17. Bölüm
pembikhayaller / BİR KÜÇÜK SIR / Bölüm 17: Beni Bırakma

Bölüm 17: Beni Bırakma

pembikhayaller
pembikhayallerr

YAZARIN ANLATIMIYLA

Bazı zamanlar vardır hayatına müdahale edemediğin.. Bazen öyle bir hata yaparsın ki geri dönüşü yoktur.. En kötüsü kızacak bir suçlu dahi yoktur, kendine kızarsın.. Çünkü suçlusundur.

Arabanın içinde dakikalardır bekleyen adam baş parmağıyla işaret parmağının arasına sıkıştırdığı sigaradan bir nefes çekerek camdan dışarı üfledi. Gözleri önünde durduğu konaktaydı.

Ailesi öldükten sonra onu dedesi yanına almış büyütmüştü. Bu yüzden hep ona minnettar hissetmişti. Ancak artık aynı duyguları taşıdığından emin değildi.

Dedesini tanıyor, gözünün ne kadar kara olduğunu biliyordu. Çıkmaz bir sokağa girmişti ve sonu yoktu. Bu yolun sonunda ne olursa olsun kendinin üzüleceğini biliyordu ama ne olursa olsun değer verdiği insanın üzülmemesi için elinden geleni yapacaktı.

Arabanın kapısını açıp sigarayı yere attıktan sonra ayağıyla ezdi. Sert bakışlarını kaldırıp konağa baktıktan sonra kapıya ilerlerken onu gören adamları başını eğerek saygıyla selamladılar.

Kapıyı açtığında soğuk, hiç ses dahi olmayan konağa baktı bir süre. Çocukluğu, ergenliği burada geçse de o hiç çocuk olmamıştı.

Bütün endişesini içine gömerken suratına sert bir ifade takındı. Merdivenlerden yukarı çıkıp dedesinin her zaman oturduğu terasa çıktığında onu gördü. Tesbihini çeken adam karşısındaki manzarayı izlerken ona bakmasa da geldiğini hissettiğini biliyordu.

"Gelmişsin." dedi kalın sesiyle.

"Ne oldu, sen buraların yolunu bilir miydin?"

Dişlerini sıkarken elleri yumruk oldu.

"Baba.." dedi sinirle.

"Sen neden geldiğimi bilirsin."

Gözlerini torununa çeviren adam alayla gülerek geriye yaslandı.

"Aileni görmeye gelmezsin, ama o kızla ilgili bir şey deyince hemen geliyorsun öyledir?"

Sıkıntılı bir nefes alan adam bir adım atarak "Onu bu işe karıştırmayacaksın." dediğinde dedesi kahkaha attı.

"Senin işin zaten o kızdır Boran. Bunu söylemek için geç kaldın, vakit yaklaşıyor."

"Baba!" diye gürlediğinde sesi konakta yankılandı.

"İstemediğim şeyler yaptırma bana. Ben.." dedi ancak gerisi gelmedi.

Yaşlı adam başını sallayarak "Sen?" diye sorduğunda gözleri kısılmıştı.

"Ben vazgeçtim."

Bir hışımla ayağa kalkan adam torununa tokat atmak için elini kaldırdığında Boran hızla elini tutup itekledi.

"Ne demek ulan ben vazgeçtim, sen bunu çocuk oyuncağı mı sanırsın?!"

Sinirle arkasını dönen adam ellerini saçlarından geçirdi sertçe. Dedesine dönerek parmağını uzattı ve "Başka bir yol bulacağım!" dedi.

"Bana söz ver, ben bir karar verene kadar bir şey yapmayacaksın baba!"

Yaşlı adam torununa arkasını döndü ve "Git." dedi sadece.

"Baba.."

"Yazıklar olsun sana." diyen sesi duyduğunda bedeni kasıldı.

"Yeminimize ihanet etmişsindir. Defol git, ben bildiğimi yapacağım."

Boran'ın omuzları düşerken "Bana istemediğim şeyler yaptırma baba.." dediğinde sesi acı çeker gibi çıkmıştı.

"Kendim için ilk kez bir şey istiyorum senden."

Adam cevap vermediğinde buruk bir şekilde bakarak kafasını salladı.

"Umarım düşünmeden hareket etmezsin baba.."

Arkasını dönen Boran kız kardeşini merdivenlerin başında gördü. Gözleri dolu bir şekilde ona bakan genç kız "Abi." dediğinde sesi titriyordu.

Boran yanına gidip kardeşisinin saçlarından öptü.

"Bir şey yok meleğim.. Sen odana git, halledeceğim."

Abisine sarılan genç kız burnunu çekerken "Artık mutsuz bir şekilde yaşamanı istemiyorum abi.. Ben seni ilk kez o kızın yanından geldiğinde öyle gülerken gördüm." dediğinde cevap veremedi.

"Odana git abim, Allah'a emanetsin."

Konaktan çıkan adam arabasına bindiğinde hızlıca aklında olan isme buluşmak için mesaj attı . Arabasını sürerken cevap gelmese de onun orada olacağını biliyordu. Dakikalar geçtikten sonra tepe başına geldiğinde arabayı acı bir şekilde fren yaptırarak durdurdu. Arabadan inip bir ağacın kenarında durduğunda kendini çıkmazda hissediyordu.

Elini sıkışan kalbine atıp sıktığında gelen araba sesiyle omuzlarını dikleştirdi. Ellerini cebine yerleştirip yanına gelmesini beklerken dikkatle ona bakıyordu.

En az kendi kadar sinirli olan adam bir hışımla gelip Boran'ın yakasına yapıştı.

"Ne var ulan?! Ne diyeceksin daha, ben sana diyeceğimi demedim mi şerefsiz?!"

Boran rahat bir ifadeyle adama bakarken "Konuşmamız lazım." dedi.

Karşısındaki adam ellerini Boran'dan çekerken sinirle güldü.

"Ben sana diyeceğim her şeyi dedim Boran ağa! Benden de, ailemden de uzak duracaksın!"

Boran kafasını yana yatırıp "Duramam." dedi sadece. Adam söylediğini yanlış anlarken sinirle üzerine yürüyerek "Senin ecdadını sikerim Boran!" diye gürledi.

"O gün geldiğinde sen söyleyeceklerini söyledin, biz de sana olmaz dedik!"

Boran kafasını iki yana sallarken arkasındaki ağaca yaslandı.

"O kadar basit değil bu durum."

Karşısındaki adam gevşekçe konuşmasına sinirlenirken kendini zor tutuyordu. Gözleri sinirden kıpkırmızı olurken parmağını sallayarak "Ailemden uzak dur, bir daha karşımıza çıkma!" dedikten sonra arkasını döndü.

Arabasına doğru yürürken Boran arkasından bağırdığında adımları bıçak gibi kesildi.

"Kız kardeşin ondan sakladıklarını biliyor mu Aram?"

Elleri yumruk olurken sinirle gözlerini kapattı. İçine dolan sıkıntıyla titrek bir nefes alırken "Siktir git." diyerek hızla arabasına dindi.

Arkasından bakan Boran kafasını iki yana salllayıp "Senin beynini sikeyim ben." dedi.

"Bir dinleseydin, asıl niyetimi anlayacaktın.."

❄️

BADE'NİN ANLATIMINDAN

"Baba, gerek var mıydı böyle bir şeye?" derken sıkıntılı bir nefes alıp karşımdaki büyük otele baktım.

Babam kafasını eğerek gülerken gözleri kısılınca istemsizce bende gülümsedim. Yaşına göre ne de yakışıklıydı. Şimal'im kapmıştı gül gibi koca ağayı..

"Bitanem aylardır seni bizimle görmüşlerdir.. Alt tarafı yemek vereceğiz aşiretimize."

Surat asarak Şimalciğime döndüm.

"Şimal'im, bir şey söyle kocana. Onca insanın arasına girmek istemiyorum ben."

Şimal abla'da gülerek koluma girdi. Beni hafifçe ilerlettiğinde babam omzumdaki kolunu çekmek zorunda kalmıştı.

"İçeri girince ortamı seveceksin Badeciğim." dedi muzip bir tonda. "Merak etme burada canını sıkacak kimse yok, hepsi akrabalarımız."

Oflayarak yürümeye devam ederken önden ilerleyen abi bozuntuları ve veletlerde bana gülüyordu. Onlara dil çıkartıp Şimal abla'ya döndüm ve "Biraz bozuştuk seninle haberin olsun." dedim.

"Bundan sonra analık diyeceğim sana."

Kahkahası büyürken gözünden akan yaşı sildi.
"Allah seni ne yapmasın Bade. Terliğimin tadına bakmak ister misin?" deyince gözlerimi büyüterek teslim olur gibi ellerimi kaldırdım.

"Sen kazandın güzel kadın."

Aram olduğu yerden yanıma gelip kolumu koluna girdirdiğinde ona bakıyordum.
"Ayakların gitmek istemiyorsa kucağıma alayım güzelim?"

Gözlerimi kısıp kaşlarımı çatarken "O ayağımı böğrüne geçirebilirim, sakın deneme." dediğimde homurdanarak "Şiddet yanlısı bir kız kardeşim var." dedi.

Dün eve geldiğinde morali çok bozuktu.. Saatlerce onu güldürmeye çalışmıştım ama sadece benimle uyumak istemişti. Gece boyu kollarını benden çekmediği için kıpırdanıp dursam da ayrılmamıştı benden.

Sırıtırken omzuna kolumu atmaya çalıştım ama deve gibi uzundu, bu yüzden komik durmuştuk.

"Bizde böyle aslan parçası."

Diğerlerinin yanına geldiğimizde Adar "Ya benimde koluma gir." diye söylenince "Koca adamsınız şu kıskançlığı bırakın artık." dediğimde omuz silkti.

Gerçekten bazen çocuktan farksız oluyorlardı.

Güvenliği geçip otele girdiğimizde etrafa hayranlıkla bakıyordum. Giriş kısmı çok büyüktü ve bizimkilerden beklenmeyecek kadar modern bir şekilde dizayn edilmişti.

Bir görevli babamın yanına koşturup "Hoş geldiniz Bawer bey." dediğinde babam kafasını salladı.

İşte o ağa rolüne çoktan girmişti bile. Başkalarının yanında hepsi böyleydi. Suratları soğuk, duvardan farksız oluyordu. Ama evde benimle uyumak için kavga çıkartıp trip atan, bir yere gideceğimde peşime takılmaya çalışan bir çocuğa dönüşüyorlardı.

Onlara söylemesem de sadece bana böyle olmaları mutluluk sebeplerimden biriydi.

Berzan arkasına döndüğünde ne düşündüyse kaşları çatılmıştı.
"Bade'm.. İçerde hiç bir erkekle göz göze gelme tamam?" dediğinde sinirle güldüm.

"Sen böyle dedin ya, hepsiyle bakışacağım şimdi." deyince Ferzan sinirle abisine döndü.

"Abi bilirsin bunun inatçı keçi olduğunu. Söylemesene böyle şeyler."

Berkan şirince sırıtarak "Benim kardeşim yapmaz öyle şey." dediğinde bizi izleyen Emir atıldı birden.

"Benim ablama bakacak adam anasının karnından doğmadı." diye söylenirken omuzlarını hafifçe kaldırmıştı bacaksız. Gören de koca adam zannederdi.

Aram'ın kolundan çıkıp Emir'in kulağını parmaklarımın arasına sıkıştırdığımda acıyla bağırdı.

"Sus bakayım sen yerden bitme. Bit kadar boyunla ablana karışma."

"Ya ablaa! Tamam bırak!"

Hamza gülmeye başladığında hepsini bırakıp onun koluna girdim.

"Bunların arasında en favorim sensin bebeğim."

Eğilerek saçlarımdan öpünce kaşlarımı çattım.
"Teşekkürler ablamsu."

Çocuğu da kendime benzetmiştim iyice.

Restaurant'ın kapısını açan görevliyle bizi gören herkes saygıyla ayağa kalkarken hepsi sıraya dizildi. Gerginlikle Hamza'nın kolunu sıkarken durmuştum. Babam yanıma gelip kolunu uzattığında gülümseyerek isteğini yerine getirdim.

Bir kolunda Şimal abla, diğer kolunda ise ben vardım. Herkesle sırayla selamlaşırken aynı zamanda babam beni tanıştırıyordu. Babam yaşında adamlar bile bana hanımağam deyince yadırgasam da sesimi çıkartmadım. Onların adetinin bu olduğunu ve zihniyetlerini değiştiremeyeceğimi kabul etmiştim.

Tanışma faslını bitirdiğimizde herkes masalarına oturdu. Çoğu kişi bizi masalarına çağırsa da kalabalık olduğumuz için en ortalarındaki masaya ayrı olarak yerleşmiştik. İçeri sırayla giren adamlara gözüm kaydığında kaşlarım havalandı. Birinin elinde saz, diğerinde darbuka varken birinde ise davul vardı.

"Sıra gecesi ekibimiz bunlar abla." dedi hevesle Emir.

Yerdeki minderlere oturan adamlar müzik sistemini ayarlarken garson önlerine büyük bir tepsi getirdi.

"Çiğköfte mi yapılacak?" diye atıldığımda babam gülerek kafasını salladı.

"İşte şimdi sevdim burayı."

Şimal abla hafifçe eğilerek "Ben demiştim sana." dediğinde güldüm.

Herkesin masası donatılırken müzik ekibi de Urfa şarkıları çalmaya başlamıştı. Önümdeki değişik çorbadan içerken anın büyüsüne kapılarak omuzlarım hafiften sallanmaya başladığında yanımda oturan Aram abim kahkaha attı.

Elimdeki kaşığı sallayıp "Ne gülüyorsun be?" diye çemkirdiğimde "Seni bir gün çok kötü ısıracağım." deyince gözlerimi devirerek "Sanki hiç yapmadığınız şey." dedim.

Etrafa bakarken "Biricik kankaam, yettim gari!"
diye bağıran şahısla arkama döndüğümde Cafer'i bana koşarken gördüm.

Gülerek "Şive mi değiştirdin?" dediğimde Cafer bana sarılmak için hamle yapınca kıskanç Ferzan benden önce ayaklanıp elini onun omzuna attı.

"Herkes bize bakıyor Cafer, düzgün dur."

Suratını buruşturarak kulağıma eğilip "Ne uyuz abilerin var senin kızım." diye fısıldadığında kahkaha attım.

Hemen sandalye çekip yanıma oturduğunda "Teyzoş naber?" diyerek Şimal ablayla sohbete başladı.

Daha sonra hep birlikte buranın adetleri hakkında hep birlikte sohbet ederken öğrenecek çok şeyim olduğunu düşünüyordum.

Cafer ikide bir sıkıldım dediği için bıkkınlıkla ona bakarken kolumdan tutup "Kalk bizde çiğköfte yapalım." dedi.

Babam sinirle "Ulan sen de kurt mu vardır?" diye sorunca kıkırdayarak ayaklandım.

Aram ve diğerleri sinirle Cafer'e bakarken "Bugünü keyif almadan bitirmeyeceğim baba. Hadi gidelim Cafo." dedim.

Cafer korkudan benden önce gidip sahnedeki adamların yanına çökerek mindere oturdu. Bende vakit kaybetmeden bacaklarımla bağdaş kurup oturduğumda kulağıma şaşkın nidalar doluyordu.

Cafer bir kaçına el kol yaparak "Ne bakıyon? Çiğköfte var ayran var, ne bakıyon?!" diye kuzey tekinoğlu çakması haline bürünüp bağırınca kahkaha attım.

Çiğköfte yoğuran amca bize deli görmüş gibi bakarken elimle işaret yaparak "Ben de sıkayım mı dayı?" deyince bir kaçı "Tövbe Estağfirullah." dedi.

Ne oldu diye onlara bakarken babam masasında ayaklanınca adamlar hemen yerinde dikleşmişti. Adam çiğköfte tepsisini önüme iteklediğinde şaşkınlıkla ona bakarken Cafer "Göt korkusu böyle birşeydir.." diye mırıldandı.

Adamlar masalara zaten çiğköfte servisi yapmıştı. Bu ikinci kez dağıtılacak olandı. Önce olup olmadığını anlamak için ufak bir parça alıp ağzıma attım. Bir kaç saniye sonra dilimde hissettiğim yanmayla önümdeki ayran bardağını dikledim.

"Urfa'da ki bütün isotları mı doldurdunuz içine ne yaptınız dayı?" diye sorduğumda yanımda oturan adamlar kahkaha attı.

Arkamızda sandalye de oturan müzik ekibi şarkı çalmaya devam ederken tepsiye eğilip hafif müziğe eşlik edip oynayarak çiğköfteyi yoğurmaya başladım.

Cafer sanki çok zor bir iş yapıyormuşum gibi alnımda olmayan terleri peçeteyle silse de ses etmedim.

Bir kaç dakika sonra bileklerim ağrıyınca "Zormuş bu." diye mırıldanınca bir dayı "Öyle görüldüğü kadar kolay değildir, emek ister cesaret ister.." dedi göğsünü kabartarak.

Cafer'e eğilip "Adam çiğköfte üzerinden edebiyat yaptı lan." dediğimde kahkaha attı.

Elime bir parça alıp "Olmuş mu bu şimdi?" dediğimde adam "Olmuştur, olmuştur." dedi beni geçiştirmek ister gibi.

"Yok yok." dedim hızla.

"Görmeden inanmam."

Çiğköfteyi hızla tavana fırlattığımda herkesin bakışları oraya dönerken müzik durmuştu. Tavana attığım çiğköfte yapışmayıp, beni geçiştiren adamın suratına şak diye yapıştığında gözlerim irileşti.

"Bade.. Az önce ne oldu lan?" diye şaşkınca konuşan Cafer'e "Bu iki oldu." dedim.

Şirince sırıtıp ayaklanırken yanımda sinirlenen adam gözlerindeki çiğköfteyi sıyırıp bana bakınca "Olmamış demiştim sana dayı, bak gördün mü?" dedim hızla.

Tam bir şey demek için ağzını açacakken yanıma koşan abi takımıyla başını eğerek sessiz kaldı. Babam adamın omzuna elini koyduğunda adamın suratı buruşmuştu acı çeker gibi.

"İyisindir değil?"

Adam kekeleyerek "İyiyim ağam.." dediğinde Berzan'ın koluna girdim.

"Bazen babama çok pis düşüyorum."

Daha sonrası olaysız geçmişti. Ara sıra masaya gelip babamla konuşanlar oluyordu. Gözlerim babamın anası olacak moruğu aramıştı salonda ama yoktu. Öğrendiğim kadarıyla bir de kız kardeşi vardı, o da gelmemişti.

Şimal abla beni kaldırıp bir kaç kadının yanına tanıştırmak için götürdüğünde yalandan gülümsüyordum millete.

Kadınlarla masada otururken "Babam neden iki kardeş? Yok mu şöyle dokuz kardeşi falan?" deyince "Hayallerin mi yıkıldı canım?" dedi gülerek Şimal abla.

Kadınlar kahkaha atarken "Yok, en iyi akraba ölü akrabadır." dediğimde kadınların gülüşü aniden kesildi.

Şimal abla gerginlikle gülerek "Şaka yapıyor." dediğinde "Yo." dedim ağzımın içinden.

Masadan bir kadın bana merakla bakıyordu.

Aynı şekilde ona bakarken "Dedeyle tanışmamışsın?" dediğinde soru sorduğunu anlarken "Dede mi?" dedim.

Kadın kafasını sallayıp "Bawer ağam anasını ve kardeşini de kızı için silmiş diyorlar." dediğinde kaskatı kesildim.

Şimal abla aniden masadan kalktığında önündeki su bardağı devrildi.

Endişeyle ona baktığımda tuhaf bir ifadeyle bana bakıp "Hadi biz dönelim masamıza." dediğinde sadece kafamı salladım.

O eve gelen moruk kadının kocası mı vardı? Bunca zaman sözü dahi geçmemişti evde. Ayrıca gerçekten burada olmama sebepleri ben olabilir miydim?

Onlara belli etmemek için ayaklarımla şarkıya eşlik edip ritim tutarak yürüdüğümde bizim masadakilerin kaşları çatılınca "Emann emaan!" diye kafamı iki yana sallayınca kendilerini tutamayıp güldüler.

Berzan "Zaten yeteri kadar dikkat çekiyorsun, ne salınıyorsun kızım." deyince ona cevap vermekle meşguldüm.

Babamın dikkatle bakan gözleri Şimal ablanın üzerindeyken arkasından boynuna sarıldığımda şaşırsa da elini koluma koydu.

"Papatyam?"

Babam'a aniden "Senin baban olacak adam da o yaşlı anan gibi huysuz mu? Ondan mı tanışmadım ben onunla?" dediğimde Ferzan'ın elindeki çatal tabağa düştü.

Kollarımın arasındaki beden kasılırken kaşlarımı çatarak babamdan ayrıldım. Şimal abla kafasını ellerinin arasına alıp başını eğmişti.

"Baba?" diye sorduğumda gözlerimi masadakilerde gezdirdim. Hepsinin suratı düştüğüne göre kesinlikle bir sorun vardı.

"Bu nereden çıkmıştır?" diye sorduğunda sesi buz gibiydi.

Yanına oturduğumda Şimal abladaki bakışları bana döndü.
"Gittiğimiz masadaki kadın sorunca merak ettim. Yanlış bir şey mi sordum?" dediğimde sıkıntılı bir nefes aldı.

Aram masaya eğilerek "Bade sonra konuşuruz bu konuyu." deyince ben cevap veremeden babam "Gerek yok. Merak ediyorsa bilsin elbet." dedi kafasını sallayıp.

Derin bir nefes alırken gergince geriye yaslanışını izledim. Ben merakla ona bakarken neden bu kadar gergin olduklarını anlamıyordum.

Babamın yüzü hüzünle kaplanırken bakışları karşı duvara düşmüştü.
"Babam hapistedir."

Duyduklarımla gözlerim büyüdü.
"Ne? Neden?"

Babam gözlerini kapatırken Berzan "Baba iyi misin?" diye sordu ancak babam ona cevap vermedi.

Masadaki suyu kafasına dikip "Adam öldürmekten." diye sessizce konuşsa da duymuştum, ve donup kaldım.

Konuşmak istiyordum ama ne diyeceğimi bilmiyordum.

Kendime gelmeye çalışarak kısık sesimle "Hani sizde hapse girmek falan yoktu?" diye sorarken babamın gözlerindeki acı okunabiliyordu.

Elini tuttuğumda buruk bir gülümseme sundu bana. Ve "Onu kendi ellerimle ben göndermişim oraya." dedi...

Ağzım şaşkınlıkla aralanırken bana bakan Berzan'la göz göze geldim. Doğru der gibi kafasını salladığında tekrar babama döndüm.

Ona bakarken düşüncelerin içine daldığımda kısık sesimle "Nasıl?" diyebildim sadece.

Bir evlat için çok zor bir durumdu, ne olursa olsun kendi ailenden birine bunu yapmak çok zor olmalıydı.

Elimin üzerine diğer elini yerleştirdiğinde üzgün bakışlarımı babama çevirdim.

"Bugün buraya üzülmeye gelmedik kızım. Düşürme o güzel yüzünü." dediğinde yutkunarak kafamı salladım.

Gecenin devamı sorunsuz geçse de konuştuklarımız aklımdan çıkmamıştı.

Eve döndüğümüzde kapıda diğer korumayla konuşan Firaz'ı gördüğümde kaşlarımı çattım.

Beyefendi on gündür izindeydi ve neden bir anda izne çıktığının farkındaydım. O gün reklam çekiminde onu gördüğümü biliyordu.. Bana açıklamak zor olsa gerek ki kaçmayı tercih etmişti.

Bizi gördüğünde yerinde dikleşip hemen başını eğince Aram'ın kolundan çıkıp "Siz geçin eve ben geliyorum." dedim.

Bitirdim seni oğlum...

"Sorun ne güzelim?"

Yalandan gülümseyerek "Firaz'la konuşacağım, malum görüşemedik uzun zamandır." dediğimde Firaz kafasını kaldırıp endişeli bakışlarını bana çevirdi.

Bir süre bana bakan topluluk içeri girdiğinde kapının kapanmasını bekledim. Firaz yerinde kıpırdamadan dururken boynumu sağa sola kütlettim.

Usulca arkasına yaklaşıp "Demek benden kaçarsın Firaz efendi.." dediğimde "Allah çarpsın öyle değil-" diyordu ki hızla sırtına atlayıp saçını çektim.

"Ah, dur Bade!"

Saçını tüm gücümle çekerken "Allah çarpacak seni zaten, hain kostok seni!" diye söylendim.

"Sana Ömer'in odama geldiğini söylediğimde yem atmıştım zaten! Bir de yalandan mırın kırın ediyorsun bana!"

"Ben-" dediğinde "Sus!" dedim ve indim sırtından. Saç diplerini ovuşturup utançla bana baktığında sinirle "Her şeyi biliyorum ben." dediğimde suratı dehşet bir ifadeye büründü.

"Ne?"

Parmağımı sallayıp "Anlamam mı sandın arkamdan karıştırdıklarınızı?" diye kızdığımda endişeyle kolumdan tutup "Bade... Çok, çok özür dilerim." diye yakındığında şaşırmıştım.

"Demek suçunu biliyorsun. Ömer'le arkadaş olduğun için onu eve alıp sürekli benim haberlerimi ona uçuruyordun değil mi hain Firaz?"

Söylediklerim biter bitmez omuzları düştü. Bir kaç dakika bekleyip "Ben.." dedi ve gözlerini kaçırdı.

"Evet öyle oldu. Sen beni arkadaşın gibi görürken arkandan iş çevirdim. Bir suçum olmasa da yaşananlara göz yumduğum için affet beni Bade."

Ne diyor bu değişik der gibi bakarken bir adım geri gittim. Herif neredeyse suçluyken özür diletecekti kendinden.

"Tamam lan, bu kadar ciddi olmana gerek yok. Yüce kişiliğim seni affediyor Firaz efendi. Amaa.." diyerek gözlerimi kıstığımda merakla bana bakıyordu.

"Ama?" diye sordu.

"Ama benden başka bir şey daha sakladığını öğrenirsem, iki arkadaştan yabancıya dönüşürüz. Hiç karşılaşmadığın bir Bade görmek istemezsin değil mi?"

Yutkunarak hafifçe başını eğdi ve "İstemem.." diyerek mırıldandı.

Elimi omzuna attığımda üzgün gibiydi. Çok mu üzerine gitmiştim acaba?

"Neyse ben eve giriyorum. İkna etmem gereken aile üyeleri var. Hadi görüşürüz."

Sadece kafasını salladığında konaktan içeri girdim. Üzerini değiştirip salonda oturan ev halkına şirince sırıtarak çantamı bir tarafa fırlattığımda şaşkınca bana baktılar.

"Şimdi şöyle bir durum var aşolar..." dedim gözlerimi kırpıştırıp gülerken.

"İşlerim çok biriktiği için ajansla yüz yüze görüşmem gerekiyor.. Bu yüzden istanbula gidiyorum ben."

Berzan hızla ayaklanarak "Ben-" dediğinde "Sen gelmiyorsun." dedim hemen.

Ferzan bu sefer hızla ayaklanıp "Ben geleyim!" dediğinde sinirle "Sende gelmiyorsun! Tek başıma gideceğim." diye kızınca babam konuştu.

"Kızım bu nereden çıktı şimdi?"

Yüzüne baktığımda endişelenmiş gibiydi. Dudağımı büzüp yanına yanaştığımda iç çekti.

"Söyledim ya sebeplerini, iş için. Bir gün kalıp geleceğim sadece."

"Bir gün diyorsun?" dediğinde kafamı salladım hızla.

Homurdanarak "Hiç sevmedim bu durumu." diye konuştuğunda gülerek yanağından öpünce gözleri parladı.

"İyi tamam git. Ama bizim adamlardan biri de seninle gelecek."

Oflayarak babama bakarken diğerleri de memnun olmamış olacak ki somurtmuşlardı.

"O zaman Firaz gelsin."

Adar kaşları çatık bir şekilde "O geliyor da biz neden gelemiyoruz?" dediğinde "Sende mi be brütüs?" diye söylendim.

"Bir güncük kalıp geleceğim sadece."

Ferzan "Kapıda Firuz'la konuşmalar, onunla gitmek istemeler hayırdır kızım?" dediğinde gözlerimi kıstım.

"Arkadaş nedir bilir misin, medeniyetin es geçtiği Ferzo?"

Bir süre atışmıştık ama sonuç olarak gidecektim. Memnun olmasalar da babamın sözünden sonra bir şey dememişlerdi.

Odama çıktığımda üzerimi değiştirip çantamı hazırladıktan sonra sabahtan beri on kere arayan Ömer'i aradım.

Ömer'le gün geçtikçe yakınlaşmıştık. Ama aramızdakilerin bir ismi yoktu..

O gün çiftlikte yaşanan durumdan sonra kaçmamdan korkup sürekli beni darlamıştı ama ondan hoşlandığımı inkar edecek halim yoktu.

Neredeyse iki günde bir buluşuyorduk. Yanımdayken sürekli işle ilgili telefonunun çaldığına şahit oluyordum.. O kadar yoğunken bana bu denli önem vermesi benim için artı bir puandı.

Onunla vakit geçirirken sıkılacağımı sanıyordum ama asla öyle değildi. Her ne kadar zıt karakterli olsak da mutlaka konuşacak bir şeyler buluyorduk. Bazen usulca yanıma yaklaşmaya çalışıyordu ama hemen geri çekiliyordum.

Hayatımda büyük ölçüde değişiklik vardı ve bu değişiklikleri çok çabuk kabullenmiştim. Bu konağa, aileme, Ömer'e, Cafer'e ve Firaz'a bağlanmıştım bir şekilde.

Şimdi ise tek umduğum bu bağlılığın asla bozulmamasıydı.

❄️

"Önüne bak Firaz, hadi acelemiz var!" diye söylendim sinirle.

Havaalanına gelmiştik ve sürekli etrafı kontrol edip birileri takip ediyor mu diye bakıyordu. Normal zamana göre daha da tedbirli olması dikkatimi çekse de acelemiz olduğu için bir şey demiyordum.

Check-in işlemlerimizi yaptıktan sonra rahat bir nefes alırken sıraya girmiştik. Telefonum çaldığında ekranda gördüğüm Ömer ile dudağımı ısırdım.

Adamla dün bir saat konuşmuştuk ama İstanbul işini söylememiştim.

"Alo?" dediğimde telefonun ucundan böğürdü hayvan.

"Bade sen bana söylemeden nereye gidiyorsun?!"

Firaz'a gözlerimi kısıp baktığımda yutkunurken "İzin mi alacaktım senden Ömer ayısı?" dediğimde sıkılmış bir nefes sesi aldığını duydum.

"Kızıl... Dün kaç saat konuştuk. İzin al demiyorum, neden söylemedin diyorum?"

"He şöyle yola gel Ömer efendi. Şimdi şöyle ki canım benim; unutmuşum.."

"Ne dedin?"

Gözlerimi devirip "Unutmuşum." dediğimde "Yok." dedi.

"Ondan önce sen bana canım dedin?"

Gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken saçımı parmağıma dolamış oynuyordum.

"Ayrıntılara takılma, bende kal Ömer."

Burnundan sert bir soluk çekip "Ben hep sendeyim güzelim.. Hem insan sevgilisine nasıl söylemez böyle şeyi?" deyince ağzım şaşkınlıkla aralandı.

"Sevgili? O ne, yeniyor mu?"

Bir şeyin sertçe kapanmasının ardından "Bir kere ciddi ol kızıl." dedi.

"Sevgili değilsek neyiz?"

Düşünür gibi yapıp "Bacanak?" dedim.
"Yok bu olmaz."

"Bade!" diye kükrediğinde "Aman be tamam!" diye kızdım bende ona.

"Ben sevgili olduğumuzu hatırlamıyorum hiç, ne ara olmuşuz?"

Firaz saçımla oynadığım ellerime bakıp arkasını döndüğünde omuzları titredi. Sanki güldüğünü anlamıyorduk malın.

Ne var iki fingirdeşiyorsak canım..

"Bade'm, güzelim.." diye tane tane konuştuğunda karnım kasıldı. Ne de güzel söylemişti..

"Ergenler gibi çıkma teklifi mi edecektim? Öpüştük ya biz?" dediğinde tükmüğüm boğazıma kaçtı.

Nefes almak için malca sesler çıkartırken beni fark eden Firaz sırtıma sertçe vurduğunda öteki tarafa gidip geldim.

Ömer telefonun ucundan endişeyle bana seslenirken ardı ardına yutkunarak "O öyle mi söylenir edepsiz, haysiyetsiz? Ölüyordum az daha." dediğimde erkeksi bir kahkaha attı.

"Ayrıca çıkma teklifi istemiyorum tabi."

Merakla "O zaman ne istiyorsun?" dediğinde gözlerim açılırken düşünmeye başladım.

Ne söylesem yapamazdı ki bu esmer teneke?

Aklıma gelenle sinsice gülerken boğazımı temizleyip "Eğer bana şarkı söylersen sevgili oluruz." dedim.

Telefonun ucundan ses gelmezken ben elimi ağzıma kapatmış gülüyordum. Firaz ise bana sen ne bok yedin bakışları atıyordu.

"Ömer?" dediğimde "Tamam." dedi aniden.

"Tamam?" dediğimde "Kapatıyorum, inince haber et." dedikten sonra telefon çat diye suratıma kapandı.

"Öküz bu adam, vallahi öküz!" diye söylendiğimde Firaz "En imkansız şeylerden birini söyledin be Bade." dediğinde güldüm.

Biliyordum..

❄️

Taksiden indiğimde Firaz beni beklerken evimin sokağına baktım bir süre.. Burada en son bulunduğum gün aklıma geldiğinde içime öküz oturmuştu. Onca adamla çatıştıktan sonra resmen kaçırılmıştım.

"Bade?" diye merakla bana bakan Firaz'a "Ben kaçırılırken sen neredeydin?" diye aniden sorduğumda şaşırdı.

"Konaktaydım ben.. Adamlara yaptıklarını duyunca herkes çok şaşırmıştı. Ayrıca sana hakaret eden adamı hastanelik etti Aram abi."

Kafamı sallayıp önden yürümeye başladığımda o da beni takip ediyordu. Biraz moralim bozulmuştu.

Cebimden anahtarı çıkartıp binanın kapısını açarak merdivenlere ilerledim. Burada Esra ile bir sürü anımız geçmişti. Hastalandığımızda birbirimize bakmış, üzüldüğümüzde birbirimize destek olmuştuk. Mutlu olduğumuzda yine birlikte sevinirken, bazı geceler birimizin düşünceleri diğerini de uykusuz bırakmıştı.

Burada yaşayan Bade babasızdı.. Öldüğü söylenen babasından bir an olsun umudu kesmemişti ve çıkmıştı işte karşısına. Başlangıcımız tam bir fiyasko olsa da daha şimdiden onları özlemiştim.

Nasıl böyle alışmıştım bilmiyordum. Bu saaten sonra onlar hayatımda olmadan bir dakika geçiremezdim sanırım.

Anahtarla kapıyı açarak sessizce içeri girerken Firaz'a "Yavaş ol." dedim.

Esra'nın geldiğimden haberi yoktu ve muhtemelen halen uyuyordu. Biraz kafasını sallayarak benim gibi girişte ayakkabılarını çıkarttı. Ona içerde beklemesini söyledikten sonra çantamı koltuğa bırakarak Esra'nın odasına ilerledim.

Aralık olan kapıyı yavaşça açtığımda bacaklarını ayırmış uyuduğunu görünce güldüm. O kadar deli yatıyordu ki bazen birlikte uyuduğumuzda kendimi yerde buluyordum.

Sırıtarak aniden kendimi üzerine bıraktığımda "Ahh! Saldırı, saldırı var!" diye bağırdı safoz. Kim bilir rüyasında yine hangi ülkenin prensesiydi..

Gözleri beni bulduğunda kekeleyerek "Bu bir rüya mı portakalım?" diye sorunca poposunu çimdikledim.

"Rüya mıymış şişik surat?"

Gözleri dolarken aniden boynuma sarıldı ve "Evimize geldin!" diye bağırdı.

"Bana neden haber vermiyorsun kızım?!" diye azarlandığımda kıkırdadım. Dakikalarca sarılıp koklaşırken gönlünü almaya çalışıyordum.

En sonunda o üzerini giyerken ben içeri geçtim. Firaz bıraktığım gibi rahatsız bir şekilde koltukta otururken "Çekinme kendi evin gibi rahat ol koçum." dedim gülerek.

"Eviniz çok güzelmiş."

Gözlerimi üç artı bir evimizde gezdirirken tebessüm ediyordum. Mutfağımız salonla birleşikti. Salonun dekorasyonu çoğunlukla krem rengiydi çünkü ikimizde aşırı renklerden hoşlanmıyorduk.

Evde en dikkat çeken kocaman olan televizyonumuzdu. İkimizde film delisi olduğumuz için resmen televizyona yatırım yaparak en büyük boyunu almıştık.

"Öyledir.." dedim tebessüm ederken. Aylar sonra buraya dönmek tuhaf hissettirmişti.

Esra içeri girdiğinde Firaz'la uzaktan merhabalaşmıştı. Bugün halletmem gereken önemli işler olduğu için bir saate çıkacağımı söylediğimde Esra bana kızmıştı ama akşam birlikte vakit geçireceğimizi söyleyip gönlünü almıştım.

Ömer aklıma geldiğinde ona haber verdikten sonra odaya hazırlanmaya geçtim. Gerçi Firaz'ın elinden telefon düşmüyordu muhtemelen Ömer'in her şeyden saniyesinde haberi oluyordu.

Esra ben hazırlanırken yanımda durup ahiret sorularını sormaya başladı. O gittikten sonra neler olduğunu anlattığım sırada ağzı açık beni dinliyordu.

Ömer'le olanları azıcık ucundan anlatınca çığlık atarak "Ne?!" dediğinde elimi ağzına kapattım.

"Sussana be kızım!"

Elimi ağzından çekip şaşkınca "Siz şimdi şey mi yaptınız?" dediğinde dolabımın kapağını açarken kahkaha attım.

"Ne şeyi eso? Şey falan yapmadık."

Ayağa kalkıp yanıma geldiğinde heyecanla "Anladın işte, öpüşmüşsünüz." dediğinde konuyu irdelese de kısa kestim.

Hazırlanmam bittiğinde yatağıma oturup odama baktım.

"Özlemiş misin?" diye soran Esra'ya tebessüm ederek "Özledim tabi.." dedim mırıldanarak.

"Artık beğenmezsin sen bu evi, koca yayla gibi evde kalıyorsun." diye triple konuştuğunda gülerek yanağından öptüm.

"Seninle anılarımız olan evi hiç bir yere değişmem bebeğiiim."

Nihayet Esra'dan kaçtıktan sonra kahvaltı yapıp evden çıkmıştık. İşlerimi halletmek için taksiyle Şişli'ye geçerken Firaz etrafa hayretle baktığında daha önce İstanbul'a hiç gelmediğini öğrenmiştim konuşurken.

Sohbet ederken onunla ilgili olan sorularıma geçiştirici cevaplar verse de kimsesi olmadığını söylediğinde boğazıma bir yumru yerleşti.

"Bundan sonra ben varım aslan parçası. Hem Cafo'da var, yalnız değilsin." dediğimde buruk bir tebessüm etti ve gözlerini kaçırdı.

"Umarım hep böyle düşünürsün."

Kaşlarım çatıldığında "Neden öyle dedin?" diye sordum ama bana ajans binasını göstererek "Burası galiba adres." dedi.

Daha fazla irdelemeden binadan içeri girdim. Firaz lobi de otururken ben ajans yöneticisiyle görüşürken yaklaşık iki saat geçmişti bile. Ona durumu kısaca özetlediğimde bana zorluk çıkartmadan ne zaman istiyorsam o zaman işlere devam edeceğimizi söylediğinde teşekkür ettim.

Firaz'ın kimsesi olmadığını söylerken o üzgün ifadesi aklımdan çıkmıyordu. Onu istemsizce mutlu etme fikri aklıma düştüğünde bir kaç saatimi ona ayırmaya karar verdim. Esra'ya gideceğimiz yeri mesaj atıp yola çıkmıştık.

Taksim meydanında yürürken en sevdiğim şey olan bardak mısırdan almıştım iki tane. Firaz önce şaşırsa da tadına baktığında ağzındakini yutmadan tekrar yiyordu. Sessizce gülerken meydandan aşağı yürüyüp galata kulesinin oraya ulaştık.

"Ben bu kadar yürümeye alışkın değilim yoruldum." diyen Firaz'a kınayarak bakarken "Boyundan posundan utan be." dedim kafamı iki yana sallayıp.

İkimizin fotoğrafını çekip Cafer'e gönderdiğimde ardı ardına bildirim düşmüştü telefonuma.

"Bana bunu nasıl yaparsınız hayinlerrr?! Beni beni, Cafer'ini!" gibi saçma sapan şeyler yazıyordu salak.

Aram beni aradığında Esra'yı bekleyene kadar sırayla konaktakilerin hepsiyle konuşmuştum. Hepsinin söylediği şey aynıydı, beni çok özlediğini söylemişlerdi. Daha sabah birlikteydik diye dalga geçtiğimde telefonun ucundan homurdanmışlardı.

Esra geldiğinde Galata kulesinin en üst katına çıkıp manzarayı izledik.

"Vay be.." dedi Firaz hayranca.

"Ne kadar güzelmiş burası."

"Güzel olmasına güzel ama gereksiz bir insan kalabalığı var." dedim etrafa bakarak.

Bir ara kendime su almak için yanlarından ayrıldığımda ikiliyi fısır fısır konuşurken görmüştüm. Ben geldiğimde hemen konuyu kapattıklarında aralarına oturup "Ne karıştırıyorsunuz?" dedim gözlerimi kısarak.

Esra koluma girip bana sırnaştı ve "Akşam eğlenmeye gidelim diyorduk." dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Ne zaman eğlenmeye çıksak bir şey oluyor Esra. Ne zaman akıllanacaksın kızım sen?"

Omuz silkerek şirince sırıttığında onu kırmak istemedim. Taksiye binip eve geçtiğimizde kısa bir duş alıp üzerimi değiştirdim. İsmail abim geldiğimi öğrenip aradığında kendisi yurtdışında olduğu için sızlanıyordu.

Bir süre konuşup hasret giderdikten hazırlanmaya devam ettim. Nereye gideceğimizi sır gibi saklayan canım arkadaşım yeni bir mekan açıldığını söylemişti sadece.

Siyah askılı, düz model bir elbise giyip saçlarımın üzerinden düzleştiriciyle geçerek kabarıklığını düzelttim. Hafif bir makyaj yapıp boy aynasından kendime baktığımda güzelliğime gülümsedim. Aniden aklıma düşen fikirle telefonumu çıkartıp bacağımı öne uzatarak fotoğrafımı çekerken içim kıpır kıpırdı.

Fotoğrafı Ömer'e gönderir göndermez görüldü olmasıyla heyecanla yatağa oturdum. Tek bir mesaj gelmişti ondan ve bu bile karnımın kasılmasına yetmişti.

"Bu kıyafetin acısını çok pis çıkartacağım senden kızıl..."

Esra içerden seslendiğinde hızla telefonu çantama atıp içeri geçtim.

Beni gören Firaz'ın kaşları çatılınca "Tek bir kelime etme kiraz efendi.." deyince Esra kahkaha attı. Sarışın, bomba gibi olan arkadaşım lacivert bir elbise giymişti.

Kol kola evden çıktığımızda Firaz arkamızdan "Allahım sen bana sabır ver yarabbim." diye söylendiğinde güldüm.

Taksiye bindiğimizde Firaz önde oturuyordu. Taksici adam arada dikiz aynasından bize bakarken sanırım tek fark eden biz değildik.

Firaz sertçe "O gözüne sahip çık!" diye dişlerinin arasından konuştuğunda adam hızla toparlandı ve bir daha bize bakmadı.

Esra kulağıma eğilip "Senin abilerin de böyle mi portakal? Çok korkutucu.." dediğinde kısık sesle güldüm.

"Sen bir de Berzan ayısını gör." dediğimde gözleri parlarken geri çekildi.

"Neden öyle diyorsun ki? Çok tatlı bence." diye mırıldandığında kaşlarım havalandı.

"Tatlı? Bizim Berzan tatlı öyle mi?"

Anlaşılan Berzan'ın beğenisi tek yönlü değildi. Nasıl yaptı bilmiyorum ama Esra'da onu beğenmiş gibiydi.

Aralarını yapma fikri, çık aklımdan..

Mekanın önüne geldiğimizde tabeladan okuduğum Revolte Bar ismiyle Esra'ya döndüm.

"Burası mı dediğin yer?"

Heyecanla karışık bir endişeyle bana bakıp kafasını salladığında gözlerimi kıstım.

Firaz ve Esra arkama geçip yavaşça yürürken kapıda kimseyi göremeyince "Kapalı galiba burası." dediğimde Firaz "Açık!" diye bağırdı bir anda.

"Ne böğürüyon ulan?"

Boğazını temizleyip "Yani içerden sesler geliyor baksana." dediğinde bir kaç saniye bekleyip kafamı salladım.

Bir bok kokusu geliyordu burnuma, umarım yanılırdım...

Kapıdan içeri girdiğimizde ince dar koridorun loş bir ışıklandırması vardı.

"Hani ses geliyordu?" diye sorduğumda cevap vermedi Firaz.

Merakla yürümeye devam ederken "Burası hayalet avlıyor." diye mırıldandım kendi kendime.

Daha içeri girmeden ortamı gitar sesi kapladığında adımlarım anlık duraksadı. Daha canlı bir şeyler çalması gerekmez miydi?

Onlara sormak için arkamı döndüğümde kismeyi göremeyince "Ananı avradını." dedim şaşkınlıkla.

"Ulan nereye kaçtınız haysiyetsizler?"

 

Kulağıma dolan güzel melodiyle omuz silkip içeri girdiğimde ilk dikkatimi çeken bomboş ortam oldu.

Boş masalara bakarken kaşlarım havalanırken sesin geldiği yöne, sahneye döndüğümde ağzım şaşkınlıkla aralanırken adımlarım bıçak gibi kesildi.

Ömer, tam karşımdaydı..

Sanki uzun zamandır beni görmüyormuş gibi hasretle bakıyordu. Hafifçe geriye yaslanıp hoş geldin anlamında kafasını sallayınca dudaklarım aralandı.

Hayal görüyor olabilir miydim?

Avuç içlerim terlerken "Ömer?" diye mırıldandım.
Surat ifademi gördüğünde dudağı kıvrılırken oturduğu yüksek sandalyeye rahatça yerleşip bacaklarını aralayarak önündeki mikrofona eğildi.

"Toprak yağmura, ben sana
Aşık olduk yeniden..
İmkansız gibi görünen
Bu mesele."

Elimdeki çanta yeri boylarken belki hayatım boyunca ilk kez böyle bir şaşkınlık yaşıyordum. Ömer kapalı gözlerini aralayıp bana bakarak şarkıyı söylediği sırada kalbim hızla atmaya başladı. Sesi hiç beklenmediği kadar güzeldi, içime işliyordu..

İliklerime kadar titrerken nefes almayı bile unutmuştum. Onu dinlerken ellerimle elbisemin kenarlarını sıktım. Boğazım kurumuş, kulaklarım uğulduyordu. Gözlerimiz sadece birbirine bakarken söylediği sözler sanki bizim için yazılmıştı.

"Girdi aklıma her gece
Tanıdık bir melodi.
Sen miydin sebebi
Söylesene..

Kal gelmiş ifademe hafifçe güldüğünde karnım kasılırken dizlerim titremeye başladı. Eğer ben Ömer'e bu zamana kadar aşık olmadıysam bile şu an aşık olmuştum..

