23. Bölüm
pembikhayaller / BİR KÜÇÜK SIR / Bölüm 23: Kabulleniş

Bölüm 23: Kabulleniş

pembikhayaller
pembikhayallerr

Bölüm 23: Kabulleniş

Bazen her şey iyi olacak sandığın an boka sarıyordu her şey. Bazen ise kendini kötü hissettiğin ve mutsuz olduğun o an aslında güzel şeyler de yaşanıyordu.

Cafer her şeyi öğrendikten sonra gitmemekte ısrar edince bizde kalmıştı. Kısa süreli de olsa edindiğim bu dostluğun ömür boyu süreceğine emindim. Cafer benim için çok değerliydi.

Gece boyu Mavi'nin uyumasını izlerken beşiğin başından ayrılmayan şapşal arkadaşımı gülümseyerek izliyordum. Sabaha karşı artık dayanamamış ve içeri koltukta yatmaya gitmişti. Böylece içimdeki bütün karmaşık duygular gün yüzüne çıkmış, ve ben ıslanan yastığım ve uyuyan bebeğimle bir başıma kalmıştım.

Kabul etmek istemesem de şehre döndüğümde o güçlü kadın gitmiş, yine sessizce bir başına ağlayan küçük kız gelmişti. Kimseye göstermek istemediğim bu yönüm beni yıpratıyordu.

Korkuyordum.. Boran'ın öğrenmesinden daha da korktuğum bir şey varsa o da ona yumuşama ihtimalimdi. Böyle olmak istemiyordum, ama hep istemediğim şeyler başıma gelmişti benim.

Hayatımda tek şükrettiğim şey olan küçük bebeğim benim için bir mucizeydi. Şu an onun olmadığı bir hayatı bile düşünemiyordum. Öte yandan onun var olduğu gece benim için büyük bir yıkımdı.

Unutmamak, her unuttuğumda bakıp tekrar nefretle dolmak için o notu yanımda saklıyordum.

Hiç biri değilde, o notta yazan bir paragraf ciğerlerimin parçalanmasına sebep oluyordu. Nefesimi kesiyordu...

"Sende annenden farksız, bir otel odasında kaybettin her şeyini, kimliğini..."

Doğruydu.
O otel odasında değil, ama oradan ayrılıp konağa gittiğim an her şeyimi kaybetmiştim. Bütün gerçekler suratıma tokat gibi çarptığı an benden geriye eser kalmamıştı.

Şimdi bildiğin gibi değil diyorlardı.. Seni vermeyi hiç düşünmedik, yanlış anlamışsın diyorlardı.

Ben affetsem, iki yıl boyunca geceleri uyurken annesi gizlice gözyaşı döken bebeğim affeder miydi?

Peki ya ilerde Mavi'ye ailesinden kimsesi olmadığını söylesem o zaman ne olacaktı?

Benim gibi güçlü görünmeye çalışacak, ama en zor anında belki de bir gün ben yanında olmadığımda bir başına kalacaktı.

Bunu nasıl yapardım bilmiyordum. Mavi olmasa asla dönüp arkama bakmazdım belki de. Ama şu an tek kişilik değil, bir anne gibi düşünüyordum.

Bir yanım böyle düşünürken, diğer yanım ise bu şehirden bir kişinin bile bebeğimi öğrenmesinin tehlikeli olduğunu düşünüyordu.

İki yıl boyunca Boran denilen o adamdan hiç bir şekilde haber almamıştım. O pislik dedesi en son nişanlısının yanında demişti, ama geçtiğimiz gün parmağında bir yüzük yoktu.

Evlenip boşanmış olabilir miydi?

Kendime sinirlenirken "Of!" diyerek sessiz adımlarla odadan çıktım.

Cafer'in gözlerini ovalayarak koltukta oturduğunu gördüğümde "Günaydın." diyerek yanına attım kendimi.

Daha bana bakmadan "Maviş uyandı mı? Nerede benim küçük vampirellam?" diyerek ayağa kalkınca gözlerimi kıstım ve "Pabucumuz dama atıldı." diye mırıldandım ağzımın içinden.

Kafasını yana çevirip kahkaha atarken "Kendi kızını kıskanan ana gibi ana." dedikten sonra Mavi'nin yanına gitti.

Yüzümde ufak bir tebessüm vardı. Sevdiğim bir arkadaşımın bu olayı güzel bir şekilde karşılaması beni mutlu etmişti. Ayrıca Mavi'de Caferi çok sevmişti.

Nedendir bilmiyorum ama bir kaç kişi görmesine rağmen yeni tanıdığı kişilere karşı yabani değildi Mavi. Sanırım babasının buz gibi donuk özelliğini değil, benim huylarımı almıştı.

Mutfağa kahvaltı hazırlamak için gittiğimde bir süre geçmişti ki Esra yanıma geldi. Sohbet ederek masayı kurduğumuz sırada dışardan gelen anahtar sesiyle birbirimizle bakışırken ellerimi havluya kurulayarak "Bu kim?" diye merakla konuştuğumda Esra omuz silkti.

Benden önce dış kapıya koştuğunda arkasından güldüm ancak içeri giren kişiyle ufak bir şaşkınlık yaşayınca gülümsemem yüzümde dondu.

"Ayaz?"

Elindeki anahtarı vestiyere fırlatıp Esra'yı es geçerek koşup bana sarıldığında kollarım havada kalmıştı.

"Boncuğumun güzel annesi!" diyerek sarılırken Esra göz devirince dudaklarımı birbirine bastırdım.

Ayıp olmasın diye ona kollarımı hafifçe doladığımda arkasından gelen İso bizi ayırıp çatık kaşlarıyla "Yeter bu kadar samimiyet!" dedi sinirle.

Oldum olası Ayaz'dan hoşlanmıyordu... Gerçi çevremdeki erkek sinekten bile hoşlanmıyordu o.

Ayaz her zaman ki gibi onu es geçerek "Çok özledim kızım! Boncuğum nerede benim?" diyerek içeri göz gezdirirken Mavi'nin ağız bezini kafasının üzerine atan Cafer kucağına bebeğimle birlikte içeri girdi.

İki şaklaban birbiriyle oynaşarak kıkırdayınca İso "Hassiktir!" dediğinde güldüm.

Ayaz'ın surat ifadesi bozulurken "Cafer..." deyince birbirleriyle göz göze geldiler. Biz ise Esra'yla bakıştık.

Aynı memleketten oldukları için tanışmaları doğaldı. Ancak arada gergin bir hava oluşmuştu.

