
Yağmur Deva Uysal
ozcelikberat: Sana verdiğim sözler?
ozcelikberat: Çocukluğumuz?
ozcelikberat: Deva ben artık saçma sapan çocuk işlerinden çok sıkıldım.
ozcelikberat: Yarın saat 18.30'da dershanenin arkasındaki parkta bekleyeceğim.
ozcelikberat: Ya gelirsin ve bana her şeyi baştan sona anlatıp bu saçma duruma bir son verirsin
ozcelikberat: Ya da seni her yerden engellerim bir daha asla bana hiçbir yerden ulaşamazsın.
ozcelikberat: Saat ve yer belli.
ozcelikberat: Seçim senin
Gergince mesajları tekrar tekrar okudum. Bana birkaç gün verseydi eğer belki daha rahat karar verebilirdim ama şu an söylediği zamana 24 saat bile yokken nasıl bu kadar hızlı bir karar vermemi bekleyebilir benden?
Karşısına çıkarsam ne olacak? Beni hatırlayacak mı? Eski dostluğumuz devam edecek mi? Yoksa hiç tanışmamışız gibi mi devam edecek hayatına?
Ya beni hayatında istemezse? Hayatına giremeden tekrar çıkmayı bu kez kaldırabilir miydim?
Başımı duvara yaslayarak perdenin arkasından onu izlemeye devam ettim. Telefonu masaya attıktan birkaç saniye sonra içeri girdi. Birkaç dakika sonra odanın ışığı kapanınca yatmış olabileceğini düşünüp nefes verdim. Tam içeri girecekken apartmandan çıktığını görünce merakla onu izlemeye devam ettim.
Gözden kaybolunca ne kadar peşinden gitmek için delirsem de böyle bir şansım olmadığı için perdeyi çekip yatağa döndüm.
Nereye gitmişti? Neden gitmişti? Beni bulmayı gerçekten mi istiyordu yoksa bu sadece bilinmeyenin cazibesi miydi?
Sorular yine zihnimi esir alırken yorgunca nefes verdim. Çocukluğuma, çocukluğumuza dönmek istiyorum. Berat'la mutlu olduğumuz ve tek derdimizin birkaç saat daha fazla oyun oynamak olduğu, birlikte biraz daha vakit geçirmek için ailemize yalvardığımız o zamanlara.
Şimdiyse o kadar kopmuştuk ki. Yıllar önce birbirimizin hayatındaki en önemli yeri kaplarken şimdi neredeyse hiç yoktuk birbirimizin hayatında. Belki de bir daha asla eskisi gibi olamayacağız.
***
Gergince dershaneye girdim. Şu an en son isteyeceğim şey bile değil Berat'la karşılaşmak. Sanki karşılaştığımız anda istemsizce dilimden Deva'nın ben olduğu dökülecekmiş gibi geliyor.
Derin nefes alarak sınıfa çıktım. Sınıfta göremeyince merak etsem de bi nevi rahatlamıştım. İçten içe ona yazmak ve buluşma saatini erkene çekmek için kendimi yesem de engel olmaya çalıştım.
Keşke o yazsa ve erkene çekse buluşma saatini. Bir an önce konuşalım ve artık ne olacaksa olsun.
Bildirim gelince kalbim hızlanırken ondan mı diye baktım hızlıca. Mesajın ondan olmadığını görünce nefes verdim.
Tamam, gideceğiz yanına. Konuşacağız ve anlatacağız her şeyi ama şimdi değil. Biraz sakinleş. Zaten buluşmanıza kaç saat kaldı ki? Buluşma saati gelene kadar sakinleşirsin hem ve daha rahat konuşursun. Şimdi bir anda karşına çıkarsa elin ayağın birbirine girer mahvedersin her şeyi.
Hoca sınıfa girince iyice duvara sindim. Biraz uyusam iyi gelir eminim. Sakinleştirir ve stresimi azaltır.
Saat daha 9 ve öğle arasına kadar uyusam yeter zaten, öğle arasında çıkar parka geçer gerekirse erken gelmesini isterim.
Gözlerimi kapattım yavaşça çok yorulduğum için. Zaten sabaha kadar Berat'ı düşündüğüm için hiç uyuyamamıştım.
Kolumdan dürtülünce gözlerimi açtım. Rehberlikçinin ve müdürün başımda dikildiğini görünce kaşlarımı çattım. Daha yeni kapatmadım mı ben gözlerimi?
"Yağmur, iyi misin?"
Başımı salladım. Altı üstü derste uyudum neden herkes başımda toplandı ki?
"İyiyim hocam, uyuyakalmışım..."
