21. Bölüm
pembikhayaller / BİR KÜÇÜK SIR / Bölüm 21: Arada Kalmak

Bölüm 21: Arada Kalmak

pembikhayaller
pembikhayallerr

Bölüm 21: Arada Kalmak

Bazı insanlarla araya ne kadar zaman girerse girsin tekrar görüştüğünde sanki daha dün görmüş gibi hissediyordun.

Cafer, geçirdiğimiz kısa sürede hayatımda yer efen önemli insanlar arasındaydı.

Caferle sarılıp ağlaştıktan sonra İsmail abim arabanın yanına dönerken, biz hastane bahçesinde uzak bir köşedeki banka oturmuştuk.

Cafer çekingen bir duruşla bana dönerken "Nasılsın?" diye sordu.

İç çekerken kafamı sallayarak "İyiyim, sen?" dediğimde göğsüme bir ağırlık çökmüştü çoktan. Araya zaman girmişti ve bu süreç bizi birbirimize yabancılaştırmış gibiydi.

Ama o öyle düşünmüyor olacak ki uzanıp elimden tuttu.

"Ben de yaşadım bir şekilde.. Ama sana yalan söyleyemeyeceğim. Çok özledim be kızım."

Ufak bir tebessüm ettiğimde rahatlayan ifadesiyle elime uzandı ve hafifçe sıktı.

"Belki abarttığımı düşüneceksin bilmiyorum ama üç- dört ay birlikte vakit geçirsekte sanki kız kardeşim gibi olmuştun sen benim için. Ailemden birini kaybetmek çok zordu be kızım."

Üzülsem de gülümsememi bozmadan "Sen bir kişiyi kaybettin. Ben bütün ailemi kaybettim Cafer." dediğimde gülüşü soldu ve derince yutkundu.

Toparlamak adına "Ama emin ol her zaman aklımdaydın. Sen de bende çok yer etmişsin." dediğimde gözleri doldu hemen.

"Bade ben gerçekten bilmiyordum! Hiç bir şey anlamıyorum. Sen Ömer denen adamla sevgili olmuştun, sonra bir anda meşhur Boran ağa çıktı ortaya. Sizinkilerle defalarca konuştum." dedi hızla.

Heyecanlı bir ifadeyle "Bak onlar senin düşündüğün gibi kabul etmemiş-" dediğinde "Cafer..." dedim kısık sesimle.

"İki yıl geçti ama ben bu süreçte çok şey yaşadım. Yaşananlarla ilgili bir şey duymak istemiyorum. Ne olursa olsun bana bir oyun oynandı."

Elini çekerek gözlerini silerken "Ne yaşadın sen be güzelim?" dedi şefkatli bir tonda.

"Anlat bana.."

Uzanarak gözlerinin altını silip "Ağlama.. Böyle olması gerekiyormuş." diye konuştuğumda dikkatle yüzüme baktı ve "Değişmişsin." dedi mırıldanır gibi.

Ellerimi çekerek "Nasıl?" diye sorduğumda sıkıntılı bir nefes aldı.

"Önceden olsa ağladığım için dalga geçer beni neşelendirirdin. Artık sen de gülmüyorsun.. Ama anlıyorum seni."

Kafamı sallayarak "Anlıyor musun gerçekten?" dediğimde irkildi ve "Belki.." dedi.

Geçen süreçte ne yaptığımı sorunca sadece işle ilgili yaptıklarımdan bahsetmiştim. Babasının yanında yönetici olarak çalışmaya başladığını söylediğinde çok mutlu olurken, aynı zamanda neşesinden bir şey kaybetmediği içinde sevinmiştim.

Acaba bir bebeğim olduğunu öğrense ne yapardı?

Mavi'yle benden daha iyi anlaşacaklarına emindim.. Ama buraya gelirken İsmail abime söz vermiştim ve kimseye bebeğimden bahsetmeyecektim. Zaten bu şehirde o adam varken kızımı herhangi bir tehlikeli durumun içine sokamazdım.

Bir süre daha konuşup gitmem gerektiğini söylediğimde "Tekrar ne zaman görüşeceğiz?" diye sordu umutla.

"Cafer.." diyerek mırıldandığımda omuzları çökerken "Anladım.." dedi.

Ardından sanki bir anda güncelleme gelmiş gibi "Hayır ulan anlamıyorum!" dedi öne doğru atılarak.

"Kendime görev edindim, seni kendine getirmeden bana rahat yok. Ben böyle bitik bir Bade görmek istemiyorum!" dedi hızla konuşarak.

Sıkıntıyla "Cafer-" dediğimde elini kulaklarına kapattı ve "Duymuyorum ki, duymuyorum işte!" dedi çocuksu bir sesle.

Bana tedirgince bakarken dayanamadım ve ufakça güldüm.

"Ne istiyorsun benden allahın cezası herif?"

Gözleri irice açılırken şapşal ifadesiyle"Hoş geldin Bademsu!" dediğinde sessizce güldüm. Çok özlemiştim...

"Yarın akşam görüşeceğiz. Aklımda bir kaç şey var, ben ne dersem yapacaksın!" dedi itiraz istemeyen bir sesle.

Gözlerimi kıstığımda sırıtıyordu.

"Umarım iki yılda olumlu bir değişim vardır ve başımıza bir sorun açmazsın Cafer.. Sırf seni çok özlediğim için bir kereliğine dediğini yapacağım."

Çocuksu bir gülümsemeyle bana bakarken hızla bana sarılınca karşılık verdim. Birbirimizden ayrıldığımızda daha iyi görünüyordu.

Vedalaştıktan sonra arabaya yerleştiğimde arabada sessizlik hakimdi. İsmail abimin sabırsız nefes alışları arabayı doldururken bir şey sormak istediğini anlayabiliyordum ama konuşmadım. Camdan dışarı bakmaya devam ederken "Kızmayacak mısın?" diye sordu aniden.

Ona bakmadan "Neden?" dediğimde "O en büyük abin olacak adama yumruk attığım için." dedi sinirli bir soluk alırken.

"Daha fazlasını hak ediyor o şerefsizler!"

Gözlerimi kapanırken derince yutkundum. Yumruğu yiyen o olmasına rağmen bir şey yapmamış, sadece bana bakmıştı Aram. Belki de tepkimi merak etmişti. Benim suratımda en ufak bir ifade göremeyip, üstüne İsmail abime peçete uzattığımda ifadesinde kırılan cam parçaları kalbime saplanmıştı.

Mırıldanarak "Bir daha onlara böyle bir şey yapma." dediğimde elini direksiyona sinirle vururken gözlerimi kapatıp başımı cama yasladım.

Gitmek istediğim bir yer olduğunu söylediğimde onaylamaz bakışlarla bana baksa da itiraz etmeden yola devam etti. Yaklaşık yirmi dakika sonra en büyük hayal kırıklığını yaşadığım, kalbimi bırakıp gittiğim konağın önünde durdu araba.

Sessizce arabada otururken İsmail abim elime dokunana kadar tırnaklarımı ellerime sapladığımın farkında değildim. Sanırım yaklaşık on dakika olmuştu ve gözlerim aylarımı geçirdiğim, hiç yaşamadığım mutluluğu ve acının en dibini yaşatan evden ayrılmıyordu.

"İnmeyecek misin güzelim?"

Çocuksu bir sesle "Ne yapacağım ki?" dedim.

"Orası benim evim değil. Hiç de olmamış zaten.. Hadi gidelim, Mavi'yi özledim."

Üzüntüyle kafasını sallayarak beni onayladığında arabayı çalıştırdı. Koltuğa sırtımı yaslayıp gözlerimi karşıya çevirdiğim an araba hareket etmek üzereyken "Dur!" diye bağırdım aniden.

Ağzım aralanırken, boğazıma bir yumru oturmuştu. Yerimde dikleştiğimde "Emir.." dedim karşıdan gelen kardeşime bakarak.

Sırt çantasını bir koluna takmış, önlüğünün önü tamamen açık olan Emir yerdeki taşlara vurarak yürüyordu yolda. Boyu uzamıştı, ve sarı saçları eskiye nazaran daha uzundu. Öyle özlemiştim ki, onu görür görmez burnumun direği sızlamıştı. Elimi aniden kapı koluna attım ancak ne diyeceğimi bilemediğim için inemiyordum.

Öylece ona bakarken kafasını kaldırdı sanki hissetmiş gibi.

İsmail abim elini omzuma koyup "Git konuş." dediğinde titreyen dudaklarımı ısırırken bir cesaretle kapıyı açtım.

Kalbim son hızda atıyordu, korkuyordum.. O da beni Hamza gibi karşılayacak diye deli gibi korkuyordum.

Uzakta olduğu için beni göremeyen Emir, sadece kapının önünde duran arabayı merak etmişti sanırım. Önce bir bacağımı atıp sonra yavaşça arabadan indiğimde çatık kaşlarıyla bu tarafa bakıyordu.