Kaşları çatılan Cafer "Abo!" dedi Cafer şaşkınlıkla.
"Sen ne alakasın oğlum?"

İso kucağına Mavi'yi alarak köşeye çekildiğinde Ayaz'ı gören bebeğim çoktan ona kollarını uzatmıştı. Ayaz sıkıntılı bir nefes alarak "Asıl sen ne alakasın?" dedi ve sinirle bana döndü.

"Hani kimse bilmeyecekti?"

Ben daha cevap veremeden "Ben kimse miyim at ağızlı? Asıl sensin kimse!" diye yanıtladı Cafer.

Ardından dudaklarını büzerek koluma yapıştı ve "Kimse değilim ben. Söyle ona Bade, hadi söyle!" dediğinde Esra'nın kahkahası koridoru doldurdu.

"Evde iki bebek oldu."

Ayaz'a döndüğümde sakin bir ifade vardı yüzümde. "Sinirlenmeni gerektirecek bir şey yok. Cafer kimse değil, benim arkadaşım."

Söylediklerim hoşuna gitmezken suratı düştü.
Cafer göz kırparak "Hemde en yakın arkadaşıyım, naber?!" diyerek güldüğünde Esra atladı.

"Höst dedik, orada duracaksın! En yakını benim."

Gözlerini irice açarak ellerini beline yerleştirdi Cafer ve beni gösterdi.

"Hanım hanım! Ben varya iki yıl yollarını gözledim şu turuncu portakal reçelinin!"

Esra sinirle ona cevap verecekken bıkkın bir nefes aldım.

Allahtan İso duruma müdahale etti.
"Eh yeter be! Biri burada neler olduğunu anlatsın!"

Esra Cafer'e, Cafer Ayaz'a ve İso hepimize öldürecek gibi bakıyordu.

Ayaz Mavi'yi kucağına alarak öperken salondaki koltuklara yerleştik.

Şirince gülümseyerek "Şimdi şöyle ki..." diyerek anlatmaya başladığımda hepsi hiç kesmeden beni dinliyordu.

Baştan sona burada ne yaptığımı öğrendiklerinde Ayaz'ın nedense morali bozulmuştu.

İsmail abim kaş göz yapıp "Yani tehlikesiz diyorsun bu herif için öyle mi?" dediğinde Cafer "Tehlike benim soy adım koçum!" dedi Kuzey Tekinoğlu edasıyla.

Ufak bir kahkaha attığımda Mavi'de benimle güldü. "Cafer ona yükselmene gerek yok. O bizden."

Omuz silkip "Hee okey." dediğinde hep birlikte güldük.

Ayaz tekrar tekrar Mavi'yi öperken iç çektim. Acaba ilerde gördüğü her erkekte babasını arar mıydı?

Cafer kulağıma eğilip "Bu yavşak herif ne iş?" dediğinde onun gibi fısıldayarak "O yardımcı oldu bana buradan giderken." deyince gözleri irice açıldı.

"Acı günlerimin katili! Zaten bunun babasını da sevmezdim!"

"Sen neden sevmiyorsun?"

Suratını iğrenmiş gibi buruşturup "Tam bir sinsirella bu, bana bak sakın güvenme bu herife." dediğinde güldüm ve "Abartıyorsun." dedim.

Ayaz yanımızda olmadığı süreçte uzaktan işleri hallettiğini, hatta uzun bir süredir burada da bir şube açmayı plandığını anlatmıştı. Haberim olmayan bu plan beni hafiften sinirlendirirken bir süre bu konuyu tartıştık.

Cafer sürekli beni savunup Ayaz'a karşı kışkırtmaya çalışırken Ayaz her zamanki gibi sakinliğini koruyordu. Burada bizim durmayacağımızı, şirketin başına başka birisini alacağını söylediğinde şimdilik konuyu erteledim.

Yanıma oturduktan sonra elini omzuma atıp "Planların ne Bade?" dedi İsmail abim. Şefkatli ses tonuyla gözlerimi halıya indirdim.

"Ailenle de konuştun, ne düşünüyorsun güzelim?"

Herkes merakla bana bakarken Cafer gerginlikle yerinde kıpırdandı.

Gözlerimi Mavi'den ayırmadan "Bazı şeyleri sakladıkları doğru, ancak benim de yanlış anladığım şeyler var." dedim düşünceyle.

Ayaz alaylı bir şekilde gülünce boş bakışlarımı ona çevirdim.

Aniden "Ne gülüyon yapraam?" diyen Cafer Esra'dan bir kahkaha kazandı. Hatta İso bile gülmemek için zor duruyordu.

Ayazı es geçerek bakışlarımı beni dikkatle dinleyen İso'ya çevirdim.

"Çok halsiz görünüyordu Bawer bey. Şu anlık buradayım."

"Biliyordum zaten bitanem. Peki Mavi?" dediğinde irkildim. Yutkunarak "Söylemeyeceğim." dediğimde inanmamış gibi bakıyordu.

Esra heyecanla ayaklanıp "Burada olursak ne kadar saklayabilirsin ki? Bence söyle, dedesine ilaç gibi gelir." dediğinde İso öne atıldı.

"O at hırsızı Berzan için bu kadar hevesli olma."

Duydukları karşısında Cafer elini ağzına kapadı şaşkınlıkla. "Kız!" dedi öne eğilerek.

"Sen bizim gelen geçenden darbe yemiş Borazan'ın yavuklusu musun?! Teyze oğlum he o benim!"

Esra sinirle "Sus be!" dediğinde Ayaz boğazını temizledi.

"Ben söylemenin doğru olduğunu düşünmüyorum Bade. Bu zamana kadar bir tehlike olmadan ilerledin. Şimdi onlara söylersen asıl duymaması gereken öğrenmeyecek mi sanıyorsun?"

Ben sessiz kalırken İsmail abim bana baktığında kaşları çatılmıştı.
"Sana fikrini soran olmadı Ayaz. Kardeşimin zaten kafası allak bullak, daha da karıştırma. Bende endişeleniyorum ama ne Bade'yi böyle yalandan gülerken görmek istiyorum, ne de Mavi'nin ilerde üzgün olmasını."

Mavi oturduğu yerden kalkıp paytak paytak yürüyerek dizlerime tutunup sırıtınca yanağına öpücük kondurdum.

Ellerini alkış yapıp "Annii!" dediğinde "Efendim bitanem?" dedim gülerek.

