24. Bölüm
pembikhayaller / BİR KÜÇÜK SIR / Bölüm 24: Gerçekler Acıtır

Bölüm 24: Gerçekler Acıtır

pembikhayaller
pembikhayallerr

Bir an gelir yere yığılacak gibi hisseder insan sırtında taşıdığı yüklerle... Vaktiyle çabaladığım ancak kendimi yıpratmaktan başka bir yere varamadığım çok konu vardı. Anlamı olmayan savaşlardan, faydası olmayan çabalardan yorulmuştum.

Evet beni kabullenmelerini istiyordum ancak kabul etmezlerse de bundan sonra yolumu ona göre çizecektim.

Gerginlikten midem bulanırken, dudaklarımı birbirine bastırarak bir adım geri çekildim. Mavi kucağımdan bir an önce inmek için kollarımın arasında hareketlenirken bakışlarım herkeste teker teker geziniyordu.

Suratlarındaki ifade beni ilk gördükleri andan daha da şok olmuş bir şekildeydi. Hepsinin suratı bembeyaz olurken, bir tek Emir gülerek bakıyordu.

Gözlerimi kırpıştırarak tedirgince karşımdaki insanlara bakarken kızıma tutunuyordum sımsıkı. Huzursuzluğumu fark eden bebeğim boynuma sarıldığında İsmail abim olaya müdahale ederek "İçerde konuşalım mı?" dediğinde başımı eğerek gözlerimi boşluğa diktim.

Yaptığım şey kimilerine göre yanlış olsa da sonucundan pişman değildim. Mavi benim tek yaşam kaynağımdı. Ancak çekiniyordum işte...

Bana kızabilirlerdi, bunu belki anlayabilirdim. Ancak kızıma karşı bir tavır hissedersem, ve onu kabul etmezlerse benim de hayatlarında yerim yoktu.

Ve şu an ki durumumuz bu yol ayrımı için en doğru zamandı.

Kimse konuşmazken Adar'ın şaşkın sesini duyunca ona baktım. Şaşkın bakışlarla"Gel-gelin içeri." dedi gözlerini bebeğimden ayırmadan.

İsmail abimin arkasından Esra'da içeri geçtiğinde derin bir nefes alarak adım attım bir daha dönmeyeceğime yemin ettiğim o konağa.

Bakışlarımı yerden kaldırdığım zaman evi inceleyecek bir durumda değildim ama bir anlık burnumun direği sızlamıştı. Burada geçirdiğim zaman o kadara kıymetliydi ki, bu yüzden giderken kıyameti yaşamıştım.

Şimal hanım endişeyle babamı tutarken, o sadece baba bakıyordu.

Anlam veremeyen çalışlarına karışan şaşkınlıkla "Bade?" dedi sessizce.

İsmimle çok az seslendiği için yutkunarak kızıma daha da sıkı sarıldım.

Gözlerimin dolmaması için çabalarken "Her şeyi anlatacağım." dedim. Tabi bir kaç parçasını eksik bir şekilde...

Esra'nın yanına, avludaki koltuğa yerleştiğimde Mavi meraklı gözlerle evi inceleyerek parmağıyla bana bir yerleri gösteriyor ve anlamsız sesler çıkartıyordu. Gözlerimi olduğu yerde kalarak Mavi'ye bakan insanlara çevirdiğimde "Ne duydum ben az önce?" dedi Aram kaskatı kesilmiş bir halde.

"Sen... ne dediğinin farkında mısın?"

Sağ eli ile duvara tutunan babama endişeyle baktığım sırada ayağa kalkacak gibi oldum.

Tedirgince "Lütfen otur ve sakin ol." dedim babama. Ona bir şey olsun istemiyordum.

Bana cevap vermeden Şimal hanımın yönlendirmesiyle karşıma otururken zaten ayakta durmakta güçlük çekiyor gibiydi.

Berzan sabırsız sesiyle önüme kadar gelip "Ne demek oluyor bu Bade? Bir şey söyle kafayı yiyeceğim!" dediğinde Mavi korkuyla boynuma sarılınca Berzan burnundan sert bir nefes alarak dudaklarını birbirine bastırdı ve geri çekildi.

İsmail abim sinirle ayağa kalkıp "Sesinin ayarını alçalt, onu korkutuyorsun!" deyince Berzan kıpkırmızı gözlerle ona döndü.

Onun konuşmasına izin vermedim. "Ben..." dediğimde bütün sesler kesilirken bakışların hedefi bendim.

Mavi'nin sakinleşmesi için turuncu saçlarını okşarken kimseye bakmak istemedim ve bebeğime döndüm. Kafasını boynumdan çıkartıp doldurduğu gözleriyle bana bakınca kendimi biraz daha güçlü olmak için zorladım.

Ve daha cesaretli bir sesle "Benim bebeğim." dedim tekrar.

Gözlerimi onlara çevirdim ve "Mavi benim öz kızım." dedim. Sesimin titremediğe şükrederken ifadelerinin hızla değişimini izledim burukça.

Hepsinin ağzı şok olmuş bir şekilde açılırken Ferzan "Bir dakika..." dedi dehşet içinde.

"Kucağındaki bebeği senin doğurduğunu mu söylüyorsun?"

İsmail abim dayanamayarak araya girip "Yok ben doğurdum!" dedi sinirle.

"On kere soracak mısınız, onun kızı işte! Bade doğurdu tabi!"

Ona döndüm ve mırıldanarak "Sakin ol." dedim. Çünkü buraya kadar olan tepkileri normaldi ve buna kendimi hazırlamıştım.

Babam o an gözlerime baktığında bir an için yok olmak istedim dünyadan. Dolan gözleri, kızarmaya başlayan suratıyla elini tişörtünün boynuna götürüp çekiştirdi nefes alamıyor gibi.

Bana kötü bir tepki verecekti. Beni kabullenmeyecekti..

Kafamı eğerek kendimi her şeye hazırlamışken "Bu.. .Bu nasıl oldu?" diyen kısık sesini duydum. Gözlerim hızla babamı bulurken bir kaç saniye cümlelerimi toparlamak için bekledim.

Araya giren Aram "Kaç aylık?" dediğinde bakışlarım ona döndü.

"Bebek... Kaç aylık?"

Bu soruyu beklemiyordum... Neden bir şeylerden şüphelendiğini hissetmiştim? Şimdiye kadar çoktan bağırıp çağırması gerekmez miydi?

Kendimi buna çoktan hazırlamıştım. Oysa şimdi ilk karşılaştığımız andan daha da yıkılmış bir vaziyetteydi hepsi.

Aram'ın sol tarafında duran Berzan sabırsızca ileri geri yürüyordu. Hemen arkasında duran Ferzan dehşet içinde sandalyeye otururken gözlerini yere indirdi. Adar ise dolu gözleriyle Mavi'ye bakarken burukça gülümsediğini gördüm ve yutkundum.

Mavi elini saçlarıma atıp oynarken iç çekerek Aram'a döndüm.

"On üç aylık."

Gözleri kısılırken dişlerini sıktı ve "Yani buradan gittikten sonra.." dedi ve gerisini getiremedi.

Böyle düşünmesi normaldi çünkü Mavi'nin prematüre bir bebek olduğunu bilmiyordu. Eğer Mavi'nin erken doğduğunu öğrenirlerse buradan gittiğim vakitlerde hamile kaldığımı öğrenmeleri güç olmazdı.

Bundan cesaret alarak "Evet." dedim ve kızıma dolu gözlerle bakan babama döndüm.

"Buradan ayrıldıktan sonra yurtdışına gittim ve birisiyle tanıştım."

Belki de ilk kez böyle büyük bir yalan söylediğim için bana dikkatle bakan gözlerden bakışlarımı kaçırdım.

Onlarda bana yalan söylerken böyle zorunda mı hissetmişlerdi kendilerini?

Bebeğimin, baş düşmanları olan Boran'dan olduğunu söylersem olacakları düşünemiyordum. Aşiret denen zımbırtının içine bebeğimi karıştırmak da en son isteyeceğim şeydi.

"Ama çok kısa sürdü. Kendisiyle bir daha iletişime geçmedik ve bebeğimden haberi yok."

Bir şeyin devrilme sesiyle irkilirken Mavi'nin sırtını okşayarak Ferzan'a baktım. Kenardaki saksıya tekme attığını gördüğümde elini saçlarından geçirdi ve arkasına dönüp "Sen ne dediğinin farkında mısın Bade?" dedi şok içinde.

Esra ve İsmail abim ayağa kalktılar benden önce. Diğerlerinin sesini çıkartmaya dahi gücü yok gibiydi şaşkınlıktan. Hepsi boş gözlerle düşünceye dalmıştı.

Esra parmağını uzatıp "Bağırma!" dedi.

"Gayette farkında! Bu kız buraya kolay mı geldi sanıyorsun sen?!"

İsmail abim dişlerinin arasından "Eğer ona kötü bir laf edecek olursanız-" diye devam ederken babam "Otur." dedi ancak kime dediğini anlamadık.

Gözlerini Ferzan'a çevirip "Sessizce yerinde otur Ferzan." deyince boğazıma bir yumru oturdu.

Hüngür hüngür ağlamak istiyordum, gözyaşlarım içime akıyordu. Kimseden çıt çıkmıyordu. Şimal hanım dayanamayarak yanıma geldi ve çekingen sesiyle "Nasıl?" dedi yıkılmış bir vaziyette.

"Nasıl tek başına dayandın tüm bunlara bitanem?"

O an rahatlamış bir nefes bıraktım dışarı. Hiç bir şey sormadan sadece yaşadığım acıları düşenen kadına buruk bir gülüş sunarak "Mavi sayesinde..." dedim.

"Buradan ayrıldıktan sonra gerçekten kötü bir haldeydim." dediğimde geldiğimden beri ilk kez onlara yaşadıklarımı anlatacaktım belki de.

"Mavi'yi ilk öğrendiğimde zaten perişan bir haldeydim olanlardan dolayı. Sonra haberi ilk aldığımda karmakarışık hissettim."