Bakışlarım duvardaki saate kaydığında neredeyse 12 olmak üzere olduğunu görünce dudaklarımı ıslattım. Ne ara uyumuştum 3 saat?
Rehberlik hocası iç çekip elini omzuma koyunca içimi bir huzursuzluk kapladı. Önce omzumdaki eline sonra hocaya baktım.
"Benimle gelir misin biraz? Konuşalım seninle."
Başımı sallayıp ayağa kalktım. Dersin bitmesine 10 dakika kalmıştı zaten neden beni erken çıkartma gereği duydular ki?
Elimle gözümü ovuştururken sınıf arkadaşlarıma baktım. Meraklı gözlerle bana bakıyorlardı hepsi. Bir suç mu işledim acaba bilmeden?
Merakla arkamı dönüp müdüre baktığımda çantamı topladığını görünce kaşlarımı çattım.
“Hocam, bir sorun mu var? Neden eşyalarımı topluyorsunuz?”
Müdür ne diyeceğini bilemeyerek rehberlikçiye bakınca kaşlarımı çattım. Birisi artık bana ne olduğunu söyleyecek mi yoksa ben burada ne olduğunu anlamaya çalışırken kafayı mı yemeliyim?
Rehberlik hocamız kolunu tekrar omzuma koyunca fark ettim titremeye başladığımı. Her stres yaptığımda olduğu gibi yine titremeye başlamıştım. Artık bir açıklama yapması için yalvarırcasına hocama bakarken dişlerimi sıktım kendimi tutabilmek için.
“Yağmurcuğum, bu haberi bu şekilde vermek istemezdim fakat… Annenler ufak bir kaza geçirmiş. Şimdi hastanede…”
Annenler ufak bir kaza geçirmiş.
Annenler bir kaza geçirmiş.
Annen kaza geçirmiş.
Hocamın söylediklerini dinlemeye çalışsam da kelimeleri çok uğultulu geliyordu kulağıma. Görüşüm yavaşça bulanıklaşırken son gördüğüm beni tutmaya çalışan kollar oldu.
***
Gözlerimi zorla açarken birkaç saniye nerede olduğumu anlamaya çalıştım. Beyaz duvarlarda gözlerim dolanırken görüş açıma giren serumla kaşlarımı çattım.
Hastanede miyim? Ama neden?
Annen kaza geçirmiş.
Son duyduğum cümle zihnimde yankılanırken yattığım hastane yatağından doğrulmaya çalıştım. Başımın dönmesini umursamadan ayağa kalkmak için hamle yaptım. Kolumda hissettiğim acıyla yüzümü buruştururken kolumdaki elin sahibine baktım.
“Yağmur ne yapıyorsun? Daha yeni açtın gözlerini, bir yere gidemezsin.”
Başımı salladım onu dinlemeyeceğim için.
“Annemi görmem gerekiyor hocam, annem nerede?”
“Annen seni bu şekilde görmek istemezdi emin ol, serumun bitsin hemşireyi çağıralım birlikte gideriz tamam mı? Zaten bitmek üzere serumun.”
“Hocam serum umurumda değil, annemi görmek istiyorum. Bu hastanede mi annem?”
Çaresizce başını sallayınca ayağa kalktım. Serumun yatağa bağlı demire asılı olduğunu görünce hemşireyi bekleyemeyecek olduğum için yanda duran peçetelerden fazlaca alıp kolumun iğneli kısmına doğru bastırıp hızlıca iğneyi çektim. Peçete kan olunca hızlıca kolumu kıvırdım kan akışını kesmek için ve odadan çıktım.
Rehberlikçi de peşimden sakin olmamı söyleyerek beni takip ederken danışmaya gidip annemin ismini verdim. Annemin oda numarasını öğrenince asansöre yöneldim.
“Yağmur, annen seni bu şekilde görürse çok korkacak. Biraz sakinleşip mantıklı düşünür müsün lütfen?”
Başımı çevirip hocama baktım.
“Yanında gidince korkacak bir şey olmadığını anlayacaktır. Annemi görmem lazım.”
Yanımıza gelen hemşire bir şeyler söylemeye başlayınca ona döndüm.
“Bakın ben gerçekten iyiyim, stres ve korku gibi duyguları yüksek seviyede hissedince ufak bir baygınlık geçiriyorum sadece. Şu an sadece annemi görmek istiyorum.”
Asansör gelince asansöre bindim. Annemin olduğu 9. katın düğmesine basıp asansörün duvarına yaslandım hocam da asansöre binince ona baktım göz ucuyla. Annemi görmek istiyorum diyorum, neden inatla beni engelliyor ki?
Ya anneme bir şey olduysa?
