🧚🏻♀️
Bayan Olivia odadan çıktığında tek başıma kalmıştım. Aklım Victoria' da kalmıştı. Onu çok merak ediyordum. Acaba ona ne yaptılar, bu hücre denen yer nerede? diye düşünürken, odanın içinde midemden guruldama sesi çok gürültülü bir şekilde duyulmuştu. Aklıma aç olduğum gelmişti ve odanın içinde tekrar sesler gelmeye başlamıştı. Ancak bu seferki sesler midemden gelen açlık sesine benzemiyordu. Bu seferki sesler benimle alay ediyormuş gibiydi. Bu sesler benimle dalga geçen aklımı sıyırtacak seslerdendi.
- LİNA- LİNA- LİNAA- HAHAHAHAH- Aç mı kaldın sen ya yazıııkkkk.
Sesler benimle dalga geçiyordu. Onları anlamıyordum. Hem benimle dalga geçip hem de bazen bana öğüt veriyorlardı. Gün iyice ağarmıştı, odaya kimse gelmiyordu. Daha fazla açlığa dayanamayacaktım. Bir an önce yemek yemem gerekiyordu. Yemek yedikten sonra Bayan Olivia'yı bulup kaldığım oda hakkında onunla görüşecektim. Odanın içinde sürekli beni rahatsız eden sesler duyduğumu ona söylemem gerekiyordu. Belki odamı değiştirir de bu soruna bir çözüm bulurdu. Bu seslerin neden ve nereden geldiğini merak ediyordum. En kısa zamanda bunu ona soracaktım.
Sonuçta beni burada korkutmak mı istiyorlar bilmem gerekirdi ki, benimde ona göre davranmam kendimi korumam gerekirdi. Eğer bu sesler gerçek değilse de deliriyor muydum bilmem lazımdı... Üstümdeki balkabağı ve cadı şapkası desenli pijamalarımı çıkartmadan odanın kapısını açtığımda karşımda Bayan Olivia'yı gördüm. Bayan Olivia'yı görmem duraksadım. Galiba onu gökte ararken yerde bulmuştum.
"Linacığım acıktın mı canım?" Bayan Olivia'nın bu tavrı beni oldukça şaşırtmıştı gerçi bu kadın ben buraya geldiğimden beri beni şaşırtıyordu da neyse. Benim aç olduğumu ve yemekhaneye gitmek için odadan çıktığımı nasıl biliyordu? İç sesime bu soruyu yönelttiğim de bana nedense cevap vermemişti. Canım iç sesim bana hep yardımcı olurdu zaten!
Bayan Olivia konuşmasına devam ederek;
"Bende sana geliyordum. Sana yemekhaneyi göstermeyi ve okulu tanıtmak için gelmiştim. Biraz geciktim ancak kusura bakma lütfen." Bayan Olivia'nın benden bu şekilde çekingen tavır sergilemesine biraz şaşırmıştım açıkçası. Dün gece bana ters davranan huysuz kadın gitmiş yerine çekingen iyimser bir kadın gelmişti. "Hadi gel seni yemekhaneye götüreyim" demesiyle birlikte odadan çıktık.
Okul her zaman ki gibi aynıydı. Fakat gözüme daha önce görmediğim ve bu sefer dikkatimi çeken bir ayrıntı takıldı. Okulun pencereleri tahtadandı. Yerlerde kırmızı halılar ve koridorun sonuna geldiğimizde büyükçe bir kahverengi ahşap masa bizi karşıladı. Masanın tam ortasında büyükçe bir haç işareti ve yanında kırmızı mumlar, şamdanlıklar, şaraplar, alkoller vardı. Bu görüntü okula farklı bir hava katıyordu ve okul koridorunun sadece bu kısmı hiçbir şeyin normal olmadığını gösteriyordu.
İç ses; (okulda şarap ne alaka öğrenciler niye içki içiyor bence çok geç olmadan kaçalım biz!.)
Bayan Olivia okul hakkında bilgi verirken, burasının yemekhaneye giden tek yol olduğunu söyledi. Masayı geçtikten sonra başka bir koridordan ilerledik. Bu sefer önümüze büyük bir kapı çıktı. Bayan Olivia anlamadığım bir dilde kapıya sözler fısıldamaya başladı. Olivia bir kaç söz söyledikten sonra hiçte inanılmayacak bir şey oldu, kapı dalgalanmaya başlamıştı. Ve kapı "bizle" gerçekten de bizimle konuşmaya başladı.
İÇ SES; (Kapı ciddi ciddi bizle konuşuyor Lina! bence gitmek için mantıklı bir sebep daha. Haydi kaçalım buradan. Hem bana da eğlence çıkar.)
"Okulumuza hoş geldin Lina, bana Bay "Dakota" diyebilirsin buraya her geldiğinde Dakota KAPI demen yeterli olacaktır. Seni burada görmeyi çok uzun bir vakit bekliyorduk, hoş geldin. Sana çok özel bir kahvaltı tabağı hazırlatacağım şimdiden afiyet olsun Lina." Konuşmasını bitirdiğinde kapının gerçekten benimle konuşuyor olması enteresandı.
Hâlâ bütün bu olanlara akıl sırı erdiremiyordum. Bayan Olivia bu şaşkınlığım üzerine sırtımı okşayarak "tatlım tedirgin hissetmeni gerektirecek bir şey yok o buradan sorumlu. Buraya gelen herkes ona bu şekilde söyleyerek içeriye girer ve yemek yer." diye korkumu hafifletmeye çalışan cümleler kurduğunda biraz olsun kendimi iyi hissetmeye başlamıştım.
Kapılar kendiliğinden sonuna kadar açıldığında ben titrek adımlar atarak yürümeye başladığımda Bayan Olivia oldukça kendin emin bir şekilde duruşu ve yürümesiyle birlikte içeriye doğru yürümeye başladık. İçeride iki duvar kenarında ve ortada uzunca masalar, duvarlarda mutfak malzemeleriyle yemek yapan aşçı kadın ve adamların tabloları vardı. Onlara baktıkça tabloların içine çekiliyormuş gibi oluyordum. Bu çok garip bir histi.
Çerçeveli bir şekilde duvarda asılı durmasalar, tablo olmasalar onları gerçek zannederdim. Çünkü aşırı derecede canlı gibi duruyorlardı. Sanki içlerine hapsolmuş gibilerdi. Yemekhanenin duvarlarında olan eski fotoğraflar, yemekhane ile ilgili yazılmış kurallar yemek tarifleri vardı. Duvara çerçevelenmiş bu tablolar okula oldukça histerik bir ambiyans katıyordu.
Ben yemekhaneyi incelerken Bayan Olivia, bana yemekleri nereden alacağım hakkında bilgi veriyordu. Bayan Olivia konuşurken içeriye simsiyah giyinmiş bir öğrenci grubu girdi. Hepsi eş, eşti. Bir tanesi en arkadan geliyordu. Ben onlara bakarken, bir grup daha içeriye çoktan girmişti bile. Bizi gördüklerinde hepsi bize dönüp bakarak oturacağım masaya oturdular. Bayan Olivia onlara "çocuklar Lina ile tanışın lütfen kendisi okulumuza daha yeni geldi. Dün gece 26. No'lu odadaydı. Onunla arkadaş olun, kendini yalnız hissetmesine izin vermeyin. Henüz okulda tanıdığı kimse yok"
Diyerek onların benimle tanışması için zorluyordu. Hepsi beni incelemeye başlamıştı. İçlerinden biri; "hocam zaten dün görmüştük kendisini" diyerek aralarında gülüştüklerinde beni nereden gördüklerini hatırlamaya çalıştım ancak ben, İsabella dışında hiç kimseyi görmemiştim. Cevap vermediğimde gülüşmelerini kestiler ve aralarında sessizlik oluşturdular.
"Biz tanışıyoruz değil mi ? Balkabağı"! Gözlerimi kısarak sesin geldiği yöne baktığımda, gözümün önüne, bu balkabağı lafının dün gece benimle alay eden sesler olduğunu hatırladım. İyi ama onlar zihnime nasıl girebilmişti ki? Etraftaki gülme sesleri yükselirken, hepsini gözlerimi kısarak teker teker incelemeye başladım. Burada bu kadar komik olan ne vardı? Gözlerim üzerlerinde gezinirken başka bir tanesi yanıma geldi, "sen onlara aldırma yeni gelenlere hep yaparlar bu arada ben "Alvin" diyerek elini uzattı. Kız onlardan farklı gibi duruyordu. Onlara bakarken öyle dalmıştım ki düşüncelerime, kıza cevap bile verememiştim.
Bu sırada yemekhanede başka bir ses duyuldu. " kızın dili yok herhalde" diyerek ima yaptılar. Karşımda bana elini uzatan, benimle tanışmak isteyen Alvinin elini hemen tutup sıktım ve tanıştığıma memnun oldum dedim. Masaya ilerleyerek onların karşılarında durdum. En dipte ki boş duran bir sandalye çektim tam oturacaktım ki bir den ses yükseldi.
"Burada ben varım görmüyor musun dostum. Başka yere geç. Ama illa ki oturmak istiyorsan gel böyle." Diye bir ses duyuldu. Tam bu anda sandalyenin üzerinde bir erkek belirdi. Ağızımdan küçük bir çığlık duyuldu elim masadaki su bardağına çarptı. Bardağın yere saniyeler içerisinde düşmesiyle anında tuzla buz oldu.
Sandalyeden gülme sesleri yükselirken, hızla atan kalbim karşı konulamayacak cinste korkuyordu. Neredeyse sandalye benimle konuşuyordu. Neler olduğunu idrak ettiğim de masadakiler kıs kıs gülüyordu iki kişi hariç...
Yüzümde korkmuş, ve neler olduğunu anlayamadığım bir ifade vardı. Masadakilere bakarken Alvin konuşmaya başladı. " Dalgayı bıraksak mı artık kız ciddiye alıyor ve kokuyor Javed. Hem sen görünmez olduğunun farkında değil misin?"
Alvin sustuğunda masadakiler gözlerini devirerek boş iken dolu olan sandalyeye bakmaya başladılar. Birden sandalye de tekrar beliriverdi. Uzun boylu, kumral, yeşil gözlü, oldukça kaslı biri oturuyordu. Onun öğrenci olup olmadığı aşikârdı. Ama madem böyle şakalar yapabiliyorsa hâlâ çocuk olduğu da belliydi. Onun nasıl birden göründüğü etkisiyle geriye doğru adımlarımı sürdürdüm. Bütün bu olanlar hiç normal değildi. Korkumdan kıpırdayamazken, "korkma yemem seni. Şunlar gibi değilim"
İşaret ettiği yere baktığım da, Yemekhanede olduklarını unuttuğum diğer öğrencilere bakarken buldum kendimi, duvar kenarındaki masaya oturmuş olan şapkalı simsiyah giyinen bir grubu işaret ettiğinde kafamı o tarafa doğru çevirerek onlara baktım göz ucuyla.
"Çok bakma da gözün kalmasın sonra bizi uğraştırma onlarla. Zaten daha yeni kavga ettik. Bir kavgayı daha ve hücre cezasını kaldıramayacağım." Gözlerini devirerek tabağında ki kahvaltılıklarıyla oynamaya başladı. Sonra tekrar gözlerini kaldırdı sesimi çıkartmayıp bana bakan siyahlı guruba baktığımı gördüğünde; " Hücre de fareler, örümceler, hamam böcekleri var Lina. Mümkünse şuraya otur ve yemeğini ye. Zira tekrar onlarla aynı ortamda bulunmak gerçekten de midemi bulandırıyor bir daha girmeyelim." Diye söylenerek yanındaki boş sandalyeyi işaret etti. Arkamda ki gruba baktığımda masadakilerin bakışları üzerime çekildi. Bir kız yemek yediği tabağın içindeki zeytine çatalını batırdı.
Ağızına alacak iken hiddetle çatalı tabağa fırlattı. Tabak ortadan ikiye bölündü. Yemekhanedekiler onlara doğru döndüğünde kız bana nefesini vererek baktı. Elinde tuttuğu çatalını hadi dercesine başıyla işaret ederek kaldırdı. Masanın sağdan dördüncü sandalyesinde oturan beyaz saçlı bir kız konuşmaya başlamıştı.
"Gözlerinize dikkat edin de oymayalım canım."
"Kızım sen ne diyorsun öyle ya!" Alvin sandalyesini iterek ayağa kalktı.
"Kızı korkutmasana yeni gelmiş bilmez şimdi o hemen pat diye söylenir mi?" Başka masadan kızlar da gerilim voltanının içerisine girdiler. "Gerçekten çok ayıp hiç de arkadaş canlısı değilsiniz. Canım istersen buraya gel orada kendini yabancı hissedersin." diyerek Alvine laf çarptı. Hücre denen yerin nasıl bir yer olduğunu duyunca aklıma, Victoria geldi.
Ona da sabah hücre cezası vermişti, Bayan Olivia. Aklım Victoria'da kalmıştı acaba şimdi nerede, ne yapıyordu? Ben Victoria'yı düşünürken Alvine kızan beyaz saçlı, yeşil pelerinli kız şimdi de bana söyleniyordu.
-"Sandalye boşta otursana balkabağı neyi bekliyorsun daha, davetiye filan mı verelim?"
- "Sizi pek beğenemedi sanırım." (gülme sesleri kıs kıs kısss...)
Masadakiler dalga geçenlere baktıktan sonra, ayakta durmakta olan bana baktılar. "Bizi beğenmediysen şuradan ikileyebilirsin hoş bizde sana bayılmadık, zaten. Ya otur ya da defol! Senin ayakta durup düşüncelere dalmanı bekleyecek değiliz." Masadakiler bana sinirli bir şekilde içlerindeki öfkelerini ve nefretlerini kusarken hemen gösterdikleri sandalyeye oturdum. Otururken acaba biri var mı diye kendimle çelişirken önce elimi gezdirdim ve daha sonrasında oturdum. Masadakiler kıs kıs gülerken sadece önümde duran masadaki bordo örtü ile bakışıyordum.
Masadakiler yemek yerken bende göz ucuyla onları inceledim. Beyaz saçları örgülü, yeşil pelerini boynundan bağlanmış ve boynunda güneş simgeli bir tılsım vardı. Sanırım hiç çıkarmıyordu, çünkü güneş simgelerinin yaydığı ışınlar pas tutmaya başlamıştı. Kolyeyi incelerken güneş simgeli kolye ışıldamaya başladı. Kırmızı alev gibi bir ışın saçtığında, Beyaz saçlı kız kolyesine dokundu yüzünde acı dolu bir ifade belirdi. Elini kolyesinin üzerinde gezdirdi kalbini tuttu. Ne olduğuna bakarken gözlerini bana çevirdi anında.
-"Beni incelemeyi bırak kızıl şeytan ve önündeki yemeklerini bitir yoksa saat on ikiye kadar aç kalırsın. Burada öyle kolay kolay yemekte vermezler kimseye. "Masadakilerin yarısı başlarını kaldırıp göz ucuyla ikimize baktığın da daha demin beni korkutan javed, onun saçlarına dokunarak, "Biraz sakin mi olsak hanımlar, sen de fazla sinirlenme Amber yeni geldi alışır. Biraz alttan al."
Alvin bana doğru eğilerek; " Lina, yemek almayacak mısın? Kahvaltı saati geçtiği zaman akşama kadar yemek verilmiyor. Bence kaçırma, üstelik miden bu durumdan hiç hoşlanmıyor gibi duruyor." Bunu söylemesiyle midemden fazla yüksek bir sesle, guruldama sesi yükseldi. Masadaki herkes bana bakmaya başlamıştı. Hızla kalkıp Bayan Olivia'nın buraya ilk geldiğimizde yemekleri nereden almam gerektiğini gösterdiği yere doğru ilerledim. Bana hazırlanan kahvaltı tabağını alarak tekrar yerime geçmek için yürümeye başladım.
Adının "Amber" olduğunu öğrendiğim kız, yerime oturduğumda bana baktı ve çatalını sinirle fırlatarak bırakıp masadan bir hışımla kalktı. O kalktığında sandalyesi arkadan yere düştü. Sessiz yemekhanede bir ses gürültüsü oluştu. Yemekhanenin bütün masaları ve sandalyeleri doluyken herkes yemekleriyle ilgisini birkaç saniyeliğine bırakıp bakışlarını bizim masamıza çevirmişti.
Amber'in arkasından kalkan üç kişi daha olmuştu. Amber yemekhaneden çıkarken yemekhanenin kapısını sinirli elleriyle iterek açtığında kapı dalgalandı ve Dakota konuşmaya başladı.
Dakota; "Sana neler oldu Amber bu sinirde ne böyle canımı acıttığını bilmeni isterim bu yaptığını unutmayacağım."
"OFFF!" Amber yemekhanenin dışından sinirle bağırması herkesin kulağına gelmişti. Yemekhanede gergin ortam hakim iken, sessizlik de dakoto'nun söylemleri yankılanıyordu. Sessizce yemeğime döndüğümde, Bayan Olivia tüm bunlar olurken nereye kaybolmuştu böyle? neredeydi? beni onlarla tanıştırdıktan sonra ortadan kaybolmuştu ve onu görmemiştim. İç sesimle konuşurken içeriye bağırarak giren bir kadın sesi tüm yemekhaneyi doldurdu.
"Bu kediyi neden buraya aldınız hainleeeerrrr!!!"
Tiz çığlık sesiyle bağıran Bayan Olivia yüzünden kulaklarımı kapatmak durumunda kaldım. herkes dönüp sesin geldiği yöne doğru bakmaya başlamıştı ancak ben kafamı bile kaldıramıyordum çünkü, Bayan Olivia'nın sesi yemekhanenin salonunda yankılanıyordu. Duvarlara çarpıp tekrar işitilen tiz çığlık sesi gerçekten de çok iğrençti. Salonda hiç kimseden ses çıkmazken araya gülüşmeler karıştı. Bayan Olivia'nın sesi tekrar yükseldi. "Size diyorum bu kediyi buraya kim getirdi ahmaklar!" diyerek kurduğu hakaret dolu sözlerine ayağındaki topuklu ayakkabılar eşlik etti.
Aldığım kahvaltılığımı yemeye başladım. Sonuçta ben getirmemiştim.
Masadakilerin kafalarını çevirip bana baktıklarını hissetmemle yemeği bırakıp onlara dönmüştüm ki, başımı kaldırmamla yemekhanedeki herkesin bana olan bakışlarıyla karşılaştım. Elimde tutmuş olduğum çatalı yavaşça masaya bırakarak bende Bayan Olivia'yı dinlemeye başladım. Javed kıs kıs gülerken ona kısa bir bakış atarak tekrar önüme döndüm. Bayan Olivia'nın elinde tutmuş olduğu kara kedi sanki bana bir yerden tanıdık geliyor gibiydi.
İç ses; (Bu kedi bana da bir yerden tanıdık geliyor lina ama neyse...)
Gözlerimi kısarak kediyi incelemeye başladım. Bu sırada kedinin miyavlayıp yanıma ışık hızıyla gelmesiyle öylece kalakaldım. Kedi bana sürtünmeye başladığında ne olduğunu dahi anlamamıştım ki, birden kucağıma zıpladı ve oyunculuğunu göstererek kendini bana sevdirmeye çalıştı.
Kediye daha dikkatli incelediğim sırada, bu kedinin buraya geldiğimiz ilk günkü kedi olduğunu hatırladım birden. Markete kadar bana eşlik eden kediydi bu kedi. Peki buraya kadar bizi takip mi etmişti? Evden burası çok uzun sürmüştü ve ben onu görememiştim giderken acaba koyduğum yaş mamayı da yemiş miydi ki? diye kendi kendime sorarken Bayan Olivia sinirden patlıcan gibi olmuştu. "Bu kedi buraya girmeyecek demiştim sizlere. Onu kim içeriye aldı?
"Bayan Lina?" Herkesin gözü bana çevrildi. Yemekhane büyük bir sessizliğin içinde gizlenirken, kucağımda olan kedinin miyavlamasıyla bu sessizlik son bulmuştu. Bayan Olivia kediye hakaret dolu sözler sarf ederken kimseden çıt çıkmıyordu. Kucağımdaki kedi Bayan Olivia'nın bu sözlerine dayanamamış olacak ki onu hiç takmadan kucağıma iyice yerleşerek boynunu kıvırdı, uyumaya başladı. Ona gülümseyip daha çok sevdiğimde mırlama seslerini çıkarmaya başlamıştı bile.
Yemekhane salonundaki herkes, salondaki tüm herkes, bizi izliyordu ve ben ne yapacağımı seçememiştim. Herkesin gözünün üstümde olması gerekmiyordu. Yani en azından bir tanesi gözünü çevirseydi. "Bu kadar rezillik yeter ver şu uğursuz kediyi bana!" diye söylenerek ellerini açtı ve bana doğru ilerlemeye başladı. Hemen kediyi kucağıma alarak ayağa kalktım kedi onu aniden sarsmam yüzünden miyavlamıştı. Bayan Olivia kediyi kucağımdan bırakmam için bağırıp çağırırken kedi gözlerini açıp bana bakmaya başladı. Sonra inanılmaz bir şey oldu. Kedi konuşmaya başladı. "Hep aynı şeyi yapıyor o sürekli bağırır çok takma"
"Ne! sen konuşabiliyor musun?"
Sanırım bunu yüksek sesle söylemiştim ki herkes bana dönmüştü. Buna inanamazken arkadan gülme sesleri kulaklarıma ilişti. Bu kedi nasıl olurda konuşabilir? Diye sorular yöneltip ona şaşkın gözlerle baktığımda, Bu alışık olduğu bir durummuş gibi gözlerini kısarak benimle tekrar konuştu.
"Bence sen benim konuşuyor olmama şaşırmamalısın zira şaşıracağın çok daha farklı şeyler olacak. Bu okulda daha yenisin göreceğin çok şey var bence bana değil de göreceğin şeylere sakla şaşkınlığını. Hadi bu şimdi beni süpürgeyle kovalayıp ciyak ciyak tekrar bağırmadan ben gideyim."
Diyen küçük kara kedi kucağımdan zıpladığı gibi Bayan Olivia'nın etrafında ışık hızıyla dönerek onu düşürmeye çalışıp birden etrafından sıyrılıp miyavlayarak kaçtı. Kedinin bu yaptığı şeye bende dahil yemekhanedeki herkes kahkahalarla gülerken, Bayan Olivia'nın yüzü sinirden kıpkırmızı olmuştu.
Hepimize öfke dolu bakışlar atıyordu. Javed gülünç bir ifade takınarak Bayan Olivia ile dalga geçmişti ve herkesin daha da çok gülmesine Bayan Olivia'nın ise daha çok sinirlenmesine sebep olmuştu. Bayan Olivia daha fazla dayanamayarak yemekhaneyi tek ettiğinde herkes gülerek tekrardan önündeki kahvaltı tabağına dönmüştü. Bende yemeğime döneceğim esnada bir şey dikkatimi çekmişti beni izleyen biri vardı. Gözünü hiç kırpmadan sadece ve sadece beni izliyordu.
Gözlerimi kırpıştırarak önüme döndüm ve kahvaltımı yapmaya başladım fakat hâlâ bana bakıyor mu diye arkama dönüp çaktırmadan ona doğru baktığımda tekrardan gözünü ayırmayıp beni seyrettiğini fark ettim. Bu durum beni rahatsız etmişti açıkçası.
Düşüncelerimden ayrılmama sebep olan şey Javed'in beni dürtmesi oldu. İrkilerek ona doğru döndüğümde "Balkabağı şunlara bakmayı bırakıp kahvaltını bitir! Uğraştırma bizi." demesiyle hepsinin neden onları bu kadar kötülediklerini merak etmiştim.
Fakat daha fazla kendi içimde sorgulamadan önüme dönüp kahvaltımı yapacaktım, ancak birden çok ağır bir gürültü duyuldu. Bu gürültülü ses bir ÇAN sesiydi. Her yerden sürekli aralıksız bir şekilde çan sesi yükseliyordu.
Çan sesi o kadar yüksek sesli gürültülü rahatsız edici bir ses çıkartmıştı ki irkilmeden edememiştim. Herkes çan sesini duymasıyla beraber birden kahvaltılarını yapmayı bırakıp sandalyelerini geriye iterek ayağa kalktıklarında masadan ayrılmadan ellerini birleştirerek başlarını öne eğip ve beklemeye başladılar.
Ne yaptıklarını anlamaya çalışıyordum. Ben etrafıma bakarken Alvin gözleriyle bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu. Ne demeye çalıştığını anlamaya çalışırken tekrar gözleriyle bana bir şeyleri işaret ettiğinde ne oldu anlamında bakış attığım esnada yemekhanenin kapısı çan sesiyle birlikte gürültülü bir şekilde açıldı.
Kapıya doğru baktığımda içeriye siyah takım elbiseli adamlar sırayla girmeye başladılar onlara doğru baktığımda öğrenci olmadıklarını anlamıştım.
Peki onlar kimdi?
🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️🧚🏻♀️
Bölüm hakkındaki görüşlerinizi benimle paylaşmayı unutmayın.🖤
kitap editleri yapanlarınız varsa gfma'nın da editini yaparmısınız böylece daha çok kişinin keşfetmesine yardımcı olursunuz ve editlerinizi kullanıcı adımızı etiketleyerek benimde görmeme yardımcı olursunuz.
İnstagram hesabimiz; geceninfirtinasimaviay
tiktok hesabimiz; perimacerasi
bizleri takip etmeyi ve arkadaşlarınızla paylaşmayı unutmayın askimmlar💗😋
Okur Yorumları | Yorum Ekle |