Önce gözlerini kıstı, ardından saçlarıma sonra da yüzüme baktı ve gözleri irice açıldı. Bir eliyle gevşekçe tuttuğu sırt çantası yere düştüğünde geriye doğru adım atarken donup kalmıştı. Dudaklarımı birbirine bastırarak yutkunduğumda ona doğru kararsız bir adım attım korkuyla.

Titreyen sesimle "Emir.." diye seslendiğimde kafasını iki yana salladı inanamıyor gibi.

Sokak sessiz olduğu için sesimi duyduğunu biliyordum. Aramızda bir arabalık mesafe vardı şimdi. Yıllardır burnumda tüten küçük kardeşim büyümüş haliyle tam karşımda duruyordu.

"Rüya.. Rüya görüyorum ben değil?"

Titreyen dudaklarımı birbirine bastırıp "Emir.." dedim tekrar.

"Ben geldim."

Dolan gözlerinden bir bir yaşlar dökülürken "Abla!" diyerek bana koşmaya başladı. Hızlı adımlarla ona ilerlerken boynuma atlamasıyla düşmemek için son anda duruşumu ayarladım. Kollarımı hızla beline doladığımda saçlarımdan nefes alarak "G-geldin." deyince donmuş kalbim buzlarından arınarak erimeye başladı sanki.

"Geldin abla!"

Kollarımı sıkılaştırarak "Özür dilerim." dediğimde sokağın ortasında hıçkırarak ağlamaya başladı. Ağlamamak için kendimi sıkarken dişlerimi dudaklarıma geçirmiştim. Akan burnumu çekerken öyle sesli ağlıyordu ki içim parçalanmıştı. Saçlarını okşarken ikide bir kafasını kaldırıp yüzüme bakıyor, sonra tekrar sarılıyordu.

"Geldin abla, beni bırakmadın."

"Özür dilerim ablacım.." dedim kısık bir sesle.

"Sana veda edemeden gittiğim için özür dilerim."

Geri çekilip ayak ucunda yükselerek yüzümü avuçlarının arasına aldığında gözleri kıpkırmızı olmuştu.

Titreyen dudaklarını birbirine bastırıp "Buradasın." dediğinde dolan gözlerime rağmen kafamı salladım.

Uzanıp yüzümün her noktasından teker teker öperken titrek bir nefes çektim içime. Elimden tutup bana baktı ve dayanamadan tekrar sarıldı.

Dakikalarca birbirimize sarılmış, çokça öpmüştük birbirimizi.

"Beni bırakmayacağını biliyordum. Hamza abim bir daha gelmeyecek dediğinde onunla kavga bile ettim biliyor musun abla?" dedi çocuksu bir sesle.

Öyle masumdu ki, dayanamayıp yüzümü seven küçük elinin üzerine öpücük kondurdum.

"Böyle olsun istemezdim Emir. Yaşın küçük henüz anlamıyorsun beni, ama inan böyle olsun istemezdim."

Hızla kafasını iki yana salladı ve "Biliyorum ki!" dedi.

"Sen isteyerek gitmezsin abla. Onca yaptığım şeye rağmen gitmedin, yine gitmezdin."

İçim biraz olsun rahatlamıştı.. Kapının önüne oturduğumuzda başını omzuma yaslamıştı ve bir süre sessizce oturmuştuk. Ayrılık vakti geldiğinde tekrar gözleri doldu.

"Ben de seninle gelsem?"

Onu kendime çekerek "Bebeğim..burada bir düzenim yok. Babanı görmeye geldim sadece." dediğimde hızla geri çekildi. Gözleri şaşkınlıkla açıldığında "Babamı?" diye sorunca gözlerimi kaçırıp kafamı salladım.

Şimal hanımla karşılaşmak istemediğim için tekrar görüşeceğimize Emir'i zorla ikna ederek yanından ayrıldım.

Yolda giderken ağzımı bıçak açmıyordu. Yorgundum..

Bu şehre adım attığım an atlattım sandığım o acılar bir bir doluşmuştu tekrar yüreğime. Düşüncelerim birbirine karışmıştı, ne yapacağımı bilmiyordum.

Kolumda hissettiğim dokunuşa kadar düşüncelerimde boğulduğumun farkında bile değildim.

İsmail abim anlayışlı bir sesle "Geldik güzelim." dediğinde sadece kafamı salladım. Arabadan indiğimde hızlı adımlarla evin kapısına doğru yürüyordum. Mavi'mi görmeye, kokusunu solumama ihtiyacım vardı.

Kapının ziline bastığımda sabırsızca beklerken kapı Esra tarafından açıldı.

"Hoş geldin." dediğinde hızla içeri girip "Hoşbulduk." dedim.

"Mavi uyuyor mu?"

"İçerde. Sanki hissetmiş gibi çok huzursuz Bade."

Kafamı sallayarak içeri girdiğimde yerde oyuncaklarıyla oynayan bebeğim gözlerini bana çevirdi. Gülümseyerek "Anneciğim." dediğimde heyecanla kıkırdayarak kollarını uzattı ve "Annii!" diye bağırdığında dünyalar benim oldu.

Hızla yanına koşup kucağıma alarak saçlarından öptüm defalarca. Kokusunu her soluduğumda huzur buluyordum.
"Çok özledim seni aşkım."

"Anni!"

Esra arkadan pabucu dama atıldığı için söylenince bir yandan ona gülüyor bir yandan da şebeklik yapan bebeğimle ilgileniyordum. Yürümek isteyen Mavi'ye ikimizde heyecanla bakıyorduk.

Henüz yeni yeni adımlıyordu minik ayaklarıyla. Koltuğun kenarından destek alarak ayağa kalkınca heyecanla "Annii!" diye bağırınca Esra kahkaha attı.

"Bak sen şu cimcimeye, annesine marifetlerini gösteriyor."

Kocaman gülümseyerek "Gel anneye bitanem." dediğimde elini koltuktan çekerek paytak adımlarla yanıma geldi.

Kucağımda Mavi ile koltukta otururken elini göğsüme atmasıyla emmek istediğini anlayıp Esra'nın gösterdiği bir odaya girdim. Kucağıma yatırdığım bebeğimi emzirirken turuncu saçlarını okşuyordum bir yandan.

İrice açılmış gözleriyle gözlerimin içine bakarken bir an sanki tüm hislerimi anlıyormuş gibime gelmişti.

Kocaman gülümseyerek "Bugün dayılarının yanına gittim

Kocaman gülümseyerek "Bugün dayılarının yanına gittim." dedim sessizce.

Ne yaşamış olursam olayım, bebeğime onlardan bahsediyordum sürekli.

"Biliyor musun Aram dayın seni bilse eminim çok severdi. Hepsi çok severdi."

Sessizce emmeye devam ederken başımı yatak başlığına yaslayıp "Ne yapacağım ben.." diye mırıldandım.

Arada kalmışlık hissi çok beterdi.

Bir yanım oturup güzelce konuşmayı ve onları dinlemeyi söylerken, diğer yanım bunu hak etmediklerini söylüyordu. Gururum çok incinmişti ve yaşadıklarımdan daha fazlasını bir daha kaldıramayacağımı biliyordum. Eğer onlara Mavi'yi söylersem, anne olduğum gerçeğinden bahsedersem nasıl gidecektim?

O adam.. Boran buradayken, onlara nasıl söyleyebilirdim ki?

Yüzüme dokunan minik ellerle gözlerim güzeller güzelimi buldu. Elini yanağımda gezdirirken göğsümden ayrıldı ve henüz yeni çıkmış dört dişiyle kocaman gülümsedi bana.

Annelik o kadar kutsal bir duyguydu ki bütün acılarıma rağmen bebeğimin bir tebessümü yerle bir ediyordu, tüm acılarımdan anlık da olsa arınıyordum sanki. Ancak ne yazık ki her bebek doğuran anne olamıyordu.

Saat geç olduğu için Mavinin altını değiştirip uyku tulumunu giydirdim. Hava değişimi ve yolculuk onu yormuş olmalı ki normalde üstünü değiştirirken kıyameti kopartan bebeğim itiraz etmeden izin vermişti bana.

Onu uyuturken bu süreci Mavi ile nasıl idare edeceğimi düşünüyordum. Yurt dışında çalıştığım sırada genellikle iş yerine Mavi'yi de götürüyordum. Hatta onun için şirketteki odama beşiğinin olduğu küçük bir alan bile hazırlatmıştım. Asistanım harici kimseyle görüşmediğim için beni sadece uzaktan görüyorlardı. Ve asıl kimliğimi şirkette Ayaz'dan başka bilen biri yoktu.

Bunların hepsi ayaz sayesindeydi. Bağlantıları sayesinde yurt dışında sahte kimlik çıkartmıştım. Bunun bir suç olduğumu biliyordum ancak mantıklı düşünecek seviyeyi çoktan geçmiştim bir kere.

Mavi mışıl mışıl uyurken odadan çıktığımda arkamı döner dönmez Esra'yı gördüğümde yerimde sıçradım.

"Ne diye karanlıkta dikiliyorsun kızım?" diye çıkıştığımda meraklı ifadesiyle koluma dokundu.

"İsmail gidip yattı hemen. Olanları bana anlat Bade! Baban nasıl, diğerleri nasıl bir tepki verdiler? Ve... nasıllardı, abilerin yani?"

Derdini anlarken gözlerim kısıldı. Yanından geçerken Mavi uyanmasın diye sessizce konuşuyordum. Olanları özet geçerken hiç konuşmadan beni dinledi ama asıl merak ettiğinin başka olduğunu biliyordum.

"Ve.." dediğimde öne doğru eğildi merakla.

"Sorduğun kişiler, iyiydi sanırım. Muhabbet edecek aşamaya bir daha gelmeyeceğimiz için bilmiyorum. Biraz yorgun gibilerdi sadece."

Ve tükenmiş.. Ancak bunu kendime sakladım.

Sesli bir nefes vererek geriye yaslandığında istemsizce suratım asılmıştı. Bu konuyu ne zaman konuşsak onun ve Berzan'ın mutlu olma ihtimali istemsizce içime gömmeye çalıştığım vicdan azabımı tekrar gün yüzüne çıkartıyordu.

Derin bir nefes alarak "Bitanem." dediğimde yerdeki gözlerini bana çevirdi.

Öne doğru eğilerek "Gidip onunla görüşebileceğini biliyorsun değil mi?" dedim anlayışlı bir ses tonuyla.

"Bak biz ne yaşamış olursak olalım senin elinden mutlu olma ihtimalini almak istemiyorum ben."

Kaşları çatılırken "Nasıl böyle bir şey düşünürsün Bade?" dedi kızgın bir tonda.

"Sen bu durumdayken, ben nasıl gidip o insanla görüşürüm? Onlarla olan durumun çözülür mü bilmiyorum, ama o zamana kadar bu konu benim için tamamen kapanmıştır." dedi kararlı ifadesiyle.

Sırtıma eklenen bir yükün daha farkında değildi.. Niyeti beni düşünmek olsa da zaten düşüncelerim karma karışıkken bir de Esra ve Berzan'ın ayrılığı beni arada bırakıyordu.

Konuyu değiştirerek Mavi hakkında bir şeyler söyleyince yarım saat daha oturup yataklarımıza geçtik. Mavi'ye dönerek yatağımda kıvrılırken gözlerim kapanmak için direniyordu..

Ve gözlerimin önünde babamın kablolara bağlı bir şekilde uzanışı vardı sadece. Gözümden bir damla yaş akarken başa çıkılmayacak bu durumlar ile nasıl bir yol izleyeceğimi bilmiyordum..

Yıpratıcıydı.. Tüketiyordu, öldürecek gibi hissediyordu ama yaşıyordum inadına.. Mucizemin uğruna.

❄️

Direksiyonu sağa kırarken hasteneye ulaşmama dakikalar kalmıştı. Gerginlik ve heyecan duygusu ellerimin terlemesine sebep olurken kendimi birazdan olacak olan karşılaşmaya hazırlamaya çalışsam da biliyordum ki hiç bir zaman hazır olamayacaktım.

Dün yaşanan arbededen sonra tek gelmek istediğimde İsmail abimle ufak bir tartışma yaşasam da Cafer'in yanıma geleceğini söyleyip daha sonra onu dinlemeden çıkmıştım evden.

Arabayı park ettiğimde bir yanım hızla babamı görmek istiyor, diğer yanım ise buradan hemen kaçmak istiyordu. Kendimi toparlamaya çalışarak arabadan indim ve hastaneye girerek asansöre bindim.

Aynadaki endişeli görüntüme bakarak "Sakin ol Bade, her şey yoluna girecek.." diye mırıldandım. Artık kendim bile kendime kanmıyordum.

Aynadan kendime bakarak yukarı çıkan eteğimi düzelttim.

Asansörden indiğimde köşeyi dönmeden önce adımlarım duraksarken dudaklarım üzüntüyle aşağı çökmüştü

Asansörden indiğimde köşeyi dönmeden önce adımlarım duraksarken dudaklarım üzüntüyle aşağı çökmüştü. Sırtımı duvara yaslayarak elimle yüzümü sıvazladım. Titreyen bacaklarıma çare bulmak istiyordum, iyi olduğumu onlara göstermek istiyordum.

Aniden "Bade.." diyen tanıdık sesle hızla kafamı kaldırırken Adar'ı gördüm. Her zaman yapılı olan saçları karmakarışıktı. Giydiği lacoste tişörtün bir yakası düzgün değildi.. Kaç gündür bu şekilde, kendini bilmez bir haldeydi kim bilir...

Bana doğru bir adım atarak düşük sesiyle "Bade'm.." dediğinde kalbim tekledi. Sırtımı duvardan ayırarak omuzlarımı dikleştirdim.

"Şimdi gidecektim onu görmeye."

Bana üzüntüyle bakarken kafasını salladı ve "Anladım." dedi.

Bir şey söylemek için dudaklarını araladı ancak söyleyeceklerini yutarak başını yere eğdi. Alaylı bir gülümseme dudaklarıma yerleşirken arkamı döndüm yanından geçmek adına ancak o anda beklemediğim bir şey yaptı.

Kolumdan çekerek aniden bana sarılınca şaşkınlıktan kaskatı kesildim. Kollarımı da kollarının arasına alarak öyle sıkı sarılmıştı ki geri çekilme ihtimalimi bile imkansız kılmıştı.

Dişlerimi birbirine bastırarak nefesimi tuttum hızla.

Saçlarımın arasından titrek bir nefes alırken "Lütfen biraz böyle kalmama izin ver, çok yorgunum.." dediğinde omurgamdan aşağı bir ürperti çöktü. Gözlerim acıyla kapanırken savunmasız bir sesle "Bırak..." dedim.

Ne olur bırak, sarılma bana. Bir zamanlar her sarıldığımda aldığım o güven duygusunun yerini, güvensizliklerin almasına izin verme...

Başını omzuma yasladığında bedeni hafifçe titriyordu. Boğazıma yerleşem yumruyla yutkunmak bile güçtü. Omzumda hissettiğim ıslaklıkla dudaklarımı birbirine bastırdığımda sesini toparlamaya çalışarak "Çok özledim seni kardeşim.. Güzeller güzelim, bebeğim benim." dedi yavaş bir şekilde.

Bir süre ona da kendime de izin verdim. Ardından derin bir nefes alarak gözlerimi araladım ve ellerimi karnına bastırıp hafifçe itekledim onu.

"Bırak Adar, yeter."

Bedeninin kasıldığını hissettim. Aniden kendine gelmiş gibi geri çekildi ve başını arkasına çevirerek ıslak gözlerini koluna sildi hızla. Sonra bana baktığında sanki ağlamıyormuş gibi gülümsedi ve üzüntüyle bakan gözler kalbime bir darbe daha indirdi.

Yumruk olan ellerimi gizlemek için çantamı sıkıca tutarken yalandan gülümseyerek "Özür dilerim." dediğinde sarıldığı için özür dilemediğinin farkındaydım.

Ancak artık kimseye "Neden?" diyecek gücüm dahi yoktu.

Arkamı döndüm ve ayrıldım yanından. Peşimden geldiğini arkamdan gelen seslerden anlarken arkama bakmadım. Yoğun bakımın önünde durduğumda sessizce camın ardındaki babamı izliyordum. Onu böyle gördüğümde her şey daha zordu. Öldü sandığım çocukluğumun sızlaması da acıya dahil miydi?

Kaç kere onun ölme ihtimalinden korkacaktım ben? Kaç kere sevip, güvenip paramparça olacaktım. Ellerine ve göğsüne bağlı kablolara baktığımda titreyen dudaklarıma dişlerimi geçirdim istemsizce. Omzuma dokunan elle yerimde sıçrarken geri çekilerek arkama döndüm aniden.

Karşımda aniden gördüğüm Aram'la hafif bir şaşkınlık yaşarken gözleri öyle özlem dolu bakıyordu ki, bu da mı iyi bir oyunculuktu bilmiyordum.

Daha sonra Aram'ın arkasında duran bedenlere baktım. Berzan ve Ferzan'da buradaydı ve aynı abileri gibi bir bakış vardı gözlerinde. Özlemle, pişmanlıkla bakıyorlardı.

Aram gözlerini benden ayırmadan şefkatli sesiyle "Hoşgeldin gelincik çiçeğim.." dediğinde surat ifademin sarsılmaması için kendimi zor tuttum.

"Bade!" dedi hızla Berzan.

"Dün şok geçirdik, gelişini her zamanki rüyalarımızdan biri sandık! Neredeydin, nerede kalıyorsun, iyi misin?" diye hızlıca sordu.

Sırtımı arkamdaki cama yaslarken kafamı yana eğdim ve gözlerimle arkamı göstererek "O nasıl?" dedim.

Ferzan ve Adar birbiriyle bakışırken Berzan buruk bir ifadeyle bana bakmıştı sadece. Onun yerine Aram cevap verirken ona döndüm.

"İyi olacak.. Henüz uyandırmadılar, yanına girmek ister misin?"

Ses tonu öyle yorgundu ki içime işlemişti. Gözlerimi yere eğerken içimi bir heyecan kaplasa da belli etmemek için kendimi aşırı derece de kasmıştım. Kafamı iki yana salladım ve "Doktoruyla konuşmak istiyorum." dedim sadece.

Aram bir süre sessizce bana baktı ama gözlerinden bir sürü duygu geçti. Ardından kafasıyla onaylarken "Tamam.." dedi kabullenmiş bir sesle.

"Sonra oturup konuşabilir miyiz bir yerde? Bizi bir kere dinler misin Bade'm?"

Anlamıyorlardı.. Babamın öpüşleri bütün sevgi eksikliğimi doldurmuştu.. Ancak onlardan gördüğüm sevgi mahrum edildiğim anne hissini tattırmıştı bana.

Okşadıkları saçlarım annem olmuştu, sarıldığı kolları babam olmuştu. Ama şimdi kendimi ait hissettiğim bir yer yoktu. Belki de hiç olmamıştı diye düşünüyordum.

"Lütfen kardeşim." diye atıldı hemen Ferzan.

"Bir kere konuşalım, yıllardır bu anı bekliyoruz biz."

"Evet güzelim." dedi Berzan hemen ardından.

"Yemin ederim durmak istediğin yerde duracağız." Ellerini havaya kaldırdı ve "Temas etmek istemiyorsan.. etmeyeceğiz." dedi duraksayarak.

"Sadece bir kere dinle bizi."

Gözlerim Aram'a döndü istemsizce. Yorgunluktan morarmış göz torbaları gözüme çarparken "Kokusuna doyamadığım, saçlarına dokunmaya kıyamadığım kardeşimsin sen hala benim." dediğinde yutkundum.

"Biraz olsun yaşadıklarımızdan mutlu olduysan.. bir kere dinle bizi." dedi ve kaçış yollarımı kapadı.

Biraz değil, öyle mutlu olmuştum ki bu yüzden zordu bu duygularla yaşamak. Anlamıyorlardı ama ben terk etmeme rağmen, terk edilmiş gibi hissediyordum.

"Sadece beş dakika." dediğimde heyecanla öne atıldı hepsi ancak durdular aniden. Yüzlerini uzun zaman sonra ilk kez gülerken gördüğüm için arkamı dönüp tekrar babama baktım.

Ardından beni doktorun odasına getirdiğinde içeri girdik.

Elini uzatarak "Hoş geldiniz." diyen yaşlı adamla selamlaştıktan sonra koltuğa oturdum. Aram karşımdayken, diğerleri de ayakta duruyordu.

"Hanımefendi kim oluyor Aram bey?" diye sordu doktor. Bakışlarım ona döndüğünde doktor yerine bana bakıyordu.

"Kız kardeşim.." dedikten sonra kısık sesiyle "Kızım." diye eklediğinde nefes alamazken gözlerimi doktora çevirdim.

"Son durumu öğrenebilir miyim?"

Doktor babamın durumuyla ilgili konuşurken gergindim.

"Son yılda iki kez kalp spazmı geçirdi Bawer bey. Kendisine stresten uzak durmasını ve düzenli beslenmesini söylesekte bizi dinlemedi maalesef."

Ellerimi bacaklarıma yaslarken yutkundum. Hepsinin bana baktığından emindim.

"Bu seferki atak çok güçlüydü.Damarları tıkandığı için ani kalp krizi sonrası hemen hastaneye yetişmese ölebilirdi. Bir daha ki sefere bu kadar şanslı olabilir mi bilmiyorum." dediğinde başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

Şaşkınlıkla "Ne diyorsunuz siz?" diye konuşurken belki de ilk kez sakin tavrımın dışına çıkmıştım.

Kafasını sallayan doktor "Kalbine sent takıldı ve ameliyat sonrası tedbir amaçlı uyutuyoruz. Hastanın bedeni çok güçsüz bu yüzden ilaçlarla tedavi uyguluyoruz bu süreçte."

Doktor konuşmaya devam ederken bakışlarım yere düşmüştü. Bu kadar mı üzülmüştü gidişime? Sorumlusu ben miydim? Onları terk etmeden hemen önce bağırış seslerini hatırlıyordum.

Arkamı dönmemiştim çünkü dönsem gidemeyeceğimi biliyordum. Attığım her adımda kalbime daha ağır bir darbe alırken ona hiç bakmadan gitmiştim. Daldığım boşluktan beni çıkartan şey omzuma yavaşça dokunan el oldu.

Gözlerimi kaldırdığımda Berzan "İyi misin?" dedi. Kafamı sallayarak elini omzumdan çektiğimde yüzü düştü. Böyle olmasını bende istemiyordum ama o kadar yaşanan olaydan sonra tıpkı kalbim gibi bedenimde onlardan bir daha gelecek zarara karşı gardını almıştı.

Doktorun anlattıklarını can kulağıyla dinlerken aklım babamda kalmıştı.

"Stres yapmaması gerekiyor, eğer toparlanırsa ve bir daha en ufak bir atak geçirirse kurtaramayabiliriz." dediğini duyduğumda Aram'la göz göze geldik. Kardeşlerine göre yüz ifadesini en iyi şekilde ayarlayabilen kişi o olsa da gözlerinden endişesi belli oluyordu.

Gideceğimin herkes farkındaydı, peki o zaman ne yapacaklardı? Göz göre göre böyle bir durumla onları başa bırakabilecek miydim?

Kendi düşüncelerimin farkına vardığımda aniden beynime dank etti. Eski Bade gibi yine onları çok fazla düşündüğüm gerçeğini göğsüme sert bir balyoz darbesi indirdi sanki.

Kaşlarım çatılmıştı ve ellerim sinirle yumruk olmuştu. Neden onları dinlemek zorundaydım?Duvarlarım yıkılacaktıi biliyordum ki dinlersem yumuşayacaktım.

Aniden ayağa kalktığımda hepsi şaşkınlıkla bana bakarken doktora teşekkür edip odadan çıktım. Kapanan kapı ardımdan tekrar açılırken koridorda hızlı yürüdüğüm için topuklularımın sesi yankılanıyordu.

"BADE BEKLE!" diye bağırdı Berzan, ama dinlemedim.

Köşeyi döndüğümde asansörün düğmesine hızla basarken hepsi sırayla bir şey diyordu ama bana dokunamıyorlardı. Onlara düşündüğüm kadar sert davranmasam da benden çekinmeleri iyi bir şeydi.

Asansör yaklaştığı an hepsinin sesinin arasından Aram'ın sesini ayırt ettim.

"Kızım." dediği an sesi çaresizlikle kavruluyordu. Gözlerim istemsizce kapanırken beynim ve kalbim çoktan bir savaşın içine girmişti ve ben tam ortalarındaydım.

"Hiç mi hatırımız yok abim?" diye tekrardan konuştuğunda diğerleri de susmuştu. Gözlerimi açtığımda savaşın galibi çoktan belliydi. Biz hatır gönül işlerini çoktan geçmiştik.

Alaylı gülümsememle onlara döndüğümde gergin suratlarını görebiliyordum. Sırtımı duvara yaslayarak kollarımı göğsümde bağladım ve "Ne hatırından bahsediyorsun sen Aram?" dedim.

Yutkunduğunu görürken konuşmasına izin vermeden devam ettim gülümseyerek.

"Sizin yanınızda tüm zorlamalarınıza rağmen kalıp, size güvenmeyi seçen bir Bade vardı hatırlarsan. Ben sana sorayım şimdi.. Onca yalanı söylerken, onun hiç mi hatırı olmadı sizde?"

Belki tokat atsaydım bu kadar etkili olurdu. Hepsi sus pus olurken Ferzan'ın dolan gözlerine, Adar'ın dudaklarını birbirine bastırışına, Berzan'ın gergin omuzlarına ve Aram'ın yorgun göz altlarına baktım.

Asansörün geldiği sesi işitirken gülümsemem soldu ve "Ben de öyle düşünmüştüm." dedikten sonra sırtımı duvardan ayırarak asansöre bindim.

Asansör kapısı kapanana kadar dimdik duruyordum, onlara bakmayacaktım. Ancak kapı kapandığı an titreyen bacaklarım yüzünden elimi hızla duvara yasladım.

"Şimdi ne yapacaksın Bade?" diye mırıldanırken sesimdeki ikileme ben bile üzülmüştüm. Her şey çıkmaza giriyordu.

Arabama yürürken otoparkta duran siyah bir araç dikkatimi çekti. Neden bilmiyorum ama tüylerim diken diken olmuştu, izlenme hissi tüm bedenimi kuşatmıştı. Arabanın farları açık olduğu için, orada kimin olduğunu da göremiyordum.

Hızla arabaya binip çalıştırdığımda yola çıkmadan önce sabah İsmail abimin verdiği geçici türkiye hattından Cafer'i arayıp konumu atmasını istedim. Arabayı çalıştırıp otoparktan çıkarken dikiz aynasına baktığımda o aracında peşimden hareket ettiğini gördüm.

"Bir bu eksikti!"

Gaza basarak ilerlediğimde ben hızlandıkça arkamdaki araçta hızlanıyordu. Gerginlikle direksiyonu sıkarak sağa döndüğümde araçta peşimden döndü.

İstemsizce "Siktir!" diye söylenirken peşimdekinin kimin adamı olduğunun farkındaydım.
Öğrenmişti!

Öğrenmişti ve beni rahatsız etmeden durmayacaktı! Mavi... Mavi aklıma gelirken gaza daha da yüklendim peşimdekinden kurtulmak adına.

"Sakin olmalıyım, evet.." diye mırıldanıyordum endişeyle. Ancak o anda bir şey oldu.

Araba dibime kadar yanaşıp aniden beni sollarken şaşkınlıkla sol taraftaki arabaya baktım. Filmli camlarından kimseyi göremediğimde "Sizin ben gelmişinizi, geçmişinizi..." diye sövmeye başladım.

Ben gaza bastıkça o da basıyor, sanki benimle bir oyun oynuyordu. Ancak beklemediğim şey direksiyonu aniden sağa kırıp arabayı acı bir fren yaptırırken yolumu kesmesi oldu.

"Siktir!!" diye bağırdım hızla.

Aniden frene basarken ona tam çarpacakken son anda durmuştum. Bedenim öne savrulurken kemerimin takılı olmasından dolayı tekrar geri yaslandım. Sinir duygusu tüm benliğimi ele geçirirken kemerimi hızla çözüp camımı araladım ve bedenimi hafifçe dışarı çıkarttım.

"Ehliyeti kasaptan mı aldın hayvan oğlu hayvan?! Sen kim oluyorsun da benim önümü kesiyorsun?!"

Önümde öylece dururken sinirle direksiyona vurduğumda arabasını kapattı ve farlar sönünce sürücü koltuğundaki adamla göz göze geldim aniden.

Gözlerim hızla açılırken ben ona, o da bana bakıyordu.

Bedenini öne doğru eğip cama yaklaştığında kafasını yana yatırıp sanki güzel bir manzarayı izler gibi bakan Boran şerefsiziyle dişlerimi sıktım.

Kehribar rengi gözlerinde gördüğüm o ifadeyle öfkem katlanırken hızla camımı kapatıp arabamın kapısını kilitledim. Kafamı kaldırdığımda arabadan inmek için harekete geçmediğini görünce şaşırsam da elimi kornaya yerleştirip hiç çekmeden uzunca bir süre bastım.

Yüzünde hiç bir sinir ifadesi yoktu.

Yıllardır kavuşamadığı sevdiğine bakar gibi bakan adamla bağırarak çığlık atmak isterken arabamı çalıştırdım tekrardan. Şu ana kadar inip çoktan yanıma gelmesini bekliyordum ve amacı neydi bilmiyordum.

Belki de beni delirtmek istiyordu. Geldiğimi duyunca aldığı intikam oyununu devam ettirmek istemişti, belki de tatmin olmamıştı yaptıklarından.

Uzaktan bile fark ettiğim o pişman bakışlara aldanmayarak elimi havalandırıp orta parmağımı kaldırınca ufakça gülümsedi psikopat. Hızla arabayı geri sürüp ani bir manevrayla onu sollayarak yoluma devam ettim. Aynadan tekrar tekrar baksam da peşimden gelmediğini gördüm.

"Bilerek yapıyor, sinirlerimle oynuyor benim.. Evet."

Kendimi toparlamaya çalışarak isteksiz olsam da Cafer'in attığı konuma ulaştım. Arabayı durdurup işlek caddede göz gezdirdiğimde daha önce buraya gelmediğimi fark etmiştim. Attığı konumun gösterdiği mekanın ismini okuduğumda kaşlarım çatıldı.

Cevahir Han Meyhane...

"Ben senin yapacağın işe tüküreyim Cafer.. Bir insan hiç mi değişmez!" diye söylenerek mekana girdiğimde hemen bir garson beni karşıladı.

İçerisi oldukça şık dizayn edilmişti... Orkestra müzikleri ayarlıyordu ve henüz kimse gecesine başlamamıştı. Erkekler çoğunluk olsa da bir kaç tane kadın da olduğunu gördüm. Gözlerim arkadaşımı ararken köşedeki bir masada sessizce oturduğunu görerek sıkıntılı bir nefes aldım ve yanına ilerledim.

Çantamı hızla masaya koyduğumda irkilerek kafasını kaldırınca "Gerçekten mi Cafer?" dedim kaşlarımı kaldırarak.

"Beni kendime getireceğini söyleyerek meyhaneye mi getirdin sen?"

Sırıtarak ayağa kalktı ve gitmemden korkar gibi koluma yapışarak karşısına oturmamı sağladı.

"On numara iş yapmışım valla. Kızım burası var ya Urfa'nın en ünlü meyhanesi! Hem bugün ne gecesi biliyor musun?"

Kafamı yana yatırıp "Sıra gecesi?" dediğimde "Üf, hayır! Çık şu kıro düşüncelerinden!" diye söylendi bir de.

"Bugün Sezen aksu gecesi var! Seni Sezen aplamızdan başkası kendine getiremez."

Öylece ona bakarken gerilmişti ve suratı düşmüştü.

Kendimi tutamayarak güldüğümde "Oh be!" deyince "Cafer gerçekten hala çok şapşalsın. Canı sıkkın olan bir insana Sezen Aksu mu dinletilir?" dediğimde öne doğru eğildi.

Parmağıyla kendini göstererek "Bugün en değerli, en yakın, ve en yakışıklı arkadaşın sadece seni dinleyecek. Yargılamak, tepki vermek yok. Sen içini dökeceksin, ben dinleyeceğim tamam mı?" dediğinde suratım düştü.

"Yaşananları konuşmak benim için kolay değil Cafer. Belki herkes söylenen yalanları basit şeyler olarak görüyor, ama o yalanlar benim tüm hayatımı etkiledi."

Elime uzanarak "Asla basit görmedim yaşadıklarını!" dedi yanlış anlamamdan korkar gibi.

"Duyduğum sadece bir iki şey var. Sen gittikten sonra o abilerin öyle bir hale büründü ki herkes sormaya çekinir oldu. Urfa'da bir anda kızı Bawer ağayı terk etmiş diye duyduk. İnanamadım, ağlayarak geldim konağa biliyor musun? Sadece bir gün geçmişti."

Sessizce onu dinlerken masaya garson gelince siparişlerimizi verdik ve ardından devam etti.

"Bade sana yemin ederim bitmiş haldeydi hepsi.. Ne kadar sorsam da bana cevap verecek kimse yoktu, Firaz'ı aradım onu da bulamadım."

Duyduğum isimle kasıldığımda üzgünce kafasını salladı.

"Onu ve Boran ağayı çarşıda birlikte gördüğümde anladım bizi kandırdığını. Köftehor Firaz! Gözü kor olasıca, bir daha kiraz yiyemeyesice Firaz!"

Küçük bir gülümsemeyle onu izlerken sinirlenişini bile özlediğimi anlamıştım.

Heyecanla yükselirken "Gidip yumruğu yapıştırdım onca adamın içinde Firaz'a! Neden böyle bir şey yaptığını anlamadım, defalarca sordum. Ona vurduğum için oradan dayak yemeden ayrılmayacağım sanıyordum ama ne oldu biliyor musun?" dediğinde merak etmiştim.

"Ne oldu?"

Dudağını büzüp "Kimseyle muhattap olmayan Boran ağa bana eğildi ve 'Bade ile iletişime geçtin mi?' dedi! Şokum şoklandı! Bu evlilik mevzusundan da o adamın ne planı olduğundan da bir bok anlamadım ben."

"Sen ne dedin?"

Sırıtarak "Sanane lan köftehor dedim." deyince geldiğimden beri ilk kez kahkaha attım.

"Tabi kızım ne sandın? Ondan korkacak bir yürek var mı bende? Sen arkadaşını bilmiyor musun, bir tane çakacaktım da suratına kendimi zor tuttum!"

Abartarak konuşurken gülümseyerek onu dinliyordum.

"Yaa, bilmez miyim."

Biraz olsun keyfim yerine gelmişti. Ses ayarlamalarını bitiren orkestranın vokalisti olan kadın kısa bir konuşma yaparak ilk şarkısına başlarken rakılarımız da gelmişti. Duygusal bir parçayla başlayan müzikle Cafer'le göz göze geldik.

 

"Ne böyle senle ne de sensiz
Yazık yaşanmıyor çaresiz
Ne bir arada ne de ayrı
Olmak imkansız hiç sebepsiz."

Şarkı sözleri içimde bir yerlere dokunurken Cafer şirince sırıtarak "Sesi çok iyi değil mi ama?" deyince "Sus Cafer." dedim ve Cafer'in bardağına biraz rakı doldurarak üzerine su koydum.

"Aha!" dedi parmağını uzatarak.

"Şimdiden kendine geldin!"

Burnumdan gülerken boş olan bardağıma baktı ve "Kendine neden koymadın?" dedi kaşlarını çatarken.

Bardağıma su doldururken bir anda "Ben içemem." diye çıktı ağzımdan.

Şaşkınca "Neden?" dediğinde söylediğimin farkına varırken aniden başımı kaldırdım ve "Artık alkol almıyorum." dedim sadece.

Çünkü emziriyordum, ama ona bunu söylemezdim.

Yurt dışındaki doktorumuz hafta bir kere olmak şartıyla alkol alabileceğimiz söylese de ne olur ne olmaz diye asla içmemiştim bu süreçte.

Bir süre ısrar etti ama daha sonra o da pes etti. İkimizde sessizce kadının güzel sesinden müziği dinliyorduk ve gözlerim uzaklara dalarken buraya gelmeden önce gördüğüm adam düşmüştü aklıma.

"Bir an gelip de küllenince
Yüreklerimiz dinlenince
Başka sevgilerde teselli bulunca
İşte biz o gün düşüneceğiz"

"Bade." diye seslenen arkadaşıma baktığımda durgun bir ifadeye büründüğünü gördüm.

"Ne oldu be kızım? İki yıl boyunca neden kayıplara karıştın? Yalnız başına ne yaptın, iyi miydin?Sen anlat, sen söyle. İstiyorsan bağır, ağla.. Yeter ki rahatla... Yeter ki böyle başka biri gibi durma karşımda."

Derin bir nefes alarak bardağımdaki suyu içerken Cafer rakı içerek bana eşlik etti.

Konaktakilerin söylediği yalanı Cafer'e söylediğimde "Orasını az çok anladım, söylenenlerden. Ama başka bir şey daha var değil mi?" deyince afalladım.

Bu kadar dikkatli olduğunu bilmiyordum.
Bir kaç kere açılıp kapanan dudaklarımla konuşmakta kararsızdım. Ama sonra bana bir şey sordu...

"Sen gittikten sonra çok düşündüm ben Bade. Ailenle iletişimini kesmeni anladım, ama herkesi neden silip gittin? O günden önce birlikteydik çok mutluydun, hayatında biri vardı üstelik. Seni kendi ellerimle götürmüştüm bir gece önce yanına. Sormaya korkuyorum ama.. Ömer denilen o adamla ne oldu?"

Gözlerimi bardağımdan kaldırmadan "Ömer diye birisi yokmuş." dediğimde "Ne?" dedi anlamadığı için.

Gözlerimi ona çevirip "O da kandırmış beni.. Ömer diye birisi hiç olmamış, hepsi bir oyunmuş sadece." dediğimde elini ağzına kapadı şaşkınlıkla.

"Hasiktir! Dur bekle! Güncellemeler sağdan soldan geliyor!" diye bağırdı. Müzik sesi yüksek olduğu için bizi kimse duymazken sessizce Cafer'e baktım.

Aniden kaşlarını çatarak "Boran?" diye sorunca yutkundum.

"O şerefsiz değil mi?"

Kafamı sallayarak onayladığımda masaya vurarak ayağa kalktı sinirle.

"Lan nasıl anlamadık biz onun bu gizemli ayaklarından!"

Kolundan tutarak "Otur Cafer." dediğimde zorla yerine oturdu.

"Şerefsiz evladına bak! Ulan, ulan aklımı sikeyim ya!"

Kendi kendine söylenirken onu teselli edecek sözcükleri bulamadım kendimde. Göz göze geldiğimizde üzgündü, elimi tuttu ve "O gün mü öğrendin bunu da?" dedi hayır dememi ister gibi.

Herhangi bir ifade barındırmadan kafamla onu onayladığımda gözlerini kapattı.
Elini elimden çektiğinde yumruk yaptığı ellerine baktım.
"Ulan bu adam kendini ezel dizisindeki Ömer falan mı sanıyor?! Bir de utanmadan nasıl bana sorar seni? O senin karşına çıkmaların, seni kurtarmaları hep oyunmuymuş?!"

Bardağımdan bir yudum alarak "Oyunmuş." dediğimde sesim istemsizce çocuk gibi çıkmıştı. Bardağını kafasına diktiğinde gözlerinin sulandığını gördüm.

"Sen bu kadar zor zamanlar geçirirken yanında olamadım. Neler olmuş, neler yaşamışsın be güzelim.. İnanamıyorum."

Henüz daha tüm ayrıntıları bilmeden şok geçirmişti. Bir de unutmak isteyeceğim o geceyi, ve o geceden bir bebek dünyaya geldiğini duysa ne yapardı kim bilir.

Gülümseyerek geriye yaslandığımda şaşkınlıkla bana baktı.

"Olur sandım, olan bana oldu Cafer. Öğrenmek istiyordun, her şeyi öğrendin. Ben o gün hem ailemi, hem de beni sevdiğini sandığım adamı kaybettim."

Bir de gururumu.. Canımı en acıtan, herkesle arama duvarlar ören de buydu ya zaten... Yanımdan ayırmadığım, gördükçe kinlenmemi sağlayan o mektuptu beni bitirip tüketen.

Yanıma oturup bana sarıldığında "Ben çok üzgünüm güzelim. Gerçekten.. çok üzgünüm." diyerek titrek bir nefes aldı.

Neredeyse ağlayacak olduğunu anlayarak yalandan güldüm ve "Sulu göz." dedim dalga geçer gibi.

"Geç otur yerine, şimdi daha iyiyim."

Geri çekilip yerine otururken "İyi falan değilsin, sus." dedi.

Şimdiden sarhoş mu olmuştu bu?

"Ne yapmayı düşünüyorsun Bade? Şimdi ne olacak?"

Omuz silkip "Hiç." dedim umursamazca.

"Bawer bey iyileşince geri döneceğim. Artık yöneticisi olduğum bir şirket var, bana bağlı bir sürü insan var."

Bir de minik kızım.

"Peki-" dedi çekinerek.

"Onunla karşılaşırsan ne yapacaksın? Bilmiyorsun belki ama Boran pezosu hem, Urfa hem Mardin'de gözü karalığıyla ünlendi iki yılda. Dedesini ve amcasının ailesini postalayıp mallarını zorla kendi üzerine yapmış diye söylüyor herkes. Üstelik onlara ne olduğunu bilen de yok. Kimse korkudan yanına yaklaşamıyor, eskiden olduğundan daha sert diyorlar."

"Onun sertliği bana sökmez artık, karşıma çıkmasın yeter."

İkimizde düşüncelere dalarken çalmaya başlayan melodiyle dudaklarımda acı bir gülümseme oluştu. Bu şarkıyı çok severdim. Yurt dışındayken az dinleyip içerlememiştim yaşadıklarıma.

Bardağımdan bir yudum alırken sessizce şarkıyı mırıldanarak şarkı söyleyen kadını izliyordum.

 

"Ne ağzımın tadı var, ne canda huzur
Gönül nasıl derin bir kederde
Aşkından ümidi kestim hiç olmazsa
Evim şenlensin sohbete gel de..."

İlerde oluşan hareketlilikle gözlerimi çevirdiğimde donup kaldım.

Kaskatı duruşuma bakan Cafer "Ne?" dedi.
"Ne oldu ya?"

Benim gibi arkasına baktığında bir arka çapraz masamıza yerleşen Boran ve Firaz'ı görünce sinirle ayaklandı. Kaskatı kesilmiştim, beni bu kadar kolay bırakmasının sebebi belli olmuştu.

Yerimden kalkıp kolundan tutarken "Bırak Bade!" dedi sinirle.

"İnsanda azıcık utanma, azıcık şeref olur!"

Cafer'i tutmaya çalışırken gözlerini benden ayırmayan adama baktım ve "Herkes şerefli olamıyor." deyince yutkundu.

Yüksek müzik sesinden duydu mu bilmiyordum, umrumda da değildi. Gözlerimi Firaz'a çevirdiğimde iki yılda hiç değişmediğini gördüm. Hala bana o pişman gözlerle bakıyordu. Ama ben değişmiştim, artık gözlerine yerleşen o üzüntüye artık inanmıyordum.

Umursamaz ifademi görerek başını eğince "Yürü gidiyoruz!" diyen Cafer'le çantamı alacakken aniden kaşlarımı çattım.

"Bir dakika ya.. Biz neden gidiyoruz, suçlu olan biz miyiz? Gitmiyorum hiç bir yere."

Yerime yerleştiğimde Cafer şaşkınlıkla "Bade.." dedi.

"Otur Cafer."

Telefonumu masanın üzerine koyduğumda ekran açılırken görünen fotoğrafla ekranımı kapattım hemen. Duvar kağına elimi tutan bebeğimin minik ellerini koymuştum. Bir zerresini bile görmesine izin veremezdim.

"Sen hiç fark etmeden kalp kırmadın mı?
Merak edip vicdanına sormadın mı?" diyen şarkı sözleriyle istemsizce ona döndüm.

Doldurduğu rakısından büyük bir yudum alarak geriye yaslandı.

Gözlerini benden ayırmadan bardağını kaldırıp bana uzattığında kaşlarımı çattım

Gözlerini benden ayırmadan bardağını kaldırıp bana uzattığında kaşlarımı çattım. Aniden kafasına diktiği bardağı masaya koyduğunda "Aptal." dedim ağzımın içinden.

"Bir daha olmaz
Bin kere tövbe
Kan davası mı?
Bu nasıl öfke?"

Çalan şarkı sanki bize yazılmış gibiydi. Bir anlığına ortamdan soyutlanmıştık ve sadece ikimiz vardık sanki. Hiç durmadan ard arda içiyor, suratı bile buruşmuyordu.

Alışmış mıydı, her zaman böyle miydi?
Bananeyse...

Caferle gülerek konuşup, ona döndüğümde ifadesizleşiyordum. Bu hareketime karşı kolunu masaya yaslayarak eliyle gözlerini ovdu sıkıntıyla.

Şarkının nakarat kısmı geldiğinde rakısını içecekken duraksadı ve dudaklarını aralayarak şarkıya eşlik etmeye başladığını gördüm

Şarkının nakarat kısmı geldiğinde rakısını içecekken duraksadı ve dudaklarını aralayarak şarkıya eşlik etmeye başladığını gördüm.

"Perişanım şimdi, mutlu oldun mu?"

Bardağı kalbine tokuşturup tek dikişte içti.

"Başını yastığa rahat koydun mu?"

Bana bakarak ağzına kadar sek rakıyla doldurduğu bardağı bana uzatarak ağzının içinden bir şeyler mırıldandı.
Anlamıştım. "Yaraya kadar." dedi.
Gözlerimi kaçırdım.

"Perişanım şimdi, mutlu oldun mu?
Başını yastığa rahat koydun mu?"

Cafer'in konuşmasıyla göz temasımız kesilirken gergin ifademi düzeltmeye çalıştım.

"Bak bak, bir de çok üzgünmüş gibi rol yapıyor şerefsiz. Ulan onu geçtim bu Firaz'da da mı utanma yok? Arkadaşımız sanmıştık biz bu iti!"

Bağırarak konuşurken sakinleşmesi için bekliyordum. Boran'ın gözleri zaten benden ayrılmıyordu ancak Firaz ismini duyunca bize döndü. Cafer'in söyledikleriyle yutkunduğunu gördüm.

Boran'a dönüp bir şeyler söyleyince gözlerimi arkadaşıma çevirdim. Onlara bakmak istemiyordum ama tam karşımda olduğu için istemsizce gözüm kayıyordu.

Gözlerimin önüne kapanan eli çekerken "Bakma büyü yapıyor gözleriyle sanki şerefsiz!" dedi Cafer.

Sandalyesini tam önüme çekip Boran'ı görme açımı kapattığında istemsizce gülerken arka masadan sandalyenin yerde sürttüğü o tiz sesi duydum.

İkimizde oraya bakarken Firaz o adamın kolundan tutup zorla yerine oturttu. Cafer kendini öldürecek gibi bakan Boran'la hızla bana dönerek "Bade.. Öldürmez dimi lan bu beni?" deyince beni bir gülme aldı.

Sinirlerim öyle laçka olmuştu ki kendimi tutamıyordum. Arkadan Sezen Aksu'nun Biliyorsun şarkısı çalarken ben kahkaha atıyor, Cafer delirmişim gibi bana bakıyordu. Hemen karşımızda kalan masaya gülmekten bakmıyordum zaten.

"Ellerin, kolların bağlansa da
Başında kasırgalar kopsa da
Sen tüm gücünle karşı koysan da
Seni acımasız sevdaya salar

Sen de benim kadar gerçekleri görüyorsun
Beraber olamayız, benim gibi biliyorsun
Bir başka dünyanın insanısın yavrucağım
Sen kendi dünyanın toprağında büyüyorsun."

Cafer birden ayaklanıp orkestraya el kol yaparak "Yok mu oynak bir şeyler, iki saattir anamızı bellediniz gıy, gıy! Kız delirdi sizin yüzünüzden!" deyince elimi karnıma koyarak kendimi zor sakinleştirdim.

"C-cafer otur Allah aşkına."

Bir de dudaklarını büzerek "Ben böyle hayal etmemiştim ama." dedi.

Kahkahalarım tebessüme dönerken üzgün sesiyle "Sana iyi gelmeyi umuyordum." dedi.

Masanın üzerinde duran elini tutarak hafifçe öne eğildiğimde bakışlarını bana çevirdi.

"Biraz önce son iki yıldır attığım çok nadir kahkahalardan birini attım Cafer. Benim yanımda olduğunu bilmek iyi hissetmemi sağlıyor zaten."

Burnunu çekerken dolan gözünü sildi ve "Badiş." dedi.

"Bu da yeni bir lakap mı?"

Aniden mekanı dolduran cam kırılma sesiyle irkildiğimde sesin geldiği yere, o adamın masasına baktım.

Ellerinden akan kana baktım şaşkınlıkla.. Sonra elindeki cam parçalarıyla anladım ki bardağı parçalamıştı salak.

Cafer'in tuttuğum eline baktığını gördüğümde elimi yavaşça çekerek kollarımı birbirine bağlayıp geriye yaslandığım sırada güldüm.

Canı mı acımıştı? Acısın..

Benim her yerimi kanatmıştı o, ama en acısı da görünen kesik dahi yoktu sarabileceğim.

Artık iyice daralmıştım.

Cafer "Manyak ulan bu!" dedi tırsmış bir sesle. "Eli yarıldı ama adamın suratında mimik dahi yok!"

Suratımda ki umursamaz ifadeye bakan Boran öfkeyle Firaz'ın yardım etmeye çalıştığı elini itekledi. Cafer o arada çok sıkıştığını söylemişti ama beni tek bırakmak istemiyordu. Hesabı isteyip kapıya çıkacağımı söyleyince zorlukla gitmeye ikna olurken garsondan hesabı istedim.

Çantamda cüzdanımı arıyorken başımda dikilen kişinin gölgesi masaya düşünce omuzlarım gerildi. Başımı çevirdim ancak sandığım kişi değildi gelen.

Genç bir adam elini ensesine atarak "İki saattir sizi izliyorum hanımefendi." diye lafa girince kafamı yana yatırıp "Yani?" dedim.

"Şey, ben buraya gezmeye geldim. Urfa'da bu kadar güzel kadınlar olduğunu bilmiyordum."

Gözlerimi kısarak "Her kadın güzeldir, bunun şehiri mi var?" dediğimde telaşla ellerini salladı.

"Hayır öyle demek istemedim. Yani, tanışmak istedim sadece."

Yan masadan gelen gülüşme seslerine döndüğümde başımda dikilen adama gülen dört kişiyi gördüm. Muhtemelen arkadaşları karşımda kıvranmasına gülüyordu.

Sarışın adama döndüğümde cebinden telefonu çıkartıp bana uzattı. Bir elindeki telefona, bir de ona baktım ve telefonu iteklemek için elimi uzattım.

Ama o an telefon büyük bir el tarafından çekilerek yere atıldı ve paramparça oldu.

Ayağa kalkarak masaya gelen hayvana baktım ancak onun gözleri bende değildi. Sinirden kıpkırmızı ifadesiyle yanımdaki adamın yakasına yapışıp aniden kafa attı.

Sinirle gözlerimi yumarak masaya hiç bakmadan yüksek bir meblağa bıraktım ve ona bakmadan hızla mekandan dışarı çıktım. Arabamın anahtarını ararken kolumdan tutularak arkaya savrulduğumda çantam yere düştü.

"BADE!" dedi yüksek sesiyle.

Dişlerimi sıkarak kolumu tutan eline baktıktan sonra gözlerine baktım. İsteğimi anlayarak "Sikeyim!" dedi ve elini hızla çekti.

Ses tonumu düz tutmaya çalışarak "Şimdi yere düşürdüğün çantamı veriyorsun bana." derken suratımda sinirli ya da endişeli hiç bir ifade yoktu.

Ona ilk söylediğim sözler şaşırmasına sebep olurken "Bade'm.." dedi yumuşamış sesiyle ve bana doğru bir adım attı.

"Çantamı al yerden."

Alnında atan damar sanki sinirden patlayacak gibiydi. Öfkeyle gözlerini yumup eğilerek çantamı yerden aldı ve bana uzattı. Çantamı alıp kendime çekeceğim sırada çantayı bırakmayarak beni kendine çekince burun buruna geldik ve gözlerim irice açıldı.

"Dinlemeyecek misin beni gün doğumu?"

O an gözlerim döndü işte.

Başımdan aşağı kaynar sular dökülürken pişkinliği karşısında hiç düşünmeden çantamdaki ufak çakıyı çıkartarak boğazına yasladım hızla.

Kafasını kaldırıp gözlerinin altından bana bakarken hafif bir şaşkınlık yerleşti gözlerine.

"Bana bir daha öyle hitap etmeyeceksin. Adımı o pis ağzına almayacaksın duydun mu beni? Janset benim adım, Bade öldü. Yok Bade!"

Boğazını çakıya daha çok yaslayarak yüzüme yaklaştığında kesilmek umrunda değil gibi duruyordu. Elini yanağıma yaslayacağı sırada başımı yana çevirerek diğer elimle eline vurdum.

Sesi titrerken "En azından tepki veriyorsun.." dediğinde ona bakamadım.

"Canını o kadar yaktım ki, suratında en ufak bir ifade oluşmuyor bana baktığında. Çok değişmişsin.."

Hızla ona dönerken bakışlarım gözlerinden kanayan boynuna indi.

Elimdeki çakıyı hızla kendime çekerek yere atarken geri çekildim. Kalbim yerinden çıkacak gibi atıyordu.

Yine de belli etmedim ve "Çok umursuyorsun kendini." dedim. Söylediğim her sözde daha kötü bir hale bürünürken, tek bir kelimeye muhtaç gibi duruyordu.

Aldığı alkolden dolayı gözleri kısılmış olmasına rağmen yalandan bir özlemle bakıyordu bana.

"Sandığın kadar takmıyorum seni, Boran."

Ağzımdan ilk kez duyduğu ismiyle bir adım geriye giderken elleriyle saçlarını çekiştirdi. Kafasını iki yana sallayarak bana doğru tekrar adım atınca bu sefer geriye giden bendim.

"Hayır Bade, hayır güzelim." dedi hızla.

"Sana bir sürü yalan söylesem de, annemden sonra sadece senin için Ömer oldum ben. Bana nefret dolu bakarak başka bir isimle seslenme."

Dolan gözlerine bakarak, etrafa baktım. Bizden başka kimse yoktu.

Ağlamak istemem normal miydi? Hıçkıra hıçkıra ağlamak istiyordum.

Gözlerimi sakince açıp kapattım ve ona döndüm.

Başımı dikleştirerek "Yanılıyorsun, senden nefret bile etmiyorum. Benim için artık hiç kimsesin." dedikten sonra çantamdan çıkardığım alyansı yavaşça parmağıma taktım.

Gözlerimi ona çevirdiğimde parmağımdaki yüzüğe bakarak donup kalmıştı. Yıkılmış olan görüntüsüne bakarak yutkunduğumda bakışları bana çevrildi ve ağzını araladı ancak konuşmadı.

Dehşet dolu bir sesle "Beni-" dediğinde titreyen ellerim yumruk oldu.

Neden bu kadar üzgün görünüyorsun be adam...

İntikam istedin, aldın. Şimdi neden karşımda hayatının son günlerini yaşayan bir insanın tükenmişliğiyle duruyorsun?

"Beni bir kere olsun dinlemeden, başkasına mı gittin?"

Ona verecek bir cevabım yoktu ve bu konuşma burada bitmişti. Arkamı döndüğümde elimden yakalayarak durdurdu beni. Yüzük takılı parmağımı kendine çekerek alyansı çıkartmaya çalıştığını anlayınca elimi kendime çekmeye çalıştım.

"Yalan! Bunu yapmadın sen!"

"Bıraksana manyak mısın be adam?!"

"Olmaz!" dedi delirmiş gibi sinirli soluklarının arasından.

"Böyle boktan bir sebepten seni kaybetmiş olamam ben Bade!"

Öyle bir bağırmıştı ki, elimi çekmeye çalışırken etrafa baktım.

"Bırak!"

"Bu zamana kadar sana gerçekleri anlatacağım ihtimaline zar zor tutunarak yaşarken, bunu elimden almış olamazsın! Bunu bize yapamazsın!"

Bütün bedenim öfkeyle dolarken "YETER!" diye bağırarak son bir güçle elimi kendime çektim.

Gözlerinin içine bakarak "Ben seni tanımıyorum! Sevmiyorum seni anlıyor musun beni, nefret dahi etmiyorum..." dediğimde gözünden akan bir damla yaşı takip etti bakışlarım.

Terleyen avuç içlerimi eteğime sürterek son kez onun yaşlarla dolu gözlerine baktım ve arkamı döndüm.

Hızla arabama binip kemerimi takarken titreyen ellerime bakıp direksiyona sertçe vurdum. Başımı direksiyona yasladığımda gözlerimin önünde o son bakışı vardı. Yanımdaki kapı hızla açıldığında kafamı kaldırdım ve Cafer'i gördüm.

"Baban uyanmış Bade!" dedi gülerek.

"Hastaneden aradılar!"

Bir kaç saniye duraksayarak kafamı salladım ve arabayı çalıştırdım. Dikiz aynasından arkaya bakarken Boran'ı en son bıraktığım yerde gördüm.

Başını yere eğmişti ve ona bir şeyler söyleyen Firaz'ı duymuyor gibiydi. Cafer "Buna ne oldu?" dediğinde onunda benim gibi kafasını camdan çıkartarak o adama baktığını gördüm.

Karşılık olarak sıkıntılı bir nefes alınca bir daha sormadı.. Hastaneye gelirken kafamdaki düşünceleri atmak zordu. Bir kürenin içine sıkışıp kalmıştım sanki.. Camın ardındakileri görebiliyordum, ama çıkamıyordum oradan.

Mahvetmişlerdi beni. Unuttum derken, tekrar mahvetmek için çabalıyorlardı. Kalbimdeki sızıyı istesem de gideremiyordum. Beynim onu unuttuğumu söylerken o adamı paramparça eden sözler benim kalbimi de parçalara ayırmıştı.

Arabadan indiğimizde asansöre binmek üzereyken telefonum çalınca ekrana baktım.

Esra'nın aramasıyla kaşlarım havalanırken Cafer'e "Sen git, ben geliyorum." dedim. Anlamsız bir bakış atarak kafasını salladı ve asansöre bindi. Bir köşeye geçip telefonu açtım hızlıca.

"Efendim Esra?"

"Bade!" diyen endişeli sesle mideme bir sancı girerken "Ne?" dedim hızla.

"Ne oldu?!"

"Mavi ateşlendi, duş aldırdım ama ateşi düşmüyor!"

Tüm bedenim endişeyle dolarken "Tamam.." dedim sakin olmaya çalışarak.

"Sakin ol, ben şimdi geleceğim. Ateşi kaç derece Mavi'nin?"

Telefonun ucundan ağlama sesleri yükselirken dudağımı ısırdım.

"39.3" diye endişeyle konuştuğunda gözlerim kapandı sinirle. Yalnız bırakmıştım bebeğimi..

"Mavi'nin dolabında Calpol şurup var, üzerinde bebekler için yazıyor!" dedim arkamı dönerek.

"Sen onu ver, ben de geliyorum hemen."

Konuşmam bittiğinde kafamı kaldırınca çatık kaşlarıyla tam karşımda duran adama baktım. Esra bir şeyler diyordu ama onu duymuyordum.

Şok olmuş bir ifadeye büründüğümde konuştuklarımı duydukları yüzünden belliydi.

Çatılmış kaşlarıyla "Mavi kim?" diyen adamla telefonu kulağımdan indirdim şaşkınlıkla.

Bana doğru bir adım attı ve "Ne bebeği, Esra'yla kimden bahsediyordunuz?" dedi tekrar ve beni çıkmaz bir girdabın içine attı.

Omurgamdan aşağı bir ürperti akarken, aklımdan bir ton yalan geçse de kaskatı kesildiğim için cevap veremedim.

O ise gözlerine yerleşen şüpheyle düşüncelere boğulmuş gibiydi..

Şimdi ne olacaktı bilmiyordum.. Buraya gelmek başından beri büyük bir hatayken, telaştan daha büyük bir hata yapmıştım.

Sorusunu tekrar eden adam bana doğru bir adım atarak "Mavi kim Bade?" dedi ısrarlı sesiyle. Benden bir cevap bekliyordu, ama içimde kopan fırtınayı bilmiyordu.

Yine hiç bir şeyi becerememiş, her şeyi elime yüzüme bulaştırmıştım.

❄️

Bölümü nasıl buldunuz?

Sizce Mavi'yi kim duydu?

Sizi seviyorum, görüşmek üzere 🫶

 

Bölüm : 17.07.2025 23:19 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...