
Keyifli okumalar...
Nefes almak zor. Sanki ciğerlerim buzla dolmuş gibi. Gözlerimi açıyorum ama etrafı göremiyorum, sadece hissediyorum. Soğuk. Islak. Metalik bir koku var havada-kan mı, pas mı, ayırt edemiyorum.
Yavaşça başımı çeviriyorum. Hiçbir şey tanıdık değil. Duvarlar sanki üzerime doğru eğilmiş. Her şey grinin ve karanlığın tonlarında. Ama sonra o sayı beliriyor.
24601.
Önce fısıltıyla başlıyor.
"İki... dört... altı... sıfır... bir."
Sesler üst üste biniyor, yankılanıyor. Aynı anda bir çocuk, bir kadın, sonra o. Üvey babam.
Adım atmak istiyorum ama zemin çamur gibi. Ayağım her hareketimde biraz daha gömülüyor. Kıpırdadıkça çamur değil de, eski anılar doluyor ayak bileklerime. Çığlıklar. Kapı gıcırtıları. Cam kırıkları.
Bir anda ışık parlıyor. Gözlerim yanıyor. Karşımda bir sandalye. Bağlı biri var. Hayır, bu... benim.
Ama küçük hâlim. Sekiz yaşındaki hâlim. Gözleri bana kilitlenmiş, ağlamıyor. Sadece bakıyor. Dudakları kımıldıyor:
"Neden geri gelmedin?"
Donuyorum. Bir şey söylemek istiyorum ama boğazımdan sadece boğuk bir hırıltı çıkıyor. Sonra o geliyor.
Adımlarını duymadan bile hissediyorum. Yıllarca duyduğum sessizliğin içinden süzülen tehlike gibi.
Üvey babam. Gözleri hâlâ boş. Ama bu kez elleri kana bulanmış. Parmaklarında bana ait bir şey var: kolyem. Gerçek ailemden kalan tek şey.
"Onlar seni istemedi, Elis."
"Biz sana mecbur kaldık."
"Ama artık onlar da yok."
Zemin titriyor. Ayaklarım altındaki çamur birden siyaha dönüyor, içine çekiliyormuşum gibi. Küçük Elis sandalyesinden kayboluyor. Yerine 24601 kazınıyor zemine-yanıyor, sönüyor, tekrar beliriyor.
Birden bir kapı. Uzakta. Işık sızıyor aralığından. Koşmak istiyorum ama bacaklarım beni taşımıyor. Bağıramıyorum. Sesim yok. Kalbim ağzımda çarpıyor ama hiçbir şey değişmiyor.
Sonra o ses.
"Abla?"
Eymen'in sesi...
Sanki cam fanusun içinden geliyor gibi. Zayıf ama gerçek.
Sesin geldiği yöne yöneliyorum. Karşıma bir ayna çıkıyor.
İçindeki ben değilim. Annem. Gerçek annem mi? Yüzü gölgeli. Dudakları oynuyor ama sesi yok. Elini uzatıyor. Parmaklarının ucunda bir kağıt:
24601.
Altında bir not:
"Hatırla."
Tam uzanacakken ayna paramparça oluyor. Her parça etrafımda dans ediyor. Cam kırıkları üzerime yağıyor ama acı hissetmiyorum. Sadece... uyanmak istiyorum.
Gözlerimi açtığımda karanlık odama geri dönüyorum. Tavandaki pervanenin sesi bile gerçeklik gibi geliyor.
Nefesim kesik kesik. Ellerim yumruk hâlinde, tırnaklarım avuçlarımı delmiş. Üzerimdeki yorgan sırılsıklam.
Ama hâlâ kulaklarımda yankılanıyor:
24601.
Ve annemin o sessiz dudakları:
"Hatırla."
Odamdayım, yalnızım, camdan dışarı baktığımda hala gece olduğunu fark ettim. Bu rüyalar, bu zihin kıyameti ne zaman bitecekti? Yataktan kalkarak sarsak adımlarla banyoya doğru ilerledim, vücudum o kadar yorgundu ki yürüyecek adım atıcak halim yoktu. Küveti ılık suyla doldurdum, üstümü çıkartıp küvete girdiğimde vücudum bir anda gevşedi.
Gözlerim kapanıyordu ama yatmamak için kendimi zar zor ayakta tutmaya çalışıyordum. Kısa bir soluklanmanın ardından kendimi yıkadım ve küvetten çıkarak üstüme bornozu geçirdim, gözlüklerim yoktu ama işin tuhaf yanı sanki her kareyi ezberlemiş gibiydim. Banyodan çıkarak giyinme odasına ilerledim, iç çamaşırlarımı giydim. T-shirt ve pijamayıda giyinip ince hir hırka alarak çıktım.
Şuan dışarı çıkamayacak kadar yorgun hissediyordum o yüzden odamda bulunan balkonun kapısını açtım ve dışarıya çıktım. Aklıma telefonum gelince geri odaya dönüp çalışma masasının üzerinde şarjda takılı olan telefonuma alarak tekrar çıktım.
Uyumak istemiyordum artık, zaten uyuyamıyordum orası ayrı bir şeydi. Zihnimden kaçmak istiyordum, sanki bilinçli bir şekilde sürekli aynı rüyaları görmek beni korkutuyordu! Neden o odadayım? Neden sürekli bu numara? Neden o şerefsiz herif! Artık o kadar sorularla dolmuştu ki kafam, cevabını bilemediğim. Balkonumda ki rahat koltuğa oturdum.
Telefonun tuşuna bastığımda WhatsApptan mesaj gelmişti, iki saat önce. Kilidi açıp mesaja baktığımda Karandı.
Karan♥️; Bugün okula geldim ama göremedim seni...
Elimin tersiyle alnıma vurdum ve hemen arama tuşuna bastım, bu saatte uyuyup uyumadığını bilmiyordum ama nedense aramak istemiştim.
Çalıyor...
Çalıyor...
Çalıyor...
"Alo?"
Uykulu sesiyle yanağımın iç kısmını ısırdım, Allah'ım bu zaman kadar nasıl böyle soğukkanlı yaklaşmıştım ona?
"Yavrum?"
"Karan, kusura bakma uyandırdım."
Kahkaha sesiyle birlikte yutkundum ve kafamı koltuğun arkasına doğru attım ve yutkundum. İyiyim, iyiyim! Sanırım regl olacaktım ve hormonlarım şuan tavan yapıyordu.
"Ne kusuru yavrum, ben sana hep uyanığım."
"Keşke yanımda olsaydın."
Kabuslarımdan haberi yoktu, söylemek istiyordum ama şu sıralar oda ailesi ile ilgili bir kaç yaşadığı için kendi problemlerimle boğmak istememiştim.
"Geliyorum."
Suratıma kapanan telefonla şaşkınca baktım ve tebessüm ettim. Karana dövmemi yaptırmaya gittiğimde aslında kendisi de küçük bir kalfaydı, eli bu işe çok yatkın olduğu için okul çıkışlarından hep o dövmeciye giderek alıştırma yapıyordu. Şuan üniversite okuması gerekiyordu ama beni beklediğini ve beraber üniversiteye gitmemiz gerektiğini vurgulayıp durdu. Ona göre şuan çok iyi bir mesleği vardı ama benimle birlikte zaman geçirmenin nasıl olduğunu görmek istediğini söylemişti.
Ben düşünceler içinde boğulurken duyduğum motor sesiyle yerimden kalktım ve balkondan dis kapıya doğru baktım. Şuan korumalar yoktu, büyük kapının yanında ki giriş kapısını açtı ve etrafi kolacan ederek bahçeye adimladı. İkinci katta olmanın verdiği rahatlıkla onun hareketlerini daha iyi görüyordum. Kafasını kaldırıp benim olduğum tarafa baktığında sırıttı, balkonun altına geldiğinde sessizce fısıldadı.
"Uzat saçlarını Rapunzelim."
Bu dediğine sessice kahkaha attığım ve kendimi role adapte ederek cevap verdim.
"Olmaz prensim, benim tam tamına beş tane abim ve bir tane de kardeşim var."
Karan elini kalbine koyarak gözlerini kocaman açarak konuştu.
"Kusura bakmayın prenses, sanırım şatoları karıştırdım."
Kaşlarımı çatarak ona baktığımda, bu sefer gülme sırası Karan'daydı. Sağı solu kolacan etti ve zıplayarak balkonun alt kısımlarında ki mermere tutunup kendini yukarı çekti. Ben şokla ona bakarken göz kırparak kendini balkondan içeri attı, hemen dibinde olduğu için fırsat vermeden sıkıca sarıldı. Bende ona sıkıca sarıldım.
"Özlemişim be! Bazen diyorum niye bunca sene bekledim. Sonra diyorum ki bebeğimin daha yaşı küçüktü."
Söylediği şeylerle yüzüm kızarsada bir yandan da güldürmüştü beni, biraz daha öyle kaldıktan sonra benden ayrılıp yüzümü ellerinin arasına alarak gözlerime baktı. İlk önce şaşırdı daha sonra sonra ise telaşlanmaya başladı.
"Yavrum, bu halin ne? Ne oldu sana?"
Ellerimi ellerinin üstüne koyarak gözlerimi kapattım, tam şuan şurada zamanin durmasını isterdim.
"Sana anlatmak istedim ama seninde kendi sorunların var."
Elimden tutarak beni koltuğa oturttu ve kendide yanıma gelerek oturdu, beklentiyle yüzüme baktı. Gözlerinde ki korku kalbimin içlerine doğru batıyordu adeta. Fazla bekletmeden gördüğüm ilk kabustan bu zaman kadar yaşadığım onca şeyi anlatmaya başladım. Gördüğüm hayali ve Araf abimin bana verdiği sakinleştirici yüzünden iki gün deliksiz uyuduğumu. Ben anlattıkça Karan bazen üzülüyor ve bazende sinirleniyordu.
"Peki neden oluyor? Araf bir şey dedi mi?"
"Bilmiyorum, herkes o kadar meşgul kimseyi göremiyorum. Okula bile adam akıllı gidemiyorum Karan!."
Sonunda isyan edercesine söylendiğimde dudaklarımı büzdüm, Mayıs ayının başlarındaydık. Okulun kapanmasına az bir şey kalmıştı, babam sağolsun okul müdürü ile konuşarak durumumu izah etti. Bu durumda müdür sınavlara girmem dışında bir sorun teşkil etmediğini ne zaman iyileşirsem o zaman tekrar okula dönebileceğimi söylemişti.
"Bulacağız güzelim, sorun ne ve neyden kaynaklanıyor bulacağız."
Gözlerimin içine bakarken yutkundu, gözlerim kalın dudaklarına gittiğinde bu sefer yutkunma sırası bendeydi. Yavaşça eğilerek dudaklarına doğru ilerlediğimle gözlerimi kapattım. Dudaklarım Karan'ın sakallarını battığında kapalı gözlerimi hızlıca açtım ve yanağıyla bakıştım. Hemen kafamı geri çektiğimse bana sırıtan bir Karan beklemeyi görmüyordum!
Yanaklarım ve kulaklarım kızarırken kendimi Karan'dan uzaklaştırıp karşıya bakmaya başladım. Şuan deli gibi utanıyordum, o beni öpmek istememişti ama ben salak gibi atlamıştım. Kendimi balkondan atsam ölebilir miyim acaba?
Ben kendi düşüncelerimin arasında ölüm kalım savaşı verirken Karan kıkırdadı ve yüzümü avuçlayıp yüzümü kendi yüzüne doğru çevirdi.
"Şuan seni öpmemek için kendimi o kadar çok zor tutuyorum ki ama şimdi değil güzelim. Eğer şimdi seni öpersem kendimi durduramam."
Dudaklarımı dişledim, hayır hayır bu ben değilim. Beni ele geçirmiş hormonlarımdı, uzaklaştığım gibi tekrar dibine girdim. İşaret parmağım ile dudaklarının üstünden geçtim. Kahverengi gözleri yüzümü her yerini karış karış geziyordu.
"Sanırım hormonlarım tavan yaptı, şuan seni deli gibi öpmek istiyorum."
Bunu söylediğim gibi ellerimle ağzımı kapattım, gözlerim yerlerinden çıkacak gibi açıldığında Karan önce yutkundu ve sonra kahkaha attı.
"Senin şu hallerine ölür ölür sonra geri dirilirim."
O nasıl oluyordu ya? Ben bir şey demeden odama girdi, ne olduğunu anlamasamda bekledim. Elinde battaniye ile geri geldiğinde kaşlarımı kaldırarak ne yapacağını merakla izlemeye başladım.
"Benim bebeğim bu gece uykusunu alacak ve bende onu izleyeceğim."
Dudaklarımı büzdüm, yanıma gelerek koltugun arka kısmında bir yerlerde oynama yaptı ve koltuk yatağa dönüştü. Oha ya! Zengin olmak harika bir şeydi. Elinde tuttuğu benim yastığımı koltuğun başına koyarak uzandı. Kollarını açıp bana baktığında daha fazla ayakta durmadım hemen kollarının arasına girerek beline sıkıca sarıldım, bu yaptığımla ufak kahkaha attı. Getirdiği battaniyeyide üstümüze örterek benim yaptığım gibi Karan'da beni sarıp sarmaladı.
"Yatakta daha rahat ederdik?"
"Yıldızların altında, kollarımın arasında sevdiğim kadın. Sanırım başka bir şey istemem."
Bu dediğine tebessüm ederken uzanıp yanağına uzun bir öpücük kondurdum, aklımda hiç sevgili yapmak yokken Karan hayatımın en merkezinden olmayı nasıl başarmıştı emin değildim. Ondan gelen huzur verici kokuyla birlikte zihnim daha fazla dayanamadı...
"Seni seviyorum Karan." En son duyduğum ses kendi sesimdi.
"Kızım."
Annemin sesiyle gözlerimi zar zor açtığımda, balkonda yatıyordum. Telaşla ayağa kalktığımda, kapıda annem, babam ve abilerim vardı. Gözlerim balkonun her yerini taradığında Karan'dan bir iz bile yoktu.
"Kızım korkuttum mu seni?"
"Hayır anne, sadece ani bir refleks."
Tekrar koltuğa oturdum ve esnedim, şu iki haftadır adam akıllı uyuduğum tek geceydi ve herşeye değerdi.
"Güzelim sen niye balkonda uyudun?"
Pars abim sormuştu bunu ve diğerleri de merakla bana bakıyordu, gerçeği söylersem Karan'ın o çok sevdiğim poposuna elveda diyebilirdim.
"Gece yine kabus gördüm, uyuyamadım balkona çıkıp gökyüzünü seyrederken uykuya dalmışım."
Yalan bir şey denemiştim sonuçta? Biraz eksik söylediysem ne olacaktı? Bence hiç bir şey.
"Bugün detaylı kan vereceksin Elis, o yüzden birazdan seninle çıkarız."
Araf abim bana göz kırptığında kafamı salladım sadece, idrar ve kan testi versemde hiç bir sonuç çıkmıyordu. Yankı abime baktığımda bana göz kırptı ve öpücük attı, bu yaptığı şeyle tebessüm ederken annem konuştu.
"Hadi bakalım kahvaltı edecekler sofraya, sende hazırlan kızım."
"Şey, baba seninle biraz konuşabilir miyiz? Eğer vaktin varsa."
Herkes tam çıkacakken benim dediğim ile durdular, hepsi buradaydı ama Eymen kuşum yoktu bir tek.
"Eymen nerede?"
Sorumu cevaplayan Çağrı abim olmuştu, ona daha abi demiyordum içimden sadece ama onada abi diyeceğimi içten içten biliyordum.
"Dün gece teyzeme geçti o, sanırım biraz bu olaylardan etkilenmiş."
Olumlu anlamda kafamı sallarken annem herkesi dışarı çıkarttı, babam hariç. Babam oturduğum koltukta yanıma geldi ve kolunu omuzuma atarak beni göğsüne doğru çekti.
"Benim minik kuşum ne diyecekmiş?"
Derin bir nefes alarak olaya nasıl nereden gireceğimi düşündüm, bir kaç gündür aklımda bu vardı ama icraata geçirmek ya da sözlere dökmek o kadar zordu ki.
"Kızım?"
Babam yüzünü eğerek bana baktığında, gözlerimi sıkıca kapatıp söylemek istediğim şeyi bir anda söyledim.
"Baba, Ferit'in evine girmeyelim."
Babamın aniden vücudu kasıldı ve bir kaç saniye öylece durdu, yavaşça kolunu benden çekerek bana doğru döndü.
"Ne dedin?"
Sesi sert değildi ama 'asla teklifini kabul etmiyorum.' Dercesine çıkıyordu. Battı balık yan gider hesabıyla tekrar söyledim.
"Baba, Beste bize hiç bir şekilde yardım etmeyecek ve biz Ferit'e karşı bir koz bulamadık. Sadece böyle bir şeyler öğrenip öğrenip duruyoruz, bu rüyalar bitmiyor baba. Ben dayanamıyorum korkuyorum."
Ne diyeceğimi nasıl düşüneceğimi kestiremiyordum. Duygularım o kadar karışmıştı ki, babama baktım kaşlarını çatıp bana bakıyordu. Onu hayal kırıklığına mı uğratmıştım? Gözleri öyle bir bakıyordu ki her yerime kıymık gibi batıyordu.
"Olmaz asla olmaz Elis, o evde neler çekmişsin sen? Ben bunu göze alarak o eve seni sokamam. Bitti, bir daha bu konuyu açmıyorsun."
Yerinden kalkıp gittiğinde bende hızlıca kalktım ve babamı takip ettim, o cüsseyle nasılsa heybetlisin be adam! Odamdan çıktığında adımlarımı hızlandırdım, benim bir adımım babamın üç adamı gibi bir şeydi. Merdivenlerden ikişer üçer indiğimde babam çoktan yemek odasına varmıştı, nefes nefese arkasından bende içeri girdiğimde sandalyeye oturmak yerine ayakta volta atıyordu.
"Arif'ciğim ne oldu?"
Annemde yerinden kalktığında bende kendimi tamamen babamın yanında buldum, kollarını birbirine kavuşturmuş sağ parmaklarıyla alt dudağını kıstırıp duruyordu.
"Baba."
Benim sesimle gözlerini sıkıca kapattı ve derin nefesler almaya başladı, kendini sakinleştirmeye çalışıyor gibiydi. Ya da bana öyle geliyordu, masada herkes ayağa kalktığında babam bana dönerek terkar konuştu.
"Bir daha bunun bahsini açma Elis, gerekirse hayvan gibi çalışır eve gelmem ama seni asla ama aslan o zebaninin yanına göndermem."
Ben daha konuşmadan bu sefer Pars abim konuşmuştu, vay arkadaş bir izin verilirse kendimi açıklayayım ya!
"Ne zebanisi baba? Ne oluyor?"
"Elis o eve gidecekmiş!"
Kendide inanmak istemiyor gibi konuşmuştu, bende dan diye o eve gitmek istemiyordum ki. Bu Tüner erkekleri niye hiç konuşma fırsatı vermeden yargıya geçiyorlardı!
"Asla!"
"Olmaz!"
"Aklından bile geçirme!"
"Bunu odaya kikitleyin."
Yankı abime gözlerimi açarak baktığımda omuzunu silkerek bakışlarını çekmişti üzerimden. Tüm abi tayfası hep bir ağızdan itiraz edince, ofladım ve tam konuşmayan başlayacağım sırada, kapının girişinde bir gölge gördüm. Kaşlarımı çatarak baktığımda ortam bir anda sessizleşmişti, kafamı kaldırıp etrafa baktığımda herkes tıpkı benim gibi gölgeye bakıyordu. Boğazımı temizleyip konuştum.
"Sadece ortaya atılmış bir şeydi, ciddi bir şey değil. Zaten babamda hayır dedi."
Gölge yavaş yavaş kaybolduğunda hızlıca kapıya yürüdüm ve etrafı kolaçan ederek tekrar yemek odasına girdim.
"Evde casus var!"
Sessizce konuşmuştum, benim bu dediğimle Pars abim gözlerini devirmişti.
"Çok sağol yavru, biz görmedik sanki."
Ona dil çıkarttığımda bana öpücük atmıştı, babam ve annem birbirlerine bakıyorlardı. Allah'ım ne boktan çıkmaz bir şeyler yaşıyorduk?
"Elis hadi güzelim giyin sen, ben seni arabada bekliyorum."
Üstümü giymiştim, ince bir kazak ve blucin bir pantolonla kombinim bence tam puan alırdı! Üstümede Efekan'dan çaldığım siyah fermuarlı sweat'i aldım ve odamdan çıktım. Bu casus olayını annemin ve babamın bulacağına adım gibi emindim ama içimde çok büyük bir sıkıntı vardı. Derin nefesler eşliğinde merdivenlerden inip salona doğru, çıktım diye bağırarak dış kapıya ilerledim, Pars abim bana yeni siyah ayakkabılar almıştı.
Bu adamın ayakkabılar ile bir sorunu vardı ama hadi neyse, aldığı siyah ayakkabılarıda giydiğimde Pars arkamı döndüm. Pars abimde spor ayakkabilarini giymişti. Araf abim dışarıda bekliyordu bizi, ikimizde çıktığımızda Pars abime şöyle bir baktığımda işten dolayı hep takım elbise giyiyordu ama bugün benim gibi kot bir pantolon ve gri bir kazak giymişti. Arabaya geldiğimizde şoför koltuğunda Araf abim vardı, ben arkaya Pars abimde ön koltuğa oturmuştu.Bahçeden çıktığımızda uzun zamandır dışarı çıkmadığımı fark etmiştim, bu kabusler zihin kıyameti o kadar yoruyordu ki beni. Ruhsal olarak hiç bir şey yapmak gelmiyordu içimden.
Arabanın camını açıp rüzgarın yüzüme vurmasıyla gözlerimi kapattım, bu hissi özlemiştim. Rüzgarın saçlarımda ve yüzünde ahenkle dans etmesini, beni titretmesini özlemiştim.
"Yavrum."
Pars abimin seslenmesiyle hmm diye cevap verdim, mayışmıştım ama artık uyumaktan bile korkar oldum.
"Babam ne demek istedi?" Derince nefes aldım ve kelimeleri zihnimde toparlamaya çalıştım. Babam haklıydı ama benim artık bir seyleri öğrenmem gerekiyordu, en azından o adı herifin halise girmesini görmem gerekiyordu.
"Abi, Beste artık bize yardım etmez."
Pars abim hızlıca arkasını dönüp bana baktı, gözlerinde okuduğum şaşkınlık beni iyice geriyordu, yutkundum Araf abim konuştu bu sefer.
"Anlamadım?"
"Şöyle ki, Beste şuan o ailede mutlu. Zaten annesiyle ve babasıyla daha önce görüşüyormuş." Arabanın ani fren yapmasıyla Pars abimin oturduğu koltuğa kafayı gömmüştüm. Acı dolu bir inleme döküldü dudaklarımdan, arkadan bir çok korna sesi geldiğinde araba tekrar çalışmıştı.
"Elis yavrum iyi misin?"
Pars abimin telaşlı sesiyle gözlerimi açtım, boynum ve m basım acayip ağrıyordu.
"Lan gerizekalı herif, niye ani fren yapıyorsun?" Elimle boynumu ovarken araba tekrar durdu. Etrafa baktığımda hastaneye geldiğimizi anlamıştım. Araf abimin arabayı müsait bir yere park ettiğinde hepimiz indik, Pars abim hemen yanıma gelerek elimi elinin içine aldı.
"Şu Beste olayını birazdan daha detaylı anlatırsın he yavrum?" Kafamı olumlu anlamda sallayarak Araf abimin odasına doğru ilerledik. Abim kapıyı açıp içeriye girerek önlüğünü giymişti hemen, masanın üzerindeki telefonun ahizesini eline alarak bir kaç tuşa bastı.
"Odaya kan almak için gerekli malzemeler gelsin."
Telefonu kapattığında eliyle odasında ki sedyeyi gösterdi, önden ben arkamdan Araf abinle bir kaç adımda sedyeye ulaşmıştık.
"Kaç tüp alacaksın?"
"Vallahi güzelim herşeyine detaylı bakılacak, üç bilemedin dört tüp." Kafamı salladım tekrar o sırada kapı açıldı ve bir hemşire gerekli eşyaları getirdiğinde Pars abim ayağa kalktı.
"Ben gidip kan için kayıt açtırayım."
Kapıdan çıktığında hemşirede çıkmıştı, kolumu açarak Araf abime baktım, o izlere bakmamak için işini hizlica yapıyordu.
"Diyorum ki, Karan'a söylesem bu izleri kapatabilir miyiz?" Araf abim hemen kafasını kaldırıp bana baktı, şuan yeni bir şey çıkmıştı ten renginde boyayla dövme yapılıyordu.
"Güzelim, bu izler en azından çok derin olmayan izler lazer ile geçiriliyor."
"Tamam diyelim ki çok derin olmayan izleri kapattırdık, peki ya diğer izler?"
Abimin bıçak izi olan yeri eliyle okşadı ve üzerine öpücük bıraktı ama ama ben düşerim ki! Of bu Tüner erkekleri çok karizmatik.
"O zaman düşünürüz onları, minimalist bir kaç dövmeye hayır diyemem."
Kocaman tebessüm ederek Araf abimin işini yapmasını seyrettim, önce turnikeyi koluma bağladı ve damarımı bularak iğneyi soktu daha sonra ise mor kapaklı tüpü iğnenin ucuna geçirerek kanımı almaya başladı. Dediği gibi olmuştu, neredeyse üç tüp almıştı ve bu sırada Pars abimde gelmişti.
Şimdi cafede oturmuş, kahvaltı ediyorduk, Pars abim çayının son yudumunu içip arkasına yaslandı ve bana bakmaya başladı.
"Abicim şöyle bakmasan? Anlatıcam ama tost boğazımda kalıyor."
Bu dediğimle tebessüm ederek göz kırptı, hayır hayır bugün düşmelere doymamıştım. Tostumun son lokmasıyla birlikte meyve suyumu da içtiğimde doymuştum. Araf abim ve Pars abim birer türk kahvesi söylerken bende kendime sıcak çikolata söyledim.
"Evet Elis, şu Beste olayı nedir?"
Acaba Pars abim kaç aylıktı? Cidden... DNA verdiğimiz o günden başlayarak bugüne kadar olan bütün olayları eksiksiz bir şekilde anlattım. Sağolsunlar abilerim de beni kesmeden dinlemişlerdi. Son cümlemi bitirdiğimde sıcak çikolatamdan
bir yudum aldım.
"Yani sen şimdi diyorsun ki, Beste bir haftadır telefonlarını açmıyor? Yani babam bize o gece bir kaç şey söylemişti ama bu kadar detay vermemişti."
"Vallahi abi ben zaten Beste'nin böyle vir şey yapacağını tahmin etmiştim. Gerçekten pişman zannettim, belkide yıllardır ailesinin hasretini çekiyordu. Bilemem."
Herşey gelmişti aklıma ama bir türlü Beste'nin ihanetini kaldıramıyordum. Ben onun babasının yüzünden neler yaşamıştım? O benim ailemin yanında el bebek gül bebek büyümüştü.
"Peki ya planın ne? O eve gidersen."
Derince nefes aldım ve aklımaki çok kusursuz olmayan ama mükemmel planı anlattım.
"Pamir abim Ferit'in haberi olmadan bodrum katına acil çıkış kapısı yaptırmıştı, benim için. Ferit'in ve evdekiletrn çıkış saatini biliyorum, eğer o çıkış saatlerinde eve girersem en azından bir kaç şey bulabilirim."
Pars abim ve Araf abim birbirlerine bakarken, stresten ayağımı sallamaya başladım, biliyorum çok güvenilir bir plan değil ama bir şeyler yapmam lazımdı!
"Bu çok tehlikeli, anlattığına göre o evde hizmetli çalışaar yok mu?"Pars abimin kollarını masaya koyarak hafifçe eğildi. Kafamı olumlu anlamda salladım ve en önemli detayı verdim.
"Ferit'in çalışma odası, yani daha doğrusu gizli odası bodrum'da ve kimse bilmiyor. Benim nereden bildiğimi sormayın."
O bodrum kat... Çığlıklarıma yuva olmuştu... Hafifçe titredim ama belli etmedim.
"Birlikte yapalım."
Araf abime baktım, beni tek göndermeyeceğini biliyordum ama o eve girmesini hiç istemiyordum. Çünkü eğer bir şey olursa sadece bana olmalıydı sevdiklerime değil.
"Benie iceri giremezsin, bunu sadece ben yapmalıyım."
Pars abim kaşlarını çatarak bana baktı ve arkasına yaslandı. Kollarını birbirine kavuşturdu.
"Ben yoksam unut o zaman."
"Abim, ben daha iyi biliyorum o evi. Sen beni dışarıda beklesen? Hem onlardan biri geldiğinde haber vermesi gereken biri olmalı."
"Siz ne konuştuğunuz farkında mısınız?"
Araf abimin konuşmasıyla onu tamamen unutmuştum, ne diyorduk? Yine yangınlar yine ben...
"Babam bunu öğrenirse bir hafta eve almaz bizi." Şaşkınlıkla Pars abime baktığımda kafasını sallayarak konuştu.
"Arkasından iş çevrilmesine çok karşı."
Şuan kafamı masalara vurmak istiyordum, peki ya hiç bir zaman bir kanıt bulamazsak? Ne yapacaktık. Başımı ellerimin arasına alarak düşünmeye başladım. Bunu yapacaktım! En azından yaşadığım bunca şey için intikam almak istiyordum.
"Bir hafta değil, bir ay eve almasın ben yaşadıklarının intikamını almak istiyorum."
"O zaman hedef belirlenmiştir!"
Pars abime baktığımda bana göz kırptı, ölüm kalım savaşı olsada bunu yapacaktım. Bunu kendime, ruhuma ve küçük Elis'e İris'e Borçluydum!
Bölüm sonu...
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |

| 9.1k Okunma |
845 Oy |
0 Takip |
21 Bölümlü Kitap |