Sanki gökyüzünde uçan kuşlar bile anlaşmış gibi uçmuyor, tek bir ses dahi çıkmıyordu.

Nefeslenmek için beklediğim sırada Adar titreyen sesiyle "Aldırmayı düşünmedin mi?" diye sorunca "Asla!" dedim bir hışımla.

"Asla düşünmedim! Ben... kolay bir hayatı olmayacağının farkındaydım. En çokta buna yıkılmıştım çünkü babasızlığı en iyi ben bilirim."

Kızarmış gözlerini Mavi'den bana çeviren babamla aniden göz göze geldiğimizde konuşmaya devam ettim yorgun bir sesle.

"Hamilelik sürecim kolay geçmedi. Gebelik tansiyonum çok yüksek olduğu için devamlı yatmak zorunda kaldım, Mavi'nin gelişimi ayına göre daha gerideydi. Ama sonra bir anda normale döndük." dedim sonlarda yalan söylerken.

Babam bakışlarını yere indirdiğinde sanki on yıl yaşlanmış gibiydi bir anda. Gözlerini kapattığında ellerinin yumruk olduğunu gördüm.

"Mavi doğduktan sonra bambaşka biri oldum ben. En çok o zaman özledim sizi, en çok o zaman yanımda olmanızı istedim. Her çaresiz kalışımda her yalnız hissettiğimde gözlerim sizi aradı. Yemin ettiğim halde dönmemin bir sebebi senin rahatsızlanman evet..." dediğimde babamın gözünden bir damla yaş aktığını gördüm.

"Ancak bana asıl yeminimi unutturarak bu konağa adım atmamı sağlayan kişi Mavi. O da benim gibi yalnız, ailesi olmadan büyüsün istemiyorum. Bu yüzden buraya geldim ve size her şeyi açıkça anlatıyorum. Sizin için bu durumu kabullenmenin kolay olmadığının farkındayım. Yetiştiğiniz bu şehirden dolayı belki bu olay sizin için çok büyük bir şey olabilir ki, durumun büyüklüğünü ben de biliyorum. Ancak oldu işte.." dedim çocuksu bir sesle.

Aram burnundan nefes vererek dehşetle bir adım geriye gittiğinde gömleğinin bir düğmesini açmaya çalıştı.

"Ve pişman değilim. Mavi hayatımda olduğu için asla pişman olmayacağım. Bu yüzden... Eğer bebeğimi kabul etmeyecekseniz, ve yaptığım şeyi kabullenmeyecekseniz sizi anlarım."

Anlardım belki ama kırgın ayrılırdım yine buradan. Bebeğime yaşatamayacaklarıma kırılırdım...

Şimal hanım kafasını çevirerek tedirgince babama bakarken benim de gözlerim babama çevrildi.

Hamza geldiğimden beri hiç konuşmamıştı. Onlardan tek bir söz beklerken beni şaşırtan Hamza oldu.

"Bu yüzden mi iki yıl boyunca aramadın beni?" dediğinde sesi eski günlerdeki gibi çocuksu çıkmıştı.

Ona kızamıyordum söyledikleri için, çünkü haklıydı. Ben olsam ben de çok kırılırdım.

Gözlerimi ondan ayırmadan "Özür dilerim." dedim mahçup sesimle.

Mavi sanki ciddi bir konu konuşulduğunu hissetmiş gibi kucağıma yerleşerek sessizce oturmaya devam etti.

"Size söylemeden çekip gitmek istemezdim Hamza, yemin ederim


"Size söylemeden çekip gitmek istemezdim Hamza, yemin ederim... Buradan gittikten sonra o kadar çok şey yaşadım ki, bir daha iletişime geçmeye korktum."

Bakışlarını yere sessizleştiğinde Aram ayakta duramıyor gibi babamın yanına oturdu ve yüzünü sıvazladı sertçe.

Sert sesiyle "Babası kim?" dedi aniden kafasını kaldırarak ve nefesim boğazıma tıkandı.

"Hiç öğrenmeyecek mi bu durumu? Kim bu şerefsiz, söyle de bütün hıncımı ondan çıkartayım!"

Cevap vereceğim sırada Mavi kucağımdan inmek istediğinde izin verdim. Gelmeden önce giydirdiğim beyaz ilk adım ayakkabılarıyla paytak paytak yürüyerek büyük olan alanda yürümeye başladığında tüm gözlerin ona çevrildiğini gördüm.

Kıkırdayarak adımlarını hızlandırmaya çalışıp dizlerinin üzerine düşünce ben tam kalkacakken benden önce yanına koşan Berzan koltuk altlarından tutarak havaya kaldırdı.

Kalın sesiyle "Bir şey oldu mu?" dedi endişeyle Mavi'ye bakarken.

Sanırım Mavi'den bir cevap bekliyordu... Şaşkınca onlara bakarken bebeğim gülmeye başlayınca Berzan'ın gözleri irice açıldı.

Sanki oyuncak bebeği tutar gibi koltuk altlarından tuttuğu Mavi, elini uzatarak Berzan'ın sakallarına dokununca onun yerinde sıçradığını görünce dudaklarımı birbirine bastırdım.

Suratını buruşturan bebeğimle şaşkınca bana dönen Berzan "Ne oldu? Neden öyle yaptı?" diye sorarken çok komikti ancak gülmemi bastırdım.

Hafifçe gülümseyerek bakarken "Sakallardan huylanıyor." dedim mırıldanarak.

Yanımdan kalkan Şimal hanım kızgın sesiyle "Düzgün tutsana oğlum, düşüreceksin." dediğinde Berzan bir robottan farksızdı.

Şimal hanım Berzan'ın bir elini Mavi'nin sırtına diğerini de poposuna koyduğunda şimdi tutuşu daha iyiydi.

Mavi'den gözlerini ayırmadan "Düşer mi? Korkarım ben." dedi masum bir sesle. Dudaklarımın titrediğini hissedince boğazımı temizledim ancak boğazıma yerleşen yumru gitmiyordu.

Konuşmamız yarım kaldığı için babama döndüğümde sessizce bebeğimi izlediğini gördüm.

Aram'ın sorusuna cevap vererek "Onun bir suçu yok. Ve hayır, öğrenmeyecek." dediğimde dişlerini sıktı.

"Nasıl bir suçu yok Bade? Ne yaşadıysanız-" dedi ve sinirle gözlerini yumdu.

"Ne yaşandıysa ikiniz yaşadınız siz! Yarın bir gün bir şekilde öğrense, ne yapacaksınız?"

Sinirlendiğimi hissederken "Öyle bir şey olmayacak! Onun annesi de babası da benim!" diyerek çıkıştım bir anda.

O sessiz kalırken babam konuşmadığı için iç çekerek ayaklandım.

"Sanırım size düşünmek için biraz zaman vermem gerekiyor... Sizi anlıyorum, biz gidelim."

Babamdan bakışlarımı çekerek Berzan'ın yanına gittiğimde kollarının arasından yavaşça aldım Mavi'yi.

İsmail abim ve Esra'da benimle kalktığında tam arkamı dönecekken "Gitme..." diyen babamı duydum ve duraksadım.

Ayağa kalkarak yavaşça yanıma geldi ve "Gitmeyin..." dedi, ardından Mavi'ye baktı.

"Kızımın bir çocuğu olduğuna hâlâ inanamıyorum ama gitmeyesin kızım. Sana kimse kötü bir laf etmeyecek, söz veriyorum..."

Endişeyle gözlerimin içine bakarken hızlıca beni ve Mavi'yi kollarının arasına aldığında dolu gözlerimi kapattım.

Kapının açılma sesiyle gözlerimi aralayınca Aram'ın konaktan ayrıldığını görürken üzülsem de zamana ihtiyacı olduğunun farkındaydım.

Emir sevinçle yanıma koşup "Abla, şimdi ben dayı mı oldumm?" dediğinde "Evet bitanem." dedim saçlarını okşayıp.

Ellerini çırparak "Yaşasın be! Büyüdüm işte, artık bende büyüdüm!" diye gülerken Mavi'de bir oyun zannederek ellerini çırptı onunla birlikte.

Gözleri heyecanla parlayan Emir "Gördünüz mü?" diyerek abilerine baktı.

"Benim yaptığımı yaptı! En çok beni seveceek!"

Ferzan'ın aniden kaşları çatılmıştı. Babam çok bitkin göründüğü için "Biraz dinlen istersen, biz yine geliriz." dedim ama o "Bugün burada kalsanız olmaz mı kızım?" dedi yutkunarak.

Hevesle bana bakan insanlara hayır demek zor gelmişti. Yavaşça kafamı salladığımda ilk kez mutlulukla gülümsedi babam.

Mavi kafasını yana yatırıp babamı incelediğinde sessizce güldüm. Babam üzerindeki bakışlara dönerek "Bizi küçük hanımla tanıştırmayacak mısın?" dediğinde içim cız ederken sesimi toparlamaya çalıştım hızlıca.

Babamın yönlendirmesiyle yanına oturduğumda Mavi bakışlarından utanarak göğsüme yaslandı.

Bebeğimin saçlarını okşayarak "Mavi, bu senin deden bebeğim..." dediğimde gözlerinin dolu olmasına rağmen kafasını salladı babam.

"Evet dedenim ben senin."

Karşımda çocuksu bir hale bürünen babamla bir an ne yapacağımı bilemedim.

Mavi ağzını oynatarak bir şeyler demeye çalışırken babam bana dönerek "Kucağıma alabilirim değil?" dediğinde, dolu gözleriyle gözlerimin içine bakarken ne diyebilirdim ki?

Usulca kafamı sallayarak Mavi'ye "Dedeye git bakalım." dedikten sonra heyecanla babamın kollarına bıraktım bebeğimi.

Biraz geri çekilip onları izlerken ağlamamak için dudaklarımı birbirine bastırdım. Ben Mavi'yi öğrendiğimden beri bu anın hayalini kuruyordum...

Gülümsediğim sırada omzuma atılan kolla Adar'a döndüm. Gözleri Mavideyken "Çok güzel..." dedi büyülenmiş sesiyle.

"Hâlâ inanamıyorum bu anın yaşandığına. Senin bebeklik fotoğrafından fırlamış gibi Bade'm."

Yutkunarak sessizce babama döndüğümde kızımın saçlarını öpen adamla kalbimde çiçekler açtı.

Mavi, babamın tişörtüyle oynayarak kendince sesler çıkarttığında gülerek geri çekilen babam "Benim bebeğimin bebeği mi olmuş?" dediğinde kalbim atmayı bıraktı bir anlığına.

Olanların akışına yetişemiyordum.

Hep birlikte oturduğumuz sırada Mavi kucaktan kucağa geziyordu. Ortamda bir tek Hamza ve Aram yoktu.

Emir kucağından indirmek istemediği Mavi'yi bir ileri bir geri dolaştırdığında sıkılan minik kızım huysuzlanarak kollarını yukarı uzatıp ayaklarını balık gibi çırpınca Ferzan şaşkınlıkla "Vallaha bu Bade'nin kızı!" dedi gülerek.

"Eskiden Bade'de Sünger Bob gibi böyle süzülmüştü hatırladınız mı?!"

Hepimiz kahkalarla gülerken kapı açılıp Aram içeri girdi. Gülümsemem yüzümden silindiğinde sakin adımlarla yanıma geldiğinde ona bakıyordum çekingen bir ifadeyle.

Böyle çocuk gibi durmak istemesem de, yüz ifademi kontrol edemiyordum.

Yanıma oturarak elini yanağıma koydu ve "Özür dilerim güzelim. Sadece bu durumu sindirmek için yalnız kalmam gerekiyordu..." diyerek yanağımı okşadığında kafamı salladım.

"Anlıyorum, sorun değil."

"Ben seni evlendirmeyi bile istemezken, bebeğin olduğunu öğreniyorum. Benim için basit bir şey değil bu anladın? Ama öğreneceğim, alışacağım."

Dünyalar benim olmuştu söyledikleriyle. Dişlerimi göstererek gülümseyince beni kollarının arasına aldı. Bir süre huzurla öyle kalırken Mavi'nin mırıltılarıyla ayrıldık birbirimizden.

Bende ki bakışları yerde emekleyen kızımı bulduğunda gülümseyerek yanına gitti. Mavi önce Aram'ın ayaklarından başlayarak yüzüne kadar süzdüğünde, yere eğilen Aram'ın dizlerine tutunarak ayağa kalktı.

Aram'ın bakışlarında sanki dünyanın en güzel şeyine bakıyormuş gibi bir ifade vardı.

Büyülenmiş sesiyle "Mavi... İsmin sana çok yakışmış güzelim. Ben... senin dayınım. Anneni çok sevdiğim gibi seni de çok seveceğim. Ve bundan sonra asla bir ayrılmak yok. Söz veriyorum." dediğinde Esra elimi tutunca mutlulukla gülümsedim.

Sanki söylediklerini anlamış gibi kıkırdayan Mavi "Anniii!" diyerek bağırdığında Berzan "Anne değil dayı diyeceksin kızım." dedi tane tane konuşarak.

Hızını alamayıp Aram'ın yanına çökerek "Dayı de bakayım, daaa-yııı!" deyince ağzını aralayan Mavi'ye herkes heyecanla bakıyordu.

Küçük yaramaz herkesi şaşkınlığa uğratarak Berzan'dan gözlerini ayırmadan "A-Ayı!" dediğinde o hariç hepimiz gülmekten yıkıldık.

Şaşkınlıkla "Ne ayısı ulan?!" diyerek ayaklandı Berzan.

Kaşlarını çatıp bana bakarak "Fotoğraflarımı gösterip ayı diye mi tanıttın kızım sen beni yeğenime?!" dediğinde elimi karnıma koydum sakinleşmek için.

"Hayır aslında dayı diyor. Bir harfi eksik sadece."

Gözleri parlarken "Haaa.." dedi uzatarak.

Omuzlarını kabartıp bütün kardeşlerine baktı ve "Bana dayı dedi duydunuz mu?!" diye hava atınca Ferzan'da onların yanlarına koşturdu.

"Hadi bana da ayı de! Bak ben de ayı gibiyim!"

Emir ayaklarını yere vurarak "Banane, benim ayı!" diye bağırdığında Şimal abla "Ay, delirdi bunlar." dedi kahkalarının arasından.

Adar da oturduğu yerden kalkıp "Hayır asıl ben ayıyım!" deyince Esra kulağıma eğilip "Vallahi şapşal bunlar." dedi gülerek.

Onun gözlerinin Berzan'dan ayrılmadığını görünce usulca tebessüm ettim.

Aram abim yanıma oturduğunda mutlu görünüyordu, biraz da şaşkın. Ağzının içinden "Ayı olmak isteyeceğim hiç aklıma gelmemişti." dediğinde kıkırdadım.

Sesini yükselten babam "Ayı oğlu ayılar geçin bakalım yerinize." dedi keyifle. Bana bakarak eğildiğinde gözlerimi kıstım.

Sanki sır verecek gibi sessizce "Dede demiyor mu benim torunum?" dediğinde Şimal abla "Sende mi Bawer?" dedi kahkaha atarak.

"Vallahi çocuğa döndünüz."

Babam omuz silktiğinde dudağımdaki küçük tebessümle onlara bakıyordum. Elimin üzerine konan el ile Aram'a baktığımda "Geçirdiğin her yalnız gün ve zorlandığın her gece için özür dilerim güzelim. Bundan sonra yalnız değilsiniz... Mavi'nin kocaman bir ailesi var." dediğinde dudaklarım titredi.

Kızım benim gibi yalnız kalmayacaktı...
Bir gün ben olmasam dahi çok sevecek ve çok sevilecekti.

Minnet dolu gözlerle ona bakarken dayanamayıp kollarımı beline dolayınca başta kaskatı kesilse de karşılık vermesi uzun sürmemişti.

Defalarca saçlarıma kondurulan öpücükleri özlediğimi anlamıştım o an.

Saçlarımı okşayarak "Güzelim benim.." dediğinde kalbim duracak sandım.

Hamza hariç diğerleri dayanamayarak yanımıza gelip bize sarılınca aralarında sıkışsam da sesimi çıkartmadım.

Burada ölsem dahi sesimi çıkartmazdım çünkü güvenli kolların arasındaydım artık.

Mavi beni kıskanarak aramıza girmeye çalışınca bizimkiler onu da sevgi çemberinin arasına aldı.

Hep böyle kalsak olmaz mıydı?

O gün akşama kadar bir kaç eksik detayla neler olduğunu anlattım. İsmail abim ve Esra diğer eve döndüklerinde eski odamı gezmiştim. Toz içinde kalan odam en son bıraktığım gibiydi. Sadece bir kaç kıyafet yatağın üzerinde duruyordu.

Emir'den öğrendiğim kadarıyla kıyafetlerin kokusu geçtikçe bir başkasını alarak özlem gidermeye çalışıyorlarmış.. Bu detay kalbimi acıtmıştı.

Odaya dokunmadıklarından dolayı tozlu olduğu için bu gece burada kalamayacaktık.

Aram onun yatağında uyumamızı, en büyük yatağın onun olduğunu söylediğinde reddetmedim. Ancak diğerleri "Neden yine abim?" diyerek sorun çıkarttı eski günlerdeki gibi.

Bu tatlı tartışmalarını bile çok özlemiştim.

Mavinin uykudan gözleri kapanmak üzereyken çok bile dayandığını düşünüyordum. Odaya girerek onu yatağın üzerine bıraktığımda herkes arkamdan odaya doluştu.

Getirdiğim küçük çantadan Mavi'nin pijamalarını çıkarttığımda Berzan yanımda dikilerek "O küçücük şeyler olacak mı şimdi üzerine?" diye masum bir sesle konuşunca güldüm.

"Mavi'de küçük."

Pijamaları çıkarttığımda önce kenardan bezine baktım ancak temizdi.

Odada çıt bile çıkmayınca merakla arkama döndüğümde heyecanla bizi izlediklerini gördüm ve güldüm. Mavi yumruk yaptığı eliyle gözlerini ovuşturunca Ferzan yatağın kenarına geçerek eğildi ve saçlarını okşamaya başladı ufak bir gülümsemeyle.

"Bu nasıl bir güzelliktir? Senin bebekliğinle tanışmış gibi hissediyorum kendimi."

Mavi'nin zıbınını giydirirken iç çekerek "Bana benziyor zaten." dediğimde aklıma babası gelmişti.

Gözlerinin rengi ve saçları bana benzese de dudak yapısı, gözlerinin hafif çekikliği ve kaşlarının uzunluğu babasını andırıyordu.

Ancak bunu bilmelerine gerek yoktu.

Adar yatağa oturarak Mavi'nin küçük burnuna öpücük kondururken gülümsemekten çenem ağrımıştı.

Geri çekilerek "Sanki burnu aynı benim gibi." deyince dudaklarımı birbirine bastırdım.

Babam'da geri durmadı ve başımda dikilirek beni izlerken "Asıl aynı bana benziyor. Baksana şu kaşlarının kalınlığına." dedi kaşları incecik olan kızıma.

Gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Şimal hanım "Yeter bu kadar Bawer, artık uyuman lazım." dedi hafif endişeli bir sesle.

"Canımın içi bir şeye ihtiyacın olursa sakın çekinme gel odaya tamam mı?" dediğinde gülümseyerek kafamı salladım.

Babam odadan çıkmadan önce beni yanaklarımdan öperken, uyumak üzere olan bebeğime küçük bir gülümseyle baktı ve alnından öptü yavaşça.

İç çekerek geri çekildiğinde "Cennet kokulum... İyi geceler dedem." dediğinde huzurla gülümsedim.

Karnıma mutluluktan ani bir sancı saplanırken bana döndü ve "Bilmeden de olsa bizim yüzümüzden tek başına zor günler geçirdiğin için özür dilerim bitanem. Bundan sonra hep yanındayız... İyi uykular meleğim, uzun zaman sonra baban da mutlulukla uyuyacak." dedi.

Gözlerimin sulandığını belli etmemek için bakışlarımı kaçırarak "İyi geceler..."diye mırıldandıktan sonra onlar odadan çıktılar.

Şimdi sadece abi tayfası odadaydı. Emir çoktan uyku alemine dalmışken, Hamza neredeydi bilmiyordum.

Pijamalarını giydirdikten sonra ayağa kalktığımda "İşte bu kadar." dedim onlara dönerek.

Aram kafasını sallayarak "Çok basitmiş güzelim, bundan sonra bu iş abinde." dediğinde şaşkınca ona baktım.

"Sen mi değiştireceksin üstünü?"

Beni hafifçe kendine çekerek kollarını omzuma doladığında çenemi göğsüne yaslayarak masumca ona baktım.

"Tabii kızım, sen abini ne sandın. Tüm zorlukları üstleneceğim bundan sonra, yapamadığımız ne varsa yapacağız. Sen geldin ya, artık karşıma ne zorluk çıkarsa çıksın üstesinden gelirim."

Neden o an aklıma Boran düşmüştü?
Eğer bir gün bebeğimin babasının kimliği ortaya çıkarsa asıl o zaman ne olacaktı?

"Neden yüzün düştü bitanem?" diyen Adar ile gülümsemeye çalıştım.

"Bir an daldım sadece."

Geri çekildiğimde Berzan yanağımdan öpünce irkilerek ona döndüm.

"Sen de çok yorgun görünüyorsun abim. Hadi uyuyun hemen."

Sonra aklına gelmiş gibi kafasını kaşıdı ve "Şey." dedi şapşal bir suratla.

"Mavi nasıl uyuyacak? Beşiği yok burada."

Diğerleri de hızla bana dönerken "Biz onu unuttuk." dedi Aram birden.

Yatağın üzerindeki telefonunu alarak birisini arayıp "Bana hemen bir tane beşik al gel koçum. En iyisinden olsun." dediğinde gözlerim irice açıldı.

"Saat gecenin on biri, saçmalama!"

Telefonu elinden alarak kapattım hızla. Hepsi ne yapacağını bilmediği için ani kararlar veriyorlardı.

"Mavi benimle yatakta uyumaya alışkın. Poposuna yavaşça vurarak pış pış yapınca uyuyor." dediğimde hepsi gözlerini kıstı. Suratlarındaki anlamayan ifadeyle gülmemek için kendimi zor tutuyordum.

Berzan şaşkınca "Poposuna mı vuruyorsun sen benim yeğenimin?" dedi.

Ferzan ise daha da yanlış anlayarak "Kış kış mı?" dedi.

Aram da "Poposuna vurmadan uyumuyor mu?" deyince dayanamayıp kahkaha attım..

"Bence sizin uyku vaktiniz geldi. Hadi herkes odasına."

Onları zorla gönderdikten sonra bebeğimle yatağa yerleşerek önce onu uyuttum.

Huzurlu bir ifadeyle uyuyan bebeğime içim giderek bakarken saçlarına ufak bir öpücük kondurdum ve "Anne artık daha güçlü aşkım." dedim sessizce.

Benimde gözlerim bir kapanıp bir açılırken saçlarımda öpücükler hissetttim ara ara. Rüya mı bilmiyorum ama birileri fısıldaşarak "Çok güzeller..." diyorlardı büyülenmiş gibi.

Gece kulağıma dolan Mavi'nin ağlama sesine alışık olduğum için hızla kalktığımda benden önce Aram "NE? NE OLDU?!" diye bağırınca irkildim.

Mavi'yi kucağına alarak "Ne oldu dayım?!" diye endişeyle bir oraya bir buraya yürürken şaşkınca ona bakıyordum.

Beklememişti ki anlatayım!

"Söyle aşkım neden ağlıyorsun? Dayı sana çikolata alsın mı?"

Tam karnı acıktığı için ağladığını söyleyecekken odanın kapısı hızla açıldı.

Uykulu gözlerle odaya dalan Hamza "NE OLDU?" dedi şaşkınca. Sonra arkasından diğerleri geldi.

Berzan hızla Mavi'ye ilerleyerek "Neden ağlıyorsun güzelim?" derken Mavi ağlamasının şiddetini arttırdı.

Üzerimden şaşkınlığı atarak ayaklanıp Mavi'yi kucağıma aldığımda "Karnı acıktı." dedim ağzım açık onlara bakarken.

Ferzan "Haaa." dedi kafasını sallayarak.

"O zaman şey yapalım... Bu saatte anca ilerdeki çorbacı açıktır. Güzel bir tavuk suyu söyleyim mi? Şifa olur miniğime."

Adar kafasına vurarak "Söyle söyle, yanına da çiğköfte söyle! Salak mısın oğlum?" diyerek onu azarlayınca Ferzan "Ne vuruyorsun be?!" diye çemkirdi.

Aram ve Berzan yanıma gelerek "Ne yiyecek?" diye sorduklarında emzireceğimi söyleyince eli ağzına kapandı Berzan'ın.

"Bunu söylemene hiç hazırlıklı değildim Bade'm..."

Burnumdan gülerek "O daha bebek... Bizim yediklerimizi yiyecek hali yok ya." dediğimde Aram "Doğru..." dedi afallamış bir sesle.

Yanakları mı kızarmıştı onun?

Yatağa yerleşerek Mavi'yi koluma yatırdım. Aram'ın arkasındaki yastığı çekip sırtıma yerleştirdiğimde pür dikkat beni izliyorlardı. Tişörtümün ucunu tuttuğumda üzerimdeki gözlerden dolayı bakışlarımı onlara kaldırınca açık ağızlarıyla bana baktıklarını gördüm.

"Emzirirken beni mi izleyeceksiniz?"

Gözleri büyürken hepsi çil yavrusu gibi kaçışırken Aram çıkmadan önce "Sen rahatına bak." diyordu kafasını kaşırken.

Ufak bir kahkaha atarken Mavi'yi emzirmeye başladım. Sonrasında karnı doyarken uyuya kalan bebeğimi yan tarafa yatırdım tekrar ve bende uyudum.

YAZARDAN

O gece Bade ve bebeği hariç diğerleri heyecandan uyuyamamıştı. Gördükleri güzel bebekle büyülenirler bir yanları ise buruktu...

Bade'nin tüm o süreçleri tek başına geçirdiğini duyduklarında vicdan azapları katlanarak artsa da ikisine de hem anne hem baba olacağına yemin etti babası ve abileri...

Bade uyuduktan sonra odada sessizce onlar izleyen abilerinin yüzünden şaşkınlıkla karışık gülümsemeleri eksik olmamıştı. Halen şoku tam olarak atlatamasalar da Mavi'nin bir mucize olduğunu düşünüyorlardı. O hayatlarının tam ortasında açan güzel bir çiçekti.

Bakmaya kıyamıyor, kokusunu solumaya doyamıyorlardı. Daha bir gün olmasına rağmen Mavi'nin mis gibi bebek kokusu tüm konağı sarmıştı.

Hayatlarında hiç bu kadar güzel bir bebek görmemişlerdi, bu yüzden daha da şaşırmışlardı.

Sabah heyecanla erkenden kalkan Şimal hanım kahvaltıyı hazırlatırken Berzan'da fırına gitmişti.

Hamza ve Ferzan aşağı indiğinde Şimal hanımı gördüler.

Hamza masaya bakarak kafasını kaşırken "Anne... Mavi nerede yemek yiyecek?" dediğinde Şimal hanım bir süre duraksadı çünkü şaşırmıştı.

Bade gittiğinden beri küçük oğlu bağımsızlığını ilan ederek evdeki hiç bir olay ile ilgilenmiyordu.

Ama daha şimdiden ablasının büyüsüne kapılmıştı, değiştiği hissediliyordu.

Ferzan da merakla onlara baktığında Şimal hanım "Bugünlük annesinin kucağında yer, daha sonra bir mama sandalyesi alırız." dediğinde Ferzan "Mama sandalyesi mi?" diye tekrarladı kaşları havalanırken.

Şimal hanım sofrayı hazırladığı sırada "Evet, bebekler gıdaya başladıktan sonra mama sandalyesinde yiyor oğlum." diye yanıtladığında Ferzan kaşla göz arası ortadan kayboldu.

Sabah Bade aniden Emir'in heyecanlı sesiyle uyanmıştı.

Emir ikide bir Mavi'nin ne zaman uyanacağını, ona ne zaman dayı diyeceğini sorarken Bade gülümsemekten kendini alamıyordu. Mavi uyandıktan sonra Emir onu yatakta arabalarıyla oynatırken Bade üzerini değiştirdi.

Aram huzurlu bir gülümsemeyle odaya girerek "Günüm şimdi aydı güzellerim benim... Günaydın." diyerek içten bir şekilde konuştu.

Mavi etrafa gülücükler saçarak kıkırdadığında Aram onu ısırmamak için dişlerini sıktı. O mavi gözleri her ona döndüğünde içine sokası geliyordu minik prensesini.

Dün Bade'nin gösterdiği gibi dikkatle kucağına aldığı yeğenine "Benim tatlı prensesim nasılmış?" diye sorduğunda Bade yüzündeki gülümsemesiyle pür dikkat onları izliyordu.

Mavi henüz küçük olmasına rağmen üzerindeki ilgiden oldukça hoşnut duruyordu. İri gözlerini daha da açtı ve dişlerini gösterip gülerek elini Aram'ın yanağına koydu.

Aram bir an nefes almayı bıraktığında Mavi sakallarına dokunarak suratını buruşturunca Bade kahkaha attı.

Aram kafasını iki yana sallayarak "Yapma dayım, ben on yaşından beri sakallıyım. Bu yaşta sakal kestirtmeyesin bana." dediğinde Bade "Oha!" dedi hızla.

"On yaşında sakalın mı vardı?"

Aram sırıtarak "Tabi kızım ne sandın. Erkeğin makyajı sakalıdır." deyince Bade'de kızı gibi suratını buruşturarak "Allahın kırosu seni." dedi.

Aram'ın bir an gözleri parladı duyduğuyla. Bade geri dönmüştü dönmesine ve onlarla da barışmış gibi duruyordu ancak eskisi gibi samimi davranmıyordu. Belki anne olunca ve yaşadığı zorluklardan dolayı olgunlaşmış olabilir diye düşünseler de içten içe üzülüyorlardı.

Ev ahalisi heyecanla Bade'nin aşağı inmesini beklerken Mavi'yi Aram'ın kucağında gören erkekler homurdandı.

"Bak abimi görüyor musun, ben çalışma odasındayım siz inin diye bizi kandırıp Mavişimizi almış hemen."

Aram kahkaha atarak "Çalışın sizinde olur aslanlarım." dediğinde Berzan çatık kaşlarını düzelterek Mavi'ye yöneldi.

"Sen en sevdiğin dayına gel bakalım boncuk."

Mavi ona uzatılan kollara gitmek için kollarını uzatarak "Ayıı!" dediğinde Aram homurdanırken Berzan yeğenine aşkla bakıyordu.

Ağzını kocaman açarak "Bu ayı seni yer bitirir kızım! Ham yapacağım seni gel buraya!" diye yükselince Mavi ona uyarak kahkaha attı ve Aram'ın kucağında heyecanla tepindi.

Bade çoktan yerine oturunca elini tutan babasına baktı ufak bir gülümsemeyle.

"Senin gibi torunumda çok güzel bitanem."

Bade'nin yanakları kızarırken ufak bir gülümseme sundu.

Daha sonra kahvaltıya başlamadan önce masada olmayan kişiler dikkatini çekince Hamza, Emir ve Ferzan'ı sordu.

Şimal hanım cevap vereceği sırada kapı çalınca "Geldiler heralde." diyerek ayaklandı.

Kapıdan içeri önce Emir geldi heyecanla.

Koşarak ellerindeki jelibonları ve çikolataları Mavi'nin önüne bıraktı ve gülümseyerek "Bak dayın sana neler aldı Mavi'm." dedi heyecanla zıplarken.

"Artık en çok beni seviyorsun değil mi? He?!"

Mavi meraklı gözlerle çikolataya uzanacağı sırada Bade yavaşça müdahale ederek önünden çekti.

Emir gözlerini kırpıştırarak ablasına baktığında "Sen büyüdün de yeğenine çikolata mı alıyorsun?" diyerek gülünce Emir "Yaaa abla! Versene çocuğa!" dediğinde Aram kafasına vurdu.

"Sanki kendisi çok büyük, zırto seni."

Bade güzelce açıklayarak Mavi'nin henüz onlardan yiyemeyeceğini açıkladığında Emir üzülmemiş, aksine Mavi'ye bir dahaki sefere oyuncak almayı düşünmüştü.

Hamza sessizce masada otururken Emir "Aslında benim fikrim değildi." dedi.

"Abim beni markete götürdü Mavi'ye birşeyler almak için."

Hamza çatık kaşlarla ona bakarken Bade'de şaşırmıştı.

"Sen aldın ya oğlum! Almadım ben bir şey!"

Emir hızla "Yalan söyleme abi! Sen kaç dakika boyunca Mavi ne sever diye düşünerek doldurdun hepsini poşete!" deyince Hamza susup kaldı.

Bade'nin şaşkın ifadesi gülümsemeye çevrilirken "Teşekkür ederim ikinize de. Yiyemese bile beni çok mutlu ettiniz." dediğinde Hamza gözlerini kaçırdı.

Masada güzel bir sohbet başladığında Bade bir yandan Mavi'ye peynir yedirmeye başlamıştı. Abileri ve babası Bade'nin tüm yaptığını dikkatle izlerken Mavi'nin yemek yemesini hayranlıkla seyrediyorlardı.

Kapı tekrar açıldığında elinde kocaman bir mama sandalyesiyle birlikte içeri Ferzan girdi.

Bade şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırarak "Bu ne?" deyince Ferzan utanmıştı istemsizce.

Eliyle saçlarını geri atarak "Yemek sandalyesi işte, bebekler bunda yiyormuş." diye mırıldanınca Bade'nin gözleri aniden doldu.

Ferzan bu tepkiyi beklemediği için kardeşinin yanına koşarak hemen ona sarıldı.

"Beğenmedin mi güzelim? Neden doldurdun o güzel gözlerini?"

Bade hızla kafasını iki yana sallarken "Hayır, hayır." dedi.

Burnunu çekerek "Ben... Sadece uzun zaman sonra gerçekten mutluyum." dedi.

Kızıyla her zaman mutluydu aslında ama hep bir tarafı eksikti. Şimdi ise o eksik yanı dolmuş gibi hissediyordu.

Evin diğer erkekleri ise biz bunu nasıl düşünemedik diye içten içe kuduruyordu. Bade sevinçle mama sandalyesinde annesinin verdiklerini yerken diğerleri onu izlemekten kahvaltı dahi yapamadı. Hepsi gözlerini bile kırpmadan sevimli bebeği izliyorlardı.

Kahvaltı sonrasında Bade işleri olduğu için dışarı çıkması gerektiğini söylediğinde ev halkı Mavi'yi onlarla bırakması için ısrar etti. Bade arada kalsa da Şimal hanım olduğu için kabul ederek hazırlandı.

Berzan'ın ısrarı üzerine onun arabasını alarak yola çıktığında radyoda güzel bir müzik çıkmıştı. Dudağında ufak bir gülümseme ile yola devam ederken rahatlamış gibi hissediyordu.

Daha önce de defalarca geldiği için ezbere bildiği yolları arabayla giderken nihayet istediği yere ulaşmıştı. İçini tuhaf bir duygu kaplarken kafasını kaldırarak tabelaya baktığında eski günlere dönmüştü sanki.

Urfa Şam Yetimhanesi

Yetimhaneden içeri girerken bahçeye baktı dikkatle. Önceden Ömer'le oturdukları banka gözü kaydığında yutkunarak adımlarını hızlandırdı.

Ondan nefret ettiğini düşünürken, onu hatırladığında dahi kalbinin acısına anlam veremiyordu...

Binadan içeri girerek müdürün odasını tıklattığında içerden "Gelebilirsiniz." diyen bir kadın sesi duyuldu.

Müdür koltuğunda oturan kısa boylu kıvırcık saçlı bir kadın, ve hemen onun önünde oturan uzun saçlı kumral bir kadın vardı ve ikisi de çok güzeldi.

"Merhaba." diyerek içeri girdiğinde kıvırcık saçlı kadın ayağa kalkarak "Hoş geldiniz buyrun lütfen." dedi gülümseyerek.

"Ben Hazal ile görüşmek istiyordum."

Bade koltuğa oturduğunda kadın merakla "Hazal? Sarışın olan Hazal mı?" diye sorduğunda Bade "Evet." dedi.

"Hazal'ın akrabası yok bildiğim kadarıyla. Prosedür gereği sormak zorundayım kusura bakmayın, kimdiniz? Kimlik alabilir miyim?"

Diğer kumral kadın da hayranlıkla Bade'ye bakarken çantasından kimliğini çıkartarak kadının önüne bıraktığında kıvırcık saçlı olan kadın şaşkınlıkla "Janset hanım mı?" diye sordu.

"İki yıldır sürekli bağış yapan Janset hanım siz misiniz?"

Bade ufak bir gülümsemeyle "Evet benim." dediğinde kadın gülümseyerek "Çok memnun oldum. Ben Balca. Balca Özer Koralp." dedi.

"Memnun oldum."

"Telefonda bir kaç kere konuşmuştuk aslında. Size hangi isminizle seslenmeliyim?"

Bade kibar bir sesle "Bade diyebilirsiniz." dediğinde karşısındaki kumral kadın "Ne kadar güzel bir isim." dedi gülümseyerek.

Balca utanarak "Sizi tanıştırmayı unuttum. Benim yakın arkadaşım Runelya. Akşama kuruluşumuzun beşinci yılı olduğu için buraya gelmiştik. Ne tesadüftür ki sizinle tanışmış olduk." dediğinde ellerini uzatarak selamlaştılar.

"Hazal şu an okulda maalesef. Ama geldiğinizi söylediğimde çok sevinecek küçük cimcime." deyince Bade güldü.

İki yıldır burada olmasa da bir kaç kere onunla konuşmuştu. Kimsesi olmayan Hazal'ı gittiğinde yalnız bırakmaya gönlü el vermemişti.

Üç kadın derin bir sohbete daldığında çok iyi anlaştıklarını fark ettiler.

Balca kahkaha atarak "Demek bir tane çocuğunuz var. Bende dört tane var, bir de kocamı sayarsak beş." dediğinde Bade şaşkınlıkla baktı.

"Dört çocuk mu? Çok genç duruyorsunuz aslında."

Daha yüksek sesle gülen Balca kıvırıcık saçlarını arkaya atarak "Sayın dalavereci kocam dayanamayarak evlenmek isteyince oldu öyle şeyler." dedi muzip bir sesle.

Ağzının içinden "Allahtan Burak ve Alican adında iki tane bakıcım var." diye söylenince Runelya'da güldü.

Ardından Bade'ye dönen Runelya "Benim de iki tane kızım var. Dayıları olduğu için gözüm arkada kalmadan bırakıp geldim." diyerek onlara katıldı.

"Ne kadar güzel."

"Siz kaç yıldır evlisiniz?" diye sordu Runelya saf bir merakla.

Bade bir an duraksasa da gülümsemesini bozmadı.
"Ben evli değilim, bekar bir anneyim."

İki kadın kalakalırken "Kusura bakmayın lütfen." dedi Runelya kızarırken.

"Önemli değil. Hem benim de kızımın bir sürü dayısı var biliyor musunuz? Sanırım biraz benziyoruz."

Balca heyecanla "Öyle mi?" diye sordu.

Kahvesinden bir yudum alarak hayatları hakkında sohbet ederken sanki uzun zamandır birbirlerini tanıyorlar gibiydiler.

Balca kendi hayatından bahsederken "Abimler başta sevgilimi öğrendiğinde sorun çıkarttı, az kalsın ayrılıyorduk." dedi eski günlere dönerken.

"Belki Demir bu kadar ısrarcı olmasaydı ayrılırdık da. Ama ben şunu anladım ki, seven insan hiç bir şekilde vazgeçmiyor. Çok zorluklar atlattık hem ailemle hem de sevdiğim adamla. En mutlu olduğum her günün ardından mutlaka bir kabus yaşıyordum. Bu yüzden mutlu olmaktan bile korkuyordum." dediğinde Bade sessizce dinliyordu.

"Ama sonra hayatın akışına bıraktım kendimi. Anladım ki ben ne kadar korkarsam o kadar kötüyü çağırıyorum kendime. Karşımdaki insanları dinlemeyi, onlara şans vermeyi öğrendim. Ben sabırlı biri, affeden biri asla olmadım. Ama insan sevince hem sabrediyor, hem de affediyormuş. Şimdi çok mutluyuz."

Bade duyduklarıyla yutkunarak "Çok sevindim sizin adınıza." dediğinde Runelya "Ben de öyle." dedi ve gülümsedi.

"Hayatımı yazsam basılı kitap olur belki de biliyor musunuz? Sizi kendime yakın hissettiğim için anlatıyorum. Yıllarca evden dışarı çıkmadım, bu yüzden küçük bir çocuktan farksızdım. İnsanlara yaklaşmaya korkuyordum. Sonra hayatıma ailem girdi, sevdiğim adam girdi. Ve gerçek dostumu buldum. Yaşamanın sebebini onlar sayesinde anladım ki ben. Hayatı üzüntüyle geçirmek için çok kısaymış. Yarın ne olacağımız belli değil ki. Bu yüzden karşımızdakini cezalandıracağız diye kendimize de zindan etmemeliyiz hayatı."

Konu konuyu açarken Bade iki kadında da kendinden bir parça görmüştü. Hayatları, güçlü duruşlarıyla hayran olunacak kadınlardı. Balca ne kadar kurnazsa, Runelya o kadar masum duruyordu ancak ikisi de çok iyi kalpliydi.

Buraya geldikçe görüşmek için sözleştiklerinde Bade eve gitmek için ayaklandı.

Kendisine eğilen Runelya'ya şaşkınca bakarken Balca'yı göstererek "Bunun kocası mafya." dediğini duyunca gözleri açıldı.

"Bir sıkıntın olursa araman yeterli Bade. Demir eniştem halleder."

Balca şapşal arkadaşının kafasına bir tane vurarak "Kızım şunu her yerde söyleme demiyor muyum?!" diye hafif bir sinirle konuştu.

"Siz buna bakmayın. Ama yine de bir sorun olursa haberim olsun." diyerek göz kırptı ardından.

Bade onların yanından ayrılırken tuhaf olduklarını düşünse de konuşmak iyi gelmişti ve ikisini de sevmişti.

Binadan çıktığı sırada bahçeye giren adamı gördüğünde adımları dururken "Geldi yine tipine soktuğum." diye mırıldandı ağzının içinden.

Boran dalgın adımlarla yürürken karşıdan kendine sinirle gelen kadını görünce şaşkınlıkla duraksadı. Bir an nefes almayı bırakırken kalbi sızladı.

"Bade?"

Sinirle "Sen beni mi takip ediyorsun oğlum?!" diye atarlanan kadına öylece bakarken "Dilini mi yuttun?!" dedi Bade tekrar.

Boran kendine gelerek "Hazal için bir şeyler teslim etmeye geldim." dediğinde Bade yeni fark ettiği oyuncak dolu poşete bakarak dudaklarını birbirine bastırdı.

Bir adım geri çekilerek "İyi! Görüşmemek üzere!" diyerek yürümeye başlayınca Boran hızla "Bade." diye seslendi arkasından.

Adımları duran kadınla iç çekerek "Yıllar önce senden bir isteğim olacağını söylemiştim ama bu hakkımı hiç kullanmadım. Şimdi kullanmak istiyorum." dediğinde Bade afallayarak ona döndü.

Yakışıklılığından bir şey kaybetmeyen adamı kısaca süzdükten sonra kendine içinden söverken "Senin bir şeylere hakkın olduğunu mu sanıyorsun?" dediğinde Boran "Lütfen." dedi yorgun bir sesle.

Günlerdir ne yapacağını düşünüyor ama işin içinden çıkamıyordu.

"Eğer kabul edersen, bir daha karşına çıkmayacağım."

Ve kabul etmişti.

İnadını kıran biraz önce iki kadınla konuştuları mıydı, yoksa Boran'ın bir daha karşısına çıkmayacak olması mıydı bilmiyordu.

Boran onu kendi mekanlarından bir yere götürdüğünde ikili masaya ilerlediğinde Bade sandalyesini çeken adama şaşkınca baktı.

Bozuntuya vermeden "Seni dinliyorum." derken karşısına oturan adamla derin bir nefes aldı.

Boran bir kadının karşısında gergin olduğu nadir anlardan birini yaşıyordu.

"Dinle... Bu sefer sonuna kadar dinle olur mu Bade'm?"

Bade sessiz kaldığında ellerini masanın üzerine koyarak hafifçe eğildi öne doğru. Adem elması oynarken özleminden delirmek üzere olduğu kadına baktı uzunca.

"Dedem küçüklüğümden beri beni intikam hırsıyla yetiştirmişti. Beynim öyle yıkanmıştı ki, aklımdaki tek şey ailemin katili o ailenin sonunu getirmekti. Salak gibi inandım tüm sözlerine, beni düşünüyor sandım. O adam, dedem yıllarca babanın peşinde olduğu için seni öğrenmiş. Ben seni ilk gördüğümde ise daha liseye gidiyordun."

Bade kaşlarını kaldırırken afallamıştı. Dişlerini sıkarak bakışlarını ondan ayırmadığında Boran derin bir nefes alarak devam etti.

"Dedemin senin üzerinden anlattığı planlar aklımda olsa da, senin düşen arkadaşına yardım ettiğini gördüm. O an ayağa kalktın ve benim olduğum tarafa doğru baktın. İşte o an buz tutmuş kalbimde ilk kez bir şeyler hissettim ben Bade. Ben hayatımda çok renk görmüştüm, ama hiç biri senin gözlerin kadar güzel değildi."

Buruk bir bakışla kendine bakan adama iç çekerek karşılık verirken etkilenmemek için kendini zorluyordu. Bir yanı gitmek, diğer yanı da onu dinlemek istiyordu.

"Evet o an vazgeçmedim." diyerek yorgun sesiyle devam etti Boran.

"Şu an her aklıma geldiğinde kendime sövsem de intikam hırsı gözümü kör etmişti. Ama yemin ederim amacım senin düşündüğün gibi seni terk etmek değildi. Ben içimdeki iyiliği bastırdım sanıyordum ama başka bir kadın da olsa ona kötü bir şey yapmayacağımı şimdi anlıyorum. Seni uzaktan her izlediğim an daha da çekildim sana. Bazı geceler seni yanımda görmek istediğim için kendime lanet ettim... O gün geldiğinde ailenin evine gittim evet. Orada zamanı geldiğinde seni onlardan alacağımı söylediğimde içten içe seninle sonsuza kadar birlikte olmak istiyordum."

Bade karşısındaki enkazı merakla dinliyordu. Enkaz diyordu ebet, çünkü Boran'ın göz altları çökmüş suratı ise yorgunluğunu belli ediyordu. Boğazına yerleşen yumruyla yutkunurken tırnakları avuçlarına saplandı.

"Aklımda seni bir gün bırakıp gitmek gibi bir düşünce yoktu. Dedemi veya bir başkasını asla düşünmedim seni gördükten sonra ben. Sana başta yaklaşmamın sebebini dedem sansan da ben aslında sana çoktan aşıktım. Sonra siktir ettim intikamı da, gururumu da. Sen bana geldiğinde ilk kez kalbimin attığını hissettim ben gün doğumu."

Uzanarak Bade'nin elini tuttuğunda bakışları masada olan Bade gözlerini yumdu.

Boran buruk bir gülümsemeyle "Sen bana güldün, benim ilk kez yüzüm güldü. İlk kez annemden ve kardeşimden sonra bir kadın girdi hayatıma. Sana adımı Ömer diye söylerken amacım senin ağzından annemin seslendiği ismi duymaktı. Diğerlerinden farklıydın benim için, onlarla bir olamazdın asla. Özeldin, özel olmalıydın... Sonra korktum Bade."

Bade yavaşça elini çektiğinde Boran ceketini çıkartırken adem elması oynadı. Karşısındaki kadının titreyen eliyle su içtiğini gördüğünde üzülürken yavaş gitmeye karar vererek bir süre bekledi.

Bade kafasını kaldırarak "Devam et." dediğinde sesi hissiz çıkmıştı ve bu ses tonu Boran'ın canını acıttı.

"Ben sana bin kere veda ettim ama bin kere senden gidemedim güzelim. Şimdi söyledim, söyleyeceğim derken her seferinde senin mutluluğun tokat gibi çarptı suratıma. Senin gülüşünü silmek istemediğimden erteledim hep. Sırf bana aşkla bakan gözlerini bir gün daha fazla göreyim diye... O gece... Yemin ederim aklımda öyle bir şey yoktu. Seni burada değilsin zannediyordum ve yemek yiyorduk iş için. Ertesi gün babanın yanına giderek seni gerçekten sevdiğimi ve her şeyden çoktan vazgeçtiğimi söyleyecektim. Sonra o gece oldu bir şekilde. Seninle birlikte olduğumuz gece kardeşimden bir mesaj geldi, sen uyuyordun."

Bade'nin omurgasından aşağı bir ürperti akarken ortamın sıcak olmasına rağmen buz kesti. Başını hafifçe eğerek gözlerini boşluğa dikmişti. Boran ise Bade her an vazgeçer diye bütün gerçekleri bir an önce anlatmak için acele ediyordu.

"Hasta olduğunu söyleyince panik oldum çünkü kardeşimin benden başka kimsesi yoktu. Seni uyandırmaya kıyamadığım için de bir not bırakarak yanından ayrıldım." dediğinde Bade ateş saçan gözlerini hızla kaldırdı.

"Not demek... Ne yazdın peki nota? Beni nasıl kullandığını, benimde annem gibi bir yatakta terk edildiğimi? Bunları yazan sen değil misin Boran? Sen bana ne anlatıyorsun ya?!" diyerek elini masaya vurduğunda ortamda bir sessizlik oluştu.

Mekanda olan kişiler şaşkınca herkesin korktuğu Boran'ın bir kadın tarafından azarlanmasını izliyordu.

Boran duyduklarıyla kaskatı kesilirken suratı sinirden kıpkırmızı oldu.

Ateş saçan gözlerini gizlemeden "Sen... Sen neden bahsediyorsun Bade?" dedi dehşet içinde.

"Ben sana hemen geleceğimi yazdım!"

Bade sinirden kahkaha atarak "Öyle mi? Bunu da inkar et o zaman." diyerek çantasından notu çıkarttı ve Boran'ın suratına fırlattı.

Bir süre bekleyerek eğilen Boran'ın elleri titrerken yere düşen katlanmış notu aldı.

Dişlerini sıkarak notu açtığında mektupta yazanları tekrar tekrar okuduğu sırada sinirden alnındaki damar dahi fırlayacak gibi atmaya başlamıştı.

Elinde buruşturduğu kağıdı yumruğunun içinde masaya çarparak "Sikeceğim! Bunu kim yazdıysa gelmişini geçmişini sikeceğim!" diye bağırdığında bu sefer şaşırma sırası Bade'deydi.

Çünkü Boran'ın tepkileri hiç de sahte gibi durmuyordu. Gözleri öyle dönmüştü ki suratı sinirden kıpkırmızı olmuş, elini ard arda masaya vuruyordu.

"Ne?" dedi bir an afallayarak.
"Sen... Sen yazmadın mı bunu?"

Yüzünü sinirle sıvazlayan Boran "Bu benim yazım değil Bade. Ulan yıllardır bir boktan habersiz bir şekilde hayatımızı sikmişler! Bu yaptıklarını onlara misliyle ödetmezsem bana da Boran demesinler!" diye gürlediğinde Bade nefesini tuttu.

Daha sonra Boran'dan o gece dedesinin onu zorla bir yere kaldırdığını, dedesinin söylediklerini öğrenince aklına konakta o adamın söyledikleri düştü.

Duydukları ona fazla geldiği için ayağa kalkarak lavaboya gideceğini söyledi ve beklemeden sarsak adımlarla lavaboya gitti. Elini yüzünü yıkarken ard arda derin bir nefes aldı ve duymaya hazır olmadığı şeylerin ağırlığıyla yerine doğru yürümeye başladı.

Aklındaki düşüncelerden dolayı önüne bakmadan yürürken ayağı burkulunca acıyla inledi.

Boran hızla yerinden kalkarak endişeyle Bade'nin ince beline kolunu doladı ve "Ne oldu? Bileğin mi burkuldu?" dedi ilgili bir sesle.

Sandalyeye oturan Bade cevap veremeden karşısındaki adamın çalışanlardan buz torbası istediğine şahit oldu.

Eline aldığı buz torbasını bir kumaşa saran Boran, genç kadının bileşiğine bastırınca Bade acısına tepki bile veremedi. Elleri eskiden sevdiği adamın saçlarını okşamak için karıncalanırken ellerini yumruk yaparak gizledi hızla.

"Sen... O gece gitmedin mi yani?"

Boran ince bileğe bastırdı torbadan gözlerini çekerek sesini toparlamaya çalıştı.

"Allah belamı versin ki gitmedim güzelim! Sen uyurken, nefes alışverişini hayranlıkla izlerken beni o yataktan kimse çıkartamazdı yemin ederim. Ama zayıf noktamın kardeşim olduğunu bildileri için böyle şerefsiz bir yol seçti o dede dediğim adam ve oğlu!"

Nefes alamıyor, ruhu daralıyordu... Sulanan gözleriyle bu zamana kadar her baktığında kinlendiği o mektuba gözü kayınca Boran sinirle "Sana burada yazdıklarıyla gözyaşı döktüren herkese bunun hesabını soracağım Bade'm." dedi yemin eder gibi.

"Seni severken sana veda etmek zorunda bırakan o şerefizlere soracağım bunun hesabını..."

Düşünmekten başına ağrı giren Bade donup kalmıştı. Bileğinin acısına bile odaklanamayan genç kadın gözlerini önünde eğilen adamdan ayıramıyordu.

Gitmeden hemen önce Boran'ın farklı amaçla kendine yaklaşarak aşık olduğunu öğrenseydi ne yapardı diye düşündü. Belki yine giderdi ondan, ama bebeğini saklamazdı.

Bakmaya kıyamadığı bebeğine bu kötülüğü yapmazdı...

Dudakları titrerken "Ben..." dedi ıslak gözlerini indirerek.

Boran eğildiği yerden hızla kalkarak Bade'ye yaklaştı ve omuzlarından çektiği kadını kendine yasladı.

"Sana yine de binlerce özür borçluyum biliyorum. Ömrümün sonuna kadar senden af dilesem de, ben kendimi affetmeyeceğim. Çok zorlandın benim yüzümden, kim bilir neler yaşadın güzelim..."

Bade, hamileyken yaşadığı zorlukları, mavi yoğun bakımdayken hissettiklerini, her tek kaldığında acı içinde kıvranmalarını düşündüğünde acıyla gözlerini yumdu.

O yanında olsa belki de bebeğinin ilk söylediği kelime anne bile olmazdı. Kızı nasıl İsmail'e ya da diğer erkeklere hayranlıkla bakıyorsa belki de babasına aşkla bakacaktı.

Baba diyecekti belki de ilk kez... Ama diyememişti. Mavi babasını tanımıyordu bile.

Ve Boran...

O bir şekilde kendine ne kadar kötülük ederse etsin Bade onun gibi değildi. Kızından haberi dahi olmayan adamla öyle bir vicdan yükü hissetti ki gözünden bir damla yaş akmasını engelleyemedi.

O an sarıldığı Boran'dan olan kızından başka bir şey düşünmezken "Hayır... ben, bizim-" dedi ancak gerisini getiremiyordu.

"Ömrümün sonuna kadar af dilerim senden. Beklemesine beklerim de ölüm bazı şeylerden erken gelir diye korkuyorum güzelim. Seni severken seni kaybetmenin ağırlığından haberin var mı? Ben yıllardır sensiz nefes alamıyorum... Nefesimi kestiler benim. En kötüsü de, senin ne halde olduğunu bilmemekti. Çok özledim seni, ama af bile dileyemedim."

Sevdiği kadının ağladığını gören Boran defalarca özlediği saçlara öpücük kondurarak "Ağlama kurban olduğum." dedi buruk sesiyle.

Bade geri çekildiğinde ıslak gözlerle Boran'a baktı. Ne yapması, ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Halen ona kırgın olsa da öğrendiği şeyler yenir yutulur cinsten değildi.

Onun baba olduğunu istemeden de olsa saklamıştı ondan. Ancak bir başka sebep daha vardı.

Boran içini kemirip bitiren soruyu sormadan önce Bade'nin parmağına bakarak yutkundu.

Bugün ilk karşılaştıkları an yüzük olmadığını fark ettiğinde bir nebze de olsa rahatlamıştı. Ama Firaz'dan duydukları aklını kaçırmasına yeterdi.

Aşık olduğu kadının yüzünü ellerinin arasına alarak gözyaşlarını sildi ve "Sana tek bir şey sormak istiyorum..." dedi güç bir sesle.

Bade üzgünce kafasını salladığında "Hayatında biri mi var?" derken omuzları gerilmiş, kalbi ise hızla atıyordu.

Bade geri çekilerek ona bakarken ayağının acısını bir saniyeliğine unuttu ve "Asıl ben sana bunu sormalıyım." dedi.

Boran bunu duymayı beklemediği için "Ne?" dedi şaşkınca.

"Biz sevgiliyken bile nişanlı olan sen değil miydin?"

Boran elindeki buz torbasını masaya koyarken "Sen ne saçmalıyorsun yavrum?" dedi bir anlık boşlukla.

"Benim yanıma sen ve kardeşimden başka dişi sinek bile yaklaşamaz. Hayatımda kimse yok, ne seninle ne senden sonra asla başkası girmedi hayatıma."

Bade bu duyduklarına anlam veremiyordu.
O zaman bütün duydukları yalan mıydı? Neler olduğuna anlam veremezken gözleri birbirinden ayrılmıyordu.

Bade tam "Benimde-" derken arkalarından gelen sesle bakışları oraya döndü.

"Evet hayatında biri var. Biz birlikteyiz."

Boran günlerdir aradığı adamı karşısında görüp suratı kasılırken Bade'de duyduklarıyla şok oldu.

Bu adam ne saçmalıyordu böyle?

Ayaz ellerini ceplerinden çıkartarak yanlarına yaklaşınca Boran kollarının arasındaki kadını bırakarak ayağa kalktı.

Kendinden biraz kısa olan adama çatık kaşlarıyla bakarken "Ne diyorsun lan sen?" diye dişlerinin arasından konuştuğunda "Ne duyduysan o." dedi Ayaz.

İçten içe gergin olsa da belli etmek istemiyordu.

Boran ise öldürmek istiyordu bu adamı. Kendinden korktuğunu biliyordu, bu yüzden arkasında bir ton korumayla yanlarına gelmişti ya zaten...

Ayaz ilerleyip Bade'nin afallamasını fırsat bilerek kolundan tutup kaldırdı ve yanına doğru çekti. Ancak bileğinin üzerine basan Bade canı acıdığı için acıyla inlemişti.

İşte bu Boran için son damla oldu.

"Onun canını acıtıyorsun sikik herif!" diyerek Ayaz'ın yakasına yapıştığında Bade koluna dokunarak "Sakin olun herkes bize bakıyor!" dedi endişeli sesiyle.

Ve Ayaz'a dönerek sinirli ifadesiyle "Ne diyorsun sen Ayaz? Buraya nasıl geldin?" deyince karşısındaki Ayaz yutkundu.

Ancak gözünü karartmıştı. Bu yüzden daha da ileri giderek Bade'nin saçını arkaya attı ve "Söylesene ona bizim birlikte olduğumuzu sevgilim." dedi.

Bade ısrarla gözlerinin içine bakan adamla dehşet içinde kalakalırken burnundan soluyan Boran yakasından kendine çektiği Ayaz'a aniden kafa atarak yere yığılmasını sağladı.

"Ulan korkak herif günlerdir seni arıyorum! Ancak götün yedi değil mi karşıma çıkmaya?! Sen benim arkadaşımdın lan! Nasıl sevdiğim kadını benden habersiz alır götürürsün orospu çocuğu?!"

Bade ard arda yerdeki adamı yumruklayan Boran'ın kolundan çekmek istese de gücü yetmiyordu. Ayaz'ın yanında getirdiği adamlara bağırarak "Bir şey yapsanıza!" dediğinde adamlardan biri "Biz Boran bey'e dokunamayız." dediğinde sinirle gözleri kapandı.

"YETER ARTIK BORAN!" diye bağırana dek durmayan adam, sevdiği kadının ağzından duyduğu tek bir sözle yumruğu havada kaldı.

Ateş saçan gözlerini sevdiği kadına çevirdiğinde Bade yutkunarak "Bu meseleyi ben halledeceğim, seninle de sonra konuşacağız!" dediğinde eğilerek Ayaz'ı kolundan tuttu ve kaldırdı yerden.

Boran'ın bakışlarına yerleşen kırgınlık canını acıtırken Ayaz ayakta duramama bahanesiyle kolunu Bade'nin omzuna attı.

Masadan çantasını hızla alan Bade, Ayaz'la dışarı çıktığında hiç beklemeden arabasına yerleşti. Arabayı çalıştırmayarak sessizce beklerken Ayaz bir peçete yardımıyla suratındaki kanları temizlemeye çalışıyordu.

"Yardım bile etmeyecek kadar kötü mü artık aramız?" diyen adamın pişkinliğiyle sinirlenirken elini direksiyona vurarak "Ne yapmaya çalışıyorsun Ayaz? Biz birlikteyiz de ne demek oluyor?!" diye bağırınca Ayaz gözlerini kaçırdı.

Elindeki peçeteyi kanayan dudağına bastırarak "Öyle bilmesi daha iyi değil mi? Ben senin iyiliğin için-" diye devam ederken Bade "Sus!" dedi sinirle.

"Ya neden ya?!" diye bağırdığında Ayaz dehşetle ona bakıyordu. Bu kadar büyük bir tepki beklemiyordu asla.

"Neden hayatıma her giren kişi bana yalan söylemek zorunda?! Ben kime ne yaptım?"

Elini Bade'nin koluna koymak için uzatarak "Bade-" dediğinde genç kadın hızla geri çekilerek "Sakın!" dedi.

"Önce bana açıklayacaksın Ayaz! Benim dünyam zaten başıma yıkılmışken, beni neden daha da mahvettiğini açıklayacaksın!"

Ayaz gerginlikten kaskatı bir halde "Neden bahsediyorsun?" diyerek yutkununca Bade "Ben hamile olduğumu öğrendiğim gün... Neden bana Boran'ın benimle sevgiliyken nişanlısı olduğunu, ve yakında evleneceklerini söyledin?" dediğinde Ayaz dehşetle gözlerini büyüttü.

Bir anlığına nefesini tutarken şimdi ne diyeceğini düşündüğü sırada Bade ısrarlı gözlerle Kendisine bakıyordu.

BİR BUÇUK YIL ÖNCE

Hastaneden çıktığında dünyası başına yıkılan Bade eve girdiğinde önce Esra'nın odasına uğradı. Yatakta yorgunlukla uyuyan arkadaşına bakarak gözündeki yaşı silerken uyanmaması için yavaşça kapıyı çekerek kendi odasına geçti.

İsmail o gece başka bir yere iş anlaşması için gitmişti ve hiç bir şeyden haberi yoktu. Esra ise Rusça öğrenmeye kursa gittiği için yorgun argın eve gelip yatıyordu. Bu yüzden aylardır kendinde hissettiği değişikliğin sebebini öğrenmek için hastaneye tek başına gitmişti.

Belki ailesi yanında olsa böyle olmazdı. Bu dünya da bir başına kalmış gibi hissediyordu. Deli gibi kurgun olduğu babasının dizlerine yatağı hıçkırarak ağlamak istiyordu.

Hastanede doktordan duymayı beklediği şey belki midesini üşütmek, ya da başka her hangi bir rahatsızlıkken en son beklediği şeyi duymuştu.

Bade, iyi aylık hamileydi.

Aklı almıyordu, o hamile olamazdı! Daha önce doktordan duyduklarıyla hiç bir şekilde anne olamayacağını sanarken bugün doktor ona "Hamilesiniz." dediğinde önce şaşkınlıkla kahkalara boğulmuş sonra ise bebeğinin babasız kalacağı aklına vurunca ağlamaya başlamıştı.

Yatağına oturarak ellerini yüzüne kapattı ve "Allahım... Ben ne yapacağım..." dedi hıçkırıklarını bastırarak.

Kendini bırakarak sesli bir şekilde ağlamaya başlayınca "Benim... Benim hayatımı yaşatamam ona." diyerek hıçkırarak ağlıyordu.

Duyduklarını sindirmesi uzun saatler alırken hıçkırarak ağlaması sessizce iç çekişlere dönmüştü. Farkında olmadan saati sabah eden Bade düşünmekten kafayı yiyecek gibi olsa da, sonunda kararını vermişti.

O asla bir cana kıyamazdı.
Madem bütün imkansızlığın içinde onun canına can katmaya bir bir mucize doğmuştu, o da bebeğine sonuna kadar tutunacak ve ondan sonsuza dek vazgeçmeyecekti.

Ayrıca o adam, Boran hayatını mahvetmiş olsa da bebeği ondan saklayamazdı. Onun için olmasa da bu kötülüğü bebeğine yapamazdı.

Yavaşça gökyüzünde yükselen güneşe baktığında titrek bir nefes alarak gözyaşını sildi.

Titreyen elini henüz düz olan karnına yerleştirerek yavaşça okşarken gözleri kapandı ve "Hani bana aşıktın Ömer?" diye acıyla konuştu.

"Hani beni pişman etmeyecektin? Hani hayatına doğan gün doğumundum senin..."

Başını eğerek gözlerini boşluğa diktiğinde karnını okşadığının farkında bile değildi. O bilmese de anaçlık duygusu ilk o zaman düştü kalbine.

Öyle dalmıştı ki ne açılan kapıyı duydu, ne de ona şaşkınca bakan adamı fark etti.

Ayaz hızla koşarak Bade'yi kollarının arasına aldı ve "Ne oldu?!" dedi endişeyle.

"Ne oldu sana böyle Bade? Neden ağlıyorsun?!"

Bade ona sarılmasına tepki bile veremeden gözlerini yumarak "Ben... Ben anne oluyorum." dediğinde kollarının arasında olan adam kaskatı kesilmişti.

Bade kafasını iki yana sallayarak hızla geri çekildi ve Ayaz'ın koluna yapışarak "Benim hemen onunla, Ömer'le konuşmam gerekiyor Ayaz!" dedi.

Yüzünü silerek ani bir kararla hızla ayağa kalktı ve "Hemen bilet alalım!" dedi dolabına ilerlerken.

"Bunu bebeğime yapamam! Babasını gizleyemem ondan!"

Dolaptan rastgele bir kaç parça kıyafeti çantaya doldururken Ayaz sırf onu kaybetmemek için söyledikleriyle Bade'ye ne yaptığının farkında değildi.

Belki de farkındaydı, ancak böylesi onun işine gelmişti.

"Bade... Boran evleniyor." dediğinde genç kadının elindeki çanta yeri boyladı.

"Senin hayatındayken bile nişanlıymış başkasıyla. Araştırdım, dedesi gerçeği söylemiş... Üzgünüm güzelim... Ama şimdi gidersen, başka bir kadınla evlenecek bir adama bu haberi nasıl vereceksin?"

Bade'nin omuzları düşerken başı dönünce dolaba tutundu hızla. Kapattığı gözlerini aralayamadı. Bir daha gün doğumunu görmeyi de, o adamın adını duymayı da istemiyordu.

Madem öyleydi, o zaman bebeğine hem anne hem de baba olacaktı.

İçinden kendi kendine yemin ederken "Bir daha senin adını ağzıma almayacağım Ömer..." dedi.

"Artık sende herkes gibisin benim için. Bundan sonra senin adın Boran bana. Ömer yok, içimdeki Ömer öldü."

GÜNÜMÜZ

Bade'nin bıraktığı yerden arabanın içinde tartışan ikiliyi izleyen Boran'ın dudaklarına acı bir gülümseme kondu.

"Artık gün başkalarına doğuyor demek... Olsun, sen mutlu olacaksan ben acı içinde yaşamaya da razıyım."

Bir daha onlara bakmadan oradan ayrılırken, Bade hiç bir şeyin farkında olmadan karşısındaki adama bağırıp çağırıyordu...

Yanlış anlaşılmalar onları daha da çıkmaza sokarken, bundan sonra ne olacağını ise kimse bilmiyordu.

Ve Boran'ın bir kaç saat sonra Mavi'yi öğreneceğinden habersiz olan Bade, borçlu olduğunu düşündüğü adama kızarken evdekiler de Bade'nin bir mekanda Boran ile olan bir kavganın içinde olduğunu çoktan duymuştu.

❄️

Ulan Ayaz... Yaktın bizi Ayaz... Boran'ıma gelen vuruyor, giden vuruyor :((

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi alayım şöyle şuraya 🥰

Bölüm : 18.07.2025 23:11 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...