp kolunu gözlerinin üzerine koyarken dipsiz bir kuyunun içinde çırpınıyordu sanki.
Titreyen sesiyle "Özür dilerim anne..." dedi.
"Verdiğim sözleri, yeminimi unutmaya başlıyorum baba. Özür dilerim..."
❄️
Uzun bir aradan sonra sizlerleyim. Sizi çoook seviyorum 🫶
İnstagram: pembikhayallerr
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.81k Okunma |
4.17k Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |