13. Bölüm

13.Bölüm (Zamansız Veda)

Kübra Koçaslan
petrichor2

Keyifli okumalar...

 

İnsanlar bazen sevginin fazlasından şikayetçi olurdu, bazen azından ve bazen hiç olmayışından...

 

Öyle bir sevginin içinde boğulup gitmek, beni o kadar mest ediyordu ki. Bu eve ilk geldiğim zamanlar hiç sevilmeyecek ve kabul görülmeyeceğimi düşünür dururdum, öyle ki Eymen'in sevgisini bile günlerce haftalarca içimde sorgulamak zorunda kalmıştım. Yanılgım çok büyüktü, dört aydır bu evdeydim. Evim diyebildiğim yerdi burası. Benim de bir annem ve babam var işte, beni çok seven abilerim ve kardeşim. Seviliyorum, şartsız koşulsuz kimsenin çıkarı olmadan. Pamir abimden sonra beni seven insanlar var, tırnağım değil kirpiğim düşse hesabını sorarlar.

 

"Güzelimmm."

 

Başımın üstüne bırakılan öpücükle gözlerimi sıkıca kapattım, Poyraz abimi bir başka seviyordum. Bunu bütün kalbimle hissediyorum. Bahçeye çıkmıştım, okullar ara tatile girmişti ve şuan üzerimde ki o okul yükünü salıncakta sallayarak geçiriyordum.

 

"Abimmm."

 

Böyle dediğim zaman Poyraz abim bir hayli şımarık hallere bürünüyordu, hemen yanıma oturarak beni sıkıca sardı.

 

"Babamlar bir kaç şey daha bulduklarını söyledi, bakalım neler olacak."

 

"Şey abi sırası değil ama sana bir şey söylemek istiyorum."

 

Kollarını hafifçe gevşetti ve bana döndü, dinlediğini belli etti. Derince nefes çekerek bodoslama söyledim.

 

"Biz Karan ile sevgiliyiz."

 

Tek gözümü kapatarak Poyraz abimin yüzüne baktım, kaşlarını çattı ve çenesi kasıldı. Gözlerini kapatarak kendini sakinleştirmek adına nefesler alıp veriyordu.

 

"Ne zamandır?"

 

"Dün akşam saatlerinde başladı."

 

Kafamı eğdim ve parmaklarımla oynamaya başladım, bunu abimle paylaşmak bambaşka bir şey olduğunu söyleseler asla inanmazdım. Çeneme değen parmaklarla kafamı kaldırıp abime baktım, öyle güzel öyle içten bakıyordu ki.

 

"Sevmek ve sevilmek çok güzel bir şey Elis, bunu en iyi şekilde öğrendim ama acı bir şekilde de kaybettim. Sana kızmıyorum aksine seninle gururla duyuyorum yavru, bir şeylerini paylaşmak çok güzel bir şey."

 

O kadar şeyin arasında takıldığım tek nokta yavru kelimesiydi, Pamir abim canlandı gözümde. Bana yavru diyişi sarıp sarmalaması, gözlerim doldu ve dudaklarım aşağı doğru sarkmaya başladı. Poyraz abimi sıkıca sarılarak başımı boyun girintisine yerleştirdim ve içimden dışarıya taşmaya başlayan o ağlama isteğini serbest bıraktım.

 

"Kızım, ne oldu sana? Kötü bir şey mi dedim?"

 

Poyraz abim şaşkınlıkla ne yapacağını bilemez bir hale gelmişti, kafamı iki yana sallayarak yaşadığım onca şeyin duygusal patlamasını yaşadım. Ne kadar süre o halde kaldık ve ben ne kadar ağladım bilmiyorum, hıçkırıklarım artık iç çekişlere döndüğünde abimden ayrılıp yüzüne baktım. Poyraz abimde ağlamıştı, yeşil gözleri kızarmıştı, ellerimle kirpiklerinde kalan göz yaşlarını sildim.

 

"Ben Pamir abimi çok özledim, sana bakınca, seninle konuşunca karşımda sanki o varmış gibi abi, bazen onun laflarını söylediğinde kulaklarımda hep sesi çınlıyor."

 

"Güzel kızım benim, yaşadığın önce şeyin arasında nasıl bu kadar güzel seviyorsun insanları."

 

Biraz daha sohbet ettik, havadan sudan, sabahın erken saatlerinde kalkmıştım bünyem alışıktı ve sanırım abimide uyku tutmamıştı. Hafta sonu olduğu için herkes Araf abim hariç evdeydi, Ocak ayının başlarındaydık, kahvaltı sofrası kış bahçesine kuruluyordu. Herkesle aramı düzeltme işine tam gaz devam edecektim, Yankı hariç. Herkes teker teker bahçeye geldiğinde boşta kalan yanıma Eymen oturdu ve kafasını omuza koydu.

 

"Güzeller güzelim seni görmeden gerçekten günüm aymıyormuş."

 

Poyraz abim arkadan elini uzatıp kafasına vurunca anlık gelen darbe Eymeni öne doğru düşürdü. Bu görüntüyle birlikte kahkaha atmaya başladım, cidden şu sıralar duygu patlaması yaşıyordum. Poyraz abim ve ben kahkalarımızı durdurmaya çalışıyorduk.

 

"Aman aman neşeniz hep böyle bol bol olsun, güzel çocuklarım benim."

 

Annem bize öpücük atarken, içimde içten bir şekilde amin dedim. En son babam ve Çağrıda geldiğinde ayaklandık ve sofraya oturduk. Araf abim nöbetçi olduğu için sabah erkenden çıkmıştı, Yankı Peri hanımla birlikte dışarıya çıkmış baba kız günü yapmak istemiş, bu beni şaşırtıyordu. Çünkü Yankı'ya bir ay önce dediğim şeyleri yapıyordu, tabiiki buda bir şeydi. Çağrı ile karşılıklı oturuyorduk, onunla hiç mi hiç muhabbetim olmamıştı ama bana sevgiyle bakan gözleri içimde bir yerleri hep çiçek açtırıyordu. Sadece bir kere kırmıştı beni ve onda da hak vermiştim aslında herkese, o yüzden Çağrı'ya olan kırgınlığım kalmamıştı.

 

"Şey Çağrı peyniri uzatır mısın?"

 

Çağrı donup kalmış bir şekilde bana bakarken kahkaha atmamak icin kendimi sıkmaya başladım, öyle ki ağzında ki salam düştüğünde artık daha dayanamayıp patlamıştım kahkahayı.

 

"Ulan koskoca adam oldun yemek yemesini öğrenemedin."

 

Babam Çağrı ile dalga geçerken önüme bırakılan sütten bir yudum aldım, başımda beni bekleyen hizmetli ablaya teşekkür ederek tekrar Çağrı'ya döndüm.

 

"Bak bazı şeyleri ardımda bırakmak bana kolay gelmiyor ama ölüm burnumuzun dibinde ve ben kimseyle aramı düzeltmeden vedalaşmak istemiyorum."

 

"Kızım o nasıl söz Allah gecinden versin."

 

Annem eliyle kulağını çekip masaya iki üç kere vurdu. Omuzlarımı silktim ve devam ettim.

 

"Öyle ama anne, ölüm öyle yaşlı, genç, çocuk, bebek dinlemiyor ki. Ben dağ gibi abimi kara toprak altına verdim ve bu acıyı ikinci kez yaşamak istemiyorum."

 

Bu sefer babama döndüm bana öyle bir bakışı vardı ki, bu adamdan başka kimse baba ismine layık olamazdı. Benim için çöken yüzü, morarmış ve torbalanan göz altları, babamdı işte benim bu adam.

 

"Babam."

 

Dilime vurulan bir özlemle söylemiştim bunu, yüreğim bir annenin sevigisine açtı ama bir babanın merhametine, sevgisine, aşkına herşeyine açtı. Babamın gözleri dolarken yerimden kalktım ve sıkıca sarıldım, onca senenin hatrına bizi koparanların inadına. Duygusal ortamı Poyraz abimin telefonu bozarken babamın yanağına kocaman bir öpücük bırakıp yerime geçtim, yanaklarım ve kulaklarım kızarmaya başlamıştı çünkü.

 

"Efendim Yankı?"

 

"Lütfen sakin ol! Adam akıllı anlat."

 

Poyraz abim hızla ayağa kalktı, sesinde ki korku bizide bulaşırken hepimizi ayaklandık ve Poyraz abimin etrafını sardık.

 

"Tamam koçum sakin ol hemen geliyoruz tamam mı?"

 

Abim telefonu kapatınca babam konuştu.

 

"Ne oldu oğlum?"

 

"Baba, Yankı eve doğru gelirken iki araba onları sıkıştırmış ve kaza yapmışlar."

 

"Neeee!"

 

İki elimle ağzımı kapatırken annem elini kalbine koydu, Efekan annemi tuttu.

 

"Abi durumları nasıl?"

 

"Yankı iyiymiş ama Peri."

 

"Hayır hayır hayır, o daha bebek."

 

Kendi kendime söylenirken annem hıçkırdı ve onun ardından Eymen, gözlerim doldu ve alelacele hepimizi kış bahçesinden çıkıp evin içine girerek dış kapıya yöneldik. Herkes dağılmış bir biçimde ayakkabılarını ve montlarını alırken kalbim bu olanları kabul etmiyor gibiydi, o daha bebekti bebekler ölmezdi ki....

 

Yankı Tüner;

 

Bomboş bir sokağın içinde öylece koşuyor gibiydim, neyin veyahutta kimin peşinde olduğumu bilmiyordum. Nefes alamıyor, ciğerlerim şiştikçe beni tüketiyor gibiydi. Kalbimin ortasında kocaman bir acı vardı, bu acının bir açıklaması yoktu. Sadece kavuruyor öldürüyordu beni.

 

Ölüyor muyum?

 

Peki neden hala nefes alıyorum, neden tüm acıları hissediyorum? Neden hala ayaktayım. Duyma yetimi kaybetmiş gibi tek bir noktaya odaklanmıştı gözlerim.

 

Ameliyat...

 

Bu yazı bu kadar ağır mıydı gerçekten? Hayır yazı değil, içinde kopan yaşam mücadelesi ağırdı. Ellerime kaydı gözlerim, hayatıma bir ayda güneş gibi parlayan kızımın kanları vardı. Neden geldiği ilk gün sevmemiştim onu? İhanetin tohumu olduğu için mi? Ya da seversem eğer abime mi ihanet etmiş olurdum hissi mi?

 

Ellerim saçlarıma gitti sıkıca çekiştirdim, bilmiyordum. Neyi bildiğimi ya da bilmediğimi. Bu acının geçmesini istedim, gözlerimden ne ara yaşlar dökülmüştü? Nefesim boğazıma takılsa da çıkmıştı rahatsız bir şekilde dudaklarımın arasından. Boynuma dolanan küçük ama güçlü kollarla ne olduğunu çözemedim başta, zambak kokusu tüm benliğimi ele geçirdiğinde bir ay öncesine kadar yüzüme dahi bakmayan kardeşim acımı omuzladı.

 

"Yankı, lütfen lütfen kendine gel. Peri'nin sana ihtiyacı var."

 

Bana güçlü kal diyordu ama sesi o kadar bitkin ve güçsüz çıkmıştı, ben bu savaşı baştan kaybettiğimi anlamıştım. Bana sarılan kardeşime sarılmak affet demek için yalvarmak istemiştim, duygularım o kadar karışık ve o kadar çıkmaz bir haldeydi ki ne yaşadığımı ya da ne hissettiğimi anlamıyordum.

 

"Yankı."

 

Poyraz abimin sesiyle kendime geldiğimde Elis benden ayrılmış ama elimi elinin içine alarak sıkıca tutmuştu, ifadesiz bir şekilde Poyraz abime döndüğümde onunda gözlerinde acı, umutsuzluk gördüm.

 

"Nasıl oldu bu aslanım?"

 

Düşündüm, sahi nasıl olmuştu? Kızımla ilk defa birlikte vakit geçirmek istemiştim ama sanırım ben lanetli bir insandım. Kızımı koruyamamış onun canını acıtmıştım.

 

"Oğlum?"

 

Bu sefer babam bana seslendi, kaybettiğim sesimi bulmaya çalıştım. Boğazımı temizledim.

 

"Bilmiyorum."

 

Fısıltı şeklinde dudaklarımdan çıkmıştı cevabım. Herkes kendini bir koltuğa atarken babamın telefonunu çıkarttığını ve birileriyle konuştuğunu duydum.

 

"Hepsi geçecek Yankı, Peri bizim kızımız halasına benziyor o çok güçlü."

 

Elis tüm samimiyetli söylemişti ama benim gördüğümü o görmediği için bilmiyordu, kafamı salladım sadece.

 

Kaç saat olmuştu, öylece oturuyor doktorun çıkıp bir şey söylemesini bekliyordum. Babam sanırım herkese haber vermişti çünkü şuan ameliyat kapısının önü kalabalıktı, kafamı ellerimin arasına alarak yere doğru eğdim. Suçluluk duygusu damarlarımda gezinip boğazımı sıkıyordu, yutkunamıyordum.

 

"Anne, baba."

 

Araf abimin sesiyle kafamı kaldırdım, üstünde doktor önlüğü vardı ve suratı terden dolayı ıslaktı. Nefes nefese benim yanıma gelerek sıkıca sarıldı, kollarım kalkmıyordu çünkü en son Peri'mi sarmıştı ve artık daha kimseye sarılmazdı.

 

"Sen neden ameliyatta değilsin oğlum? Ve neden kimse birşey demiyor?"

 

Poyraz abimin sesi sabırsız çıkıyordu, çıldırmasına az kalmıştı artık, Araf abim Elis'in yanına oturdu ve yüzünü sıvazladı.

 

"Yakın derecede akrabası olduğum için almadılar, ne zaman bitecek bilmiyorum."

 

Kızım orada soğuk ameliyat masasında yatarken burada bir şey yapamamak beni öldürüyordu. Ayağa kalktığım gibi benimle birlikte Elis'te otomatik kalkmıştı, elini elimden çektim ve saçlarıma daldırdım.

 

"O masada ben yatmalıydım! Kızım ölürse ben yaşayamam. Anne yalvarırım Peri ölmesin."

 

Annemin ayaklarına kapandım ve ağlamaya başladım, vücuduma sarılan kollarla birlikte sarsılarak ağladım. Çağrıydı bu, acımı bilirdi anlardı, biz anlaşamasakta ikizdik. Sevincide, üzüntüyüde birlikte yaşardık. Ameliyat kapısı açıldığında yerden hışımla kalktım ve doktorun yanına yürüdüm.

 

"Peri Tüner'in neyi oluyorsunuz?"

 

"Babasıyım."

 

Doktor bana baktı, o kadar soğuk ve o kadar umursamazdı ki maskesini indirdi, bonesinide çıkartıp eline aldı. Gözlerini arkamda duran aile bireylerimd gezdirip tekrar bana döndü.

 

"Biz elimizden gelen herşeyi yaptık, hayatı tehlikesi devam ediyor şuan yoğun bakıma alınacak. Arif bey sizinle özel olarak konuşabilir miyiz?"

 

Hayati tehlikeyi atlatamamıştı, geri geri bir kaç adım attığımda annemin güçlü ama kırık sesi doldurdu kulaklarımı.

 

"Doktor bey, ne söyleyecekseniz burada hepimize söyleyin."

 

Derin bir sessizlik oldu, kalbim sıkıştı duygularım karıştı tekrardan ve doktorun söyledikleri beni beynimden vurmuşa çevirdi.

 

"Çok ağır bir darbe almış, karnında ki cisimi çıkardık ama bir çok ciddi organına zarar vermiş. Herşeye hazırlıklı olun."

 

En son duyduğum cümleler bunlar olmuştu, bedenim kendini hissizce yere atarken bilincim sonsuz bir karanlığın içine hapsolmuştu...

 

Elis Tüner;

 

Yankı'nın bedeni yere doğru düşürken refleksle öne doğru atıldım, Poyraz abim hızlıca oturduğu yerden kalktı ve Yankı'yı kucağına aldı.

 

"Sedye! Araf."

 

Çöktüğü yerden kalkan Araf abim asansörün yanında duran sedyeyi Poyraz abimin yanına sürdü, annem, babam, diğer akrabalar Yankı abinin başına toplanmışken ameliyat kapısı açıldı. Çıkan sedye de yatan Peri'yi görünce ufak bir çığlık attım, yüzü yara beze içindeydi ve üstünde ona kocaman gelen bir ameliyat elbisesi vardı.

 

"Peri."

 

Fısıldadım, dudakları morarmış yüzü bembeyaz olmuştu meleğimin. Araf abimle Poyraz abim Yankı'yı üst kata çıkarırken geri kalanlar Peri'yle birlikte yukarı çıkmaya başladık.

 

Yoğun bakım ünitesinde öylece bekliyorduk, Peri'yi böyle görmek bana iyi gelmemişti, küçücük bedeni şuan o kocaman yatakta öylece yatıyordu. Gözlerimden sicim gibi yaşlar dökülürken, annem ve babamda harap olmuş bir biçimde karşımda oturuyorlardı.

 

"Arif yetmedi mi? Yetmedi bizim çektiğimiz şeyler, şimdi de çocuklarımıza çektiriyorlar."

 

Annem isyan ediyordu, haklıydı. İlk önce hiç tanımadığım Polat abim, sonra ben ve şimdi ise ölüm kalım savaşı veren küçücük bir bebek. Bir insan durduk yere neden birilerinin canını yakar ki?

 

"Bilmiyorum Işıl'ım bilmiyorum, nerede nasıl hata yaptım?"

 

Camın önünden çekildim ve babamın önüne gelerek dizlerimin üzerine çöktüm, ellerini sıkıca tutarak konuştum.

 

"Baba, benim aklıma birisi geliyor."

 

"Ferit Güney değil mi?"

 

Kafamı salladım, ondan başka bizimle uğraşacak kimse var mı bilmiyorum, içimden bir ses bunun altından o pisliğin çıkacağını söylüyordu.

 

"Kızım Beste'yi ara, eğer bir şey duymuşsa söyler bize."

 

Cebimden telefonumu çıkartıp rehbere girdim, Beste ismine tıklatıp hoparlöre alarak açmasını bekledik. Bir kaç çalıştan sonra neşeli bir ses karşıladı bizi.

 

"İrisss."

 

"Beste, lafı hiç uzatmak istemiyorum. Baban şu sıralar bir şey yapıyor mu?"

 

Sessizlik bir kaç saniye sürdü ve Beste'nim keskin sesi tekrar duyuldu.

 

"Hayır, şu sıralar hep evdeydi ve bizimle vakit geçiriyordu. Eğer bir şey duysam seni arardım İris."

 

Derin bir nefes çektim içime, nedense Beste'nim doğruları söylediğine inanmıyordum. Arkadan o şerefsizin sesi geldiğinde Beste hemen kapattı. Babama ve anneme döndüm, düşünceli şekilde telefona bakıyorlardı.

 

"İçimden bir ses bunun altından Ferit çıkacak diyor."

 

2 gün sonra...

 

Zaman o kadar yavaş ve ağır ilerliyordu ki, sanki zamanın içinde kıvrılmış durmuş gibiydik. Günler birbirine benziyordu, kimse eve gitmiyordu ve biz günlerce burada sabahlıyorduk. Camın önüne başımı yasladım, öylece orada yatan minicik bebeğe baktım, ilk defa bir acı bende bu kadar etki bırakmıştı.

 

Peri'nin ağzında hortum vardı, makinalarla nefes alıyordu. Gözlerim yanımda ayakta dikilen Yankı'ya kaydı, bomboş bir ofade vardı gözlerinde. Hastaneye ilk geldiğimizde tamamen yıkılmıştı ama şimdi sanki bir şeyleri kabullenmişti. Yutkundum, elime değen soğuklukla irkilerek sağıma baktım Karan'dı. Poyraz abim haber vermişti, hemen gelmişti. Gözleri dolu doluydu, Peri'yi çok seviyordu. Kim sevmezdi ki?

 

"İyi olacak."

 

Sesi titremişti, kafamı salladım ve tekrar Peri'ye döndüm. Bir anda oldu herşey, Peri'nin vücudu anormal derece tepkiyi vermeye başladığında Yankı bağırmaya başladı.

 

"Peri! Peri! Doktor, doktor çağırın."

 

Yoğun bakım ünitesinin camını yumruklamaya başlamıştı Yankı, sinir krizi geçirmeye başladığında Çağrı hemen arkadan sarılıp onu sakinleştirmeye çalıştı. Hepimiz camın arkasından içeriye giren doktorlara ve Peri'ye bakıyorduk, hemşire yoğun bakım camını kapattığında öylece durdum. Saniyeler, dakikaları kovalamaya başladı ve içeriden hiç kimseye çıkmadı.

 

"Anne, daha ne kadar sürecek ne oluyor."

 

Artık tahammül seviyem dolmaya başlamıştı, kah oturuyor kah kalkıyordum. Aşağı yukarı volta atıyorum. Yankı'yı Poyraz abim ve Araf abim sakinleştirmişti. Sonunda doktor odadan çıktığında hepimiz doktorun başına toplandık ve bize vereceği haberi bekledik...

 

Yazardan:( Çünkü bu tarz bir acıyı betimlemek çok zor.:(/

 

Tüner ailesi doktordan gelecek herhangi bir haberle rahat bir nefes vereceklerinhi hissediyorlardı, doktor derin bir nefes alarak her zaman yaptığı soğukkanlılık maskesini taktı ve bir ailenin içine o ateş topunu bırakıp odasına doğru ilerledi.

 

"Başınız sağolsun."

 

Öylece kala kalmıştı herkes, Işıl hanım, Arif bey kendilerini bir koltuğa bırakırken Elis yere çöktü. En çok o ilgilenmişti küçük Peri bebekle, Karan sevdiği kadını kollarının arasına aldığımda Tüner ailesi şöyle bir göz gezdirdi. Yankı kendini yerle atmış bağırarak ağlıyordu.

 

"Benim yüzümden! Benim yüzümden, Allah belamı versin."

 

Onu sakinleştirmek ise Poyraz ve Araf'a düşmüştü öyle ki acılarını bile yaşayamıyolardı, Çağrı ikizine öylece bakarken kalbinde ki sızıyla nasıl baş edeceğini düşündü. İlk defa bu kadar derinden acıyordu kalbi. Tüner ailesi bitmişti, koca bir alev topu onları içine yutmuş ve acıdan kıvranmaya bırakmıştı.

 

Elis Tüner;

 

İnsan oğlu bir varmış ve bir yokmuş misaliydi, bir masaldan ve bir yaşamdan. Dört ayda beni bu eve bağlayan yegâne şey şimdi bir avuç toprağın altına konulacaktı, Yankı'yı baba yapan, Çağrıy'ı, Poyraz'ı, Araf'ı, Efekan'ı ve Eymen'i amca yapan ve bu heyecanı yaşayan küçücük beden bugün bizi acılarla bir başımıza bırakmıştı. Bir el sıkıyordu kalbimi nefessiz bırakıyor ve bundan zevk alıyordu adeta, Peri'nin gülen yüzü düşüyordu göz kapaklarıma. Battaniyelerin arasında dönmeye çalıştığı o komik anları geliyordu, parmaklarımı ağzının içine alıp ısırmaya çalışması.

 

Şu dört ayda ne çok anı biriktirmişiz meğer, kısacık gibi geliyordu zaman. Cenaze arabasının arkasından ilerlerken akıp giden yola döndüm. Okuldan heyecanla gelirdim eve sırf Peri ile vakit geçirmek için, bilseydim ki bu kadar kalacaktı bizimle hiç okula gitmez gecemi gündüzü mü katardım. Ne tarif edilemez bir acıymış, burun çekme sesiyle yanıma döndüm. Eymen hırkasının kolluğu ile burnunu sildi, duygusal bir yapıya sahipti ve Peri'yi çok seviyordu.

 

"Anne, ben kızımı nasıl o toprağın altına koyarım."

 

İki gündür hiç konuşmayan Yankı konuştu, sesi bağırmaktan kısılmıştı dört gün boyunca sakinleştiricilerle ayaktaydı. Bugün özellikle istememişti, anneme döndüm, bir evlat kaybetmenin ne demek olduğunu biliyordu annem gözlerinde geçen duygular o kadar yoğundu ki.

 

"En zoru budur oğlum, bir parçan oradayken toprağın altındayken yaşamak zorunda olursun."

 

"Anne ben yaşayamam ki artık."

 

Çocuktan farksız çıkmıştı sesi, sanki karşımda oyuncağı kırılmışta onun için ağlayan bir çocuk vardı, annem Yankı'nın saçlarını okşadı ve devam etti.

 

"Bu acıyla kavrulan her insan yaşama tutunuyor oğlum, acı hiç geçmiyor. Herşeyin acısı geçiyor ama evlat acısı geçmiyor, yaşamayı öğretecek sana bu acı."

 

Annemij gözünden bir damla yaş düştüğünde araba durdu. Herkes susmuştu ve kimse inmek için bir adım atmıyordu, babam derince nefeslendi ve kapıyı açarak ilk o çıktı, ardından annem, abilerim ve hepimiz. Mezarlık bir hayli kalabalıktı, magazinciler ayrı bir yerde toplanmış basın mensupları ise ayrı bir yerdeydiler. Annem çantasından iki tane siyah eşarp ve gözlük çıkartarak yanıma geldi.

 

"Kızım bunu saçın gözükmeyecek şekilde ört, gözlüğü ister tak ister takma."

 

Kafamı salladım ve verdiği eşarbı bir çaba taktım ve gözlüğü de gözüme geçirdim, bizi bekleyen Hasan dedemlerin yanına gittik. Poyraz abim ve Çağrı Yankı'nın koluna gitmişlerdi, Karan ise yanımdaydı. Arkamızdan geldiğini bildiğim için sormadım.

 

"Arif bey başınız sağolsun, acaba bu kaza nasıl oldu? Hasımlarınızın yaptığına dair bir kaç dedikodu var?"

 

"Işıl hanım yanınızda ki küçük hanım doğumda karışan kızınız mı? Bir açıklama yapacak mısınız?"

 

"Yankı bey, bebeğinizin annesi abimiz Poyraz bey'in eski nişanlısıymış doğru mu?"

 

Bu son soruyla Yankı muhabire kafa atması bir oldu, Poyraz abim Yankı'yı tutarken Çağrı da muhabire ne dediyse hemen geri çekilmişti. Kabristanda yaptıkları terbiyesizlik o kadar iğrençti ki! Annemin koluna girerek bekleyeceğimiz yere gittik. Gözlerim kazılmış boz mezara kaydı, küçücüktü. Yanlarında ki bütün mezarlar onkadsr küçüktü kalbim sıkıştı, ölüm bebeklere yakışmıyordu. Abimler cenaze arabasından küçük tabutu çıkardığında babaannem feryat etmeye başladı.

 

"Uyyyyy, bu mezara girecesun Yankı'min yavrusi ciğerumin sizisi."

 

Göz yaşlarım yanaklarımdan süzülürken annem hıçkırdı ve ağlamaya başladı. Ölüm böyleydi işte, sadece yaktığı yere yakardı. Kefenlenen küçücük bedeni Yankı kucağına alıp sarılınca omuzlarım sarsıla sarsıla ağlamaya başladım.

"Zambak kokulu kızım, bu dünya bize bu kadar vakit ayırmış ama cennette beni bekle."

 

Poyraz abim mezarı girdiğinde onunda ağladığını gördüm, Yankı Peri'yi Poyraz abime uzattı ve oda dar olan mezara girdi. Birlikte bir şeyler yapıp çıktıklarında Yankı kendini yere attı ve oturdu. Babam dizlerinin üstüne çökerek Yankı'ya sarıldı, herkes sıra sıra Peri'nin üzerine toprak atarken Yankı'nın sesi mezarlıkta inledi.

 

"Beni affet kızım, gözümün önünde büyüdün göremedim. Nasıl sevdik seni, göstermedim. Beni mahvet kızım, bir lafin yeter buna söyleyemedim. Hadi vazgeç kızım, benim gözümde hiç büyümedin."

 

Hıçkıra hıçkıra ağlayarak söylediğinde ellerimle ağzımı kapattım ve hıçkırıklarımı içime attım, öyle bir acıyla söylemişti ki bu soğukta içim kavrulmuştu sanki. Annemde artık dayanamayacak hale geldiğinde Karan elinden tutarak az ileride kurulan sandalyelerden birisine oturttu.

 

Dualar edildi, baş sağlığı dilendi ve herkes yavaş yavaş dağılmaya başlamıştı, mezarlıkta sadece biz kalmıştık. Babam ve annem birbirlerine sarılarak arabaya doğru ilerlerken bende Yankı'nın yanına oturdum ve elimde ki rüzgar gülünü toprağa sapladım.

 

"Ben şimdi nasıl burada bırakıp gideyim kızımı?"

 

Yankı sessizce konuşmuştu, Poyraz abim urnunu çekti, Efekan ve Eymen ise yanyana dururken öylece mezara bakıyorlardı.

 

"Söylesene Elis, sen abini nasıl bıraktın burada?"

 

Kırık bir tebessüm belirdi dudaklarımda, derin bir nefes aldım ve Yankı'yı cevapladım.

 

"Ben mezarının nerede olduğunu bile bilmiyorum ki."

 

Yankı kafasını sallayarak eliyle Peri'nin toprağını sevdi, burnunu çekti. Bu soğuk havada giydiği t-shirt ve pijamayla öylece duruyordu.

 

"İyi ki görmemişsin Elis, eğer bende görmeseydim hiç ölmemiş gibi varsayardım.."

 

Toprağa sapladığım rüzgar gülü birden dönmeye başladı, havada rüzgar yoktu ama o deli gibi dönüyordu. Herkes rüzgar gülünü bakarken Peri'nin başının ucuna dikilen tahtayı sevdi Yankı.

 

"Özür dilerim kızım, sana ve ablana yaptıklarım adına. Beni affeder mısınız bilmiyorum ama Allah öyle bir belamı verdi ki bu acı geçer mi bilmiyorum ama sana olan özlemim bende hiç bi

tmeyecek."

 

Bölüm sonu...

 

Bölüm : 15.04.2025 19:55 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...