Korkuyla yutkundum.
Hayır, annem sadece ufak bir kaza atlattı ve kontrol amaçlı şu an gözlem altında. Hiçbir sorun yok.
Asansörün kapısı açılınca hızlıca asansörden bakıp oda numaralarını gösteren tabelalara baktım. Sol tarafta olduğunu görünce oraya dönüp odaya ilerledim. Kapıyı tıklatıp içeriden ses gelmesini beklemeden içeri girdim.
Annemle göz göze gelince derin bir nefes verirken bakışlarım alçılı koluna kayınca kaşlarımı çattım. Gözlerim anında dolarken yeniden gözlerine baktım.
“Anne?”
Zorla çıkan sesimden sonra hızlıca ona adımlayıp sıkıca sarıldım ona. Annem de diğer koluyla beni sararken kokusunu içime çekmemle dolan gözlerim yaşlarını akıtmaya başladı. Annemin omzunda iç çekerek ağlarken koluna dikkat ederek daha sıkı sarıldım.
Kendimi biraz daha iyi hissederek geri çekilince anneme baktım. Bakışlarım koluna kayarken tekrar yüzüne baktım. Kaşındaki küçük yarığı daha yeni fark edince yutkundum.
“Önemli bir şey yok, ufak bir kaza. Kolum kırılmış, 3 hafta alçıda kalacakmış. Bir de kaşım yarıldı sadece. Önemli bir şey yok gerçekten. İyiyim.”
Kaşındaki yarayı inceledim birkaç saniye. Bakışlarımı yaradan ayırmamı sağlayan babamın sesi oldu.
“Biz sakatlanmadık diye mi bu yok sayılma?”
Başımı çevirip babama baktım. Annemin aksine dediği gibi o sapasağlam gözüküyordu. Annemin yanından kalkıp babama sarıldım sıkıca.
“Size bir şey olacak diye çok korktum.”
Babam saçımı okşayıp başımın üstünden öperken hocamın sesini duymamla gözlerimi açtım.
“Tekrar geçmiş olsun, ben artık müsaadenizi istiyorum, saat de geç oldu. Bir şeye ihtiyacınız olursa haber verirsiniz. Elimizden geldiğince yanınızda oluruz.”
Babamla annem teşekkür ederken hocamı yolculadım. Hocamın gitmesiyle anneme yöneldim. İhtiyaçlarıyla ilgilenirken saatler birbirini kovalamıştı. Geç saat olmasına rağmen annem hastanede kalmak istemediği için nöbetçi doktora ısrar ettiği için taburcu edilmişti.
Annemi dikkatlice arabaya yerleştirdikten sonra evin yoluna doğru ilerledik. Eve gelene kadar bugün olanları sindirmeye çalıştım sessizce. Eve vardığımızda arabadan inmemle gözüme ilk takılan Berat’ın balkonu oldu.
Berat.
Buluşma.
Telefonum?
Gözlerim panikle büyürken babama döndüm.
“Telefonum, çantam nerede?”
“Sen bayılınca onları almak akıllarına gelmemiş, dershanede eşyaların. Yarın gidince alırsın müdürün odasından.”
Sıkıntıyla nefes verdim. Hayır, benim o telefona şimdi ihtiyacım var.
Sıkıntıyla alnımı sıvazladım. Saat gece yarısını geçmiş, neredeyse 1 olmuştu. Bu saatte hiç kimseyi rahatsız edemeyeceğim için mecburen eve girdim aklım Berat’ta kalsa da.
Eve girince annemi rahat ettirip yatırdıktan sonra odama geçtim.
Sıkıntıyla ona ne diyeceğimi düşünürken cama ilerledim. Telefonum elimde değil, numaranı ezbere bilmiyorum. Şu an sana ulaşmamın tek yolu çat kapı evine gelmem ama neredesin ne yapıyorsun bilmiyorum. Gelsem bile ne tepki verirsin kestiremiyorum.
Yorgunca üstümü değiştirip yatağa girdim. Yarın ilk işim erkenden dershaneye gitmek olacak. Zaten Berat erken gelen birisi olduğu için kolayca onu yakalayıp kendimi açıklayabilirim.
Kafamda yarın için plan yapıp gözlerimi kapattım. Umarım beni dinlersin Berat.
***
Sabah uyku tutmadığı için erkenden hazırlanıp dershaneye gittim. Berat’ın gelmesini beklerken bir yandan da müdürün gelmesini bekliyordum telefonumu alabilmek için. Saat 9’u çoktan geçmiş, ders başlamıştı ama Berat ortalıkta gözükmüyordu.
Belki de gelmeyecektir bugün?