Tekrar "Anniii!" diye uzattığında Cafer "Yok bu kız olmamış." dedi kafasını iki yana sallayıp.

Kucağını aldığı Mavi'ye "Yavrum sen ne papağan gibi aynı şeyi tekrarlıyorsun? Cafer de bakayım. Caaa-fer!" diye heceleyince Mavi ağzını kocaman açarak Cafer'in burnunu ısırdı.

Ben daha onu durduramadan Cafer acıyla inlerken biz kahkahalara boğulmuştuk.

Ama burnunu sıvazlayıp "Ulan bunun babası ne ki bu ne olsun?! Vampir gibi ısırdı beni!" dediğinde gülümsemem yüzümde dondu.

Ayaz dayanamayarak dişlerini sıktı.
"O heriften Mavi'nin babası olarak bahsetme!"

Cafer bir şey diyecekken Esra "Yalan bir şey söylemiyor." dediğinde büyük bir tartışmanın içine girdiler.

Mavi'yi alıp odama geçtikten sonra İsmail abim yanıma gelmişti. Cafer eve gittikten sonra bugünü bebeğime ayırsam da aklımın bir köşesinde hep babam vardı. İsmail abim Aram ile konuştuğunu, babamın durumunun iyiye gittiğini ve bir sorun çıkmazsa yarın konağa dönebileceğini söylemişti.

Bu yüzden yarın o hastaneden çıkmadan yanına gitmeye karar verdim.

Henüz onlarla ne yapacağımı bilmesem de, şu hassas dönemlerinde biraz daha ılımlı olmaya karar vermiştim. Açıkçası artık hislerime göre ilerlemek istiyordum. Bundan sonra kalbimin, mantığımın önüne geçmesine izin vermeyecektim ama bebeğim ve benim için en doğru olan neyse onu yapacaktım.

❄️

Haki rengi bir elbisenin üzerine uzun deri ceket giydiğimde hazırdım.

Esra'ya benimle hastaneye gelebileceğini söylediğimde başta heyecanlansa da sonra bir anda durulmuş ve istemediğini söylemişti

Esra'ya benimle hastaneye gelebileceğini söylediğimde başta heyecanlansa da sonra bir anda durulmuş ve istemediğini söylemişti. Henüz Berzan'la karşılaşmaya hazır olmadığını anladığımda ısrar etmedim bu yüzden.

Kiraladığımız arabanın süresini uzatmıştık. Ayaz beni hastaneye götürebileceğini söylediğinde kesin bir dille reddetmiştim çünkü bir de hastanedekilere onun kim olduğunu açıklamakla uğraşmak istemiyordum.

Hastane odasının önüne geldiğimde derin bir nefes alarak kapıyı tıklattım.

Kapı hızla açıldığında gözleri kocaman açılmış Emir büyükçe gülümseyerek "Vallahi ablam gelmiştir!" diyerek neredeyse kucağıma atladı.

Şaşkınlıkla karışık bir gülümseme yüzümde belirirken "Sanada merhaba bebeğim." dediğimde bizi gülerek izleyen gözlerle bakışlarım buluştu.

Hamza iç çekerek kafasını cama çevirdiğinde suratım düşse de "Ablam seni çok özledim!" diyerek kollarını daha da sıkan Emir'le gülümsemem büyüdü.

"Düşeceğiz böyle bitanem."

Berzan gülerek yanımıza gelip "Aslanım bir dur, bize de sarılacak alan bırak." diyerek kollarını Emir'in üzerinden bana doladığında surat ifadem dondu.

Ferzan parmak uçlarında yürür gibi sinsi adımlarla yanıma gelip şirince sırıttı ve "Bende, bende!" dedikten sonra o da sol tarafımdan sarıldı.

Gözlerim daha da irileştiğinde Adar "Ee hani bana?!" diyerek bu sefer sağ tarafıma da o geçti.

Kendimi tutamadan "Ne- ne oluyor ya?!" diyerek çemkirdiğimde kulağıma dolan gülme sesiyle Aram'a baktım.

Yüzünde geldiğimden beri görmediğim sahici bir gülümseme vardı. Yatakta oturur halde duran babam boğazını temizleyip "Sıkıştırmayın kızımı eşek sıpaları." dediğinde yutkundum.

"Hoş gelmişsin gözümün nuru."

Eski günlerde ki gibi hissetmiştim ve istemsizce heyecanlanmıştım. Birden kollarımdan ayrılan kişilerle hemen dibimde durarak boylarımızı eşitlemek için eğilen Aram'a baktım şaşkınca.

"Hoş geldin güzelim. Ben eksik kalmayayım." dedi ve saçlarımı okşadıktan sonra beni göğsüne sımsıkı bastırdı.

Kollarının arasında debelenip "Bıraksana boz ayı!" dediğimde göğsü titrerken ufak bir kahkaha attı.

"Bu boz ayı seni yer ama abim, haberin olsun. Ayrıca hiç bir yere bırakmam artık seni, gidemezsin olmaz."

Lan bunlara iki günde ne olmuştu?
Melül melül suratıma bakan adamlar gitmiş, yerine eskisi gibi benimle uğraşan adamlar gelmişti.

"Ya abi!" diye bağırdı Emir.

"Sıkıştırma ablamı senden rahatsız oluyor! Ben sarılacağım çekil!"

Aram gömleğinin ucundan çekiştirilmeyi hiç takmadan tek elini Emir'in suratına yerleştirip onu itekledi hafifçe.

Ağzım şaşkınlıkla aralanırken "Baba!" diye bağırdı Emir.

"ABİM BENİ DÖVDÜ GÖRDÜN MÜ?!"

Babam gülerek hafifçe kafasını salladı.
"Bir kendime geleyim hem senin intikamını, hem de kızıma geç sarılmamı sağlamanın intikamını alacağım ondan oğlum."

Midemde hissettiğim hareketlenmeyle "Yeter!" deyince uzatmadan geri çekildi ancak gülüyordu.

Ellerini birbirine vurarak "Oh be! Bütün enerjimi topladım, artık üç gün daha uykusuz kalsam bana bir şey olmaz." diyen Aram'a kaşlarım çatık bakıyordum.

"Üç gündür uyumuyor musun?"

Şirince sırıtmaya çalışırken Berzan "Sen ona iki yıl de." deyince ona döndüm merakla

"İki yıldır bir kaç saatlik uykuyla duruyor. Baksana haline, zombiye döndü koskoca adam."

İstemsizce iç çektim. Onlardan yarıyken her gün ne yaptıklarını düşünerek kendime işkence ediyordum.

Aram "Bana diyene bak." dediğinde gözlerimi kaçırarak babama yaklaştım.

"Nasılsın?"

Gülümsemesi büyürken "En azından resmi konuşmaları aştığımız için mutluyum bitanem." dediğinde kalbim sızladı.

"Sarılmayacak mısın babaya?"

Gözlerimi kırpıştırıp "Böyle konuştuğuna göre sen turp gibisin." dediğimde gözleri hafifçe açıldı önce. Sonra aniden elini kalbine götürerek "Ah!" dedi suratını buruşturarak.

"Bana bir şeyler oluyor!"

Gözlerimi kısarak ona bakınca benden gözlerini çekip "Yeni bir kriz mi yoksa?" diye zorlukla konuşunca biraz telaşlandım.

Belli etmemek için yavaşça yanına gidip "İnandırıcı değilsin Bawer ağa." dediğimde "Ah!" dedi tekrar.

"Kurşun yedim sanki sol yanımdan!"

Bakışlarımı Aram'a çevirdiğimde sırıtıp "Ben bilmem." der gibi ellerini iki yana açtı.

Adar ise mırıldanarak "Babam flash tv oyunculuğu sergiliyor." demişti ama duydum.

Bakışlarımı ondan çekip Hamza'ya çevirdim. Yumuşak bir sesle "Hamza.." dediğimde yerdeki bakışları bana döndü.

"Nasılsın?"

Bir kaç saniye baktıktan sonra dudakları titredi. Tam ona adım atacağım an "Ben dışardayım." diyerek kapıya hızla ilerleyince Emir arkasından "Git bir daha gelme! Bizim sınıftaki götü boklu İbo senin gibi değil!" deyince babam "Emir!" dedi sinirle.

"Düzgün konuş!"

Emir suçlanarak yanıma geldiğinde belime sarılınca saçlarını okşadım.

"Ablaaa, ben seninle gelsem? Olmaz mı?"

Ona cevap vereceğim an babam "Kızım?" dediğinde ona döndüm. Söyleyeceği şeyden çekinirmiş gibi gözlerini kaçırarak "Bizimle konağa gelmek istersin?" diye sorunca Emir'in saçlarındaki elim duraksadı.

"Evet abla evet! Noğğğluuurrr!"

Kısık bir sesle "İstemiyorum." dediğimde umutla parlayan gözleri durulurken kafasını sallayarak gülmeye zorladı kendini.

"Sen nasıl istersen öyle olsun kızım. Geçen gün konuştuklarımızı düşünmüşsün?"

Yanına pat pat yaptığında oturdum hafifçe. Sessizce yanında oturmaya devam ederken elini omzuma atarak beni kendine çekti.

Aniden yaptığı hareketle yutkunurken "Seni zorlamak istemiyorum meleğim." dedi iç çekerek.

Geri çekilmediğim için daha da cesaretlenmiş olacak ki "Kalp krizi geçirdiğim an bu sefer öleceğim sandım." deyince nefes alamadım. Düşüncesi bile kötüydü, çok kötüydü.

"Eğer yanlış anlaşılmaları düzeltmeden ölseydim gözlerim açık giderdi. O an aklıma ne eşim, ne de başka bir şey geldi biliyorsun kızım? Gözlerimin önünde beyaz elbisenle sen belirdin.. Tamam dedim, gidiyorum bu sefer."

Gözlerim sulanırken kimseye bakmak istemiyordum. Kesik kesik nefes aldığımda yavaşça gözlerimi kapattım. Neden birden ölmekten bahsetmişti ki sanki...

"Sen bana beklemediğim o an verilmiş en güzel hediyesin Bade'm. Her çocuğumun yeri ayrı bende, hepinizi eşit seviyorum. Ama kız çocuğu cennettir diye boşa dememişler. Sen gittiğinde cennetime kavuşamayacağım sandım bir daha. Biz sustuk evet, hayvanlık ettik bilirim. Ama bu yüzden beni cennetimden mahrum etmeyesin kızım."

Hafif kırışmış eliyle elimi tuttuğunda gözümden akan bir damla yaş üzerindeki tişörtü ıslattı.

O an geri çekilerek gözlerimi bana bakan insanlara çevirdim. Hepsinin bakışlarına benimle aynı duygular yerleşmişti. Ağzımdan çıkacak tek bir lafa bakan insanlara ne diyeceğimi bilmiyordum buraya gelene kadar. Ancak babamın söylediklerinden sonra kararımı vermiştim.

Yanlış yapsalar da bir konuda haklıydı. Bu dünyada ölüm varken, boktan sebeplerden dolayı onlardan ayrılmak istemiyordum.

Artık burada duramazdım evet, yine gidecektim. Ama gidene kadar onlarla tanıştırmaya karar verdiğim biri vardı artık.

Odaya giren hemşire babamın yemeğini getirdiğinde odadan çıkmadan bana hafifçe gülümsedi. Yatağın kenarındaki masayı kimseye izin vermeden hızlı bir hareketle yatağa ilerletirken "Arkana yaslan, hastalar için yemek vakti." dediğimde ağzı şaşkınlıkla aralandı ve çocuk gibi kafasını salladı.

Yayla çorbasının sıcak olup olmadığını bilmediğim için kaşığa alarak hafifçe üfledikten sonra babamın dudaklarına doğru uzattım kaşığı. Öylece gözlerime bakarken, gözlerinin dolduğunu gördüm. Ağzını aralayıp çorbayı içtiğinde gülümsemek için hazırda bekleyen dudaklarımı birbirine bastırdım.

Arkamızdan gelen flaş sesiyle kafamı yana çevirince Ferzan "Pardon." dedi sırıtarak.

Berzan ise ensesine vurup "Senin yapacağın işe sokayım." dedi.

Bana dolu gözlerle bakan babama çorbayı tekrar uzattığımda hiç itiraz etmeden hepsini içti. Peçeteyle dudağını silecekken gözlerinden akan bir damla yaşı sildim önce içim burkulurken.

"Daha yemeğin duruyor. Yemekler çok mu kötü, ondan mı ağlıyorsun?" diye bilmemezliğe vurduğumda ağlamasına rağmen gülümseyerek "Yemekler çok kötü, doğrudur." dedi.

"Kızımın yaptığı domates çorbasından içmek istiyorum."

Yemeğe daldırdığım kaşıkla öylece kalakalırken ona baktım. Sadece bir kere yapabildiğim o çorbayı unutmamış mıydı?

Gözlerimin içine bakarken sanki yapmayacağımı söylesem hıçkırarak ağlayacak gibiydi.

"Şu an hastasınız beyefendi. İyileştiğinde yaparım içersin." diyerek hafifçe gülümsediğimde öne doğru eğilip hızla "Söz mü?" dedi heyecanla.

Ona bakmadan yemekten bir kaşık aldım ve "Söz." diye mırıldandım.

"Alllaaah bende isterim bende!" diye bağırdı Adar.

Gözlerimi kısarak "Sana yok." deyince dudağını büzdü. Hepsi karşımda çocuğa dönmüştü ve kabul etmek istemesem de keyifliydim.

Aram ne ara yanıma geldi bilmiyordum. Aniden saçlarımdan öptüğünde irkilirken boş kaşığı suratına doğru sallayıp "Bana ani hareketler yapma bak, sokarım kaşığı gözüne!" dedim atarlanarak.

Bir kaç saniye düz bir ifadeyle bakıp kahkaha atmaya başlayınca kafamı yana yatırıp öylece ona baktım. Öyle çok güldü ki elini bir süre sonra ağrıyan karnına koydu.

Emir'de onunla gülerken "Aaa delirdi bu." dedim mırıldanıp.

Berzan sandalyeye yerleştiğinde o da kocaman gülümsüyordu. "Mutluluktan delirdi güzelim. Bırak gülsün, iki yıldır suratı sirke satıyordu."

Bir şey diyemedim. Babam yemekleri silip süpürürken bana öyle güzel bakıyordu ki sürekli gözlerimi kaçırıyordum. Şimal hanım'ın nerede olduğunu sormadım. Muhtemelen evde kocası için hazırlık yapıyordu.

Bir kaç saat yanlarında kalırken aklım Mavi'deydi. Bana bunca zaman ne yaptığımla ilgili sorular sorduklarında "Yarın konağa geldiğimde anlatacağım." deyince biraz önce odaya gelen Hamza, birden "Konağa mı geleceksin?!" dedi.

Sesi sanki hevesli çıkmıştı. Eskiden tanıdığım o çocuksu Hamza'nın sesini kalbimin derinliklerinde hissetmiştim. Ancak çok kısa sürdü.

"Geleyim mi?" diyerek gülümsediğimde "Ne yaparsan yap. Giderken bana mı sordun?" deyince gülümsemem suratımda dondu.

Aram parmağını sallayarak "Senin atarına sokarım Hamza." dedi sinirle.

"Yeter bu ergen tavırlar. Ablanla adam akıllı konuş!"

Aram'a karışmamasını söylesem de diğerleri de ona söylenmişti. Emir ise dibimden ayrılmıyordu. Sürekli saçlarıyla oynamam için kafasını kucağıma yaslıyordu miniğim. Diğerleri de ondan farksız küçük küçük temas etmeye çalışıyorlardı beni rahatsız etmeden.

Benden halen çekindikleri belli olsa da, sanırım bazı şeyleri aşmışlardı onlarda.

Diğerleri başka bir muhabbete geçmişken Berzan bir ara yanıma oturup "Bade..." diye çekinerek konuştuğunda ona baktım.

Hafifçe eğilerek "Mavi kim?" dediğinde gözlerimi kırpıştırırken ağzım aralandı ancak konuşamadım.

Kalbim teklediğinde etrafa bakıp bir süre düşündüğümde "O-" dedi ancak duraksadı.

"Yoksa, Esra evlendi mi?"

Gözlerim irice açılırken şaşkınlıkla kalakaldım.

"O nereden çıktı?" diye konuştuğumda yüksek sesle konuşmuş olmalıyım ki herkes bana döndü.

Kafasını kaşıyarak "Bebek demedin mi? Öyle duyduğuma eminim. Günlerdir aklımdan çıkmıyor, allah aşkına bir şey de." deyince Aram merakla "Ne oluyor?" diye sordu.

Gerginlikle ayağa kalkarak onu yanıtsız bıraktım ve çantamı aldım hızla kenardan. Berzan bazı şeyleri çok yanlış anlamıştı. Geldiğimden beri diğerlerine göre daha durgun oluşu bu yüzdendi demek ki.

"Yarın..." dediğimde hepsi bana bakıyordu.

"Yarın konağa gelip sizi birisiyle tanıştıracağım."

Kalbim öyle hızlı atıyordu ki sesini duymasınlar diye kapının önüne kadar uzaklaştım.

Aram çatık kaşlarıyla "Kim?" derken babamda hemen "Kimmiş o?" dedi meraklı bir sesle.

Daha ben cevap veremeden "Sevgilisidir." dedi Hamza. Kaşlarım çatık ona baktığımda dudaklarını birbirine bastırdı.

Hepsi akıllarına doluşan ihtimalle kocaman açılan gözlerle bana baktı. Babam elini kalbine götürerek "Hissediyorum geliyor.." dediğinde Ferzan "Ne geliyor baba?" diye sorunca güldüm.

"Dayak geliyor! Sanane ulan!"

Sonra bana döndü ve hevesle "Öyle bir şey yok değil Bade'm? Söyle de baban yeni bir kriz geçirmesin?" deyince gözlerimi devirdim gülerek.

"Ben gidiyorum, yarın sorunuza cevap alacaksınız."

Odadan çıkarken Aram arkamdan "O herifin ağzını yüzünü dağıtırım Bade!" diye bağırınca elimi ağzıma kapatarak güldüm.

Olmayan kişiye söven Berzan, sinirden kudurmuş sesi dışarı kadar gelen Adar ve diğerleriyle yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Uzun zaman sonra bebeğim harici başka bir konuda mutluydum. Umutlu hissediyordum.

Belki de aramızı biraz da olsa düzeltip ara sıra görüşebileceğimiz bir yakınlığa gelirdik? Kim bilir...

❄️

Daha eve geçemeden Ayaz'ın başıma açtığı iş için lüks bir restorana gelmiştim. Konumu kapatıp arabadan indiğimde yukarı çıkan eteğimi düzeltip iç çekerek içeriyi süzdüm.

Urfa'da açacağımız şirket için tutmak istediği binanın sahibi başka birinin de teklif verdiğini söyleyince, Ayaz adamla ısrarla görüşmek istemişti. Mülk sahibiyle görüştükten sonra kararını verecekti.

Ayaz, şehir dışında işi olduğu için gecikeceğini söyleyince mecburen yemeğe ben katılmak zorundaydım. Burada kalmak gibi bir amacım yoktu ama firmanın diğer hak sahibi Ayaz olduğu için burada bir şirket açmak istiyorsa ona destek olmalıydım. Bu yüzden istemeye istemeye içeri girdim.

"Hoş geldiniz efendim. Bade hanım değil mi?"

Şaşırsam da bozuntuya vermeden "Merhaba, evet." dedim.

Ayaz genellikle gerçek adımı söylemezdi.

İçeri baktığımda kimse yoktu. "Buyurun bu taraftan." diyen adam kafamı sallayarak "Neden kimse yok?" diye sordum.

"Yapacağınız toplantı için özel olarak ayarlandı bugün efendim." diyen adamla sessiz kaldım.

İki kişilik bir masaya yerleştiğimde saate bakarken toplantı saatine iki dakika olduğunu gördüm. Sabırsızca etrafı süzüyordu gözlerim. İçerisi oldukça modern bir şekilde dekore edilmişti. Bina sahibi her kimse belli ki önemli bir insandı.

Karşı tarafın sıkıntı çıkartmaması için umut ederken duyduğum ayak sesleriyle yüzüme yapmacık bir gülümseme yerleştirip ayağa kalktım. Arkamı döndüğümde karşı karşıya geldiğim adamla kaşlarım çatılırken nefes alamadım.

Benden gözlerini ayırmayan Boran'a "Senin burada ne işin var?" diye sordum dişlerimin arasından.

Giydiği spor gömlek üzerine tam oturmuştu. Omuzları eskiye göre daha da genişlemişti ancak gözleri yorgun bakıyordu.

Gözlerini gözlerimden çekmeden "Toplantı benimle." dediğinde sesinde binbir türlü duygu mevcuttu.

Kafamı sallayarak "O zaman bu toplantı burada bitmiştir Boran bey." diyerek çantamı aldığımda kolumdan tutulunca durdum.

Gözlerine yerleşen üzüntüyle "Yapma Bade." dedi sessizce. Bana doğru bir adım attığında kalbim hızlandı.

"Bina sahibi benim. Orayı satın almak istemiyor musun?"

Kolumu çekerek ofladım.
"Başka bir amacın olmadığını nereden bileceğim?"

Omuzlarımdan bastırıp beni yerime oturturken karşıma yerleşti. Şaşkınlıkla oturup kalırken kısacık temasda bile kalbim titremeye yetmişti.

"Ne yapabilirim ki? Alt tarafı bir yemek yiyeceğiz, bu kadar mı yabancı olduk birbirimize?"

Alayla gülerek kollarımı birbirine bağladım.
"Ben sizi tanımıyorum Boran bey. Sadece isminizi buranın halkından çok duydum. Bu yüzden, elbette yabancıyız."

Buruk bir bakış attı bana. Gözlerini kapatıp açtığında sesi hüzünlüydü.

"Ben bir tek sana Ömer'im Bade..." dediğinde gözlerimi ondan çektim.

"Öyle birisini tanımıyorum ben artık."

Terleyen avuç içlerimi elbiseme sürterken derin bir nefes çektim içime. Gözlerimi ona çevirdiğimde kravatını gevşetirken adem elmasının oynadığını gördüm.

Üzülüyor muydu?
Ben daha beterlerini yaşamıştım.

"Bade... Yapma böyle lütfen. Güzelce konuşalım olmaz mı?"

"Hah!" diyerek gülerken önümdeki menüyü elime aldım.

Güzelce konuşacak şey mi kalmıştı sanki?

"Evet Boran bey." dedim sabırsızca.

İç çekerek geriye yaslandığında "Verdiğimiz fiyat teklifini mi beğenmediniz, sorun nedir?" diye sordum umursamaz ses tonumla. Bir an önce buradan defolup gitmek istiyordum.

Yanımıza gelen garsona bir şeyler sipariş verip öne doğru eğildi. Gözlerim bakışlarından hafifçe uzamış sakallarına düştü. Aralarında bir kaç tel beyaz oluşmuştu, oysa onu en son bıraktığımda beyazlıktan eser yoktu.

Kalın sesiyle "Beğenmediğim başka bir şey var." dediğinde gözlerine baktım.

"O şerefsiz ortağını beğenmedim."

Yumruk yaptığım elimi masaya koyduğumda gözleri saniyelik ellerime döndü ancak sonra bakışlarımla buluştu hemen. Bakışları bütün yüzümde özlemle geziniyordu sanki, aldığı nefes yetmiyormuş gibi titrek nefesler çekiyordu içine.

"Ortağım gayet düzgün bir insan. Ama bu hayatta şerefsiz olan çok fazla kişi var haklısınız. Ee ne yapsak o halde? Ortağımı asla bırakmayacağıma göre, toplantı burada bitmiştir."

Onu kaskatı kesilmiş bir halde bırakıp hızlı adımlarla restorandan çıktığımda paniklemiştim. Ne yapacağımı bilemediğim için hızla dışarda yürümeye başladığımda "Dur Bade!" diye arkamdan bağırdı.

Onun sesinin ardından gök gürledi aniden. Yağmur damlaları üzerime dökülmeye başlarken sanki gökyüzü de bana ağlıyor gibiydi. Ben de sinirden ağlamak üzereydim.

Gözyaşlarımı saklayabilir miydim ağlasam?

Hızlı adımlarla ilerlerken elimden tutulmamla hızla öne doğru savruldum ve onunla burun buruna geldim.

Dayanamıyormuş gibi "Dur ulan dur artık!" dediğinde temiz nefesi yüzüme vurdu.

Bedenim sinirle dolarken "O elini alır münasip bir tarafına monte ederim!" diyerek dişlerimin arasından konuştum.

Söylediğime yorgun bir şekilde gülümseyince "Allahım bütün deliler beni buluyor!" dedim sinirle.

Benim sövmeme neden bu kadar meraklılardı anlamıyordum.

"Sevmene de, sövmene de razıyım. Yeter ki iki çift laf et. Konuşmasan da olur, sabaha kadar izlerim seni." dedi yüzüme daha da yaklaşarak.

Bir anlık duraksadım. Sakallarının arasından damlayan yağmur damlalarını bile umursamıyordu. Yağmur göz kapaklarına düştüğü için uzun kirpikleri tel tel ayrılmıştı. Bir zamanlar salak gibi onlara baktığımda bile mutlu olurdum.

Kalbim özlemle sızlarken kendimden nefret ettim. Boşta olan elimi sertçe göğsüne vurduğumda hafifçe geri gitse de elimi bırakmadı.

"Yapacağın edebiyatı sikerim Boran! Senin bu karşıma çıkmaların çok oldu yeter artık! Elini çek!" diye bağırdım suratına.

O da sinirlenmiş olmalı ki elini hızla çekerek "Deli ettin ulan artık beni!" diye bağırdı. Eliyle ıslanan saçlarını geriye sinirle atarken "Bir kere dinle beni! Bir kere!" diye sokağı inletti hayvan.

Arkamı dönerek yürümeye başladığımda adım sesleri arkamdan geliyordu.

"Ulan yanlış anladın diyorum! Özleminden öldüm geberdim diyorum, niye dinlemiyorsun?!" diye bağırırken hemen arkamdan yürüyordu.

Adımlarımı hızlandırırken "Bir de pişkin pişkin konuşuyor." diye söylendim sinirle.

"Bir yapıştıracağım allahına kavuşacak!"

Dediğimi duymuştu biliyordum.
Bağırarak "Yapıştır ulan!" dedi.

"Yapıştır da kendime geleyim!"

Adımlarım bıçak gibi kesildiğinde arkamı dönerek beklemediği bir şey yaptım. Elim hızla havaya kalkarken tüm gücümle suratına tokat attığımda beklemediği için suratı sola doğru savruldu.

Bir an kendimi tutamadığım için yapmıştım ama ben de pişman oldum. Böyle bir amacım yoktu. Titreyen elimi hızla indirdiğimde halen olduğu gibi duruyordu.

"Geldiniz mi kendinize Boran bey?"

Sesimi toparlamaya çalışarak konuşunca yanağını tutarak gülümsedi. Ancak bu gülümseme neden içimi acıtmıştı?

Bana döndüğünde sırılsıklam olmuştuk ikimizde.

Kalın sesine rağmen şefkatle "Rahatladın mı?" dediğinde "Rahatlamadım!" diyerek adeta çığlık attım.

"Bir tokat mı rahatlatacak yaptıkların karşısında beni?! Karşımda ölsen yine rahatlamam ben!"

Kaskatı kesilerek başını eğdiğinde yutkundu.

Kendi söylediğim söz karşısında gözlerim kapanıp açılırken "Artık beni rahatsız etme Boran." dedim yorgun bir sesle.

"Seninle değil göz göze gelmek, sesini dahi duymak istemiyorum."

Kafasını kaldırmadığı için kabullendiğini düşündüm. Onu öylece arkamda bıraktığımda gözlerimden akan yaşlar yağmurla birlikte yüzümden akıyordu ard arda.

Sesimin çıkmaması için dudağımı ısırırken gittiğini sandım ancak arkamdan "Bırakmıyorum ulan!" diye bağırdı.

"Sikerim böyle işi, seviyorum kızım seni! Ben senden hiç gitmedim! Aklımı sikeyim ki yalan söyledim sana doğru! Her gece kahroldum, her gece lanet ettim kendime! Ama seni terk etmedim!"

Alayla gülümseyerek elimin tersiyle gözyaşımı sildim hızla.

"Ben diyorum gümüşhane, bu diyor götüm şahane."

"Sana yalan söylediğim için köpek gibi pişmanım! Ama ne seni tanıdığım için, ne de seni sevdiğim için zerre pişmanlığım yok. Verdiğin acıyı bile sevdim ben!" diye bağırdı utanmaz.

Kaldırımda yürürken yanımızdan geçen arabaları umursamıyordu gerizekalı. Kim bilir bizi görenler ne düşünüyordu...

Hızlanırken "Öyle peşimden dolaş sen." diye bağırdım duyması için.

"Yaptıklarından sonra yanımda dolaşamazsın."

Hızlı adımlarla arkamdan gelirken "Yaptıklarıma da sokayım, sana yaşattıklarıma da!" dediğinde sabrının tükenmek üzere olduğunu hissetmiştim.

"İki yıl ulan... İki yıldır bakmadığım delik kalmadı! Ben seni terk etmedim diyorum! Dede demeye utandığım adamın oyunuydu hepsi yemin ederim! Köpek gibi aşığım sana anlasana!"

Aniden duraksadığımda karşıma dikildi. O dedesine zaten çok pis kinliydim. Pislik yaşlı moruk.

"Keşke yalancıyı sikseler." dedim ağzımın içinden. Zorla ağzımı bozduruyordu dengesiz. Sakince konuşmaktan da anlamıyordu.

Ellerini ceketimin üzerinden kollarıma yerleştirdiğinde hızlanan yağmur yüzünden üşümeye başlamıştım.

Bıkkın bir ifadeyle suratına bakarken aceleden arabam olduğunu unuttuğum aklıma gelince kendime de sövdüm.

"Çek elini kolunu."

Gözleri ceketten dolayı açılan çıplak omzuma indi. Gözlerime baktığında her ne gördüyse bir cesaretle omzuma küçük bir öpücük kondurunca titredim karşısında.

"Ulan inadını bile severim senin."

Sesindeki özlem kafamın karışmasını sağlıyordu. Direnerek dişlerimin arasından "Avel aval konuşma antilop." dediğimde iç çekerek tebessüm etti. Yok vallahi kafayı kırmıştı bu.

"Seni her zaman beklediğimi bilmeni istiyorum Bade'm." dedi buruk bir sesle.

"Sen?" dedi ve ellerime baktı. Hemen ellerimi arkama sakladım.

"Hayatında biri yok değil mi? Bana yalan söyledin."

Alaylı bir şekilde gülerek bir adım geriye uzaklaştım ondan.

"Bu yüzsüzlüğün kaçıncı seviyesi Boran?"

Suratı afallarken gözlerine baktım. Gök gürlediğinde gözlerimiz birbirinden ayrılmıyordu ve birimiz özlemle diğeri ise sinirle bakıyordu.

"Sana inanmışlığım seni de utandırmıyor mu hiç?"

Omuzlarımdan tutarak hızlıca "Yemin ederim öyle değil Bade'm." dedi.

Titreyen dudaklarını ısırdıktan sonra yutkunarak endişeyle konuştu.

"Sessizlikle geçen gecelerde nasıl yaşadım bilmiyorum. Bir ton kargaşanın içinde her yerde seni aradım, sensiz gebereceğim sandım. Gidişinin ardından bende koptum hayattan. Kendim açıklayamadan bin bir türlü yalan katılarak sana anlatılan şeyleri söylemeyi bekledim hep. O gece.." dedi ve eliyle yüzümden süzülen yağmur damlalarını silerken yanağımı okşadı.

Bilmiyordu ama yıllar sonra gözyaşımı silmişti. Ben ise karşısında dona kalmıştım. Ayaklarım hareket dahi etmiyordu.

"O gece sana bir not yazdım almadın mı?"

İşte beni kendime getiren bu oldu. Elini hızla iteklerken "Aldım.." dedim öfkeyle.

"Almaz olur muyum hiç? Bu konuşma burada bitti Boran bey. Şimdi önümden çekil, defolup gideceğim."

O çekilmeyince ben arkamı döndüm. Yürümeye başladığımda titreyen sesiyle konuşunca duraksadım.

"Allah aşkına bana bir çıkar yol göster. Bana güzel bir şey söyle..."

Seni çok sevdim... Senden nefret ederken bile seni çok sevdim Ömer...

Surat ifademi katı bir hale getirip ona döndüm. Karşımda yıkılmış bir halde dururken ben daha sağlam duruyordum karşısında oysa içimden geçenler kalbimi paramparça ediyordu. Bu adamdan bir bebeğim vardı benim. Haberi dahi olmayan güzeller güzeli bir bebek.

Ama bana yaptığı gerçeğini değiştiremiyordu. O notta yazanların hayatımı mahvetmesini ve kandırılmışım gerçeğini değiştirmiyordu.

Mırıldanarak "Güzel bir şeyler..." diyerek düşünür gibi yaptım.

"Kendini bile inandırdığın yalanlar karşısında sana şerefsiz değilsin diye teselli verenler olur, sen sakın onlara aldırma."

Ve onu ardımda bırakarak arabama doğru hızla ilerlemeye başladım. O da gelmedi zaten.

Kırıldığım kadar kırılmadığına emindim. Peki neden benimde yüreğim acıyordu?

Tekrar tekrar kanadığım kadar kanatmak istiyordum onu. Söyleyeceklerini dinlesem ne değişecekti...

Onun yüzünden yalnız kalmak zorunda kalmıştım ben.. Tamamen yalnız kalmasam da iki yıl boyunca yalnız hissetmiştim. Kalbim kırık yaşamıştım. Artık söyleyeceklerinin de, yapacaklarının da bir önemi yoktu.

Bizi bitiren oyken, şimdi yeni bir başlangıca gerek yoktu.

❄️

Esra arabadan inmeden "Emin misin Bade?" dediğinde duraksarken konağa baktım.

"Evet güzelim, bak hemen geri dönebiliriz."

Oto koltuğunda etrafa meraklı gözlerle bakan bebeğime tebessüm ederek "Eminim." dedim kararlılıkla.

"Belki ona babasını veremem ama bunu yapabilirim."

Kararımın değişmemesi için hızla arabadan inerek Mavi'yi kucağıma aldım.

Dışarı çıktığı için sevinen bebeğim"Annii!" diye heyecanla bağırınca "Dedeye geldik bitanem." dedim gülümseyerek.

"Biraz şaşıracaklar. Uslu bir kız ol tamam mı?"

Sanki anlamış gibi içimin acısını bir anlığına yok eden o gülümsemesini sundu bana. Konağın kapısının önüne geldiğimizde ben Esra ve İso'nun arkasına geçtim.

Bacaklarım titriyor, kalbim son hızla atıyordu. İsmail abim bana baktığında heyecanla kafamı sallarken küçük bebeğime daha da sıkı sarıldım.

Kapıyı çalan İso ile gergindim. Yerimde duramadan sürekli kıpırdandığım sırada ayak seslerinden sonra kapı aralandı. Kim olduğunu görememiştim ama o şaşkın sesi tanıdım.

Berzan kekeleyerek "E-esra?" dediğinde yüzümde küçük bir gülümseme oluştu.

Ardından hızla koşma sesleri geldi.

Aram sinirle "Hani o lavuk? diyerek gelirken Şimal hanım da "Yavaş ol Bawer!" diye söyleniyordu.

İsmail abim sıkıntılı bir nefes alarak önümden çekildiğinde gülümseyen yüzler bana çevrildi, ardından bakışları minik bebeğime kaydı.

Önce onların Mavi'ye baktıktan sonra dehşete düşen yüzlerine, sonra da Mavi'nin merakla onları izlemesine baktım.

Kapının önünde durduktan sonra "Ben geldim

Kapının önünde durduktan sonra "Ben geldim." dedim heyecanla ve gülümsedim hafifçe.

Titreyen bacaklarım bana yardımcı olmuyordu hiç. Esra destek olmak için kolumdan tuttuğunda bir cesaretle hepsine teker teker baktım.

Hepsi dehşete düşmüştü. Gözleri bir bana, bir de kucağımda duran bebeğime çevriliyordu ve daha da şok olmuş bir ifadeye bürünüyorlardı.

Aram dehşet dolu sesiyle "Bu- bu bebek-" derken Bawer bey kaskatı ifadesi ile elini kalbine götürerek "Kızım?" dedi sorgulayarak.

Emir irice açılmış gözleriyle "Ohaa! Ablamın dört dişli küçük haline bakın!" dediğinde bana bakan gözler daha da afalladı.

Adar sıkıntılı sesiyle "Aklımdan geçenler umarım doğru değildir..." dediğinde gözlerimi kaçırdım.

Berzan sanki duyduğu konuşmaları anlamıştı. Göz bebekleri dahi titrerken şok geçiren sesiyle "Bade?" deyince yutkundum.

Ve Mavi'ye baktıktan sonra cesaret verdim içten içe kendime.

Omurgamdan aşağı bir ürperti akarken "Bu Mavi..." dedim bebeğimi göstererek.

Kötü bir tepki almaktan korktuğum için bebeğime daha sıkı sarılırken Mavi "Anniii!" dediğinde ona gülümsedim ve meraklı gözlere döndüm.

Tedirgin bir sesle "Mavi, benim bebeğim..." dediğimde bütün sesler kesildi sanki.

"Bunlar da deden ve dayıların bebeğim."

❄️

Öğrensinler dediniz sonunda istediğiniz oldu sjdjsjskksks
Sizce nasıl tepki verecekler?

Bu arada sizi bilmem ama ben o kadar da kin tutamıyorum sanırım. Ömer'ime çok üzüldüm bu bölüm :((

Mutlu bayramlar güzelliklerim. Her şey gönlünüzce olsun 💐

 

Bölüm : 17.07.2025 23:23 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...