

Boran Ömer Cihatlı
Dünyadaki tüm güçlerden daha büyük bir şey vardı karşımda... Öyle ki gözlerimi kırpmak bile istemiyordum.
Gördüğüm onca kötülüğün içinde hayatta bu kadar güzel bir şey daha olacağına inanamıyordum. Ağlamaktan yorgun düşen Bade bana yaşananları anlattıktan sonra küçük kızımızın yanında uyuya kalmıştı.
Ulan kızımız dedikçe arabamdan silahı alıp bütün mermileri havaya boşaltasım geliyordu Allah'ıma!
Dudaklarım kıvrılırken rahat bir nefes çektim içime. Benim yatağımda uzanan iki güzelliklere dikkatle bakarken daha önce kendimi hiç bu kadar huzurlu hissetmemiştim.
Ben babaydım, söylemiş miydim?
Kızımız bir eli ile annesinin yakasını sıkıca tutarken, diğer eliyle de benim baş parmağımı tutmuştu. Öne doğru büzülen minik dudaklarıyla arada tatlı mırıltılar çıkarttığı her an gözlerim bayram ediyordu.
Sağ elimle sakalımı kaşımaya devam ederken "Nasıl ulan?" dedim şaşkınca gülerek.
Gözlerimi hiç kırpmadan karşımdaki güzellikleri izlemek, doya doya kokularını solumak istiyordum.
Bir yanım düşündükçe sinirlense de bu sinir yanlarında olamadığım içindi. Bade'ye kızmıyordum, benim güzelim çok şey yaşamıştı...
Üstelik ben artık babaydım ulan!
Sevdiğim kadından çocuğum olduğu gerçeği bana her şeyi siktir ettirmişti. Üstelik ne olursa olsun yanlış yapmıştım ve benim yaptığım hataları hiç bir şey örtemezdi, bunun vicdan azabını yaşadığım her an çekecektim.
Bade'm, benim güzel sevdiğim çok güçlüydü.
Adının anlamı, şarap gibiydi. İnsanın içtikçe içesi, aşk sarhoşu olası geliyordu.
Güzelliğine rağmen alçakgönüllü oluşu, yaşadığı onca acıya rağmen her zaman gülümsemesi insanı kendine hayran bırakıyordu.
Onun yerinde başka bir kadın olsa hayata küsebilirdi, ancak o yine beni şaşırtarak kızımız için ayakta durduğunu söylüyordu.
Bana erken doğum yaptığını söylediğinde oturup çocuklar gibi hüngür hüngür ağlamamak için kendimi zor tutmuştum. Mavi'm uyanmasın diye nefesimi dahi sessizce alırken Bade'nin tek başına doğuma girdiğinin hayali gözlerimin önünden silinmiyordu.
Yalnız başına kızımızı kucağına aldığında kim bilir nasıl hissetmişti... Aklıma gelen şerefsizle dişlerimi sıkarken sinirle gözlerimi yumdum.
O tipini siktiğimin sarı civcivi Ayaz'la görüşecek hesabım vardı...
Sevdiğim kadını öylece alıp götürmesi bir yana bir de onu yıllarca doldurarak kızımdan habersizce yaşamamı ve Bade'nin tüm sorumluluğu kendi üstlenmesini sağlamıştı.
İşte her şeyden habersizce uyuyan güzeller güzeli kadına bu yüzden kızamıyordum. Yaşadıkları hiç kolay değildi...
Bundan sonra Bade'nin üzerindeki tüm yükleri almaya yemin ederken gözlerim onlardan ayrılmıyordu.
Hâlâ benim yüzüme bakıyorsa benim de bundan sonra tek yapacağım şey onu başımın üzerinde taşımak olacaktı.
Dudaklarım kıvrılırken yavaşça eğilip elinin üzerine buse kondurduğumda içim içime sığmıyordu.
Babaydım ulan ben!
Boran ağa baba olmuştu!
Heyecanla ayağa kalkıp yatağın önünde yürürken elimle yüzümü sıvazladım.
Deli gibi bağırıp içimdeki bu büyük duyguyu atmak istiyordum!
Telefonum cebimde titremeye başladığında duraksarken ekrana baktım.
Kızımla ve müstakbel karımla rahatça vakit geçirmeye bile izin vermiyordu şerefsiz!
Odadan çıkmadan önce son kez sarılıp uyuyan iki meleğime bakarak kapıyı yavaşça çektim.
Merdivenlerden inmeye başladığımda "Ne var ulan zır zır arıyorsun?" diyerek söylenirken bir yandan sırıtıyordum.
Telefonun ucundan duyduğum korkak ses "Abi... İyi misiniz abi? Herkes sağ mı?" dediğinde sırıtışım büyürken "Ne saçmalıyorsun oğlum?" dedim.
Konuşmasına izin vermeden koltuğa yerleşerek "Mübarek adamsın Firaz... Şimdi beni iyi dinle aslanım. Gidiyorsun en büyük başlardan 1000 tane hayvan alıyorsun."
Bir süre ses gelmeyince "Lan?" dediğimde şaşkın sesimi duydum.
"Abi ne hayvanı? 1000 tane danayı nereden bulayım ben?"
Sırıtarak "Orası beni alakadar etmez." dedim.
Ürkek sesiyle "Katliam mı yapacaksın yoksa abi?" deyince sinirle "Ulan-" diyecektim ki baba olduğum aklıma geldi.
"Kurban keseceğiz koçum... Babaymışım ben ulan. Duydun mu, benim bir kızım var?"
Sesler bir anda kesilirken bir kaç tıkırtının ardından çığlık sesi duyunca aniden telefonu kulağımdan uzaklaştırarak küfür ettim.
"Aaaaa yetişin aşiretler! Bana bak Allahın boz ayısı, arkadaşım iyi mi benim?! Bin kere aradım neden açmıyor telefonlarını?! Benim mavişlerime bir şey yaptıysan-" diye devam eden geveze Cafer'le sinirle nefes aldım.
"Ulan bir sus, motorun soğusun!"
Kekeleyerek "Ne bağırıyorsun el kadar çocuğa?" dediğinde dişlerimi sıktım. Bugün sinirlenmek yoktu evet, ben babaydım artık.
Telefonu hoparlöre almış olmalılar ki beni tebrik bile etmeden tartışmaya başladı ayağına sıktıklarım.
Firaz sinirli sesiyle "Neden bana anlatmadın Cafer? İki saattir kıvranıyorum burada!" diye kızdığında "Peh!" dedi Cafer tripli sesiyle.
Çatık kaşlarımla onları dinlerken içimden sabır dileniyordum. Ulan bir hevesle baba olduğumuzu bile söyletmemişlerdi!
"Ne anlatacakmışım sana satıcı Firaz?! Sen değil miydin bizi soğanın cücüğü gibi ortada bırakan? Yaprak dökümü Ferhunde seni! Utanmaz yüzsüz!"
Sinirle nefes alırken "Ulan kesin bir!" dedim bağırırken.
"Bana bakın şu an babası olduğum minik kızım ve müstakbel karım içerde uyuyor bağırtmayın beni! Yoksa ağzınızın yayını-" diyordum ki ikisi de aynı anda bağırdı.
"MÜSTAKBEL KARIN MI?!"
Sırıtarak koltuğa rahatça yayılırken "Evet." dedim.
"Kızımın annesi sonuçta ve hala birbirimizi çok seviyoruz. Ya ne olacaktı?"
Cafer gülerek "Peki bundan şeyin haberi var mı, Badişin?" diye sorduğunda yukarı odaya bakarak "Henüz değil." diyerek homurdandım.
Cafer bir anda sinirlerimi zıplatarak "Sen çok sevinme kurt bakışlı boz ayı!" dediğinde "Ne anlatıyorsun lan?!" dedim sinirlenerek.
"Eniştem ve Aram abimler sence buna izin verir mi?"
Bir anda duraksarken sırtımı koltuktan ayırdım hızlıca.
"Onlardan izin alan yok."
Gözlerimi düşünceyle kaçırdığım sırada kahkaha atınca daha da sinir oldum.
"Bade bundan sonra ailesinden habersiz bir iş yapmaz ve onlardan ayrılmak istemiyor. Yani boz ayıcığım Borancığım... İşin çok zor." dedi.
Firaz'da ardından "Abi bence Cafer haklı." dediğinde "Moralimin içine sıçtınız. Kapat telefonu, danaları unutma." dedim sinirle.
Firaz kıvranarak "Abi yapma gözünü seveyim nereden bulacağım o kadar hayvanı?" derken "Asıl dana sensin-" diyen Cafer'le dişlerimin arasından "Dua et artık artık babayım ben." dediğimde güldü.
"Anladık babasın, opsiyonel." dediğinde kaşlarım çatıldı.
"Ne anlatıyorsun lan sen?"
"Sen anlamazsın kara cahil." dediğinde katlanamayıp küfür ederek telefonu suratına kapatınca sinirle ofladım.
Bir de bu durum vardı...
Bade'yi asla arada bırakmak istemiyordum ve bu saatten sonra her şey onun gönlünce olmalıydı. Bunun için kendimi ailesine kabul ettirmem gerekiyorsa onu da yapacaktım!
Gerçi henüz Bade'de kabul etmemişti beni.
Ayağa kalkıp sinirle bir oraya bir buraya yürürken "Boran?" diyen şaşkın sesi duyunca duraksadım.
Yüzüm aniden gülerken "Söyle gönlümün sultanı. Söyle kızımın annesi..." dediğimde şaşkınlığı büyürken "İyi misin sen?" dedi.
Gözlerini ovarak aşağı inerken şaşkınca "Ne yapıyorsun öyle bir ileri bir geri?" dediğinde kocaman gülümsedim.
"Düşünüyorum güzelim. Çok önemli şeyler düşünüyorum."
Cebinden telefonunu çıkartarak "Abimlerden bir sürü cevapsız arama var, benim gitmem lazım." dediğinde ağzımın içinden "Sokayım onlara." deyince anlamayarak "Ne dedin?" diye sordu.
Derin bir nefes alırken yalandan gülümsedim ve "Götüreyim onlara seni diyorum." dedim.
Ardından gülüşüm silindiğinde bir adım ötemde duruyordu. Uykudan yeni kalktığı için mahmur bakışlarla bana bakarken iç çektim.
Öyle güzeldi ki, kollarımın arasına alıp doyasıya sevmek istiyordum.
"Ama ben daha kızımla tanışamadım."
Gözleri bir anda parlarken "Senin böyle bir tepki vereceğini beklemiyordum biliyor musun?" dediğinde güldüm.
"Ben de beklemiyordum. Ama sonuçta ben artık babayım değil mi?"
Dudakları kıvrılırken "Evet babasın." dediğinde rahat bir nefes verdim.
"Artık küçük hanımla tanışalım o vakit?"
Kafasını sallayarak arkasına döndüğünde heyecanla yüzümü sıvazladım ve onu takip etmeye başladım.
Bade'nin Anlatımıyla
Gözlerimi açtığımda bir anlığına tüm yaşananları unutmuştum.
Arkamdan heyecanla gelen Boran'la gülmemek için kendimi zor tutarken yatağa oturdum. Mavi normalde en ufak sese dahi gözünü aralayan bir bebekti, ancak sanki uzandığı yatakta babasının kokusunu almış gibi huzurla uyuyordu.
Bir süreliğine onu izlerken elime yerleşen büyük elle Boran'a döndüm.
"Ne oldu?" diye sorduğunda tekrar Mavi'ye dönerek "Baksana nasıl huzurlu uyuyor." dedim gülümserken.
Derin bir nefes alan Boran "Evet." diye mırıldanırken. .
Yatağa yaklaşırken "Hayatımda hiç böyle hissetmedim ben Bade. Bu nasıl bir güzellik?" diye söylendi hayran sesiyle.
Gülümsemem büyüdüğü sırada "Bence senin kokunu aldı." diyerek ona dönünce gözleri şaşkınca açıldı.
"Nasıl yani?"
Omzumu silktiğimde bakışları saniyelik omuzlarıma dönerek tekrar gözlerime çevrildi.
"Normalde bu kadar derin bir uykusu yok Mavi'nin, seslerimize bile uyanmadı... Bence yataktan senin kokunu aldığı için bu kadar huzurlu uyuyor. Eskiden İsmail abimin annesi küçük bebekler annelerinin ya da babalarının kokusunu alınca sakinleşir derdi. Mavi seninle ilk kez tanıştı bugün."
Sonlara doğru üzgün çıkan sesimle bakışlarımı kaçırdım. Arkama otururken çenesini omzuma yerleştirdiğinde kasılırken büyük eliyle saçlarımı geriye attı.
Bedenim aniden kasıldığında nefes almayı bile bırakmıştım.
"Hmm, öyle mi oluyormuş? Kızımız babasının kokusuyla sakinleşti mi yani?"
Nefesi enseme vurduğunda bedenim titredi.
Omzumu silkerek onu iteklerken "Ne yapıyorsun çocuğun yanında?" diyerek heyecandan saçmalamaya başlayınca dişlerini göstererek güldü.
"Ne yapıyormuşum? Çocuğumuzun yanında annesini seviyorum işte."
Gözlerimi kısarak "Hadi başka kapıya." diye söylendiğimde suratı asıldı.
"Ne diyorsun sen Bade? Bu saatten sonra senin kapım benim kapım! Evlensek ya biz?"
Şaşkınlıkla kalakalırken "Höst yavaş gel dağ ayısı!" dediğimde sinirle gözlerini yumarak "Ulan iki arkadaş aynı bunlar." deyince anlamamıştım.
"Ne evliliği be? Kızımız olduğu doğru ancak seninle bu yüzden evlenecek değilim. Geçti Urfa pazarı, sür eşeği Mardin'e."
Dişlerinin arasından "Eşeğini de.. Urfasını da... Ulan ben bırakır mıyım sizi bu saatten sonra?" diye söylendiğinde kafamı yana yatırdım.
"Tamam o zaman ailemin konağında yaşayacak mısın benimle?"
Suratı kasılırken "Höst kızım yavaş gel!" diye aniden çıkıştığında dudaklarımı birbirine bastırdım çünkü az daha kahkaha atacaktım.
Ellerini sallayarak "Millete Boran ağa içgüveysi gitti diye maskara mı edeceksin bizi?" dedi.
Burnumu kırıştırarak "Aman batsın sizin ağalığınız. Pabucumun ağası." dedim söylenerek.
"Zaten bizimkilerin seni kabul imkansız. Hem ben evlenmek istemiyorum ya, ne diye konuyu buraya getirdin?"
Sinirle söylenecekken Mavi ağlamaya başlayınca benden önce ayaklandı Boran.
Mavi'ye uzanacağı sırada duraksayarak geri çekilişini izlerken yutkundum. Eliyle ensesini kaşıyarak "Ya ters bir hareket yaparak incitirsem?" diye masumca konuştuğunda içim sıcacık olmuştu.
Yüzümdeki ufak gülümsemeyle "Gel anneciğim sakin ol..." dedim Mavi'yi kucaklarken.
Uyku sersemi bir şekilde etrafı süzdüğünde duvardaki geyik boynuzu dikkatini çekerken parmağıyla orayı göstererek "Ayıı!" dediğinde Boran homurdandı.
"Kızımıza sadece ayı demeyi mi öğrettin? Bana, yani babasına da ilk gördüğünde ayı dedi bu cimcime."
Kahkaha atarak "Aynen her an görebilirsin diye ilk işim onu öğretmek oldu." dediğimde çatık kaşlarıyla bakıyordu.
Sonra masumca etrafa bakan kızıma döndü gözleri. Çatık kaşları aniden düzelirken yatağa hemen önüme oturup "Mavi... Mavi'm." dediğinde boncuk gözleriyle ona baktı minik kızım.
İçim kıpır kıpır olurken kalbim hızla atmaya başladı bir anda.
Mavi göğsümden kafasını kaldırmadan Boran'ın yüzüne uzun uzun bakarken, o yutkunarak "Merhaba bebeğim." dedi.
Aniden karnıma sancı girdiğinde gözlerimi yere indirdim. Neden bu kadar hassaslaşmıştım bilmiyordum.
"Ben... senin babanım Mavi. Baba kelimesini biliyor musun? Sen benim kızımsın, ben de baba."
Mavi ağzını araladığında Boran heyecanla bize yaklaşırken bende onun gibi heyecanlıydım.
Ancak Mavi hevesimizi kursağımızda bırakarak "Ayııı!" dedi tekrar.
Boran yalandan kaşlarını çatarak "Olmuyor böyle güzelim." dedi.
"Babaya ayı denir hiç?"
Mavi sanki anlamış gibi kıkırdamaya başladığında Boran donup kaldı.
"Anniii!"
"Allahım sen bana nasıl güzellikler nasip ettin yarabbim..."
Mavi dizlerinin üstünde yatağın ortasına kadar ilerleyerek birden durdu. Sonra gözleri Boran'a döndü.
Dizlerinin üzerinde emekleyerek onun yanına gittiğinde Boran'ın nefesini tuttuğunu görmüştüm.
"Hadi al kucağına..." diye mırıldandığımda çocuk gibi kafasını sallayarak büyük elleriyle Mavi'yi kucağına alıp dizlerine oturttu.
Mavi gülerek bana döndüğünde dudaklarım titredi. Kızımızı ilk kez kucakladığı anı asla unutmayacaktım.
Boran ard arda Mavi'yi öperek severken onları izliyordum. Bir süre sonra Mavi, baş parmağını ağzına alarak emerken açtığı kocaman gözleriyle bana baktığında acıktığını anladım.
Boran'a dönerek "Hadi sen çık." dediğimde kaşlarını çatarak "Neden çıkıyormuşum? Olmaz çıkmam." diyerek çocuk gibi tepki verince kaşlarım çatıldı benimde.
"Çıksana be adam!"
Mavi'yi daha sıkı kucaklayıp "Çıkmıyorum, çıkmam!" dedi tekrar.
Mavi bir bana bir Boran'a bakarak kıkırdarken dişlerimin arasından "Mavi'yi emzireceğim." dediğimde "Haa." diyerek kafasını kaşıdı.
Gözünün ucuyla bana bakarak "Emzirseydin sen, ben bakmam." dediğinde gözlerim açılırken "Çok akıllısın sen!" dedim ve hemen Mavi'yi aldım.
Mavi'nin kıkırtısı kahkahalara dönüştüğünde Boran kızmak yerine kahkaha attı. İkisi resmen bir olup beni sinirlendirirken Boran uzanarak Mavi'nin alnından öptü ve "Anne beni kovuyor görüyor musun kızım?" dedi.
"Hadi çık git!"
Ayağa kalkarak arkasını döndüğünde ağzının içinden "Sanki görmediğimiz şey-" diye söylendiğini duyunca büyük yastığı elime almıştım ki, beni görerek koşarak dışarı kaçtı.
Kıkır kıkır gülen kızıma gözlerimi kısarak bakarken "Çok mu hoşunuza gitti küçük hanım?" diye söylendim.
"Daha şimdiden babanla ittifak mı yaptın bakayım?"
Mavi'nin kıkırdamalarıyla bende gülümserken dikkatle kucağıma yatırdıktan sonra kapalı olan kapıya bakış atarak Mavi'yi emzirmeye başladım. Bugün bir öğün harici emmekle geçse de Mavi hiç şikayetçi değildi çünkü memeye çok düşkündü.
Yaklaşık on beş dakika sonra odadan kucağımda Mavi ile çıkıp aşağı indiğimde Boran arkası dönük bir şekilde telefonla konuşuyordu.
Mutluluğu buradan belli olan sesiyle "Hallettin mi koçum?" diye sorduğunda yerimde duraksayarak Mavi'ye "Şişşt." yaptım parmağımı dudağıma koyarak.
Karşı taraf her ne dediyse Boran daha da keyiflenirken "Aferin sana aslanım. Yarın'a kadar her şey hazır olsun." dediğinde konuyu merak etmiştim.
Ben sessizce bekleyeceğine güvenirken Mavi arkası dönük olan Boran'a kollarını uzatıp "Baa-ba!" dediğinde tüm sesler kesildi.
Dehşete düşen bakışlarım aniden Boran'ı bulurken kasılan omuzlarından duyduğunu anladım.
Arkasına döndüğünde irice açılmış gözleriyle önce bana sonra da kucağımdaki bebeğime baktı. Telefonu koltuğa fırlatarak aniden "ALLAAH!" diye bağırdığında ben yerimde sıçrarken Mavi'de tık yoktu.
Aksiyonu seven tarafı babasına çekmişti sanırım. Kollarımdan inmek için yerinde kıpırdanmaya başladığında Boran merdivenleri ikişer üçer koşarak yukarı çıktı.
Kollarımın arasındaki Mavi'yi kucağına alarak sulanan gözleriyle "Ne dedin sen kızım? Bir daha söyle hadi..." diye bir umutla beklerken dudağımı ısırdım.
O sırada Mavi dört dişini göstererek güldüğünde Boran'ın ağlamak üzere olduğunu fark ederek yutkundum.
"Baa-baa!" diye uzatarak konuşan bebeğimle gözlerim kapanıp açıldığında bende en az Boran kadar duygulanmıştım.
Boran hızla Mavi'ye sımsıkı sarılırken "Baban sana kurban olsun küçük kızım..." dediğinde dudağım kıvrıldı.
Mavi'nin saçlarını, alnını ve yanaklarını tekrar tekrar öperken Mavi sadece kıkırdıyordu.
Ben ise şaşırmıştım çünkü sakallı olan birisinin kendisini öpmesinden normalde hoşlanmıyordu. Ama sanki babası olduğunu anlamış gibi sesi çıkmazken üstelik nazlanır gibi kıkırdıyordu küçük hanım.
İç sesim "Buldu yakışıklı adamı tabi nazlanacak." derken kendi kendime kaşlarım çatıldı. Boran arada Mavi'yi öpüyor sonra dayanamadan tekrar sarılıyordu.
"Nerede ulan benim silahım, dayanamayıp sıkacağım havaya." dediğinde çatık kaşlarımla "Magandalığı bırak şimdi." dedim.
"Hareketlerine dikkat et bundan sonra."
Gözleri parlarken bana döndü ve "Doğru diyorsun ben babayım artık değil?" dediğinde gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırırken "He Boran he." dediğimde kahkaha attı.
Bizi götürmesini söylediğimde hiç istekli olmasa da mecburen kabul etmişti.
Evden çıktığımızda ben arka koltuğa geçmiştim Mavi'den dolayı. Boran gülümseyerek dikiz aynasından bize bakıp "Bebek koltuğu almak farz oldu." dediğinde bakışlarımı cama çevirdim.
"Bu iş nasıl olacak bilmiyorum Boran."
Anlamamış bir sesle "Hangi iş?" dediğinde ona döndüm. Mavi'ye kısa bir bakış attığımda meraklı ifadesiyle camdan dışarı bakıyordu.
Tekrar Boran'a dönerek "Bizimkiler bilmiyorlar seni biliyorsun. Mavi ile görüşürsen öğrenmeleri uzun sürmez." diye mırıldandığımda kaşları çatıldı.
"Yani ne demek istiyorsun? Kızımla görüşmeyeyim mi o puşt abilerin öğrenmesin diye?"
Sinirle "Doğru konuş." diye yükseldiğimde Mavi bize dönünce gözlerimi yumdum sakinleşmek için.
"Öyle bi şey demiyorum."
Boran da benim gibi Mavi için kendini sakinleşmeye zorlamış olmalı ki daha yumuşak bir sesle "Nasıl yapalım o zaman sen söyle?" dedi.
Gözlerinin içine bakarak "Bana biraz vakit ver.. Önce biraz yolunu yapayım, sen de bu arada onlarla bir münakaşaya girme." dediğimde dişlerini sıktı.
"Vakit..." dedi düşünür bir sesle.
"Tamam, dediğin gibi olsun bakalım."
Hemen kabullendiği için şaşırsam da sesimi çıkartmadım. Yol boyunca Boran kızına laf atarak keyifle arabayı kullanırken ben de onlara gülüyordum.
Evin biraz aşağısında durduğumuzda dışarı bakınca Cafer ve Firaz'ı gördüm. Kapıyı açmadan hemen önce "Sizinkilere bir bahane uydurman gerekiyordu. Caferle birlikte olduğunu söylersin." dediğinde ona gülümsedim.
Bizi düşünmesi hoşuma gitmişti.
Arabadan indiğimizde Cafer korku dolu gözlerle Boran'a bakıp benim yanıma koştu. Önce Mavi'yi sonra da beni hızlıca kontrol ederken "İyisiniz değil mi?" dediğinde gülerek "İyiyiz." dedim.
Boran gözlerini kısarak "Keyfimi sen bile kaçıramazsın Cafer." dediğinde canım arkadaşım kulağıma eğilerek "Benimle konuştu duydun mu?" deyince kahkaha attım.
Boran da sırıtarak "Telefonda olduğu kadar cesaretli değilsin.. Yine de teşekkür ederim." dediğinde Cafer'in gözleri açıldı. Parmağıyla kendini gösterdi ve "Bana mı? Niye ki?" diye sordu şaşkınca.
Boran gülümseyerek bize bakıp "Bade'nin yanında olduğun için." dediğinde Cafer abartıyla elini ağzına kapadı.
Ardından boğazını temizleyerek "Bir laf var bilir misin?" dedi.
Ben de merakla dinlerken bizden önce Firaz "Neymiş?" diye sormuştu.
Cafer koluma girerek "Biriyle birlikte olmak istiyorsan önce onun en yakın arkadaşına kendini kabul ettirmelisin Boran ağa." dedikten sonra "Hadi gidelim kızlar!" dedi hava atar gibi.
Gülmemek için dudağımı ısırdığımda "Allahım sen bana sabır ver, bir tane değiller ki anasını satayım!" diye söylenen Boran'a kısa bir bakış attım.
Boran bize dönerek Mavi'yi yanağından öptü. Ardından saçlarını okşayarak "Baba en kısa sürede seni görmeye gelecek tamam mı bebeğim?" diye sorduğunda o an Mavi'nin gözlerinde bir parlama gördüğüme emindim.
Sanki normalmiş gibi bana da eğilirken gözlerim irice açıldığında Cafer "Höst!" diye bağırdı.
"Urfa'da olduğunu unuttun sen heralde!"
Boran ne yaptığının farkına varır gibi geri çekilerek ensesini kaşırken Cafer'in çekiştirmesiyle Boran'a bakarak "Görüşürüz." dedim.
O da bana "Görüşürüz..." derken ses tonu kalbime işledi.
Arabaya yerleştiğimizde Cafer ağzını eğerek "GİRİŞİRİZ!" deyince sinirle gözlerimi kıstım.
"Ne kız bu cilveler hayırdır? Hemen yelkenleri suya indirmişsin?"
Gözlerimi ondan çekerek "Öyle bir şey yok! dedim hızlıca.
"Sadece... bebeğimin babası diye."
Cafer inanmamıştı ki "Hıııı sen onu benim külahıma anlat!" dedi kızarak.
Yol boyunca bana nasihat verip başımı ağrıtırken nihayet eve geldim. Saat gece yarısı olmak üzereydi ve bir süredir Mavi'nin uyku düzeni benim yüzümden bozulmuştu.
Gerginlikle kapıyı çaldığımızda bir kaç koşturmacanın ardından kapı hızla açıldı. Berzan endişeyle omuzlarımdan tutarak "Neredesin sen abim?" diye hızlıca konuştu.
Arkasından gelen Aram hemen kucağımdan Mavi'yi alarak sımsıkı sarıldı ve Cafer'e sinirle baktı.
"Ulan madem seninle telefonun niye kapalı gevşek?! İnsan bir haber verir!"
Cafer şarjının bittiğini söylerken onları endişelendirdiğim için üzülmüştüm. Ferzan ve Adar da yanımıza geldiğinde hepsi bana halen korku dolu bakıyordu. Onlarla sarıldıktan sonra babam beni kollarının arasına alarak "Çok şükür..." deyince masum sesimle "Ne oldu ki?" diye sordum.
Derin bir nefes alarak "Gittin sandım kızım..." dedi.
"Yine bizi bıraktın sandık."
Kollarının arasında öylece kalırken ellerimi babamın sırtına yerleştirip sıkıca sarıldım ardından.
"Bir daha gitmeyeceğim baba..." diye konuştuğumda bir kol tarafından hızla ayrıldık birbirimizden.
Yanağıma ellerini yerleştiren Ferzan "Sahi mi?" dediğinde olabildiği kadar gülümseyerek "Sahi..." deyince alnımdan öpüp bana sarıldı.
"Güzelim benim, canım kardeşim."
Aram bizi kıskanmış olmalı ki beni yanına çekti. Mavi'yi kimseye vermediği için herkes söylenirken babam isteyince hayır diyemedi.
Alttan alttan gülümseyen ifademe bakarak "Çok mu hoşunuza gitti küçük hanım? Bizi endişelendirdiğin için mutlu gibisin?" deyince "Ondan değil.." diye mırıldanmıştım.
Bugün gerçekten mutluydum çünkü kızım nihayet babasına kavuşmuştu. O, benim gibi kimsesiz olmayacaktı. Hem annesi, hem de onu çok seven bir babası vardı. Ve kalabalık bir ailesi...
Aram elimden tutarak "Seni böyle mutlu gördüğüm için sevindim Bade'm." dediğinde teşekkür ettim.
Bir yanımda Adar, bir yanımda da Aram vardı. Biri elimden tutarken diğeri kolunu omzuma atmıştı. Berzan, Hamza ve babam Mavi'yi severken arada Şimal abla bana bakarak anlamlı bir şekilde gülüyordu.
Mavi'nin uyku saati geçtiğini söyleyince hepsi ayaklandığında şaşkınca onlara baktım.
Ben de ayağa kalkıp "Siz oturun ben yatırırım." dediğimde itiraz edecek gibi olsalar da kabul etmişlerdi.
Temizlenen eski odama geçtiğimde yatağın kenarında bembeyaz güzel bir beşik görünce oturup hüngür hüngür ağlamak istedim.
Belki biraz zaman kaybetmiştik, ancak yaşayacak çok şeylerimiz vardı ailemle. Ve bir daha bu mutluluğumun elimden alınmaması için her şeyi yapacaktım.
Mavi'nin altını ve üzerini değiştirirken her zaman ki gibi onunla kendi kendime sohbet ediyordum. Mis gibi detarjan kokan yatak örtülerinin içine Mavi'yi yatırdığımda yerini sevmişti. Beşiği hafifçe sallarken beş dakika içinde uyuya kalınca gülümsedim.
Çok yorulmuş olmalıydı.
Odadan ayrılıp aşağı indiğimde Esra'yı gördüm. Kızgın bakışlarına rağmen gelip bana sarıldı ve "Neredesin kızım sen?" diye azarlar gibi konuştu.
Kulağına "Sonra anlatacağım." dedikten sonra yan yana oturduk. Hamza heyecanla yanıma gelip "Bak." diyerek elindeki telsizi gösterdi.
"Senin odana yerleştirdik diğerini. Bu bebekler için telsizmiş, mavi uyanırsa buradan duyacağız."
Ben öylece ona bakarken düz ifademden dolayı suratı asılacaktı. Ancak bir anda ayaklanarak ona sarıldığımda kaskatı kesildi.
"Teşekkür ederim... Ve seni çok özledim Hamza."
Sesimin titremesine engel olamamıştım işte! Hamza, benim için ayrıydı. Öz annesi hayatta olsa da kendimi onun annesi gibi hissediyordum, bu tuhaf duyguyu anlatamıyordum.
Burada zorlandığım ilk zamanlar hep yüzümdeki gülümsemenin sebebi o olmuştu. Benim için burayı yaşanılabilir bir hale getirmişti ve masumdu.
"Ben kardeşimi kaybetmek istemiyorum." diye devam ettim konuşmama. Bütün sesler kesilmişti ve muhtemelen herkes bizi duyuyordu ancak umursamadım.
"Eski Hamza'mı geri istiyorum ben. Çok geç kalmadık değil mi?"
Sonlara doğru tedirgin çıkan sesim benim bile içimi acıtmıştı. Gergince beklerken benden uzun olan kardeşim hızla kollarını omuzlarıma doladı.
Birden omuzları sarsılmaya başlarken "Sana söylediklerim için köpek gibi pişmanım abla!" diye ağlamaya başlayınca endişeyle geri çekildim.
"Hamza..."
Gözlerinden ard arda yaşlar dökülürken yüzünü sildim önce. Sonra yanağından öperek "Sorun değil ablacım. Hiç birinin gerçek hislerin olmadığını biliyorum.." dedim ve ufakça gülümsedim.
Burnunu sertçe çektiğinde Ferzan ortamı yumuşatmak için "Iyyy sümüklü!" dediğinde hepimiz güldük.
Aram, Hamza'yı takdir ederek ona sarıldı ve "Beni çok mutlu ettin aslanım benim." dedi.
İçinde bulunduğum duyguyu nasıl ifade edebilirim bilmiyorum.. Ancak hani bir şeyi çok istersiniz, ama asla sahip olamayacağınızı sanırsınız. Ardından bir bakmışsın ki, o şeye kavuşmuşsun.
İşte öyle bir durumdu bu.
Bana ve kızıma olan sevgileri gözlerinden bile okunan bu aile benim her şeyim, geleceğimdi.
Esra ve ben çay demledikten sonra tepsilere bardakları yerleştirdik. Esra çayı doldurunca ben tepsiyi alacakken Esra "Ben götürürüm!" diye çıkışınca yerimde sıçradım.
"Ne böğürüyorsun kızım?!"
Hızlıca tepsiyi alarak içeri geçtiğinde arkasından kısık gözlerle baktım. Önce babama ve Şimal ablaya, ardından diğerlerine çayları dağıtırken en sona Berzan'ı bırakmıştı.
Neden bunu yaptığını anlarken "Sessiz olandan korkacaksın.." diye mırıldanırken Berzan utangaç damat moduna girip çay bardağına uzandı.
Esra kafasını sallayarak yanıma oturduğunda sırıtarak ona bakmıştım ki "Hayatım boyunca içtiğim en güzel çay.." diyen Berzan'la kahkahayı patlattım.
Kendimi tutamadığım için herkes bana dönerken "Çayı ben demledim." deyince dişlerini sıktı.
"Öyle mi abicim? Ellerine sağlık o zaman."
Gülerek kafamı sallayıp "Dünyada içtiğin en güzel çay afiyet olsun." dediğimde sinirle homurdandı.
Ferzan kulağıma eğilip "Adam otuz yıl sonra bir romantiklik yapacaktı içine sıçtın." dediğinde elimi ağzıma kapadım.
Esra'ya döndüğümde utangaç gelin moduna bürünmüş gibiydi. Kıpkırmızı suratıyla Berzan'a kaçamak bakışlar atarken Berzan'da ona bakarak çayını höpürdetiyordu. Suratımı buruşturduğumda sırıtan Aram'ı gördüm.
Ona ne zaman sıra gelecekti acaba... Bir an da hayatına daha önce birinin girip girmediğini merak etmiştim. Ona bakarak düşünürken bir süre geçmiş olmalı ki "Ne oldu bitanem, neden öyle bakıyorsun?" diye sordu gülümseyerek.
"Hiç..." dedim iç çekerken.
"Sadece mutluyum."
Ailemle sohbet etmek en sevdiğim aktiviteler arasına girmişti. Bir sorun olmadan rahatça bir şeyler konuşmak çok güzeldi. Burada olduğumu sonunda kabullenmişlerdi. Ancak sanki gidecekmişim gibi korktukları da oldukça açıktı. Uykum geldiğinde hepsi "Ben seninle yatacağım!" diye kavga etse de Esra ile yatacağımı söyleyince sustular.
Odaya geçtiğimizde neler olduğunu kısaca anlatırken Esra çığlık atmamak için ağzını yastığa kapadı. Onun şaşkın tepkilerine gülerek anlatmaya devam ederken geç saatlerde uyumuştuk.
❄️
"Mavi'm, bak uçak geliyoooo!"
Berzan'ın bininci denemesine rağmen Mavi suratını çevirdi. Zeytin sevmediği için yemiyordu, Berzan'da sağlıklı diye yedirmeye çalışıyordu.
"Ama olmaz ki böyle dayım."
Mavi mama sandalyesinde hareketlenip "Ayıı!" deyince Berzan aniden yerinden kalkarak Mavi'yi öptü.
"Ayın kurban olsun kızım sana!"
Emir "Yaaa!" diye bağırdı.
"Zaten gece beni uyandırmadınız hainler! Mavi'nin en sevdiği dayısı benim bikereem!"
Biz gülerken bana dönüp hevesle "Öyle değil abla?" deyince boğazımı temizleyerek "Öyle tabi ablacım." dedim.
Bu sefer de Hamza ile uğraşmak zorunda kaldım. Berzan sofrada Esra'nın tek yapmış olduğu patates kızartmasına övgüler yağdırdığında Aram ensesine vurdu hafifçe.
"Boş konuşma da kahvaltını yap."
Hepimiz gülüşürken kapı çalmıştı. Evin yardımcısı kapıya bakarken Cafer'dir diye önemsemedim.
Ama "Afiyet olsun." diyen sesle çatal aniden elimden düştü.
Ayaz bana döndüğünde gülümsüyordu.
Berzan "Söylemeyi unuttum Bade'm. Ayaz dün eve geldi seni görmek için, İsmail'le arkadaşmış sanırım. Size çok yardımı dokunmuş." dediğinde ağzım şaşkınlıkla aralandı.
Bu kadar da yalancı olunmazdı. Laftan anlamıyor muydu bu adam?!
Esra şaşkınca bana baktığında ellerim yumruk oldu. Ayaz'ı gören Mavi heyecanla kollarını ona uzatınca Aram abim sinirle onlara baktı.
Ayaz bebeğimi kucağına aldığında sinirle yerimden kalktım ancak babam "Kızıma yardım etmişsin oğul, sağolasın. Gel otur kahvaltıya." dediğinde laflar ağzıma tıkandı.
Bana hiç bakmadan pişkince sofraya oturan adamı öldürmek istiyordum.
Neyse ki Ferzan uzanarak "Ben yeğenimi alayım." dedikten sonra Mavi'yi kucağından aldı.
"Sen... Burada ne yapıyorsun?" dedim ayakta ona bakarken.
Yapmacık gülümsemesiyle "İsmail yurt dışına döndü, sizi de bana emanet etti." dediğinde dişlerimi sıktım.
"Benim kardeşimin kimseye ihtiyacı yok Ayaz. Burada onun ailesi var zaten."
Aram'ın söylediklerine kafamı sallayarak "Evet öyle!" dedim hafif bir sinirle.
"Ben gayet iyiyim. Gördüysen gide-" diyordum ki "Bu ne lan?" dedi Berzan şaşkınca.
Dışardan gelen davul zurna sesi öyle gürültülüydü ki Mavi korkmuştu.
Babam "Heralde düğün var. Ama bizim niye haberimiz yoktur?" diye düşünceyle konuştuğu sırada tekrar kapı çaldı.
Artık sesler kapının önünden gelirken hepimiz merakla kapıya gittik. Aram abim kapıyı araladığında hiç beklemediğim bir manzarayla karşılaştım.
Gülerek bize bakan bir Boran...
Hemen arkasında kocaman üç tane danayı zorla tutmaya çalışan Firaz ve yedi tane adam...
Elinde kasap bıçağıyla duran başka bir adam...
Ve bir hoca.
Dilim adeta boğazıma kaçarken herkes benim kadar şaşkın olmalı ki çıt çıkmıyordu. Boran elini kaldırıp sallayınca davul zurna sesi aniden dururken "Selamın aleyküm." dedi keyifle.
Aram abim'e endişeyle bakarken kapıyı sıkıca kavradığını gördüm.
Endişeyle Boran'a dönerek kaş göz yaparken kaşları havalandı. Ardından tekrar Aram'a dönerek "Bunları size getirdim." dedi rahatça.
Aram abim kapıyı bırakarak ona doğru bir adım atarken Boran ellerini geride bağladı rahat ifadesiyle.
"Bize... Dana mı getirdin?"
Aram abimin sesi birazdan yaşanacak dehşetin fragmanı gibiydi. Endişeyle öne doğru adım atarak tırnağımı kemirmeye başladığımda Boran'ın sesini duydum.
"Evet. Tüm urfaya dağıttık, bunlar da sizin."
Aram abim sinirle gözlerini yumarak "Sen manyak mısın oğlum? Zır delimisin lan sen?" diye dişlerinin arasından konuştuğunda Boran bana döndü.
Berzan abim hemen önüme geçerek "Çek gözlerini Boran ağa!" derken her şeyden habersizdi...
Bilmiyordu ki o adam... benim bebeğimin babasıydı.
Babam, abimin yanına gittiğinde "Bu ne demek oluyor Boran ağa?" dedi sertçe.
Omuzlarını silkerek "Mutluyum." diyen adam hepimizi şaşkınlığa uğratırken "Mutluluğumu sizinle paylaşmaya geldim." dedi.
"Adak adamıştım, onları kestim. Sizi de ayırmak olmaz değil?"
Ferzan şaşkınca "Bu değişik ne yapıyor?" derken ben hala bana baksın diye kaş göz yapıyordum.
Adar abim aniden önüme eğilip "Kaşın gözün niye oynuyor abim?" dediğinde duraksarken gözlerimi kırptım.
"Şey... gözüme kirpik kaçtı, evet. Ondan yani."
Korkudan içim içimi yerken Esra'da bana endişeyle bakıyordu. Aram abim bir adım daha atarak "Bu ne yüzsüzlük Boran ağa?" diye bağırdı aniden.
Boran'ın yakasına yapışarak "Sen benim kapıma nasıl gelirsin ulan?" diye suratına doğru bağırırken Boran'ın suratı kasılsa da havaya doğru bakarak ağzının içinde bir şeyler mırıldandı.
Onun havaya bakmasıyla kenardan bize doğru koşan Cafer'de havaya bakarak geliyordu.
"Olay mı var?"
İki elimi birden kemirmeye başladığım sırada Boran yakasındaki eli çekerek "Ayıp oluyor." dedi sakin kalmaya çalışırken. Ben Berzan abimin yanından kafamı uzatmış onları endişeyle izliyordum.
"Ulan senin mutluluğundan banane!" diye dişlerinin arasından tısladı Aram abim.
Ben ne diyecek diye endişeyle bakarken Şimal abla'da "Kızım ne halt yiyeceğiz biz şimdi?" diye kulağıma fısıldadı.
Boran gülümsemesini bozmadan ona cevap verecekken gözleri konağın içine döndü. Aniden suratı kasılırken dişlerini sıkmıştı. Merakla arkamı döndüğümde kucağında tuttuğu bebeğimin saçlarını öperken gözlerini Boran'dan ayırmayan Ayaz'ı gördüm.
Gözlerim irice açıldığında Boran "Sen!" diye öne atıldı ancak Aram abim onu itekledi.
"Kimin evine giriyorsun lan sen?!"
Boran gür sesiyle "Senin burada ne işin var şerefsiz?!" diye bağırdığında herkes Ayaz'a baktı.
Ayaz cevap vermeden "Hemen..." dedi Boran.
Mavi'yi bırakmasını söyleyeceğini anlayarak öne doğru atladım ve "DURUN!" dedim bağırarak.
Boran'ın dikkatini dağıtmayı başarmıştım ancak beklemediğim bir şey oldu.
Dişlerinin arasından "Bu ne demek oluyor Bade?" dediğinde Aram abim "Sen nasıl benim kardeşimle konuşursun pezevenk?!" diyerek ona kafa attı.
Bir anda ortalık karışınca Hamza beni içeri çekti hemen.
Emir bebeğimi alarak yukarı çıktığında Aram, Boran'a, Berzan abim Firaz'a, diğerleri de kim denk gelirse ona vuruyordu.
Kurbanlık olarak bekleyen danalar adamların ellerinden kaçtığında Cafer "DANALAR KAÇIYOR!" diye bağırdı.
Ben kime bakacağımı şaşırırken en sonunda koşup Aram abimin kolunu tuttum.
"Dur artık!"
Boran ona karşılık vermediği için kendimi daha kötü hissediyordum. Yerde öylece dayak yerken aniden Aram'ı itekleyip kapıdan çıkan Ayaz'a kafa attı.
Şimdi o Ayaz'ı döverken abimde kollarımın arasından kurtulmaya çalışıyordu.
Herkes birbirine girerken onları durdurmaya çalışan babamı bile kimse dinlemiyordu. Bu durumdan en çok zevk alan kişi tabii ki Cafer'di.
"Amaan ne duruyorsunuz öyle, çalın bakayım keyifli bir şeyler." dediğinde davul zurna ekibi sanki çok normalmiş gibi tekrar çalmaya başladı.
Eskiden izlediğim cennet mahallesi dizisinin sahnesinin içine ışınlanmış gibiydim. Kavga edenleri ayırmak için bir ona bir buna koşarken bir ara sırtıma bir adam çarpınca babam da onu dövmeye başladı.
Boran belki de her şeyi toparlamak için bunu yapmıştı... Ancak şimdi her şey daha da boka sarmıştı.
Aram abim tekrar Boran'a atılıp "Siktir git!" diyerek yumruk atınca Boran onu itekleyerek "Anlaşabiliriz Aram!" diye bağırdı.
"Bundan sonra sizinle düşman olmak istemiyorum!"
Bir yandan da Ayaz'a vurmaya devam ediyordu.
"Ne anlaşması ulan? Neye anlaşacağım seninle!"
Boran nefes nefese "Belki..." dedi Ayaz'ı tekmelerken.
"Belki ilerde akraba oluruz."
Aram abim muhtemelen davul zurna sesinden duymamıştı, ancak ben duymuştum. Hepsini bırakıp sırıtarak tezahürat eden Cafer'in yanına geçtiğimde sıkıntıyla nefesimi dışarı verdim.
Ellerini havaya kaldırıp tezahürat yapan Cafer'e "Bu sefer sıçtık... Git bez getir." dediğimde cebinden bit bez çıkartıp havada salladı.
Bitmiştik...
Bu sefer ne olacaktı bilmiyordum.
❄️
Eveet bir bölümün daha sonuna geldik! 🥹
Bölümü nasıl buldunuz?
Olacak inşallah Boran... Biraz daha sabır sbdjsjkddn
Haftaya görüşmek üzere! ♥️
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 45.81k Okunma |
4.17k Oy |
0 Takip |
29 Bölümlü Kitap |