Sesinin bu kadar güzel olacağına asla ihtimal vermezdim. O iri görüntüsüne rağmen sahneye bile öyle yakışmıştı ki benden başka kimse görmesin istedim.. Üzerine giydiği beyaz gömleğin iki düğmesi açıktı ve altında siyah pantolonu vardı.

Kalbim göğüs kafesimi zorlamaya başladığında ayaklarım istemsizce hareket etti ve ona doğru yürümeye başladım.

Urfa'dan buraya kadar söylediğim tek bir söz için gelmesi gözlerimin sulanmasını sağladığında gözlerimi kırptım. Mikrofonu eline alıp ayağa kalktığında dilim tutulmuş gibiydi, hayranlıkla izlerken yutkundum.

Kararlı adımlarla yanıma yürüyüp bir adım ötemde durduğunda gözlerim ondan ayrılmıyordu. Yüzümün her karışına dikkatle bakarken nefesimi tutmuştum. Beni aniden belimden çekip kendine yasladığında itiraz bile edemedim. Bir elim koluna tutunurken diğeri ensesine çıkmıştı.

Dalga geçmek için söylediğim, ve asla yapmayacağını tahmin ettiğim şeyi yaparak bütün çıkış yollarımı kapatmaktı amacı.. Ve başarılı olmuştu.

"Bir kadın gelir, değiştirir seni
Alıştığın o sert, kararlı şeklini.
Yüz binlerce yıldır böyledir gider
Suyun kumsala vurması gibi
Vurması gibi.."

Gözlerimin içine bakarak, ufacık bir utanma belirtisi göstermeden güzel sesiyle şarkıyı devam ettirdi. Gitar sesi sonlandığında burnumu çekerek omzuna sertçe vurdum.

"Sen... Delirmişsin."

Zorlukla konuştuğumda gülümseyerek yüzüme eğilip burnumun ucuna öpücük kondurunca gözlerim yavaşça kapandı.

Dudaklarını yanağımda sürterek kulağımın dibinde durdu ve "Delirdim, sen delirttin beni." diye fısıldadı.

Ensesindeki elimi sıkılaştırdığımın farkında bile değildim. İki elini de belime dolayınca sarılışına karşılık verdim.

"Sen ne yaptın az önce.." diye mırıldandığımda gülerken göğsü titredi.

Eli tüy gibi dokunuşlarla belimin sınırlarında gezerken geri çekildiğinde ona baktım. Dudakları tehlikeli bir gülüşle kıvrıldı ve "Artık itiraz edemezsin bana." dedi boğuk sesiyle.

Gözlerimi gözlerimdeydi ve sıcak nefesi dudaklarıma çarpıyordu. Baş parmağını gözlerimin altına sürttüğünde gözlerimi kapattım.

Burnumu çekerek "Sevgiliymiş, pabucumun sevgilisi." diye mırıldandım. Başını eğerek güldü, çıkan erkeksi kahkahasını hayranlıkla izledim.

Yüzünü açıkta olan boynuma eğdiğinde ardı ardına yutkundum. Dudakları ansızın boynuma değdiğinde titreyen ellerime söz geçiremeyip tırnaklarımı ensesine batırdım.

Dudakları boynuma sürttüğünde huylanırken "Doğru diyorsun, direk evlensek ya biz." dediğini duydum.

Hızla geri çekildiğimde halen gülüyordu.
"Fazla uçma. Sen ölmeyi bayılmak sanıyorsun heralde." dedim son irade kırıntılarımla.

Kafasını iki yana salladı ve yüzüme eğilip "İşim çok zor, ama hiç bir zaman kolayı tercih etmedim." dedi kalın sesiyle.

Ona cevap vereceğim sırada ortamı dolduran ıslık sesiyle irkilerek geri çekildim. Esra ıslık çalarken Firaz'da bizi alkışlıyordu.

Gözleri mi dolmuştu o şapşalın?

Arkalarında, elleri cebinde duran tanımadığım bir adamı gördüğümde hâlâ yakın durduğumuz için geri çekildim ama Ömer hızla ellerimizi birleştirerek parmaklarımızı kenetledi.

Esra "Artık enişte dememe kızmazsın." diyerek gözlerini sildiğinde boğazımı temizlerken "Sen bugün çok konuşma." dedim sinirle.

Allah muhafaza buradan bizi nikah dairesine götürme potansiyeli yüksekti.

Ömer eğlenir bir tonda "Neden öyle diyorsun baldızıma?" dediğinde ona şaşkınlıkla bakarken Esra'da "Yaa, değil mi enişte?" diye atıldı hemen.

Karşımda birleşen ikiliye gözlerimi kısarak bakınca Firaz yanıma gelip "Ben de kız tarafıyım o zaman abi." dedi göğsünü kabartarak.

Elimle omzunu pat patlayıp "Aynen öyle koçum." dediğimde gülüyordu. Ömer kafasını yana eğerek Firaz'a bakınca hızla gözlerini kaçıran arkadaşıma güldüm.

İlerde duran adam yanımıza geldiğinde ellerimizi ayırmak istemiştim ama Ömer izin vermedi.

Bakışları Ömer'den bana döndü ve "Sonunda tanışabildik Bade." dedi hafifçe gülümseyerek.

Kumral saçları vardı ve boyu Ömer'den biraz kısaydı. Giyiniş olarak salaş bir tarzı vardı ve yüzünde ona eğreti duran bir sakalı vardı.

Adam elini uzattığında Ömer'in elindeki elimi hızla çektim ama daha selamlaşamadan tekrar elimi tuttu dağ ayısı. Gülme sesiyle yabancı adama döndüğümde elini geri çekip "Bu kadar sahiplenici olma dostum." dedi Ömer'e.

"Boş yapma Ayaz."

Ömer sinirle ona bakarken ortamı yumuşatmak için "Ben sizi tanımıyorum?" diye bir laf attım ortaya.

Ayaz gülümseyerek "Bu sinirli herifin ortağıyım. Burayı işletiyorum aynı zamanda." dediğinde Ömer'de "Çok lazım değil zaten." dedi hiç çekinmeden.

Sanırım pek hoşlanmıyordu..

Sinirle ona baktığımda eğilip aniden yanağımdan öpünce manyadım kaldım.

Ne olmuştu iki günde bu adama böyle? İyice aşık etmiştik güzelliğimizle iyi mi?

"Bu gece eniştem burayı senin için kapattı. Şimdi parti zamanı!" diye heyecanla bağıran Esra'ya sen bittin anlamında kafamı sallayınca şirince sırıttı.

Demek Ömer'le önceden plan yapıp arkamdan iş çevirmişti. Bu devirde en yakın dostuna bile güven olmuyordu canım..

Ayaz birilerine seslendiğinde içeri iki garson girdi. Birisi bar tarafına geçerken diğeri servis yapacaktı sanırım. Locaya oturduğumuzda Ömer tam yanımdaydı.

"Bende Urfa'lıyım bu arada." diyen Ayaz'a şaşkınlıkla bakarken bacağıma konan elle iflahım şaştı.

Sanki beni sahiplendiğini gösterir gibi elini hareket ettiriyordu bir de şero

Sanki beni sahiplendiğini gösterir gibi elini hareket ettiriyordu bir de şero. Sinirle elini iteklediğimde bu sefer elini belimin arkasına yerleştirip beni kendine çekti.

Derin bir nefes alıp Ayaz'a döndüm ve "Öyle mi? Babamları tanıyor musun?" diye merakla sorunca anlık bakışları Ömer'e döndü ama tekrar bana baktı.

"Uzaktan tanıyorum."

Ömer'e baktığımda gülümseyen ifadesi silinmişti. Kafamı sallayarak gülümsedim ve "Anladım." dedim.

Masayı donatan garsona ağzım açık bakmıştım. Sanki yirmi kişi oturuyormuşuz gibi her çeşit içki getirmişlerdi.

Kulağıma yaklaşan Ömer "Ne içersin?" dediğinde dudağımı büzerek içkilere baktım.

"Hafif bir şeyler olsun."

Ömerin gözleri büzülmüş dudaklarıma kaydığında hızla ifademi düzeltince başını iki yana sallayarak güldü. Ağzımın suları akmasın diye bakışlarımı ondan çekmiştim hemen.

Çağırdığı garsona "Sen bir tane bellini hazırla. Şampanyası az olsun." dediğinde kaşlarım havalanırken "Vay be." dedim.

"Bilmediğin bir halt yok."

Geriye yaslandığında hafifçe bacaklarını araladı.
"Biz de böyle güzelim."

Gözlerimi kaçırınca bize hayranlıkla bakarak sırıtan Esra'ya sinirli bir bakış gönderdim.

Ömer ve Ayaz sohbet ederken kulağıma eğilip "Senin adına çok mutluyum canım kardeşim." dediğinde yutkunmuştum.

Sulanan gözleriyle "İlk kez aşık oldun portakalım. Ve onunda seni çok sevdiği belli." demişti.

Düşüncelere dalarken cevap dahi verememiştim Esra'ya.

Masada derin bir muhabbet dönüyordu. Ayaz, benim öküzün aksine konuşkan ve arkadaş canlısı bir adamdı. Ömer'le buraya gelmeye nasıl karar verdiğini konuştuğum sırada dikkatle bizi izlediğini görmüştüm.

Sanki bir şeyleri çözmek ister gibi bakıyordu. Ortak olmalarına rağmen Ömer'in ona karşı çok samimi davranmaması tuhafıma gitmişti. Gerçi Ömer ben hariç herkese soğuktu, ehe.

Gecenin ilerleyen saatlerinde Firaz salağı içip kendinden geçerek olduğu yerde uyuya kaldı. Esra'da içtiği viski ile kafası güzel olunca kendini dansa vurup oynamaya başladı.

Ayaz, telefonla konuşmak için dışarı çıktığında telefonum çalmıştı. Aram'ın beni aradığını gördüğümde yusuf yusuf olurken Ömer direkt müziği kapattırmıştı.

Ben endişeyle ona baktım ama güven verir gibi kafasını salladığında telefonu açtım tedirgince. Esra müziğin kapanmasıyla itiraz eden sesler çıkartınca bir elimle ağzını kapattım.

Telefonun ucundan mutsuz bir ses duyuldu.
"Napıyorsun güzelim? Beni soruyorsan seni özlüyorum."

Kıkırdayrak sevimli bir şekilde "Ne yapayım abicim, yatağımda uzanmış film izliyorum. Bende özledim." dediğimde bir süre ses gelmedi.

Ve ardından "Ne haltlar karıştırıyorsun sen?" diye şaşkın bir ses geldi.

Kınayan sesimle "Aşk olsun, ağız tadıyla abi bile dedirtmiyorsunuz." dediğimde hemen geri adım atınca gülmüştüm. Açıkçası ne zaman işime yarayacak olsa onlara abi diye sesleniyordum.

Bu yüzden birazcık mimlenmiştim ama olsundu..

Telefonu kapattığımda müzik tekrar çalmaya başladı ve Esra tekrar oynamaya başladı. Yerime oturmaya gideceğimde koluma kene gibi yapışmıştı zarhoş kadın.

"Bıraksana kızım." diye söylenirken "Bir daha mı gelecez dünyayaaa?" dedi sapık dayılar gibi.

En sonunda nasıl oldu bilmiyorum gülerek ona eşlik etmeye başladım. Ömer'e baktığımda ayaktaydı. Elindeki içkisini yudumlarken kıvrılan dudaklarıyla beni izliyordu.

Garson içki servisi yaparken tadını çok sevdiğim içkiden yaklaşık dört bardak içmiştim

Garson içki servisi yaparken tadını çok sevdiğim içkiden yaklaşık dört bardak içmiştim. Ömer ve Ayaz ortamdan kopup aralarında bir şeyler tartışıyordu ama duyamıyordum. Ömer sinirliyken, Ayaz tedirgin gibiydi.

Kaç saat geçti bilmiyorum ama ayaklarım yerden kesilmeye başladığında belime bir kol dolandı.

"Artık gidiyoruz, iyi değilsin." diyen sese baktığımda esmer tenekemi gördüm.

Beline sarılıp "Nasıl iyi olabilirim şapşirik adam? Benim için istanbullara gelmişsin.." dediğimde ne dediğimin farkında değildim.

Hayal meyal mekandan çıkartıldığımı hatırlıyorum. Ayaz bizi geçirmeden önce Ömer'e "Umarım yapmazsın." gibi bir şey demişti sanki ama emin değildim.

Gözlerimi açtığımda Ömer'in kucağında eve giriyordum. Esra ve Firaz neredeydi bilmiyorum ama Ömer yerini biliyormuş gibi odama girip beni yatağıma bırakmak istediğinde kollarımı boynundan çözmedim.

Geri çekilmeden bana baktığında "Gitme." dedim mırıldanarak.

Gözlerimi hafifçe araladığımda bir nefes ötemdeki suratı kasılmıştı. Gülümseyerek kafamı hafifçe kaldırdım ve onu gördüğüm andan beri gözüme takılan adem elmasına ıslak bir öpücük kondurdum. Ardı ardına yutkunurken gözleri kararmıştı.

Dudağını ıslattığında hızla canımın çektiği dudaklarına da öpücük kondurunca dişlerini sıktı.

Sabır diler gibi gözlerini kapatıp "Beni..." dedi zorlukla.

"Beni bu kadar sınadığın yeter kızıl. Kendimi zor tutuyorum, sarhoşsun uyu güzelim."

Kıkırdayarak onu kendime çektiğimde şaşkın ifadesi hoşuma gitmişti.

Yanağından öpüp "Neden? Sevgilim değil misin?" deyince göz bebeklerinin titrediğini gördüm.

Birden sıcak basan bedenimle kollarımı çözünce hafifçe geri çekildi. Ne yaptığıma dikkatle bakarken ofladım. Ellerimi zorlukla elbisemin omuzlarındaki askısına atıp aşağı indirince "Dur ulan napıyorsun?!" sitem ederek ellerimi tuttu.

Burnumu çekerek "Ne bağırıyorsun yakışıklı hödük?" dediğimde "Böyle işin anasını avradını-" diye söyleniyordu sessizce.

Ben dudaklarımı büzmüş ona bakarken yüzü şefkatli bir ifadeye büründüğünde alnımdan öptü ve "Özür dilerim güzelim, seni üzmek istemedim." dedi yanağımı okşayıp.

Onu omzundan itekleyip sırtımı yataktan ayırdığımda elbisem biraz aşağı kayarken Ömer'in gözleri dekolteme kaymıştı ve hızla arkasına dönüp ellerini sinirle saçlarından geçirdi.

"Beni kimse üzemez tamam mı? Ben hiç üzülmem ki!" diye bağırdığımda uzun soluklu bir nefes çekerek sakin bir sesle konuştu.

"Evet, seni kimse üzemez.. Seni üzenin nefes almasına dahi izin vermem."

"Peki ya sen üzersen? Ya bırakırsan beni? diye mırıldandım gözlerim kapanırken.

"Seni üzersem bana da o saaten sonra gün doğmaz.. Allah benimde belamı vermiş demektir." diyen sesini duyduğumda tebessüm ettim.

Dudaklarıma ufak bir öpücük kondurulduğunu hissederken "Benimde.." diye zorlukla konuştuğumda dudaklarımız birbirine sürtündü.

"Terk edilmekten korkuyorum." diye söylendiğimde iç çektiğini duydum.

"Ben seni asla terk etmeyeceğim güzelim.. Tüm dünya bıraksa da ben sana her zaman sarılmak için seni bekliyor olacağım. Sen beni bıraksan dahi..."

Sesi nedense üzgün gelmişti, ya da ben öyle sanmıştım.

Sıcak nefesi dudaklarıma vurduğunda gözlerim kapanmadan önce içimden atamadığım korkumu dile getirdiğimden habersizdim.

"Eğer bir daha sevdiklerim beni üzerse, bana da gün doğmaz Ömer. Beni üzme olur mu?"

❄️

Ağğğğh ağlıyorum güzelliklerine 🥹🥹

Bölümü nasıl buldunuz?

Instagram: pembikhayallerr

 

Bölüm : 17.07.2025 23:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...