İç çekerek ayağa kalktım. Tam müdürün katından inecekken merdivende müdürü görünce gülümsedim. Sonunda kavuşacağım telefonuma ve Berat’a.
Müdürün ailem ve sağlığım hakkında sorduğu sorulara hızlıca cevap verip eşyalarımı alıp çıktım dershaneden.
Telefonumu açmamla sayısız cevapsız çağrı ve mesajla karşılaşınca hemen Berat’ın sohbetine girdim.
17 yeni mesaj
ozcelikberat: Nerede kaldın? (18.35)
ozcelikberat: Deva? (18.36)
ozcelikberat: Gelmeyecek misin (18.40)
ozcelikberat: Bak korkuyorsan eğer korkacak bir şey yok (18.42)
ozcelikberat: Neden gelmiyorsun (18.50)
ozcelikberat: Bir işin mi çıktı
ozcelikberat: Ya da bir sorun mu var?
ozcelikberat: Bir açıklama bile yapmayacak mısın? (19.10)
ozcelikberat: Yazık (19.20)
ozcelikberat: Gerçekten yazık sana (19.21)
ozcelikberat: Seni ciddiye alıp bunca zaman vakit kaybeden bende hata.
ozcelikberat: Hiçbir şeyi hak etmiyorsun.
ozcelikberat: Sen de en güvendiğin anda böyle bir başına bırakılırsın umarım Deva
ozcelikberat: Ya da adın her neyse artık
ozcelikberat: Hiçbir önemi yok.
ozcelikberat: Bir daha sakın bana yazma.
ozcelikberat: Bir daha benimle herhangi bir şekilde iletişime geçmeye çalışırsan karşında çok farklı bir Berat görürsün. (19.58)
Ne diyeceğimi bilemeyerek ekrana baktım birkaç saniye.
yksyisktimoldu: ben çok özür dilerim **İletilmedi
yksyisktimoldu: neredesin yanına geleyim **İletilmedi
yksyisktimoldu: engelledin mi beni **İletilmedi
yksyisktimoldu: bir kez dinle beni nolur **İletilmedi
Mesajlarımı göremeyeceğini bildiğim halde gözlerim dolarken yazmaya devam ettim.
yksyisktimoldu: beni dinlemen için ne gerekiyorsa yapacağım.
yksyisktimoldu: her şeyi **İletilmedi
Gözlerimi silip yaslandığım yerden doğruldum. Sen beni istemesen de sana geleceğim Berat. Sana kendimi açıkladıktan sonra eğer yine istemezsen bir daha asla karşına çıkmam ama şimdi kendimi açıklamam gerekiyor.
Berat’ın evine doğru emin adımlarla ilerledim. Kafamda söyleyecek olduklarımı tekrar ederken yolu bitirip apartmana ulaştım. Dış kapının açık olmasını fırsat bilerek içeri girdim. Asansörün en üst katta olduğunu görünce beklemeye halim olmadığı için merdiven basamaklarını ikişer ikişer tırmanarak Berat’ın katına ulaştım.
Kalbim haddinden hızlı atarken derin bir nefes alıp düşünmeden kapıyı çaldım.
Bunu düşünmeden yaptım çünkü eğer düşünmeye kalkarsam vazgeçip eve gideceğimi biliyorum.
İçeriden sesler gelse de kimse kapıya bakmayınca tekrar kapıyı çaldım. Berat’ın homurdanma sesini duyunca gülümsedim.
“Kimsin?”
Sesini duymam bile heyecandan çığlık atmama sebep olacak kadar ruh halimle oynarken kendimi sakinleştirdim hızlıca. Tüm gücümü toplayıp derin nefes aldım.
“Ben Deva…”
Birkaç saniyelik sessizliğin ardından kapı bir anda açılınca Berat’la göz göze geldik.
Arkasından vuran ışık yüzünü çözmemi engellerken gözlerindeki duyguyu anlamaya çalışarak bakmaya devam ettim o çok sevdiğim gözlerine.
Kapıyı yüzüme kapatmaması için içimden yalvarırken yutkundum.
Şimdi ne yapacağım?
***
Aynı bölümü iki kez yazmak o kadar kafa karıştırıcı ki özellikle de iki farklı ruh haliyle yazmak.. neyse ki bunu da hallettik.
Bölümü nasıl buldunuz?
Sizce Berat ne yapacak?
Profilimden diğer kurgularıma da göz atmayı unutmayın :33
Beni diğer sosyal medya hesaplarımda da takip etmek isterseniz şu şekilde;
tiktok/instagram: asraninzihni
twitter/inkspired/wattpad/cizgistudio/kitappad: perdidoentisara
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |