
Seneler akıp gitmişti. Her gece aynı hasbıhal halinde duvarla bakışıp sessizlikle iç çığlıklarımı boğuşturuyordum. Bazen çığlıklarım galip gelsin istiyordum. Galip gelsin ve içimdeki onca sessizliği bıraksın dışarıya geçsin gitsin ama olmuyordu. Nasıl yapmıştım bunu kendime. Omuzlarımdaki yüklerin artık ağırlığı normal geliyordu. Oysa gelmemeliydi!
Bu ev...
Yıllar sonra açılan bir kapı zaten var olan duyguları bu denli neden tekrar zedelemişti? Sırtımı koltuğa gelişi güzel atılmış toz tabakası ile bütünleşmiş beyaz örtüye dayandırmıştım. Burnumu gıdıklayan tozlar, beyaz bahçe lambasından içeriye giren ışık.
Her şey aynı ama hiçbir şey aynı değil!
Göz kapaklarım yavaşça açılıp kapanırken bir süre bedenimde koltuğa öylece sızmıştı..
Sabahın ilk ışıklarıyla beraber bahçeden gelen gürültülü ses ile gözlerimi olduğum yerde hızla açmıştım. Elim belimdeki silahı kavrarken peşi sıra ayağa kalkmış kapıya doğru temkinli adımlar atarken silahın emniyetinide açmıştım. Hafif tıkırtılar kapıya yaklaşırken tek hamlede kapıyı açmış ve namluyu hedefe hızla doğrultmuştum!
Karşımda gözleri yuvalarından çıkacak şekilde açılmış elleri havada kucağında simitlerle Eylül duruyordu!
"Eylül?!"
"A,abla.. s-"
Silahın emniyetini kapatıp belime hızla koyduktan hemen sonra eylülün önünde eğildim. "Ne işin var burada? Bir şey mi oldu?" Diye sordum telaşla.
Başını olumsuz anlamda sallarken, "Hayır." Diye cevap verdi.
"O halde seni buraya getiren şey ne Eylül? Tehlikeli olabilirdi!" Öfkeli çıkan sesimle beraber çatılmıştı kaşlarım.
Bakışları değişirken yutkundu. Dişlerimi sıkıp ayağa kalkarken tekerlekli sandalyenin arkasında geçerek itme kollarından tutarak iletmeye başladım.
"Ömer amca aldı beni."
Kısık sesle aklımadan geçen her şeyin cevabını verirken salona gelmiştik.
"Burada bu halde yaşayamayız temizlenmesi lazım bir kaç tamirlik iş var gibi görünüyor Ömer amcayla konuşur hallederim."
"Eylül gideceksin!" Yüzüne bakmadan düz bir şekilde çıkmıştı sesim. Keskin bir bıçak gibi.
"Ayağına bağ olmadım hiçbir zaman ama beni kendinden uzak tutmaya çalışıyorsun!"
"Eylül?!"
"Abla bir sen kalmışken sadece uzaklardan sesinle yetiniyorum o da işle ilgili şifreli konuşmalar oluyor!"
"Bu son hedef biliyorsun. Sona geldim bitecek ve dönceğim switzerlanda."
"Cumhurbaşkanı sözcüsü.."
"Onun o kadar yükselmesi elinin altındaki masum kanlarla olmuşken sefasını sürmesine asla izin vermeyeceğim. O orospu evladının planı daha da yukarılar masum rolüne bürünüp ülkenin en kanlı mafyası olduğunu herkese göstereceğim!"
"Kolay değil hiç değil abla gitmeyeceğim!" Başını olumsuz anlamda sallarken gözlerinden yaşlar usul usul süzüldü.
Masanın üzerinde duran araba anahtarını cebime koyup eylülün yanına gittim kucağında duran simiti masaya koyduktan sonra tek hamlede onu kucağıma alarak dış kapıya doğru ilerledim.
"Yapma lütfen."
Kaybedemem seni...
"Abla bırak beni sandalyeme!"
Bir tek sen kaldın...
"Abla!"
Kapıdan çıkıp arabaya doğru hızla adımlarla ilerlerken Eylül elleriyle beni hızla itmeye çalışıyordu. Nafileydi oysa bunlar. Yıllardır küçücük bedenimi ölüm makinası haline getirirken beni gücün değil cümlelerin yıkacağını tahmin edemezdim! Arabaya bir kaç adım kalmışken Eylül sağ kolumu dişlerini arasına geçirip ısırırken afallamış iki adım sendelemiştim. Kollarımdaki güç saliselik giderken Eylül ellerimden kayıp gitmişti. Yerde hıçkırıklarla beraber ağlarken sesler kulağıma çok boğuk gelmeye başlamıştı. Düşen ellerime bakarken soluğum yavaşlamıştı. O an olanlara bir anlam veremezken sağ kulağıma gelen cızırtı sesiyle beraber kulağımı tutarak diz üstü yere çöktüm.
Neydi bu?
Neden böyle oldu?
Derken Eylül'ün sürünerek yanıma gelip bana sıkıca sarılmasıyla beraber sesler, soluğum her şey o an normale dönmüştü. Derin bir nefes bırakırken dışarıya başımı Eylül'ün omzuna yasladım.
Titreyen kolları bedenimi sararken sırtımı usulca okşadı. Ellerim düşüp yara gören gizlerine giderken yavaşça dokundum.
Yıllar öncesinde annem ve babamı kaybettiğimizde Eylül çok küçüktü. Aşırı sessizlik, konuşmama, adım atarken zorlanma, kalp ağrısı gibi bazı şeyler meydana geldiğinde ülkenin en iyi doktorlarına götürdük lakin hepsi bize aynı şeyi sözlenmişti.
Vücudun kumanda merkezi beyin, stres ile karşı karşıya geldiğinde bunu bir tehlike olarak algılar ve vücuda şu emri verir;
kaç ya da savaş!
Eylül küçüktü ne kaçabildi ne de o stres ile savaşabildi.
Öfke ateşim cayır cayır yanarken birde Eylül'ü kaybetme korkusu bende travmaya yol açmıştı! Onu öyle görmek öfkemi harlarken aldığım özel eğitimleri daha kısa sürede bitirmiş küçük yaşta ölüm makinası halinde buna sebep olan çoğu kişinin kanını çoktan elime bulaştırmıştım.
Küçük bir bilgisayar ile başlayan Eylül'ün hackerliği gün geçtikçe daha çok ilerlemeye başlamıştı. Bu konuda teyzem onu eğitip hayata tutunmasına çok yardımcı olmuştu.
Şimdiyse yıllar geçmiş ikimizinde çocukluğunun geçtiği o evde bir dağ küçücük bir kıyaya yıkılmıştı.
"Lütfen gitmeyeyim. Sana karşı koyacak gücüm yok. Lütfen gitmeme izin verme abla."
Derin bir nefes bırakırken dışarıya başımı kaldırdım ve Eylül'ün yanağından usulca süzülen göz yaşlarını sildim.
"Bir kalbin var öyle değil mi?" Diye sordu titreyen sesiyle. Titreyen çenesiyle dişlerini sıkarken ağlamasını bastırmaya çalıştı.
İki ölüyü bir diriyi taşıyan bir kalbim var,
"Evet.."
"Ayağına bağ olmayacağım. Söz veriyorum evden çıkmam odamdan bile çıkmam ama seninle şu evde kalıp bana yakın halde nefes aldığını bileyim. Lütfen."
Eylülü kucağıma alarak arabaya yerleştirdim. Üzerimdeki poları dizlerini örtecek şekilde kapatıp geri çekildim ardından kapıyı kapattım. Anlamayan gözlerle bana bakarken kafasını önüne eğmişti. Eve girerek güvenliği açmıştım. Sırt çantımı ve birkaç parça eşya alarak dışarıya doğru ilerledim tam o sıra masanın üzerinde duran simitlere gözüm takıldığında geri dönüp onu da aldım. Ben evden çıkınca güvenlik devreye girmişti. Bagajı açıp çantaları ve Eylül'ün tekerlekli sandalyesini koyduktan sonra tekrar geri kapattım. Sürücü koltuğuna geçerken simitin tekini Eylül'e uzattım. Ağlamıştı. Simiti yavaşça eline alarak sessizce yemeye başladı.
"Saat 10:30 için bilet aldım."
"İptal et."
"Eğer işin varsa havaş ile gidebilirim sorun yok."
"İptal edebilirsin aldığın bileti."
Başını kaldırıp şaşkın, anlamayan, kızarmış burnu ve gözleriyle bana bakmaya başladı. Evden ayrılırken kumandayla garaj kapısını kapattım. Vitesi ileri takıp yavaşça yol almaya başladım.
"Hı?"
"Aldığın nefes, benim alıp verdiğimden daha kıymetli Eylül."
"A,abla?"
"Bu yaşıma kadar bileğimden güçlü boyumdan büyük çok kişiyle savaştım, ölümün kıyasına gelip elime bir sürü kan bulaştırdım. Korkmadım! Olurda en ufak bir şey sana karşı ters rüzgar olarak eserse ben aynı Buğlemim!"
"Bu ne demek abla?"
"Ev hazır olana kadar başka bir yerde konaklayacağız."
Yüzünde beliren tebessüm..
Yaklaşık bir saatlik yolculuktan sonra güvenli evlerden birine gelmiştik. Eylül'ü arabasına yerleştirdikten sonra içeriye geçtik.
"Merhaba bize iki kişilik kahvaltı yollar mısınız?"
"..."
"Evet, teşekkürler."
"Abla bizim evde kalacak olmamız riskli olmaz değil mi?"
Başımı olumsuz anlamda salladım, "hayır."
"Orayla kim ilgilenecek?"
"Eski çaçalar."
"Yaşıyorlar mı?"
"Biri kanserden vefat etti diğer ikisi hayatta. Bugün öğleden sonra görüşeceğim. En kısa sürede evimize daha da sağlam bir şekilde geçeceğiz."
"Teşekkür ederim gitmeme izin vermediğin için."
Yanına giderek karşısında eğildim ve dizleri üzerinde duran ellerini tuttum. "Beni yanlış anlamayacağını biliyorum Eylül. Burada kalmanı istemememin tek nedeni senin güvenliğinden tam anlamıyla sorumlu olamam düşüncesiydi. Bu kanın hala devam ediyor oluşu yayıldığında her şey kötüye gidebilir."
"Seni riske atmayacağım abla."
"Biliyorum güzelim, biliyorum. Sadece güvende olmanı istediğim için öyle davrandım ben yani," parmak uçlarımla saçlarımı geriye doğru taradım, "özür dilerim."
Sarıldı sıkıca. Bu his.. Közün üstüne dökülen soğuk su gibiydi. Çıkan cos' sesiyle katı olan kemiklerim minik kollarında adeta pamuğa dönmüştü.
Eylül benim nefes alan tek zafımdı!
Kapı sesiyle beraber kollarından ayrılmıştım. Beraber kahvaltı yaptıktan sonra Eylül'e banyoyu hazırladım. O banyosunu yaparken bende telefon görüşmelerimi hallediyordum.
"Abla hazırlandım."
İçeriden gelen sesle beraber telefonu kapatıp Eylülün yanına gittim.
"Hallettin mi işlerini abla?"
"Bitti sayılır güzelim. Mis gibi olmuşsun yol yorgunluğunu biraz olsun atabildin mi?"
"Hıhı evet. Abla bu arada çantamın içerisinde dosyalar var senin için hazırladım. Okul ve-"
"İş sonra önce biraz uyu dinlen bende o sırada dışarıya çıkacağım uğramam gereken yerler almam gereken emanetler var."
"Peki. Dikkatli ol abla Allah'a emanet ol."
"Sende güzelim sende Allah'a emanet ol."
Eski çaçalar ile görüşmeyi evde yapmıştım. Bu evin iç ve dış mimarları onlardı. Aile büyükleri aynı zamanda mafya liderleriydi. Kardeşim ve benim yaşıyor olduğumuzu bildiklerini söylediler. Kan bağı olmasada babam sayesinde çoğu büyüğümle can bağım olmuştu. İç mimarlıkla ilgilendiğim için evin bazı bölümlerini gizli olarak tutacak şekilde çizmiş çaçalara göstermiştim.
"Boynuz kulağı geçer dedikleri bu olsa gerek evlat."
Ses tonu sanki birisi iki eliyle onu boğazlıyor gibi çıkıyordu. Hedefi şaşıran merminin boğazını delip geçmesi sonucundan dolayı 12 ameliyat geçirip inatla hayata tutunan bir Çaça liderdi o!
Buraya girişte çıkışta zordu!
Uzaktan davulun sesini hoş duyanlar kulağını davula yaklaştırınca zevk alamazlar. Mafyanın içinde bulunmakta bunun gibiydi. Ne zaman ne olacağı asla bilinmeyen atılan taşın karanlık kuyuda gözükmediği gibiydi.
"Tahmini ne kadar zaman alır?"
"Mümkün olan en kısa sürede tamamiyle bitmiş olacak şekilde eline anahtarı teslim edeceğim evlat. Lakin ondan önce güvenlik taraması yapmamız gerekiyor."
"Onları ben hallettim."
"Öyle değil!"
Anlamayan gözlerle çaçaya bakarken kenarda duran siyah çantayı eline aldı ardından masaya koydu. Bir kaç tuşa bastıktan sonra evdeki tüm ışıklar sönmüş güvenlik devre dışı bırakılmıştı.
Kaşlarım çatılmış anlamayan gözlerle, "Neden böyle bir şey yaptınız?" Diye sordum.
"Bu ev sadece çocukluğunuzun geçtiği sıradan evlerden değil evlat."
Anlamayan gözlerle konuşmasının devam etmesini bekledim.
"Kasa görevi görüyordu. Bir yedeği bulunmayan çoğu dosya ona teslim edilir onda kalırdı. Nerede olduğu konusunda en ufak fikrim yok ama-"
"Çoktan burayı talan edip ele geçirmiş olabilirler mi? ah siktir!"
Telaşla dönüp duruyordum etrafımda. Geç kalmış olabilir miyim? Baba.. Sana ait olan bir şey ya başkasının eline geçtiyse ve buna ben sebep olduysam. Geçen dakikalar içimi ilmik ilmik çiziyordu adeta.
"Neden siz gelmediniz babamın ölüm haberini alınca siz alsaydınız dosyaları?!"
"Tez canlısın evlat."
"Ne ola-"
"Yerleşen 8 ayrı karınca buldum!" Diyerek merdivenden inen diğer büyüğüm elindekileri masaya bıraktı.
"Karınca mı?" Diye sordum çatılan kaşlarımla.
"Bizim tabir ile şu gördüğün ufacık şeyler görüntüsü, ses, şifre hackleme aklına gelen her şey için kullanılan yararlı böcekler."
"Demek oluyor ki sistemi henüz çözemediler veya babanın çözülmesini istediği ufak şeyleri çözdüler geri kalanlar duruyor. Bu karıncalar yeni yerleşti sana kim verdi bunları?"
"Teyzem?!" Kaşlarım çatılmış masanın üzerinde duran ufacık şeyleri avuçlarım arasına alıp sıkmıştım.
Çaça saksının üstünde duran renkli taşlardan birini alıp toprağı üzerine sürerek temizledi ardından bana doğru döndü ve taşı attı. Havada yakaladığım taşı yavaşça yere indirdim.
"Taş uzaktan gelmez evlat, taş, uzaktan gelmez!"
"Bu ne demek oluyor?"
"Eylül ve senin için burayı yeniden zırha çevireceğim. Sende babanın üzerine yemin edeceksin Eylül dışında kimseye güvenmeyeceğine!"
"Çaça siz ne biliyorsunuz, teyzem ile ilgili?"
"Gözlerinle şahit ol. Kelamlar sarfı zarar olur."
"O gün orada olmasaydı bizde ölecektik! Peki ya siz nerdeydiniz?!"
Koltuğa gelişi güzel tekme savururken çenem git gide kasıldı.
"Pikniğe gittiğiniz yere yetişmedi teyzen zaten oradaydı!"
Sanki o an başımın arkasına doğru ince sivri uçlu bıçak saplanmış ve sokabildiği kadar derine sokuyor gibi bir acı hissettim.
"8462..." Tekli koltuğa oturan diğer Çaça söylemişti karamları. "8462 evinde kitaplığında bulunan gizli kasanın şifresi. Siz oradan o gün yaşayarak çıkmadınız. Herkesin bildiği ya da teyzenin herkese bu şekilde bildirdiği büyük bir yalandı."
"Neden? Neden böyle bir şey yapsın?"
"Ölüm makinası haline getirdi seni Buğlem? Öldürenin sen ölenin daima başkaları olduğu bir ölüm makinası! Öldürmen gerekenlerin bilgisini sana teyzenden gelmiyor muydu?"
"Gerçekler elbet gün yüzüne çıkaracaktı. Biz seni bulmayı çok denedik ama siz yaşayan ölüler gibi yıllarca kaçak göçek yaşadınız."
"Teyzem..." yutkundum devamı gelmedi. Lakin bu yutkunuş çok farklıydı. Kalın öfke dolu solumalarım.
"Evlat adımların temkinli olsun. Buraya yerleştireceğin korumaları Ömer ayarlasın."
Başımı olumlu anlamda salladım.
Yıllar önce aynı cümleyi Kazuhide amcada kurmuştu. Saat epeyce geç olunca anahtarı çaçalara teslim ederek evden ilk ben ayrılmış otele doğru yola çıkmıştım. Elime telefonu alarak Eylül'ü aradım. İkinci çalıştı açmıştı.
"Ablacım?"
"Güzelim yemek yedin mi?"
"Seni bekliyoruz."
"Kimle?!"
"Teyzem burada."
•
Instagram/tiktok ; peonyscentedwriter
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |